Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2006       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Safranbolu


SAFRANBOLU'NUN YERİ, KOMŞU İL, İLÇE, KÖYLERİ VE MAHALLELERİ
Safranbolu, Kuzeybatı Karadeniz Bölgesi'ndedir. Koordinatları 41° 16' kuzey enlemi, 32° 41' boylamıdır. Karadeniz'den kuş uçumu 65 km. içeridedir. 1995 yılında Karabük'ün il yapılmasıyla, Karabük'e bağlanmıştır. Yeni yönetim düzenine göre komşu iller: Bartın ve Kastamonu; komşu ilçeler: Ulus, Eflani, Araç, Ovacık'tır. 59 köyü olup bazı komşu köyleri: Bulak, Gayıza (İncekaya), Tokatlı, Danaköy, Yazıköy, Konarı, Yörük (Yürük), Akören(Akveren), Oğulören (Oğulveren), Davutobası, Bostanbükü, Çerçen, Hacılarobası, Karıt, Başköy, Kılavuzlar, Kapullu'dur. Ovacuma ise bucak merkezidir. Yürük Köyü çok eskiden beri özellikle İstanbul'da fırıncılıkta çalışan insanları ve büyük evleri ile Safranbolu yakınında önemli bir merkezdir. Safranbolu'nun 1995 yılına göre 20 mahallesi olup isimleri: Akçasu, Babasultan, Bağlarbaşı (Bağlar), Çavuş, Çeşme, Cami-i Kebir, Hacıhalil, Hüseyin Çelebi, Musalla, İsmetpaşa, İzzetpaşa, Karaali, Kirkille, Aşağı Tokatlı, Barış, İnönü, Yeni Mahalle, Cemal Caymaz, Emek, Esentepe’dir. Kıranköy önce Misak-ı Milli Mahallesi olmuş, 1975'ten sonra da Barış ve İnönü olarak iki mahalleye ayrılmıştır.
TARİHÇE
Safranbolu çevresi Paleolitik Çağ'dan beri bir yerleşme yeri olmuştur. Eflani çevresinde üç büyük höyük bulunmaktadır. Homeros’ta bu bölge Paflagonya olarak geçer. Pers ve Helenistik dönemlerini yaşadıktan sonra Roma, Bizans döneminde yoğun bir yerleşme alanı olmuştur. Safranbolu - Eflani bölgesinde 24 tümülüs, çeşitli kaya mezarları, kabartmalar, Safranbolu güneyinde Sipahiler Köyü'nde bir Roma tapınağı sayılabilir. Safranbolu içinde Roma ve Bizans Çağları’na ait eser yoktur. Bu dönemdeki adı da belli değildir. Leonard, Safranbolu'nun eski Germia olabileceğini, Ainsworth ise Zafaran Bolı'nin eski adının yine safran kenti anlamında Flaviopolis olduğunu söyler. Osman Turan Türkler almadan önce kentin adının Dadybra olduğunu yazıyor
Türkler'in Anadolu'ya gelmesinden sonra Safranbolu tarihi, Kastamonu tarihine bağlı olarak gelişir. Bu bölge ilk önce Danişmentliler zamanında Türklerin eline geçmiştir (12.yy başı). Sonra tekrar Bizans'a geçmiş, 13. yy başlarında Çobanoğulları burada yerleşmiştir. Çobanoğulları önce Selçuklulara sonra İlhanlılara bağlı kalmıştır. 13.yy sonlarında eflani'de kurulan Kayı Boyu'ndan Candaroğulları Beyliği de burada önce Selçuklulara sonra İlhanlılara bağlı olarak yaşadıktan sonra 15.yy başlarında kısa bir süre bağımsız olmuş, sonra Osmanlılara bağlı kalarak 1461 yılına kadar egemenliğini sürdürmüştür. Kentin o dönemdeki adının Zâlifre veya Zalifra olduğu sanılıyor. Safranbolu'da Candaroğulları döneminden Eski Cami, Süleyman Paşa Medresesi ile Eski Hamam kalmıştır. Bütün bu dönemlerde ve daha sonra Osmanlı döneminde merkez hep Kastamonu olmuştur. Safranbolu, Candaroğulları döneminden başlayarak Osmanlı döneminde de uzun bir süre Taraklı Borlu adıyla anılmıştır. 18.yy'dan itibaren önce Zağfiran-Borlu sonra Zağfiranranbolu adı da kullanılmaya başlanmıştır. Rumlar ise Safranpolis veya Teadorapolis demişlerdir.
