Arama


olccay - avatarı
olccay
Ziyaretçi
11 Mart 2006       Mesaj #3
olccay - avatarı
Ziyaretçi
DOĞAN HIZLAN








1937 yılında İstanbul’da doğdu. Pertevniyal Lisesi’ni bitirdikten sonra hukuk öğrenimine başladı. İlk yazısı 1954 yılında yayımlanan Doğan Hızlan, çeşitli dergilerin sanat sayfalarını yönetti. Bunun yanı sıra birçok gazete ve dergide eleştiriler yayımladı. 1980 yılında Bayram Gömleği adlı bir çocuk hikâyeleri güldestesi hazırladı. Ercümend Behzad Lav’



ın Bütün Eserleri’ni yayıma hazırladı. Son olarak İhsan Yılmaz ile birlikte Celâl Sılay’ın Toplu Şiirleri’ni Hüsran Filizleri adıyla yayımladı. Halen Hürriyet Gazetesi’nde yazıyor. Türk edebiyatının gelişmesine katkılarını sürdürüyor.









DOSTOYEVSKI





11 Kasım 1821'de Moskova’da doğdu. Tam ismi Fiodor Mihayloviç Dostoyevski. Babası bir ordu cerrahı, annesi bir tüccarın kızıydı. Annesinin yardımıyla evde başladığı eğitimini özel bir okulda sürdürdü. Babası sert ve acımasızdı. Annesinin koruyucu tavırlarına sığınıyordu. Annesini 15 yaşında kaybetti. 1837'de girdiği Petersburg Askeri Mühendis Okulu’nu bitirdi. Öğrencilik yıllarını Rus ve Avrupa edebiyatının önde gelen yazarlarının eserlerini okuyarak geçirdi. Kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra ayrılıp edebiyatla uğraşmaya başladı. Topraklarında çalışan köylüler tarafından öldürülen babasından az bir miraz kalmıştı. İlk romanı "İnsancıklar"ı 1846'da yazdı. 1954'te basılan bu roman ilk Rus toplumsal romanı sayılır. Bu eserin basılmasından sonra ünlendi. 1846'da yazdığı ikinci romanı "Öteki" yeterli ilgiyi görmedi. Ünü giderek kayboldu. 1951 tarihli "Ev Sahibesi", 1848'de yazdığı "Beyaz Geceler" ile "Yufka Yürekli" romanları da ilgi görmedi. 1849'da yazdığı "Netoçka Nezvanova" romanı da beklenen başarıyı getirmedi.

Politikayla ilgililenmeye başladı genç liberallere katıldı. Çar 1. Aleksandr'ın güvenlik güçleri tarafından, "devleti yıkmaya çalıştığı" suçlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. İdama mahkum edildiler. Kendisinin kurşuna dizilmesi hazırlıklarını izlemek onda derin etkiler bıraktı. İdamdan son anda vazgeçildi, Sibirya’da 4 yıl ağır hapse ve 4 yıl askerlik yapmaya mahkum edildi. Sibirya'daki cezaevi günlerinde birlikte yaşadığı mahkumları gözlemleyerek Rus halkını daha yakından tanıma fırsatı buldu. Ancak zor koşullar nedeniyle sara nöbetleri geçirmeye başladı. Bu rahatsızlığın etkileri de birçok eserine yansıdı. 1854'te cezaevinden çıkıp askerliğe başladı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857'de dul bir kadınla evlendi. Bu evlilik maddi sorunlarını artırdı. Tekrar yazmaya karar verdi. Askerlik cezasının da bitmesi üzerine Petesburg'a döndü. Yeni Çar 2. Aleksandr'ı destekledi. Kardeşi Mihail ile birlikte "Vremya" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergi ve dergide yayınlanan romanları yeniden tanınmasını ve eski ününü kazanmasını sağladı. 1862'de Fransa, İngiltere ve İtalya'yı kapsayan bir yurtdışı gezisi yaptı. Aynı yıl dergi kapatıldı. Dostoyevski, Almanya'nın Wiesbaden kentine gitti. Burada kumara başladı.

