Arama

Allah niçin peygamber ve kitap göndermiştir? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 29 Aralık 2012 Gösterim: 71.908 Cevap: 68
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2009       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
MERHABA, İLK PEYGAMBERDEN SON PEYGAMBER ARASINDA KAÇ TANE PEYGAMBER GELMİŞTİR.
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2009       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ALLAH NİÇİN PETGAMBER GÖNDERMİŞTİR
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2009       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Gabriella adlı kullanıcıdan alıntı

Müslümanlık/İslamiyet bölümünü inceleyin..Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed alt forumlarında da arandığınızı bulabilmeniz mümkündür..
Ayrıca alttaki yazıyı da incelerseniz yararlı olabilir..

Allah Niçin Vahiy Göndermiştir?


Vahiy, Allah’ın buyruk ve mesajını belli yollarla peygamberlere iletmesidir. Allah’ın peygamberlere vahiyde bulunması ve ilahî kitaplar vermesi, onun insanlara olan sevgi ve rahmetinin sonucudur. Allah’ın vahiy göndermesi, bütünüyle insanların yararınadır. Allah, kullarını sever ve onların doğru yolu bulmalarını, barış ve huzur içinde yaşamalarını ister. Bu nedenle de onlara peygamber aracılığıyla onlara vahiy gönderir.
Allah’ın vahiy göndermesi, insan hayatında çok olumlu etkilere neden olur. öncelikle Allah, vahiy göndererek insanların kendilerini ve yaratıcılarını doğru biçimde tanımalarını sağlar. Onları evrenin yaratılışı konusunda bilgilendirir. İnsanların yaratılış nedenini ve hayatın anlamını bulmalarına yardım eder.
Vahiy yoluyla gelen ilahî kitaplar, insana manevi gereksinimleri olduğunu öğretir. Maddi gereksinimlerini nasıl karşılayacağını gösterir. Farklı yeteneklerini geliştirmesi için insana önderlik eder.

Allah’ın vahiy göndermesinin bir nedeni de insanın ahlaken olgunlaşmasına yardım etmektir. İnsan aklıyla ahlakî kuralları kavrayabilir. Ancak, bazen toplum onu yanlış yönlendirebilir. Bazen de birey, bildiği ahlak kurallarına uymak istemeyebilir. Allah, insana ahlakî davranışlarının sonuçlarını kavratmak, onu iyiliğe yönlendirmek için vahiy göndermiştir. İnsanın ahlak kurallarına uymasının sonuçlarını bilmesi, onun aklıyla kavradığı ahlak ilkelerini benimsemesinde etkili olur. Bu nedenle, Allah vahiy yoluyla, ahlak kurallarını açıklamış, bunlara uyan kimselerden hoşnut olacağını ve onları ahirette ödüllendireceğini bildirmiştir.
Allah ile nasıl iletişim kuracağı konusunda insanı bilgilendirmek de Allah’ın vahiy göndermesinin diğer bir nedenidir. İnsan, aklıyla Allah’ın varlığını ve ona saygı göstermesi gerektiğini bulabilir. Ancak Allah’a saygısını hangi ibadetlerle ifade edebileceğini bilemez. Bu nedenle Allah, gönderdiği ilahî kitaplarla insanlara nasıl ibadet etmeleri gerektiğini bildirmiştir
Ayrıca insanların tek başına aklıyla bilemeyeceği konular da vardır. melekler, ahiret hayatı, cennet ve cehennem gibi konular bunlardandır. Ayrıca, Allah’ın bazı emir ve yasakları da tek başına akılla bilinemez. Allah, insanları inanç ve davranış alanında yükümlülüklerini bildirmek üzere vahiy göndermiştir.
Allah’ın peygamberlere gönderdiği vahiyler, daima aynı amaca yönelik olmuştur. bu amacı, insanların tevhit inancını kavramasını sağlamak; onları iyiye ve doğruya yöneltmek olarak özetleyebiliriz. Peygamberler ve ilahî kitaplar bu amacı, insanlara sorumluluklarını kavratarak gerçekleştirirler. Onları kötü davranışlardan kaçınmaya, sorumluluklarını yerine getirmeye ve davranışlarını güzelleştirmeye yönlendirirler. Bireyin ahlak ve kişilik bakımından kendini geliştirmesine önderlik ederler. Bizler, peygamberler aracılığıyla gelen ilahî vahye uygun hareket edersek, kendimizi geliştirir, birey ve toplum olarak huzurlu ve mutlu oluruz

Alıntı
AriThmetiCs adlı kullanıcıdan alıntı

Link'i İnceleyiniz Lütfen >> Kuran-ı Kerim

Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

Her zaman ve toplumun yapısına göre çeşitli peygamberler gelmiştir. Beşer tarihi de bir gelişme içerisinde olmuştur. Nasıl ki ilkokuldan üniversiteye kadar basamaklar var. Bunun gibi insanlık tarihi de böyle bir gelişme seyri izlemiştir. Her zamanın şartlarına uygun hükümler ve peygamberler gelmiştir. Beşerin son döneminde ise evrensel hükümlerle son peygamber gelmiştir.
Selam ve dua ile...

kaynak

Alıntı
DERF_YORK adlı kullanıcıdan alıntı

İnsanlığa doğru yolu gösterip, onları dünya ve ahiret saadetine eriştirmek için, Yüce Allah'ın indirmiş olduğu son ilâhî kitap, Kur'an'dır.

Kur'an, Allah'ın ezeli kelamıdır. On dört asırdan beri insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap vermiş, kıyamete kadar gelecek olan insanların ihtiyaçlarına da cevap verecektir. Yeter ki insan, O'nu kabul etsin, inansın, gerektiği şekilde O'nu okuyup anlasın ve hayatında uygulasın.
İnsanlık Kur'an'a sarıldığı, onu doğru anlayıp yorumladığı ve hayatına uyguladığı müddetçe, doğru yoldan sapmayacaktır. Çünkü en doğru ve en sağlam yol, Kur'an yoludur. O, Allah'ın sağlam, kopmayan ipi ve sırat-ı müstakimidir. Nitekim Peygamberimiz(s.a.v) veda hutbesinde "size iki şey bırakıyorum bunlara sımsıkı sarıldıkça doğru yoldan ayrılmazsınız. Bu iki şey Allah'ın kelamı kuran ve benim sünnetim'dir" buyurmuştur.
Kur'an'ın biz insanlar için getirmiş olduğu evrensel prensipler nelerdir?

