Arama

Bilim ve teknoloji arasındaki farklar nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 29 Mart 2010 Gösterim: 35.942 Cevap: 5
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
16 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Bilim ve Teknolojinin farkı.
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
bilim keşfedilmemiş gerçekleri ve kuralları bulma çalışmasıdır. bir araştırma ve kurallama biçimidir. yeni bilgiler peşinde koşma işidir.
Alıntıdaki Ek 50857


Sponsorlu Bağlantılar
tenkoloji ise bulunan gerçekleri pratik hayata dökmek ve bu kurallar çerçevesinde sınırları zorlama, bir uzmanlaşma eylemidir, adı üstünde teknik bilimidir, esas olan tekniktir, ya mevcut teknikde uzanlaşılır, ya da yeni teknikler geliştirilir.

teknolojinin sınırı bilimdir, bilimin ulaştığı gerçeklere bağımlıdır. bilimin sınırı yoktur, önde giden odur ama teknolojiye de bir noktadan sonra muhtaçtır. belirli bir noktadan sonra ilerlemek için teknolojiden faydalanması kaçınılmaz olur. günümüzde ikisini birbirinden ayırmak imkansız hale gelmiş, bilim ve toknoloji farklı kabul edilir ama beraber anılır olmuştur.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Kasım 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
bilim keşfedilmemiş gerçekleri ve kuralları bulma çalışmasıdır. bir araştırma ve kurallama biçimidir. yeni bilgiler peşinde koşma işidir.
Ad:  Teknoloji-ve-Hayat.jpg
Gösterim: 4181
Boyut:  3.7 KB


Sponsorlu Bağlantılar
tenkoloji ise bulunan gerçekleri pratik hayata dökmek ve bu kurallar çerçevesinde sınırları zorlama, bir uzmanlaşma eylemidir, adı üstünde teknik bilimidir, esas olan tekniktir, ya mevcut teknikde uzanlaşılır, ya da yeni teknikler geliştirilir.

teknolojinin sınırı bilimdir, bilimin ulaştığı gerçeklere bağımlıdır. bilimin sınırı yoktur, önde giden odur ama teknolojiye de bir noktadan sonra muhtaçtır. belirli bir noktadan sonra ilerlemek için teknolojiden faydalanması kaçınılmaz olur. günümüzde ikisini birbirinden ayırmak imkansız hale gelmiş, bilim ve toknoloji farklı kabul edilir ama beraber anılır olmuştur.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2016 19:02
Quo vadis?
damlagozlumm - avatarı
damlagozlumm
Ziyaretçi
21 Aralık 2008       Mesaj #3
damlagozlumm - avatarı
Ziyaretçi
Bilim keşfedilmemiş olanların keşfini yapan çalışmalara denir. Araştırmalar ve insanlığa faydalı olacak bilgilerin bilim adamları tarafından yapılan deney test ve buluşlar sayesinde ortaya çıkartılır.

Teknoloji fikir ve düşüncelerin hayata geçilerek makineler ile kendisini göstermesidir. Düşünce sınırlarınız zorlayarak üretilen cihazlar araçlar ve makineler teknolojinin ürünleridir.

Bilim olmadan teknoloji asla olmaz. Gelişen teknolojiler bilimden faydalanarak üretimlerini arttırırlar.

Teknoloji İle Bilim Arasındaki Farklar
Teknoloji gelişimi ile insanla maddi gelir kaygısı içersindendir, Bilim ise insanlara rehberlik edip onlara faydalı olanların sunulması.
Teknolojinin sınırı bilimin araştırmaları doğrultusunda olur, Bilimin sınırı yoktur ve her geçen gün genişlemektedir.
Teknoloji alet ve araçlarla kendisini gösterir, Bilim ise bilgi ve düşünce ile sonuç verir.
Teknoloji ürünlerinin icadını yapanlara mühendis ve mucid denir, Bilim ile ilgili araştırmaları yapanlara bilim adamı unvanı verilir.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2016 18:57
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Aralık 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bilimle teknoloji arasında tabiî bir döngüsel ilişki vardır; bilimsel çalışmalar uygulamaya elverişli bilgi üreterek teknolojik gelişmeye yol açarken, teknolojik gelişmeler de bilimsel araştırmaların daha uygun şartlarda yapılmasını sağlayarak bilimsel gelişmeyi hızlandırmaktadır. Yeniçağ başlarından itibaren belirginleşmeye başlayan bilimle teknoloji arasındaki bu ilişki mâhiyet değiştirmeden günümüze kadar devam etmiştir. Ancak, 1950’li yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan elektronik bilgisayarlarla birlikte bilim-teknoloji ilişkisindeki döngü giderek daha kısa sürelerde tamamlanır olmuştur. Bilgisayarlar her gün biraz daha güçlenirken, güçlü bilgisayarlar sâdece mevcut araştırmaları hızlandırmakla kalmamakta, önceden imkansız olanı mümkün kılarak yeni bilgi alanları ortaya çıkarmaktadır. Bilgimizin sınırları genişlerken mesâfeler küçülmektedir. Bunun tabiî bir sonucu günümüz toplumlarında yaşanan hızlı sosyal ve kültürel değişmedir. Bu değişme karşında kayıtsız kalmak veya korku ve endişeye kapılarak içe kapanmak yerine, değişmeyi ortaya çıkaran teknolojiyi önce anlamak sonra da onu etkili kullanarak değişmeye yön vermeye çalışmak takınılacak en doğru tavırdır.