Rusya'ya dönüşünde "Epoha" isminde yeni bir dergi çıkardı. 1864'te eşini ve kardeşi Mihail'i kaybetti. Borca battı. Kurtulmak için Avrupa'ya kaçtı. Wiesbaden'de kumarda bütün parasını kaybetti. Yayıncısından borç alıp 1865'te Rusya'ya döndü. 1867'de steno ile romanlarının yazımında kendisine yardım eden Anna Snitkina ile evlendi. Bir kere daha borca boğulduğu için yeni eşiyle yine yurt dışına çıktı. Yoksulluk ve para peşinde ülke ülke dolaştı. Ama romanlarını yazmayı da sürdürdü. Bir kere daha yayıncısının desteğiyle Petesburga'a döndü. Tutucu bir haftalık dergi olan "Grajdanin"in başına geçti. 1 yıl sonra bıraktı. Bu dönemde eksi itibarını ve ününü tekrar kazandı. En büyük romanı "Karamozof Kardeşleri" yazmaya 1879'da başladı. 1880'de şair Aleksander Puşkin'in ölüm töreninde konuşmayı o yaptı. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi'nin edebiyat bölümüne seçildi. Yaşamının son döneminde Petersburg yakınlarında küçük bir kasaba olan Staraya Russa'da yaşadı. 9 Şubat 1881'de burada yaşamını yitirdi. Günümüzde de en çok okunan yazarlar arasında yer alır. Eserlerinde iki dünya savaşı arasında yaşayan bir kuşağı rahatsız eden ahlaksal, dinsel, siyasal konuları etkileyi bir dil ve ustalıkla dile getirdi. Gözlemlerinin keskinliği, ayıntılara verdiği önem, karmakarışık yaşamından çıkardığı sağlam karakterleri ve roman kurgulamadaki ustalığıyla Avrupa'da ve ülkesinde kendisinden sonra gelen hemen tüm yazarlar üzerinde etkili oldu. Batılı ülkelerin edebiyat ve düşün yaşamında önemli bir rol oynadı. Varoluşçuluk akımının temel kaynaklarından biri sayılır.










ECE AYHAN







1931 yılında Muğla Datça’da doğdu. Asıl adı Ece Ayhan Çağlar. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1959’da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra Gürün, Alaca, Çardak ilçelerinde bir süre kaymakamlık yaptı. 1966’da memurluktan ayrıldı İstanbul’a gelerek Sinematek’te, Meydan Larousse’da, e Yayınları’nda çalıştı. Üç yıl süre ile İsviçre’de tedavi gördü. Bir kaç kez beyin ameliyatı geçirdi. Dönüşünde bir süre İstanbul’da ve Bodrum-Gümüşlük’te yaşamını sürdürdü. Ardından Çanakkale’ye yerleşti. İlk şiiri 1954’te "Türk Dili Dergisi"nde yayınlandı. Daha sonra Türk Dili, Varlık, Yenilik, Seçilmiş Hikayeler, Pazar Postası, Yeditepe dergileri şiirlerine yer verdi. Özellikle Pazar Postası'ndaki şiirleriyle ünlendi. 1959'da basılan ilk kitabı "Kınar Hanımın Denizleri"yle büyük ilgi uyandırdı. Kendine özgü çağrışımlar ve göndermelerle örülü şiirleriyle hem Türk şiirinde hem de İkinci Yeni’nin içinde farklı bir kanal açtı. Şiirinin kilit noktası dildir. Çağdaşı Edip Cansever'e göre, bu dili aşmak, şiirini anlamak için başvurulacak yol yine Ece Ayhan'ın şiirleridir. Ece Ayhan her şiirinde hem şiir hem Türkiye üzerine görüşlerini anlatır. 1965’te basılan Bakışsız Bir Kedi Kara ve 1968’de yayınlanan Ortodoksluklar, Ece Ayhan'ın özel dilinin yapıtaşları oldu. 1973’te yayınlanan Devlet ve Tabiat kitabındaki şiirlerle bu kez okurlarını "sokağın diliyle buluşturdu. 1977’de yayımlanan ve kitapla aynı adı taşıyan ünlü şiiri ile ilk dört kitabını içeren Yort Savul da kendisinden sonraki kuşaklara yön gösterdi. 1981’de Zambaklı Padişah, 1982’de de "tarihin düzünden okunduğu" Çok Eski Adıyladır’


ı yayınladı. Ece Ayhan’ın şiiri üzerinde Enis Batur, Tahta Troya’yı (1981), Ender Erenel Ece Ayhan Sözlüğü’nü, Kemal Yangın-Orhan Alkaya ikilisi ise Çok Eski Adıyladır Sözlüğü’nü hazırladı.










