Arama

İstanbul'un tarihsel süreçteki nüfusu, fonksiyonlarının değişimi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 26 Ekim 2011 Gösterim: 31.305 Cevap: 17
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
8 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul'un tarihsel süreçteki nüfusu,

Fonksiyonlarının değişimi,

Değişim üzerinde etkili olan faktörler

2 gün içerisinde bu konunun bilgilerini almam gerekio

Lütfen

please Msn Happy
EN İYİ CEVABI Ziyaretçi verdi
istanbulun tarihsel süreçteki nüfusunu ve fonksiyonlarının degişimi bu degişimin üzerinde etkili olan faktörler
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ne kadar yardımcı olacaktır bilmiyorum, fikir vermesi açısından incelemenizi önerebilirim:
Tarih Boyunca Istanbullu - MsXLabs
Sponsorlu Bağlantılar
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
8 Kasım 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
bu konunun içinde sanırım istediklerinizi bulacaksınız
Quo vadis?
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
21 Kasım 2008       Mesaj #4
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
istanbulun tarihsel süreçteki nüfusunu ve fonksiyonlarının degişimi bu degişimin üzerinde etkili olan faktörler
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
21 Kasım 2008       Mesaj #5
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
aşağıda istanbulun kentsel değişimine ve global kriterlere ayak uydurmasına genel bir bakış açısı bulacaksınız..