Safranbolu'nun Osmanlı dönemindeki geçmişine ait yayınlar pek azdır.Tarihî yapılarına bakarsak bazı isimler ortaya çıkıyor. Bunlardan Cinci Hoca, Köprülü Mehmet Paşa, İzzet Mehmet Paşa, Safranbolu'da eserler bırakmışlardır.
YAPI MALZEMESİ KAYNAKLARI
Taş
Civardaki kalkerler yapı taşı olarak kullanılmıştır. Bu sert mavi kalkerlerden iyi cins kireç yapılır. Küfünk denilen gözenekli hafif bir taş ahşap çatkı dolgusu ve testere ile kesilerek baca yapımında kullanılmıştır.
Ker***
Genel olarak her topraktan ker*** yapılmıştır. Özel olarak Köprücek’ten gelen topraktan yapılan ker*** beğenilirdi.
Kiremit
Çerçarı, Bostanbükü köyleri ve Çamlıca mevkiinde elde yapılmış ve pişirilmiştir.
Ahşap
Safranbolu evlerine baktıkça çok iyi nitelikte ve bol ahşap kullanıldığını görüyoruz. Bu bölgede bugün toplam alanın yarısında fazlasını ormanlar kaplar. Eski devirde bu oranın daha çok olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Bugün Karabük Orman İşletmesi alanında ağaçların %38’i köknar, %30'u kayın, % 20'si çam, % 9'u meşedir.Yapıda kullanılan ağaçlar köknar ve çamdır, çok az ceviz ve kavak da kullanılmıştır. Ev için ağaç siparişi orman köylerine veriliyordu.Gayıza, Tokatlıköy, Danaköy, Karaevli, Susundur, Arıcak, Başköy gibi dağ köyleri kestikleri ağacı balta ile yontup katırların iki yanına iple bağlayarak sürüklerler.
Daha kalın ağaçları ise öküzler taşır. Tahta el bıçkısı ya da su hızarlarında kesilir. Danaköy’de 20.yy'ın ilk yarısında 3 su hızarı vardır.
Bağlayıcılar
Kireç: Gayıza başında ormanda yakılır. Çevredeki mavi kalkerler iyi kireç verir.
Çamur harcı: Her cins topraktan ker*** hamuru gibi hazırlanır.
ÖNEMLİ TARİHİ YAPILAR
Safranbolu içinde Bizans dönemine ait yapı kalıntısı henüz bilmiyoruz. Kıranköy’deki Aya Stefanos (Hagios Stephanos) Kilisesi (Ulucami) belki de Theodora tarafından yaptırılmıştır. Eski camii bir bizans kilisesinden değiştirilmiş olabilir. Türklere ait kalıntılar Candarogullları döneminden başlamaktadır. Bu yapılar zaman içinde değişimler geçirmişlerdir. Burada yalnız en önemlileri sayarsak;
Dini Yapılar
Camilerin sayısı 30 kadardır. En eskisi Candaroğulları devrinden Süleyman Paşa Camii (Eski Cami)'dir (14.yy) Daha sonra en önemlileri Köprülü Mehmet Paşa Camii (1662), İzzet Mehmet Paşa Camii (1796), Dağdelen Camii (1768), Kazdağlı Camii (1779)’dir.
Eğitim Yapıları
Süleyman Paşa Medresesi'nin (14.yy) bugün yalnız temelleri kalmıştır.
Sosyal Yapılar
Cinci Hoca Kervansarayı (Cinci Hanı, 17.yy), Eski Hamam (14.yy), Yeni Hamam (17.yy), ayrıca 100 kadar çeşme 15 kadar köprü vardır.