EDİP CANSEVER





8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. Bodrum'da tatildeyken beyin kanaması geçirdi, tedavi için getirildiği İstanbul'da 28 Mayıs 1986’da yaşamını yitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraştı. İlk şiiri 1944'te İstanbul dergisinde yayınlandı. Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası, Kaynak dergilerinde çıkan ilk gençlik şiirlerini "İkindi Üstü" kitabında topladı. Bu şiirlerde varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avarelikleri, duyguları ön plandaydı. 1951'de "Nokta" dergisini çıkardı. Bu dergi genç şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. İlk kitabından 7 yıl sonra yayınladığı "Dirlik Düzenlik" bu dönemin ürünüdür. Bu kitaptaki şiirlerde düşünceyi dil içinde eritmeye yönelen, özlü bir söyleyiş ve çarpıcı biçim arayan, toplumsal eleştiri için mizah aracını kullanan bir tutum görüldü. 1957'de yayınlanan "Yerçekimli Karanfil" ile kendisine özgü bir şiir evreni kurdu. İkinci Yeni akımının özgün örneklerini verdi. Yenilik, Pazar Postası, Yeni Dergi gibi dönemin sanat yayınlarında şiirsel canlılığı besleyen şairlerden biri oldu. Şirinde zamanla sevinç yerini bunalıma, toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı yerini yıkıcı bir umutsuzluğa bıraktı. "Dize işlevini yitirdi" gerekçesiyle yeni arayışlara yöneldi. Şiirde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı. "Nerde Antigone", "Tragedyalar", "Çağrılmayan Yakup" bu dönemin ürünleri. Yine de İkinci Yeni içindeki bazı şairler gibi anlamsızlığı savunmadı. Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesini gözardı etmedi. Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı. Şiirinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi. Sürekli yazan, yayınlayan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tuttu.














ELİF ŞAFAK







1971'de Strasbourg’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yaptı. "Bektaşi ve Mevlevi Düşencesinde Kadınsılık-Döngüsellik" konulu master tezi Sosyal Bilimler Derneği’nce ödüllendirildi. İlk öykü kitabı Kem Gözlere Anadolu 1994'te yayınlandı. İlk romanı Pinhan’

ın yayım yılı ise 1997. 1999’da Şehrin Aynaları, 2000’de de Mahrem isimli romanları art arda yayınlandı. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde araştırma görevlisi. Aynı zamanda ODTÜ Siyaset Bilimi Bölümü’nde "Türk Modernleşmesinde Kadın Prototipleri ve Marjinaliteye Tahammül Sınırları" üzerine doktora yapıyor. Bir gazetede sanat ve edebiyat yazıları yazıyor.












EMRE KONGAR







13 Ekim 1941’de İstanbul’da doğdu. Şişli Terakki Lisesi’ni bitirdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Amerika’da Michigan Üniversitesi’nden Sosyal Çalışma masteri yaptı. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu kurdu. Hacettepe Üniversitesi’nde 1981’de profesör unvanı aldı. 1983’te askeri rejimin üniversiteler üzerindeki baskısını protesto etmek amacıyla üniversitedeki görevinden istifa etti. Bir süre Hürriyet gazetesinde danışmanlık yaptı. KAMAR adlı kamuoyu araştırmaları şirketini kurdu. Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı yaptı. Şimdi Yıldız Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve Cumhuriyet gazetesi yazarı. Bilimsel çalışma ve yayınları yanında çok sayıda sanat edebiyat eleştirisi ve denemeler yazdı.








ENİS BATUR




28 Haziran 1952’de Eskişehir’de doğdu. Orta öğrenimini İstanbul ve Ankara'da yaptı. Yükseköğrenimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Paris'te tamamladı. İlk yazısı 1970’te, ilk kitapları 1973’te yayımlandı. Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığı, Milliyet Gazetesi'nin kültür servisi ve yan yayınlar yöneticiliğini, Milliyet Büyük Ansiklopedi’nin ve Dönemli Yayıncılık’ın genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1988’den 2004'e kadar Yapı Kredi Yayınları’nda çalıştı. Yazı, Oluşum, MEB, Tan, Gergedan, Şehir, Sanat Dünyamız, Kitap-lık, Cogito, Arredemento Dekorasyon, Fol gibi dergilerin hazırlanışında sorumluluklar üstlendi. Remzi Kitabevi’nin, TRT’deki "Okudukça" programının yayın danışmanlığını yaptı. Açık Radyo’nun kuruluşuna katkıda bulundu ve "Şifa, Şifre, Deşifre" programını hazırladı. UNESCO’nun "Göreme’den İstanbul’a kültür mirasımız" kampanyasını yönetti. Cumhuriyet, Milliyet, Dünya, Aydınlık gazetelerinde, Yeni Gündem, P-Eki, Express, 2000’e Doğru dergilerinde 1978-1998 arası düzenli haftalık yazılar yazdı. Yurtdışındaki çeşitli dergilerde ürünleri yayınlandı. Şiirleriyle Cemal Süreya, Altın Portakal, Sibilla Aleramo ödüllerini, denemeleriyle TDK ödülünü kazandı. Galatasaray Üniversitesi’nde ders de veriyor.