ilgi Toplumu Sürecinde Kentsel Dönüşüm: İstanbul Örneği






Özet
20. yüzyılın sosyal, ekonomik, politik ve mekansal boyutuna damgasını vuran bir çok olgu vardır. Bu olgulardan birisi ise kentleşme ve metropolitenleşmedir. Bazı kentler sanayileşmenin etkisiyle metropoliten kentlere dönüşerek, bulundukları ülkelerin odak noktaları olmaları yanında, artan ilişki düzeyine bağlı olarak, uluslar arası alanda önemli birer yoğunlaşma ve kontrol merkezleri haline gelmişlerdir. Günümüzde bilgi toplumunun ortaya çıkışı ve küresel yeniden yapılanma ile birlikte kentlerin yapıları ve işlevleri değişmektedir. Bunun bir sonucu olarak yeni bir kent formu: mega kent ortaya çıkmakta ve kimi kentlerde iletişim teknolojisi sayesinde dünya kenti haline gelmektedir. İstanbul’da Türkiye’nin en önemli metropoliten kentidir. Bir bakıma ekonomik başkentidir. Bu sebepledir ki Türkiye’de ki kentleşmenin en bariz şekilde görüldüğü yerdir. Hızlı ve çarpık kentleşme, konut ve kaçak yapılaşma, işsizlik, sanayileşme gibi sorunlar hem Türkiye’nin problemi hem de İstanbul’un problemidir. Bu nedenle 21 yüzyıla dünya kenti olarak girmek arzusunda olan İstanbul’un bu problemlerini çözmüş bir kent kimliğine kavuşmuş olması gerekmektedir. İşte bu çalışmada İstanbul’un yapısı ve problemleri ortaya konmuş, dünya kenti olma noktasında bu problemleri nasıl çözmesi gerektiği noktasında çözüm önerilerinde bulunulmuştur. GİRİŞ
20. yüzyılın belirleyici özelliği sanayileşme ve sanayileşmenin sonucu olan kentleşmedir. yine 21. Yüzyıla damgasını vuracak büyük kentler olacaktır. Günümüzde büyük kentler üzerine iki farklı düşünce birbirleriyle çekişmektedir. Bu çekişen iki fikir büyük kentlerin gerçekten gelecek yüzyılda önemlerinin artacağına delildir. Çünkü bir taraftan her yerde büyük kentlerin kriz içinde olduğundan bahsedilirken, diğer taraftan aynı kentlerin ulus devletinin önüne geçen kentlerin dinamikleri ve krizleri arasındaki denge, büyük kent üzerine sürdürülen iddeanın ana teması olacaktır. Günümüzde büyük kent süreci ile ilgili tartışmalar daha çok gelişmiş ülkelerin metropollerini içermektedir. Oysa dikkat edilmesi gerekin bir özellik büyük kentlerin coğrafi dağılımında meydana gelecek değişmedir. 21. Yüzyıl başında nüfusu 10 milyonu aşacak 30 kadar büyük kentin çoğu gelişmekte olan ülkelerde bulunacaktır. Bu da gelecekte sorunun ne kadar büyük olduğunu göstermektedir [1] .
Sanayi devrimi kentsel bir devrime yol açmış ve kentler yeni işlevler üstlenerek önce İngiltere’de sonra da Avrupa ve Amerika’da hızla yayılmaya başlamıştır. Gelişen ülkelerde ise kentleşme 50 yıl gibi kısa bir sürede hızlanmıştır. Günümüzde ileri teknoloji kullanımı ve küresel yeniden yapılanma kentlerin önemli dönüşümler geçirmesine yol açmıştır. Bu çalışmada kentsel dönüşüm süreci işlenmekte ve İstanbul’da ki gelişimin yönlendirilmesi için önerilerde bulunulmaktadır.
KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bilgi Toplumu
21 yy. da sanayileşme sürecini tamamlamış toplumlarda ve bir kısım yeni sanayileşmiş ülkelerde sanayi ötesi toplum ya da bilgi toplumu olarak tanımlanan yeni bir toplumsal yapının oluşmaya başladığı ileri sürülmektedir. Bilgi sektörünün ürünü olan mallar arasında bilgisayar, iletişim ve elektronik araçlar, büro ve işyeri araçları, ölçü ve kontrol araçları, basın ve basılmış yayınlar ile hizmet cephesinde elektronik haberleşme, iletişim geliştirme araştırmaları ve hizmetleri, danışmanlık ve araştırma-geliştirme firmaları yer alıyordu. Böylece bilgi sektöründe yer alan işletmeler ile bunlara destek veren işletmeler birlikte düşünüldüğünde 1977 yılında ABD milli gelirinin yaklaşık yarısı bu sektörden kaynaklanıyordu. Bu nedenle Fritz Machlup’un “bilgi ekonomisi”; Brzezinski’nin “tenetronik çağ”; Rolf Dahrendorff’un “post kapitalizm”; Daniel Bell’in “post-indüstriyel” ve Peter F. Durcker’in “Post Business Society” dediği bir toplum yapısı doğmaktaydı. Bu yeni toplum yapısını Porat, “bilgi toplumu” olarak isimlendiriyordu [2] .
Bilgi toplumu düşüncesi büyük ölçüde sanayi ötesi toplum tartışmalarından çıkarılmaktadır. Bu toplum düzeninde, bilgi farklı formlarda gelişmiş ekonomileri şekillendiren, işin ve üretimin niteliği kadar mesleki yapıları etkileyen önemli bir güç olarak tanımlanmaktadır. Bilgi piyasada alınıp satılan bir mal olarak görülmektedir. Bilginin ticarileşmesi modern ekonominin tamamen yeni bir sektörün oluşumuna neden olmuştur. BU temel düşüncenin kaynağı yeni bilgi teknolojisidir. Kültürün değişmesinden, tele-kent, tele-ev ve bilgisayar esaslı mübadeleye kadar pek çok yeniliğin ortaya çıkmasına yol açan yeni teknolojilerin etkilemediği alan kalmamıştır.
Bu teknolojiye dayalı olarak şekillenmeye başlayan bilgi toplumunun itici gücü, bilgi ve bilgiyi işleyen bilgisayarlar oluyordu. Bilgisayarlarla birlikte; istenen bilgileri, istenildiği kadar depolayabilen, bunları işleyen, buradan yeni bilgiler üreten ve bu bilgileri istenildiği yerlere ileten “bilişim teknolojileri” insanlığın hizmetine sunuluyordu. Bilgisayarların yanında mikro elektronik, robot teknolojisi, iletişim teknolojisi, biyoteknoloji bu yeni toplum yapısının yeni üretim sahalarıdır.
Yeni teknolojiler çokuluslu firmalara yeni yöntemler kullanarak faaliyet gösterme imkanı verdiğini söylemektedir. Bu yollardan biri iletişim teknolojisinde gelişmelerle birleştirildiğinde yönetim sistemleri ve üretim teknolojisi firmaları piyasalarla ve üretim kompleksleriyle bağlantılarını muhafaza ederken üretim mekanı konusunda daha serbest faaliyet gösterme olanağı sunmaktadır. İkinci yol ise işletmeler arasında çoklu iletişim ağlarının artmasıdır. Bu iletişim ağları işletmelerin birlikte ürün geliştirmesini kolaylaştırmaktadır. Bu her iki yolda çok uluslu şirketlerin emek ve yerel yöneticiler karşısındaki gücüne işaret etmektedir. Bütün bu gelişmeler kent ve kentsel yaşamı derinden etkilemektedir. Öyle ki ikinci bir kentsel devrim yaşandığı ve bilgi kentinin ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
Bilgi toplumunun şekillenmesiyle sanayi toplumları yeniden şekillenmeye başlamış ve sanayi ötesi bir dönüşüm yaşamışlardır. Bu dönüşümü doğuran faktörleri şöyle özetleyebiliriz;
· Dünya Ekonomisindeki Yapısal Değişimler; Güç dengesinin Atlantik’ten Pasifiğe kayması, piyasaların globalleşmesi ve artan küresel rekabet, Doğu Avrupa’da ki sosyalist bloğun çözülmesi, liberal pazar ekonomilerinin hakimiyeti.
· Teknolojik Değişim; Mega teknolojileri gelişmesi
· İstihdamın Sektörel Dağılımında Değişim
· İşgücünün Nitelik Bakımından Değişimi; Nitelikli İşgücüne talebin artması, eğitimin artan önemi, işgücünün yaş ortalamasının yükselmesi, mesleklerin yapı ve niteliklerinde değişim.
· Yönetim ve Organizasyondaki Değişimler; Yönetim kavramında değişim ve endüstriyel demokrasi, Japon yönetim sisteminin etkisi, yönetimde esneklik ve esnek uzmanlaşma [3] .
Globalleşme
Globalleşme İngilizce “Globalization” ve Fransızca “Mondialisation” kelimelerine karşılık gelen bir Türkçe kelimedir. Globalleşmenin teorisyenlerinden R. Robertson’a göre Globalleşme yeni bir olgu değildir. Başlangıcı Ortaçağın sonlarına kadar uzanmaktadır. Ona görei 1492 yılında büyük coğrafi keşiflerin başlaması, Aristocu dünya merkezli evren modelinden Kopernikçi güneş merkezli evren modeline geçilmesi, dünyanın ilk haritalarının oluşturulması ve dünyaya ilişkin ilk genellemelerin yapılması Globalleşmeyi başlatmıştır [4] . Globalleşme konusunda önemli teorisyenlerden biri sayılan Giddens Globalleşmeyi “geç modern dönem koşullarının yaşandığı, uzak yerlerin birbirleri ile ilişkilendirildiği, yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması” olarak ele almaktadır [5] . Globalleşmenin üzerine ilk çalışmaları yapanlardan Robertson ise “farklı kültürlerin birbirlerine göre konumlarını dikkate alan bir süreç” olarak tanımlamıştır [6] . Globalleşme ve bölgeselleşme bütünleşme özelliği taşır. Birbirini tamamladığı kadar ayrılan özellikleri de vardır. Globalleşme kavram olarak farklı anlamlar taşımakla birlikte bugün en az dört unsuru içermektedir. Bunlar;
· Dünya politik haritasının değişmesi · 70’li yıllardan itibaren dünyü finans pazarının hısla değişmesi, finansın g.oballeşmesi
· Sirket aktivitelerinin globalleşmesi
· Ekololjik dengelerin ulusal sınırlardan bağımsız tehdit altında olması ve bu dengenin korunması gereğinin uluslararası bir sorun haline gelmesidir.
Globalleşmenin olumlu olduğunu ileri sürenler, çağdaş toplumların dünya ölçeğinde karşılıklı bağımlılıklarının bulunduğunu belirtmektedir. Bu görüşe göre, ulus devletlerin kalkınma mücadelelerinde başarıya ulaşmaları ancak bir süreç olarak gelişen Globalleşmeye eklenmeleriyle mümkün olabilecektir. Globalleşmeyi savunanlar şu tespitleri ortaya koymaktadırlar [7] ;
· Globalleşme yeni bir olgudur.
· Globalleşme türdeş ve türdeşleştirici bir süreçtir.
· Globalleşme evrenselleştirici ve refah sağlayıcıdır.
· Globalleşme bugün için ekonomik ve sosyal alanda yaşansa da zamanla demokrasi alanında da yaşanacaktır.
· Globalleşmede nihai amaç devletin kademeli olarak ortadan kalkmasının ya da eski önemini yitirmesinin sağlanmasıdır.
Globalleşme karşıtları ise Globalleşmenin varlığını inkar etmemekle birlikte ama mevcut yapılanması ile kapitalizmin yeni bir aşaması olarak görülmektedir [8] . Globalleşme kavramı ile gerçeğin üzerinin örtüldüğü, aslında Globalleşmenin imajinel görüntüsünün altında kapitalizm ve emperyalizm yattığını belirtmektedirler. Bunun da en temel kanıtının uluslar ötesi sermaye olduğunu, uluslar ötesi sermayenin çok uluslu şirketler aracılığıyla Globalleşmeyi gerçekleştirdiğini belirtmektedirler. Globalleşme karşıtları, bu yönelişin ardında kapitalist merkezin içine düştüğü ulusal ve küresel boyuttaki krizlerin yattığını belirtmektedirler. Ayrıca merkez ülkelerin emeğin serbest dolaşımını sınırlarken, sermayenin sınır tanımaz yayılımı sonucunda tek dünya pazarına olaşacakları ve böylece kendi krizlerini aşacaklarını, ama çevre ülkelerin yeni bir emperyalist sömürüye maruz kalacaklarını belirtmektedir. Şüphesiz Pazar krizi, yeni enformasyon teknolojilerin ortaya çıkışı, finans pazarının globalleşmeye aktif katkısı olmuştur. Fakat esas itici güç, şirket içi ve şirketler arası yeni üretim biçimi olarak esnek üretimdir. Bu üretim biçimi gelişme halinde olup, dünya ölçeğinde sektör ve ülkeye göre değişen hızlarla yayılmaktadır.
Bölgeselleşme, globalleşmeye bir cevaptır. Bölgeselleşmede globalleşme gibi bir çok yeni sürecin sonucudur. ABD yanında Japonya bazı Avrupa ülkelerinin ekonomik güç olarak ortaya çıkışı, iki kutuplu dünyanın çöküşü gibi önemli olgular 80’li yılların ortasından itibaren bölgesel ekonomik gruplarının oluşmasını güçlendirmiştir. Bölgeselleşme aynı tarih, kültür hatta coğrafyayı paylaşmayan ülkelerin bütünleşmesi sürecini yaratabilir. Bazı konularda, harmanizasyon sağlar. Üye ülkelerin güvenilirliğini arttırır ve yabancı sermayeyi çeker. Aslında globalleşme merkezkaç bölgeselleşme ise merkezcil etkiler meydana getirir. İkincisi globalleşme mikro ekonomik bölgeselleşme daha çok politik bir olaydır. Buna karşılık iki süreç birbirini yok etmez, aksine güçlendirir.
Aslında globalleşme gelişmekte olan ülkelerin üzerinde iki makro ekonomik etki meydana getirir;
· Uluslararası düzeyde rekabet edebilen sanayi dallarından, toplam üretim maliyeti içinde kalifiye olmayan işgücünün oranı azalmaktadır.
· Üretci-tüketici, üretici -yan sanayi ve servisler arasındaki yakınlık gereksinimi gittikçe artmaktadır. Bu iki süreç gelişme rekabet ve esnek üretimi uluslararası düzeyde yaygınlaşması ile güçlenmiştir.
Kentleşme ve Metropoliten Alan
Modern anlamda kentleşme ve kentsel toplum büyük ölçüde sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan bir olgudur. Yani kentsel yaşamın yaygınlık kazanması ve kent kavramının gelişme, ilerleme, ekonomik büyüme ve bütün anlamıyla organize edilmiş bir sosyal yaşam olarak görülmeye başlaması son 150 yılda gerçekleşen sanayileşme sürecinin bir ürünüdür [9] . Kısacası sanayi devrimi beraberinde bir kentsel devrimide beraberinde getirmiştir.
Sanayi Kenti ile sanayi öncesi kent yaşamı arasında iki açıdan farklılık vardır. Birincisi, sayısal büyüklük ve yoğunluk açısından farklılık, ikincisi kent ve toplum arasında kurulan yeni niteliksel ilişkiler bakımından farklılıktır. Sanayi öncesi kentler, adeta tarım denizinde izale olmuş kırsal alanın emekleriyle beslenen birer ada gibiydiler. Sanayileşme ile birlikte nüfus kentlerde yoğunlaşmıştır. Bugün sanayileşmiş toplumlarda kentleşme düzeyi kimi ülkelerde %70-80, kimi ülkelerde ise %80-100 civarındadır [10] .
Gelişen ülkelerde bazı kentlerin nüfusu her on yılda bir ikiye katlanmaktadır. Yapılan tahminlere göre 2005 yılında dünyanın en büyük 10 kentinden çoğu gelişen ülkelerde olacaktır. Ancak bu kentleşme süreci son derece sağlıksız olması nedeniyle Batı ülkelerinde sanayileşmenin ilk yıllarında görülen kentleşmenin sıkıntılı ve stresli özelliklerini yerinden üretmektedir. Bu özellikler; kentlerin aşırı kalabalık olması, kentlerde sağlıksız yaşam koşulları işsizlik ve ekonomik gelişmenin yetersizliği olarak sıralanabilir. Bu nedenle oluşan sağlıksız koşullar ve gecekondu alanları kentlerin varoşlarında yaygın hale gelmiştir. Kısacası pek çok az gelişmiş fakir ülkelerde kentler yüksek işsizlik, gizli işsizlik, ulaşım ve gürültü-çevre kirliliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalarak yönetilemez hale gelmiştir.
Metropoliten alan, merkezi ana şehir ve ona komşu yapılanmış alanlarda oturan 500 bin veya daha fazla sayıda sakinin oturduğu kentsel bir topluluktur. Aslında metropoliten alan kavramı iş ile ev arasındaki günlük gidiş-gelişlerin yoğunluğu itibariyle faaliyetleri merkez şehre bağımlı sayılan daha uzak mesafedeki toplulukları da kapsayabilir. Aslında kent-insan ilişkileri yönünden ancak belli büyüklükteki topluluklarda giderilmesi mümkün bazı fizyolojik, psikolojik ve toplumsal gereksinmelerin belli sınırlar altına inmeyecek biçimde karşılandığı ve bölge, ülke ve uluslararası gereksinmeler de gözönüne alınarak gerçekleştirilecek tarım dışı faaliyetlerle toplulukta yaşayanlara yetecek ölçüde iş ve kazanç olanağının sağladığı ve tarımsal faaliyetlerin denetiminin yapıldığı fiziksel bir yerleşmedir. Metropol ise, bu faaliyetlerin daha da yoğunlaştığı denetleme kurumlarının ulaşım ve haberleşmeye bağlı olarak çok geniş ölçüde örgütleştiği mekanlardır [11] .
BİLGİ TOPLUMU VE KENTSEL DÖNÜŞÜM

