Arama

Sosyolojinin bilim olarak ortaya çıkma nedenleri nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 5 Ekim 2012 Gösterim: 30.698 Cevap: 4
dedeku - avatarı
dedeku
Ziyaretçi
4 Aralık 2008       Mesaj #1
dedeku - avatarı
Ziyaretçi
sosyolajinin bilim olarak orataya çıkma nedenleri nelerdir
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Sosyolojinin Tarihçesi

Sponsorlu Bağlantılar
İlk çağlardan beri toplumun yapısıyla ilgilenen düşünürler vardı :

Platon ideal toplum düzeninden söz etmiştir.
Sosyolojinin müjdecisi sayılan İbn-i Haldun ilk defa devletle toplumun birbirinden farklı olduğunu belirterek toplumsal yaşamı da incelemiştir.

Machiavelli Thomas More Francis Bacon toplumsal sorunlara “çözüm” önerileri getirmişlerdir.
Bu düşünürlerden farklı olarak Montesquieu “Olması gereken değil olan incelenmelidir.” diyerek sosyolojinin sınırlarını çizmiş ve bilim olarak doğuşuna temel hazırlamıştır.
Sosyolojinin bu sözcüğü ilk kullanan Auguste Comte tarafından 19. yüzyıl başlarında kurulduğu kabul edilir. Comte’a göre sosyoloji fizik kimya biyoloji gibi doğa bilimlerinin yöntemleriyle toplumu incelemelidir.
Sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim sosyolojinin konusunun toplumsal olgu olduğunu ve toplumsal yaşamın yine diğer basit toplumsal olgularla açıklanabileceğini vurgulamıştır.
Max Weber’e göre toplumu ve toplumsal eylemleri açıklamak için genel kavramlardan değil bireylerden öznel olarak düşünülmüş anlamlardan hareket edilmelidir. Böylece Weber psikolojik yaklaşımla sosyolojik yaklaşımı birleştirmek istemiştir.
Ülkemizde Durkheim sosyolojinin bilim yapma anlayışı Ziya Gökalp ile Le Play çizgisi ise Prens Sebahattin’le temsil edilmiştir.

Platon (M.Ö. 427 – M.Ö. 347) : Platon baba tarafından Atina’nın efsanevi krallarıyla ve anne tarafından da Solon’la akrabadır. Yaşamındaki en önemli olaylardan biri de gençliğinde Sokrates’le karşılaşmasıdır. Sokrates’in mahkumiyeti ve idamından sonra eğitimde; özellikle de devlet adamı eğilimlilerin eğitimlerinde derin değişiklikler olmadıkça insanın kaderinin umutsuz olduğuna karar verdi.
Bu nedenle de kırk yaşlarındayken Sicilya ve İtalya’ya ilk yolculuğundan sonra (bu yolculukta Pythagoras’çılarlarla tanıştı) aktif politikaya katılmaktansa sitenin gelecekteki liderlerini yetiştirmek üzere Atina’da bir okul kurar. Bu okula üzerinde kurulduğu parkın adı verilerek Akademia dendi. Aristoteles yirmi yıldan uzun bir süre Akademia’da öğrencilik ve öğretmenlik yapmıştır.

Machiavelli Niccolo (1469 – 1527) : Floransalı Machiavelli 1498’de dışişleri ve savunma ile görevli İkinci Şansölyelik Sekreterliğine atandı. Pek çok ülke dolaştı ve diplomatik deneyim kazandı. Floransa’nın bağımsızlığı için kurduğu milis birlikleri 1509’da Pisa’nın alınmasında önemli rol oynadı. 1513’de Medici ailesinin Floransa’ya dönmesinden sonra hapsedildi.
Serbest kalınca Floransa yakınlarında yapıtlarını yazamaya başladı. Bunların içinde en önemlisi; Medicilere sunduğu 1513 tarihli “II Principe” (Prens) ‘dir. 1527’de Medicilerin devrilmesi üzerine gözden düştü ve aynı yıl öldü. Machiavelli’nin tarih ve siyaset felsefesi üzerine yazdıkları ve karşılaştırmalı tarih metodu günümüzde de önemini sürdürmektedir.

St. Thomas More (1477 / 78 – 1535) : Aziz (St.) şövalye İngiltere Lord Şansölyesi (başbakan) yazar Thomas More 1477 ya da 1478 yılında Londra’da doğdu 1492’de Oxford Üniversitesi’ne girdi 1499’da Erasmus’la tanıştı. 1504’de parlamentoya girdi. 1516’da Londra’da ünlü eseri “Ütopya” yı tamamladı.
1523’de Avam Kamarası’nın sözcülüğüne seçilen More 1534 yılında uymayı reddettiği yasa nedeniyle Londra Kulesi’ne hapsedildi ve 1535 yılında da idam edildi. Karl Kautsky şöyle yazar : “Amaçladığı boş zaman rüyasını algılayabilmek için üç yüz yıldan daha uzun bir süre geçmesi gerekmiştir. Ütopya dört yüz yıldan daha eski olmasına rağmen More’un idealleri yenilmemiştir ve hala mücadele eden insanlığın ardında durmaktadır.”