Bu makalede, önce söz konusu bu hızlı değişmenin motoru durumundaki bilgi teknolojisi bilimle ilişkisi çerçevesinde ana hatlarıyla ele alınmakta, sonra da bu bakımdan Türkiye’deki durum ortaya konmaya çalışılmaktadır.

Bilim ve bilgi teknolojisi arasındaki ilişki, bilim ve diğer teknolojiler arasındaki ilişki ile kıyaslandığında şu iki fark ortaya çıkmaktadır: 1-Bilimle bilgi teknolojisi arasında doğrudan bir ilişki vardır; başka bir ifâdeyle, bilgi teknolojileri bilimsel araştırma sürecinin bütün safhalarında (veri derlenmesi, veri yönetim ve analizi ve elde edilen bilgilerin yayılması) doğrudan kullanılmaktadır; 2-Bilgi teknolojileri istisnasız bütün bilim dallarında kullanılmaktadır (ayrıca, tabii gündelik hayatın bütün alanlarına girmeye başladığı da not edilmelidir).

Bu durum bilgisayarı diğer teknolojik araçlara göre üstün kılan şu iki özellikten kaynaklanmaktadır. Birincisi, bilgisayarlar belli bir iş yapmak üzere önceden programlanabilmektedirler. İkincisi ise yapılacak işin gereklerine göre bilgisayarlara yeni çevre birimleri (girdi ve çıktı birimleri) ilâve edilebilmektedir. Bu sâyede meselâ uzay araştırmalarında, uzaya gönderilen araçlardaki bilgisayarlara bağlı kameralarla gök cisimlerine ait fotografik veriler derlenip işlenmekte, genetik araştırmalarda insanın genetik yapısını oluşturan inanılmaz uzunluktaki DNA dizisi büyük bir sabır ve emekle veri tabanlarına yüklenerek şifresi çözülmeye çalışılmakta ve kuantum fiziğinde maddenin şimdilik bilinen en küçük yapıtaşlarını oluşturan kuarklar incelenirken ihtiyaç duyulan yüksek enerji seviyelerine bugünkü teknolojiyle erişilemediğinden, teorinin öngördüğü şartlar bilgisayar simülasyon metotları kullanılarak oluşturulabilmektedir. Gerçekten de, bilgisayar teknolojisi bütün araştırmaların ortak zemini olma yönünde hızla gelişme kaydetmektedir.

Bilgisayar teknolojisinin bir diğer özelliği ise kendi kendisinin gelişmesine katkıda bulunmasıdır ki, bu da bu alandaki ilerlemenin katlanması sonucunu doğurmaktadır. Öyle ki, bu alandaki gelişmeleri önceden kestirmek giderek zorlaşmaktadır .

Hemen belirtilmelidir ki, biraz geriden takip etmekle birlikte sosyal bilimler de bu hızlı bilgisayarlaşmadan nasibini almaktadır. Bilgisayar metotlarının sosyal bilimlere uygulanmasını konu alan çalışmaların sayıca çoğalması, çeşitlenip derinleşmesi, bu çalışmaları yapanları çalıştıkları alanı “Sosyal bilimler bilişimi” (Social Science Computing) adlı yeni bir disiplin olarak tanımlamaya yöneltmiştir. Milyonlarca belgelik geniş arşiv koleksiyonlarını bilgisayar ortamına aktararak belgeye erişimde kullanıcının işini kolaylaştırmayı hedefleyen çalışmalarla, Kaos Teorisi’nin istikrarsız tarihi süreçlerin modellenmesine uygulanmasında bilgisayar kullanılması bu yeni disiplin kapsamına giren çalışmalardan bazılarıdır(1).

