Arama

Günümüzde mevcut olan dinlerin ortaya çıkışları nasıl olmuştur?

Güncelleme: 3 Aralık 2008 Gösterim: 11.201 Cevap: 1
Ziyaretçi eylül - avatarı
Ziyaretçi eylül
Ziyaretçi
2 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi eylül - avatarı
Ziyaretçi
günümüzde mevcut olan dinlerin ortaya çıkışları nasıl olmuştur
Sponsorlu Bağlantılar
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
3 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Ataerkil dönemlerde erkek barışçıl değildi. Dişi üzerinde hakim ve sahiplenme duygusuyla hareket ediyordu. Nitekim; ilkel döneme ait, iskeletler üzerinde inceleme yapan bilim adamları, özellikle kafatası kemiği sonucu ölen insanlarda kadınların sayıca erkeklerden neredeyse iki kat fazla oluşunu, erkeğin kadına o dönemde de vahşet uyguladığının göstergesi sayıyorlar. O dönemlerde; tapılacak varlık erkekle temsil ediliyorsa da, insanın doğadaki yaratılış ve canlılığı, tek tek sorgulamak yerine, bir bütün olarak görüp, yaratıcının erkek gibi bir şey olduğunun sonucuna varılmasındandır. Yaratıcıya benzetebilecekleri şey ancak; bir erkek olabilirdi.
Antropologların araştırmalarına göre, kadının üretkenliğine dayanan sosyal oluşumlarda, örneğin; yaşanılan bölge av hayvanı bakımından müsait değilse, orada yaşam toplayıcılığa dayanıyorsa, erkekler kadınlara daha eşitlikçi yaklaşıyorlar. Oysa bir toplumda, avcılık gibi erkeğin ön plana çıkmasına etken olan; bir doğal ortamda yaşama durumu söz konusu oluyorsa, o toplumda erkekler, kendileriyle övünüp kadını aşağılıyorlar. Günümüzde erkeğin tek başına evinin geçimini temin etmekte zorlanması, kadının çalışmasını zorunlu hale getirdikçe, erkekler kadına daha fazla değer veriyorlar. Bunun tersi bir durum olduğunda kadın aşağılanıyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Arabistanda, Muhammet’in yaşadığı toplum, son derece saldırgandır. Orada hayat neredeyse tamamen, hayvancılık ve avcılık üzerine kurulu ve çok çetindir. Öldürmek ve şiddet doğal bir olgudur. Erkeğin gücü ön plandadır ve böyle bir erkek, barışcıl bir tanrıyı, öldürme diyen bir tanrıyı kabul edemez. Kadın aşağılanmaktadır ve kadını erkekle eşit sayacak tanrıyı da kabul etmeleri mümkün değildir. Bu sebeple onlar; bencilliklerini, saldırganlıklarını, açgözlülüklerini, öldürme arzularını kabul eden, onlara hak veren bir tanrıyı, tanrıyı kabul ederler.