Francis Bacon (1564 – 1616) : Verulam Baronu. 1564 Londra doğumludur. Hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra baroya girmeye çalıştı. 1593’de Avam Kamarası’na girdi. Kraliçenin gözdesi Esaaa Kontu onu himayesine aldı. 1613’de Saray’ın baş avukatı 1617’de baş mühürdar 1618’de baş yargıç ve baron 1620’de ise vikont oldu.
Ama 1621’de rüşvet almakla suçlanan Bacon devlet hizmetinden uzaklaştırıldı. Ömrünün son yıllarını bilim ve felsefeye adadı. Bacon’un felsefesi’nin temelinde tümdengelimci mantığın yerine tümevarımcı metodu uygulaması yatar. Ona göre gerçek bilim nedenlerin bilimidir ve bu yolla insanoğlu doğaya egemen olacaktır.

Montesqiueu (1689 – 1755) : Fransız yazarı Montesqiueu 1689 yılında doğmuştur. Aynı zamanda bir hukukçu olan Montesqiueu uzun süre hukuk alanında çalışmıştır. Yazar olarak tanınması onun 1721 yılında yazdığı “İran Mektupları” adlı eseriyle başlar. Montesqiueu’nu ikinci büyük eseri 1734 yılında yazdığı “Roma’nın Büyüklüğününün ve Çöküşünün Sebepleri Hakkındaki Düşünceler” adlı eseridir. Montesqiueu’nun en büyük eseri 1748 yılında yazdığı “Kanunların Ruhu” adlı kitabıdır.

Auguste Comte (1798 – 1857) : Fransız Auguste Comte sosyoloji biliminin kurucusu olarak tanınmıştır. İnsan topluluklarının doğasını ve nasıl geliştiğini anlamaya çalıştı. Comte’a göre insanlar mulu ve başarılı olmak için birlikte çalışma ihtiyacındadırlar.
Comte’a göre bilimler hiyerarşisinin en tepesinde etik (moral) vardır ve sonra aşağıya doğru sosyoloji biyoloji kimya fizik astronomi ve matematik sıralanır. Aşağıdan yukarıya izlendiğinde kuramsal ve tarihsel olarak basitten karmaşığa bilimler birbirlerini izleyerek teolojik aaaafizik aşamalardan pozitif aşamaya diğer bir deyişle etik ve sosyoloji alanına ulaşmışlardır.

Emile Durkheim (1858 – 1917) : Fransız toplumbilimci Durkheim 1858 doğumludur. 1902’de Sarbonne üniversitesi’nde kürsü sahibi oldu. Toplumu bir organizma gibi değerlendirmesi ve bir organizma içerisindeki organların dayanışması olgusu gibi bir toplumu da birbiri ile dayanışma içerisinde bulunan organlardan oluşan bir bütün olarak değerlendirmiştir.
Toplumsal örgütlenme üzerine yaptığı çalışmalar toplumbilim çalışmalarına yeni bir hamle getirmiştir. Bunların dışında sosyal-psikoloji ile de ilgilenmiş ve “intihar” eylemi üzerine ampirik çalışmalar da yapmıştır. 1917 yılında Paris’de ölmüştür.

Max Weber (1864 – 1920) : Max Weber kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan Hristiyan ahlakı üzerine vurgu yaparak geliştirdiği Protestanlık kuramıyla ünlü olmuştur. Weber sosyolojisi gelenekselden rasyonel eyleme dönüşümü keşfetme ve anlamaya yöneliktir. Gelenek modern öncesi toplumların üzerinde aşılmaz bir güç olarak durmaktadır. Weber’e göre Protestan etiği geleneğin tutuculuğunu kırmıştır. Çünkü Protestan etiği insanların zenginlik elde etmek için çabalamalarını dinsel onaylar sunarak rasyonelleştirir ve cesaretlendirir.

Ziya Gökalp (1876 – 1924) : İdadi’de okurken Arapça Farsça ve Fransızca öğrendi. İslam tanrıbilimi ve tasavvuf üzerine çalıştı. İkinci Meşrutiyet ilan edilince İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurdu. 1909’da “Peyman” gazetesini çıkardı. Aynı yıl İttihat ve Terakki’nin genel merkez üyeliğine seçildi. 1912’de milletvekili seçildi.

Dört ay sonra Osmanlı Mebuslar Meclisi kapanınca Darülfünun’da 1919’a kadar toplumbilim profesörlüğü görevini yürüttü. Birinci Dünya Savaşı’nda “Yeni Mecmua” yı çıkarttı. Türkçülük kavramının yayılmasında öncülük eden Ziya Gökalp eserlerinde misak-ı milli sınırları içerisinde doğu toplumundan batı toplumuna çevrilmiş bir Türk devleti üzerinde durmuştur

