Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Aralık 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yunanistan ile ilişkiler ve Türkiye'nin Ege Politikası

Yunanistan ile ilişkiler, Türk dış politikasının önemli unsurlarından biridir. NATO müttefiki olmalarına, AB ve BAB'ta ilişkileri bulunmasına, aynı coğrafyayı ve Batı dünyasının benzer değer ve ideallerini paylaşmalarına rağmen, iki ülke arasında uzun süredir devam eden sorunlar mevcuttur. İki ülke arasındaki gerilimin temel kaynağı Yunanistan'ın kıyı ülkelerinden biri olan Türkiye'nin hak ve çıkarlarını dikkate almayarak, Ege Denizi'nin tamamını bir Yunan denizi olarak görmesi ve 1923 yılında Lozan Anlaşması ile kurulmuş olan haklar ve sorumluluklar dengesini değiştirme girişimleridir. Günümüzde 6 mil olan Yunan karasularını genişletme tehdidi (Yunanistan 1936 yılında karasularını 3 milden 6 mile çıkardı, Türkiye de aynı uygulamaya 1964'te geçti), Doğu Ege adalarını Yunanistan'a bırakan birçok anlaşmada belirtilen adaların "silahsızlandırılmaması" hükmüne rağmen silahlandırılması, 6 millik karasularının üzerinde 10 millik "milli hava sahası" olduğunun iddia edilmesi, "Uçuş Bilgi Sahası" (FIR) sorumluluğunun kötüye kullanılması (Türk devlet uçaklarından uçuş planlarının istenmesi ve Atina FIR'ının ihlal edildiğine dair iddialar), sahibini uluslararası anlaşmaların belirlemediği Ege adacık ve kayacıkları üzerinde hak talep edilmesi, Türk-Yunan anlaşmazlığına yol açan temel problemler arasında sayılabilir. Uzun bir süredir devam eden bu problemler, Türk tarafının defalarca yaptığı müzakere çağrılarına, Yunan yönetiminin olumlu yanıt vermesi ve bu anlaşmazlıkları kendi iç politikasına alet etmemesiyle çözülebilirdi. Ancak mevcut duruma saygılı Türk dış politikasına karşılık, Yunanistan bu durumu kendi lehine değiştirmek istemektedir. Sonuç olarak Türkiye Ege'deki Türk-Yunan ilişkilerinin aşağıda belirtilen prensiplere uymasını desteklemektedir:
  • Ege, Türkiye ve Yunanistan arasında ortak bir denizdir.
  • ıki ülke birbirlerinin hayati menfaatlerine saygı göstermelidirler.
  • Ege'de, halihazırda kıyı ülkeleri ve diğer ülkeler tarafından kullanılan deniz ve hava sahaları korunmalıdır.
  • Herhangi yeni bir deniz alanının kazanımı karşılıklı anlaşmaya dayanıp, adil ve eşit olmalıdır.
Ege'deki sorunların dışında ayrı bir sorun da sistemli bir şekilde temel insan hak ve hürriyetlerden mahrum bırakılan Batı Trakya'daki Müslüman Türk azınlığın durumudur. Batı Trakya'da yaşayan Türk azınlığın durumu; 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması, muhtelif uluslararası sözleşme ve belgeler ve hatta Yunanistan'ın kendi anayasası tarafından tanınmış ve güvence altına alınmıştır. Uluslararası sorumluluklarının aksine, Yunanistan, Türk azınlığa karşı hayatlarının her alanında ayırımcı politikalar yürütmektedir. Türkler güvenliklerinden emin değildirler. Kültürel varlıkları yok edilmektedir. Eğitim ve din alanlarında gördükleri baskılar azınlık üyelerinin hayatlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Azınlık üyeleri çocuklarını istedikleri gibi eğitme fırsatından mahrumdurlar ve tam bir din özgürlüğüne sahip değildirler. Yunanistan'ın bu tür baskı politikalarının açık amacı, bir yandan asimilasyon, öte yandan da azınlık nüfusunun artışını önlemektir. Bu amaç doğrultusunda, azınlık üyeleri çoğu zaman Türkiye'ye göç etmeye zorlanmaktadır. Yunan yetkilileri belli bir noktaya kadar bu politikada başarılı olmuşlardır. Nitekim hızlı nüfus artışına rağmen bölgedeki Türk nüfusu halen 1920'lerdeki seviyesindedir. Türk nüfusu azaltma amacına ulaşabilmek için Yunan makamlarının bir dayanağı da "Yunan ırkından olmayan bir kişinin Yunanistan'ı terk etmesi ve dönmeye niyetli olmaması durumunda Yunan vatandaşlığını kaybedeceğini" belirten Yunan Vatandaşlık Kanunu'nun 19'uncu maddesi olmuştur. Irkçı bir yapıya sahip olan bu madde, etnik Türkleri vatandaşlıklarından mahrum etmek için yıllarca kullanılmıştır. 11 Haziran 1998 tarihindeki bir yasayla iptal edilene kadar, binlerce azınlık üyesi bu maddeye dayanılarak vatandaşlıktan çıkartılmıştır. Yunan makamları tarafından uygulanan başka bir baskı unsuru da azınlığın etnik kimliğinin kabul edilmeyişidir. Türk azınlığı bir etnik veya milli azınlık yerine dini bir azınlık olarak değerlendirilmektedir. Ancak azınlık kendisini "Türk" olarak hissetmektedir ve kendilerine "Türk" diyebilme hakkını talep etmektedir. Yunan yetkilileri "Türk" kelimesinin kullanımını yasaklamıştır. "Türk öğretmenler Derneği", "Komotini Türk Gençlik Derneği" gibi dernekler isimlerinde ve tabelalarında "Türk" kelimesini kullandıkları için kapatılmıştır. Yunan mahkemeleri "Türk" kelimesinin kullanımını yasaklamış ve 1988 yılında Yunan Yüksek Mahkemesi, Yargıtay'ın 1986'daki kararını onaylayarak Müslüman Yunanlıları tanımlarken "Türk" kelimesinin kullanımının toplumsal düzeni tehlikeye sokacağını belirtmiştir.