Bilgisayar kullanımının bu derece yaygınlaşması, bu teknolojinin donanım ve yazılım adı verilen iki unsurunda birbirine paralel gelişmeler sonucu olmuştur. Donanımdaki ilerlemeler bilgisayarların boyutunu küçültüp veri depolama ve işleme kapasitesini artırırken fiyatını ucuzlatmış, yazılım alanındaki ilerlemeler ise kullanımını kolaylaştırıp uygulama alanlarının genişletmiştir. 1950 ve 1960’ların sadece uzmanların kullanabildiği devâsâ ana (mainframe) bilgisayarlarından 1980’lerin herkesin kullanabildiği masaüstü (desktop) bilgisayarlara, oradan da taşınabilir dizüstü (laptop) bilgisayarlara geçildi. Üstelik, bu “laptop” bilgisayarlar 1960’ların “mainframe”lerinden çok daha güçlü ve çok daha ucuzdur.

Bilgisayarların birbirleriyle veri alışverişi ve ortak iş yapacak biçimde bağlanması ile oluşan bilgisayar ağları, bilgisayarların potansiyel gücünü inanılmaz boyutlara çıkardı. Böyle ağların toplamından oluşan İnternet, bilgiye ve bilgisayar kaynaklarına global erişim sağlamaktadır. 1990 yılından itibaren dünya çapında yaygınlaşmaya başlayan İnternet, kısa sürede hızlı gelişme gösterdi. İnternet’e bağlanma maliyeti düştü, güçlü ve kullanımı kolay programlar İnternet vasıtasıyla iletişim kurmayı ve bilgi erişimini ve yayıncılığı herkese açık bir imkan haline getirdi. Bir İnternet servisi olan World Wide Web (kısaca www veya Web) multi-medya verilerin (metin, ses, resim, film) tek bir sistemle entegre biçimde yayılmasına ve erişilmesine imkân vermesiyle, İnternet kullanıcı sayısında ve İnternet’te yayınlanan bilgi miktarında patlamaya yol açtı.

En son istatistiklere göre (20 Ocak 1998), İnternet’i yüz elliden fazla ülkede 235.924.288 kişi aktif olarak kullanmaktadır. Bu sayı bir yıl önce aynı tarihlerde 101.924.228 kişi idi(2). Demek ki bir yılda iki katından daha fazla bir artış meydana gelmiştir. Artış bu hızda devam ettiği takdirde gelecek yıl bu sayının 500 milyona, 2000 yılında ise bir milyara ulaşacağı söylenebilir. Başka bir ifâdeyle, sâdece iki yıl sonra dünyadaki yaklaşık her altı kişiden biri İnternet’e erişebilir durumda olacaktır.

Kullanıcı sayısındaki artışa paralel olarak İnternet üzerinden kullanıma sunulan bilgi miktarı da hızla artmaktadır. Yine 20 Ocak 1998 tarihli istatistiğe göre İnternet’te 22931,084 Web sunucusu bulunmaktadır. Bir Web sunucusu üzerinde birden çok Web sitesi bulunabilmektedir. Bir Web sitesinden ise belli bir konu hakkında bir veya daha fazla sayfadan oluşan ve hipertekst(3) mantığında yapılandırılmış bilgi bütünü anlaşılmalıdır. Web sunucusu sayısı bir yıl önce aynı tarihlerde 1.637.248 idi. Demek ki, buradaki artış tam on dört kattır. İşte bilgi patlaması denen olay budur ve tarihte örneği olamayan bir olgudur.

Peki İnternet’in gelişme hızı bu şekilde devam edip gelecek yüzyılda herkes İnternet’e katıldığında ne olacak? İşte bu noktada gelecek senaryoları devreye girmektedir. Internet’in daha çok Amerika’da özellikle Kaliforniya’da geliştirilmiş olması dolayısıyla olacak, İnternet’in geleceğine ilişkin Kaliforniyalı teorisyenlerin görüşleri ağırlık kazanmıştır. Özellikle Wired dergisi etrafında toplanan ekibin teorileri sadece yapay bir hayatın keşfini öngörmekle kalmamakta, beyinlerimizi siberuzay da denilen İnternet’e aktarmak suretiyle ölümsüzlük vadetmektedir. Bir çeşit tekno-mistisizm. Yine bu ekip, İnternet’i sâdece ekonomi ders kitaplarında bulunan geleceğin serbest pazar yeri olarak görmektedir. Yani bir bakıma 19. yüzyılın göze göz dişe diş kapitalizmi yeniden canlanacak.