Bu yapılara bakarak Safranbolu'nun 14. yy'da önem kazandıgı, 17 yy’dan 18. yy sonuna kadar bazı devlet adamlarından ilgi gördüğünü ve 18.yy'dan beri de kendi ekonomik gücünün artmasıyla 20 yy’ın ilk Çeyreğine kadar küçük cami ve özellikle çeşme olarak pek çok yapı oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Yalkın, 1940’ta Şehir’de 1766, Bağlar’da 1075 ev olmak üzere 2841 ev sayıyor. Rumlar ticaret, kunduracılık, terzicilik, duvarcılık, taşcılık yaparlar ve Türkçe konuşurlardı. Yazlık evleri yoktu. Mubadelede Yunanistan’a gitmişlerdir (1924). 1965 sayımında Şehir’de 1140, Kıranköy’de 249, Bağlar’da 912 olmak üzere 2301 ev vardır.

Safranbolu’daki nüfus sayımları şöyledir:
  • YılNüfusYılNüfus1890-19007500-800019659771193555711970124681940 532719751470019455164198019440195053881985224041955615519902435119607352199 731387
19. yy. sonundaki nüfus sayımından önceki nüfus ve özelliklerini bilmiyoruz. Kentteki anıtların dağılışına göre önce kale içi ve çevresinde olan yerleşmenin giderek artığı, vadiyi doldurduğu, güvence ve refahın artmasıyla da bağların yazlık mahallelere dönüştüğünü söyleyebiliriz. Eskiden de herhalde nüfus on bini aşmamış olmalıdır.
Eski dönemde beyler, yöneticiler, Rumlar dışında homejen bir toplum olduğu söylenebilir. Yüksek gelir düzeyi ve devrin kapalı ekonomisi bunu sağlıyordu. Her ailenin iki evi olması bunu kanıtlıyor. Üretim ve ticaret bir lonca düzeni içinde birbirini denetliyor ve destekliyordu. Lonca kalktıktan, ekonomik düzen bozulmaya başladıktan, Demir Çelik Fabrikası da kurulduktan sonra sosyal sınıflar ortaya çıktı. Bugünkü sınıflar nüfüsa göre şöyledir. İşçiler %37, memurlar %20, küçük esnaf %11 zenaatçı %8, tacir %4, çiftçi %1, diğerleri %19.
Safranbolu çevresinde bazı yürük köyleri vardır. Bunların başlıcaları Yürük, Hacılarobası, Davutobası’dır. 1935’lerde yerleşmiş diğer yürüklerin dışında göçebe olanlar (tahtacı ve çepniler) da vardır. Ayrıca Kürtler ve Zazalar da göçebe olarak çevrede yaşarlardı.
Folklor
Safranbolu bölgenin en güçlü folklor varlığına sahiptir. Gelenekleri, töreleri, masalları, türkü, müzik ve oyunları, ayrı ayrı incelenmeye değer konulardır. Bütün bu folklor öğelerinin arkasında Türk toplumunun özelliklerini görürüz.
EKONOMİ
Safranbolu evlerini incelerken evlerin büyüklüğü, düzgün, sağlam yapılışı, iç düzenlemenin zenginliği, geniş, bol meyveli, içinde havuzu, havuzlu köşkü olan bahçeleri her ailenin yazlık - kışlık iki evi olması insanlarının güngörmüşlüğü, inceliği, saygınlığı bizi Safranbolu'daki bu zenginliğin nedenlerini araştırmaya iter.
Tarım
Kent içinde kapalı ekonomi sonucu herkes kendi yiyeceğini kendisi üretir. Bunlar sebze, meyve ve mevsimlik hazırlanarak saklanabilen yiyecek maddeleridir. Bunun dışında dışarıdan et, yağ, şeker satın alınır. Safranboluluların çok büyük bir bölümünün kent çevresinde tarlaları vardır. Şimdi Demir Çelik Fabrikalarının bulunduğu alanda da eskiden çeltik tarlaları vardı. Buğday, arpa, pirinç ve saman ortakçıya verdiği bu tarlalardan gelirdi.