SOSYOLOJİ TARİHİ-1 BÖLÜM 3 GÜZ DÖNEMİ 2002
Yrd. Doç.Dr.Suna TEKEL


SOSYOLOJİ TEORİLERİNİN ORTAYA ÇIKMASINDA ETKİLİ OLAN TOPLUMSAL YAŞAMDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
Bu bölümde sosyolojinin bir bilim olarak 19. Yüzyılda ortaya çıkmasında etkili olan belli başlı toplumsal değişmeleri gözden geçirelim:
1)- AYDINLANMA DÜŞÜNCESİNİN ETKİSİ
Aydınlanma felsefi düşüncede dikkate değer bir zihni gelişme ve değişiklik yaratmıştır. Aydınlanma dönemi düşünürlerini etkileyen iki akımdan bahsedebiliriz; 17. Yüzyıl felsefi anlayışı ve bilimsel gelişmeler.
17. yüzyıl felsefesi; Rene Descartes, Thomas Hobbes ve John Locke'un yazılarında belirginleşmiştir. Daha önceki dönemlerde olmadığı kadar Aydınlanma düşünürleri insanın aklı ile evreni anlayabileceğine dair bir anlayış geliştirmişlerdir. Bunun da sebebi olarak o dönemde fizik biliminde ortaya çıkan başarıların onları doğa kanunlarının evrensel olarak uygulanabilirliği temelinde yeni bir evren anlayışına götürmesidir. Bu dönemde gerçek merkezi entelektüel hedef olmuştur, ancak gerçeğin bilgisine gelenek ve otorite temelli bir bakış yerine rasyonalizm ve empirisizmden hareketle ulaşılmaktadır.
Eğer bilim, fiziki dünyadaki doğa kanunlarının işleyişini ortaya çıkarmışsa, belki de benzer yöntemler sosyal ve kültürel dünyanın kanunlarını da ortaya çıkarabilecektir. Böylelikle o dönemin düşünürleri, toplumsal hayatın tüm yönlerini araştırmışlar; politik, dini, sosyal ve ahlaki kurumları analiz etmişler ve incelemişlerdir. Bunları akılcı bir tutumla ele alarak eleştirmiş ve irrasyonel (akılcı olmayan) olanların değişmesini talep etmişlerdir. Bu anlamda geleneksel değerler ve tutumları eleştirerek irrasyonel olarak değerlendirmişlerdir. Onlara göre bu kurumlar, insan tabiatına zıt olan, insanın gelişme ve ilerlemesine engel olan , insanın kendi potansiyelini gerçekleştirmesinde önleyici olarak değerlendirilmektedir. Eleştiri bu dönem düşünürlerin temel silahı olmuştur. Batıl inançlarla, dar görüşlülükle, hoşgörüsüzlükle savaşmışlardır. Yine o dönemde var olan feodal sınıfın ayrıcalıklarına, onların endüstri ve ticari faaliyetler üzerindeki engellerine saldırmışlardır,.
Aydınlanma düşünürlerinin 17. Yüzyıl filozoflarından farklı olarak; sistematik çıkarım yöntemi yerine doğa bilimlerinin yöntem anlayışı üzerinde kendi açıklamalarını oluşturmuşlardır. Buradan hareketle aydınlanma düşüncesinde yeni ve orijinal olan; Newton fiziğinin metodolojik kalıplarının uygulanması olmaktadır. Newton deneylerden elde edilen olgularla ilgilenmiştir, ilkeleri ise gözlem ve deneye dayanmaktadır yani kısaca söylemek gerekirse deneysel temellidir.
Aydınlanma, insanın evrensel boyutta toplumsal hakları ve ödevleri ile insanın yeniden (Önceden Stoa öğretisi'nde yer almıştır) bir inceleme alanı olarak ele alındığı düşünce hareketi olmuştur.
Bu dönemde ortaya çıkan diğer bir gelişme ise, Diderot ve D'Alembert tarafından hazırlanmış olan Ansiklopedi çalışmalarıdır. Ansiklopedi herhangi bir bilgi kitabından daha fazla bir şeydir çünkü; kitap içinde yer alan konularla ilgili tanımlar doğaüstü önyargılardan sıyrılarak ussal (akılcı) düşünce ve bilimsel kavrayış temelinde ele alınmaktadır. Ansiklopedistlerin en önemli özellikleri ise, en çetrefil konuları herkesin anlayabileceği bir açıklıkla anlatmalarıdır. Bu çalışmada Diderot'nun etkilendiği kişiler Locke ve Condillac olmuştur. Locke'un deneyciliği Condillac'ın ise fikirlerin deneyle ilişki içinde, dünyayla ilişki içinde tekrar ele alınması gerektiği anlayışı olmuştur. Newton'un yöntem anlayışına bağlı olan Condillac'ın bilgi kuramı tüm Aydınlanmacıların bilgi anlayışına uymaktadır.
Şimdi Aydınlanma düşüncesinin ana hatlarını maddeler halinde toplayalım:
1.Doğaüstünün doğalla, dinin bilimle, Tanrısal buyruğun doğa yasası ile ve din adamlarının filozoflarla yer değiştirmesi göze çarpmaktadır.
2.Sosyal,siyasal ve hatta dinsel sorunların çözümünde bir araç olarak deneyin rehberliğindeki akıl belirleyici unsurlardır.
3.Aydınlanma düşünürleri insan ve toplumun mükemmelleştirilebileceğine inanmışlardır.
4.İnsanın özellikle yönetimin baskı ve kötülüklerinden uzak tutulma hakkı olmak üzere, insan haklarına saygı anlayışı hakimdir.
Sosyolojinin Fransa'da bir bilim olarak ortaya çıkmasından hareketle Fransız düşünürlerinin, buradan hareketle Fransız sosyolojisinin Aydınlanma'dan olumlu olarak etkilendiğini söylemek yani, o dönemdeki Fransız sosyologlarının rasyonel, deneysel, bilimsel ve değişme yönelimli olduklarını söylemek tamamiyle mümkün görülmemektedir. Çünkü Aydınlanma'ya karşı olarak gelişen düşüncelerde o dönem sosyoloji üzerinde etkili olmuştur. Buradan hareketle Aydınlanma'nın sosyoloji üzerindeki etkisinin olumsuz ve dolaylı yoldan olduğu söylenebilmektedir.
O dönemde Aydınlanma düşüncesine tepki gösteren en önemli düşünürler; Joesph de Maistre (1753-1821) ve Louis de Bonald (1754-1840) 'dır. Bu kişiler sadece Aydınlanma'nın getirdiği düşünce ve değerlere değil Fransız Devrimi'nin sonuçlarına da tepki göstermişlerdir. Özellikle de Bonald tekrar Ortaçağ döneminin düzenli ve barışçıl ortamına dönmek istemiştir. O dönemdeki karışıklıklar, anarşi ve Fransız Devrimi sonrasındaki radikal değişmeler onları kendi felsefi anlayışlarında düzen ve istikrar temelinde; gelenek, otorite, statü,fonksiyon, norm gibi kavramlar üzerinde durmaya sevk etmiştir. Bu yorum 18. Yüzyıl Aydınlanma düşüncesi ile karşılaştırılacak olursa; ilgi alanın bireyden gruba, var olan düzenin eleştirilmesi yerine düzeninin savunulmasına ve toplumsal değişme yerine toplumsal istikrara doğru bir kayış olduğu görülmektedir.
Şimdi bu karşılaştırmayı maddeler halinde özetleyelim;
1.Aydınlanma düşünürleri bireyi vurgularken, tepki gösterenlerin temel sosyolojik ilgisi toplum olmuştur. Toplum sadece bireylerin toplamı olarak ele alınmamakta, geçmişte kökleri olan ve kendi gelişme kanunları olan bir bütünlük olarak ele alınmaktadır.
2.Toplum incelemelerin temel birimidir, bu bireyden daha önemli olduğu anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle birey toplum sayesinde vardır, bu noktada sosyalleşme süreçleri etkili olmaktadır.
3.Birey toplum içinde en temel unsur olarak görülmez. Çünkü toplum genel olarak kurumlar, yapılar, statüler ve roller gibi unsurlardan oluşmuştur.