Buna karşılık Fransız filozofu Pierre Lévy alternatif bir gelecek öngörmektedir. Wired dergisinin öngörülerinin aksine, şimdiye kadar henüz kârlı bir dijital ekonomi yaratılamamıştır. Mevcut ürünlerin İnternet aracılığıyla reklamı veya satışı yapılabilirken, kullanıcılar Web sayfalarını ziyaret etmek için para ödemekte gönülsüz davranmaktadırlar. İnternet, iyi bir pazar olmaktan çok bir bilgi uzayıdır. İnsanlar İnternet’e bağlanınca para kazanmak yerine, öğrenmek, oyun oynamak ve birbirleriyle iletişim kurmak istiyorlar. Bunların da ötesinde, İntenet’te vücut bulan “kollektif akla” katılmak istiyorlar, çünkü insanlar kapitalizmin yol açtığı bireysel yabancılaşmadan rahatsızlar. Lévy’nin kollektif aklı Allah’a çok benzemektedir. Lévy’e göre İnternet 1960 kuşağının devrimci rüyâsını gerçekleştirmek üzere. Geçmişte imkansız olduğu görülen şey, bilgi teknolojisi sâyesinde imkân dâhiline girmiştir. Herkes siberuzaya erişebilir duruma geldiğinde, gerçek zamanlı doğrudan demokrasi sâyesinde insanlar kendi kaderlerini kendi ellerine alacak.

İnternet konusundaki üçüncü görüş(4), hem Wired dergisi hem de Lévy’inin görüşlerini hatalı bulmaktadır. Bir kere, İnternet içinde yaşadığımız dünyadan bağımsız değildir. İnternet’le ilgili istatistikler incelendiğinde, İnternet “host” (İnternet servislerinin sunulduğu makine) ve kullanıcılarının daha çok Kuzey Amerika, İskandinavya ve Avusturalya’da yoğunlaştığı görülmektedir. Aslında böyle bir potansiyeli olmasına rağmen İnternet teknolojisinin dünyayı global bir köye döndürdüğü iddialarının da havada kaldığı böylece anlaşılmaktadır. Ayrıca, İnternet orijinal olarak bilim adamları tarafından belli bir çalışma tarzını gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştır. Kendi uzmanlık alanlarında marketin doğrudan uygulanması araştırmayı engellemektedir. Bilim adamları birbirleriyle ticaret yapmak yerine bir çeşit hediye ekonomisi benimsemişlerdir; bilim adamları dergiye makale “verirler” ve konferanslarda bildiri “sunarlar”. Bilim adamlarının hediye ekonomisini benimsemeleri herkesten daha yüksek mâneviyata veya ahlâka sâhip olmalarından değil, bu şekilde daha etkili çalışabilmelerindendir. İnternet kaşiflerinin çok ötesinde genişlediğinde, kullanıcılar bu bilimsel davranışı farkında olmadan benimsediler. İnternet ticari amaçlar için kullanılıyor olsa da, bir çok kimse “hi-tech” hediye ekonomisi çerçevesinde çalışmanın faydalarını keşfetmiştir. Siberuzayı bir “kolektif akıl” diye değil, yepyeni ortak çalışma metotlarının vasıtası diye tanımlamak daha doğru olur. Elektronik posta ve Web temelli elektronik yayıncılık bu yeni metotlardan sadece iki tanesidir. Bilim adamları şimdi elektronik-posta yoluyla birbirleriyle birebir veya gurup iletişimi kurup bilgi ve belge alışverişi yapılabilmekte, hemen her uzmanlık dalı için oluşturulan tartışma listeleri ve haber grupları diye adlandırılan mekanizmalar sâyesinde, uluslararası ölçekte elektronik seminerler gerçekleştirebilmektedirler. Sayısı daha şimdiden iki bini geçen elektronik akademik dergi ile elde ettikleri bulguları çok kısa süre meslektaşlarına duyurup tepkilerini yine aynı hızda alarak gerekirse bulgularını gözden geçirip düzeltebilmektedirler. Bilim bu sâyede daha hızlı ilerlemektedir.

Son zamanlarda gündeme gelen ve ayakkabı, şapka vs. gibi aksesuar olarak giyilebilen bilgisayarlar, bilgi teknolojisinin çok geçmeden bilim adamlarının olduğu kadar diğer meslekten insanların da günlük hayatını ve çalışma tarzlarını değiştireceğe benzemektedir. Düşününüz, sabah giyiniyorsunuz. Biriyle buluşmak üzere yakındaki bir restorana giriyorsunuz. Aynı zamanda burada şapkanıza enerji sağlayan ayakkabılarınızı şarz ettiriyorsunuz. Şapkanızın bir kısmı etraftan görsel veri toplarken diğer kısmı bilgiyi göz seviyesinde size sunuyor. Beklediğiniz kişi geldiğinde onunla el sıkışmanız, o kişinin özgeçmişini ve hakkında bilmek istediğiniz diğer bilgilerin gözünüzün önünden geçmesini sağlayan bir veri bağlantısı gerçekleştiriyor. Buluşmadan sonra “part time” çalıştığınız ofisinize gidiyorsunuz. Kapı koluna elinizi dokunmanız güvenlik kontrolünü başlatıyor, kapıyı sizin için açıyor ve o günkü işlerle ilgili elektronik postanızı sunuyor. Bunların bilim kurgu değil, şimdiden gerçekleşmekte olduğunu görmek için MIT’in (Massacussetts Institute of Technology) bu konudaki Web sitesine bakmak yeterlidir: http://lcs.www.media.mit.edu/ projects/wearable/.