Batı Trakya'da meydana gelenler insan haklarının açık bir şekilde ihlalidir. AGİT, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'ne üye olan bir ülkede yaşayan azınlığın böyle davranışlara maruz kalması kabul edilemez olup, ayrıca inanılması güç bir olaydır. Türkiye bu sorunlara çözüm bulunması için uzun zamandan beri diyalog ve müzakereleri savunmuştur. Türkiye böyle bir süreci başlatabilmek için Yunanistan'a defalarca diyalog çağrısında bulunmuş, ancak olumlu yanıt alamamıştır. Türk yaklaşımının aksine, Yunanistan bu sorunların çoğunun varlığını reddeden yararsız bir politika izlemektedir. Bu sorunların birkaç tanesinin varlığını kabul ederek diğerlerini gözardı etmek ve seçiçi bir tavırla, çözüm için sadece bir yolu savunmak geçerli seçenek değildir. Böyle bir yola başvurmak şüphesiz diğer sorunları çözümsüz bırakacaktır. Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinin ve bu karışık sorunların çözüme kavuşturulmasının sadece Türkiye'ye bağlı olmadığı anlaşılmalıdır. Türkiye, Yunanistan ile ortak bir anlayışa varabilmek için her türlü gayreti göstermektedir. Nitekim AB öncülüğünde oluşturulan ve her iki ülkenin sivil uzmanları tarafından tüm sorunlara eğilinmesini öngören "Akil Adamlar" heyetine verdiği destek, Temmuz 1997 tarihli Madrid Deklarasyonu'nun hayata geçirilmesi için sarfettiği çabalar, iki ülke arasındaki Ege sorunlarının barışçıl yollarla çözümünü öngören 12 Şubat ve 11 Mart 1998 tarihli öneriler ve son olarak Ege'de güven artırıcı önlemler ile ilgi- li "Mutabakat Muhtırası"nı uygulama kararı, Türkiye'nin iyi niyetli ve yapıcı gayretlerinin örnekleridir. İki ülke arasındaki bir diğer önemli sorun da özellikle PKK lideri Abdullah öcalan'ın yakalanma sürecinde gün ışığına çıkmış olan, Yunanistan'ın terör örgütü PKK'ya uzun süredir verdiği destektir. Bu tutum Yunanistan'ın gerek uluslararası hukuk kuralları ve NATO taahhütlerini gerekse iki ülke arasındaki komşuluk ilişkisi ilkelerini ihlalinin açık bir göstergesidir. Türkiye, Yunanistan'ın kendi topraklarında teröre verdiği desteği en kısa zamanda sona erdireceği, terör örgütü PKK ve uzantısı kuruluşları yasaklayacağı ve terörle mücadele konusunda uluslararası toplumla işbirliği yapmak zorunda olduğu inancındadır. Bu çerçevede, Türk Dışişleri Bakanı Yunan meslektaşına 24 Mayıs 1999 tarihinde, mevcut sorunların birlikte çözümü amacıyla bir çağrıda bulunmuş, 30 Haziran 1999'da New York'ta biraraya gelen iki ülke dışişleri bakanları, turizm, çevre, kültür, terörizm, organize suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı ve ticaret gibi konularda ikili anlaşmalar yapılması hususunda görüş birliğine varmışlardır. Her iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında, sözü edilen konulardaki görüşmelerin ilk turu Temmuz ayı içerisinde tamamlanmış, ikinci tur görüşmeler ise 9-10 Eylül 1999'da Atina'da ve 15-16 Eylül 1999'da Ankara'da gerçekleştirilmiştir. 17 Ağustos'ta meydana gelen Marmara depreminin ardından, Yunanistan'ın hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak süratli bir şekilde yardıma koşması, yaklaşık 20 gün sonra Yunanistan'daki deprem sonrası Türkiye'nin de aynı süratle yardım göndermesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin giderek daha da yumuşamasına neden olmuş ve bu sıcak atmosfer ikinci tur görüşmelerine de yansımıştır. Türkiye, deprem felaketlerinin ardından, her iki ülke halkları arasında gün ışığına çıkan derin dostluk bağının, Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği açısından umut verici olduğu görüşündedir.