ENİS BEHİÇ KORYÜREK




11 Mart 1891'de İstanbul'da doğdu, 18 Ekim 1949'da Ankara'da yaşamını yitirdi. Hecenin Beş Şairi'nden biri. Selanik, Üsküp ve İstanbul idadilerinde öğrenim gördü. 1913'te Mülkiye Mektebi'nden mezun oldu. Hariciye Nezareti'nde çalışmaya başladı. Bükreş ve Budapeşte'de görev yaptı. 1921'de Türkiye'ye döndükten sonra Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen "Müdafaa-i Milliye" adlı gizli örgüte katıldı. Cumhuriyetten sonra Fransızca ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Uzun yıllar Ticaret, İktisat ve Çalışma bakanlıklarında çalıştı. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti'den milletvekili adayı oldu, seçilemedi. Yaşamının son dönemini zorluklar içinde geçirdi. Servet-i Fünun etkisi taşıyan ilk şiirleri 1912'de "Şehbal" dergisinde yayınlandı. Daha sonra Ziya Gökalp'in etisiyle hece veznini benimsedi ve Milli Edibiyat akımına katıldı. Ulusal duyguları ön plana çıkaran ve yiğitlik temalarını uç noktalara götüren şiiler yazdı. Bazı şiirlerinde biçim açısından hece kalıplarını kırma çabası da gösterdi. 1946'dan sonra mistik bir şiire yöneldi. Bir mevlevinin ruhuyla bağlantı kurduktan sonra yarattığını öne sürdüğü tasavvufi şiirler yazdı.





ENVER GÖKÇE


1920’de Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Çit Köyü'nde doğdu. 19 Kasım 1981’de Ankara’da yaşamını yitirdi. 8 yaşında ailesiyle birlikte Ankara'ya geldi. Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. İstanbul Kadırga Öğrenci Yurdunda yöneticilik yaparken Türk Ceza Yasası’nın 141. Maddesi’ne aykırı eylemde bulunmakla suçlandı. Yargılanıp ceza aldı. 7 yıl cezaevinde kaldı. 1957’de özgürlüğüne kavuştu. Ardından 3 yıla yakın Çorum'da sürgün cezası çekti. Dönüşünde Ankara’da gazetelerde düzeltmenlik, serbest yazarlık yaptı. İstanbul'da Yurtlar Müdürlüğü'nde çalıştı. Doğduğu köye çekildi. 1977'de tedavi için Bulgaristan'a gitti. Dönüşünde tekrar Ankara'ya yerleşip çeviriler yaptı. Son günlerini Ankara’da Seyran Bağları Huzurevi’nde geçirdi. İlk şiiri 1943'te "Ülkü" dergiinde yayınlandı. Daha sonra Ülkü, Yurt ve Dünya, Ant, Gün, Söz, Yağmur ve Toprak, Yeryüzü gibi dergilerde imzalı imzasız şiirleri, yazıları çıktı. Ortak dili zenginleştiren yerel sözcüklerle örülmüş eserleriyle özgün bir şiire ulaştı. Türk şiirinde 1940 kuşağı ya da "Acılı Kuşak" olarak anılan toplumcu şairlerin önde gelen temsilcileri arasında yer aldı. Pablo Neruda’dan da şiirler çevirdi.










ERDAL ÖZ








ıÜü26 Mart 1935’te Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde doğdu. 1953'te Tokat Lisesi'ni bitirdi. 1969'da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu’nda görev aldı. Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi’nde çalıştı. 12 Mart 1971 sonrasında 3 kez tutuklandı. Yargılama sonucu aklandı. Cem Yayınevi’nin çocuk kitapları dizisini yönetti. 1980 yılında Can Yayınları’nı kurdu. Şimdi bu yayınevini yönetiyor. Edebiyat yaşamına şiirle girdi. Rasgele isimli ilk şiiri İstanbul’daki Kaynak dergisinde 1952’de yayınlandı. Seçilmiş Hikayeler Dergisi, Varlık, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası, a, Değişim, Emek, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde şiirlerinin yanısıra öykü ve eleştirileri de yayınlandı. "a" dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Eserlerinde toplum yaşamının bireylerin iç dünyasına etkilerini duygusal bir üslupla yansıttı. 1970 sonrasında toplumsal gerçekçi çizgiye yöneldi. 12 Mart döneminde hukku dışı uygulamalarla karşılaşan tutukluların yaşamlarından yalın kesitler verdi. Baskı karşısında bireylerin yalnızlığını, direncini, umudunu etkin bir duyarlılıkla işledi.