Peygamber Efendimiz (as) O'nu şöyle tarif buyurmuştur: "Allah'ın kitabı olan Kur'an'da sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran kitaptır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah'ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakimdir. O, dosdoğru yoldur. Kötü arzular asla O'nu hedefinden saptıramaz. Diller O'nu karıştırıp bozamaz. Âlimler O'na doyamaz. Müttakîler O'ndan usanmaz. O tekrar tekrar okunmakla eskimez. O, cinlerin işitir işitmez: "Biz acayip bir Kur'an işittik ki, doğruya iletir. Derhal ona inandık."(Cin Suresi 1-2) dedikleri kitaptır. O'nun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler. O'na göre davranan sevap kazanır. Onunla hükmeden âdil olur. O'na çağıran doğru yola çağırmış olur.(Tirmizî)
Kur'an, yüceler ve hak hedefler için indirilmiş bir kitaptır. Bizzat Kur'an'ın kendisi açık bir şekilde ne için indirildiğini yine kendisi bize haber veriyor. Şu ayet mealleri bunun en çarpıcı örnekleridir: "Elif. Lam. Mim. O kitap (Kur'an); Onda asla şüphe yoktur. O, muttakîler için yol göstericidir."(Bakara Suresi 1-2) "(Ey Muhammed!) İşte bu (Kur'an), ayetlerini inceden inceye düşünsünler, akıl sahipleri (aklını kullananlar)da öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübârek (feyiz kaynağı) bir Kitaptır."(Sâd Suresi 29) Yani Kur'an muttakîlere hidayet kaynağı olsun, insanlar üzerinde düşünsün ve düşüncelerini geliştirsin ve öğüt alsınlar için indirilmiştir. Bir başka deyişle Kur'an, biz insanlardan şunları istemek üzere indirilmiştir: Okunması, üzerinde düşünülmesi, anlaşılması, ihlâsla açıklanması ve ibret alınıp hayatta tatbik edilmesi.

İnsanın yaratılışından beri var olan ve çağımızda baş döndürücü bir hal alan değişim karşısında, 1400 küsur yıl önce inmiş olan Kur'an, bugünün problemlerine çözüm getirebilecek ve çağımız insanını da bağlayacak prensiplere sahip bir kitaptır.

Bu prensipleri incelediğimizde, bunların genel prensipler olduğunu ve her zaman bütün insanların uygulayabileceği türden ilkeleri içinde barındırdığını görmekteyiz. Kur'an'ın getirmiş olduğu bu evrensel prensiplerden, emir manasını teşkil eden, evrensel beş prensip üzerinde kısa kısa açıklamalarda bulunacağız.
Bu evrensel prensiplerden yerine getirilmesi emredilen beş şey şunlardır: 1) Çalışmak, 2) Adil olmak, 3) Doğru olmak, 4) Ahde vefalı olmak, 5) Emanetin hakkını korumak.
Çalışmak, Allah'ın ezeli kanunudur. Yüce Allah, Kur'an'ında çalışmanın önemini belirterek şöyle buyurmaktadır: "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur. Onun çalışması yakında görülecektir. Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir." (Necm Suresi 39-41) Bu ayetler insanın ancak çalışmak suretiyle ilerleyebileceğini, dünya ve ahiret saadetinin anahtarlarının meşru yolda çalışmak olduğunu ifade etmektedir.
İslamın temeli adalettir. Adalet, düzgün hareket etmek, hak yememek, dengeyi gözetmek, doğruluktan ayrılmamak, doğru yoldan sapmamak gibi insani ve sosyal değerlerin bir bileşkesidir. Kur'an mutlak bir adaleti emreder. Bu hususta inanan inanmayan, yakın uzak, zengin fakir ayırımı yapmaz. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "...Yakınınız dahi olsa söylediğiniz zaman adaletten ayrılmayınız..." (En'** Suresi 152) "Ey iman edenler! Allah için adaletle şahitlik ediniz. Kendinizin, ana, babanızın ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayınız.) Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Onun için nefsinizin hevasına uyup da adaletsizlik etmeyiniz. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğip bükerseniz veya doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa Suresi 135)
Kur'an'da bizlere emredilen prensiplereden bir diğeri doğruluktur. Nitekim Kur'an'da bu hususta şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab Suresi 70-71) "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı da gitmeyiniz. Çünkü Allah, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir." (Hud Suresi 112)
Kur'an'ın ısrarla üzerinde durduğu evrensel prensiplerden biri de ahde vefadır. Ahd, "bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek, söz vermek, emir, talimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz" anlamlarına gelir. Kişinin verdiği söz ister Allah'a isterse insanlara karşı olsun, mutlaka kişi verdiği sözde durmalı ve sözünün gereğini yerine getirmelidir. Çünkü Yüce Allah, "Ey iman edenler! Yaptığınız akitlerin gereğini yerine getirin..." (Mâide Suresi (5): 1) "Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever." (Al-i İmran Suresi 76) "...Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." (İsra Surasi 34)
Üzerinde duracağımız son evrensel Kur'an prensibi ise, emanette olmaktır. Genelde emanet, "bir kimseye koruması için bırakılan mal ve eşya" anlamında kullanılmaktadır. Fakat bu anlamın yanında insanın sahip olduğu ve kendisine geçici olarak verilmiş bulunan ruhî, bedenî, ve malî imkanları da kapsar. İslam Hukukunda ise emanet, Allah Tealanın gerek kendi hukuku, gerekse yaratıklarının hukuku ile ilgili olarak insana yüklediği vazifelerin tamamına verilen bir isim olarak tarif edilmektedir. "Mü'minler, emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler." (Mü'minun Suresi 8)

Kur'an'ın her zaman ve şartta insanların uygulayabileceği türden evrensel emirlerine örnekler verdik. Bu prensiplerin her birisi ister müslümanlar tarafından, isterse müslüman olmayanlar tarafından uygulansın farketmez, o topluma mutlaka saadet getirir. Bu prensiplerin uygulanmadığı dünyada ise, -bu gün yeryüzünde olduğu gibi- insanlar mutsuz ve umutsuz olur. Kur'an'a gönül vermiş insanlar olarak, önce bizim bu güzel prensiplere uygun bir hayat tarzına kavuşmamız ve insanlığa örnek olmamız gerekir. Çünkü hayrın ve iyiliğin insanlığa ulaştırılması, bizim görevimizdir.
Kur'an'ın getirdiği bir takım yasaklar var ki, bu yasaklardan sadece beş tanesini kısaca açıklayalım Bunlar: 1- Allah'a ortak koşmak; 2- Anne ve babaya asi olmak; 3- Haksız yere cana kıymak; 4- Rüşvet almak; 5- Dedi-kodu ve gıybet etmek.

Kur'an'a göre en büyük günah, Allah'a ortak koşmaktır. Allah'a ortak tanımak, taş, ağaç, güneş, ay, yıldız, melek, peygamber, şeyh veya Allah'tan başka bir varlığa tapmaktır. Kur'an, Allah'a eş ve ortak koşmayı şirk ve en büyük haksızlık; zulüm olarak tanımlamaktadır. Nitekim şu iki ayet-i kerimeler bunun en çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir: "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (Nisa Suresi 116); "Şüphesiz ki şirk, büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi (31): 13) Zulüm, bir şeyi gerekli olan yerden kaldırıp başka bir yere koymak, maksattan ayrılmaktır. Allah, dirilten, öldüren, rızık veren, nimetlendiren ve ortağı olmayan Rab'dir. Başka bir şey Allah'a ortak koşulduğu zaman, en büyük zulüm işlenmiş olur. Onun için de Kur'an, şirk koşanların şiddetli azaba çarpılacaklarını ve cennete girmelerinin mümkün olamayacağını şöylece ifade buyurmuştur: "Kim Allah'a ortak koşarsa şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur." (Maide Suresi 72)

Kur'an, bizlere anne babamıza iyilik etmemizi emretmekte onlara asi olmaktan bizleri sakındırmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'of' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: 'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öyle rahmet et' diyerek dua et." (İsra Suresi 23-24) Bu ayetlerde Yüce Allah, kendisine ibadetten sonra ana-babaya iyilik etmeyi hatta onlara "öf" bile denmemesini emretmektedir. Çünkü insanı yaratan Allah'tır, ana baba da yaratmanın sebebidir.
İnsan, yeryüzünde Allah'ın değer verdiği ve bütün canlılardan üstün kıldığı yüce bir varlıktır. Her ne sebep ve hangi şekilde olursa olsun, onun küçümsenmesi, ayıplanması, kusurlarının sağa sola taşınması, yasak olduğu gibi haksız yere canına kıyılması da şiddetle yasaklanmıştır. Şu ayetlerde olduğu gibi, haksız bir insanın öldürülmesi bütün insanlığı öldürmek olarak kabul edilmiş, müminlerin özellikleri sayılırken de cana kıymazlar diye vasıflandırılmışlardır. "Kim bir insana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir insanı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur." (Maide Suresi 32); "Müminler, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahının cezasını bulur." (Furkan Suresi 68)

Son iki evrensel yasak prensip ise, toplumu içten içe kemiren ve güven duygusunu yok eden insani ve sosyal iki hastalıktan oluşmaktadır. Bunlar rüşvet ve dedi-kodudur. Bu iki kötü şey Kur'an'da şu ifadelerle yasaklanmıştır: "Ey inananlar, mallarınızı aranızda batıl sebepler ile yemeyin, ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaretle yiyebilirsizin." (Nisa Suresi 29), "Mallarınızı batıl sebepler ile yemeyin. Bile bile insanların mallarından bir kısmını günah bir biçimde yemeniz için onları hakimlerin önüne atmayın." (Bakara Suresi 188) "Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin (gıybet etmesin.) Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi 12) Kur'an, insanları mutlu kılmak için indirilmiş bir kitaptır; prensipleri evrenseldir ve her zaman ve şartta uygulanabilecek özelliğe sahiptir. Herkes iyice düşünsün bakalım; acaba bu ilke ve prensiplerden hangisi bu çağda geçersizdir?
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.(Kehf suresi 54)
Andolsun , öğüt alsınlar diye biz Kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik.(Zümer suresi 27)

Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.(Haşr sur. 21)

YARABBİ BİZLERİ KURAN AHLAKI İLE AHLAKLANDIR. (AMİN)

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ALLAH NİÇİN PETGAMBER GÖNDERMİŞTİR

Peygamberler Niçin Gönderildi?

Cenâb-ı Hakk'ın, peygamber göndermesindeki hikmet nedir?
Doğruyu yanlıştan ayırmada bir ölçü olan "akıl", mânevî bir rehber olan "kalb" ve istediğini seçebilme gücü olan "irâde"ye sahip insanoğlu; bu ilâhî ikrâmlarla birlikte imtihan gereği, içinde sinsi düşman, yani "nefis" engeliyle de perdelenmiştir. İçindeki bu düşmanının yanısıra, dışında da "iblis", onu hidâyetten uzaklaştırmak için nöbet tutmaktadır.
Cenâb-ı Hak, insanoğlunun acziyetini ve zaaflarını bildiğinden bir de içlerinden müstesnâ yaratılışlı sâlih zâtları "rehber" olarak vazifelendirmiştir. Bu ilâhî rehberlerin bütün insanları kuşatması için ilk insan Hazret-i Âdem, aynı zamanda ilk peygamber olmuştur.
Bu rehberlik silsilesi, insanlığın iç ve dışının karardığı, önlerini gösterecek bir nûr aradıkları her ân karşılarına çıkmış ve bu hâl son peygamber Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e kadar böyle devam etmiştir. Bu ise, aynı zamanda ilâhî rahmetin en mükemmel bir tezâhür şeklidir.
Peygamberler insanlara ne öğretmişler, onların gönlüne nasıl bir "nûr" vererek rehberlik etmişlerdir?
Cenâb-ı Hakk'ın yeryüzündeki âyetlerini göstererek, kendilerine gece-gündüz, mümin-kafir ayırt etmeksizin binbir türlü ikram ve ihsanda bulunan Allah'ı tanıtmışlardır.
İnsanların iç dünyalarını temizlemiş, kendilerini Kitab ve Hikmet'i öğrenecek hâle getirmiştir. (Âl-i İmrân, 164; Cuma, 2)
Onları kullara kulluktan kurtarıp, sadece Allah'a kul olmaya yükseltmişlerdir. Ahiret azâbını hatırlatarak, dünya ve âhiretlerini cennete çevirmenin yolunu göstermişlerdir.
Peygamberler, söylediklerini bizzat yaşamışlar ve insanlara "üstün ahlak" sergileyerek "üsve-i hasene: en güzel örnek" olmuşlardır. (Ahzab, 21) Bu sayede kızını diri diri gömen, yarı vahşi çöl insanını, câhiliyet uçurumunun dibinden gökyüzündeki "yıldız"lar seviyesine ulaştırmışlardır.