4.Toplumu oluşturan unsurlar birbirleriyle ilişkili ve karşılıklı bağımlılıkları temelinde ele alınır. Buradan bu karşılıklı ilişki ve bağımlılık içinde olan unsurlardan birinde meydana gelen bir değişiklik diğer parçaları ve sonuçta ise toplumun bütününü etkilemektedir. O zaman toplumda yapılacak değişiklikler özen ve itina ile yapılmalıdır.
5.Toplumdaki değişme sadece toplum ve onu oluşturan unsurlar açısından değil toplum içindeki birey açısından da tehlikeli görülmektedir. Çünkü toplumdaki kurumlar bireylerin toplumsal ihtiyaçlarına yöneliktir, o zaman bunlarda meydana gelen bir değişmeden birey sıkıntı çekecek, buradan ise toplumsal düzensizliğe yol açmış olacaktır.
6.Toplumdaki daha küçük birimler; aile, komşuluk,din, mesleki gruplar toplum ve birey açısından oldukça gereklidir. Çünkü bu birimler modern toplumlarda yaşayan insanların yüzyüze samimi bağlar kurmasına imkan tanımaktadır.
7.Endüstrileşme, şehirleşme ve bürokrasi gibi o dönemde yeni yeni filizlenen olgular düzeni bozucu olarak ele alınmaktadır.
8.Toplumdaki bu değişimler daha rasyonel bir topluma gidişi sağlamaktadır ancak ibadet, ayin gibi irrasyonel unsurlar da önemini korumaktadır.
9.Son olarak ise toplumda o dönemde var olan hiyerarşik yapının korunmasını istemişlerdir.
Bu önermeler Aydınlanma'ya tepki olarak ortaya çıkan Fransız sosyolojisinin gelişmesinin entelektüel temeli olarak ele alınmalıdır. İlk sosyoloji düşünürleri bu düşünce temelleri yanında Aydınlanma'nın diğer düşünsel kaynağını oluşturan bilimsel yöntemin kullanılması düşüncesinden de etkilenmişlerdir.
2)- Politik Devrimler
Aydınlanma düşüncesinin daha doğrusu anlatımını aydınlanma düşüncesinde bulan gelişmelerin yarattığı Fransız Devrimi, dünya tarihinin en önemli birkaç olayından birisidir. Rönesansla birlikte gelişmeye başlayan birey hakları ve bunu özel bir anlatımı olan özgürlük kavramı 18. Yüzyılda insan yaşamının temel kavramlarından biri durumuna gelmiştir. Birey haklarının ya da daha genel bir söyleyişle insan haklarının birinci planda konu edilmesi doğal olarak demokrasi inancının gelişmesine, buna bağlı olarak da yasa düzeni kurma eğilimlerinin gelişmesine yol açmıştır. Böylece mutlak yöneticiyi kurtarıcı olarak gören Rönesans dönemi ve 18. Yüzyıl insanıyla mutlak yöneticiyi despot sayan yeni insan tipi arasında büyük ayrılıklar ortaya çıkmış olmaktadır.
Fransa'da en belirgin anlamının Rousseau'da görüldüğü demokrasi bilinci yavaş yavaş Fransız Devrimi'nin hazırlamıştır. O dönem Fransa'nın durumuna bakıldığında ise mutlak yönetim anlayışının hiçbir yasa ya da denetim olmadan uygulanmakta olduğu, insanlar arasındaki ayrıcalıkların büyük farklılıklar yaratmakta olduğu, yönetimin ise gizlilik içinde ve adaletsiz bir uygulama yaptığı görülmektedir. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ise mutlak yönetim fikri ile çelişmekte olup insanın hukuk açısından özgür ve eşit doğduğu ve özgür ve eşit kalacağını, her siyasal yönetimin insanların özgürlük, mülkiyet, güvenlik gibi en temel haklarını korumakla yükümlü olduğunu, , özgürlüğün ise başkasına zarar vermeden herşeyi yapabilme olduğu düşüncelerini içermektedir. Böyle bir ortamda beliren Fransız Devrimi ve onu takip eden diğerleri sosyoloji teorilerinin ortay çıkmasında etkili olmuştur. Bu devrimlerin etkileri toplumlar üstünde şaşırtıcı büyüklükte olmuştur ancak sosyolojinin öncü teorisyenleri genellikle Fransız Devrimi'nin olumsuz sonuçları üzerine durmuşlardır. Bu düşünürler, özellikle Fransa'da toplumsal değişimler sonunda ortaya çıkan düzensiz ve karışık ortamdan rahatsızlık duymuşlardır. Bu düşünürlerin birleştikleri ortak nokta ise, toplum düzenini yeniden yapılandırmak olmuştur. Bazıları eski toplum düzenine dönmeyi amaçlarken diğer bazıları ise toplumsal değişimleri geri dönüşümleri imkansız olarak ele alıp değişiklikler doğrultusunda biçimlendirmek istemişlerdir. Bu bakış açısı ile 17. Ve 18. Yüzyıl politik devrimleri ile değişen toplum düzeninin yeni temellerini aramaya yönelmişlerdir. Bu bakış açısı birçok sosyolojik teorilerin temel ilgi alanı olmuştur.
3)- Sanayi Devrimi ve Kapitalizm
Sosyoloji teorilerinin ortaya çıkması ve ilgi alanlarını belirleyen diğer bir toplumsal olgu, özellikle 19. Yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlangıcında birçok batı toplumunu etkileyen Sanayi Devrimi'dir. Sanayi Devrimi değişimi ortaya çıkaran tek neden olarak ele alınmamalıdır. Sanayi Devrimi ile geniş tarımsal ekonomik yapıdan karşı konulması güç bir etki ile endüstriyel üretim sistemine geçilmiştir. Birçok insan kendi çiftliğini ve tarımsal alandaki işini bırakıp endüstriyel işlerin yapıldığı fabrikalarda çalışmaya başlamıştır. Fabrikalar ise teknolojik gelişmelerin etkisiyle, organizasyon yapılarından üretim tekniklerine kadar çok kapsamlı değişimlerin ortaya çıkmasına imkan hazırlamışlardır. Bu büyük organizasyonların yapılarına uygun olarak ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere bürokratik sistemler ortaya çıkmıştır ve bütün olarak bakıldığında ise kapitalist ekonomik sistem mevcut olmuştur. Bu ekonomik düzen içindeki işleyiş birçok endüstriyel ürünün alış ve satışına imkan sağlayan serbest pazar düşüncesi ile olmaktadır. Yine bu sistem içinde çoğunluğun düşük ücretle ve uzun saatler çalışmasına karşılık daha az sayıda insanın daha fazla ücret alır durumda olması endüstriyel sistem ve kapitalizmin işleyişine yönelik olarak karşı düşüncelerinde örneğin sosyalizm gibi ortaya çıkmasının nedeni olmuştur. Sosyalizm de sosyoloji teorilerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemiş olan bir düşünce akımı olmuştur.
4)-Şehirleşme
Sanayi Devrimi'nin bir sonucu olarak birçok insan 19.yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarında kırsal kesimlerden şehirlere taşınıştır. Yine endüstriyel sisteme bağlı olarak çok çeşitli meslekler ortaya çıkmıştır. Ancak bu gelişmeler beraberinde kırsal kesimden şehire yerleşmek için gelenler açısından şehir yaşantısına uyum sağlama sorununu da beraberinde getirmiştir. Yine bu arada şehirlerin kalabalıklaşması, gürültü, kirlilik, trafik ve benzer sorunlar şehir içinde yaşayanların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Şehir hayatı ve ondan kaynaklanan sorunlar çağdaş sosyoloji teorileri içinde pek çok sosyoloğun ilgi alanı olmuştur. Ameikan sosyolojisi içinde gelişen Chicago Okulu bu duruma örnek olarak verilebilmektedir.

alıntıdır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Aralık 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Sosyolojinin Tarihçesi

Sponsorlu Bağlantılar
İlk çağlardan beri toplumun yapısıyla ilgilenen düşünürler vardı :

Platon ideal toplum düzeninden söz etmiştir.
Sosyolojinin müjdecisi sayılan İbn-i Haldun ilk defa devletle toplumun birbirinden farklı olduğunu belirterek toplumsal yaşamı da incelemiştir.

Machiavelli Thomas More Francis Bacon toplumsal sorunlara “çözüm” önerileri getirmişlerdir.
Bu düşünürlerden farklı olarak Montesquieu “Olması gereken değil olan incelenmelidir.” diyerek sosyolojinin sınırlarını çizmiş ve bilim olarak doğuşuna temel hazırlamıştır.
Sosyolojinin bu sözcüğü ilk kullanan Auguste Comte tarafından 19. yüzyıl başlarında kurulduğu kabul edilir. Comte’a göre sosyoloji fizik kimya biyoloji gibi doğa bilimlerinin yöntemleriyle toplumu incelemelidir.
Sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim sosyolojinin konusunun toplumsal olgu olduğunu ve toplumsal yaşamın yine diğer basit toplumsal olgularla açıklanabileceğini vurgulamıştır.
Max Weber’e göre toplumu ve toplumsal eylemleri açıklamak için genel kavramlardan değil bireylerden öznel olarak düşünülmüş anlamlardan hareket edilmelidir. Böylece Weber psikolojik yaklaşımla sosyolojik yaklaşımı birleştirmek istemiştir.
Ülkemizde Durkheim sosyolojinin bilim yapma anlayışı Ziya Gökalp ile Le Play çizgisi ise Prens Sebahattin’le temsil edilmiştir.

Platon (M.Ö. 427 – M.Ö. 347) : Platon baba tarafından Atina’nın efsanevi krallarıyla ve anne tarafından da Solon’la akrabadır. Yaşamındaki en önemli olaylardan biri de gençliğinde Sokrates’le karşılaşmasıdır. Sokrates’in mahkumiyeti ve idamından sonra eğitimde; özellikle de devlet adamı eğilimlilerin eğitimlerinde derin değişiklikler olmadıkça insanın kaderinin umutsuz olduğuna karar verdi.
Bu nedenle de kırk yaşlarındayken Sicilya ve İtalya’ya ilk yolculuğundan sonra (bu yolculukta Pythagoras’çılarlarla tanıştı) aktif politikaya katılmaktansa sitenin gelecekteki liderlerini yetiştirmek üzere Atina’da bir okul kurar. Bu okula üzerinde kurulduğu parkın adı verilerek Akademia dendi. Aristoteles yirmi yıldan uzun bir süre Akademia’da öğrencilik ve öğretmenlik yapmıştır.

Machiavelli Niccolo (1469 – 1527) : Floransalı Machiavelli 1498’de dışişleri ve savunma ile görevli İkinci Şansölyelik Sekreterliğine atandı. Pek çok ülke dolaştı ve diplomatik deneyim kazandı. Floransa’nın bağımsızlığı için kurduğu milis birlikleri 1509’da Pisa’nın alınmasında önemli rol oynadı. 1513’de Medici ailesinin Floransa’ya dönmesinden sonra hapsedildi.
Serbest kalınca Floransa yakınlarında yapıtlarını yazamaya başladı. Bunların içinde en önemlisi; Medicilere sunduğu 1513 tarihli “II Principe” (Prens) ‘dir. 1527’de Medicilerin devrilmesi üzerine gözden düştü ve aynı yıl öldü. Machiavelli’nin tarih ve siyaset felsefesi üzerine yazdıkları ve karşılaştırmalı tarih metodu günümüzde de önemini sürdürmektedir.

St. Thomas More (1477 / 78 – 1535) : Aziz (St.) şövalye İngiltere Lord Şansölyesi (başbakan) yazar Thomas More 1477 ya da 1478 yılında Londra’da doğdu 1492’de Oxford Üniversitesi’ne girdi 1499’da Erasmus’la tanıştı. 1504’de parlamentoya girdi. 1516’da Londra’da ünlü eseri “Ütopya” yı tamamladı.
1523’de Avam Kamarası’nın sözcülüğüne seçilen More 1534 yılında uymayı reddettiği yasa nedeniyle Londra Kulesi’ne hapsedildi ve 1535 yılında da idam edildi. Karl Kautsky şöyle yazar : “Amaçladığı boş zaman rüyasını algılayabilmek için üç yüz yıldan daha uzun bir süre geçmesi gerekmiştir. Ütopya dört yüz yıldan daha eski olmasına rağmen More’un idealleri yenilmemiştir ve hala mücadele eden insanlığın ardında durmaktadır.”

Francis Bacon (1564 – 1616) : Verulam Baronu. 1564 Londra doğumludur. Hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra baroya girmeye çalıştı. 1593’de Avam Kamarası’na girdi. Kraliçenin gözdesi Esaaa Kontu onu himayesine aldı. 1613’de Saray’ın baş avukatı 1617’de baş mühürdar 1618’de baş yargıç ve baron 1620’de ise vikont oldu.
Ama 1621’de rüşvet almakla suçlanan Bacon devlet hizmetinden uzaklaştırıldı. Ömrünün son yıllarını bilim ve felsefeye adadı. Bacon’un felsefesi’nin temelinde tümdengelimci mantığın yerine tümevarımcı metodu uygulaması yatar. Ona göre gerçek bilim nedenlerin bilimidir ve bu yolla insanoğlu doğaya egemen olacaktır.

Montesqiueu (1689 – 1755) : Fransız yazarı Montesqiueu 1689 yılında doğmuştur. Aynı zamanda bir hukukçu olan Montesqiueu uzun süre hukuk alanında çalışmıştır. Yazar olarak tanınması onun 1721 yılında yazdığı “İran Mektupları” adlı eseriyle başlar. Montesqiueu’nu ikinci büyük eseri 1734 yılında yazdığı “Roma’nın Büyüklüğününün ve Çöküşünün Sebepleri Hakkındaki Düşünceler” adlı eseridir. Montesqiueu’nun en büyük eseri 1748 yılında yazdığı “Kanunların Ruhu” adlı kitabıdır.