Kentsel Dönüşümün Niteliksel Boyutu
Sanayileşme ile birlikte kentler bir bütün olarak toplumsal ilişkiler bağlamında yeni bir konuma geçmiştir. Tüm politik ve ekonomik güç kentlerde yoğunlaşırken, artık sanayi ve finans şirketleri feodal beylerin yerini almıştır. Sanayileşme ile birlikte kentler önemli sorunların da kaynağı haline gelmiştir. Modern kentlerde insanlar için büyük fırsatlar kadar büyük tehlikelerde vardır. Aşırı stres ve gerilim yaratan kent insanlar arasında yaşama karşı sıkıcı ve bıkkın bir tutuma yol açmaktadır. Ayrıca kentler çeşitliliği ve yaratıcılı da teşvik etmekte en yetenekli insanları kendine çekmektedir.
Sanayileşme ticaret ve imalat üzerinde büyük bir artışa yol açmaktadır. Kentler hammadde ve malzemedeki yeni formlara dönüştüren malzeme yönlendirme merkezleri gibidir. Bu nedenle sanayi kentleri daha çok limanların, su yollarının ve enerji kaynaklarının yakınına kurulmuşlardır [12] . Tüm bu gelişmeler, hızlı bir kentleşmeye neden olmaktadır. Bu nedenle sanayi toplumlarında nüfusun %90’nından fazlası kentlerde yaşamaktadır.
Kentsel Ekonomilerinin Yükselmesi
Son yıllarda çok sayıda faktör kentleri ve kent ekonomisinin yeniden ortaya çıkışını yönlendirmektedir. Bu faktörler, küresel ekonomik yeniden yapılanma, kimi ulus devletlerde ekonomik ve politik desantralizasyon, geleneksel bölgesel kalkınma politikalarının başarısızlığa uğraması ve küresel ekonomide kentler arasında artan rekabettir. Bunlar arasında kentleri etkileyen en önemli faktör ekonomide, üretimde ve üretimin coğrafyasında derin dönüşümler oluşturan küresel yeniden yapılanmadır ve bilgi ekonomisine geçiştir [13] .
Bilgi toplumuna geçişte kentlerin rolü yeniden tanımlanmaktadır. Kentler artık bilgi toplumunda bilgi üreten ve dağıtan merkezler haline gelmişlerdir. Sanayileşmiş ülkelerde sanayi ve hizmet sektörlerinde yapılan üretimlerin büyük ölçüde kentin çevresinde bulunan küçük fabrikalara endüstriyel bölgelere, sanayi geleneği olmayan tarımsal alanlara ve bazen de dünyada ücretlerin düşük olduğu ülkelere kayması sonucu kentlerde bilgi ekonomisi yükselmektedir. Bilgi ekonomisinde kıt olan kaynaklar bilgi ürünleridir ve kentler en büyük gelirlerin bu yeni sektörden sağlamaktadır.
Kentsel ekonominin yükselişine katkıda bulunan bir diğer faktörde küresel ekonomi içinde ulusal ekonominin sınırlarının geçirgenliğinin artmasıdır. Bu kentlerin küresel gündemde önemli ekonomik ve politik aktörler haline gelmelerine yol açmaktadır. İletişim teknolojileri bilgisayar ve uydu esaslı iletişim ağları oluşturarak kent ekonomisinin yükselişine katkıda bulunmaktadır. Sermayenin yatırım yapma ve yatırımlarını çekme konusunda karar verme gücünü, üretim yeri konusunda sermayenin hareketliliğini, manevra alanını daha da arttırmaktadır.
Küresel Kentin Yükselişi
Mikro elektronik esaslı bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılması kentsel dönüşümü hızlandırmaktadır. Uydu ve kablolu iletişim sistemleri kentleri baştan başa sarmaktadır. Bir zamanlar malların gemilere yüklenip boşaltıldığı dev limanların yerine pek çok büyük kentte artık bilgi alıp gönderen ve uydulu ve kablolu sistemlerden oluşan tele limanlar mevcuttur. Fiber optik iletişim ağları vasıtasıyla bir kentin borsası yerel kamu iletişim ağlarını atlayarak ülke dışına yönelmekte ve kenti bir çok büyük merkezle doğrudan bağlı hale getirmektedir. Bu nedenle bir bilgi üretme ve dağıtma sistemi olarak kentin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Kimi yazarlar küresel kent yükselme sürecinin dünya kentlerinin yükselmesine yol açmak zorunda olan uzun dönem evriminin bir parçası olarak görmektedir. Dünya kentleri ile birlikte dünyanın tüm yüzeyi kent insanının yaşam alanı haline gelmektedir.
Küresel sermayenin ve üretimin yeniden örgütlendiği bu süreçte, sahip oldukları ayrıcalıklarıyla bazı mekanlar diğer bazı mekanlara göre daha önemli hale gelmiştir. Bu ayrıcalıklı mekanlara yönelik ilk çalışmada J.Friedman ve G.Wolf konuyu “dünya sistem analizi” çerçevesinde ele almışlardır. Daha sonraki çalışmalarında Friedman, bu mekanlara “world city” yani dünya kenti adını vermiştir. Küresel kent kavramının ilk prototipi olan dünya kenti kavramı ile sermaye ve pazarın dünya ölçeğinde artan belirleyiciliğine bağlı olarak, kentsel formları etkileme düzeyleri ve kentler arasında oluştuğuna inanılan hiyerarşik ilişkiler araştırılmaktadır [14] .
Hızlı ulaşım, sanayinin kentten kopmasına aracı olurken, hızlı iletişiminin de servisler sektörünün bağımlılığını kaldıracağını savununa yaklaşımlar kentin gelecekte var olma nedenin sorgulamıştır. Oysa tam tersine finans ile faaliyetler ve özgün hizmetler büyük metropollerde toplanmaya devam etmektedir. Ekonomi uluslararası hale geldikçe merkezi fonksiyonlar yoğunlaşmaktadır. Bu süreç global kent kavramının ortaya çıkmasına ve yoğun olarak tartışılmaya açılmasına neden olmuştur. Kentlerin sahip olduğu üst düzey servişler sektörünün ağırlığı ve niteliği global kent statüsünün kazanmaları için esastır. Bu servisler dünya ölçeğinde hareketli sermayenin kontrol ve karar servisleri ile yine sermayeye hizmet götüren üst düzey servislerdir. Finans kurumları, bankalar, sigorta şirketleri vb. sözü geçen üst düzey servislerdir. Ayrıca bilişim sektörünün gelişme düzeyi önemli bir kriterdir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve kentin ait olduğu ulusun yabancı ülkelere yaptığı yatırımlarda göz önüne alınmıştır. Günümüzde globalleşme ve metropolleşmeyi en iyi yansıtan kentler New York, Londra, Tokyo kentleridir. Bir alt kademede Frankfurt, Zürih, Amsterdam, Chicago, Los Angeles, Sidney, Hong Kong stratejik kentler olarak tanımlanmıştır. Ayrıcı gelişmekte olan ülke kentlerinden, Sao Paula ve Mexico iş ve finans merkezi olarak stratejik kentler arasında bulunmaktadır [15] .
Bu kentlerin küresel kent veya dünya kenti seçilmelerini sağlayıcı temel kriterler şunlardır;
· Sermayenin ve üretimin kontrol edildiği merkezler olmaları [16] .
· Üretime ilişkin buluş ve teknolojilerin geliştirildiği merkezler olmaları [17] .
· Bilgi akış sisteminde uzmanlaşmış organizasyonel yapıya sahip merkezler olmaları [18] .
· İmalat sektörünün önemli bir kısmının desantrilize edildiği, onun yerini dünya ölçeğinde iş yapan firmaların, dünya ekonomisine etki eden borsaların, haberleşme, emlak, pazarlama ve sigorta şirketlerinin aldığı merkezler olmaları.
· Finans kurumlarının, uluslar arası organizasyonların, önemli üretim faaliyetlerinin ve çok uluslu şirketlerin yönetim birimlerinin yoğunlaştığı merkezler olmaları [19] .
· Ulaşım açısından önemli üstünlüklere sahip merkezler olmaları [20] .
· Bütünsel kapitalist güç ilişkilerinin ve buna bağlı olarak ekonomik, politik ve kültürel ilişkilerin kontrol edildiği merkezler olmalarıdır [21] .
Kent ekonomisindeki merkez rolünün servisler sektörünün gittikçe artan önemi ve yeni enformasyon teknolojileri sayesinde tekrar geri almış görünmektedir. Enformasyona dayalı yeni üretim süreci daha önceki aşamalarda olduğundan farklı bir merkezileşme oluşturmuştur. Kentin esasile gücünü oluşturan zaman kullanımıdır. Günümüzde ekonomik transaksiyonların hızlanması ile zaman kulanımına verilen öncelik kenti güçlü kılmaktadır. Ayrıca kontrol faaliyetleri için üst düzey uzmanlaşmış servislere kısa zamanda erişmek esastır.
Enformasyon teknolojileri, faaliyetlerin yaygınlaşmasına ve benzeşmesine imkan vermektedir. Fakat bulunduğu yere erişim ve kullanımları birbirinden çok farklıdır. Üst düzey kullanıcılar iletişim ağlarının en güçlü ve en ileri düğümlerinde yoğunlaşmaktadır. Merkezlerde gerekli telekomünikasyon altyapısı gerçekleştirilse de bu altyapının gelişmesi ve iyileştirilmesi bu tip kullanımların yoğunluğuna bağlıdır. O halde üç olgunun birbirine bağımlılığı vardır.
· Finans pazarının ve özgün faaliyetlerin gelişmesi
· Uluslararası büyük şirketlerin büyük metropollerde yoğunlaşma eğilim
· Çok güçlü iletişim alt yapısının bu kentler de gelişmesi
İSTANBUL METROPOLİTAN ALANININ KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ

İstanbul Metropolünün Küresel Kent Olma Potansiyeli
İstanbul’u globalleşme sürecinde bir global kent olabilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için İstanbul’un artılarını ve eksilerini tespit etmek gerekir. Aslında “İstanbul” un bir global kent olmak için gerekli maddi koşulları vardır. Şehir olarak fırsatı yakalamak için insiyatif göstermesi gerekmektedir” [22] .
Günümüzde İstanbul2un kendine özgü topografik ve coğrafi yapısı, ekonomik gücü ve geniş etki alanı ile çevre il ve bölgeleri etkileme özelliği dolayısıyla 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nın getirdiği merkeziyetçi yönetim yapısına uymamaktadır. Bugün bu yasa uluslararası alanda bir metropol olmaya aday bir kente dar etmesi ve metropol kavramıyla bağdaşmayan ilçe yönetimine dayalı küçük alt belediyeler oluşturması da İstanbul’u olumsuz etkilemiştir. Artık İstanbul özel bir yasa ile yapısına uygun bir yerel yönetime kavuşturulmalıdır. Bunun için planlama öncelikli ve planlama yönetim bütünlüğünü sağlayacak bir model geliştirilmesi gerekmektedir.
İstanbul’un Artıları

· Geçmişteki kozmopolit kentli nüfus yapısı.
· Dünyanın sayılı güzel kentlerinden biri dünyanın en iyi iklim kuşağı.
· Estetik ve renkli doğal konum
· yıllık tarih, 1530 yıllık başkent ve çok büyük değere sahip tarihsel doku.
· Gelişmiş bir tuizm ve ticaret sektörü.
· Özel sektör ağırlıklı kurumsallaşmış iş hayatı.
· Bu iş hayatının yerleşmiş kültürü ve kurumları.
· Oturmuş, yerleşik eğitim kurumları ve 100 yılın üzerinde geleneği olan eğitim birikimi.
· Bu kurumların şekillendirdiği, ülkenin en iyi yetişmiş insan gücü.
· Birikim sonucu ortaya çıkmış bir yaşam biçimi şehir kültürü ve geniş dünya görüşü
· Ülkenin en yüksek gelir düzeyi.
İstanbul’un Eksiler
· Mevcut kozmopolit (Şehir-kır) ikili nüfus yapısı ve aşırı nüfus artışı.
· Sanayi yoğunluğu ve kirlenmesi.
· Ulaşım sorunu.
· Anadolu yakasındaki modern fiziki doku ile Avrupa yakasındaki eski dokuyu. birleştirmeye çalışma hatasından doğan ulaşım güçlükleri
· Boğaz geçişlerinin karayolu ulaşımına yüklediği ilave yükler.
· Eski dokuda yer üstünün yer altına tercihi .
· Ekonomik faaliyetlerde Avrupa yakasının tercihi.
· Su, kanalizasyon, arıtma, ısıtma, haberleşme kesiklikleri, hava, toprak, su ve deniz kirlenmesi.
· Plansız yerleşmeler, kötü ve illegal arazi kullanımının yasadışı rant paylaşımı.
· Uluslararası kalitede iş ve ticaret tesislerinin eksikliği.
· Örgütle suçluluğun artışı.
· Ekonomik yaşam koşullarının koşulları.
· Yönetim yetersizliği.
SONUÇ
Bugün İstanbul artı ve eksilerine rağmen, yüzölçümü itibariyle olmasa bile, nüfus yoğunluğu ve ulaşım güçlükleri itibariyle yönetilmesi zor bir hale gelmiştir. Günümüzde İstanbul’un ilçeler itibariyle bölünmüş ve parçalanmış bir yapısı vardır. Bu da İstanbul’da siyasi ve idari bütünlüğü sağlamayı güç bir hale getirmektedir. İstanbul için doğal bölünmeyi esas alan insan yapısı bölünmeyi en aza indiren ve her bölümün kendi içindeki bütünlüğünü koruyan bir yerel yönetim modeli geliştirilmesi şarttır. Bugün ilin bütün halinde ve koordinasyonunu sağlayacak bir il idaresi gereklidir.
Ayrıca İstanbul dünya ekonomisinde stratejik bir noktaya gelebilmesi için sadece insan pazarını geliştirerek ve kurumlaştırarak yararlanabilir. Çünkü finans kapitalin gelişmekte olan ülke metropollerine yönelme eğilimi vardır. Bundan başka İstanbul’un Dünya ölçeğinde hareketli sermayeyi çekmesi olası görülmektedir. Bu sebeple İstanbul esnek üretime geçilebildiği ölçüde yakınlık kriterine cevap veren konum nedeniyle Avrupa kentleri İstanbul’un rakipleridir. Esnek üretim modelinin özelliği gereği küçük ve orta ölçekli tesislerin önemi daha da artacaktır.
Globalleşme ve bölgeselleşmenin bugün için de bulunduğu süreçler İstanbul’un küresel değil bölgesel ölçekte stratejik bir kent olma imkanlarının aranması halinde dış dinamiklerle de destekleneceğini göstermektedir. İstanbul’un Avrupa kentler ağı ile bütünleşmesi üst düzey servisler aracılığı ile gerçekleştirilirken, u servislerin oluşumunun dış dinamiklere bağlı olması önemli bir mevzudur. Bugün İstanbul ulusal ekonominin yapısına bağlı olarak sanayi kentinden, servisler ve uluslararası ticaret kentine dönüşümü henüz başlamış bir kent özelliğini taşımaktadır. İç dinamiklerin bu dönüşümü yeterince hızlandırması zordur. Dış dinamiklere bağlı gelişme kentin mevcut ikili yapısını değiştirmeyecek aksine güçlendirecektir. Kaldı ki ikili yapı bugün global kent veya stratejik kent statüsü kazanmış gelişmiş kentlerde de ortaya çıkmaya başlanmıştır.
Görüldüğü gibi, İstanbul’un ileriye dönük yapılanmasında stratejik bir planlama anlayışıyla yaklaşmak kentin içinde yer aldığı dış çevrenin içerdiği fırsat ve engellerin ortaya konmasını ve bunlardan hareketle gelişme stratejileri saptamayı gerektireceğinden, böyle bir planlama kaçınılmaz olarak yukarıda sözü edilen ikilemle ilgili bir siyasal seçme yapma sorununu da beraberinde getirecektir. Dünyada ki global gelişmelere bağlı olarak böyle bir sezme yapmakla karşı karşıya olunduğunun algılanması ve yapılacak seçimin yönü, İstanbul’u küresel bir kent yapmaya dönük stratejik bir planlamanın çıkış noktası olacaktır.
Bugün, İstanbul’un gelişmesini bütün boyutlarıyla ele alarak yönlendirecek ve onu uluslararası arenada küresel bir kent olma yönünde yarıştıracak böyle bir planlamaya geçme yönünde bir siyasal seçme ortaya çıksa dahi, yerel kapasitenin yani yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereklidir.
Quo vadis?
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
14 Aralık 2008       Mesaj #6
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
İÇİN YARDIM İSTİYORUM HER YERE BAKTIM AMA YOKTU YARDIM EDEN VAR MI?
KONU:
İstanbul'un Nüfüs Yapısı Ve Özellikleri

yardım eden varsa sevinirim...
Son düzenleyen Kral_Aslan; 14 Aralık 2008 15:03
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
14 Aralık 2008       Mesaj #7
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul'un Nüfüs Yapısı, Özellikleri ve Yarattığı Sorunlara Çözüm Getirme..