Safran:
Kentin adı "Safran"la başladığına ve bugün bile yetiştirildiğine göre safrandan biraz daha ayrıntılı söz etmek doğru olur. Süsengillerden (iridaceae) safran (Crocus sativus L.), soğanlı, çiğdeme benzer, eflatun-mor çiçekleri olan bir bitkidir. Eylül-ekim aylarında çiçek açar.Dişi organın tepecikleri gün doğarken toplanır. Dikildikten bir yıl sonra çiçek açar. İki yıl çiçeği toplanır sonra sökülür. Yüz bin çiçekten toplanan tepeciklerin ağırlığı ancak 1 kg olur.
Kullanılışı: Kokusuz boyar madde olması ve ilaç etkisi nedeniyle eczacılıkta, boyacılıkta ve yemeklere katkı maddesi olarak kullanılır. Boya olarak kendi ağırlığının yüz bin katı suyu boyayabilir.
Tarihçe: Homeros ve Hippokrates safrandan söz ediyor. İran ve Keşmir'de uzun yıllardan beri yetiştirilmiştir. Moğollar Çin'e, Araplar İspanya'ya, Haçlılar Avrupa'ya yaymışlar. Eski Yunan ve Roma'da kokusu ve ilaç etkisi nedeniyle çiğneniyor. Boya olarak kullanılıyor.
Yetiştiği yerler: İspanya, Fransa, Sicilya, Apenin etekleri, İran ve Keşmir'dir. Türkiye'de İstanbul, İzmir, Safranbolu, Adana, Birecik'te yetiştirilir. Safranbolu'da üç köyde (Akveren, Oğulveren, Davutobası) bir kaç aile bu işle uğraşmaktadır.
Ekonomi: Safranın yüzyıl başında ekonomik değerinin ne olduğu hakkındaki belgeler henüz pek bilinmiyor. 19.yy sonunda Safranbolu'da ekim ayında toplanan safranın Suriye ve Mısır'a ihraç edildiğini biliyoruz. 1923'te 3200 Osmanlı lirası değerinde safran İstanbul ve Ankara'ya ihraç edilmektedir. Türkiye'de yetişen safran bugün yurt ihtiyacını karşılayamamakta, dışarıdan ithal edilmektedir.
Hayvancılık
Kent içinde her evde genellikle bir inek vardır. Sütü için beslenir. Sabahları hergele denilen sürünün çobanı hergeleciye verilir. Çevrede en çok beslenen hayvan tiftik keçisidir. Sütten yoğurt, tereyağı yapılır. Kasaplık hayvanlar daha çok erkek hayvanlardır. Safranbolu'da koyun yenmez. Keçiden sonbaharda kıyma denilen kavurma yapılır ve et kesilmediği zamanlar yenir. Hayvancılık yünü, kılı ve derisi bakımından da önemlidir.
Yaylalarda yapılan arıcılık da eski devir için önemli bir üretim koludur. Şeker yerine kullanılan baldan ayrıca balmumu da çıkarılarak ihraç edilir. Balmumu dikicilikte de kullanılan yardımcı bir maddedir.
