Arama

Temel Hak ve Hürriyetler

Güncelleme: 12 Ocak 2010 Gösterim: 16.191 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Ocak 2010       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Temel Hak ve Hürriyetler

Sponsorlu Bağlantılar
İnsan hakları, temel hak ve hürriyetler, kişi hakları, kişi özgürlükleri, kamu özgürlükleri kavramları, sık sık aynı anlamda kullanılırlar. Temel hak ve hürriyetleri incelemeden önce bu kavramları açıklamak gerekmektedir.
İnsan hakları terimi, bütün insanlara insan oluşlarından dolayı tanınması gereken hakların bütününü, bir ideali ifade eden geniş bir anlama sahiptir. Kişi hakları ise, bireyci ve liberal doktrinin geliştirdiği, ekonomik ve sosyal haklar dışında kalan klasik özgürlükleri kapsayan bir terimdir. Bunlara kişi özgürlükleri de denmektedir.
Kamu özgürlükleri ise, gerçekleştirilmiş olan, daha doğrusu etkin bir geçerlik kazanmış bulunan özgürlükler için kullanılır. Hukuk düzeni tarafından tanınan, güvence altına alınan haklar ve özgürlüklere, Anayasa temel haklar ve hürriyetler demektedir.
İnsanın toplum içinde yaşaması, öncelikle diğer insanlarla olan ilişkilerinde davranışlarının sınırlanmasını gerektirmektedir. Buna karşın insan, diğerlerinin müdahale edemeyeceği bir yaşam alanına sahip olmak da ister. Bireyler arası ve bireydevlet ilişkisinde karşılıklı haklar ve yükümlülüklerin belirlenmesi, temel hak ve hürriyetlerin şekillenmesini sağlamıştır. Toplum ve siyasi iktidarla insan ilişkilerinin düzenlenmesi, daha doğru bir söyleyişle, iktidarın gücünün sınırlanması, insanlık tarihi boyunca insan hakları teorisinin konusu olmuştur.
İnsan hakları ve temel özgürlüklerin kaynağı olarak, genellikle batı şüncesi gösterilmektedir.
Ülkemiz açısından, bu durumun haklı bir gerekçesi bulunmaktadır. Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarından Cumhuriyetin kuruluşuna kadar (ve günümüzde) Batılı şünürlerin etkisi altında kalınmıştır. Devletin ve toplumun temel kurumları Batı şüncesinin etkisiyle oluşturulmuştur. Bu nedenle temel hak ve hürriyetlerin kaynağını Aydınlanma Çağı şüncesinde bulmak mümkündür.
Ancak belirtmek gerekiyor ki insan hakları teorisine, başka ülkelerin düşünce tarihinde de rastlamaktayız. Örneğin, MÖ 9. Yüzyılda Çin hukuk ve siyaset felsefesinin önemli akımlarından biri Konfiçyüsçülük’tür. Konfiçyüs ahlakiyetçiliği, reformist ve eğitsel temellere dayalı adil ve hak gözetir bir kamu gücü oluşturulmasını öngörür. Adalet ve hak gözetir bir sistemin yapısallaşması, toplumsal istikrarın ve yönetime güvenin temel koşuludur. Budist Hint düşüncesinde insanlığın on hak, özgürlük ve sorumluluğundan söz edilmektedir. Bunlardan beş tanesi sosyal içerikte özgürlüklerin korunmasına ilişkindir. Bu özgürlükler; güç kullanmama, yoksulluğa, angaryaya karşı korunma, insan onur ve namusunun korunması, erken ölüm ve hastalıklara karşı mücadele sorumluluğudur.
Diğer beş özgürlük ise; hoşgörü, bilgi edinme özgürlüğü, düşünce ve vicdan özgürlüğü ve toplumsal yaşam hakkı şeklindeki bireysel temel hak ve özgürlüklerdir.
İlk Çağ Yunan sitelerinde de insanların doğal, terkedilemez, devredilemez haklara sahip oldukları kabul edilmekteydi. Ne var ki, köleler ve yabancılar, bu haklara sahip değillerdi. Bu dönemin ünlü düşünce akımı Sofizm, 18. yüzyıl aydınlanma düşüncesini etkilemesi bakımından önemlidir. Sofistler, toplumsal sözleşme kuramını ilk defa ortaya atmışlardır. Buna göre:
"İnsan öteki canlı varlıklar arasında, topluluk hayatı yaşamaya en çok gereksinim duyanıdır. Doğa, insanın dışındaki varlıkların kimine keskin pençe, kimine keskin diş, kimine de soğuğa karşı koruyucu kalın kürk vermiş. Bu bakımdan insan bütün öteki varlıklara göre çok daha acınacak bir durumda. Doğanın esirgediği bu olanakları insanlar ancak topluluk halinde yaşayarak ve de birbirlerine karşılıklı yardım ederek sağlayabilirler. Bu gerçeği kavrayan insanlar toplu yaşamak gereğini duyunca aralarında, işbölümüne dayanan bir sözleşmenin esaslarını kurmuşlardır."