Kadın savaşı ve düzensizliği reddeder. Çünkü; onun doğmuş ve doğacak çocuklarını koruma kaygısı vardır. O, iyi ve kötü kurabildiği düzeni, daha iyiye götürmek ister, fakat kötü sonuçlara yol açabilecek kaos ve kargaşayı reddeder. Çünkü; her durumda, bu karmaşa onun çocuklarını tehlikeye sokabilir. Bu sebeple erkeklerin tesiri altında kalmayan, sağlıklı düşünen bir kadın; savaşın şiddetin yanında yer almaz. Kadını şiddete yönelten, erkeğin şiddet eğilimidir. Erkek egemen toplumda, kadınlarda sağlıklı düşünemez. Çünkü; yoğun şeklide erkeğin etkisi ve baskısı altındadır. Herhangi bir erkek yakınından baskı görmüyor olsa dahi; kadın, sosyal toplumun genel yapısından, şiddet eğiliminden etkilenir ve bunları yansıtır. Diğer yandan bu eğilim erkeklerde daha güçlü halde, potansiyel olarak vardır.
Toplum, erkeğin doğasındaki bencilliği, saldırgan ve bağımsız yaşama etkisini; erkeğe kendi çocuklarının ve karısının sorumluluğunu yükleyerek terbiye etmeye zorlar. Erkek egemen toplumun erkeği, hoşlanmasa da bunu kabullenmek zorundadır. Hem şikayet eder hem kabullenir. Fakat bu isteksiz kabullenişin faturasını kadına ve hatta çocuklarına çıkarır. Başına sarılan bu sorumluluk ağır geldikçe, karakter olarak toplumda baskın olamayan ve zaten paylaşmayı sevmeyen erkek, yaşadığı bunalımı ve topluma olan öfkesini ailesine yöneltir.
Şiddet şiddeti, şiddet karmaşayı, karmaşa toplumsal şaşkınlığı, toplumsal şaşkınlık, bireysel ve toplumsal sapkınlığı doğurur. Sapkınlık, toplumsal bunalımın ve artık ipin ucu kaçtığı için neyin ne olduğu anlaşılamayan, sorununu nasıl çözebileceğini bilemeyen, çok sayıda bireylerden oluşan toplumun, dengeye gelme çabası içinde tuttuğu yoldur. Tabii ki sonucu hüsrandır. Ardı ardına gelen, dibe kadar vuracak bir arayış-hayal kırıklığı döngüsü: İçe kapanma; kendini sorgulama, kendini aşağılama; zıtlaşma, tartışma; reddetme, tartışma; reddetme, tartışma; yanlışı fark eder gibi olma, tartışma; kısmen kabulleniş, tartışma; biraz daha kabulleniş, tartışma; kabulleniş, kabulleniş; çözüm arayışı, çözüm arayışı; deneme, deneme; tekrar muhakeme, yeni çözüm arayışları; deneme, deneme; düşünme, netleşen çözüm; rahatlama…
İnsan için daha kısa sürede gerçekleşebilecek bu olay; toplum için o kadar iç içe, o kadar komplex ve çok değişkenli bir denklemdir ki; ilerleme çok yavaş, belirsiz ve insanı isyan ettirecek derecede sinir bozucudur.Bu isyan; şiddet içerikli toplumsal patlamalar şeklinde yaşanır çoğu zaman. En sonunda biri gelir vurur yumruğunu masaya. Ardına dönüp baktığında; peşinden gelenlerin ne kadar kalabalık olduğuna, anlasalarda anlamasalarda peşine düştüklerine kendiside şaşırır.
Evet; bir şeyler değişecektir, yeni bir şeyler olacaktır. Fakat; kurtarıcısının peşine düşenlerin çoğu, onu anladıkları için değil; onun şahsına inandıkları için, içinde bulundukları düzenden bıktıkları için, sorumlu gördüklerine yettiniz artık (!) demek istedikleri için düşerler. Ona inandıkları fakat; onu anlamadıkları için, daha onun sağlığında başlarlar ülküsünü kurt gibi kemirmeye, kendi çıkarlarına uydurmaya. Ölünce de tamamlarlar işlerini! Fakat onlar her şeyi; onun ülküsüne göre yaptıklarından da emindirler!!!
Gün gelir birileri çıkar, bu işte bir yanlışlık var demeye başlar fakat; işin içinden çıkamazlar.
Yine aynı döngü başlar.
Döngüyü kırmanın çözüm yolu, tek tek bireyler olarak bilinçlenmekten geçiyor. Bu zamanla topluma doğru bir akış oluşturacaktır. Daha kolay ve gürültüsüz, patırtısız bir geçiş süreci…
Alıntı
Dinin Başlangıç Kuramları

