Arama

Evrendeki düzen hakkında ayetler var mıdır? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 7 Ekim 2015 Gösterim: 49.370 Cevap: 45
Misafir HİLAL - avatarı
Misafir HİLAL
Ziyaretçi
5 Kasım 2009       Mesaj #11
Misafir HİLAL - avatarı
Ziyaretçi
CVP :Evrenin Düzeni ile ilgili bir ayet söylüyorum:.....

Sponsorlu Bağlantılar
Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları, üzüm bağları,ekin tarlaları, hurma ağaçları vardır. Bütün bunlar bir su ile sulanır. Ama tatları birbirinden farklıdır. Bunlarda aklını kullanan kimseler için ('' Allah varlığını gösteren deliller vardır.'')
( RAD SURESİ 4. AYET )
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Kasım 2009       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ŞU EVREN İLE İLGİLİ ÖRNREK YAZIN ÇABUK
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Aralık 2009       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
evrendeki düzen ile ayet lütfennnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Aralık 2009       Mesaj #14
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Alıntı
Misafir HİLAL adlı kullanıcıdan alıntı

CVP :Evrenin Düzeni ile ilgili bir ayet söylüyorum:.....

Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları, üzüm bağları,ekin tarlaları, hurma ağaçları vardır. Bütün bunlar bir su ile sulanır. Ama tatları birbirinden farklıdır. Bunlarda aklını kullanan kimseler için ('' Allah varlığını gösteren deliller vardır.'')
( RAD SURESİ 4. AYET )

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

evrendeki düzen ile ayet lütfennnnn

.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
1 Aralık 2009       Mesaj #15
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Bu yazıyı inceleyin..

edevrendeki hassas dengeler tr

Evrenimizi, içinde yer aldığımız Samanyolu Galaksisi'ni, Güneş Sistemimizi ve üzerinde yaşadığımız Dünya gezegenini kuşatan sayısız kanun, denge ve ölçü vardır. Bu kanun, denge ve ölçülerin her biri insan yaşamına imkan sağlayacak -mucizevi- bir biçimde, özel olarak hesaplanmış ve düzenlenmişlerdir. Evrenimizi detaylı olarak incelediğimizde en temel kozmik kanunlardan, en kritik fiziksel değerlere, en küçük dengelerden en ince hesaplara kadar herşeyin ayrı ayrı son derece hassas ölçülere göre ayarlanmış olduklarını görürüz.


Evrenin genişleme hızından Dünya'nın Samanyolu Galaksisi'ndeki konumuna, Güneş'in yaydığı ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından, atmosferdeki gazların oranına kadar burada sayamadığımız sayısız faktör, insan yaşamının var olması için en ideal ölçülerde ayarlanmışlardır. Öyle ki bu sayısız faktörden sadece birindeki en ufak bir sapma dahi evrende canlı yaşamının asla var olmaması anlamına gelecekti.

Gerçekten de, evrende insanoğlunun var olması ve yaşamını sürdürmesi için gereken şartların her biri, "tek tek" birer mucize niteliğindedir. Gereken milyonlarca şartın bir araya gelmesi ise uçsuz bucaksız bir "mucizeler zinciri" oluşturur. Bir şeyin mucize olması ise, elbette Allah'ın varlığının ve üstün aklının delillerindendir. Kusursuz bir uyuma ve mükemmel bir tasarıma sahip olan evren, Allah'ın eşsiz ilmini ve kudretini bize tanıtır.

Evrenin Genişleme Hızındaki Mucizevi Ölçü

Evrenin genişleme hızı, evrenin şu anki yapısının oluşabilmesi açısından son derece kritik bir değere sahiptir. Eğer genişleme hızı çok az daha yavaş olsaydı, bütün evren, daha Güneş Sistemleri tam anlamıyla düzenlenemeden tekrar içine çökmüş olacaktı. Eğer evren biraz daha hızlı genişliyor olsaydı, madde ne galaksileri ne de yıldızları bir daha asla oluşturamayacak biçimde boşlukta dağılıp gidecekti. Her iki durum da, canlılığın ve bizlerin var olamaması anlamına geliyordu.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmemiş ve evrenin genişleme hızının sahip olduğu son derece hassas değer sayesinde şimdiki evren ortaya çıkmıştır. Peki, bu denge ne kadar hassastır?

Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü matematiksel fizik profesörü Paul Davies, bu soruyu cevaplamak için uzun hesaplar yapmış ve inanılmaz bir sonuca ulaşmıştır Davies'e göre, kainatın yaratıldığı büyük patlamanın ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı. Milyar kere milyarda bir ifadesi rakamsal olarak şöyle yazılır:

"0,00000000000000000 1".

Yani bu derece astronomik küçüklükte bir farklılık dahi evrenin var olamaması demekti. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.

Gök Cisimlerinin Aralarındaki Mesafeler

Dünya gezegeni, bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır. Güneş Sistemi ise, kusursuz bir planın ve mükemmel dengelerin bulunduğu bir mekandır. Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım: Eğer çapı 12.200 km olan Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek, Güneş de bildiğimiz futbol toplarının iki katı kadar büyüklükte yuvarlak bir küre haline gelir. Asıl ilginç olan, aradaki mesafedir. Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre yapmamız gerekir. Güneş Sistemi'nin en dışında bulunan gezegenleri ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir.

Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki bu devasa boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Bu mesafeler, gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler biraz daha az olsaydı, yıldızlar arası kütle çekim güçleri gezegenlerin yörüngelerini kararsız hale getirecekti. Bu kararsızlık ise gezegenlerde çok uç sıcaklık değişimlerine yol açacaktı. Eğer uzaklıklar biraz daha fazla olsaydı, süpernovalarla uzaya fırlatılan ağır elementlerin dağılımı çok seyrek olacak ve Dünya gibi dağlık gezegenler oluşamayacaktı.

Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar bizimki gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafeye sahiptir. Kısacası evrendeki gök cisimlerinin dağılımı, insanın yaşamı için tam olması gereken ölçülerdedir. Aynı şekilde evrendeki dev boşluklar da, rastgele ortaya çıkmamışlardır; amaçlı bir yaratılışın sonucudurlar. (Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı)

Aklın Sınırlarını Zorlayan İhtimal

Bize hayat imkanı veren böyle bir evrenin, bütün fiziksel değişkenler düşünüldüğünde tesadüfen oluşması ihtimali ne kadardır? Bu ihtimal milyar kere milyarda bir mi? Ya da trilyar kere trilyar kere trilyar ihtimalde bir mi? Yoksa daha da küçük bir sayı mı?

Prof. Roger Penrose 'e göre bu ihtimal şudur: 10123 'de bir ihtimal! Bu sayının ne anlama geldiğini düşünmek bile zordur. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm atomların sayısının toplamından, yani 1078'den bile büyük, son derece astronomik bir sayıdır.) Matematikte 1050'de 1'den daha küçük olasılıklar ise "sıfır ihtimal" sayılır. Ama sözünü ettiğimiz sayı, 1050'de 1'in trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile çok daha büyüktür. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir

İçinde yaşadığımız evrenin varoluşu ile ilgili matematiksel olarak tanımlanamayacak kadar yüksek sayıda ihtimal içinden, tam olması gereken ihtimalin en mükemmel şekilde oluşmuş olması, yaratılışın apaçık delillerindendir. Kuşkusuz böyle kusursuz bir evrende yaşıyor olmamız, kör tesadüflerin ya da şuursuz atomların aldıkları kararların, oluşturdukları düzenin bir eseri olamaz. Tüm kainat, canlı ve cansız varlıklarla birlikte Alemlerin Rabbi olan Allah'ın eşsiz ilmini ve sonsuz gücünü kanıtlar.

Alıntıdır.

Evrenin Yaratılışındaki Mucize Örnekleri
« : Nisan 14, 2008, 07:24:57 ÖS »


PATLAMAYLA GELEN İNANILMAZ DÜZEN

İçinde yaşadığımız evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktada meydana gelen büyük bir patlama ile ortaya çıktığı ve genişleyerek şimdiki şeklini aldığı, bugün bütün bilim dünyasının onayladığı bir gerçektir. Uzay boşluğu, galaksiler, gezegenler, Güneş, Dünya, kısaca evreni oluşturan tüm gök cisimleri, "Büyük Patlama" ya da diğer adıyla "Big Bang" adı verilen bu patlama sonucunda meydana gelmiştir.

Burada çok büyük bir sır vardır: Big Bang bir patlama olduğuna göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından maddenin atomlar ya da atom altı parçacıklar halinde uzay boşluğunda "rastgele" dağılması olacaktır. Fakat öyle olmamış, tam aksine, son derece sistemli ve düzenli bir evren ortaya çıkmıştır. Bu rastgele dağılan maddenin evrenin belirli noktalarında birikip galaksileri, yıldızları ve yıldız sistemlerini oluşturması bilim adamlarının benzetmesiyle, "bir buğday ambarına atılan el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara sarıp üst üste istiflemesi" kadar hatta bundan çok daha "olağanüstü" bir durumdur.

Big Bang teorisine uzun yıllar karşı çıkmış olan Prof. Fred Hoyle, bu durum karşısında duyduğu şaşkınlığı şöyle ifade eder:

Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir. 5

Elbette ki evrenin tüm maddesini içeren böyle muazzam bir patlamadan sonra bu derece hassas dengeler üzerine kurulu bir sistemin ve düzenin oluşması ancak "mucize" tanımıyla açıklanabilir. Astrofizikçi Alan Sandage da bu gerçeği şöyle ifade etmektedir:

Böyle bir düzenin kaostan gelmiş olduğunu oldukça imkansız buluyorum. Tanrı'nın varlığı benim için bir sırdır, fakat varlık mucizesinin de tek açıklamasıdır. 6

Bilim adamlarının da ifade ettiği gibi, bir patlama ile birlikte atomların en uygun şekillerde biraraya gelmeleri, sonsuz düzenlilikteki evreni, evrenin içindeki milyarlarca yıldız barındıran milyarlarca galaksiyi, trilyonlarca gök cisimleri arasındaki hiçbir aksaklık barındırmayan dengeyi oluşturması büyük bir mucizedir. Bu mucizeyi gerçekleştiren ve bizlere gösteren sonsuz kudret sahibi Allah'tır:

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)


EVRENİN GENİŞLEME HIZINDAKİ MUCİZE ÖLÇÜ

Evrenin genişleme hızı evrenin şu anki yapısının oluşabilmesi açısından son derece kritik bir değere sahiptir. Eğer genişleme hızı çok az daha yavaş olsaydı, bütün evren, daha güneş sistemleri tam anlamıyla düzenlenemeden tekrar içine çökmüş olacaktı. Eğer evren biraz daha hızlı genişliyor olsaydı, madde ne galaksileri ne de yıldızları bir daha asla oluşturamayacak biçimde boşlukta dağılıp gidecekti. Her iki durum da canlılığın ve bizlerin var olamaması anlamına geliyordu.

Ancak bu ikisi de olmamış, evrenin genişleme hızının sahip olduğu son derece hassas değer sayesinde şimdiki evren ortaya çıkmıştır. Peki bu denge ne kadar hassastır?

Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü matematiksel fizik profesörü Paul Davies, bu soruyu cevaplamak için uzun hesaplar yapmış ve inanılmaz bir sonuca ulaşmıştır: Davies'e göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı. Milyar kere milyarda bir ifadesini rakamsal olarak şöyle yazabiliriz: "0,000000000000000001". Yani bu derece astronomik küçüklükte bir farklılık dahi evrenin var olamaması demekti. Davies bu sonucu şöyle yorumlar:

Hesaplamalar evrenin genişleme hızının çok kritik bir noktada seyrettiğini göstermektedir. Eğer evren biraz bile daha yavaş genişlese çekim gücü nedeniyle içine çökecek, biraz daha hızlı genişlese kozmik materyal tamamen dağılıp gidecekti. Bu iki felaket arasındaki dengenin ne kadar "iyi hesaplanmış" olduğu sorusunun cevabı çok ilginçtir. Eğer patlama hızının belirli hale geldiği zamanda, bu hız gerçek hızından sadece 1/1018 kadar bile farklılaşsaydı, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti. Dolayısıyla evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur. 7

Evrenin başlangıcındaki bu muhteşem denge, ünlü Science dergisindeki bir makalede ise şöyle ifade edilir:

Eğer evrenin yoğunluğu bir parça daha fazla olsaydı, o zaman Einstein'ın genel görecelik kuramına göre evren, atomik parçacıkların birbirini çekme kuvvetleri dolayısıyla bir türlü genişleyemeyecek ve tekrar küçülerek bir noktacığa dönüşecekti. Eğer yoğunluk başlangıçta bir parça daha az olsaydı, o zaman evren son hızla genişleyecek, fakat bu takdirde atomik parçacıklar birbirini çekip yakalayamayacak ve yıldızlarla galaksiler hiçbir zaman oluşamayacaktı. Doğaldır ki biz de olmayacaktık! Yapılan hesaplara göre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile ötesinde oluşması imkanı bulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, "yüzde birin bir kuvadrilyonu"ndan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde yerleştirmeye benzer... Üstelik, evren genişledikçe, bu denge daha da hassaslaşmaktadır. 8

Stephen Hawking de, her ne kadar evrenin kökenini rastlantılarla açıklamaya çalışsa da, 'Zamanın Kısa Tarihi' isimli kitabında evrenin genişleme hızındaki bu olağanüstü dengeyi şöyle kabul eder:

Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi. 9

Big Bang için, "şişen evren modeli" (inflationary universe model) nin teorisyeni olan Alan Guth ise geçtiğimiz yıllarda evrenin genişlemesindeki ince ayarla ilgili çok daha akıl almaz bir sonuç hesaplamakta ve evrenin genişleme hızının 1055 te 1'lik bir hassasiyette ayarlanmış olduğunu belirtmektedir. 10

Peki bu denli olağanüstü bir denge neyi göstermektedir? Elbette böyle hassas bir ayarlama tesadüfle açıklanamaz ve bilinçli bir tasarımı ispat eder. Paul Davies, gerçekte materyalist yaklaşımı benimseyen bir fizikçi olmasına karşın, bu gerçeği şöyle kabul etmektedir:

Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur... Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir. 11

Görüldüğü gibi, bilimin ortaya koyduğu kesin sonuçlar Paul Davies'i her ne kadar kendisi materyalist de olsa, evrenin bilinçli bir şekilde tasarlanmış olduğu, diğer bir deyimle yaratılmış olduğu gerçeğini ister istemez kabul etmeye yöneltmiştir.

Yaşadığımız dünyada herşey alıştığımız düzende işler. Suyun akışkanlığı ve yoğunluğu tüm canlıların yararlanabileceği ideal bir orana sahiptir, sinir sistemimiz mühendislerin tasarladığı en iyi iletim ağlarından bile daha iyi çalışır. Elektronların hız ve yüklerinin gerektiği gibi olması evrenin bugünkü düzeninin temel nedenlerindendir. Camlar şeffaftır, yağmur damlaları ise zararsız bir büyüklüktedir. Acaba bir sabah uyandığımızda yukarıda saydıklarımızın tamamen tersi gibi olaylar ile karşılaşsaydık, dünyadaki düzeni yine olağan bulur muyduk? Her yeni günde tüm olaylar, aynı kurallar içinde gerçekleşir. Birçok insanın, alışkanlık nedeniyle normal karşıladığı olaylar, gerçekte evrendeki kusursuz tasarımın örneklerindendir. Evreni Allah yaratmıştır, Allah yaptığı her şeyi kusursuzca yaratan, üstün güç sahibi olandır.

Milyarlarca yıldızdan her birinin ayrı ayrı gezegenleri ve uyduları bulunduğu gözönüne getirilirse bir galakside trilyonlarca gökküre olduğu söylenebilir. Yalnız Palamar'daki Hale teleskopunun görüş alanı içinde bir milyar nebula olduğu düşünülürse evrenin büyüklüğü hakkında az çok fikir sahibi olabiliriz.

Evrende her şey hareket halindedir. Ancak yıldızlar galaksileri ile, uydular da yıldızları ile birlikte döndükleri için birbirlerine olan mesafeleri ve sistem içindeki yerleri pek değişmez. Güneş de kendi ekseni etrafında, bütün gezegenleri ve uyduları ile birlikte Samanyolu etrafında ve ayrıca, Samanyolu ile beraber evrende dönmektedir.


Hiç şüphesiz bu uçsuz bucaksız kâniat, Yüce Allah'ın eseridir. Nasıl ki basit bir elbiseyi düşünürken, onu diken bir terzinin olduğunu; bir bina gördüğümüzde, onu yapan bir ustanın bulunduğunu biliyorsak, kesin olarak biliyor ve inanıyoruz ki; evreni, evren içinde galaksileri, galaksiler içinde samanyolunu; Samanyolu içinde yıldızları, yıldızlar içinde güneşi ve diğer gezegenlerle birlikte dünyamızı; dünyamız içinde dağları, denizleri, nehirleri, ormanları, bitkileri, hayvanları, ormanları, bitkileri, hayvanları ve insanları yaratan yüce bir Rab vardır.





Alıntı:
evrende bir düzen olduğuna dair örnekler

Dünya kendi ekseni etrafında saatte bin mil yapar. Eğer böyle değil de saatte yüz mil yapacak kadar dönseydi, gündüz ve gece şimdi olduğundan daha uzun olurdu. Bu takdirde bitkiler gündüz yanar kavrulur, geri kalan olursa uzun gecede onlar da donardı.

- Dünyamız güneşten o kadar ölçülü uzaklıktadır ki, bizi tam ısıtmaktadır. Eğer güneşin bu sıcaklığı (hidrojen patlamalarının helyuma dönüşmesi) yarı yarıya azalacak olsa soğuktan donardık, yansı kadar fazla olsa yanardık.