Auguste Comte (1798 – 1857) : Fransız Auguste Comte sosyoloji biliminin kurucusu olarak tanınmıştır. İnsan topluluklarının doğasını ve nasıl geliştiğini anlamaya çalıştı. Comte’a göre insanlar mulu ve başarılı olmak için birlikte çalışma ihtiyacındadırlar.
Comte’a göre bilimler hiyerarşisinin en tepesinde etik (moral) vardır ve sonra aşağıya doğru sosyoloji biyoloji kimya fizik astronomi ve matematik sıralanır. Aşağıdan yukarıya izlendiğinde kuramsal ve tarihsel olarak basitten karmaşığa bilimler birbirlerini izleyerek teolojik aaaafizik aşamalardan pozitif aşamaya diğer bir deyişle etik ve sosyoloji alanına ulaşmışlardır.

Emile Durkheim (1858 – 1917) : Fransız toplumbilimci Durkheim 1858 doğumludur. 1902’de Sarbonne üniversitesi’nde kürsü sahibi oldu. Toplumu bir organizma gibi değerlendirmesi ve bir organizma içerisindeki organların dayanışması olgusu gibi bir toplumu da birbiri ile dayanışma içerisinde bulunan organlardan oluşan bir bütün olarak değerlendirmiştir.
Toplumsal örgütlenme üzerine yaptığı çalışmalar toplumbilim çalışmalarına yeni bir hamle getirmiştir. Bunların dışında sosyal-psikoloji ile de ilgilenmiş ve “intihar” eylemi üzerine ampirik çalışmalar da yapmıştır. 1917 yılında Paris’de ölmüştür.

Max Weber (1864 – 1920) : Max Weber kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan Hristiyan ahlakı üzerine vurgu yaparak geliştirdiği Protestanlık kuramıyla ünlü olmuştur. Weber sosyolojisi gelenekselden rasyonel eyleme dönüşümü keşfetme ve anlamaya yöneliktir. Gelenek modern öncesi toplumların üzerinde aşılmaz bir güç olarak durmaktadır. Weber’e göre Protestan etiği geleneğin tutuculuğunu kırmıştır. Çünkü Protestan etiği insanların zenginlik elde etmek için çabalamalarını dinsel onaylar sunarak rasyonelleştirir ve cesaretlendirir.

Ziya Gökalp (1876 – 1924) : İdadi’de okurken Arapça Farsça ve Fransızca öğrendi. İslam tanrıbilimi ve tasavvuf üzerine çalıştı. İkinci Meşrutiyet ilan edilince İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurdu. 1909’da “Peyman” gazetesini çıkardı. Aynı yıl İttihat ve Terakki’nin genel merkez üyeliğine seçildi. 1912’de milletvekili seçildi.

Dört ay sonra Osmanlı Mebuslar Meclisi kapanınca Darülfünun’da 1919’a kadar toplumbilim profesörlüğü görevini yürüttü. Birinci Dünya Savaşı’nda “Yeni Mecmua” yı çıkarttı. Türkçülük kavramının yayılmasında öncülük eden Ziya Gökalp eserlerinde misak-ı milli sınırları içerisinde doğu toplumundan batı toplumuna çevrilmiş bir Türk devleti üzerinde durmuştur