Herkes tarafından kabul edilecek geçerli bir din ta­nımı yapmanın güçlüğü ortadadır. Şimdiye dek yüzü aş­kın din tanımı yapılmıştır. Bunların hepsi de en doğru tanım olmak iddiasındadır. Hayatın çok geniş bir alanını kapsayan dinin ve dinsel yaşantının ana öğelerini göz önünde bulundurarak bir tanım yapmak gerekirse:
«İn­sanın, duygusal ya da bilinçli olarak bağlı bulunduğu birtakım doğaüstü kudretlere ya da varlıklara inanma­sına ve bunlara ibadet etmesine din denir.»
Dinin başlangıcını ve gelişme basamaklarını açıkla­maya çalışan etnolojik kuramların başlıcaları animizm, dinamizm ve ur-monoteizm'dir.
Animizm
(ruhçuluk) kavramına göre, ilkel insan düş, birsam, ateşli hastalık, bayılma, ölüm vb. gibi psikolojik ve fizyolojik yaşantılar sonucu bedeni terkeden bir ruh kavramına varmıştır. Bedenden ayrı tasarımlanan bu can­lılık ilkesinin zamanla hayvanlara, bitkilere, nesnelere de uygulanması sonucu animatizm (doğacılık ya da doğayı canlandırma) inancı doğmuş; giderek manizm'e (ölüler ve atalar ibadeti), fetişizm'e, politeizm'e (çok tanrıcılık) ve en sonunda da monoteizm'e (tek tanrıcılık) geçilmiştir. Bu kuram, evrimci İngiliz etnologu E. B. Tylor tarafından ortaya atılmıştır. Bu kuram bugün artık geçerli sayılmamaktadır.
Dinin başlangıcını açıklamayı deneyen ikinci önemli kuram dinamizm'dir. Bu kurama göre, dinin başlangıcı sırlı, kişisel olmayan bir «güç» tasarımında saklıdır. Preanimizm (ruhçuluk öncesi) de denilen bu kuramın üzerinde durduğu «güç» inancı zamanla nesneleştirilmiş ve kişileştirilmiştir. Kuramı ortaya atan R. R. Maret'e göre, dinamizm inancı insanları ilkin büyüsel pratikleri uygulamaya götürmüş; bu pratiklerden din gelişmiş, büyülü sözlerden de dualar doğmuştur.
Bunlara ters düşen üçüncü etnolojik kuram ur-monoteizm'dir (en eski tek tanrıcılık). Bu kurama göre, dinin gerçek kaynağı animizm ve dinamizm inancında yatmayıp, bugün de kimi ilkellerde görülen bir «ilk yaratıcı» inancından doğmuştur. P. W. Schmidt, bu fikri geçerli kılmak için durup dinlenmeksizin çalışmış, «Tanrı Fikrinin Kökeni» adlı 12 ciltlik bir yapıt yayımlamıştır. Schmidt'e göre, «tek bir tanrı»ya inanma dinin başlangıcıdır. Fakat bu inanç zamanla bozulmuş ve yerini büyüsel pratikler ve politeizm almıştır. Bu durum İsa'nın ortaya çıkışına kadar sürmüştür. Schmidt, bugün çok aşağı kültür basamaklarında bulunan Pigmeler, Buşmanlar, Güney-Doğu Avustralya ve Ateş Toprağı yerlileri gibi «en eski» halklarda görülen «tek bir tanrı» inancı ile gelişmiş dinlerin kutsal kitaplarındaki kimi sözleri görüşüne dayanak yapmaktadır. Bu kuram da birçok yanlarıyla eleştiriye uğramıştır.
Dinin başlangıcını açıklama denemesine, yukarıdakilerden başka bilginler de girişmişlerdir. Önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
  • A. Comte, 1830: Fetişizm - Politeizm - Monoteizm.
  • J. Lubbock, 1870: Ateizm (dinsizlik) ­Fetişizm - Tote­mizm - Şamanizm ­Antropomorfizm Yaratıcı Tek Tanrı İnancı.
  • H. Spencer, 1876: Manizm (Ölüler ve atalar ibadeti) - Fe­tişizm - Hayvanlara, bitkilere ve doğaya tapma - İlahIara i­nanma.
  • R. Smith, 1885: Dinin ilk biçimi to­temciliktir.
  • J. G. Frazer, 1890: Bütün dinlerin kay­nağı büyüdür
  • A. Lang, 1898-1909: Başlangıçta Tylor'un animistik kura­mının ateşli bir sa­vunucusu olan Lang, sonradan kendi araş­tırmalarına dayana­rak şu evreleri öne sürmüştür: Ani­mizmden önceki «Ya­ratıcı Tanrı Baba» inancı - Animizm ve bozulmuş diğer din biçimleri.
  • K. Beth, 1914: Büyü ve din öncesi dönem - Kişisel olmayan bir kudrete inanma - Din ve büyü.
  • N. Söderblom, 1916: Mana inancı - Animizm - Yüce Tanrı.
  • R. Pettezoni 1922: Mitik öncesi dönem - Politeizm - Monoteizm
  • R. Thurnwald, 1951: Hayvan inancı - Totemizm Animizm, dev inancı ve tanrılaştırma Yüce Tanrı inancı Politeizm - Dinsel gerçeklerin felsefi açıdan algılanması.
Dinin başlangıcı sorunu bugüne dek henüz herkesin kabulleneceği bir çözüme kavuşturulamamıştır.

Benzer Konular

5 Ocak 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
22 Nisan 2013 / Misafir Soru-Cevap
13 Temmuz 2013 / _Yağmur_ Sosyal Ağlar
22 Mart 2010 / yunusbeen Soru-Cevap