- Dünyanın 23, 5 derecelik eğik durması mevsimleri doğurmakta, kıtaların birer buz parçası haline dönüşmesini önlemektedir. Bu eğiklik şayet iki derece fazla ya da iki derece noksan olsaydı yeryüzünde yaşama imkânı kalmazdı.

- Ay dünyamıza şimdiki noktasında ellibin mil ötede olsaydı yeryüzünde, med-cezir (gel-git) olayları çok müthiş olurdu ve bütün kıtalar günde iki kere su altında kalırdı.

- Eğer yeryüzünün kabuğu bugünkünden bir miktar daha kalın olsaydı bitkilerin yetişme imkânı kalmazdı.

- Dünyanın çevresindeki atmosfer tabakası biraz daha ince olsaydı, bizden uzakta yanıp parçalanan binlerce meteor, dünyamızın her bölgesine çarpar ve her yeri yakardı.

-Bundan yaklaşık yüz yıl öncesine kadar insanlar ısınma ve enerji ihtiyaçlarını odunla karşılıyorlardı. Şayet kömür ve petrol çıkmasaydı bugün ormanlardan iz kalmayacak, dünyamız yaşanmaz ir duruma gelecekti. Halbuki Yüce Allah yeryüzündeki tüm insanlara yetecek ölçüde kömür ve petrol vererek insanlığın imdadına yetişti. "Göklerde ve yerde neler var, bir bakın" (Yunus, 10/101). Ve "O, yeşillikler bitirmiştir, sonra da kapkara kupkuru hale getirmiştir" (el-A'la, 87/4-5) âyetlerinin yeraltı zenginliklerinden kömür ve petrole işaret ettiği söylenir.

- Yeryüzündeki elementler Allah tarafından insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmiştir. Meselâ silisyum, potasyum, demir bileşiklerinden biri bile yeryüzüne verilmeseydi insanlık çok sıkıntıya düşerdi.

-Fizik kanunları yüksekten düşen bir cismin gittikçe hızlandığını söyler. Buna göre kilometrelerce yukarıdan dökülen yağmur suları dünyaya birer mermi gibi inmesi gerekirdi. Bir sağanağın yeryüzünde ne var ne yoksa tahrip etmesi, kafataslarımızı delip beyinlerimize işlemesi gerekirdi. Halbuki yüce Allah'ın koyduğu eşsiz düzen ve kanunla göklerden inen yağmur damlaları bizi okşarcasına akar gider ve ölüm yerine hayat, felâket yerine bereket getirir.

- Yeryüzünü kaplayan bunca bitki, fotosentez yolu ile bize oksijen hazırlamakta; havanın terkibini, yaşayabilmemiz için gerekli dengede tutmaktadır. Şayet havadaki karbon miktarı daha fazla olsaydı canlılar için solunum zorlaşacaktı.

Gözlerimizi etrafa çevirip dikkatle baktığımızda atom çekirdeğinden hücreye, hücreden insan beynine, tohumdan ağaca, kum zerrelerinden kâinatın en uzak köşelerindeki galaksilerle kadar her şeyde ayın ölçünün geçerli olduğunu görüyoruz. İşte bir, her şeyi yoktan vareden Yüce Allah'ın, kâinata yerleştirdiği hassas düzen ve dengedir.

Kur'an-ı Kerim sık sık evrendeki ilâhî dengeyi hatırlatarak "akıllı insanlar için bunda ders ve ibret olduğunu" belirtir ve onları insana çağırır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Aralık 2009       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kader ve Kaza ne demektir?

Sözlükte ölçmek, tahmin etmek ölçüp takdir ederek tayin etmek; güç yetirmek ve kudret anlamlarına gelen kader, dinî bir terim olarak, Allah'ın ebede kadar olacak şeyleri, bunların zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, nasıl ve ne zamanda olacaklarsa onların tamamını ezelde bilip bu bilgi doğrultusunda takdir etmesine denir. Bu durumda kader Allah'ın ilim sıfatını ilgilendirmektedir. O halde kader, Allah'ın ilmi doğrultusunda, kâinatı ve ondaki her şeyi belli bir düzen ve ölçüye göre idare eden ilâhî bir kanundur. Bu konuda Kuran’da şöyle buyrulmaktadır: “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer 54/49); “Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O'nun katında bir ölçüyledir.” (Ra’d,13/8); “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçü ile indiririz.” (Hicri 15/21); “… O her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.” (Furkan,25/2). "Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır." (Hadis 57/22).

Kaza ise, Cenabı-ı Hakk'ın ezelde irade etmiş olduğu ve takdir buyurduğu şeylerin, zamanı gelince her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun bir biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır. Bu takdirde kaza, Allah'ın tekvin sıfatını ilgilendiren bir konu olmaktadır. Bu tanım, İmam Mâtüridî ve taraftarlarına göredir. Eş’arîler ise kazayı daha farklı bir şekilde tarif etmişlerdir: Kaza; hüküm manasınadır. Allah'ın eşyayı sonradan nasıl olacaksa ezelde öylece irade etmesidir. Kader ise, Allah'ın her şeyi vakti gelince, ezelî ilmine uygun olarak, irade ettiği şekilde yaratmasıdır.
İslam dininde kader [değiştir]
İslam dininde, Kader, ezelden ebede kadar hayır ve şer (iyi ve kötü) meydana gelecek bütün hadiselerin (olaylar)Allah katında malum olmasıdır. İslam dininde kadere inanmak imanın şartlarındandır, amentünün bir parçasıdır. Buna göre İslam anlayışındaki kadere inanmayan kişi İslam'dan çıkmış olur. Not: "İslam dininde" değil "bazı İslami fırkalarınca" denmesi gerekir. Nitekim kadere inanmak imanın şartlarından olduğunu kabul etmeyen birçok İslami fırkalar vardır. İslam dinin esas kaynağı olan Kur'anda iman esasları zikredilirken kadere iman zikredilmemiş, Kur'anda zikredilen "kader" kelimesi de Müslümanların anladığı manada değildir
KAZA:
Alla hu Teali tarafından takdir edilen şeyin varlık/madde âleminde ortaya çıkması; yaratılıp meydana gelmesi demektir.
Kader-kaza ilişkisi bu anlamda öncelik ve sonralık göstermektedir. Zira kader önce, kaza ise sonradır. Yani, önce bir varlık hakkında Allahu Tela’nın takdiri olur, dana sonra kazası gerçekleşir. Bu varlık/madde âleminde gerçekleşen her olay hem kader hem de kazadır. Şayet (Allah’ın bildiği bir hikmet sebebiyle) gerçekleşmedi ise bu kaderdir.
Bu iki tarifte geçen, her şeyin kaderinin Allah’ın ezeli ilminde olmasının anlamına gelince: İnsanların cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradeleri ile yapmak istedikleri bir şeyi, Allah’ın (c.c), o kulun bu işi nerede, ne zaman, nasıl ve kiminle ve ne şekilde seçeceklerini bilmesi; bu bilgisine göre irade etmesi ve zamanı gelince de kulun tercihine göre yaratması demektir. Bu bizim, astronomi ilminin vasıtasıyla, gelecek sene Ramazan hilalinin, veya ay tutulmasının hangi tarihte olacağını bilmemiz ve zamanı gelince de o olaya şahit olmamıza benzemektedir. Kaza ve kader hakkında bu kadar malûmata değindikten sonra, velilerin ve bazı Salih insanların bu konudaki görüşlerine yer vermek gerekir.
Ş. Muhammed Ziyauddin Hz.leri, babasının halifesi, ayrıca kâtibi, Bitlisli M. Mustafa’ya bu konuda bir mektup yazmıştır. Mektubundaki kaza ve kader ile ilgili bölümleri özetle aktarıyoruz:
“Ey Doğru ve şefkatli efendim! Bu konu, geniş olarak izah edilmesi gereken bir meseledir. Şafiî, Hanefî mezhebine mensup âlimleri ile diğer bütün mezhep âlimleri bu konudan söz etmiş, hatta bu konu bazı âlimlerin helâk olmasına, bazılarının da kurtuluşuna sebep olmuştur. Muhammed Ziyauddin Hz.leri mektubuna devam ederek:
_Kaza ve kader kuldan cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradesini kaldırmaz. Çünkü Allahu Teali, kulun kendi cüzî iradesiyle o işi yapacağına ve yapmayacağına hükmetmiştir (ezeli ilmiyle bilmektedir).
Bu konuya Alâeddin Attar (k.s) da işaret ederek şöyle buyurmuşlardır: Müridin zahirde Allah’ın yoluna sımsıkı sarılması, kalbini de Allah’a bağlaması gerekir. Yani onu saadete kavuşturacak zahiri sebepleri düşünüp, emir olunduğu üzere; çok çalışıp kendini kötülüklerden koruyacaktır. Hülasa: Kul, zahirde dış sebeplere bağlanıp hakikatte Allah’a tevekkül edecektir. Şöyle ki, korktuğu şeylerden dolayı vaktinde kapısını kapayıp atını bağlayacak, yemeğini yiyecek; fakat hakikî koruyan ve doyuranın Allah (c.c) olduğunu bilecektir.
Ayrıca bu konuda Mevlâna Halit’in (k.s) bir risale niteliğinde, Kendisinde kaza-Kader, İrade-i cüziyye, Kesbi konularının ehlisünnet ve’l-cemaat âlimlerinin görüşlerinin bulunduğu bir mektup yazmıştır. Bu mektuba “El-İkdu’l-Cevherî fi’l-Farkı Beyne Kesbeyi’l-Maturudî” ismini vermiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Aralık 2009       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen!! evrende bir düzenin olması nedir?yardım edinn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2009       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kuran-ı kerim de evrendeki ölçü ve düzenle ilgili ayetler nelerdir yardımcı olursanız çok sevinirim
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
23 Aralık 2009       Mesaj #19
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
bakınız
Alıntı
fadedliver adlı kullanıcıdan alıntı

Kuran’da evren hakkında dikkat çekilen bir diğer nokta ise belli bir dengenin varlığıdır. Furkan suresinde Rabbimizin yaratışındaki düzen ve ölçü şöyle ifade edilmektedir.
Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, onu belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (25 Furkan Suresi, 2)
Evren büyük bir patlama sonucunda yaratılmıştır. Fakat bu patlama gözlemlenen tüm patlamalardan ayrı bir özelliğe sahiptir. Big Bang’in sonucunda düzensizlik değil evrenin her noktasında bir düzen ortaya çıkmıştır.
RESİM-7
Bilim dünyası bugün evrendeki bu düzen ve tasarımı “İnsani İlke” (Anthropic Principle) kavramlarıyla ortaya koymaktadır. İnsani ilkeye göre Evren amaçsız bir şekilde tesadüfen oluşamayacak kadar mükemmel özelliklere sahiptir. Bilimin ortaya koyduğu ve Furkan suresinin 2. ayetinde belirtildiği gibi evrende bir düzen ve ölçü vardır. Evrende var olan tasarımla ilgili belli başlı örnekler kısaca incelendiğinde durum daha net anlaşılacaktır.
1) Evreni meydana getiren patlama biraz daha şiddetli olsaydı, evrendeki tüm madde dağılırdı; eğer patlama biraz daha yavaş olsaydı, bütün madde hemen kapanırdı. Her iki durumda da ne galaksiler, ne yıldızlar, ne dünyamız, ne de canlılar oluşurdu. Patlamanın galaksileri, yıldızları, Dünya’mızı ve canlıları oluşturacak şekilde olmasının olasılığı, havaya atılan bir kurşun kalemin sivri ucu üstünde durması kadar bile değildir.
2) Big Bang’in patlama anında, eğer daha fazla madde olsaydı evren hemen kapanacaktı. Eğer patlama anında madde daha az olsaydı patlama galaksileri oluşturmadan maddeyi dağıtabilirdi. Görülüyor ki Big Bang, hem şiddeti, hem madde oranı, hem de bunların birbirine göre düzenlenmesiyle bilinçli bir tasarımın ürünüdür.
3) Big Bang’in başlangıcının çok yüksek sıcaklıkta olması sayesinde atom-altı dünyadaki oluşumlar gerçekleşmiştir. Böylece de galaksilerden canlılara kadar olan süreç mümkün olmuştur.
4) Evrenin başlangıçtaki homojen yapısı da galaksilerin oluşmasının bir şartıdır. Başlangıç homojenliğindeki ufak bir azalma galaksilerin oluşmasına izin vermeyecek ve tüm maddenin karadeliklere dönüşmesi sonucunu doğuracaktı. O zaman da biz var olamayacaktık.
5) Evrende entropi sürekli artmaktadır. Bu ise evrendeki başlangıç anında çok düşük entropili bir başlangıcın olması gerektiği anlamını taşır. Bu olasılığın gerçekleşmesi imkansızdır.
6) Big Bang’den sonra açığa çıkan protonlar ve anti-protonlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısının, anti-protonlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.
7) Aynı şekilde nötronlar ve anti-nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için nötron sayısı, anti-nötronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.
icon cool Elektronlar ve pozitronlar da birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için elektron sayısı, pozitronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.
9) Kuarklar ve karşı kuarklar da birbirini yok eder. Oysa yaşamın varlığı kuarkların daha fazla olmasına bağlıdır ve kuarklar karşı kuarklardan daha çok olmuşlardır.
10) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti-maddelerinden daha fazla olmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre belirlenmiş oranlarda yaratılmış olmaları da gerekmektedir. Bu da canlılığın bir şartıdır.
11) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kütleleri de mevcut şekilde olmalıdır. Bu parçacıkların mevcut kütleleri farklı olsaydı yaşam için gerekli atomlar oluşamayacaktı.
12) Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleriyle birbirlerini dengelerler. Eğer bu denge sağlanmasaydı canlılık için gerekli atomlar oluşamayacaktı. Elektronun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıldızlar oluşamazdı.
13) Eğer evrendeki nötrino miktarı daha az olsaydı galaksiler oluşamayacaktı. Eğer nötrino miktarı daha fazla olsaydı galaksiler çok yoğun olacaktı. Her iki durum da canlılığın oluşmasını engellerdi.
14) Güçlü nükleer kuvvet, çekirdekteki proton ve nötronları bir arada tutar. Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşamazdı.
15) Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, Big Bang’de çok fazla hidrojen helyuma dönüşürdü. Eğer bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.
16) Elektromanyetik kuvvet daha şiddetli olsaydı kimyasal bağların oluşumunda sorun çıkardı. Eğer daha zayıf olsaydı kimyasal bağların oluşumu sorunlu olurdu ve canlılık için mutlak gerekli olan karbon ve oksijen atomları yetersiz kalırdı.
17) Çekim gücü daha kuvvetli olsaydı, tüm yıldızlar bu kuvvetin gücüne direnemeden karadeliklere dönüşürdü. Eğer daha zayıf olsaydı, ağır elementleri oluşturacak yıldızlar oluşamayacaktı. Her iki durumda da canlılık oluşamazdı.
18) Zayıf nükleer kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvet ve yerçekimi kuvveti belli kritik değerler gözetilerek yaratılmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre uygun oranlarda da yaratılmaları gerekmektedir. Bu hem galaksilerin ve yıldızların, hem de tüm canlıların var olabilmesi için gerekli çok hassas bir dengedir.
19) Canlılığın oluşabilmesi için yıldızlar arası mesafe belli bir büyüklükte olmalıdır. Eğer yıldızlar birbirlerine daha yakın olsaydı çekim gücünün fazlalığı gezegenlerin yörüngelerini bozacaktı. Eğer yıldızlar birbirlerine daha uzak olsaydı süpernovalar tarafından evrene saçılan ağır atomlar çok geniş bir alana yayılacaktı ve yaşam için gerekli atomlar yeterli düzeyde olamayacaktı.
RESİM-51
20) Hayat için gerekli atomlardan en önemli ikisi karbon ve oksijendir. Bu atomlardan karbonun oksijen atomunun enerji seviyesine olan oranı daha yüksek olsaydı canlılık için gerekli oksijen yetersiz olurdu. Eğer mevcut oran daha düşük olsaydı canlılık için gerekli karbon yetersiz olurdu.
21) Hayat için büyük önemi olan karbon ve oksijen atomları birbirlerinin enerji seviyelerine bağlı oldukları gibi, helyum atomunun enerji seviyesine de bağlıdırlar. Helyumun enerji seviyesi yüksek olsaydı yaşam için gerekli karbon ve oksijen miktarı yetersiz olurdu, eğer helyumun enerji seviyesi düşük olsaydı yine yaşam için gerekli karbon ve oksijen miktarı yetersiz olacaktı.
22) Süpernova patlamalarının uzaklığı,yakınlığı ve sıklık derecesi de canlılık için çok önemlidir. Örneğin bu patlamalar çok yakın olsaydı, oluşacak radyasyon canlılığı yok edebilirdi. Eğer bu patlamalar çok uzak olsaydı canlılık için gerekli ağır atomlar yeterli seviyede olmayacaktı.
23) Dünya’mızda canlılığın oluşabilmesi için galaksimizin belli oranda maddeye sahip olması gerekmektedir. Eğer madde oranı fazla olsaydı Güneş’in yörüngesi değişecekti. Eğer daha az madde olsaydı, Güneş’imiz gibi bir yıldızın var olması mümkün olmayacaktı. Ayrıca galaksimizin büyüklüğü, şekli ve başka galaksilere uzaklığı da canlılığın oluşması için çok önemlidir.
24) Jüpiter gezegeninin büyüklüğü ve mesafesi de Dünya’mızdaki canlılığı mümkün kılan koşullardan biridir. Eğer Jüpiter şu andaki yerinde ve büyüklüğünde olmasaydı, Dünya’mız meteor yağmurlarına karşı bu kadar güvenli olmazdı. Ayrıca mevcut yörüngemiz de değişirdi. Bu iki durum da canlılık için ayarlanmış çok özel koşulları bozardı.
RESİM-52
25) Dünya’mız, Güneş’e daha uzak olsaydı, yaşama olanak tanımayan soğuk ve buzullarla karşı karşıya kalırdık. Eğer Güneş’e daha yakın olsaydık yeryüzündeki su buharlaşır ve yaşam mümkün olmazdı.
26) Dünya’mızın çekimi daha fazla olsaydı, amonyak ve metan oranının artması gibi durumlar yeryüzünün canlılığa elverişli bir ortam olmasını engellerdi. Eğer Dünya’mızın çekimi daha az olsaydı atmosfer çok su kaybeder ve canlılık için elverişli ortam kalmazdı.
27) Dünya’mızın çevresindeki manyetik alan da çok özel olarak ayarlanmıştır. Eğer bu manyetik alan daha güçlü olsaydı, Güneş’ten gelen canlılık için yararlı ışınları da engelleyebilirdi. Eğer bu manyetik alan daha zayıf olsaydı, Güneş’ten gelen zararlı ışınlar yaşamın oluşmasına olanak tanımazdı.
RESİM- 53
28) Yeryüzünden yansıtılan ışık ile yeryüzüne çarpan ışık da belli bir oranda olmalıdır. Eğer bu oran daha büyük olsaydı yeryüzü buzullarla kaplanırdı. Eğer bu oran daha küçük olsaydı sera etkisiyle aşırı ısınan yeryüzü yaşama elverişli olmazdı.
29) Yaşam için yer kabuğunun kalınlığı da önemlidir. Yer kabuğu daha kalın olsaydı, atmosferden yer kabuğuna oksijen transferiyle oksijen dengesi bozulurdu. Yer kabuğu daha ince olsaydı yer kabuğunun her yerinden sürekli volkanlar fışkırırdı. Bu ise hem iklimi değiştirir, hem de canlılığı yok ederdi.
30) Atmosferdeki oksijen miktarı da yaşam için kritik bir değerde yaratılmıştır. Bu değer eğer yüksek olsaydı, yeryüzünde sürekli yangınlar çıkardı. Bu değer eğer alçak olsaydı solunum yapmak imkansız olurdu.
RESİM-54
31) Atmosferdeki karbondioksit oranı da yaşamı mümkün kılacak bir değerde yaratılmıştır. Karbondioksit daha fazla olsaydı sera etkisi oluşacaktı. Eğer daha az olsaydı bitkilerin fotosentez yapması mümkün olmayacaktı.
32) Dünya’mızdaki ozon miktarı da çok kritik bir değerde yaratılmıştır. Eğer bu değer daha yüksek olsaydı yüzey sıcaklığı çok düşerdi. Eğer bu değer daha düşük olsaydı hem yüzey sıcaklığı çok yükselirdi, hem de yaşamı yok edecek şekilde ultraviyole artardı.
33) Yaşam için atmosfer basıncının da belli bir değerde olması gerekmektedir. Eğer atmosfer basıncı daha düşük olsaydı, buharlaşan su miktarı artacak ve bu sera etkisi oluşturacaktı, atmosferdeki su buharı azalacak ve dünya çölleşecekti.
34) Atmosferdeki havanın solunabilmesi için havanın belli bir basınçta, akışkanlıkta ve yoğunlukta olması lazımdır. Atmosferin yoğunluğunda ve akışkanlığındaki ufak bir değişiklik nefes almamızın imkansız olmasına sebep olabilirdi.
35) Canlılık için olmazsa olmaz şart olan karbon atomunun, yıldızların içindeki oluşumu çok kritik değerler altında meydana gelmektedir. Bunun için iki helyum atomu birleşip 0.000000000000001 saniye gibi kısa bir süre berilyum atomuna dönüşürler ve üçüncü bir helyumun eklenmesiyle karbon atomu oluşur. Bahsedilen atomların enerji seviyelerindeki ufak bir farklılık karbon atomunun ve canlılığın ortaya çıkışını imkansızlaştırırdı.
RESİM-55
36) Tüm canlılar, karbon atomunun diğer elementlerle bileşikler yapması sayesinde var olmuşlardır. Karbon, yaşam için gerekli olan bileşikleri ancak dar bir sıcaklık aralığında gerçekleştirebilir. Bu sıcaklık aralığı ise Dünya’nın sıcaklığıyla tam uyumludur. Oysa evrende yıldızların içindeki milyarlarca derece sıcaktan mutlak sıfır olan -273 dereceye kadar geniş bir aralık mevcuttur.
37) Karbon atomunun oluşturduğu kovalent bağlar gibi zayıf bağlar da ancak belli bir sıcaklık aralığında gerçekleşebilirler. Bu sıcaklık aralığı ise Dünya’da var olan sıcaklık aralığı ile tam uyumludur. Zayıf bağlar gerçekleşmese hiçbir canlı var olamazdı.
38) Yaşam için bütün şartları yerine getiren Dünya’mızın, yaratılma zamanı da yaşama tam uygun olarak seçilmiştir. Dünya eğer daha önce yaratılsaydı canlılık için gerekli ağır atomlar (karbon, oksijen gibi) yeterli miktarda bulunmayacaktı. Eğer Dünya’mızın yaratılışı daha sonraya kalsaydı, Güneş sistemimizi oluşturacak yoğunlukta ham madde kalmamış olacaktı.
39) Canlılığın mümkün olabilmesinin şartlarından biri de suyun belirli bir yüzey gerilimine sahip olmasıdır. Bitkilerin suyu topraktan emmeleri ve en üst noktalarına kadar iletebilmeleri bu gerilimin tasarlanmış olması sayesindedir. Bu gerilim daha farklı olsaydı ne bitkilerden, ne de diğer canlılardan söz edebilirdik.
RESİM-56
40) Suyun reaksiyon kabiliyeti de canlılığın diğer şartlarından biridir. Su ne bazı asitler gibi parçalayıcı özellikler gösterir, ne de argon gibi hiçbir reaksiyona girmeden durur. Suyun akışkanlık değeri, suyun katı halinin sıvı halinden daha hafif olması da yeryüzündeki canlılığa büyük katkıda bulunur.

kaynak

Alıntı
fadedliver adlı kullanıcıdan alıntı

Evrende mükemmel bir düzenin varlığını nasıl anlarız?

İnsan çevresine baktığı zaman gökyüzünde güneşi, ayı ve yıldızları; yeryüzünde insanları, hayvanları, bitkileri, dağları, denizleri görür. Akıllı ve düşünen bir varlık olan insan; çevresinde bulunan varlıkları gözlemlediği ve düşündüğü zaman, evrende mükemmel bir düzenin var olduğunu anlar.
Kendimize bakalım:
Kendi vücudumuza baktığımızda, bir düzenin olduğunu kolayca görebiliriz. Yüce Allah; insanı el, yüz, ayak, göz gibi organlarıyla en güzel şekilde yaratmıştır. Mükemmel vücudumuzda organlarımız, birbiriyle uyumlu ve düzenli olarak çalışır. Organlarımız arasındaki bu düzenli ve uyumlu çalışma bizim sağlıklı yaşamamızı sağlar. Solunum sistemimizin uyumlu çalışmasıyla rahatça nefes alıp veriyor, sindirim sistemimizin düzenli çalışmasıyla da yediğimiz besinleri sindirebiliyoruz. Yine beynimizin düzenli ve uyumlu çalışmasıyla düşünebiliyor, kavrıyor ve bilgi ediniyoruz. Bilim adamlarının araştırmalarına göre insan beyninde on milyar hücre bulunduğu, bu hücreler arasında sayılamayacak kadar çok haberleşme bağlantılarının bulunduğu tespit edilmiştir. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: ”Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?”(İnfitar suresi, ayet 7-8)



Yeryüzüne bakalım: Su döngüsü, yağmurun ve karın oluşumu, toprağın yeşermesi, yeryüzünde yaşamın olması da evrende mükemmel bir düzenin olduğunun en açık delilidir.
Evrende yaşayabilmemiz için ne gerekiyorsa hepsi var. Sonbaharda ağaçlar yapraklarını döküyor, kışın uykuya dalan tabiat, ilkbaharda tekrar canlanıyor. Denizler, göller, akarsular, dağlar, ovalar, çeşit çeşit sebzeler ve meyveler, rengârenk çiçekler yeryüzüne ayrı bir güzellik katmaktadır. Aynı yerde bulunan aynı topraktan beslendikleri halde kokusu, tadı ve rengi aynı olmayan bitkilerin bulunması evrende bir düzenin olduğunu gösterir.
“Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekin tarlaları, hurma ağaçları vardır. Bütün bunlar bir suyla sulanır. Ama tatları birbirinden farklıdır. Bunlarda aklını kullanan kimseler için (Allah’ın varlığını gösteren deliller vardır”(Ra’d suresi ayet 4)


Gökyüzüne bakalım:
Mevsimlerin sürekliliği, gece ile gündüzün birbirini izlemesi, güneş, ay, yıldız ve gezegenlerin kendi yörüngelerinde hareket etmeleri, atmosfer tabakasının kalınlığı, gökyüzünde bir düzeninin olduğunu gösterir. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gece ve gündüz, güneşin etrafında dönmesiyle de mevsimler oluşmakta ve bunlar birbirini takip etmektedir. Üstünde yaşadığımız dünya o kadar düzenli dönüyor ki, onun dönüşü ile gece ve gündüzün başlayıp bitme saatlerinde bir saniyelik bir gecikme bile olmuyor. Bulutsuz temiz bir gecede gökyüzüne baktığımız zaman ne kadar yıldız görebileceğimizi hiç düşündünüz mü? Tabi saymakla bitmez ve bunları özel bir araç kullanmaksızın saymak mümkün değildir. Uzayla uğraşan bilim adamları özel bir teknikle yarım milyar yıldız tespit etmişlerdir. Bu ne demektir? Saniyede bir yıldız hesabıyla bunları saymak istersek tam yüz yıl boyunca gecelerimizin tamamını buna ayırmak zorunda kalırız. Ne muhteşem gökyüzü değil mi? Bunlar görünenler. Ya görmediklerimiz? “Göklerin ve yerin sırrı Allah’a aittir”(Şura suresi ayet 12)
Atmosfer tabakası dünyamızı sarmaktadır. Atmosfer tabakasının katmanları olmasaydı; sağanak halde yağan gök taşları dünyamızı delik deşik ederdi. Filtre edilmemiş güneş ışınları canlıların yaşamına son verirdi. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “ Gökyüzünü de korunmuş tavan yaptık” (Enbiya suresi, ayet 32) Bütün bunlar evrende bir düzenin olduğunu gösterir.
Aklımızı ve yeteneklerimizi yerinde kullanırsak sezer ve anlarız ki, evrendeki uyumlu işleyiş büyük bir güç tarafından oluşturulmuştur. Bu da bizi, evreni ve evrenin içindekileri yaratan, her şeye çeki düzen veren Allah’tır.

Evrende bir düzenin olmasının bizim için önemi nedir?


Evrende var olan her şeyin belirli bir düzen içinde ve bir amaca bağlı olarak yaratıldığını kavrarız. Bu durum bizim Allah’ın varlığını, birliğini, gücünü kudretini görmemizi sağlar. Çevremizde gördüğümüz bu deliller bizim bilinçli bir mümin haline gelmemize yardımcı olur.(Anlatım: Osman AY)


kaynak

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

kuran-ı kerim de evrendeki ölçü ve düzenle ilgili ayetler nelerdir yardımcı olursanız çok sevinirim

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2009       Mesaj #20
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
evrendeki düzen hakkında hadisler bulursanız sevinirm

Benzer Konular

3 Ekim 2011 / aley Cevaplanmış
3 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
1 Ekim 2013 / Misafir Cevaplanmış
27 Haziran 2009 / 538 Soru-Cevap