Bulursanız Sevinirim Şimdiden Teşekkür Ederim...Msn Happy
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Aralık 2008       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
ThinkerBeLL adlı kullanıcıdan alıntı

Ne kadar yardımcı olacaktır bilmiyorum, fikir vermesi açısından incelemenizi önerebilirim:
Tarih Boyunca Istanbullu - MsXLabs

Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

aşağıda istanbulun kentsel değişimine ve global kriterlere ayak uydurmasına genel bir bakış açısı bulacaksınız..

ilgi Toplumu Sürecinde Kentsel Dönüşüm: İstanbul Örneği






Özet
20. yüzyılın sosyal, ekonomik, politik ve mekansal boyutuna damgasını vuran bir çok olgu vardır. Bu olgulardan birisi ise kentleşme ve metropolitenleşmedir. Bazı kentler sanayileşmenin etkisiyle metropoliten kentlere dönüşerek, bulundukları ülkelerin odak noktaları olmaları yanında, artan ilişki düzeyine bağlı olarak, uluslar arası alanda önemli birer yoğunlaşma ve kontrol merkezleri haline gelmişlerdir. Günümüzde bilgi toplumunun ortaya çıkışı ve küresel yeniden yapılanma ile birlikte kentlerin yapıları ve işlevleri değişmektedir. Bunun bir sonucu olarak yeni bir kent formu: mega kent ortaya çıkmakta ve kimi kentlerde iletişim teknolojisi sayesinde dünya kenti haline gelmektedir. İstanbul’da Türkiye’nin en önemli metropoliten kentidir. Bir bakıma ekonomik başkentidir. Bu sebepledir ki Türkiye’de ki kentleşmenin en bariz şekilde görüldüğü yerdir. Hızlı ve çarpık kentleşme, konut ve kaçak yapılaşma, işsizlik, sanayileşme gibi sorunlar hem Türkiye’nin problemi hem de İstanbul’un problemidir. Bu nedenle 21 yüzyıla dünya kenti olarak girmek arzusunda olan İstanbul’un bu problemlerini çözmüş bir kent kimliğine kavuşmuş olması gerekmektedir. İşte bu çalışmada İstanbul’un yapısı ve problemleri ortaya konmuş, dünya kenti olma noktasında bu problemleri nasıl çözmesi gerektiği noktasında çözüm önerilerinde bulunulmuştur. GİRİŞ
20. yüzyılın belirleyici özelliği sanayileşme ve sanayileşmenin sonucu olan kentleşmedir. yine 21. Yüzyıla damgasını vuracak büyük kentler olacaktır. Günümüzde büyük kentler üzerine iki farklı düşünce birbirleriyle çekişmektedir. Bu çekişen iki fikir büyük kentlerin gerçekten gelecek yüzyılda önemlerinin artacağına delildir. Çünkü bir taraftan her yerde büyük kentlerin kriz içinde olduğundan bahsedilirken, diğer taraftan aynı kentlerin ulus devletinin önüne geçen kentlerin dinamikleri ve krizleri arasındaki denge, büyük kent üzerine sürdürülen iddeanın ana teması olacaktır. Günümüzde büyük kent süreci ile ilgili tartışmalar daha çok gelişmiş ülkelerin metropollerini içermektedir. Oysa dikkat edilmesi gerekin bir özellik büyük kentlerin coğrafi dağılımında meydana gelecek değişmedir. 21. Yüzyıl başında nüfusu 10 milyonu aşacak 30 kadar büyük kentin çoğu gelişmekte olan ülkelerde bulunacaktır. Bu da gelecekte sorunun ne kadar büyük olduğunu göstermektedir [1] .
Sanayi devrimi kentsel bir devrime yol açmış ve kentler yeni işlevler üstlenerek önce İngiltere’de sonra da Avrupa ve Amerika’da hızla yayılmaya başlamıştır. Gelişen ülkelerde ise kentleşme 50 yıl gibi kısa bir sürede hızlanmıştır. Günümüzde ileri teknoloji kullanımı ve küresel yeniden yapılanma kentlerin önemli dönüşümler geçirmesine yol açmıştır. Bu çalışmada kentsel dönüşüm süreci işlenmekte ve İstanbul’da ki gelişimin yönlendirilmesi için önerilerde bulunulmaktadır.
KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bilgi Toplumu
21 yy. da sanayileşme sürecini tamamlamış toplumlarda ve bir kısım yeni sanayileşmiş ülkelerde sanayi ötesi toplum ya da bilgi toplumu olarak tanımlanan yeni bir toplumsal yapının oluşmaya başladığı ileri sürülmektedir. Bilgi sektörünün ürünü olan mallar arasında bilgisayar, iletişim ve elektronik araçlar, büro ve işyeri araçları, ölçü ve kontrol araçları, basın ve basılmış yayınlar ile hizmet cephesinde elektronik haberleşme, iletişim geliştirme araştırmaları ve hizmetleri, danışmanlık ve araştırma-geliştirme firmaları yer alıyordu. Böylece bilgi sektöründe yer alan işletmeler ile bunlara destek veren işletmeler birlikte düşünüldüğünde 1977 yılında ABD milli gelirinin yaklaşık yarısı bu sektörden kaynaklanıyordu. Bu nedenle Fritz Machlup’un “bilgi ekonomisi”; Brzezinski’nin “tenetronik çağ”; Rolf Dahrendorff’un “post kapitalizm”; Daniel Bell’in “post-indüstriyel” ve Peter F. Durcker’in “Post Business Society” dediği bir toplum yapısı doğmaktaydı. Bu yeni toplum yapısını Porat, “bilgi toplumu” olarak isimlendiriyordu [2] .
Bilgi toplumu düşüncesi büyük ölçüde sanayi ötesi toplum tartışmalarından çıkarılmaktadır. Bu toplum düzeninde, bilgi farklı formlarda gelişmiş ekonomileri şekillendiren, işin ve üretimin niteliği kadar mesleki yapıları etkileyen önemli bir güç olarak tanımlanmaktadır. Bilgi piyasada alınıp satılan bir mal olarak görülmektedir. Bilginin ticarileşmesi modern ekonominin tamamen yeni bir sektörün oluşumuna neden olmuştur. BU temel düşüncenin kaynağı yeni bilgi teknolojisidir. Kültürün değişmesinden, tele-kent, tele-ev ve bilgisayar esaslı mübadeleye kadar pek çok yeniliğin ortaya çıkmasına yol açan yeni teknolojilerin etkilemediği alan kalmamıştır.
Bu teknolojiye dayalı olarak şekillenmeye başlayan bilgi toplumunun itici gücü, bilgi ve bilgiyi işleyen bilgisayarlar oluyordu. Bilgisayarlarla birlikte; istenen bilgileri, istenildiği kadar depolayabilen, bunları işleyen, buradan yeni bilgiler üreten ve bu bilgileri istenildiği yerlere ileten “bilişim teknolojileri” insanlığın hizmetine sunuluyordu. Bilgisayarların yanında mikro elektronik, robot teknolojisi, iletişim teknolojisi, biyoteknoloji bu yeni toplum yapısının yeni üretim sahalarıdır.
Yeni teknolojiler çokuluslu firmalara yeni yöntemler kullanarak faaliyet gösterme imkanı verdiğini söylemektedir. Bu yollardan biri iletişim teknolojisinde gelişmelerle birleştirildiğinde yönetim sistemleri ve üretim teknolojisi firmaları piyasalarla ve üretim kompleksleriyle bağlantılarını muhafaza ederken üretim mekanı konusunda daha serbest faaliyet gösterme olanağı sunmaktadır. İkinci yol ise işletmeler arasında çoklu iletişim ağlarının artmasıdır. Bu iletişim ağları işletmelerin birlikte ürün geliştirmesini kolaylaştırmaktadır. Bu her iki yolda çok uluslu şirketlerin emek ve yerel yöneticiler karşısındaki gücüne işaret etmektedir. Bütün bu gelişmeler kent ve kentsel yaşamı derinden etkilemektedir. Öyle ki ikinci bir kentsel devrim yaşandığı ve bilgi kentinin ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
Bilgi toplumunun şekillenmesiyle sanayi toplumları yeniden şekillenmeye başlamış ve sanayi ötesi bir dönüşüm yaşamışlardır. Bu dönüşümü doğuran faktörleri şöyle özetleyebiliriz;
· Dünya Ekonomisindeki Yapısal Değişimler; Güç dengesinin Atlantik’ten Pasifiğe kayması, piyasaların globalleşmesi ve artan küresel rekabet, Doğu Avrupa’da ki sosyalist bloğun çözülmesi, liberal pazar ekonomilerinin hakimiyeti.
· Teknolojik Değişim; Mega teknolojileri gelişmesi
· İstihdamın Sektörel Dağılımında Değişim
· İşgücünün Nitelik Bakımından Değişimi; Nitelikli İşgücüne talebin artması, eğitimin artan önemi, işgücünün yaş ortalamasının yükselmesi, mesleklerin yapı ve niteliklerinde değişim.
· Yönetim ve Organizasyondaki Değişimler; Yönetim kavramında değişim ve endüstriyel demokrasi, Japon yönetim sisteminin etkisi, yönetimde esneklik ve esnek uzmanlaşma [3] .
Globalleşme