Ancak, bilgi teknolojisini eleştirenler de yok değildir. Scientific American dergisinin Temmuz 1997 sayısında yayınlanan bir yazı(5), bilgi teknolojisinin, beklenen ölçüde verimliliğe yol açmadığını ileri sürmektedir. Buhar makinesi ve elektrikle çalışan makinelerin yol açtığı üretim patlamasına kıyasla, bilgi teknolojisine dayalı üretim çok cüzî kalmaktadır. İşyerlerinde verimlilik, 1960’larda %4.5 iken bu şimdilerde %1.5 olmuştur. Verimlilik azalması, özellikle bilgi teknolojisine yoğun yatırım yapan endüstrilerde meydana gelmiş, otomasyonla tasarruf edilen zaman gereksiz yere karmaşık, verimsiz ve nasıl çalışacağı kestirilemeyen programlar yüzünden kaybedilmiştir.

Bununla birlikte, bilgisayarların laboratuarlardan çıkıp iş dünyasında yaygın kullanılmaya başlamasından bu yana geçen aşağı yukarı 40 yıllık zaman, bir geçiş dönemi olarak değerlendirilmelidir. Yeni üretilen yazılımların tasarımında “insan faktörü”ne daha çok yer verilmektedir. Hattâ bu “human factors engineering” adlı bir mühendislik alanına dönüşmüştür. Ayrıca yazılım ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra teknik servis ve kullanıcı eğitimi konularına önem verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Bütün bunlar yukarıda sözü edilen zaman kayıplarını asgariye indirmektedir.

Kısaca söylemek gerekirse, geçen bu 40 yıllık süreçte bilgi teknolojisini verimli kullanmak için gerekli bilgi birikimi oluşmuştur. Bunun bir göstergesi, IBM’in ürettiği Deeper Blue adlı makinenin, dünya şampiyonu Gary Kasporav’u satrançta yenmesidir. Geçen yıl yapılan bu karşılaşma dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bazıları haklı olarak bu olayı, bilgisayarların gelecekte oynayacakları rol açısından bir dönüm noktası olarak gördü. Deeper Blue bu maçta, Kasparov’un hamlelerine karşı hangi hamleyi yapacağına karar vermek için, satranç ustalarının o zamana kadar oynadığı maçlardan derlenmiş bir milyon hamleden oluşan büyük bir bilgi bankasını kullanıyordu. Söz konusu bu bilgi bankası bir yıl önce daha küçüktü (Deeper Blue ve Kasparov bi r yıl önce de karşılaşmış ve Deeper Blue-ki o zamanki adı Deep Blue idi- yenilmişti). Yapay zeka teknikleriyle donanmış “akıllı” bilgisayarların bundan sonra üretimde de verimlilik artışına dönük sıçramalar yapması şaşırtıcı olmayacaktır.

Peki bilgi teknolojisi açısından Türkiye’nin durumu nedir? Bunu ortaya koymak tabii ki diğer ülkelerle bir karşılaştırma yapmayı gerektirmektedir. Bu karşılaştırmaya geçmeden önce, metodolojik bir noktayı belirtmekte fayda vardır. Yukarıda da belirtildiği üzere, bilimsel araştırmalar söz konusu olduğunda, bilgi teknolojisi son derece özel bir yere sahiptir. Çükü bu teknoloji istisnasız bütün bilim dallarında, bilimsel araştırma sürecinin her safhasında doğrudan kullanılmaktadır. Ayrıca bu teknoloji kendi kendisinin gelişmesine katkı yapması dolayısıyla üslü (exponential) hızla gelişmektedir. Bu demektir ki, mevcut teknoloji aynı hızda demode olmaktadır. Böyle hızlı değişme ortamında o teknolojiyi üretmek son derece önemlidir. Bu yüzden de, ideal bir karşılaştırma ancak üretim rakamları kullanılarak yapılabilir. Ancak, bu konuda anlamlı bir karşılaştırma yapılmasını mümkün kılacak veri bulunabileceği şüphelidir. Bu yüzden, karşılaştırma kullanım açısından yapılacaktır. “Bir teknolojiyi üretebilmek için onu önce etkili bir biçimde kullanmak gerekir” tezinden hareketle burada cevabı aranacak soru şudur: Acaba bu teknoloji Türkiye’de ne derece etkili kullanılabiliyor?

