Arama

4 büyük melekle ilgili hadisler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 5 Aralık 2018 Gösterim: 21.074 Cevap: 2
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
4 büyük melekle ilgili hadisler nelerdir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Meleklerin sayısı ve her birinin hangi işlerle vazifeli oldukları bizce malûm değildir. Ancak bunlardan bir kısmı ve vazifeleri Kur'an-ı Kerîm'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde bildirilmiştir. Bu bilgilere göre"büyük melekler" olarak tanınan dört melek vardır ki, bunlar: Cebrâil, Azrail, İsrafil ve Mikâil'dir.

Sponsorlu Bağlantılar
Cebrâil: Kur'an'da üç yerde "Cibrîl" olarak geçmekte (el-Bakara 2/97, 98; et-Tahrim 66/4) diğer bazı ayetlerde de kendisinden Rûhu'l-Kudüs ve Rûh olarak bahsedilmektedir. (el-Bakara 2/87, 253; el-Mâide 5/110).

Vazifesi, Allah'ın emir ve nehiylerini peygamberlerine bildirmektir. Bütün vahiy onun vasıtasıyla nazil olmuştur.

Cebrâil, bu görevi yerine getirirken peygamberimize çeşitli şekil ve suretlerde gelirdi. Birçok defa insan şeklinde bu görevini ifa ederdi. İnsan şekline girdiğinde daha ziyade Dıhye isimli sahabenin kılığında, bazan da normal bir bedevî olarak gelirdi ki, "Cibrîl hadisi" diye bilinen hadisin vukûunda Hz. Peygamber'e bu kılıkta gelmiştir.

Cebrâil bu gelişlerinin sadece iki defasında aslî suretinde görünmüştür. Bunlardan birisi (en-Necm, 53/6-7) ayetlerinin nuzûlünde, diğeri ise yine Necm suresinin 13. ve 14. ayetlerinin nuzûlü esnasındadır (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 95).

Azrâil: Kur'an-ı Kerîm'de

"Melekü'l-mevt" ( = ölüm meleği) olarak geçmektedir. " Ey Muhammed de ki; size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." (es-Secde, 32/11)

Allah'ın emri ve izni ile canlıların, ölecekleri zaman canlarını almakla vazifelidir.

İsrafil: Kur'an'da "İsrâfil" olarak ismi geçmemektedir. Ancak, kıyametin vukûu ile ilgili ayette "(İsrâfil tarafından birinci sefer) Sûr'a üflenince Allah'ın dilediği (melekler) müstesna göklerde olanlar ve yerde olanlar bayılırlar (ölürler). Sonra Sûr'a (ikinci defa) üflenince ölüler mezarlarından kalkıp bakınıp dururlar." (ez-Zümer 39/68) buyurulmakta, dolayısıyla isim olarak olmasa da bu meleğin vazifesi bu ayetle belirtilmektedir. Buradan kıyametin ve ahiret gününün yani yeniden dirilmenin başlangıcında bir Sûr'a üfürme olacağı anlaşılmaktadır ki, bu işle vazifeli melek İsrâfil (a.s.) dır. Bu görevinden dolayı İsrafil'e "Sûr meleği" ismi de verilmektedir.

Ayrıca İsrâfil'in, "Levh-i Mahfuz"* da yazılanları okumak ve ilgili meleğe haber vermekle de görevli olduğu bilinmektedir.

Mikâil: Kur'an-ı Kerîm'de bir yerde "Mikâil" olarak zikredilmektedir. (el-Bakara 2/98)

Mikâil'in görevi: yağmurun yağdırılması, rüzgârın estirilmesi ve mevsimlerin tanzimi gibi tabiat olaylarını Allah'ın emri ve izni ile vukua getirmektir.

Bu dört meleğin dışında, her insanın yanında bulunan ve daima onun küçük, büyük, gizli ve aşikâr yaptığı bütün işleri yazan melekler vardır ki, bunlara "Kirâmen kâtibîn"* denir. Ayrıca öldükten sonra kabirde sual sormakla vazifeli "Münker* ve Nekir"* melekleri de vardır.