ESAT MAHMUT KARAKURT







1902'de İstanbul'da doğdu. 15 Temmuz 1977'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şura-yı Devlet üyesi Urfalı Mahmut Nedim Bey'in oğlu. Kadıköy Sultanisi'ni, İstanbul Diş Hekimliği Okulu'nu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Avukatlık, gazetecilik, Galatasaray Lisesi'nde Türkçe öğretmenliği yaptı. 1954-1960 arasında Urfa milletvekili, 1961-1966 arasında senatör oldu. İlk yazıları muhabir olarak çalıştığı Tercüman-ı Hakikat gazetisinde yayınlandı. Daha sonra çalıştığı İleri, İkdam, Cumhuriyet, Tasvir, Yeni Sabah gibi gazetelerdeki polisiye olayları konu alan röportajlarıyla tanındı. Küçük öyküler yazdı. Ama daha çok çoğu sinemaya uyarlanan, olaya dayalı aşk ve serüven romanlarıyla ün kazandı.






EVLİYA ÇELEBİ






1611’de İstanbul’da doğdu. 1682’de, Mısır’dan dönerken yolda ya da İstanbul’da öldüğü sanılıyor. Asıl adı Evliya Çelebi Derviş Mehmed Zillî. Ailesi Kütahya'dan gelip saraya yerleşti. Babası sarayda kuyumcu olan Mehmet Zillî. Özel öğrenim gördü. Bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış sanatlarını öğrendi. Musiki ile ilgilendi, hafız oldu. Enderuna alındı. Dayısı Melek Ahmed Paşa aracılığıyla Sultan 4'üncü Murat'ın hizmetine girdi. Gezmeye ilgisi çocukluğunda babasından ve yakınlarından dinlediği öyküler, söylenceler ve masallardan kaynaklanır. Seyahatname’nin giriş bölümünde gezi merakını bir rüyaya bağlar. Kendi anlatımınına göre, bir gece rüyasında Hazreti Muhammed’i gördü. "Şefaat ya Resulallah" diye şefaat isteyecekken, şaşırıp "Seyahat ya Resulallah" dedi. Böylece birçok ülkeyi gezme, tanıma fırsatı bulduğunu yazar. 1635’te, yani 24 yaşındaki iken önce İstanbul’u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640’ta Bursa, İzmit ve Trabzon’u gezdi. 1645’te Kırım’a Bahadır Giray’ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı. 1646’da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa’nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın kimi bölgelerini gezdi. Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648’te İstanbul’a dönerek Mustafa Paşa ile Şam’a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651’den sonra Rumeli’yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya’da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.

50 yıllık seyahat

Gezileri 50 yıl sürdü. Gezilerinde karşılaştığı toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yaptı. Kültürleri, günlük yaşayışları inceledi ve ünlü Seyahatname’sinde yazdı. Seyahatname’nin üslubu, Divan edebiyatı düz yazılarının tersine son derece sadedir. Dili kolayca anlaşılır. Konuşma diline yakın, akıcı bir üslup kullandı. Anlatımlarında kimi zaman mizah unsurlarına da yer verdi. Gözlemlerine, kendi düşünce ve çıkarmalarını da ekledi. Anlatımını belli bir zaman dilimiyle sınırlamadı. Seyahatname’de geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Yapısı gereği Seyahatname bir kültürel derleme niteliğindedir. İçinde, gidilen yerlerde dinlenen halk öyküleri, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masallar, maniler, halk oyunları unsurları, giyim-kuşamla ilgili özellikler, düğün-cenaze törenleri, yerel oyunlar, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat özellikleri de vardır. Ayrıca gezilen bölgelerdeki evler, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra, köprü gibi çevresel yapıları da inceler. Seyahatnamesi, yalnızca 17'nci Yüzyıl Osmanlı dünyası için değil, Kafkasya, Arap ülkeleri, Balkanlar ve Orta Avrupa bakımından da önemli bir tarihsel coğrafya-kültür haritası niteliğindedir.







FAKİR BAYKURT







1929’da Burdur’un Yeşiloca ilçesi Akçaköy’de doğdu. Az topraklı köylü bir ailenin çocuğu. 1948'de Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdi, 5 yıl köy öğretmenliği yaptı. 1955'te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. Sivas, Hafik ve Şavşat’ta öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği yaptı. İlk romanı "Yılanların Öcü"nün yayınlanmasından sonra Bakanlık emrine alındı. 1962'de ABD Indiana Üniversitesi'nde ders araçları konusunda eğitim gördü. Yurda dönüşünden sonra Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TÖS) kuruluşunda görev aldı ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖMFED) Genel Başkanı oldu. İlk öğretmenler boykotu nedeniyle 1969'da açığa alındı. 1971'de istifa etti. 12 mart döneminde 1971’de sıkıyönetimce tutuklandı. Askeri mahkeme önünde uzun süre yargılanıp beraat etti. Salıverildikten sonra Almanya’ya gitti. Uzun süre Duisburg kentinde yaşadı. 10 Ekim 1999’da burada yaşamını yitirdi. Yazmaya şiirle başladı. Orhan Veli çizgisinde ama köy hayatı içerikli şiirler yazdı. 1950'den sonra öykü ve romana yöneldi. Ona göre öykü, "yazıldığı dönemin tarihsel, toplumsal renklerini, özelliklerini içermeli az da olsa belge işlevi yüklenmelidir." İlk öykü kitabı "Çilli"den başlayarak öykülerinde kesitleri değil geniş açılımları, bir anın olayını değil geniş dönemlerin olaylarını işledi. Romanlarında Türkiye'deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı. Köylünün bilinci ve bilinçaltındaki istekleri, tepkileri, çelişkileri yansıttı. 1950-1970 döneminde etkili olan "köy edebiyatı hareketi"nin önde gelen temsilcisi oldu.









FALİH RIFKI ATAY








1894'te İstanbul'da doğdu. Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. 20 Mart 1971'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. 1911'de "Tecelli" dergisinde ilk şiirleri, Servet-i Fünun dergisinde ilk denemeleri yayınlandı. 1913'te Tanin gazetesinin başyazarı oldu. İstanbul mektupları, röportajlar, köşe yazıları yazdı. 1913-1914'te Bahriye ve Dahiliye kalemlerinde çalıştı. 1'inci Dünya Savaşı'nda yedeksubay olarak Suriye'de bulundu. 4'üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın özel kaleminde görev yaptı. Cemal Paşa Bahriye Nazırı olunca bakanlıkta çalışmaya başladı. Heybeliada Çarkçı Mektebi'nde Türkçe öğretmenliği yaptı. 1918'de birkaç arkadaşıyla birlikte Akşam gazetesini kurdu. Gazetenin Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesi nedeniyle divan-ı harpte yargılanıp tutuklandı. 2'nci İnönü Savaşı'nın kazanılmasından sonra serbest bırakıldı, Anadolu'ya geçti. 1922'den sonra Bolu ve Ankara milletvekili olarak Meclis'e girdi. Atatürk'e yakın kişiler arasında yer aldı. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye gazetesinde, ardından Ulus'ta yayınlanan köşe yazılarında, Osmanlı Devleti'nden Cumhuriyet'e geçişin yarattığı sorunlar üzerinde durdu. Yapılan reformları ve Batılılaşma çalışmalarını savundu. Gezi yazılarıyla Cumhuriyet döneminin ilk örneklerini verdi. 1950'de Demokrat Parti iktidarından sonra 1952'de İstanbul'da "Dünya" gazetesini kurdu. Yaşamının sonuna kadar bu gazetede başyazılar ve röportajlar yazdı.









FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL





18 Mayıs 1989'da İstanbul’da doğdu. 8 Kasım 1973’te Akdeniz’de seyreden Samsun gemisinde yaşamını yitirdi. Türk şiirinde "hecenin 5 şairi" diye bilinen şairlerden biri. Yenilikçi edebiyatımızın geçiş döneminde dili, tekniği ve romantik İstanbullu kişiliğiyle de olsa, Anadolu gerçeğine açıldı. Türkçenin gelişmesine büyük katkı sağladı. Milli edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra gelen kuşaktaki biçok şairi etkiledi. Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim şiirinin yanında üçüncü bir kümenin oluşmasına neden oldu. İstanbul Darülfünun'u Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini yarım bıraktı. Kayseri, İstanbul ve Ankara’da liselerde ve öğretmen okullarında edebiyat dersleri verdi. 1946-1960 arasında Demokrat Parti'den İstanbul milletvekili seçildi. 27 Mayıs 1960’tan sonra bir süre Yassıada’da tutuklu kaldı. Biraz Cenap Şahabettin'den, büyük ölçüde de Yahya Kemal Beyatlı'dan etkilenerek ilk şiirlerini aruz vezniyle yazdı. Sonra hece veznine döndü. Anadolu insanının duygularını işleyerek Milli edebiyat akımının yurtçu duyarlılığını zenginleştirdi. Erkek bencilliğini yücelten aşk şiirleri de yazdı. Anayurt adlı dergiyi 8 sayı çıkardı. "Çamdeviren", "Deli Ozan" gibi takma isimlerle mizah şiirleri yazdı. Fıkra, manzum oyun, roman türünde eserleri de var.