Sofist düşünce, Doğa karşısında aynı derecede güçsüz olan insanların, eşit haklara sahip olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
Aradaki tek farklılık iş bölümünden kaynaklanmaktadır. İlk çağlardan bu yana bir çok düşünür, insan hakları, devletin oluşumu ve iktidarın sınırları konularında eserler vererek günümüz insan hakları teorisini oluşturmuşlardır. Bu düşünürlerin bazılarından egemenlik konusu anlatılırken bahsedilmişti. Bu düşünürler, laik, demokratik hukuk devletinin temel esaslarını ortaya koyarak, insan haklarının tanınmasını ve güvence altına alınmasını sağlamışlardır. Daha önce de söylendiği gibi, ülkemizin hukuk düzeni, bu fikir akımlarının doğrultusunda kurulmuştur.
İslamiyetin insan hakları öğretisi yok mudur şeklinde bir soru akla gelebilir. Elbetteki teorik olarak İslamiyet, Müslümanların ve Müslüman olmayanların haklarını düzenlemiştir.
Ancak, Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında, insan hakları teorisine uyulduğu pek söylenemez. Türk Devlet geleneğinde adil davranma yükümlülüğünden söz edilmektedir. Ancak, adil davranma, hükümdarın basiretine bırakılmış görünmektedir. İktidarı bağlayıcı kurum ve kurallardan söz edilmemektedir. Bu durum, ülkemizdeki Anayasacılık hareketlerinin önemini ve değerini kendiliğinden ortaya çıkarmaktadır. Temel hak ve hürriyetlerin sadece düşünürler tarafından ileri sürülmesi açıktır ki bir sonuç doğurmayacaktır. Önemli olan, bu düşüncelerin kamusal yaşama yansımasıdır. Kamusal yaşama yansıma ise hukuki düzenlemelerle olmaktadır. Bu konuda sözü edilmesi gereken belge, doğrudan insan haklarıyla ilgili olmasa da Kralın yetkilerini sınırlayan ilk belge niteliğini taşıyan Magna Carta Libertatum’tur. 1215 yılında İngiliz feodal beyleri (baronlar) ile Kral Yurtsuz John arasında imzalanmıştır.
Feodal beyleri Krala karşı koruyan bir düzenlemedir. Yine İngiltere’de 1679 yılında yürürlüğe giren Habeas Corpus Act ile kişi güvenliği sağlanmış, yargıç kararı olmadan tutuklanma engellenmiştir. İngiltere’de kabul edilen 1689 tarihli Bill Of Rights (haklar bildirisi, yasası), kral - parlamento ilişkilerini düzenlemektedir.
İnsan hakları ve özgürlükleri konusunda en ayrıntılı, bütünlük içeren ve çağdaş gelişmeleri etkileyen hukuki metin (pozitif düzenleme), 1776 Virginia Bildirisi’dir. Bu bildiri, insanların doğuştan eşit ve özgür olduklarını ve insanın kişiliğine bağlı, okunulamaz, vazgeçilemez, devredilemez hakları olduğunu vurgulamıştır. Yine eklemek gerekiyor ki, Amerika’da kabul edilen bu bildiri, insanların ırk ayırımına tabi tutulmasına ve köleliğe engel olamamıştır. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, temel hak ve hürriyetlerin evrensel bir değer sistemi haline dönüşmesinde önemli bir aşamadır.
Günümüzde temel hak ve hürriyetler, anayasalarla tanınmakta ve teminat altına alınmaktadırlar. Ayrıca 20. yüzyılda insan hakları uluslararası düzeyde de koruma altına alınmıştır. Birleşmiş Milletler'in yayınladığı 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, devletlerin temel hak ve hürriyetleri ihlal etmesine karşı koruyucu mekanizmalar öngörmüşlerdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin sağladığı bireysel başvuru imkanından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da yararlanmaktadır.


Doç. Dr. Turan YILDIRIM

Kaynak

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

15 Nisan 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Kasım 2009 / Misafir Cevaplanmış
1 Ekim 2014 / nazlı prenses Soru-Cevap
30 Mart 2014 / Misafir Soru-Cevap
18 Şubat 2013 / Misafir Soru-Cevap