Dericilik
Safranbolu'nun en önemli üretimi deri ve deri eşyadır. Safranbolu'da dericiliğin ne zaman başladığını bilmiyoruz. Bu işe çok uygun Tabakha ne Deresi vadisinin, hem doğal yapısı hem de tabaklamakta kullanılan su kaynağı, atık suyun kolay atılabilmesi, pis koku ve görünümlerin esas kenti etkilememesi açısından belki de çok eskiden beri tabaklığa ayrıldığını söyleyebiliriz. Dericilik 18.yy sonuna kadar Osmanlılarda ileri bir düzeydeydi. Safranbolu'daki dericilik hakkında Mordtmann 1852 yılında ekonomik değeri olduğunu yazıyor. 1890 yıllarında ise 84 tabakhane sayılıyor. Yine o yıllarda kentin nüfusu 7500 olduğuna göre dericilik çok yoğun bir üretim kolu olmalıdır. Safranbolu'nun dış etkenlerden uzak kalması ve makineleşmenin dericiliği geç etkilemesi bu üretimin 20. yy ortalarına kadar az çok devamına neden olmuştur. Loncalar 1910'da kanunla kaldırılmış olmasına rağmen gelenekler içinde etkisi gittikçe azalarak devam etmiştir. Daha sonra yarı işlenmiş derilerin Avrupa'ya ihracı kârlı olmuş ve bunları satan tacirler içinden zenginler türemiştir. 1924'te yayınlanan Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odasının kitapçığında yüze yakın tabakhanede 415 kişinin çalıştığı; yemenici, kunduracı, dikici olarak 430 kişinin olduğu; sahtiyan, manda gönü, siyah ve beyaz vakete, kösele olarak 84.600 Osmanlı lirası ihracat yapıldığı; kösele, glase ve rugan olarak 17.900 Osmanlı liralık Avrupa deri ithal edildiği; çevreden 56.000 Osmanlı lirası değerinde sığır, manda, keçi, koyun derisi getirtildiği, deri ile uğraşan 16, yemeni, kundura, kavafiye ticareti ile uğraşan 5 tacirin olduğu yazılır. Yine aynı yıllarda Safranbolu Debbağ Şirketi bir deri fabrikasını tamamlamak üzeredir. Bu fabrika ne yazık ki çok kısa bir süre çalışabilmiştir.
Ayakkabı modası, köylü için daha ucuz lastik ayakkabıların satışa çıkması yemeniciliğin önemini azalttı. Yarı işlenmiş derilerin de Anadolu'nun çeşitli yerlerinde kurulan fabrika ürünleriyle son olarak Demir ve Çelik Fabrikası dericiliğin sonu oldu.
Tabakhane: Aynı adla anılan dere boyunca bir vadi içinde yer alır. Mescidi ve kahvesi vardır. Mescid altından çıkan su kimyasal yapısı ile tabaklığa uygundur. Vadi kenarlarında yer alan doğal ve yapay çukurlara bırakılan deriler belirli bir sürede olgunlaşır. Tabaklık yorucu ve uzun süren bir iştir. Bu işte çalışanlar lonca düzeninde örgütlenmişlerdi. Çevreden toplanan ham deriler burada işlenerek en iyi işlenmiş deri haline gelir. Deri işlemede kullanılan yöntem gelenekseldir. 1975'te geleneksel yöntemle ara sıra çalışan iki işlikle,bazı işlemleri makina ile yapan iki işlik vardır.
Deri İşleyenler: Tabakhanede işlenen deriler dikiciler ,semerciler ve saraçlar tarafından alınır.
Arasta:Yemeni diken dükkân sahibi dikiciler, arasta denilen çarşıda toplanmışlardır. Yanlarında kalfa ve çırak çalıştırırlar. Arastada 46 dükkân yer alır. Çok küçük olan bu dükkânların her birinde 3-5 kişi çalışır. Yemeniler iplere dizili olarak dükkânda sergilenir. Yüzyıl başında üretilen yemeni türleri şunlardı: Kadın ayakkabıları, küçükten büyüğe: zenne, zelgerde. Erkek ayakkabıları, küçükten büyüğe: lorta, ürüzger, ulu ayak. Ayrıca mes ve süm süm mes yapılırdı. Üretilen yemeniler daha çok dışarıdan gelen kavaflara satılır. Bunlar çok sayıda hayvan ve denklerle Safranbolu’ya gelirler. Dikiciler cumartesi günü öğleden sonra, ürettikleri yemenileri sepetlere koyarlar ve alıcılara toptan verirler. Alıcılar çoğunlukla iki haftada bir gelir. Dikiciler sabahlara kadar süren uğraşlarına rağmen ancak geçinmişler, zengin olamamışlardır. Tabak ile kasım ayından kasım ayına hesaplaşırlar. Daha önce para kullanılmaz. Safranbolu'daki yemeniciliğin ne kadar etkin olduğu Kurtuluş Savaşı'nda ordu ihtiyacı bir bölümünü karşılamış olmasından anlaşılabilir. 1923'te 15.000 Osmanlı lirası değerinde kundura çevre köy ve kasabalara satılmaktadır.
1975'te arastada çalışan bir iki dükkân kalmıştır.