Yukarıda ki alıntılarla alınan cevapları da dikkatlice okuyunuz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ekim 2009       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa nie kısa yok
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
14 Ekim 2009       Mesaj #15
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yaa nie kısa yok

Yukarıdaki bilgileri okuyarak istediğiniz şekilde kısaltabilirsiniz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2009       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben 3 sene dir kuran kursuna gidiorum hayla peygamber ve kuranın niçin indirildigini bilmiorum
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
9 Kasım 2009       Mesaj #17
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ben 3 sene dir kuran kursuna gidiorum hayla peygamber ve kuranın niçin indirildigini bilmiorum

İnsanlığa doğru yolu gösterip, onları dünya ve ahiret saadetine eriştirmek için, Yüce Allah'ın indirmiş olduğu son ilâhî kitap, Kur'an'dır.

Kur'an, Allah'ın ezeli kelamıdır. On dört asırdan beri insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap vermiş, kıyamete kadar gelecek olan insanların ihtiyaçlarına da cevap verecektir. Yeter ki insan, O'nu kabul etsin, inansın, gerektiği şekilde O'nu okuyup anlasın ve hayatında uygulasın.
İnsanlık Kur'an'a sarıldığı, onu doğru anlayıp yorumladığı ve hayatına uyguladığı müddetçe, doğru yoldan sapmayacaktır. Çünkü en doğru ve en sağlam yol, Kur'an yoludur. O, Allah'ın sağlam, kopmayan ipi ve sırat-ı müstakimidir. Nitekim Peygamberimiz(s.a.v) veda hutbesinde "size iki şey bırakıyorum bunlara sımsıkı sarıldıkça doğru yoldan ayrılmazsınız. Bu iki şey Allah'ın kelamı kuran ve benim sünnetim'dir" buyurmuştur.
Kur'an'ın biz insanlar için getirmiş olduğu evrensel prensipler nelerdir?

Peygamber Efendimiz (as) O'nu şöyle tarif buyurmuştur: "Allah'ın kitabı olan Kur'an'da sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran kitaptır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah'ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakimdir. O, dosdoğru yoldur. Kötü arzular asla O'nu hedefinden saptıramaz. Diller O'nu karıştırıp bozamaz. Âlimler O'na doyamaz. Müttakîler O'ndan usanmaz. O tekrar tekrar okunmakla eskimez. O, cinlerin işitir işitmez: "Biz acayip bir Kur'an işittik ki, doğruya iletir. Derhal ona inandık."(Cin Suresi 1-2) dedikleri kitaptır. O'nun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler. O'na göre davranan sevap kazanır. Onunla hükmeden âdil olur. O'na çağıran doğru yola çağırmış olur.(Tirmizî)
Kur'an, yüceler ve hak hedefler için indirilmiş bir kitaptır. Bizzat Kur'an'ın kendisi açık bir şekilde ne için indirildiğini yine kendisi bize haber veriyor. Şu ayet mealleri bunun en çarpıcı örnekleridir: "Elif. Lam. Mim. O kitap (Kur'an); Onda asla şüphe yoktur. O, muttakîler için yol göstericidir."(Bakara Suresi 1-2) "(Ey Muhammed!) İşte bu (Kur'an), ayetlerini inceden inceye düşünsünler, akıl sahipleri (aklını kullananlar)da öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübârek (feyiz kaynağı) bir Kitaptır."(Sâd Suresi 29) Yani Kur'an muttakîlere hidayet kaynağı olsun, insanlar üzerinde düşünsün ve düşüncelerini geliştirsin ve öğüt alsınlar için indirilmiştir. Bir başka deyişle Kur'an, biz insanlardan şunları istemek üzere indirilmiştir: Okunması, üzerinde düşünülmesi, anlaşılması, ihlâsla açıklanması ve ibret alınıp hayatta tatbik edilmesi.

İnsanın yaratılışından beri var olan ve çağımızda baş döndürücü bir hal alan değişim karşısında, 1400 küsur yıl önce inmiş olan Kur'an, bugünün problemlerine çözüm getirebilecek ve çağımız insanını da bağlayacak prensiplere sahip bir kitaptır.

Bu prensipleri incelediğimizde, bunların genel prensipler olduğunu ve her zaman bütün insanların uygulayabileceği türden ilkeleri içinde barındırdığını görmekteyiz. Kur'an'ın getirmiş olduğu bu evrensel prensiplerden, emir manasını teşkil eden, evrensel beş prensip üzerinde kısa kısa açıklamalarda bulunacağız.
Bu evrensel prensiplerden yerine getirilmesi emredilen beş şey şunlardır: 1) Çalışmak, 2) Adil olmak, 3) Doğru olmak, 4) Ahde vefalı olmak, 5) Emanetin hakkını korumak.
Çalışmak, Allah'ın ezeli kanunudur. Yüce Allah, Kur'an'ında çalışmanın önemini belirterek şöyle buyurmaktadır: "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur. Onun çalışması yakında görülecektir. Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir." (Necm Suresi 39-41) Bu ayetler insanın ancak çalışmak suretiyle ilerleyebileceğini, dünya ve ahiret saadetinin anahtarlarının meşru yolda çalışmak olduğunu ifade etmektedir.
İslamın temeli adalettir. Adalet, düzgün hareket etmek, hak yememek, dengeyi gözetmek, doğruluktan ayrılmamak, doğru yoldan sapmamak gibi insani ve sosyal değerlerin bir bileşkesidir. Kur'an mutlak bir adaleti emreder. Bu hususta inanan inanmayan, yakın uzak, zengin fakir ayırımı yapmaz. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "...Yakınınız dahi olsa söylediğiniz zaman adaletten ayrılmayınız..." (En'** Suresi 152) "Ey iman edenler! Allah için adaletle şahitlik ediniz. Kendinizin, ana, babanızın ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayınız.) Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Onun için nefsinizin hevasına uyup da adaletsizlik etmeyiniz. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğip bükerseniz veya doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa Suresi 135)
Kur'an'da bizlere emredilen prensiplereden bir diğeri doğruluktur. Nitekim Kur'an'da bu hususta şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab Suresi 70-71) "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı da gitmeyiniz. Çünkü Allah, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir." (Hud Suresi 112)
Kur'an'ın ısrarla üzerinde durduğu evrensel prensiplerden biri de ahde vefadır. Ahd, "bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek, söz vermek, emir, talimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz" anlamlarına gelir. Kişinin verdiği söz ister Allah'a isterse insanlara karşı olsun, mutlaka kişi verdiği sözde durmalı ve sözünün gereğini yerine getirmelidir. Çünkü Yüce Allah, "Ey iman edenler! Yaptığınız akitlerin gereğini yerine getirin..." (Mâide Suresi (5): 1) "Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever." (Al-i İmran Suresi 76) "...Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." (İsra Surasi 34)
Üzerinde duracağımız son evrensel Kur'an prensibi ise, emanette olmaktır. Genelde emanet, "bir kimseye koruması için bırakılan mal ve eşya" anlamında kullanılmaktadır. Fakat bu anlamın yanında insanın sahip olduğu ve kendisine geçici olarak verilmiş bulunan ruhî, bedenî, ve malî imkanları da kapsar. İslam Hukukunda ise emanet, Allah Tealanın gerek kendi hukuku, gerekse yaratıklarının hukuku ile ilgili olarak insana yüklediği vazifelerin tamamına verilen bir isim olarak tarif edilmektedir. "Mü'minler, emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler." (Mü'minun Suresi 8)

Kur'an'ın her zaman ve şartta insanların uygulayabileceği türden evrensel emirlerine örnekler verdik. Bu prensiplerin her birisi ister müslümanlar tarafından, isterse müslüman olmayanlar tarafından uygulansın farketmez, o topluma mutlaka saadet getirir. Bu prensiplerin uygulanmadığı dünyada ise, -bu gün yeryüzünde olduğu gibi- insanlar mutsuz ve umutsuz olur. Kur'an'a gönül vermiş insanlar olarak, önce bizim bu güzel prensiplere uygun bir hayat tarzına kavuşmamız ve insanlığa örnek olmamız gerekir. Çünkü hayrın ve iyiliğin insanlığa ulaştırılması, bizim görevimizdir.
Kur'an'ın getirdiği bir takım yasaklar var ki, bu yasaklardan sadece beş tanesini kısaca açıklayalım Bunlar: 1- Allah'a ortak koşmak; 2- Anne ve babaya asi olmak; 3- Haksız yere cana kıymak; 4- Rüşvet almak; 5- Dedi-kodu ve gıybet etmek.

Kur'an'a göre en büyük günah, Allah'a ortak koşmaktır. Allah'a ortak tanımak, taş, ağaç, güneş, ay, yıldız, melek, peygamber, şeyh veya Allah'tan başka bir varlığa tapmaktır. Kur'an, Allah'a eş ve ortak koşmayı şirk ve en büyük haksızlık; zulüm olarak tanımlamaktadır. Nitekim şu iki ayet-i kerimeler bunun en çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir: "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (Nisa Suresi 116); "Şüphesiz ki şirk, büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi (31): 13) Zulüm, bir şeyi gerekli olan yerden kaldırıp başka bir yere koymak, maksattan ayrılmaktır. Allah, dirilten, öldüren, rızık veren, nimetlendiren ve ortağı olmayan Rab'dir. Başka bir şey Allah'a ortak koşulduğu zaman, en büyük zulüm işlenmiş olur. Onun için de Kur'an, şirk koşanların şiddetli azaba çarpılacaklarını ve cennete girmelerinin mümkün olamayacağını şöylece ifade buyurmuştur: "Kim Allah'a ortak koşarsa şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur." (Maide Suresi 72)

Kur'an, bizlere anne babamıza iyilik etmemizi emretmekte onlara asi olmaktan bizleri sakındırmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'of' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: 'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öyle rahmet et' diyerek dua et." (İsra Suresi 23-24) Bu ayetlerde Yüce Allah, kendisine ibadetten sonra ana-babaya iyilik etmeyi hatta onlara "öf" bile denmemesini emretmektedir. Çünkü insanı yaratan Allah'tır, ana baba da yaratmanın sebebidir.
İnsan, yeryüzünde Allah'ın değer verdiği ve bütün canlılardan üstün kıldığı yüce bir varlıktır. Her ne sebep ve hangi şekilde olursa olsun, onun küçümsenmesi, ayıplanması, kusurlarının sağa sola taşınması, yasak olduğu gibi haksız yere canına kıyılması da şiddetle yasaklanmıştır. Şu ayetlerde olduğu gibi, haksız bir insanın öldürülmesi bütün insanlığı öldürmek olarak kabul edilmiş, müminlerin özellikleri sayılırken de cana kıymazlar diye vasıflandırılmışlardır. "Kim bir insana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir insanı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur." (Maide Suresi 32); "Müminler, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahının cezasını bulur." (Furkan Suresi 68)

Son iki evrensel yasak prensip ise, toplumu içten içe kemiren ve güven duygusunu yok eden insani ve sosyal iki hastalıktan oluşmaktadır. Bunlar rüşvet ve dedi-kodudur. Bu iki kötü şey Kur'an'da şu ifadelerle yasaklanmıştır: "Ey inananlar, mallarınızı aranızda batıl sebepler ile yemeyin, ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaretle yiyebilirsizin." (Nisa Suresi 29), "Mallarınızı batıl sebepler ile yemeyin. Bile bile insanların mallarından bir kısmını günah bir biçimde yemeniz için onları hakimlerin önüne atmayın." (Bakara Suresi 188) "Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin (gıybet etmesin.) Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi 12) Kur'an, insanları mutlu kılmak için indirilmiş bir kitaptır; prensipleri evrenseldir ve her zaman ve şartta uygulanabilecek özelliğe sahiptir. Herkes iyice düşünsün bakalım; acaba bu ilke ve prensiplerden hangisi bu çağda geçersizdir?
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.(Kehf suresi 54)
Andolsun , öğüt alsınlar diye biz Kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik.(Zümer suresi 27)

Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.(Haşr sur. 21)

YARABBİ BİZLERİ KURAN AHLAKI İLE AHLAKLANDIR. (AMİN)








Peygamberler Niçin Gönderildi?

Cenâb-ı Hakk'ın, peygamber göndermesindeki hikmet nedir?
Doğruyu yanlıştan ayırmada bir ölçü olan "akıl", mânevî bir rehber olan "kalb" ve istediğini seçebilme gücü olan "irâde"ye sahip insanoğlu; bu ilâhî ikrâmlarla birlikte imtihan gereği, içinde sinsi düşman, yani "nefis" engeliyle de perdelenmiştir. İçindeki bu düşmanının yanısıra, dışında da "iblis", onu hidâyetten uzaklaştırmak için nöbet tutmaktadır.
Cenâb-ı Hak, insanoğlunun acziyetini ve zaaflarını bildiğinden bir de içlerinden müstesnâ yaratılışlı sâlih zâtları "rehber" olarak vazifelendirmiştir. Bu ilâhî rehberlerin bütün insanları kuşatması için ilk insan Hazret-i Âdem, aynı zamanda ilk peygamber olmuştur.
Bu rehberlik silsilesi, insanlığın iç ve dışının karardığı, önlerini gösterecek bir nûr aradıkları her ân karşılarına çıkmış ve bu hâl son peygamber Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e kadar böyle devam etmiştir. Bu ise, aynı zamanda ilâhî rahmetin en mükemmel bir tezâhür şeklidir.
Peygamberler insanlara ne öğretmişler, onların gönlüne nasıl bir "nûr" vererek rehberlik etmişlerdir?
Cenâb-ı Hakk'ın yeryüzündeki âyetlerini göstererek, kendilerine gece-gündüz, mümin-kafir ayırt etmeksizin binbir türlü ikram ve ihsanda bulunan Allah'ı tanıtmışlardır.
İnsanların iç dünyalarını temizlemiş, kendilerini Kitab ve Hikmet'i öğrenecek hâle getirmiştir. (Âl-i İmrân, 164; Cuma, 2)
Onları kullara kulluktan kurtarıp, sadece Allah'a kul olmaya yükseltmişlerdir. Ahiret azâbını hatırlatarak, dünya ve âhiretlerini cennete çevirmenin yolunu göstermişlerdir.
Peygamberler, söylediklerini bizzat yaşamışlar ve insanlara "üstün ahlak" sergileyerek "üsve-i hasene: en güzel örnek" olmuşlardır. (Ahzab, 21) Bu sayede kızını diri diri gömen, yarı vahşi çöl insanını, câhiliyet uçurumunun dibinden gökyüzündeki "yıldız"lar seviyesine ulaştırmışlardır.



kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
allah neden bazı peygamberlere göndermiştir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Aralık 2009       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YÜCE ALLAH NİÇİN KURANI GÖNDERMİŞTİR
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
29 Aralık 2009       Mesaj #20
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

allah neden bazı peygamberlere göndermiştir

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

YÜCE ALLAH NİÇİN KURANI GÖNDERMİŞTİR

İnsanlığa doğru yolu gösterip, onları dünya ve ahiret saadetine eriştirmek için, Yüce Allah'ın indirmiş olduğu son ilâhî kitap, Kur'an'dır.

Kur'an, Allah'ın ezeli kelamıdır. On dört asırdan beri insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap vermiş, kıyamete kadar gelecek olan insanların ihtiyaçlarına da cevap verecektir. Yeter ki insan, O'nu kabul etsin, inansın, gerektiği şekilde O'nu okuyup anlasın ve hayatında uygulasın.
İnsanlık Kur'an'a sarıldığı, onu doğru anlayıp yorumladığı ve hayatına uyguladığı müddetçe, doğru yoldan sapmayacaktır. Çünkü en doğru ve en sağlam yol, Kur'an yoludur. O, Allah'ın sağlam, kopmayan ipi ve sırat-ı müstakimidir. Nitekim Peygamberimiz(s.a.v) veda hutbesinde "size iki şey bırakıyorum bunlara sımsıkı sarıldıkça doğru yoldan ayrılmazsınız. Bu iki şey Allah'ın kelamı kuran ve benim sünnetim'dir" buyurmuştur.
Kur'an'ın biz insanlar için getirmiş olduğu evrensel prensipler nelerdir?

Peygamber Efendimiz (as) O'nu şöyle tarif buyurmuştur: "Allah'ın kitabı olan Kur'an'da sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran kitaptır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah'ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakimdir. O, dosdoğru yoldur. Kötü arzular asla O'nu hedefinden saptıramaz. Diller O'nu karıştırıp bozamaz. Âlimler O'na doyamaz. Müttakîler O'ndan usanmaz. O tekrar tekrar okunmakla eskimez. O, cinlerin işitir işitmez: "Biz acayip bir Kur'an işittik ki, doğruya iletir. Derhal ona inandık."(Cin Suresi 1-2) dedikleri kitaptır. O'nun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler. O'na göre davranan sevap kazanır. Onunla hükmeden âdil olur. O'na çağıran doğru yola çağırmış olur.(Tirmizî)
Kur'an, yüceler ve hak hedefler için indirilmiş bir kitaptır. Bizzat Kur'an'ın kendisi açık bir şekilde ne için indirildiğini yine kendisi bize haber veriyor. Şu ayet mealleri bunun en çarpıcı örnekleridir: "Elif. Lam. Mim. O kitap (Kur'an); Onda asla şüphe yoktur. O, muttakîler için yol göstericidir."(Bakara Suresi 1-2) "(Ey Muhammed!) İşte bu (Kur'an), ayetlerini inceden inceye düşünsünler, akıl sahipleri (aklını kullananlar)da öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübârek (feyiz kaynağı) bir Kitaptır."(Sâd Suresi 29) Yani Kur'an muttakîlere hidayet kaynağı olsun, insanlar üzerinde düşünsün ve düşüncelerini geliştirsin ve öğüt alsınlar için indirilmiştir. Bir başka deyişle Kur'an, biz insanlardan şunları istemek üzere indirilmiştir: Okunması, üzerinde düşünülmesi, anlaşılması, ihlâsla açıklanması ve ibret alınıp hayatta tatbik edilmesi.

İnsanın yaratılışından beri var olan ve çağımızda baş döndürücü bir hal alan değişim karşısında, 1400 küsur yıl önce inmiş olan Kur'an, bugünün problemlerine çözüm getirebilecek ve çağımız insanını da bağlayacak prensiplere sahip bir kitaptır.

Bu prensipleri incelediğimizde, bunların genel prensipler olduğunu ve her zaman bütün insanların uygulayabileceği türden ilkeleri içinde barındırdığını görmekteyiz. Kur'an'ın getirmiş olduğu bu evrensel prensiplerden, emir manasını teşkil eden, evrensel beş prensip üzerinde kısa kısa açıklamalarda bulunacağız.
Bu evrensel prensiplerden yerine getirilmesi emredilen beş şey şunlardır: 1) Çalışmak, 2) Adil olmak, 3) Doğru olmak, 4) Ahde vefalı olmak, 5) Emanetin hakkını korumak.
Çalışmak, Allah'ın ezeli kanunudur. Yüce Allah, Kur'an'ında çalışmanın önemini belirterek şöyle buyurmaktadır: "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur. Onun çalışması yakında görülecektir. Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir." (Necm Suresi 39-41) Bu ayetler insanın ancak çalışmak suretiyle ilerleyebileceğini, dünya ve ahiret saadetinin anahtarlarının meşru yolda çalışmak olduğunu ifade etmektedir.
İslamın temeli adalettir. Adalet, düzgün hareket etmek, hak yememek, dengeyi gözetmek, doğruluktan ayrılmamak, doğru yoldan sapmamak gibi insani ve sosyal değerlerin bir bileşkesidir. Kur'an mutlak bir adaleti emreder. Bu hususta inanan inanmayan, yakın uzak, zengin fakir ayırımı yapmaz. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "...Yakınınız dahi olsa söylediğiniz zaman adaletten ayrılmayınız..." (En'** Suresi 152) "Ey iman edenler! Allah için adaletle şahitlik ediniz. Kendinizin, ana, babanızın ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayınız.) Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Onun için nefsinizin hevasına uyup da adaletsizlik etmeyiniz. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğip bükerseniz veya doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa Suresi 135)
Kur'an'da bizlere emredilen prensiplereden bir diğeri doğruluktur. Nitekim Kur'an'da bu hususta şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab Suresi 70-71) "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı da gitmeyiniz. Çünkü Allah, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir." (Hud Suresi 112)
Kur'an'ın ısrarla üzerinde durduğu evrensel prensiplerden biri de ahde vefadır. Ahd, "bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek, söz vermek, emir, talimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz" anlamlarına gelir. Kişinin verdiği söz ister Allah'a isterse insanlara karşı olsun, mutlaka kişi verdiği sözde durmalı ve sözünün gereğini yerine getirmelidir. Çünkü Yüce Allah, "Ey iman edenler! Yaptığınız akitlerin gereğini yerine getirin..." (Mâide Suresi (5): 1) "Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever." (Al-i İmran Suresi 76) "...Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." (İsra Surasi 34)
Üzerinde duracağımız son evrensel Kur'an prensibi ise, emanette olmaktır. Genelde emanet, "bir kimseye koruması için bırakılan mal ve eşya" anlamında kullanılmaktadır. Fakat bu anlamın yanında insanın sahip olduğu ve kendisine geçici olarak verilmiş bulunan ruhî, bedenî, ve malî imkanları da kapsar. İslam Hukukunda ise emanet, Allah Tealanın gerek kendi hukuku, gerekse yaratıklarının hukuku ile ilgili olarak insana yüklediği vazifelerin tamamına verilen bir isim olarak tarif edilmektedir. "Mü'minler, emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler." (Mü'minun Suresi 8)

Kur'an'ın her zaman ve şartta insanların uygulayabileceği türden evrensel emirlerine örnekler verdik. Bu prensiplerin her birisi ister müslümanlar tarafından, isterse müslüman olmayanlar tarafından uygulansın farketmez, o topluma mutlaka saadet getirir. Bu prensiplerin uygulanmadığı dünyada ise, -bu gün yeryüzünde olduğu gibi- insanlar mutsuz ve umutsuz olur. Kur'an'a gönül vermiş insanlar olarak, önce bizim bu güzel prensiplere uygun bir hayat tarzına kavuşmamız ve insanlığa örnek olmamız gerekir. Çünkü hayrın ve iyiliğin insanlığa ulaştırılması, bizim görevimizdir.
Kur'an'ın getirdiği bir takım yasaklar var ki, bu yasaklardan sadece beş tanesini kısaca açıklayalım Bunlar: 1- Allah'a ortak koşmak; 2- Anne ve babaya asi olmak; 3- Haksız yere cana kıymak; 4- Rüşvet almak; 5- Dedi-kodu ve gıybet etmek.

Kur'an'a göre en büyük günah, Allah'a ortak koşmaktır. Allah'a ortak tanımak, taş, ağaç, güneş, ay, yıldız, melek, peygamber, şeyh veya Allah'tan başka bir varlığa tapmaktır. Kur'an, Allah'a eş ve ortak koşmayı şirk ve en büyük haksızlık; zulüm olarak tanımlamaktadır. Nitekim şu iki ayet-i kerimeler bunun en çarpıcı örneklerini teşkil etmektedir: "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (Nisa Suresi 116); "Şüphesiz ki şirk, büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi (31): 13) Zulüm, bir şeyi gerekli olan yerden kaldırıp başka bir yere koymak, maksattan ayrılmaktır. Allah, dirilten, öldüren, rızık veren, nimetlendiren ve ortağı olmayan Rab'dir. Başka bir şey Allah'a ortak koşulduğu zaman, en büyük zulüm işlenmiş olur. Onun için de Kur'an, şirk koşanların şiddetli azaba çarpılacaklarını ve cennete girmelerinin mümkün olamayacağını şöylece ifade buyurmuştur: "Kim Allah'a ortak koşarsa şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur." (Maide Suresi 72)

Kur'an, bizlere anne babamıza iyilik etmemizi emretmekte onlara asi olmaktan bizleri sakındırmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'of' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: 'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öyle rahmet et' diyerek dua et." (İsra Suresi 23-24) Bu ayetlerde Yüce Allah, kendisine ibadetten sonra ana-babaya iyilik etmeyi hatta onlara "öf" bile denmemesini emretmektedir. Çünkü insanı yaratan Allah'tır, ana baba da yaratmanın sebebidir.
İnsan, yeryüzünde Allah'ın değer verdiği ve bütün canlılardan üstün kıldığı yüce bir varlıktır. Her ne sebep ve hangi şekilde olursa olsun, onun küçümsenmesi, ayıplanması, kusurlarının sağa sola taşınması, yasak olduğu gibi haksız yere canına kıyılması da şiddetle yasaklanmıştır. Şu ayetlerde olduğu gibi, haksız bir insanın öldürülmesi bütün insanlığı öldürmek olarak kabul edilmiş, müminlerin özellikleri sayılırken de cana kıymazlar diye vasıflandırılmışlardır. "Kim bir insana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir insanı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur." (Maide Suresi 32); "Müminler, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahının cezasını bulur." (Furkan Suresi 68)

Son iki evrensel yasak prensip ise, toplumu içten içe kemiren ve güven duygusunu yok eden insani ve sosyal iki hastalıktan oluşmaktadır. Bunlar rüşvet ve dedi-kodudur. Bu iki kötü şey Kur'an'da şu ifadelerle yasaklanmıştır: "Ey inananlar, mallarınızı aranızda batıl sebepler ile yemeyin, ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaretle yiyebilirsizin." (Nisa Suresi 29), "Mallarınızı batıl sebepler ile yemeyin. Bile bile insanların mallarından bir kısmını günah bir biçimde yemeniz için onları hakimlerin önüne atmayın." (Bakara Suresi 188) "Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin (gıybet etmesin.) Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi 12) Kur'an, insanları mutlu kılmak için indirilmiş bir kitaptır; prensipleri evrenseldir ve her zaman ve şartta uygulanabilecek özelliğe sahiptir. Herkes iyice düşünsün bakalım; acaba bu ilke ve prensiplerden hangisi bu çağda geçersizdir?
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.(Kehf suresi 54)
Andolsun , öğüt alsınlar diye biz Kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik.(Zümer suresi 27)

Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.(Haşr sur. 21)

YARABBİ BİZLERİ KURAN AHLAKI İLE AHLAKLANDIR. (AMİN)








Peygamberler Niçin Gönderildi?

Cenâb-ı Hakk'ın, peygamber göndermesindeki hikmet nedir?
Doğruyu yanlıştan ayırmada bir ölçü olan "akıl", mânevî bir rehber olan "kalb" ve istediğini seçebilme gücü olan "irâde"ye sahip insanoğlu; bu ilâhî ikrâmlarla birlikte imtihan gereği, içinde sinsi düşman, yani "nefis" engeliyle de perdelenmiştir. İçindeki bu düşmanının yanısıra, dışında da "iblis", onu hidâyetten uzaklaştırmak için nöbet tutmaktadır.
Cenâb-ı Hak, insanoğlunun acziyetini ve zaaflarını bildiğinden bir de içlerinden müstesnâ yaratılışlı sâlih zâtları "rehber" olarak vazifelendirmiştir. Bu ilâhî rehberlerin bütün insanları kuşatması için ilk insan Hazret-i Âdem, aynı zamanda ilk peygamber olmuştur.
Bu rehberlik silsilesi, insanlığın iç ve dışının karardığı, önlerini gösterecek bir nûr aradıkları her ân karşılarına çıkmış ve bu hâl son peygamber Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e kadar böyle devam etmiştir. Bu ise, aynı zamanda ilâhî rahmetin en mükemmel bir tezâhür şeklidir.
Peygamberler insanlara ne öğretmişler, onların gönlüne nasıl bir "nûr" vererek rehberlik etmişlerdir?
Cenâb-ı Hakk'ın yeryüzündeki âyetlerini göstererek, kendilerine gece-gündüz, mümin-kafir ayırt etmeksizin binbir türlü ikram ve ihsanda bulunan Allah'ı tanıtmışlardır.
İnsanların iç dünyalarını temizlemiş, kendilerini Kitab ve Hikmet'i öğrenecek hâle getirmiştir. (Âl-i İmrân, 164; Cuma, 2)
Onları kullara kulluktan kurtarıp, sadece Allah'a kul olmaya yükseltmişlerdir. Ahiret azâbını hatırlatarak, dünya ve âhiretlerini cennete çevirmenin yolunu göstermişlerdir.
Peygamberler, söylediklerini bizzat yaşamışlar ve insanlara "üstün ahlak" sergileyerek "üsve-i hasene: en güzel örnek" olmuşlardır. (Ahzab, 21) Bu sayede kızını diri diri gömen, yarı vahşi çöl insanını, câhiliyet uçurumunun dibinden gökyüzündeki "yıldız"lar seviyesine ulaştırmışlardır.



kaynak

Benzer Konular

6 Nisan 2013 / aybuş Soru-Cevap
3 Aralık 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
17 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap
14 Aralık 2015 / Misafir Cevaplanmış
12 Şubat 2014 / Misafir Cevaplanmış