Globalleşme İngilizce “Globalization” ve Fransızca “Mondialisation” kelimelerine karşılık gelen bir Türkçe kelimedir. Globalleşmenin teorisyenlerinden R. Robertson’a göre Globalleşme yeni bir olgu değildir. Başlangıcı Ortaçağın sonlarına kadar uzanmaktadır. Ona görei 1492 yılında büyük coğrafi keşiflerin başlaması, Aristocu dünya merkezli evren modelinden Kopernikçi güneş merkezli evren modeline geçilmesi, dünyanın ilk haritalarının oluşturulması ve dünyaya ilişkin ilk genellemelerin yapılması Globalleşmeyi başlatmıştır [4] . Globalleşme konusunda önemli teorisyenlerden biri sayılan Giddens Globalleşmeyi “geç modern dönem koşullarının yaşandığı, uzak yerlerin birbirleri ile ilişkilendirildiği, yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması” olarak ele almaktadır [5] . Globalleşmenin üzerine ilk çalışmaları yapanlardan Robertson ise “farklı kültürlerin birbirlerine göre konumlarını dikkate alan bir süreç” olarak tanımlamıştır [6] . Globalleşme ve bölgeselleşme bütünleşme özelliği taşır. Birbirini tamamladığı kadar ayrılan özellikleri de vardır. Globalleşme kavram olarak farklı anlamlar taşımakla birlikte bugün en az dört unsuru içermektedir. Bunlar;
· Dünya politik haritasının değişmesi · 70’li yıllardan itibaren dünyü finans pazarının hısla değişmesi, finansın g.oballeşmesi
· Sirket aktivitelerinin globalleşmesi
· Ekololjik dengelerin ulusal sınırlardan bağımsız tehdit altında olması ve bu dengenin korunması gereğinin uluslararası bir sorun haline gelmesidir.
Globalleşmenin olumlu olduğunu ileri sürenler, çağdaş toplumların dünya ölçeğinde karşılıklı bağımlılıklarının bulunduğunu belirtmektedir. Bu görüşe göre, ulus devletlerin kalkınma mücadelelerinde başarıya ulaşmaları ancak bir süreç olarak gelişen Globalleşmeye eklenmeleriyle mümkün olabilecektir. Globalleşmeyi savunanlar şu tespitleri ortaya koymaktadırlar [7] ;
· Globalleşme yeni bir olgudur.
· Globalleşme türdeş ve türdeşleştirici bir süreçtir.
· Globalleşme evrenselleştirici ve refah sağlayıcıdır.
· Globalleşme bugün için ekonomik ve sosyal alanda yaşansa da zamanla demokrasi alanında da yaşanacaktır.
· Globalleşmede nihai amaç devletin kademeli olarak ortadan kalkmasının ya da eski önemini yitirmesinin sağlanmasıdır.
Globalleşme karşıtları ise Globalleşmenin varlığını inkar etmemekle birlikte ama mevcut yapılanması ile kapitalizmin yeni bir aşaması olarak görülmektedir [8] . Globalleşme kavramı ile gerçeğin üzerinin örtüldüğü, aslında Globalleşmenin imajinel görüntüsünün altında kapitalizm ve emperyalizm yattığını belirtmektedirler. Bunun da en temel kanıtının uluslar ötesi sermaye olduğunu, uluslar ötesi sermayenin çok uluslu şirketler aracılığıyla Globalleşmeyi gerçekleştirdiğini belirtmektedirler. Globalleşme karşıtları, bu yönelişin ardında kapitalist merkezin içine düştüğü ulusal ve küresel boyuttaki krizlerin yattığını belirtmektedirler. Ayrıca merkez ülkelerin emeğin serbest dolaşımını sınırlarken, sermayenin sınır tanımaz yayılımı sonucunda tek dünya pazarına olaşacakları ve böylece kendi krizlerini aşacaklarını, ama çevre ülkelerin yeni bir emperyalist sömürüye maruz kalacaklarını belirtmektedir. Şüphesiz Pazar krizi, yeni enformasyon teknolojilerin ortaya çıkışı, finans pazarının globalleşmeye aktif katkısı olmuştur. Fakat esas itici güç, şirket içi ve şirketler arası yeni üretim biçimi olarak esnek üretimdir. Bu üretim biçimi gelişme halinde olup, dünya ölçeğinde sektör ve ülkeye göre değişen hızlarla yayılmaktadır.
Bölgeselleşme, globalleşmeye bir cevaptır. Bölgeselleşmede globalleşme gibi bir çok yeni sürecin sonucudur. ABD yanında Japonya bazı Avrupa ülkelerinin ekonomik güç olarak ortaya çıkışı, iki kutuplu dünyanın çöküşü gibi önemli olgular 80’li yılların ortasından itibaren bölgesel ekonomik gruplarının oluşmasını güçlendirmiştir. Bölgeselleşme aynı tarih, kültür hatta coğrafyayı paylaşmayan ülkelerin bütünleşmesi sürecini yaratabilir. Bazı konularda, harmanizasyon sağlar. Üye ülkelerin güvenilirliğini arttırır ve yabancı sermayeyi çeker. Aslında globalleşme merkezkaç bölgeselleşme ise merkezcil etkiler meydana getirir. İkincisi globalleşme mikro ekonomik bölgeselleşme daha çok politik bir olaydır. Buna karşılık iki süreç birbirini yok etmez, aksine güçlendirir.
Aslında globalleşme gelişmekte olan ülkelerin üzerinde iki makro ekonomik etki meydana getirir;
· Uluslararası düzeyde rekabet edebilen sanayi dallarından, toplam üretim maliyeti içinde kalifiye olmayan işgücünün oranı azalmaktadır.
· Üretci-tüketici, üretici -yan sanayi ve servisler arasındaki yakınlık gereksinimi gittikçe artmaktadır. Bu iki süreç gelişme rekabet ve esnek üretimi uluslararası düzeyde yaygınlaşması ile güçlenmiştir.
Kentleşme ve Metropoliten Alan
Modern anlamda kentleşme ve kentsel toplum büyük ölçüde sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan bir olgudur. Yani kentsel yaşamın yaygınlık kazanması ve kent kavramının gelişme, ilerleme, ekonomik büyüme ve bütün anlamıyla organize edilmiş bir sosyal yaşam olarak görülmeye başlaması son 150 yılda gerçekleşen sanayileşme sürecinin bir ürünüdür [9] . Kısacası sanayi devrimi beraberinde bir kentsel devrimide beraberinde getirmiştir.
Sanayi Kenti ile sanayi öncesi kent yaşamı arasında iki açıdan farklılık vardır. Birincisi, sayısal büyüklük ve yoğunluk açısından farklılık, ikincisi kent ve toplum arasında kurulan yeni niteliksel ilişkiler bakımından farklılıktır. Sanayi öncesi kentler, adeta tarım denizinde izale olmuş kırsal alanın emekleriyle beslenen birer ada gibiydiler. Sanayileşme ile birlikte nüfus kentlerde yoğunlaşmıştır. Bugün sanayileşmiş toplumlarda kentleşme düzeyi kimi ülkelerde %70-80, kimi ülkelerde ise %80-100 civarındadır [10] .
Gelişen ülkelerde bazı kentlerin nüfusu her on yılda bir ikiye katlanmaktadır. Yapılan tahminlere göre 2005 yılında dünyanın en büyük 10 kentinden çoğu gelişen ülkelerde olacaktır. Ancak bu kentleşme süreci son derece sağlıksız olması nedeniyle Batı ülkelerinde sanayileşmenin ilk yıllarında görülen kentleşmenin sıkıntılı ve stresli özelliklerini yerinden üretmektedir. Bu özellikler; kentlerin aşırı kalabalık olması, kentlerde sağlıksız yaşam koşulları işsizlik ve ekonomik gelişmenin yetersizliği olarak sıralanabilir. Bu nedenle oluşan sağlıksız koşullar ve gecekondu alanları kentlerin varoşlarında yaygın hale gelmiştir. Kısacası pek çok az gelişmiş fakir ülkelerde kentler yüksek işsizlik, gizli işsizlik, ulaşım ve gürültü-çevre kirliliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalarak yönetilemez hale gelmiştir.
Metropoliten alan, merkezi ana şehir ve ona komşu yapılanmış alanlarda oturan 500 bin veya daha fazla sayıda sakinin oturduğu kentsel bir topluluktur. Aslında metropoliten alan kavramı iş ile ev arasındaki günlük gidiş-gelişlerin yoğunluğu itibariyle faaliyetleri merkez şehre bağımlı sayılan daha uzak mesafedeki toplulukları da kapsayabilir. Aslında kent-insan ilişkileri yönünden ancak belli büyüklükteki topluluklarda giderilmesi mümkün bazı fizyolojik, psikolojik ve toplumsal gereksinmelerin belli sınırlar altına inmeyecek biçimde karşılandığı ve bölge, ülke ve uluslararası gereksinmeler de gözönüne alınarak gerçekleştirilecek tarım dışı faaliyetlerle toplulukta yaşayanlara yetecek ölçüde iş ve kazanç olanağının sağladığı ve tarımsal faaliyetlerin denetiminin yapıldığı fiziksel bir yerleşmedir. Metropol ise, bu faaliyetlerin daha da yoğunlaştığı denetleme kurumlarının ulaşım ve haberleşmeye bağlı olarak çok geniş ölçüde örgütleştiği mekanlardır [11] .
BİLGİ TOPLUMU VE KENTSEL DÖNÜŞÜM