Semerciler ve Saraçlar: Ulaşımda önemli bir araç olan at ve eşek Safranbolu ve çevresinde çok sayıda kullanılıyordu. Bu yüzden semercilik ve saraçlık yaygın bir üretim koluydu. Çarşıda Semerciler İçi ve Saraçlar İçi adı verilen iki sokakta toplanmışlardır.1923’te semercilikte uğraşan 120 kişi olduğu bilinmektedir.
1975 yılında birkaç semerci bulunuyordu.
Nalbantlık: Kent içinde her evde bir ya da iki binek hayvanı olduğu için bu hayvanların nallanması işlemini yapan nalbantlar vardı.
Demircilik: Çarşı bölgesinde bugün bile yaşayan demirciler eski devrin çok önemli bir üretim koluydular. Tarım aletleri, koşum takımlannın parçaları, ahşap ve deri işlemeye yarayan aletler, ev ekonomisinde kullanılan aletler, yapı üretiminde kullanılan alet ve malzemeler (balta, keser, çekiç, çiviler, burgu, güllap, kilit, kapı halkası, şakşağı, demiri, yel demiri, kancası vb.) demirciler çarşısında yapılmaktaydı.
Bakırcılık: Safranbolu, çevrenin bakır çarşısıdır. Bugün yalnız kalaycılık ve dışarıdan getirilmiş bakır kap satan bakırcılar, eski devirde kendileri bakır kap yapıp satıyorlardı.
Dokumacılık
Bez Dokuına: Dokumacılık evde yapılır. Bir kapalı ekonomi ürünü olmasına rağmen üretim fazlası satılır, yerine çoğunlukla iplik alınırdı. Yüzyıl başında evlerin belki dörtte birinde dokuma tezgâhı vardı. Yine yüzyıl başında artık iplik eğirilmiyor dışarıdan getirtiliyordu. Ticaret değeri olan bez daha çok kalın bezdir. Bu bez tacire satılır. Tacir bunu boyattırır. Mavi boyalısından (Gök bez) köylüler erkek pantolonu yapar; üzerine çeşitli desende baskı yapılanı ise çite bezi adıyla satılır. Köylü kadınlar bu bezden dizlik denilen şalvar yapar. Ayrıca yatak yüzü, bohça yapılır. Tacir satın aldığı ince bezden ise üzerine baskı yaptırarak sofra bezi, karakalem yazdırarak yazma baş örtüsü yaptırır ve satar. Yollu dokunan beze alaca denir. Döşemelik olarak da kullanılır.
1923'te 72.500 Osmanlı lirası değerinde pamuk ipliği getirilmektedir. Yine aynı yıl 350 tezgâhta bez dokunmakta ve dokunan beyaz bez çevreye satılarak 21.000 Osmanlı lirası gelir elde edilmektedir.
Bugün dokumacılık kalmamıştır.
Mutaflık: Hayvan kılından harar, kıl heybe, yem torbası, kolan, at çulu, kepre, sergi (bulgur vb. serilen yaygı) bazı evlerde kadın ve erkekler tarafından dokunur. Ticaret malıdır. 1923'te mutaflıkla uğraşan 120. kişi, ticaretini yapan 5 tacir vardır. 9 bin Osmanlı liralık satış yapılmaktadır.
Bugün mutaflık kalmamıştır.
Keçecilik: Koyun yünü ve eşek tüyünden evde ya da dükkânda yapılır. Tümüyle ticaret değeri olan bir iştir. 1923'te 10 keçeci olduğu biliniyor.
GELENEK, GÖRENEK VE DİN
Gelenek, görenek ve din, azla yetinen bir yaşama felsefesi getirmiştir. Tutumludur. Lükse düşkünlük görülmez. Herşeyde yalınlık vardır. Yere oturur, yerde çalışır, yer yatağında yatar, yerde yemek yer. Evde fazla eşya yoktur. Süsleme bile malzemenin kendi yapısı içinde kalır. Malzemenin doğal görünüşü bozulmaz. Bu yüzden zengin ve fakir evleri kolay ayırt edilemez. Bu yalınlığa rağmen bir bolluk vardır. Yiyeceği boldur, çeşitlidir; odası çoktur, büyüktür; evi bile iki tanedir. Hiçbir sıkıntısı olmayan, sağlıklı bir toplumdur.
Harem-Selâmlık
Din ve gelenekler evi dışarıya kapar, bu yüzden ev içi ve bahçeler yüksek duvarlarla ayrılmıştır, pencereler kafeslidir, kadın yabancı erkeğe görünmez. Bazen aynı evin içinde bile, kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yaşarlar. Safranbolu'da selâmlık ve harem olarak ikiye bölünmüş böyle evler vardır. Bu düzen daha çok zengin evlerinde görülmekteydi. Hacı Memişler’in bağ evi yanyana bitişik harem ve selâmlıklıdır. İncelenen evler içinde Kaymakamlar Evi'nde harem ve selâmlık girişleri değişik katta iki ayrı sokaktan sağlanmıştır. Hacı Salih Paşa Evi’nde de harem ve selâmlık için iki ayrı giriş ve iki ayrı merdiven vardır. Diğer evlerde giriş tek olmakla beraber aile yaşantısını tedirgin etmeden evin merdivenden kolay ulaşılabilen bir odası selâmlık odası olarak kullanılır. Selâmlık odaları biraz daha özenlidir. Eski örneklerde tepe pencerelidir. Tavanları daha süslüdür.
Dönme Dolap:
Eski devirde ev içinde bile kadın yakın aileden olmayan erkeklere görünmediğinden evin harem bölümünden selâmlığa hizmet eden kadınların kendini göstermeden yemek, kahve, şurup alıp vermesi için iki oda arasında bir dolap içinde dönme dolap yapılmıştı. Bu dolabın raflarına konan kaplar, dolap elle çevrilerek öbür bölüme iletilir. Bu tasarım, ayn bir selâmlık bölümü ve hizmetlileri olmayan evlerin geleneklere uyumunu yansıtıyor.

Selâmlık Köşkü:
Bazı evlerin bahçelerinde selâmlık köşkleri vardır. Bu köşkler bir ya da birkaç odalıdır. Ana oturma alanında çoğunlukla bi havuz yer alır. Bazı evlerin alt katlarındaki selâmlık odalarında da havuzlara rastlanıyor. Asmazlar'ın her iki Şehir evinde böyle havuzlar vardır. Havuz yerden 50-60 cm kadar yüksektedir. Çevresinde duvar dibinde sedirler yer alır. Curtlar'ın yazlık selâmlık köşkünde pencere duvarında direkli bir sekilik, kahve ocağı, yanda iki oda abdestlik-helâ vardır. Pencerelerde hâlâ cam yoktur. Havuzlu ana zemin kat üzerine kurulmuştur. Bağlar’da Rauf Beyler'in Evı'nde de görkemli bir selâmlık köşkü vardır. Simetrik planı az bulunur niteliktedir. İki odası ve arasındaki eyvanı, orta büyük havuzu ve çevresindeki sedirleriyle 8 metre açıklıklı havuz odası kalem işi süslemeleriyle olağanüstü bir mimarlığı yansıtır. Selâmlık köşklerine ayrı bir sokak kapısı ile bahçeden girilir. Bir tek odadan oluşan havuzlu bahçe köşklerine havuz odası orta havuzu, fıskiyesi, çevresinde sedirleri ve bazen kahve ocağı olan bu havuzlu odalar genellikle çokgen planlıdır. Bağlar'da çeşme suyu olmayan bazı evlerde ortada bir kuyu, kenarında sedirler olan kuyu odaları vardır. Bu odada da havuz odası gibi yazın serinlemek için oturulur. Kuyuda su ve meyve soğutulur.
Abdest
Dinin gereği olarak ibadet etmeden önce abdest almak zorunludur. Evde bu işler için ayrılmış abdestlik ve gusülhaneler bulunur. Yaşama birimi olan odanın boy abdesti almak için de düzenlenmiş olması aile içi yaşayışın gizliliği bakımından doğru çözümlenmiş bir sonuçtur.Yine abdest bozma ve abdest alma yakın ilişkisi helâ-abdestlik düzeni ile çözümlenmiştir.