FATMA ÂLİYE HANIM







1862'de İstanbul'da doğdu 1936'da yine İstanbul'da yaşamını yitirdi. İlk kadın romancımız, ilk kadın felsefecimiz, edebiyatımızda ilk kez çeviri yapan, kadın haklarından ve kadın-erkek eşitliğinden ilk kez bahseden, hakkında ilk defa monografi yazılan yazar. Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı Ahmed Cevdet Paşa'nın kızı. Babasının konağında özel öğretmenlerden Fransızca, tarih, edebiyat ve felsefe dersleri aldı. Yazmaya Fransızca'dan yaptığı çevirilerle başladı. İlk çevirisi George Ohnet'den Volente. O dönemde edebiyatla uğraşmak kadınlar için hoş karşılanmadığından çevirisi Meram adı ve "Bir Hanım" imzasıyla yayınlandı. Sonraları "Meram Mütercimi" olarak tanındı. Bir çok makalesi "Mütercime-i Meram" adıyla yayınlandı. Nisvân-ı İslâm adlı anı kitabı Fransızca, İngilizce ve Arapça'ya, Udî adlı romanı Fransızca'ya çevrildi.
Fatma Aliye Hanım'ın felsefeye merakı gençliğinde başladı. Olayları dikkatle incelemesi, çeşitli ailelerdeki gözlemleri onu felsefeye götürdü. Felsefeye merakı arttıkça daha çok kitap okudu, babası ve arkadaşlarıyla felsefe tartışmalarına girdi. Babasıyla birlikte Aristotales ve Platon ile İbn-i Rüşt ve Gazali'nin felsefelerini karşılaştırdı. 1904'te ilk felsefe tarihini yazdı. Thales'le başlayıp ilk çağ felsefesini anlattığı bu kitabın ikinci bölümünü İslâm Felsefesine ayırdı.
Kahramanları kadın olan öyküler ve romanlar yazdı. En önemli eseri sayılan Muhâdarât'ta bir kadının ilk aşkını unutamayacağı tezini çürütmeye çalıştı. Romanlarında zaman zaman toplumsal sorunları ele aldı, felsefeye yer verdi. Udî adlı romanında müziğin felsefe ile ilişkilerine değindi. Bu romanda, babasının etkisiyle müziğe ilgi duyan bir kızın daha sonra hayatını kazanmak amacıyla dersler vermesi anlatılır. Fatma Aliye Hanım, düşünceleri ve yaşam biçimiyle ilk kadın hakları savunucularındandır. Döneminin toplumsal koşulları gözönüne alındığında düşünceleri ve savunduğu görüşlerin son derece cesur olduğu ortaya çıkar. Kadın-erkek eşitliğine inanan ve savunan Fatma Aliye Hanım, her iki cinsin aynı eğitim olanaklarından yararlanmasını istedi. Çok kadınla evliliğe karşı çıktı. Boşanmada kadınların da söz hakkı olması gerektiğini savundu.







FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA





1914'te İstanbul’da doğdu. Babası subay olduğu için ilk ve orta öğrenimini Türkiye'nin değişik yerlerinde tamamladı. Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu’nu bitirdi. Orduya katıldı. 15 yıl asker olarak hizmet yaptı, Doğu ve Orta Anadolu, Trakya'yı dolaştı. Önyüzbaşı rütbesinde iken kendi isteğiyle ordudan ayrıldı. Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü'nde kısa bir süre görev yaptı. Çalışma Bakanlığı İş Müfettişi olarak İstanbul’da çalıştı. 1959'da İstanbul Aksaray’da "Kitap" Kitabevini açtı. Yayıncılık yaptı, 1960-1964 arasında "Türkçe" isimli bir aylık dergi çıkardı. 1970'te yayınevini kapattı, sadece şiirle uğraşmaya başladı. Yayınlanan ilk yazısı Yeni Adana Gazetesi'nin 1927'de düzenlediği yarışmada birincilik alan bir öyküydü. İlk şiiri "Yavaşlayan Ömür" 1933'te İstanbul Dergisi'nde çıktı. Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Peyami Safa'nın da dikkatini çeken şiirleri Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılapçı, Gençlik, Yeditepe, Türk Dili, Yenilik, Vatan, Çağrı, Türkçe, Ataç, Türk Yurdu, Yön, Devrim gibi dergilerde yayınlandı. İlk şiirlerinde Necip Fazıl Kısakürek etkisinde kaldı. "Havaya Çizilen Dünya" (1934) şiir kitabındaki şiirlerinde bu etki görülür. Kendi şiir çizgisine yönelişi "Çocuk ve Allah", "Daha" (1940) kitaplarıyla başlar. Şiiri "sezgi" ve "us" olmak üzere iki dönemde incelenebilir. Sezgi dönemi eserleri "Havaya Çizilen Dünya" (1934), "Çocuk ve Allah" ile "Daha"yı (1940) izleyen "Çakırın Destanı" (1945), "Taş Devri" (1945) kitaplarını kapsar. "Asû" (1955) ile başlayan ikinci dönem günümüze kadarki şiirlerinde etkin olan "usçu" dönemdir. Sezgi döneminde kendine has bir şiir dili ve biçemi yaratmaya çalıştı. "Us" dönemi ise güçlü bir Türkçe tutkusuyla dikkat çeker. Dağlarca bu dönemde dilin arılaştırılması çabalarına katıldı, evrensel temalara ağırlık vermeye başladı. 1970 sonrasında yoğunlukla çocuk şiirleri yazdı. Hem Türkiye'de hem uluslararası düzeyde birçok ödül kazandı, bir çok ülkede şiirleri okundu. Kitapları birçok dile çevrildi.