Bu çalışmada bilgi teknolojisinin etkili kullanımının en iyi göstergelerinden biri olarak Web sitesi sayısı alınmıştır. Çünkü Web teknolojisi, multi-medya ve ağ teknolojileri gibi bir çok teknolojiyi bünyesinde birleştiren yeni bir teknolojidir. Yukarıda açıklandığı üzere, bir Web sitesiyle belli bir konu hakkında bir veya daha sayfadan oluşan ve hipertekst mantığında yapılandırılmış bilgi bütünü kastedilmektedir. Karşılaştırmada kullanılacak ülkeler ve bunlara ait Web sitesi sayılarıyla ilgili rakamlar Tablo 1’de büyüklük sırasına göre verilmiştir. Bu tablodaki rakamlar 27 Ocak 1998 tarihinde Infoseek adlı arama motoru kullanılarak elde edilmiştir. Arama motorları, İnternet üzerindeki bilgileri otomatik olarak indeksleyen ve sonra kullanıcıların bu indeksleri taramak suretiyle aradıkları bilgiye kolayca erişmelerini sağlayan mekanizmalardır. Infoseek mevcut yetmişten fazla arama motoru arasında en büyük veri tabanına sahip olanlardan bir tanesidir.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2016 18:59
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bilim mi teknoloji mi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mart 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bilim ve Teknik - Bilim ve Teknoloji arasındaki ilişki

20. yüzyıl bilim ve teknolojinin gelişmesinde Altın çağını yakalamış, insan hayatında vazgeçilmez bir rahatlık sağlamıştır. Bilim hiçbir zaman durağanlık göstermemekle birlikte bilimin sınırları genişlerken; dünyanın sanıldığı kadar büyük olmadığı gerçeği ortaya çıkmıştır.



Günümüzde bilim olağanca hızıyla ilerlemekle birlikte, insan hayatının olmazsa olmazları arasına girmeyi başarmıştır. Bilimin sonucu olarak ortaya çıkan teknoloji hayatımızı her alanda kolaylaştırmayı başarmıştır. “Bilimle Teknoloji arasında tabi bir döngüsel bir ilişki vardır; bilimsel çalışmalar uygulamaya elverişli bilgi üreterek teknolojik gelişmeye yol açarken, teknolojik gelişmeler de bilimsel araştırmanın daha uygun şartlarda yapılmasını sağlayarak bilimsel gelişmeyi hızlandırmaktadır. Yeni çağ başlarından itibaren belirginleşmeye başlayan bilimle teknoloji arasındaki bu ilişki mahiyet değiştirmeden günümüze kadar devam etmiştir. Ancak 1950’li yıllardan itibaren kullanılmaya başlayan Elektronik bilgisayarlarla birlikte bilim-teknoloji ilişkisi arasındaki döngü giderek daha kısa sürede tamamlanır olmuştur. Bilgisayarlar her Gün biraz daha güçlenirken, güçlü bilgisayarlar sadece mevcut araştırmaları hızlandırmakla kalmamakta, önceden imkansız olanı mümkün kılarak yeni bildi alanları ortaya çıkarmaktadır.bilgimizin sınırları genişlerken mesafeler küçülmektedir. Bunun tabii bir sonucu günümüz toplumlarında yaşanan hızlı sosyal ve kültürel değişmedir” (Acun,2004,Internet I).Rönesans ve Reformla birlikte bilimdeki gelişmelerin temelleri atılmış, bilgisayar gelişmeyi engellemeye çalışan tüm olumsuzluklarda ortadan kalkmıştır. (Kilise ve dinin etkisi gibi) insanlar tanrı bilimsel gerçeklerden sıyrılıp, içinde yaşadıkları dünyayı ve bu dünya ile ilgili sorunları keşfetmişlerdir. Bu gibi gelişmelerin sonucunda da bilimsel gelişmeler başlayıp zamanla hız kazanmıştır (Mc. Neill, 1989) .



Bilim ve teknolojinin ortaya çıktığı tarihten itibaren insanlar içinde yaşadıkları dünya ile yetinmemişlerdir. Uzayı merak etmişler, uzayın sırlarını çözmek amacıyla gizemli bir yolculuk, sistemli bir çalışma içerisine girmişlerdir. Sıvı yakıtlı motorların bulunması ile uçaklar ulaşım aracı olarak kullanılmaya başlanmış, insanlara uzak gibi görünen mesafeler artık ortadan kalkmıştır. Bunun sonucunda insanların uzaya gitme isteği iyice artmıştır (Mc.Neill,1989). Uzayı tanımlayacak olursak; güneşi, gezegenleri, uyduları, yıldızları, sayısız galaksiyi içine alan sonsuz bir boşluktur. Bu sınırsız boşluk içerisinde bulunan gök cisimlerin her bir dünya yüzeyindeki toz parçacıkları kadardır. İlk çağ filozoflarından başlayarak bir çok bilim adamı uzayı tanımlama çabası içerisine girmişlerdir. Örneğin, Galile’nin gök bilimleri ile ilgili çalışmaları olmuştur. Teleskop ile gözlemler yapmış, şu anki bilim adamlarımızın bile sonucuna ulaşamadıkları bir araştırma çizgisini başlatmıştır. Kepler ise gezegenlerin yörüngeleri üzerine çalışmalar yapmış, elips şeklinde hareketleri saptamayı başarmıştır (Mc. Neill, 1989).