Geleneklerin sonucu olarak bulaşık suları, helâ suyu ile karıştırılmaz. Bulaşık yıkamak için bir tasarım yapılırsa kullanılan su ayrı bir yolla başka bir çukurda toplanır. Evde ibadet için özel bir yer ayrılmamıştır.İnançlara göre temiz olan her yerde, her odada namaz kılınabilir.




Safranbolu Evlerinden Örnekler




Akçasu, Dağdelen Camisi. Yamaçların birbirine uzaklığı, gözün bütünü kavrayıp, detayı ayıracak orandadır. Yamaca yerleşen evler birbirlerini örtmezler. Karşı yamaçtan onları tek tek seyredersiniz. Arkalarında kayalıklar duvar gibi yükselir, evleri kışın sert rüzgârlarından korur.



Engebeli arazide, Çuhadar ve Gümüş Sokak’ın birleşiminde Karaosmanlar’ın şehir evi, köşe evi olarak çok büyük bir ustalıkla biçimlendirilmiştir. Taştan zemin katı, destek duvarı görevini de yaparak üst katları taşır. Üst katlar çıkmalarla hem enine hem yüksekliğine büyüyerek sokağa perde perde açılır. Köşedeki kapı, orta ve üst katlarda büyüklük ve aralıkları ustaca düzenlenmiş pencereler, orta ekseni güçlendiren üçgen alınlık ve ortasına yerleştirilen tuğra biçiminde Maşaallah ile olağanüstü bir cephe kurulmuştur. Ne yazık ki bu cephe şimdi bozulmuş durumdadır.



Evin sokak yanındaki duvarı sokağın doğal çizgisini izler. Bu duvar bahçe duvarının devamıdır. Onun üzerinde ise başka bir düzen gelişir. Son kat varılmak istenen amaçtır. Ölçüleri ile Taşatarlar Evi çok dengeli bir mimarlığı yansıtır. (Akçasu)



Hayatın ara katı da kapsayan ahşap kaplaması üst katı taşıyan dikmeleri saklar. O zaman bu koca beyaz kütle, sanki bir gölge üzerinde yükseliyormuşçasına şaşırtıcıdır. (Saraçlar şehir evi)



Zemin katı pencerisizdir. Orta katı zemin katınının devamıdır. Üst kat odaları çıkma yapar. Değişik boyda payandalar simetriği bozar. Kocaman kütle çıkma ve pencere tekrarı ile yumuşatılmıştır. Orta kat sofası camsız olup muşabaklarla dışa açılır. (Gökçüoğlu bağ evi)



Kapılar düz, düşey tahtalarla yalın bir görünümdedir. İki kanatlıdır. İri başlı çiviler (kalpaklı çivi) hem kapıyı süsler hem de arka kuşaklara tahtaları bağlar. Bini, klasik üslupta süslenmiştir. (Kayyumlar şehir evi)



Odaya giriş dolaylı olup tavanı daha alçaktır. Oda tavanı gibi teknetavan yönteminde yapılmıştır. Arkada kapısı aralık çubuk dolabı görünüyor. Sağda yüklük ve altında gusülhane vardır. Bu oda misafir odası olmalıdır. (Gökçüoğlu bağ evi, orta kat)



Türk odasının en önemli özelliği bir yaşama biçimi olarak çok amaçlı kullanılmasıdır. Hem odada oturulur, çalışılır, yemek yenir, uyunur, yıkanılabilir. Burada en büyük etken eşyaların taşınır olmasıdır. Eşyalar, gerekli olduğu zaman ortaya getirilir, kullanıldıktan sonra tekrar yerlerine konur. Bu amaçla orta alan boş bırakılmıştır. Bugüne kalmış geleneksel odaların önemli örneklerinden biri olan bu oda sahibi Nezihe Aycan tarafından titizlikle korunmaktadır. (Emirhoca zade Ahmet Bey bağ evi)

Son düzenleyen Safi; 2 Şubat 2016 19:14 Sebep: Resim Linkleri Yenilendi