FERİT EDGÜ






24 Şubat 1936’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde eğitim görürken kazandığı bir sınavla Almanya'ya gitti. Oradan Fransa'ya geçti. 1959-1964 arasında Paris’te resim çalışmalarının yanısıra felsefe, sanat tarihi, seramik kurslarına katıldı. Askerliğini yedeksubay öğretmen olarak yaptı. 1 yıl daha Paris’te yaşadı. Türkiye’ye dönüşünde önce metin yazarlığı yaptı. Daha sonra DATA reklamcılık ve Ada yayıncılık şirketlerini kurdu. Yazın hayatına şiirle başladı. İlk şiiri 1952’de Kaynak dergisinde, ilk öyküsü 1954’te Yeni Ufuklar dergisinde yayınlandı. Yazılarında edebiyatın konumu, yazarın özgün koşulları ve nitelikleri üzerine düşünceleriyle dikkat çekti. Plastik sanatlar alanındaki deneme, eleştiri ve tartışmalarıyla ilgi uyandırdı. Romanlarında "niçin" sorusundan çok "nasıl" sorusu üzerinde durdu. Çevresiyle uyum sağlayamayan bireyin sorunlarına eğildi. "O" adlı romanı, Onat Kutlar’ın senaryosuyla Erden Kıral tarafından "Hakkâri’de Bir Mevsim" adıyla filme çekildi. Film, 1983’te 33. Berlin Film Festivali’nde ve 1984’te 2. Akdeniz Kültürleri Film Festivali’nde ödül aldı. Abidin Dino, Yüksel Arslan, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu, Füreya, Aliye Berger ve Ergin İnan’ın yaşamlarıyla ilgili araştırma kitapları da yayınladı.







FRANCOISE SAGAN







1935 yılında Cajarc’ta doğdu. Gerçek adı Françoise Quoirez. İleride yazacağı romanlarının kahramanlarının yaratılışında da etkili olacak olan bir burjuva ailenin kızı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Paris’te yaşamaya başladı. 1954 yılında ilk kitabı, Günaydın Hüzün yayınlandı. Bu kitap yazara Eleştirmenler Ödülü’nü getirdi. Büyük gürültüler kopartan bu kitabı, aralarında Brahms’



ı Sever misiniz?, Bir Ay İçinde, Bir Yıl İçinde’nin de olduğu diğer romanlar izledi. 1960 yılında, ilk tiyatro oyunu İsveç’te Bir Şato yayınlandı. 1958 yılında Guy Schoeller’le, 1962 yılında Robert Westhoff’la evlendi. Kırk iki kitap yazdı.










FÜRUZAN






29 Ekim 1935’te İstanbul’da doğdu. Sadece ilkokul eğitimi alabildi. Kendi kendini yetiştirdi. İlk öyküsü 1956’da Seçilmiş Hikayeler Dergisi’nde yayınlandı. 1964-1972 arasında Dost, Yeni Dergi ve Papirüs’te yayınlanan öyküleriyle dikkat çekti. 1975’te çağrılı olarak Berlin’e gitti. Bir yıl kaldığı Berlin’de Türk işçilerle röportajlar yaptı. "Benim Sinemalarım" adlı öyküsü 1989’de sinemaya uyarlandı. İlk romanı "Parasız Yatılı" ile 1972 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazanınca ünlendi. İlk romanlarında düşmüş kadınlar, kötü yola sürüklenen küçük kızların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerin, yeni yaşama koşullarından bunalan, yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, tek silahları sevgi olan yalnız kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğildi. Ayrıntılarla beslediği canlı anlatımı, karaterleri işleyişindeki derinlikle dikkat çekti. Almanya incelemelerinden sonra da göçmen ve gurbetçi işçi sorunları üzerinde durdu. Ayrı kültürlerden gelen insanların yaşamlarından kesitler verdi, özellikle gurbetçilerin çocuklarının sorunlarına eğildi.

















Son düzenleyen GusinapsE; 29 Mart 2006 01:52