19. yüzyılda çok hızlı uçan uçaklar ve buna takip roketler yapılmıştır. Bu roketler sayesinde aya gidilebileceği fikri ortaya atılmıştır. Böylece gelişmiş ülkeler arasında bir yarış başlamıştır. Artık insanların aklında tek bir soru vardır. O da, “insanlarda uzaya gide bilir mi, eğer giderse yaşayabilir mi?” idi. Bunun üzerine Alman bilim adamları araştırma yapmaya başladı ve araştırma sonucu olumluydu. Tek sorun uzayda yaşamın sürüp sürmeyeceği idi (Kurtuluş, 1995).

Uzayda yaşamın sürüp sürmeyeceğinde temel üç sözcük vardı: atmosfer, radyasyon ve yer çekimi. Bunlardan en önemlisi insanların yaşamını sürdürmesi için mutlaka gerekli olan atmosferdir. Solunumun düzenli olması için de bu Atmosfer için de bulunan Gazların doğru miktarda olması gerekir. Uygun atmosfer şartları sağlandıktan sonra radyasyon yalıtımının yapılması gerekir. Uzayda bir de yer çekimi sorunuyla karşılaşılır. Dünya’dan uzaklaştıkça yer çekimi azalır. Bu önlemler alındıktan sonra yolculuk yapılmalıdır (Kurtuluş, 1995).1935 yılında Ruslar uzaya gönderilecek olan roketin çalışmalarına başlamışlar ve bu çalışmalar 1957 yılında tamamlanmıştır. 1957 yılında Sputnik 1 uzay aracı, Ruslar tarafından dünya yörüngesine yerleştirildi. Böylece “ uzay çağı” başladı (Ercan, ve diğerleri, 1999).

“NASA ‘nın aya yolculuk planlarının başlangıcı Başkan John F. Kenndy nin 25 Mayıs 1961 ‘de Kongredeki bir özel oturumda yaptığı konuşmaya dayanıyordu. “önümüzdeki on yıl içinde bir adamın aya gitmeyi ve dünyaya dönmeyi başaracağına inanıyorum” . Soğuk savaş döneminde uzay çalışmaları konusunda da Sovyetler Birliği ile yarışan Amerika, uzay harcamaları için büyük bütçeler ayırıyordu.Aya gönderilecek uzay aracı için çalışmalar uzun bir süre devam etti. Bu çalışmalar sırasında yapılan test uçuşlarından birinde NASA üç astronotunu kaybetti.

Sonunda 16 Temmuz 1969 ‘da Neill Armstrong, Edwın Aldrin Jr ve Michael Collins adlı üç astronotu taşıyan Apollo 11 tarihe geçecek ay yolculuğuna çıktı. Apollo 11 , 19 Temmuzda ay yörüngesine girdi. Ertesi gün uzay aracından ayrılan “Kartal (Eagle)” adlı modül ay yüzeyine başarıyla indi ve Armstrong aya ayak basan ilk insan olarak tarihe geçti Armstrog ‘un ardından Edwın Aldrın de yüzeye indi. Ay toprağından örnekler alan, bazı bilimsel deneyler yapan ve Amerikan bayrağını aya diken iki astronot görevlerini başarı ile tamamlayarak dünyaya döndüler” (Yahya, 2004, İnternet II).

Armstrong, insanlığın uzun zamandır üzerinde çalıştığı efsanevi yolculuğu başarı ile tamamlayarak aya ulaştı. Armstrong, hem ay yüzeyine attığı ilk adım ile hem de o adımı atarken sarf ettiği sözler ile tarihe geçti: bu, bir insan için küçük ama insanlık için büyük bir adım” (Yahya.2004,İnternet II).Uzayın keşfi ile birlikte insanoğlunun hayatında önemli değişiklikler oldu. Bu değişiklikleri şöyle sıralayabiliriz:

a) Uzay bilimi demek olan astronomi sadece gözlemlere dayalı iken deneysel bir bilim haline geldi.
b) Güneş, gezegenler ve diğer gök cisimleri hakkında daha gerçekçi bilgiler elde edildi.
c) Uzaydan çekilen uydu fotoğrafları ile dünyanın gerçek boyutları ölçüldü.
d) Uydu fotoğraflarından yararlanılarak meteorolojide Hava tahminleri doğru olarak yapılmaya başlandı.
e) İletişim ve ulaşım teknolojilerinde büyük gelişme ve kolaylıklar sağlandı”(Ercan ve diğerleri,1999,s:58-60).