Meleklere inanmak, müslümanlığın iman ve itikat esaslarındandır. İnanmayan, müslüman olamaz; inkâr eden de dinden çıkar. Zira, Kur'an-ı Kerîm'de meleklerin varlığından bahsedilmekte, bir kısmının ise bizzat isimleri geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Her kim Allah'a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cibrîl'e ve Mikâil'e düşman olursa Allah da kâfirlere düşmandır" (el-Bakara 2/98). Ayrıca Kur'an'da Fâtır suresinin bir diğer adı da "Melâike suresi"dir.

Melekler, bilfiil vardır. Onları görememiş olmamız onların yokluğu yolunda bir delil teşkil etmez. Onların bizim tarafımızdan görülmemesi, farklı bir şekilde yaratılmış bulunmalarından, vücudlarının rûhânî ve nûrâni olmalarındandır. Bizim gözümüz ise onları görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Nitekim kendi aklımızı ve ruhumuzu da göremiyoruz, fakat onların varlığına inanıyoruz.

CEBRAİL (as)
Dört büyük melekten biri. Buna Cibril de denir. Bu tabirle Kur'an-ı Kerîm'de üç yerde geçmektedir. (el-Bakara, 2/97-98; et-Tahrim, 64/4). Cibril, "cibr" ve "il" kelimelerinden meydana gelmiş İbrânice bir kelimedir. Cibr kul, il ise Allah anlamına olup ikisi beraber Allah'ın kulu demektir (M.H. Yazır, Hak Dini Kur' an Dili, l, 431), Cebrâil, Kur'an-ı Kerîm'de "Ruh", "Ruhu'l-Kudüs" ve "Ruhu'l-Emin" isimleriyle de anılmaktadır.

Cebrâil (a.s.)'in görevi Allah ile peygamberleri arasında elçiliktir. Allah'tan aldığı emir ve hükümleri peygamberlere bildirir. Bütün kitap ve vahiyler Cebrâil vasıtasıyla indirilmiştir. Kur'an-ı Kerîm de Hz. Muhammed (s.a.s.)'e onun vasıtasıyla indirilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de bu hususta şöyle buyurulur: "(Ey Muhammed!) Uyaranlardan olman için Kur'an'ı senin kalbine apaçık Arapça diliyle Ruhu'l-Eınin (Cebrâil) indirmiştir." (eş-Şuâra, 26/192-195).

Cebrâil (a.s.) her şekle girebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vahyin başlangıcında Hıra'dan Mekke'ye gelirken, diğeri Mirâc'dan dönüşte Sidretü'l-Münteha*'da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür. (es-Saâtî, el-Fethu'r-Rabbânî, VIII, 5). Cebrâil (a.s.) bazan da insan kılığına girerek Rasülullah (s.a.s.)'a vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakışıklı ve genç bir sahabî olan Dıhye el-Kelbî'nin sûretinde görünürdü (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 35). Cebrâil (a.s.) İsrâ ve Mirâc hadîsesinde Rasûlullah (s.a.s.)'a Mekke'den Kudüs'e ve oradan Sidretü'l-Münteha'ya kadar eşlik etmiştir (Buhârî, Bed'u'l-Halk 6; Salât 1).

Necm suresinde şu buyruklar yer almaktadır:

"Ona (Peygamber'e, bu Kur'an'ı) üstün bir güç ve hikmet sahibi (Cebrail) öğretmiştir, (ki (o) görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. (O) hemen doğruldu. O en yüksek bir ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. Nitekim ikisi arasındaki uzaklık iki yay kadar oldu, yahut daha da yakınlaştı. Böylece Allah'ın kuluna vahyettiğini vahyetti. " Ve başka bir ayette:

".. Ve eğer ona karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibril ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır." (et-Tahrim, 66/4) buyurulmaktadır.

Medine döneminde Yahudi bilginleri, kitaplarındaki bilgilere dayanarak Peygamber efendimizi imtihan etmek için birkaç soru sormuşlar, hepsine doğru cevap alınca bu defa kendisine vahiy getiren meleğin ismini sormuşlar, Rasûlullah (s.a.s.)

"Cibril" cevabını verince; "O, bizim düşmanımızdır, harp ve şiddet getirir. Bizim vahiy meleğimiz Mikâil'dir. Mikâil müjde, ucuzluk ve bolluk getirir. Sana gelen o olsa idi, iman ederdik" (M. Hamdi Yazır, a.g.e. I, 429). demişler, bunun üzerine: "De ki Cebrâil'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır. Çünkü o, Kur'an'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. Allaha meleklerine, Cebrâile ve Mikâile düşman olan kimse inkâr etmiş olur. Şüphesiz Allah inkâr edenlerin düşmanıdır. " (el-Bakara, 2/97-9 ayetleri inmiştir.

Allah'u Teâlâ Cebrâil'i kuvvet ve emanet sıfatı ile tavsif etmiştir: "Bu Kur'an, Arş'ın sahibi katından değerli güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen Şerefli bir elç_inin getirdiği sözdür. " (et-Tekvir, 81/19-21).
Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2018 00:35
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
20 Kasım 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Meleklerin sayısı ve her birinin hangi işlerle vazifeli oldukları bizce malûm değildir. Ancak bunlardan bir kısmı ve vazifeleri Kur'an-ı Kerîm'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde bildirilmiştir. Bu bilgilere göre"büyük melekler" olarak tanınan dört melek vardır ki, bunlar: Cebrâil, Azrail, İsrafil ve Mikâil'dir.

Sponsorlu Bağlantılar
Cebrâil: Kur'an'da üç yerde "Cibrîl" olarak geçmekte (el-Bakara 2/97, 98; et-Tahrim 66/4) diğer bazı ayetlerde de kendisinden Rûhu'l-Kudüs ve Rûh olarak bahsedilmektedir. (el-Bakara 2/87, 253; el-Mâide 5/110).

Vazifesi, Allah'ın emir ve nehiylerini peygamberlerine bildirmektir. Bütün vahiy onun vasıtasıyla nazil olmuştur.

Cebrâil, bu görevi yerine getirirken peygamberimize çeşitli şekil ve suretlerde gelirdi. Birçok defa insan şeklinde bu görevini ifa ederdi. İnsan şekline girdiğinde daha ziyade Dıhye isimli sahabenin kılığında, bazan da normal bir bedevî olarak gelirdi ki, "Cibrîl hadisi" diye bilinen hadisin vukûunda Hz. Peygamber'e bu kılıkta gelmiştir.

Cebrâil bu gelişlerinin sadece iki defasında aslî suretinde görünmüştür. Bunlardan birisi (en-Necm, 53/6-7) ayetlerinin nuzûlünde, diğeri ise yine Necm suresinin 13. ve 14. ayetlerinin nuzûlü esnasındadır (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 95).

Azrâil: Kur'an-ı Kerîm'de

"Melekü'l-mevt" ( = ölüm meleği) olarak geçmektedir. " Ey Muhammed de ki; size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." (es-Secde, 32/11)

Allah'ın emri ve izni ile canlıların, ölecekleri zaman canlarını almakla vazifelidir.

İsrafil: Kur'an'da "İsrâfil" olarak ismi geçmemektedir. Ancak, kıyametin vukûu ile ilgili ayette "(İsrâfil tarafından birinci sefer) Sûr'a üflenince Allah'ın dilediği (melekler) müstesna göklerde olanlar ve yerde olanlar bayılırlar (ölürler). Sonra Sûr'a (ikinci defa) üflenince ölüler mezarlarından kalkıp bakınıp dururlar." (ez-Zümer 39/68) buyurulmakta, dolayısıyla isim olarak olmasa da bu meleğin vazifesi bu ayetle belirtilmektedir. Buradan kıyametin ve ahiret gününün yani yeniden dirilmenin başlangıcında bir Sûr'a üfürme olacağı anlaşılmaktadır ki, bu işle vazifeli melek İsrâfil (a.s.) dır. Bu görevinden dolayı İsrafil'e "Sûr meleği" ismi de verilmektedir.

Ayrıca İsrâfil'in, "Levh-i Mahfuz"* da yazılanları okumak ve ilgili meleğe haber vermekle de görevli olduğu bilinmektedir.

Mikâil: Kur'an-ı Kerîm'de bir yerde "Mikâil" olarak zikredilmektedir. (el-Bakara 2/98)

Mikâil'in görevi: yağmurun yağdırılması, rüzgârın estirilmesi ve mevsimlerin tanzimi gibi tabiat olaylarını Allah'ın emri ve izni ile vukua getirmektir.

Bu dört meleğin dışında, her insanın yanında bulunan ve daima onun küçük, büyük, gizli ve aşikâr yaptığı bütün işleri yazan melekler vardır ki, bunlara "Kirâmen kâtibîn"* denir. Ayrıca öldükten sonra kabirde sual sormakla vazifeli "Münker* ve Nekir"* melekleri de vardır.

Meleklere inanmak, müslümanlığın iman ve itikat esaslarındandır. İnanmayan, müslüman olamaz; inkâr eden de dinden çıkar. Zira, Kur'an-ı Kerîm'de meleklerin varlığından bahsedilmekte, bir kısmının ise bizzat isimleri geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Her kim Allah'a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cibrîl'e ve Mikâil'e düşman olursa Allah da kâfirlere düşmandır" (el-Bakara 2/98). Ayrıca Kur'an'da Fâtır suresinin bir diğer adı da "Melâike suresi"dir.

Melekler, bilfiil vardır. Onları görememiş olmamız onların yokluğu yolunda bir delil teşkil etmez. Onların bizim tarafımızdan görülmemesi, farklı bir şekilde yaratılmış bulunmalarından, vücudlarının rûhânî ve nûrâni olmalarındandır. Bizim gözümüz ise onları görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Nitekim kendi aklımızı ve ruhumuzu da göremiyoruz, fakat onların varlığına inanıyoruz.

CEBRAİL (as)
Dört büyük melekten biri. Buna Cibril de denir. Bu tabirle Kur'an-ı Kerîm'de üç yerde geçmektedir. (el-Bakara, 2/97-98; et-Tahrim, 64/4). Cibril, "cibr" ve "il" kelimelerinden meydana gelmiş İbrânice bir kelimedir. Cibr kul, il ise Allah anlamına olup ikisi beraber Allah'ın kulu demektir (M.H. Yazır, Hak Dini Kur' an Dili, l, 431), Cebrâil, Kur'an-ı Kerîm'de "Ruh", "Ruhu'l-Kudüs" ve "Ruhu'l-Emin" isimleriyle de anılmaktadır.

Cebrâil (a.s.)'in görevi Allah ile peygamberleri arasında elçiliktir. Allah'tan aldığı emir ve hükümleri peygamberlere bildirir. Bütün kitap ve vahiyler Cebrâil vasıtasıyla indirilmiştir. Kur'an-ı Kerîm de Hz. Muhammed (s.a.s.)'e onun vasıtasıyla indirilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de bu hususta şöyle buyurulur: "(Ey Muhammed!) Uyaranlardan olman için Kur'an'ı senin kalbine apaçık Arapça diliyle Ruhu'l-Eınin (Cebrâil) indirmiştir." (eş-Şuâra, 26/192-195).

Cebrâil (a.s.) her şekle girebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vahyin başlangıcında Hıra'dan Mekke'ye gelirken, diğeri Mirâc'dan dönüşte Sidretü'l-Münteha*'da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür. (es-Saâtî, el-Fethu'r-Rabbânî, VIII, 5). Cebrâil (a.s.) bazan da insan kılığına girerek Rasülullah (s.a.s.)'a vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakışıklı ve genç bir sahabî olan Dıhye el-Kelbî'nin sûretinde görünürdü (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 35). Cebrâil (a.s.) İsrâ ve Mirâc hadîsesinde Rasûlullah (s.a.s.)'a Mekke'den Kudüs'e ve oradan Sidretü'l-Münteha'ya kadar eşlik etmiştir (Buhârî, Bed'u'l-Halk 6; Salât 1).

Necm suresinde şu buyruklar yer almaktadır:

"Ona (Peygamber'e, bu Kur'an'ı) üstün bir güç ve hikmet sahibi (Cebrail) öğretmiştir, (ki (o) görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Msn Clock hemen doğruldu. O en yüksek bir ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. Nitekim ikisi arasındaki uzaklık iki yay kadar oldu, yahut daha da yakınlaştı. Böylece Allah'ın kuluna vahyettiğini vahyetti. " Ve başka bir ayette:

".. Ve eğer ona karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibril ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır." (et-Tahrim, 66/4) buyurulmaktadır.

Medine döneminde Yahudi bilginleri, kitaplarındaki bilgilere dayanarak Peygamber efendimizi imtihan etmek için birkaç soru sormuşlar, hepsine doğru cevap alınca bu defa kendisine vahiy getiren meleğin ismini sormuşlar, Rasûlullah (s.a.s.)

"Cibril" cevabını verince; "O, bizim düşmanımızdır, harp ve şiddet getirir. Bizim vahiy meleğimiz Mikâil'dir. Mikâil müjde, ucuzluk ve bolluk getirir. Sana gelen o olsa idi, iman ederdik" (M. Hamdi Yazır, a.g.e. I, 429). demişler, bunun üzerine: "De ki Cebrâil'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır. Çünkü o, Kur'an'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. Allaha meleklerine, Cebrâile ve Mikâile düşman olan kimse inkâr etmiş olur. Şüphesiz Allah inkâr edenlerin düşmanıdır. " (el-Bakara, 2/97-9 ayetleri inmiştir.

Allah'u Teâlâ Cebrâil'i kuvvet ve emanet sıfatı ile tavsif etmiştir: "Bu Kur'an, Arş'ın sahibi katından değerli güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen Şerefli bir elç_inin getirdiği sözdür. " (et-Tekvir, 81/19-21).
Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2018 00:36
Quo vadis?
mhmmdcngz - avatarı
mhmmdcngz
Ziyaretçi
27 Haziran 2012       Mesaj #3
mhmmdcngz - avatarı
Ziyaretçi
Melekler hakkında ayetler
Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. (2/30)

Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi. (2/31)

Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (2/34)

Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır." (2/98)

Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. (2/102)

Şüphesiz, inkâr edip kafir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir. (2/161)

Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (2/177)

Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner. (2/210)

Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır." (2/248)

Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler. (2/285)

Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur. (3/18)

O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." (3/39)

Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (3/42)

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.." (3/45)

O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, Müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek? (3/80)

İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. (3/87)

Sen mü'minlere: "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun. (3/124)

Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. (3/125)

Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerde idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?21 (4/97)

Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır. (4/136)

Fakat Allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki, O, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de şahittirler. Şahid olarak Allah yeter. (4/166)

Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (4/172)

Ve derler ki: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı. (6/8)

Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık. (6/9)

De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" (6/50)

Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. (6/75)

Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (6/93)

Gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (6/111)

Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz." (6/158)

Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (7/11)

Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (7/20)

Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: "Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim" diye cevap vermişti. (8/9)

Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkâr edenlerin kalblerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey Müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına." (8/12)

Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkâr edenlerin canlarını alırken görmelisin. (8/50)

Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah herşeye vekildir. (11/12)

Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir." (11/31)

(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (12/31)

Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (13/13)

Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından 'salih davranışlarda' bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) (13/23)

Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" (15/7)

Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz. (15/8)

Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım." (15/28)

Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti. (15/30)

Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın." (16/2)

Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir. (16/28)

Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (16/32)

(Küfre sapanlar) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (16/33)

Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar. (16/49)

Rabbiniz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi (kendine) edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz. (17/40)

Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?" (17/61)

Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin." (17/92)

De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik." (17/95)

Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. (18/50)

(Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: - Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (19/9)

Hani biz meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti. (20/116)

Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır. (21/103)

Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir. (22/75)

Bunun üzerine, kavminden inkâra sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz." (23/24)

De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor." (23/88)

Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" (25/7)

Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar. (25/21)

Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak." (25/22)

Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; (25/25)

De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız." (32/11)

O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir. (33/43)

Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin. (33/56)

O gün, onların hepsini bir arada toplayacak (haşredecek), sonra meleklere diyecek ki: "Size tapanlar bunlar mıydı?" (34/40)

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (35/1)

herşeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (36/83)

Ki onlar, Mele'i A'la'ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup atılırlar; (37/8)

Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken biz melekleri dişiler olarak mı yarattık? (37/150)

Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiçbir bilgim yoktur." (38/69)

Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. (38/71)

Meleklerin hepsi topluca secde etti; (38/73)

Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir. (39/75)

Onlara "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, dediler ki: "Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz." (41/14)

Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin." (41/30)

Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O'dur. (42/5)

Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar. (43/19)

Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" (43/53)

Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı. (43/60)

Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (47/27)

Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey." (50/23)

Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, (50/24)

Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka. (53/26)

Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar. (53/27)

Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (66/4)

Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. (69/17)

Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (70/4)

Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. (74/31)

Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir. (78/38)

Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; (89/22)

Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (97/4)
Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2018 00:37

Benzer Konular

26 Ekim 2014 / Ziyaretçi Müslümanlık/İslamiyet
6 Ekim 2018 / Ziyaretçi Cevaplanmış
28 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / öğrencii:D Cevaplanmış
6 Şubat 2016 / Misafir Cevaplanmış