Arama

Ekber Şah

Güncelleme: 19 Eylül 2016 Gösterim: 10.601 Cevap: 5
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
31 Mayıs 2008       Mesaj #1
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam

Ekber


tam adı EBU’L-FETH CELALEDDÎN MUHAMMED EKBER
Sponsorlu Bağlantılar
(d. 6 Kasım 1542, Umarkot, Sind - ö. 16 Ekim 1605, Agra, Hindistan)
1556-1605 arasında Hint-Türk hükümdarı.
Ad:  Ekber Şah1.jpg
Gösterim: 1213
Boyut:  77.3 KB

Ülkesinin sınırlarım genişleterek, bütün Hindistan Yarımadasını Hint- Türk egemenliği altına sokmuş, yürürlüğe koyduğu idari, askeri ve mali reformlarla topraklarının bütünlüğünü korumayı başarmıştır. Okuryazar olmamasına karşın, sarayını bir kültür merkezi haline getirerek bilginleri, şairleri, ressamları ve müzikçileri özendirmiştir.

Gençliği.


Hint-Türk İmparatorluğumun kurucusu Babür’ün torunu, Hümayun’un oğludur. Türkler, Moğollar ve İranlılara dayanan bir soydan gelir, ataları arasında Timur ve Cengiz Han da vardır. Ekber doğduğunda, babası Hümayun tahtını yitirmek üzereydi. Afganlı Şir Şah Sur başkent Delhi’yi ele geçirip Hümayun’u sürdü. Hümayun, Sind’de yeniden egemen olmak için çalıştıysa da bir başarı elde edemedi. Kısa bir süre sonra Hindistan’ı terk etmek zorunda kaldı, İran’a giderek, kendisine askeri yardımda bulunan I. Tahmasb’a sığındı. Şir Şah Sur’un ölümünden 10 yıl sonra, 1555’te tahtını yeniden ele geçirdi ve henüz 13 yaşında olan Ekber’i Pencap valiliğine getirdi.

Hümayun 1556’da öldüğünde otoritesini henüz tam olarak kuramamıştı. Delhi de dahil birçok önemli kent birkaç ay içinde, tahtı ele geçirmek isteyen Hindu vezir Hemu’ya kaptırıldı. Ama Hemu, Delhi’ye giden yola egemen bir konumdaki Panipat’ ta yenilgiye uğratıldı ve böylece Ekber’in babasının yerine geçmesi sağlandı.

Ekber tahta çıktığında yalnızca Pencap ile Delhi çevresindeki topraklar egemenliği altındaydı. Ama hükümdarlığının ilk yıllarında devlet yönetimini elinde tutan Vezir Bayram Han’ın yardımıyla iktidarını sağlamlaştırdı ve ülkesinin sınırlarını genişletti. 1560’ta Bayram Han’ı görevinden uzaklaştırıp ülkeyi tek başına yönetmeye başladı.

imparatorluğun genişlemesi.


Ekber ilk olarak, Vindhya Tepelerinden Dekkan’a giden yolu elinde tutan, zengin tarım topraklarına sahip, stratejik ve ekonomik açıdan önemli bir devlet olan Malva’ya saldırdı ve 1561’de ele geçirdi. Engebeli ve dağlık Racasthan’ da yaşayan savaşçı ve bağımsızlıklarına düşkün Hindu Racputlanna karşı ise uzlaşma ve fetih politikası izledi. Racputlar, aralarındaki bölünmeden dolayı zayıflamış olmalarına karşın, Hint-Türk imparatorluğu için bir tehdit oluşturmayı sürdürüyorlardı. Racput hükümdarlardan Amber (Caipur) racası Bihari Mal bir taht kavgası nedeniyle tehdit altında kalınca, 1562’de Ekber’e kızıyla evlenmesini önerdi. Ekber, bu öneriyi kabul edince, Bihari Mal onun hükümdarlığını tanıdı; oğulları da Ekber’in hizmetine girerek yükseldiler. Öteki Racput racalarına karşı da aynı politikayı izleyen Ekber, kendisini imparator olarak tanımaları, vergi ödemeleri, gerektiğinde asker vermeleri ve onunla bir evlilik ittifakı yapmaları karşılığında, bu hükümdarların atalarından kalan toprakları ellerinde tutmalarına izin verdi; ayrıca çeşitli ödüller dağıtarak bu hükümdarlarla oğullarının imparatorluğun hizmetine girmesini sağladı.
Ama üstünlüğünü kabul etmeyenlere karşı hiç acıma göstermedi. Mevar’daki (bugün Udaipur) Racput Prensliği’ne karşı sürdürülen savaştan sonra 1568’de, tarihsel Çhitor Kalesi’ni ele geçirince, içindekileri kılıçtan geçirdi. Mevar bölgesi 1583’e değin Ekber’e boyun eğmediyse de, Çhitor düşünce öteki Racput racaları 1570’te Ekber’i imparator olarak tanıdılar ve onunla evlilik antlaşmaları yaptılar.

Ekber yönetiminin dikkate değer özelliklerinden biri de, başta Racputlar olmak üzere, Hinduların devlet yönetimine katılmasını sağlamasıydı. Racput racaları daha önceki yüzyıllarda engellemelerle karşılaşmadan hüküm sürmüşler ve Hinduların çoğu gibi Müslüman yönetimleriyle işbirliği yapmışlardı. Ama Ekber, yönetimin her aşamasında Hinduların işbirliğini sağlama konusunda önceki Müslüman hükümdarlardan çok daha başarılı oldu. Racput racalarını komutanlık ve eyalet valiliği gibi önemli devlet görevlerine getirdi. Ayrıca Müslüman-Hindu ayırımını azaltmak için hacılardan alınan vergilerle Müslüman olmayanların askerlik bedeli olarak ödemeleri gereken vergileri kaldırdı.

Ekber, 1573’te ekonomik açıdan çok önemli olan Gucerat’ı ele geçirdikten sonra doğuya, Bengal’e yöneldi. Zengin bir bölge olan Bengal’in, kendine özgü ayrı bir kültürü vardı ve muson yağmurları sırasında ortaya çıkan su baskınları nedeniyle Delhi’ den yönetilmesi çok güçtü. 1575’te Ekber’e boyun eğen Bengal hükümdarı ertesi yıl ayaklandıysa da, yakalanıp öldürüldü ve Bengal Ekber’in topraklarına katıldı.
Ekber, hükümdarlığının son yıllarına doğru yeni fetihlere girişti. 1586’da Keşmir’i, 1591’de Sind’i, 1595’te de Kandehar’ı ele geçirdi. Daha sonra Vindhya Dağlarının güneyine, Hindistan Yarımadasındaki Dek- kan içlerine doğru ilerleyerek Handeş ve Berar ile Ahmednagar’m bir bölümünü imparatorluk topraklarına kattı (1601). Hükümdarlığının son yıllarında, bir an önce tahta geçmek için ayaklanan oğlu Şehzade Selim’le (sonradan Cihangir) uğraşmak zorunda kaldı.

İdari reformlar.


Hindistan’da daha önce kurulan devletler zamanla parçalanarak güçlerini yitirmişlerdi. Bu parçalanmaların başlıca nedeni, komutanların ve eyalet valilerinin bağımsızlıklarını ilan ederek kendi yönetimlerini kurma eğilimi taşımalarıydı. Ekber bu eğilimle mücadele edip ülkesinin bütünlüğünü koruyabilmek için, iki temel değişiklik içeren kapsamlı reformlar yaptı. Bu iki değişiklikten birincisi, subayların terfi ve atama işlemlerinin kendi komutanları yerine, doğrudan imparator tarafından yapılmasıydı. İkincisi ise, asker ve sivil soylular arasındaki geleneksel ayırımı ortadan kaldırabilmek için, sivil yöneticilere de askeri rütbeler verilip askerler gibi imparatora bağımlı hale getirilmesiydi. Asker ve sivil kadrolara, yönettikleri kişilerin sayısına göre rütbe veriliyor, subaylara ya nakit olarak ödeme yapılıyor ya da daha sık uygulandığı gibi toprak veriliyordu. Bu toprakların bir subaydan ötekine devredildiği sanılmaktadır. Böylece subaylar bir yandan imparatora daha bağımlı hale geliyorlar, bir yandan da bu görevde geçici olarak bulunmaları nedeniyle, köylülerin tepkisinden çekinmeden onları olabildiğince sömürebiliyorlardı.

Ekber’in yaptığı reformlar, merkezî bir maliye sistemi gerektiriyordu; bu nedenle her eyalete valinin {subadar, bunlara sonradan nevab adı verildi) yanında, yıllık gelirlerin toplanmasını denetleyen, hesapları hazırlayan ve doğrudan imparatora bilgi veren sivil bir yönetici {divan) yerleştirildi. Yetkilerin kötüye kullanılmasını engellemek için, imparatora düzenli raporlar yollamakla görevli mevcut haberciler ağı yeniden örgütlendi. Ayrıca, köylülerin aşırı isteklerini engellemek ve devletin gelir kaynaklarını korumak amacıyla daha etkili bir vergi sistemi oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Ama, bu sistem yalnızca doğrudan merkezî hükümete bağlı bölgelerde uygulandı. Racput prenslikleri gibi sonradan Hint-Türk Imparatorluğu’na katılan bölgelerle subaylara dağıtılan topraklar bu uygulamanın dışında tutuldu.

Gezginlerin anlattıkları, Ekber’in reformlarına karşın Hint köylülerinin yoksulluğunun sürdüğünü göstermektedir; ama bu dönemde devlet görevlilerinin oluşturduğu seçkinler sınıfı, büyük bir zenginlik içinde yaşıyor, ressamlar, şairler, müzikçiler ve bilginler cömertçe destekleniyordu. Lüks mal üretiminin oldukça geliştiği bu yıllarda Ekber, ayrıca kaliteli kumaş ve süs eşyaları üreten devlet atölyelerini de destekledi.

Kişiliği ve değerlendirme.


Ekber sarayında lüks ve görkemli bir yaşam sürdürüyor ve halkla ilişki kurmasını engelleyen katı protokol kurallarına karşın, saray çevresi dışında kalanların görüşlerini de dinlemeye özen gösteriyordu. Yabancı gözlemciler onun halktan armağanlar kabul etmediğinden ve herkesin şikâyetini dinlemeye hazır olduğundan söz ederler.

Çok güçlü bir vücut yapısına sahip olan Ekber, en zorlu askeri seferlere bile kolayca dayanabiliyordu. Boyunun 170 cm’den daha uzun olmadığı anlaşılmakla birlikte, görenlerin üzerinde etkileyici bir izlenim bırakıyordu. Okuryazar olmamasına karşın, güçlü ve yaratıcı bir zekâsı vardı. Hıristiyanlığa ilişkin araştırmalar yapması ve sarayına Cizvit misyonerleri çağırması, bazı kişilerin onun din değiştirmek üzere olduğunu düşünmesine yol açmıştı. Öte yandan Müslü- manlar, Hindular, Parsiler ve Hıristiyanlar arasındaki dinsel tartışmaları özendirmesi Müslüman halkın tepkisini çekti. Çevresindeki bir grup saraylı ile bu tartışmaları sürdüren Ekber, sonunda Din-i Ilahi adını verdiği, hoşgörüye dayanan yeni bir dinsel akım geliştirdi.

Yapımına 1570’te başlanan ve 1586’da terk edilen başkent Fetihpur Sikri, Ekber’in sahip olduğu kültürel zenginlikleri yansıtır. Kentin Hindu ve İslam üsluplarının bileşiminden oluşan mimarisi Ekber’in özendirdiği kültürel ilişkiyi simgeler. Ekber’in hükümdarlığı kültür çatışmalarının toplum üzerindeki canlandırıcı etkilerini gösteren bir örnektir. Hükümdarlığı sırasında, Sanskrit klasiklerinin resimli kopyaları Farsçaya çevrilmiş, Avrupa resimleri Cizvitler aracılığıyla Hindistan’a taşınmış ve Babürlü ressamları Avrupa’nın gerçekçi resim tekniği ile Hint-Türk üslubuna özgü perspektifin birlikte yer aldığı ürünler vermişlerdir. Ekber’in, güçlülüğü, hoşgörüsü ve yeniliğe açıklığıyla, geleceğin yönetimlerine model oluşturduğu ileri sürülmüştür.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2016 02:25
Biyografi Konusu: Ekber Şah nereli hayatı kimdir.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
30 Haziran 2008       Mesaj #2
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam

Ekber dönemi mimarlığı

Ad:  ekber.JPG
Gösterim: 678
Boyut:  41.1 KB

Hint-Türk hükümdarı Ekber’in (hd 1556-1605) koruyuculuğu altında Hindistan’da gelişen mimarlık üslubu. En yetkin örnekleri 1565-74 arasmda inşa edilen Agra Kalesi ile görkemli Fetihpur Sikri kentidir (1569-74). Delhi’deki Arap Sarayı’nın girişi (y. 1560), Acmir Kalesi (1564-73), olağanüstü bezemeleriyle Lahor Kalesi (1586-1618) ve bugün büyük bölümü yıkık olan Allahâbad Kalesi de önemli örnekler arasındadır.
Sponsorlu Bağlantılar

Ekber dönemi mimarlığının belirgin özelliği, zengin bezemelerle zarifleştirilmiş bir güçlülük etkisidir. Bezeme sanatı Hindu geleneğinden gelen birçok öğeyi de özümsemiştir. Agra Kalesi, uzunluğu 2,5 km’yi bulan kalın, düzgün yüzeyli taş duvarlarıyla çok etkileyicidir. Delhi Kapısı olarak bilinen ana girişinin, kırmızı kumtaşı üstüne yapılmış beyaz mermer kakma işçiliği göz alıcı güzelliktedir. Başkent Fetihpur Sikri, Hindistan’daki İslam mimarlığının en başarılı örneklerinden biridir. Agra’nın 42 km batısındaki kayalık bir sırtın tepesinde, saraylardan, konutlardan, dinsel ve resmî yapılardan oluşan kent, bitmesinden birkaç yıl sonra terk edilmiştir. Divan-ı Has adı verilen divan toplantı salonunun iç mekân düzenlemesi dikkat çekicidir. Codha Bai Sarayı’nda ve Vezir Birbal’ın konutunda da dinsel ve sivil Hindu mimarlığından alınmış öğelere rastlanır.

Fetihpur Sikri’deki yapıların en etkileyicisi Mescid-i Cuma adıyla bilinen büyük camidir. Bu yapı Babürlülerin daha sonraki büyük mescid-i cumalarının^) ilk örneğidir. Bülend Dervâze (Zafer Kapısı) adıyla anılan giriş kapısının yarattığı büyük güç ve yükseklik duygusu, dik basamaklarla daha da artırılmıştır.

Ekber Türbesi,


Hint-Türk hükümdarı Ekber’in Agra kentinin 10 km kuzeybatısında, Sikandra’daki türbesi. Ekber’in 1600’de yaptırmaya başladığı yapı 1614’te, oğlu Cihangir zamanında bitirilebilmiştir. Beş katlı yapının tabanı 107 m x 107 m boyutlarında bir kare biçimindedir. Galerilerden ve kubbeyle örtülü mekânlardan oluşan her kat, bir aşağı kattan geri çekilerek yapıldığı için türbe, geniş teraslarla yükselen basamaklı bir piramidi andırır. Alt katlar kırmızı renkli kumtaşından, en üst kat beyaz mermerdendir. Sanduka, bu katın teras biçimindeki döşemesine yerleştirilmiştir; Ekber ise sandukanın altına gelen yerde gömülüdür.

Sandukanın böyle açık havaya yerleştirilmiş olması Budacı etkileri akla getirmekteyse de, bazı sanat tarihçileri bu son katın büyük bir kubbeyle örtülmesinin tasarlandığını, ama sonradan kubbenin yapılmadan kalmış olduğunu ileri sürmektedir.
Ekber Türbesi’nin bulunduğu bahçeye girmek için büyük bir kapı yapısından geçilir. Bu yapının ortasındaki yüksek bölümde basık sivri kemerli bir kapı eyvanı yer alır. Bunun iki yanındaki daha alçak bölümlerdeyse gene basık kemerli, üst üste ikişer tane daha küçük eyvan vardır. Kapı yapısının dört köşesinden üçer şerefeli dört tane minare yükselir. Son şerefelerdeki sütunlar, külah yerine geçen küçük bir kubbeciği taşır.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2016 02:19
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
21 Ağustos 2008       Mesaj #3
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Ekber Şah2.jpg
Gösterim: 841
Boyut:  50.8 KB

EKBER ŞAH


(Ebülfeth Celalettin Muhammet)
[Ömerkut, Sind, 1542 - Âgrâ 1605]
Hint-Türk imparatorluğu'nun üçüncü hükümdarı (1556-1605).

Hanedanın kurucusu Babur'un torunu, Hümayun'un oğlu. Babası tarafından komutanlığa atandıktan sonra Serhend'de İskender Şah'ı yenilgiye uğratarak (1555) ilk büyük başarısını kazanınca Pencab valiliğine getirildi. Babasının ölümü üzerine, bir yıl sonra tahta çıktığında ise on dört yaşındaydı. Ancak, Hümayun ölünce, Delhi ve Âgrâ düşman eline geçti. Saltanatının ilk yedi yılında durmaksızın savaşan genç hükümdar, Delhi ve Âgrâ'yı geri aldı. Ardından Racputlar'ın iki önemli kalesini (Çittor ve Ecmir) ele geçirdi (1567). Daha sonra Gucerat'ı, Afganlar’ın elinden Bengal'i ve Ganj vadisini de alınca (1570 -1572), hemen tüm Hindistan yönetimi altında birleşti. Fetihlerini sürdüren Ekber, Orissa'yı (1578), Keşmir ve Kâbil'i (1581), Sind'i (1582), Dekkan yaylasıyla Berar'ı (1592), Kandahar ve tüm Afganistan’ı (1594) topraklarına kattı, iyi bir savaşçı olarak devletin sınırlarını genişletirken, iyi bir yönetici olarak da devletinin idari, mali ve askeri örgütünü yeniden kurmaya girişti: tüm zeametleri hükümdara bağlı devlet toprakları durumuna getirdi.

Memurları rütbe ve derecelere bağladığı gibi, her rütbe ve derecedeki memura devlet gelirlerinden ve topraklarından konumuna göre yararlanma hakkı da tanıdı. Fatehpur Sikri'de yayımladığı bir fermanla (1583) devlet yönetimine yeni bir biçim verdi. Birçok kurumu yenileştirirken, geleneklere bağlı kalmayarak bunlar için en doğru olan çözümleri getirdi. Buna karşın, imparatorluk içindeki çeşitli dinsel inanç akımları önemli bir sorun oluşturmaya başladı; hindu-müslüman ilişkileri gitgide gerginleşti. Savaşmaktan okumaya zaman ayıramadığı halde, zeki ve yetenekli bir kişi olan Ekber, çevresindeki bilim adamlarından ve danışmanlarından çok şey öğrendi.

Böylece ülkesindeki dinsel ayrılıkları ortadan kaldırmak amacıyla din konusuna eğildi; hem müslümanlara hem de hindulara seslenecek yeni bir din kurma düşüncesine bağlandı. Temeli hoşgörüye dayalı bu yeni dine "Din-i ilahi" adını verdi. Hindu törelerini saraya sokması, özellikle zerdüşt ilahiyatçılarla ilgilenerek güneşe saygı gösterilmesini, ayinlerin kandille yapılmasını buyurması, onun zerdüşt dinine girdiği görüşüne güç kazandırdı. Bunun üzerine halk arasındaki hoşnutsuzluğu yatıştırmak için müslümanlığın gereklerini yerine getiren bir kişi gibi görünmeye çalıştı. Öte yandan, Fatehpur Sikri'ye gelen bir Cizvit heyetine derin saygı ve içten bir ilgi gösterdiği gibi, çocuklarına da hıristiyan dinine girmelerini buyurdu. Kendisi hıristiyanlığı benimsemediyse de müslümanlara uyguladığı baskı, Bihar ve Bengal'de ayaklanmaların çıkmasına neden olunca, bu ayaklanmaları şiddetle bastırarak Din-i ilahi'yi resmen ilan etti (1582).