Bizimde uzayda TÜRKSAT adını verdiğimiz bir uzay aracımız bulunmaktadır. Bu sayede uzayın tüm olanaklarından yararlanmaktayız ve kolayca haberleşmekteyiz.İletişim kurmanın en kolay yolu konuşmaktan geçer bir de karşımızdaki insanlara duygularımızı ve isteklerimizi anlatmanın diğer bir yolu da el-kol hareketleridir. Fakat bunların dışında da haberleşme yolları vardır: eski çağlarda duman ile atlı elçiler ile ve güvercinler…gb. Karadeniz bölgesinde bulunan köylerimizin bazılarında yer şekillerinin de etkisi ile dağınık yerleşme görülür evler arasındaki mesafe uzak olduğu için insanlar ıslıklar ile iletişim kurarlar. Her ıslık tonu başka bir anlam ifade eder.

İnsanların uzaktan haberleşmesine imkan veren teknik araçlar Fransız devriminden hemen sonra optik telgrafın bulunması ile gelişim sürecine girdi (Thema Larousse Tematik Ansiklopedi Bilim ve Teknoloji, 1993).1837 de elektrikli telgrafın bulunması ile “iletişim çağı” başlamış oldu (Ercan ve diğerleri,1999).

Telefon 1876 yılında Graham Benn tarafından bulundu. İnsan sesini iletimini önce ülke içerisinde daha sonrada ülkeler arasında yayılmasına imkan verdi. Bu yenilik bir çok kaygıyı da beraberinde getirdi. ABD de benimsendi ve daha sonra ülkeler arasında yayılmaya başladı. 19.yüzyılda etkileşim ağları kurulmaya, insanlar arasındaki etkileşim gelişmeye başladı (Thema Larousse Tematik Ansiklopedi Bilim ve Teknoloji, 1993).

20. yüzyılda ise kitlesel yayın teknikleri ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşından sonra Radyo, İkinci Dünya Savaşından sonra Televizyon hayatımıza girdi (Thema Larousse Tematik Ansiklopedi Bilim ve Teknoloji, 1993).Düzenli Tv. Yayınları 31 Ocak 1968 Günü gerçekleşmiştir. İnsanlara hem faydalı hem de zararlı yönleri olmuştur.

Faydaları:
a) Ufkumuzu genişletmiş, bakış açımızı değiştirmiştir.
b) Eğitim yönünden önemlidir. Öğrenciler eğitici programlardan yararlanmıştır.
c) Tv. Çok çeşitli bir eğlence aracıdır. İnsanların bir çok ihtiyacını bir arada gerçekleştirir.

Zararları:
Son on yılda Tv’ de izlenen programlar nedeni ile işlenen suçlar artmıştır. Özellikle çocuklar üzerinde etkili olan haydut, dolandırıcı, nedeni ile çocuklarımızın geleceği tehlikeye girmiştir (Korur, 1978).Tarihte ilk ses kaydı 1877 yılında Thomas Edison tarafından yapılmıştır. Son 20 yılda yaşanan gelişme ise gerek ses kalitesinde gerekse şiddet ve kayıt sisteminde mükemmeli yakalamayı hedeflemektedir” (Yahya, İnternet II).İnsanlar aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun birbiriyle kolayca iletişim kurmaktadır. Örneğin Türkiye’den telefon ile dünyanın herhangi bir yerindeki kişi ile bize çok yakınmış gibi konuşabiliriz (Arkın Oxford Gençlik Ansiklopedisi, 1992).

20. yüzyıldaki en büyük gelişme hiç kuşkusuz bilgisayar teknolojisinde yaşanmıştır. Internet ağının kurulması sonucunda bilgisayar ve Internet; evimize, işyerimize hatta günlük hayatımıza girmeyi başarmıştır. Bilgisayar teknolojisi beraberinde çok büyük yenilikler ve kolaylıklar getirmiştir. Örneğin, bilgisayar hayatımıza girmeden önce para yatırma işlemleri için saatlerce sıra beklerken bilgisayarın hayatımıza girmesi ile birlikte işlemlerimizi kısa sürede halledebilmekteyiz.

Biliyoruz ki bu teknoloji burada kalmayacak insanlar yaşadığı sürece teknolojide ilerleyecektir. Şu an bize hayal gibi gelen çoğu araçlar hayatımıza girecek ve hayatımızı kolaylaştırmaya devam edecektir.
Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2016 19:00

Benzer Konular

18 Ocak 2011 / Misafir Edebiyat
8 Mart 2010 / Cobrax Cevaplanmış
10 Aralık 2009 / fha Cevaplanmış
25 Eylül 2013 / HaLiLxxibo Soru-Cevap
1 Ekim 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap