Arama

Jean Jacques Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 24 Kasım 2010 Gösterim: 28.375 Cevap: 3
kuzzu - avatarı
kuzzu
Ziyaretçi
13 Kasım 2008       Mesaj #1
kuzzu - avatarı
Ziyaretçi
ya bana jan jack rousse un toplum sözleşmesi adlı eseri hakkında bilgi lazımm lütfen yardım ediinn...!
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
fransız filozof.
aydınlanma döneminin en ünlü ve etkili ismi.
Sponsorlu Bağlantılar
öğretisi toplumsallık üzerinedir.
doğal durumdaki insanın yararlarıyla, uygar durumdaki insanın yararlarını yaklaştırabilecek bir düzen olası mı?

"düzenin tüm devinimleri herkesin mutluluğundan başka bir yere yönelmesin diye, yöneticinin çıkarlarıyla halkın çıkarlarının tek ve aynı olduğu bir toplumda yaşamak isterdim."

Fransız ihtilali'nin sembol olmuş düşünürü,politika adamı,sosyal bilimcisidir.Demokrasi kavramının gelişmesi ve bunun anayasal hukuk devleti modeline dönüşmesi adına büyük işler başarmış,bi anlamda bu düşüncelerin teorisini oluşturan kişi olmuştur.Mustafa Kemal Atatürk'ün bu şahsı kendisine idol olarak aldığı söylenir,zaten buna bağlı olarak da 1924 anayasası Rousseau'cu bir yaklaşımın ağırlığını taşımaktadır.
#1274667 w tavsiye !? mulkiyet hakkina karşıdır. Mülkiyeti zenginlerin gücünü artıran, fakirleri de aç bırakan bir kurum olarak görür. Mülkiyet rousseau'ya göre eşitliği bozar. Bu yönüyle bir Locke'den* ayrılır. Mülk sahibi olmak ya da zengin olmak kesinlikle siyasi iktidarı ele geçirme ya da ülkede egemen olma yönünde hak bahşetmez. günümüz demokrasileri açısından da bu geçerlidir. ancak her ne hikmetse anayasal demokrasilerin kurucuları arasında locke başta gelir. Rousseau ise totaliter rejimin ve mutlakiyetçi görüşün savunucusu olarak kabul edilir. zannımca bunun sebebi, rousseau'nun eserlerinde çelişkili ifadeler kullanmasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki:

toplum sozlesmesi yapanlar o toplumda yaşayan insanlardır. yani iktidarın kaynağı halktır. rousseau'ya göre herkesin özgürlüğü devlet tarafından güvence altına alınmalıdır. bunun için de bireylerin tüm haklarını devlete devretmesi gerekmektedir. yani bireyler üstün irade olan devleti kabullenmelidirler. işte rosseau'nun çelişkisi burdadır. hem locke gibi devletin özgürlükleri korumak için varolduğunu söylemekte hem de görüşüyle çelişecek şekilde kişilerin hak ve özgürlüklerinden devlet lehine vazgeçmeleri gerektiğini söylemektedir.

Buna gerekçe olarak toplum sözleşmesi* isimli kitabında şunları söyler: "herkes hakkını devlete devretmektedir, yalnız devrettiği kadarını da devletten geri almaktadır. Çünkü bu durum herkes için aynı olunca hiçkimse bunu diğerlerinin zararına kullanmayacaktır." bir anlamda eşitliği savunur. Bu açıdan bakıldığı zaman sosyalist bir düşünür imajı çizer. ama savunduğu eşitlik koleler arasindaki esitliktir. özgürlüksüz eşitliğe razıdır.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
13 Kasım 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
fransız filozof.
aydınlanma döneminin en ünlü ve etkili ismi.
Sponsorlu Bağlantılar
öğretisi toplumsallık üzerinedir.
doğal durumdaki insanın yararlarıyla, uygar durumdaki insanın yararlarını yaklaştırabilecek bir düzen olası mı?

"düzenin tüm devinimleri herkesin mutluluğundan başka bir yere yönelmesin diye, yöneticinin çıkarlarıyla halkın çıkarlarının tek ve aynı olduğu bir toplumda yaşamak isterdim."