Ekber Şah'ın, yeni dinin başrahibi Ebülfazl ve oğlu Selim (sonra Cihangir) tarafından, zehirlenerek ortadan kaldırıldığına inanılır. Ekber Şah' ın ölümünden sonra Din-i ilahi unutuldu. Ancak, kocaları ölen hindu kadınlarının yakılmaları geleneğiyle, çocukların küçük yaşta evlenmeleri göreneğini engellemesi, bu dinin hint toplum yapısına sağladığı tek olumlu sonuç olarak kaldı. Cenazesi İslam göreneklerine göre kaldırıldı ve sarayından 5 km uzaklıktaki Behtişabat camisi haziresine gömüldü.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2016 02:26
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
24 Eylül 2008       Mesaj #4
Bia - avatarı
Ziyaretçi

Ekber Şah

Ad:  Ekber Şah3.jpg
Gösterim: 892
Boyut:  56.8 KB

(1542-1605)

Hindistan'ın en büyük Moğol imparatoru olan Ekber, Timur ve Cengiz Han'ın soyundan gelir. 1556'da Hint-Türk İmparatorluğu'nun başına geçtiğinde 14 yaşındaydı. O sırada Hindistan'da iç savaş günleri yaşanıyordu. Hükümdarlığının ilk dört yılında devleti, Ekber'in yerine. Bayram Han yönetti. 18 yaşında ülke yönetimini ele almaya karar vererek başlattığı fetih harekâtı, tüm Hindistan'ın en büyük lideri olana kadar 40 yıl sürdü. Ülkeyi 15 eyalete bölerek, her eyaletin başına sorumlu, soylu bir kişi getirdi. Ekber'in başkenti Agra kentiydi, ama kendine bir de Fethpur Sikri'de, Hindu ve İslam mimarisinin ortak özelliklerini taşıyan bir "rüya kent" yaptırdı. Bu kentin kalıntıları hâlâ görülebilir. Ülkenin sınırlarını genişlete­rek, bütün Hindistan Yarımadası'nı Hint-Türk egemenliği altına sokan Ekber. yöne­timde gerçekleştirdiği yeniliklerle toprakları­nın bütünlüğünü korumayı başardı.

Hindu ve Müslüman ayrılığı kaldı­rılmadıkça Hindistan'da gerçek barış ve birli­ğin kurulamayacağına inanıyordu. Barışı sağ­layabilmek amacıyla, Müslüman olmasına kar­şın Hindu bir prensesle evlendi. Dinsel konu­lara ilgisi giderek artan Ekber, ana ilkesi "karşılıklı hoşgörü ve dostluk" olan görüşünü bir öğreti haline getirmeyi amaçlıyordu. 1575'te Fethpur Sikri'deki sarayın önüne yap­tırdığı ibadet evine ilk zamanlarda yalnız Müslüman bilginler çağrılırken, sonraları farklı dini inançları olan din adamları ve düşünürler de çağrılmaya başladı. Bu temsil­ciler burada kendi inançlarını tartıştılar. Ek­ber 1582'de, bütün dinlerin en iyi yönlerini birleştiren ve Kutsal Din adıyla bilinen dinsel bir yasa çıkardı.

Hükümdarlığı sırasında Hint geleneğinin yüzlerce yıllık adaletsiz uygulamalarına son verildi, daha adil mahkemeler kuruldu ve vergi toplama yöntemleri değiştirildi. Hindu ve Müslümanlar'ın kendi geleneklerine göre yargılandıkları bir hukuk düzeni kuruldu. Yeni başkent Fethpur Sikri. mimarların yanı sıra bilgin, şair, edebiyatçı ve ressamların da bir araya geldikleri bir sanat merkezi oldu. Ekber'in döneminde Türk-İslam mimarisi en güzel yapıtlarını verdi. Bu yapıtlar arasında Fethpur Sikri'deki beş katlı Türkî Sultana Sarayı, 1602'de Handeş'in fethi anısına yapı­lan, dünyanın en büyük kapılarından Bülend Dervâze ile Lahor'daki Avnalı Saray sayıla­bilir.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2016 02:26
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
16 Temmuz 2011       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi

Ekber Şah


(1542 Ömerkut-1605 Agra)
Hindistan Türk-Moğol imparatoru.

