Arama


evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
20 Kasım 2007       Mesaj #1
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )

Fırlatılışından yaklaşık 20 yıl sonra Hubble Uzay Teleskopu'nun keskin gözleri evrenin derinliklerindeki sırları tarıyor.

Bulutsuz bir akşamda, açık havada, güneş battıktan hemen sonra ya da gün ağarmadan hemen önce yerkürenin orta enlemlerinde iseniz eğer, eğimle gelen gün ışığı 600 kilometre yukarıdaki uydulardan yansıdığında, bazen, onu görebilirsiniz -atmosferdeki çalkalanma, yavaş yavaş ilerleyen ve ortalama bir yıldızdan çok da parlak olmayan bu noktanın yumuşak ve kesintisiz hareketlerinin aksak ve düzensiz olarak algılanmasına yol açar. Ve işte bu görüntü, temelde, Hubble Uzay Teleskopu'nun kariyerinin ilk günlerini tanımlar: Fırlatılışı defalarca ertelenen, ardından, yörüngeye oturtulmasından çok kısa bir süre sonra miyop olduğu anlaşılan, bir uzay aracı mürettebatı tarafından onarılan ve sonra diğer uzay araçlarının mürettebatı tarafından geliştirilen Hubble Uzay Teleskopu, onun aracılığıyla uzayı gözlemleyen kişi sayısının daha önceki hiçbir örnekte olmadığı kadar yüksek olduğu, dünyanın en popüler bilimsel aletine dönüştü. Bilim insanları onun elde ettiği verileri kullanırken; adını evrenin genişlediğini keşfeden Edwin Hubble'dan alan bu teleskop görüntülediği yıldız kümesi, bulutsu ve galaksi fotoğraflarıyla, neredeyse Google kadar ünlendi.

Bilimsel devrimi tetikleyen şeyin genelde araçlar -özellikle de teleskoplar- olması nedeniyle, insansız bir teleskopun bilimin sembolü haline gelmesi hiç de şaşırtıcı değil. Bizler, genellikle, bilimin büyük düşünürler tarafından ortaya çıkarılan büyük buluşlar olarak değerlendirilmesi eğilimindeyiz. Ancak bu, büyük oranda, bilimsel devrim öncesinde, bilginin genellikle filozofların kitaplarında arandığı dönemlerden kalma bir düşünce biçimi. Bilimde araçlar, savlardan daha güvenilir olabiliyor. Galileo'nun teleskopunun nesnel gözlemleri, o dönemde hakim olan Dünya merkezli evren modelinin eksiklerini gözler önüne sermekte Galileo'nun savlarından daha etkili oldu. Newton'un Hareket Yasaları, geçerliliklerini, kuşku götürmez bir biçimde açıklanmış olmalarından çok, gökbilimcilerin teleskoplarından göreceklerini tahmin edebildikleri için korudu. Galileo'nun çağdaşı Johannes Kepler, bilimsel aletler kullanılarak yapılan gözlemlerin, yüzyıllar boyunca süregelen akıllı ama cahil söylemlerin yerini alabileceğini kavramakta hızlı davrandı. Teorik matematikçi olan ve hiçbir zaman bir teleskopa sahip olmayan Kepler, Galileo'nun buluşunu, "Her şeyi bilen ve her asadan daha da değerli olan bir boru" sözleriyle övdü.

Hubble, Galileo'nun teleskopunun Kepler yörüngesine fırlatılmış hali. Ve bu iki bilim insanı bugün yaşasalardı eğer, kanımca, Hubble'ın teknolojik karmaşıklığından çok, eski düşünceleri sorgulayan noktaları gün ışığına çıkarma -ve bunları İnternet'te yayımlama- potansiyelinden etkilenirlerdi; çünkü bilim her zaman bilgiyi yaymak amacını gütmüştür. Hubble'ın fırlatılmasından neredeyse 50 yıl ve onun dayandığı -mikroişlemciler, dijital görüntüleme ve haberleşme sistemleri ve uzay mekiği gibi- gelişmelerden çok önce, 1946'da, büyük astronomik bir teleskopu yörüngeye yerleştirmeyi öneren astrofizikçi ve dağcı Lyman Spitzer Jr. da eski düşünceleri sorgulamanın ve bilgiyi yaymanın öneminin bilincindeydi. Spitzer, bu teleskopun, mevcut düşüncelerin sınanması ve rafine edilmesinin yanı sıra yeni düşünceleri ateşleyeceğini de vurguluyordu. "Böylesine yeni ve çok güçlü bir cihazın yaptığı en önemli katkı, içinde yaşadığımız evrenle ilgili mevcut düşüncelerimizi desteklemek değil, henüz hayal edilemeyen yeni oluşumları ortaya çıkarmak ve belki de uzay ve zaman konusundaki temel kavramları tamamen değiştirmek olacak" öngörüsü de Spitzer'e aitti.

Yazı: Timothy Ferris

Hubble fırlatılışından yaklaşık 20 yıl sonra bile evren hakkında bilinmeyenleri açığa çıkarmaya devam ediyor.
Hubble'ın Centaurus Takımyıldızı doğrultusunda elde ettiği görüntüyü, yıldız kümelerinden bir aurayla çevrilen elips şeklinde, dev bir galaksi kaplıyor. Evren genişledikçe sayısız galaksi de kara enerji adı verilen gizemli bir güç tarafından ivme kazandırılan bir hızla birbirlerinden uzaklaşıyor.

Gaz, toz ve yıldızlardan oluşan parlak ışık sütunlarına yayılan Antennae galaksileri bu kozmik etkileşimin en net görüntüsünde çarpışıyor.

M82 Galaksisi ilk kez 1774'te Alman gökbilimci Johann Elert Bode tarafından keşfedildi. Hubble'ın başarıyla gerçekleştirdiği görevlerden biri de yoğun yıldız oluşumu gözlenen bu gölgenin yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını çekmekti.

Messier 101 galaksisi, Hubble uzmanlarının şimdiye kadar sunduğu bu en ayrıntılı galaksi portresinde mükemmel piksellerle dönüyor. Bu görüntü Hubble tarafından gönderilen fotoğrafların yerdeki teleskoplarca elde edilen görüntülerle bir araya getirilmesiyle oluşturuldu.

Hubble'ın kamerası siyah-beyaz görür; renkler daha sonra uzmanlarca eklenir. Carina Bulutsusu'na ait bu görüntü 50 ışık yılı genişliğinde bir bölgeyi kapsayan 48 Hubble görüntüsüyle yaratılmış büyük çaplı bir bileşik fotoğraftır. Dünya'ya 117.500 ışık yılı uzaklıktaki bulutsu, sıcak yıldızların radyasyon ve yıldız rüzgârları saldığı kozmik bir demir ocağı gibidir. Uçsuz bucaksız bir toz ve gaz bulutunda yeni yıldızlar doğar.

Carina Bulutsusu'nun merkezi bölgelerinde, Dünya'dan 7500 ışık yılı uzakta, yıldız rüzgârları ve morötesi radyasyonun şiddetli cehenneminde yıldızlar doğup ölüyor. Merkezde, soldaki parlak, oval nokta, Samanyolu'nda bilinen en büyük kütleli yılıdızlardan biri olan ve devasa bir süpernovaya dönüşmenin eşiğinde olduğu düşünülen Eta Carinae.

Genç yıldızlar, Küçük Macellan Bulutu'nun ortasında bir delik açıyor.
Süpernova 1987A gibi parlayan yıldızlar, toz ve gaz püskürterek yeni yıldız ve gezengenler oluşturacak elementler yayıyor. Burada, dev bir yıldız patlamasının oluşturduğu şok dalgası bir gaz halkasına çarparak bazı bölümlerinin parlamasına neden oluyor.

Uzmanlar on yılı aşkın bir süreden beri Hubble'ın kameralarını 1987A süpernovasına yöneltmiş bulunuyor. Bu görüntü dizisinde, büyük olasılıkla yıldızın patlamadan binlerce yıl önce püskürttüğü gaz ve molozdan oluşan kırmızı dış halka, ortadaki patlayan yıldızdan saçılan bir şok dalgasının bombardımanına uğruyor. Şok dalgasının dış halkaya çarpmasıyla birlikte, daha önce püskürtülmüş materyal ısınarak daha parlak bir ışık saçıyor. 24 Eylül 1994 6 Şubat 1998 23 Mart 2001 5 Ocak 2003 12 Aralık 2004 6 Aralık 2006

Ocak 2002'de Monoceros Takımyıldızı'nda bir yıldızdan, parlaklığı 600.000 güneşe eşit olan ve açıklanamayan bir ışık patlaması yayıldı. Bu oluşum, çevredeki toz bulutlarından sekerek ilerleyen radyasyon şeklinde bir dizi "ışık yankısı" yarattı. İki buçuk yıl içinde çekilen bu görüntüler dizisi, toz bulutuna vuran ışığı göstererek bulutun boyutlarını ortaya koyuyor. 20 Mayıs 2002 2 Eylül 2002 28 Ekim 2002 17 Aralık 2002 8 Şubat 2004 24 Ekim 2004

Geçtiğimiz yıl yankılar, bu tuhaf oluşumdan sorumlu olan soğuk kırmızı yıldız çevresinde söndü.
Ölmekte olan bir yıldızı çevreleyen toz ve moloz bulutları. Bir zamanlar güneşimize benzeyen bu yıldız, dış katmanlarının dökülmesiyle ufalmış ve parlak bir nokta olarak seçilebilen küçük bir beyaz cüceye (ortada) dönüşmüş. Gökbilimciler güneşimizin de zamanla aynı yolu izleyerek ortalama büyüklükte bir yıldızdan bir cüce boyuna ineceğini öngörüyor -ama bu sona daha milyarlarca yıl var.

Kedi Gözü Bulutsusu, zamanı dolan Güneş benzeri bir yıldız gibi, kozmik bir göle atılan bir taşın yarattığı dalgalar şeklinde aralıklarla küresel gaz katmanları yaydı.

kaynak : National Geographic Türkiye
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:25 Sebep: kırık resim