Fransız ihtilali'nin sembol olmuş düşünürü,politika adamı,sosyal bilimcisidir.Demokrasi kavramının gelişmesi ve bunun anayasal hukuk devleti modeline dönüşmesi adına büyük işler başarmış,bi anlamda bu düşüncelerin teorisini oluşturan kişi olmuştur.Mustafa Kemal Atatürk'ün bu şahsı kendisine idol olarak aldığı söylenir,zaten buna bağlı olarak da 1924 anayasası Rousseau'cu bir yaklaşımın ağırlığını taşımaktadır.
#1274667 w tavsiye !? mulkiyet hakkina karşıdır. Mülkiyeti zenginlerin gücünü artıran, fakirleri de aç bırakan bir kurum olarak görür. Mülkiyet rousseau'ya göre eşitliği bozar. Bu yönüyle bir Locke'den* ayrılır. Mülk sahibi olmak ya da zengin olmak kesinlikle siyasi iktidarı ele geçirme ya da ülkede egemen olma yönünde hak bahşetmez. günümüz demokrasileri açısından da bu geçerlidir. ancak her ne hikmetse anayasal demokrasilerin kurucuları arasında locke başta gelir. Rousseau ise totaliter rejimin ve mutlakiyetçi görüşün savunucusu olarak kabul edilir. zannımca bunun sebebi, rousseau'nun eserlerinde çelişkili ifadeler kullanmasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki:

toplum sozlesmesi yapanlar o toplumda yaşayan insanlardır. yani iktidarın kaynağı halktır. rousseau'ya göre herkesin özgürlüğü devlet tarafından güvence altına alınmalıdır. bunun için de bireylerin tüm haklarını devlete devretmesi gerekmektedir. yani bireyler üstün irade olan devleti kabullenmelidirler. işte rosseau'nun çelişkisi burdadır. hem locke gibi devletin özgürlükleri korumak için varolduğunu söylemekte hem de görüşüyle çelişecek şekilde kişilerin hak ve özgürlüklerinden devlet lehine vazgeçmeleri gerektiğini söylemektedir.

Buna gerekçe olarak toplum sözleşmesi* isimli kitabında şunları söyler: "herkes hakkını devlete devretmektedir, yalnız devrettiği kadarını da devletten geri almaktadır. Çünkü bu durum herkes için aynı olunca hiçkimse bunu diğerlerinin zararına kullanmayacaktır." bir anlamda eşitliği savunur. Bu açıdan bakıldığı zaman sosyalist bir düşünür imajı çizer. ama savunduğu eşitlik koleler arasindaki esitliktir. özgürlüksüz eşitliğe razıdır.
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi
Alıntı

Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi (Du Contrat social, 1762) başlığını taşıyan çalışması ise gerek siyaset kuramının gerekse siyaset felsefesinin klasik yapıtları arasında gösterilmektedir. Dört ayrı kitaba ayrılarak yazdan yapıtta,

  • “Birinci Kitap” meşru siyasal bir düzenin kurulması için gereken uygun zemini;
  • “İkinci Kitap”, böyle bir düzen içerisindeki egemen yapının kökeni ile işlevlerini;
  • “Üçüncü Kitap” bütün gücünü ve yetkilerini egemen yapıdan alan ikincil konumdaki hükümetin görevlerini;
  • “Dördüncü Kitap”, özellikle Roma devleti örneğini önüne koyarak sivil dinin işlevleri ile adil bir topluma ilişkin değişik konuları ele almaktadır.
Kitabın altbaşlığının “Siyasal Hakkın İlkeleri” olması ayrıca anılmaya değerdir.

Rousseau’nun kitabın hemen bütününe egemen temel ilgileri normatif bir nitelik sergilemektedir, söz konusu normatif yaklaşımın en belirgin biçimde görülebileceği konular “meşruiyetin doğası ile temeli” ve “adalet” ile “hak” ekseninde sıralanmaktadır. Bu anlamda varolan siyasal yapılara karşı varolması gereken siyasal yapıların araştırılması kitabın başlıca amacı olarak görülebilir. Yapıtın kavranması bakımından oldukça yararlı olan kısa bir özet, Emile’ in siyasal eğitimi üzerine söylenenler aracılığıyla “Emile” başlıklı “Beşinci Kitap”ta sunulmaktadır.

Rousseau, Toplum Sözleşmesi başlıklı bu önemli çalışmaya bir toplum içinde biraraya gelmemizi zorunlu kılanın birey olarak kendi kendimize yetmeyişimiz olduğu saptamasında bulunarak başlamaktadır. Ancak toplum içinde bir araya geldiğimiz vakit, yaşamımızı sürdürmek pahasına boyunduruk altına girmeyi doğal olarak istememekteyizdir. Özgürlük bu anlamda özsel bir insan gereksinimi, insanlığın en önemli göstergesidir. Dolayısıyla Rousseau’ya göre, özgürlük olma dan salt yaşamda kalmak gerçek anlamda bir insan yaşamını ifade etmemektedir. Bu bağlamda Rousseau insanların özgürlük temelinde biraraya gelmelerini, bütün kişilerin biraraya gelmesi adına egemenlik yapısının meydana getirilmesi durumuna, yani insanların kendileri açısından belli ölçülerde bağlayıcı olan yetke yapısı yasayı kendi arzularıyla benimsemeleri “genel istenç” diye adlandırmaktadır.

Genel istenç tasarımı Rousseau’nun siyasal meşruiyet kuramına baştan sona egemen olmasına karşın tam anlamıyla açık olmayan oldukça tartışmalı bir konudur. Kimi yorumcular bu anlayışın son çözümlemede en temel örneğinin Fransız Devrimi’nde verildiği üzere proleteryanın ya da yoksul kırsal kesimin diktatörlüğü anlamına geldiğini belirtseler de, Rousseau’nun genel istençten anladığı tam olarak bu değildir.

Bunun böyle olmadığının en temel kanıtı, Rousseau’nun genel istencin bireyleri kitlelere karşı korumak için, tek tek bireylerin kitlelerin yararı adına kurban edilmelerine izin vermemek için varolduğunun altını özellikle çizdiği Siyasal Ekonomi Üstüne Konuşma (Discourse on Political Economy, 1755) bulunmaktadır. Kuşkusuz Rousseau bu noktada insanın doğası gereği bencil olduğunun, kendi toplumsal katmanının çıkarlarını savunmak adına ötekileri tahakküm altına alacak derecede baskıcı bir yaradılış taşıdığının bütünüyle ayırdındadır. Bu nedenle Rousseau, herkesin iyiliğini gözeten bir anlayışa içtenlikle bağlılığın sağlıklı bir toplumsal yapılanımı olanaklı kılacak genel iyinin oluşturulabilme baş koşulu olduğunu savunmaktadır. Nitekim bu çok önemli koşul “İkinci Kitap”ın da ana araştırma izleğidir. Rousseau genel iyinin oluşturulabilmesinin yeter koşullarını incelediği “Ikinci Kitap”ta, özellikle gerekli olduğunu düşündüğü, insanları kendi bencil ilgi ve çıkarlarına karşı bü tün bir toplumun iyiliğini düşünmeye özendirecek, bunun kendileri için daha büyük yararlar getireceği inancını aşılayacak yarı kutsal bir yöneticinin karizması tasarımına başvurmaktadır. “Ikinci Kitap”ın akışı boyunca Rousseau yalnızca yasalara ve iyi bir devlete ilişkin sarsılmaz bir duyarlık ve inanç taşıyan Korsika halkından örnekler vererek, kimileyin bu küçük ada halkının bir gün gelecek Avrupa’yı afallatacak derecede büyük işler başaracağı duygusuna kapıldığını dile getirmektedir.

Toplum Sözleşmesinin hükümetin rolünü ve görevlerini inceleyen “Üçüncü Kitap”ında Rousseau, çoğunluk yöneticilerin toplumun ilgi ve çıkarlarını gözetecek yerde kendi özel ilgi ve çıkarları uyarınca hareket ettikleri gerçeğinden yola çıkmaktadır. Nitekim bu gerçeğe bağlı olarak Rousseau, hükümet işlevlerinin baştan sona halkın yargısının egemenliği altında yürütülecek biçimde düzenlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Kuşkusuz bu yapılırken hükümetin farklı devletlerin farklı koşullarına (büyüklük, nüfus, coğrafya gibi) uygun güç ve yetkilerle donatılmasına ayrı bir özen gösterilmek zorundadır. Bu bağlamda Rousseau’nun demokratik yönetime karşı özel bir yakınlık duymaması önemli bir noktadır. Bunun ana nedeni anayasa ile egemen yapıyı Rrsusseau’nun iki ayrı konu olarak düşünmesine bağlanabilir.