Babur Şah'ın torunu, Hümayun Şah'ın oğludur. 1556'da tahta çıktı, karışıklıkları bastırarak güçlü bir yönetim kurdu. Babasından kalan ülke topraklarını genişletti. 1573'te Gucerat'ı, 1576'da da Bengal'i aldı. Yönetimde reformlar yaptı. Agra yakınlarında Fethpur Sikri kentini kurdu. Hindistan'da minyatür sanatını başlatarak, sanatçıları korudu. Buyruğundaki değişik ırktan ve dinden ulusları tek bir inanışta toplamak amacıyla "Din-i İlahi" adıyla yeni bir din ilân etti (1582). Bunu yaparken İslâmiyeti, Hristiyanlığı ve Hindu Mezheplerini tasfiye etti. Yeni dinin başrahibi Ebül Fazl'ın ve Ekber Şah'ın ölümünden sonra Din-i İlahi unutuldu. Eşi Şah Cihan ve kendisi için yaptırdığı türbe (Tacmahal) dünyanın ünlü mimarlık yapıtlarındandır.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs.org
Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2016 02:02
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Eylül 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Ekber Şah


Hindistan’da kurulmuş olan Türk-Moğol İmparatorluğunun en büyük ve en güçlü hükümdarıdır.
Ekber Şah 1542’de doğdu. Hindistan’da bu imparatorluğu kuran Babür Şah’ın torunudur. Babasının adı Hümayun Şah’tır. 14 yaşında iken babasını yitirdi. Devleti uzun süre veziri yine bir Türk olan Bayram Han yönetti.

On dört yaşında tahta çıkan Ekber Şah 49 yıl saltanat sürdü. Yirmi yaşına kadar devlet idaresinde baş yardımcısı ve yetkili olan atabeyi Bayram Han’ı zorla emekli ederek Hacca gönderdi ve bundan sonra ülkenin tek hakimi oldu. Büyük bir zekası ve yeteneği vardı. Memleketteki karışıklıkları bastırdı. İmparatorluğunun sınırlarını genişletti. Güçlü bir teşkilat kurdu. Ayaklanmaları ve dağılmaları önledi. 1578’de Bengal, 1581’de Kabil, 1587’de Keşmir, 1592’de Sind ve 1594’de Kandehar’ı almak suretiyle hemen hemen bütün Hindistan ve Afganistan’ı aldı.

Ülkesini bayındır bir hale getirdi. Sağlam bir devlet organizasyonu kurdu. İdare ve maliye ile ilgili kanunlar yapmak suretiyle devletin bünyesini güçlendirip sağlamlaştırdı.

Ekber Şah, büyük bir devlet adamı olduğu kadar da büyük bir düşünürdü. Budistlerin dul kadınları yakmaları geleneğini kaldırdı. Hindistan’daki mezhep kavgalarını ortadan kaldırmağa çalıştı. Oradaki insanların hepsini bir imam ve bir din çevresinde birleştirmeyi tasarlıyordu. Bu düşüncesine “Tevhid-i İlahî” ismini verdi.

Bu düşünceden hareketle, Hinduların da vatandaş sayılarak asker ve devlet memuru olmalarını sağladı. Müslümanlarla ordular arasında eşitlik sağlanınca ülkede gerginlikler azaldı. O, “halkın devlet için değil, devletin halk için var olduğu” anlayışını benimsedi ve benimsetti. Muazzam nüfusu olan Hindistan’da Türkler küçük bir azınlık durumunda idiler ve daha çok asker ve memur oluyorlardı. Bir çok bakımdan eşitlik sağlandığı için azınlığın çoğunluk üzerindeki hakimiyeti böylece bir problem olmaktan çıkmıştı.

Ekber Şah 1603’te hastalandı ve konuşamaz hale geldi. Oğlu Cihangir’i çağırarak ona kendi eliyle kılıç kuşandırdı ve hükümdarlık sarığını giydirdi.

Ekber Şah 1605’te öldü. Ölümünden evvel Sıkanda’da kendisi için bir türbe inşaatı başlatmıştı. Piramidi andıran bu türbe oğlu Cihangir tarafından tamamlatıldı ve oraya gömüldü.

O, elli yıla yakın bir zaman içinde Hindistan’da çok güçlü bir devlet kurmuştur. Ülkesinde sosyal bir düzen yaratmış, insanları birbirine yaklaştırmaya çalışmış, kültür ve sanatı korumuş üstün bir insandı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

7 Haziran 2007 / P.u.S.u Müzik tr
24 Nisan 2011 / kompetankedi Müzik tr
15 Ocak 2013 / buz perisi Siyaset ww
19 Eylül 2016 / buz perisi Siyaset ww