Kentsel Dönüşümün Niteliksel Boyutu
Sanayileşme ile birlikte kentler bir bütün olarak toplumsal ilişkiler bağlamında yeni bir konuma geçmiştir. Tüm politik ve ekonomik güç kentlerde yoğunlaşırken, artık sanayi ve finans şirketleri feodal beylerin yerini almıştır. Sanayileşme ile birlikte kentler önemli sorunların da kaynağı haline gelmiştir. Modern kentlerde insanlar için büyük fırsatlar kadar büyük tehlikelerde vardır. Aşırı stres ve gerilim yaratan kent insanlar arasında yaşama karşı sıkıcı ve bıkkın bir tutuma yol açmaktadır. Ayrıca kentler çeşitliliği ve yaratıcılı da teşvik etmekte en yetenekli insanları kendine çekmektedir.
Sanayileşme ticaret ve imalat üzerinde büyük bir artışa yol açmaktadır. Kentler hammadde ve malzemedeki yeni formlara dönüştüren malzeme yönlendirme merkezleri gibidir. Bu nedenle sanayi kentleri daha çok limanların, su yollarının ve enerji kaynaklarının yakınına kurulmuşlardır [12] . Tüm bu gelişmeler, hızlı bir kentleşmeye neden olmaktadır. Bu nedenle sanayi toplumlarında nüfusun %90’nından fazlası kentlerde yaşamaktadır.
Kentsel Ekonomilerinin Yükselmesi
Son yıllarda çok sayıda faktör kentleri ve kent ekonomisinin yeniden ortaya çıkışını yönlendirmektedir. Bu faktörler, küresel ekonomik yeniden yapılanma, kimi ulus devletlerde ekonomik ve politik desantralizasyon, geleneksel bölgesel kalkınma politikalarının başarısızlığa uğraması ve küresel ekonomide kentler arasında artan rekabettir. Bunlar arasında kentleri etkileyen en önemli faktör ekonomide, üretimde ve üretimin coğrafyasında derin dönüşümler oluşturan küresel yeniden yapılanmadır ve bilgi ekonomisine geçiştir [13] .
Bilgi toplumuna geçişte kentlerin rolü yeniden tanımlanmaktadır. Kentler artık bilgi toplumunda bilgi üreten ve dağıtan merkezler haline gelmişlerdir. Sanayileşmiş ülkelerde sanayi ve hizmet sektörlerinde yapılan üretimlerin büyük ölçüde kentin çevresinde bulunan küçük fabrikalara endüstriyel bölgelere, sanayi geleneği olmayan tarımsal alanlara ve bazen de dünyada ücretlerin düşük olduğu ülkelere kayması sonucu kentlerde bilgi ekonomisi yükselmektedir. Bilgi ekonomisinde kıt olan kaynaklar bilgi ürünleridir ve kentler en büyük gelirlerin bu yeni sektörden sağlamaktadır.
Kentsel ekonominin yükselişine katkıda bulunan bir diğer faktörde küresel ekonomi içinde ulusal ekonominin sınırlarının geçirgenliğinin artmasıdır. Bu kentlerin küresel gündemde önemli ekonomik ve politik aktörler haline gelmelerine yol açmaktadır. İletişim teknolojileri bilgisayar ve uydu esaslı iletişim ağları oluşturarak kent ekonomisinin yükselişine katkıda bulunmaktadır. Sermayenin yatırım yapma ve yatırımlarını çekme konusunda karar verme gücünü, üretim yeri konusunda sermayenin hareketliliğini, manevra alanını daha da arttırmaktadır.
Küresel Kentin Yükselişi
Mikro elektronik esaslı bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılması kentsel dönüşümü hızlandırmaktadır. Uydu ve kablolu iletişim sistemleri kentleri baştan başa sarmaktadır. Bir zamanlar malların gemilere yüklenip boşaltıldığı dev limanların yerine pek çok büyük kentte artık bilgi alıp gönderen ve uydulu ve kablolu sistemlerden oluşan tele limanlar mevcuttur. Fiber optik iletişim ağları vasıtasıyla bir kentin borsası yerel kamu iletişim ağlarını atlayarak ülke dışına yönelmekte ve kenti bir çok büyük merkezle doğrudan bağlı hale getirmektedir. Bu nedenle bir bilgi üretme ve dağıtma sistemi olarak kentin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Kimi yazarlar küresel kent yükselme sürecinin dünya kentlerinin yükselmesine yol açmak zorunda olan uzun dönem evriminin bir parçası olarak görmektedir. Dünya kentleri ile birlikte dünyanın tüm yüzeyi kent insanının yaşam alanı haline gelmektedir.
Küresel sermayenin ve üretimin yeniden örgütlendiği bu süreçte, sahip oldukları ayrıcalıklarıyla bazı mekanlar diğer bazı mekanlara göre daha önemli hale gelmiştir. Bu ayrıcalıklı mekanlara yönelik ilk çalışmada J.Friedman ve G.Wolf konuyu “dünya sistem analizi” çerçevesinde ele almışlardır. Daha sonraki çalışmalarında Friedman, bu mekanlara “world city” yani dünya kenti adını vermiştir. Küresel kent kavramının ilk prototipi olan dünya kenti kavramı ile sermaye ve pazarın dünya ölçeğinde artan belirleyiciliğine bağlı olarak, kentsel formları etkileme düzeyleri ve kentler arasında oluştuğuna inanılan hiyerarşik ilişkiler araştırılmaktadır [14] .
Hızlı ulaşım, sanayinin kentten kopmasına aracı olurken, hızlı iletişiminin de servisler sektörünün bağımlılığını kaldıracağını savununa yaklaşımlar kentin gelecekte var olma nedenin sorgulamıştır. Oysa tam tersine finans ile faaliyetler ve özgün hizmetler büyük metropollerde toplanmaya devam etmektedir. Ekonomi uluslararası hale geldikçe merkezi fonksiyonlar yoğunlaşmaktadır. Bu süreç global kent kavramının ortaya çıkmasına ve yoğun olarak tartışılmaya açılmasına neden olmuştur. Kentlerin sahip olduğu üst düzey servişler sektörünün ağırlığı ve niteliği global kent statüsünün kazanmaları için esastır. Bu servisler dünya ölçeğinde hareketli sermayenin kontrol ve karar servisleri ile yine sermayeye hizmet götüren üst düzey servislerdir. Finans kurumları, bankalar, sigorta şirketleri vb. sözü geçen üst düzey servislerdir. Ayrıca bilişim sektörünün gelişme düzeyi önemli bir kriterdir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve kentin ait olduğu ulusun yabancı ülkelere yaptığı yatırımlarda göz önüne alınmıştır. Günümüzde globalleşme ve metropolleşmeyi en iyi yansıtan kentler New York, Londra, Tokyo kentleridir. Bir alt kademede Frankfurt, Zürih, Amsterdam, Chicago, Los Angeles, Sidney, Hong Kong stratejik kentler olarak tanımlanmıştır. Ayrıcı gelişmekte olan ülke kentlerinden, Sao Paula ve Mexico iş ve finans merkezi olarak stratejik kentler arasında bulunmaktadır [15] .
Bu kentlerin küresel kent veya dünya kenti seçilmelerini sağlayıcı temel kriterler şunlardır;
· Sermayenin ve üretimin kontrol edildiği merkezler olmaları [16] .
· Üretime ilişkin buluş ve teknolojilerin geliştirildiği merkezler olmaları [17] .
· Bilgi akış sisteminde uzmanlaşmış organizasyonel yapıya sahip merkezler olmaları [18] .
· İmalat sektörünün önemli bir kısmının desantrilize edildiği, onun yerini dünya ölçeğinde iş yapan firmaların, dünya ekonomisine etki eden borsaların, haberleşme, emlak, pazarlama ve sigorta şirketlerinin aldığı merkezler olmaları.
· Finans kurumlarının, uluslar arası organizasyonların, önemli üretim faaliyetlerinin ve çok uluslu şirketlerin yönetim birimlerinin yoğunlaştığı merkezler olmaları [19] .
· Ulaşım açısından önemli üstünlüklere sahip merkezler olmaları [20] .
· Bütünsel kapitalist güç ilişkilerinin ve buna bağlı olarak ekonomik, politik ve kültürel ilişkilerin kontrol edildiği merkezler olmalarıdır [21] .
Kent ekonomisindeki merkez rolünün servisler sektörünün gittikçe artan önemi ve yeni enformasyon teknolojileri sayesinde tekrar geri almış görünmektedir. Enformasyona dayalı yeni üretim süreci daha önceki aşamalarda olduğundan farklı bir merkezileşme oluşturmuştur. Kentin esasile gücünü oluşturan zaman kullanımıdır. Günümüzde ekonomik transaksiyonların hızlanması ile zaman kulanımına verilen öncelik kenti güçlü kılmaktadır. Ayrıca kontrol faaliyetleri için üst düzey uzmanlaşmış servislere kısa zamanda erişmek esastır.
Enformasyon teknolojileri, faaliyetlerin yaygınlaşmasına ve benzeşmesine imkan vermektedir. Fakat bulunduğu yere erişim ve kullanımları birbirinden çok farklıdır. Üst düzey kullanıcılar iletişim ağlarının en güçlü ve en ileri düğümlerinde yoğunlaşmaktadır. Merkezlerde gerekli telekomünikasyon altyapısı gerçekleştirilse de bu altyapının gelişmesi ve iyileştirilmesi bu tip kullanımların yoğunluğuna bağlıdır. O halde üç olgunun birbirine bağımlılığı vardır.
· Finans pazarının ve özgün faaliyetlerin gelişmesi
· Uluslararası büyük şirketlerin büyük metropollerde yoğunlaşma eğilim
· Çok güçlü iletişim alt yapısının bu kentler de gelişmesi
İSTANBUL METROPOLİTAN ALANININ KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ

İstanbul Metropolünün Küresel Kent Olma Potansiyeli
İstanbul’u globalleşme sürecinde bir global kent olabilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için İstanbul’un artılarını ve eksilerini tespit etmek gerekir. Aslında “İstanbul” un bir global kent olmak için gerekli maddi koşulları vardır. Şehir olarak fırsatı yakalamak için insiyatif göstermesi gerekmektedir” [22] .
Günümüzde İstanbul2un kendine özgü topografik ve coğrafi yapısı, ekonomik gücü ve geniş etki alanı ile çevre il ve bölgeleri etkileme özelliği dolayısıyla 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nın getirdiği merkeziyetçi yönetim yapısına uymamaktadır. Bugün bu yasa uluslararası alanda bir metropol olmaya aday bir kente dar etmesi ve metropol kavramıyla bağdaşmayan ilçe yönetimine dayalı küçük alt belediyeler oluşturması da İstanbul’u olumsuz etkilemiştir. Artık İstanbul özel bir yasa ile yapısına uygun bir yerel yönetime kavuşturulmalıdır. Bunun için planlama öncelikli ve planlama yönetim bütünlüğünü sağlayacak bir model geliştirilmesi gerekmektedir.
İstanbul’un Artıları

· Geçmişteki kozmopolit kentli nüfus yapısı.
· Dünyanın sayılı güzel kentlerinden biri dünyanın en iyi iklim kuşağı.
· Estetik ve renkli doğal konum
· yıllık tarih, 1530 yıllık başkent ve çok büyük değere sahip tarihsel doku.
· Gelişmiş bir tuizm ve ticaret sektörü.
· Özel sektör ağırlıklı kurumsallaşmış iş hayatı.
· Bu iş hayatının yerleşmiş kültürü ve kurumları.
· Oturmuş, yerleşik eğitim kurumları ve 100 yılın üzerinde geleneği olan eğitim birikimi.
· Bu kurumların şekillendirdiği, ülkenin en iyi yetişmiş insan gücü.
· Birikim sonucu ortaya çıkmış bir yaşam biçimi şehir kültürü ve geniş dünya görüşü
· Ülkenin en yüksek gelir düzeyi.
İstanbul’un Eksiler
· Mevcut kozmopolit (Şehir-kır) ikili nüfus yapısı ve aşırı nüfus artışı.
· Sanayi yoğunluğu ve kirlenmesi.
· Ulaşım sorunu.
· Anadolu yakasındaki modern fiziki doku ile Avrupa yakasındaki eski dokuyu. birleştirmeye çalışma hatasından doğan ulaşım güçlükleri
· Boğaz geçişlerinin karayolu ulaşımına yüklediği ilave yükler.
· Eski dokuda yer üstünün yer altına tercihi .
· Ekonomik faaliyetlerde Avrupa yakasının tercihi.
· Su, kanalizasyon, arıtma, ısıtma, haberleşme kesiklikleri, hava, toprak, su ve deniz kirlenmesi.
· Plansız yerleşmeler, kötü ve illegal arazi kullanımının yasadışı rant paylaşımı.
· Uluslararası kalitede iş ve ticaret tesislerinin eksikliği.
· Örgütle suçluluğun artışı.
· Ekonomik yaşam koşullarının koşulları.
· Yönetim yetersizliği.
SONUÇ
Bugün İstanbul artı ve eksilerine rağmen, yüzölçümü itibariyle olmasa bile, nüfus yoğunluğu ve ulaşım güçlükleri itibariyle yönetilmesi zor bir hale gelmiştir. Günümüzde İstanbul’un ilçeler itibariyle bölünmüş ve parçalanmış bir yapısı vardır. Bu da İstanbul’da siyasi ve idari bütünlüğü sağlamayı güç bir hale getirmektedir. İstanbul için doğal bölünmeyi esas alan insan yapısı bölünmeyi en aza indiren ve her bölümün kendi içindeki bütünlüğünü koruyan bir yerel yönetim modeli geliştirilmesi şarttır. Bugün ilin bütün halinde ve koordinasyonunu sağlayacak bir il idaresi gereklidir.
Ayrıca İstanbul dünya ekonomisinde stratejik bir noktaya gelebilmesi için sadece insan pazarını geliştirerek ve kurumlaştırarak yararlanabilir. Çünkü finans kapitalin gelişmekte olan ülke metropollerine yönelme eğilimi vardır. Bundan başka İstanbul’un Dünya ölçeğinde hareketli sermayeyi çekmesi olası görülmektedir. Bu sebeple İstanbul esnek üretime geçilebildiği ölçüde yakınlık kriterine cevap veren konum nedeniyle Avrupa kentleri İstanbul’un rakipleridir. Esnek üretim modelinin özelliği gereği küçük ve orta ölçekli tesislerin önemi daha da artacaktır.
Globalleşme ve bölgeselleşmenin bugün için de bulunduğu süreçler İstanbul’un küresel değil bölgesel ölçekte stratejik bir kent olma imkanlarının aranması halinde dış dinamiklerle de destekleneceğini göstermektedir. İstanbul’un Avrupa kentler ağı ile bütünleşmesi üst düzey servisler aracılığı ile gerçekleştirilirken, u servislerin oluşumunun dış dinamiklere bağlı olması önemli bir mevzudur. Bugün İstanbul ulusal ekonominin yapısına bağlı olarak sanayi kentinden, servisler ve uluslararası ticaret kentine dönüşümü henüz başlamış bir kent özelliğini taşımaktadır. İç dinamiklerin bu dönüşümü yeterince hızlandırması zordur. Dış dinamiklere bağlı gelişme kentin mevcut ikili yapısını değiştirmeyecek aksine güçlendirecektir. Kaldı ki ikili yapı bugün global kent veya stratejik kent statüsü kazanmış gelişmiş kentlerde de ortaya çıkmaya başlanmıştır.
Görüldüğü gibi, İstanbul’un ileriye dönük yapılanmasında stratejik bir planlama anlayışıyla yaklaşmak kentin içinde yer aldığı dış çevrenin içerdiği fırsat ve engellerin ortaya konmasını ve bunlardan hareketle gelişme stratejileri saptamayı gerektireceğinden, böyle bir planlama kaçınılmaz olarak yukarıda sözü edilen ikilemle ilgili bir siyasal seçme yapma sorununu da beraberinde getirecektir. Dünyada ki global gelişmelere bağlı olarak böyle bir sezme yapmakla karşı karşıya olunduğunun algılanması ve yapılacak seçimin yönü, İstanbul’u küresel bir kent yapmaya dönük stratejik bir planlamanın çıkış noktası olacaktır.
Bugün, İstanbul’un gelişmesini bütün boyutlarıyla ele alarak yönlendirecek ve onu uluslararası arenada küresel bir kent olma yönünde yarıştıracak böyle bir planlamaya geçme yönünde bir siyasal seçme ortaya çıksa dahi, yerel kapasitenin yani yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereklidir.

.......
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ekim 2009       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
arkadaşlar nüfus değişimi nedir ? istiyorummmmmmmmmmmmmmmm
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ekim 2009       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
evladım TUİK'in internet sitesine girceksin, bakıcaksın nüfus değişimi nolmuş ne kadar beleşcisin

Benzer Konular

15 Haziran 2016 / rabia özcan Cevaplanmış
9 Haziran 2015 / Misafir Soru-Cevap
5 Kasım 2010 / Ziyaretçi Soru-Cevap
4 Aralık 2009 / Misafir Soru-Cevap
19 Kasım 2007 / Misafir Eğitim Bilimleri