‘Dördüncü Kitap”ta Rousseau’ nun, kitabın kapsamı göz önünde bulundurulduğunda oldukça uzun sayılabilecek bir biçimde Roma Devleti’ni tartışması söz konusudur. Rousseau burada Roma’ya bir yandan alabildiğine feci bir devlet çöküşünün modeli olarak yaklaşırken, öbür yandan tanrısal onaylar ile sivil yasaları biraraya getiren, tanrısal yasaları sivil yasalara uymaya çağıran, bütün ulusun genel iyiliğine halkın bağlılığını pekiştirecek bir olanak olarak “sivil din” tasarımını tartışmaktadır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
fransız filozof.
aydınlanma döneminin en ünlü ve etkili ismi.
öğretisi toplumsallık üzerinedir.
doğal durumdaki insanın yararlarıyla, uygar durumdaki insanın yararlarını yaklaştırabilecek bir düzen olası mı?

"düzenin tüm devinimleri herkesin mutluluğundan başka bir yere yönelmesin diye, yöneticinin çıkarlarıyla halkın çıkarlarının tek ve aynı olduğu bir toplumda yaşamak isterdim."

Fransız ihtilali'nin sembol olmuş düşünürü,politika adamı,sosyal bilimcisidir.Demokrasi kavramının gelişmesi ve bunun anayasal hukuk devleti modeline dönüşmesi adına büyük işler başarmış,bi anlamda bu düşüncelerin teorisini oluşturan kişi olmuştur.Mustafa Kemal Atatürk'ün bu şahsı kendisine idol olarak aldığı söylenir,zaten buna bağlı olarak da 1924 anayasası Rousseau'cu bir yaklaşımın ağırlığını taşımaktadır.
#1274667 w tavsiye !? mulkiyet hakkina karşıdır. Mülkiyeti zenginlerin gücünü artıran, fakirleri de aç bırakan bir kurum olarak görür. Mülkiyet rousseau'ya göre eşitliği bozar. Bu yönüyle bir Locke'den* ayrılır. Mülk sahibi olmak ya da zengin olmak kesinlikle siyasi iktidarı ele geçirme ya da ülkede egemen olma yönünde hak bahşetmez. günümüz demokrasileri açısından da bu geçerlidir. ancak her ne hikmetse anayasal demokrasilerin kurucuları arasında locke başta gelir. Rousseau ise totaliter rejimin ve mutlakiyetçi görüşün savunucusu olarak kabul edilir. zannımca bunun sebebi, rousseau'nun eserlerinde çelişkili ifadeler kullanmasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki:

toplum sozlesmesi yapanlar o toplumda yaşayan insanlardır. yani iktidarın kaynağı halktır. rousseau'ya göre herkesin özgürlüğü devlet tarafından güvence altına alınmalıdır. bunun için de bireylerin tüm haklarını devlete devretmesi gerekmektedir. yani bireyler üstün irade olan devleti kabullenmelidirler. işte rosseau'nun çelişkisi burdadır. hem locke gibi devletin özgürlükleri korumak için varolduğunu söylemekte hem de görüşüyle çelişecek şekilde kişilerin hak ve özgürlüklerinden devlet lehine vazgeçmeleri gerektiğini söylemektedir.

Buna gerekçe olarak toplum sözleşmesi* isimli kitabında şunları söyler: "herkes hakkını devlete devretmektedir, yalnız devrettiği kadarını da devletten geri almaktadır. Çünkü bu durum herkes için aynı olunca hiçkimse bunu diğerlerinin zararına kullanmayacaktır." bir anlamda eşitliği savunur. Bu açıdan bakıldığı zaman sosyalist bir düşünür imajı çizer. ama savunduğu eşitlik koleler arasindaki esitliktir. özgürlüksüz eşitliğe razıdır.

Benzer Konular

17 Ekim 2015 / Misafir Felsefe ww
15 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap
2 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
3 Ekim 2011 / Misafir Arşive Kaldırılan Konular