SOSYOLOJİ TARİHİ-1 BÖLÜM 3 GÜZ DÖNEMİ 2002
Yrd. Doç.Dr.Suna TEKEL


SOSYOLOJİ TEORİLERİNİN ORTAYA ÇIKMASINDA ETKİLİ OLAN TOPLUMSAL YAŞAMDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
Bu bölümde sosyolojinin bir bilim olarak 19. Yüzyılda ortaya çıkmasında etkili olan belli başlı toplumsal değişmeleri gözden geçirelim:
1)- AYDINLANMA DÜŞÜNCESİNİN ETKİSİ
Aydınlanma felsefi düşüncede dikkate değer bir zihni gelişme ve değişiklik yaratmıştır. Aydınlanma dönemi düşünürlerini etkileyen iki akımdan bahsedebiliriz; 17. Yüzyıl felsefi anlayışı ve bilimsel gelişmeler.
17. yüzyıl felsefesi; Rene Descartes, Thomas Hobbes ve John Locke'un yazılarında belirginleşmiştir. Daha önceki dönemlerde olmadığı kadar Aydınlanma düşünürleri insanın aklı ile evreni anlayabileceğine dair bir anlayış geliştirmişlerdir. Bunun da sebebi olarak o dönemde fizik biliminde ortaya çıkan başarıların onları doğa kanunlarının evrensel olarak uygulanabilirliği temelinde yeni bir evren anlayışına götürmesidir. Bu dönemde gerçek merkezi entelektüel hedef olmuştur, ancak gerçeğin bilgisine gelenek ve otorite temelli bir bakış yerine rasyonalizm ve empirisizmden hareketle ulaşılmaktadır.
Eğer bilim, fiziki dünyadaki doğa kanunlarının işleyişini ortaya çıkarmışsa, belki de benzer yöntemler sosyal ve kültürel dünyanın kanunlarını da ortaya çıkarabilecektir. Böylelikle o dönemin düşünürleri, toplumsal hayatın tüm yönlerini araştırmışlar; politik, dini, sosyal ve ahlaki kurumları analiz etmişler ve incelemişlerdir. Bunları akılcı bir tutumla ele alarak eleştirmiş ve irrasyonel (akılcı olmayan) olanların değişmesini talep etmişlerdir. Bu anlamda geleneksel değerler ve tutumları eleştirerek irrasyonel olarak değerlendirmişlerdir. Onlara göre bu kurumlar, insan tabiatına zıt olan, insanın gelişme ve ilerlemesine engel olan , insanın kendi potansiyelini gerçekleştirmesinde önleyici olarak değerlendirilmektedir. Eleştiri bu dönem düşünürlerin temel silahı olmuştur. Batıl inançlarla, dar görüşlülükle, hoşgörüsüzlükle savaşmışlardır. Yine o dönemde var olan feodal sınıfın ayrıcalıklarına, onların endüstri ve ticari faaliyetler üzerindeki engellerine saldırmışlardır,.
Aydınlanma düşünürlerinin 17. Yüzyıl filozoflarından farklı olarak; sistematik çıkarım yöntemi yerine doğa bilimlerinin yöntem anlayışı üzerinde kendi açıklamalarını oluşturmuşlardır. Buradan hareketle aydınlanma düşüncesinde yeni ve orijinal olan; Newton fiziğinin metodolojik kalıplarının uygulanması olmaktadır. Newton deneylerden elde edilen olgularla ilgilenmiştir, ilkeleri ise gözlem ve deneye dayanmaktadır yani kısaca söylemek gerekirse deneysel temellidir.
Aydınlanma, insanın evrensel boyutta toplumsal hakları ve ödevleri ile insanın yeniden (Önceden Stoa öğretisi'nde yer almıştır) bir inceleme alanı olarak ele alındığı düşünce hareketi olmuştur.
Bu dönemde ortaya çıkan diğer bir gelişme ise, Diderot ve D'Alembert tarafından hazırlanmış olan Ansiklopedi çalışmalarıdır. Ansiklopedi herhangi bir bilgi kitabından daha fazla bir şeydir çünkü; kitap içinde yer alan konularla ilgili tanımlar doğaüstü önyargılardan sıyrılarak ussal (akılcı) düşünce ve bilimsel kavrayış temelinde ele alınmaktadır. Ansiklopedistlerin en önemli özellikleri ise, en çetrefil konuları herkesin anlayabileceği bir açıklıkla anlatmalarıdır. Bu çalışmada Diderot'nun etkilendiği kişiler Locke ve Condillac olmuştur. Locke'un deneyciliği Condillac'ın ise fikirlerin deneyle ilişki içinde, dünyayla ilişki içinde tekrar ele alınması gerektiği anlayışı olmuştur. Newton'un yöntem anlayışına bağlı olan Condillac'ın bilgi kuramı tüm Aydınlanmacıların bilgi anlayışına uymaktadır.
Şimdi Aydınlanma düşüncesinin ana hatlarını maddeler halinde toplayalım:
1.Doğaüstünün doğalla, dinin bilimle, Tanrısal buyruğun doğa yasası ile ve din adamlarının filozoflarla yer değiştirmesi göze çarpmaktadır.
2.Sosyal,siyasal ve hatta dinsel sorunların çözümünde bir araç olarak deneyin rehberliğindeki akıl belirleyici unsurlardır.
3.Aydınlanma düşünürleri insan ve toplumun mükemmelleştirilebileceğine inanmışlardır.
4.İnsanın özellikle yönetimin baskı ve kötülüklerinden uzak tutulma hakkı olmak üzere, insan haklarına saygı anlayışı hakimdir.
Sosyolojinin Fransa'da bir bilim olarak ortaya çıkmasından hareketle Fransız düşünürlerinin, buradan hareketle Fransız sosyolojisinin Aydınlanma'dan olumlu olarak etkilendiğini söylemek yani, o dönemdeki Fransız sosyologlarının rasyonel, deneysel, bilimsel ve değişme yönelimli olduklarını söylemek tamamiyle mümkün görülmemektedir. Çünkü Aydınlanma'ya karşı olarak gelişen düşüncelerde o dönem sosyoloji üzerinde etkili olmuştur. Buradan hareketle Aydınlanma'nın sosyoloji üzerindeki etkisinin olumsuz ve dolaylı yoldan olduğu söylenebilmektedir.
O dönemde Aydınlanma düşüncesine tepki gösteren en önemli düşünürler; Joesph de Maistre (1753-1821) ve Louis de Bonald (1754-1840) 'dır. Bu kişiler sadece Aydınlanma'nın getirdiği düşünce ve değerlere değil Fransız Devrimi'nin sonuçlarına da tepki göstermişlerdir. Özellikle de Bonald tekrar Ortaçağ döneminin düzenli ve barışçıl ortamına dönmek istemiştir. O dönemdeki karışıklıklar, anarşi ve Fransız Devrimi sonrasındaki radikal değişmeler onları kendi felsefi anlayışlarında düzen ve istikrar temelinde; gelenek, otorite, statü,fonksiyon, norm gibi kavramlar üzerinde durmaya sevk etmiştir. Bu yorum 18. Yüzyıl Aydınlanma düşüncesi ile karşılaştırılacak olursa; ilgi alanın bireyden gruba, var olan düzenin eleştirilmesi yerine düzeninin savunulmasına ve toplumsal değişme yerine toplumsal istikrara doğru bir kayış olduğu görülmektedir.
Şimdi bu karşılaştırmayı maddeler halinde özetleyelim;
1.Aydınlanma düşünürleri bireyi vurgularken, tepki gösterenlerin temel sosyolojik ilgisi toplum olmuştur. Toplum sadece bireylerin toplamı olarak ele alınmamakta, geçmişte kökleri olan ve kendi gelişme kanunları olan bir bütünlük olarak ele alınmaktadır.
2.Toplum incelemelerin temel birimidir, bu bireyden daha önemli olduğu anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle birey toplum sayesinde vardır, bu noktada sosyalleşme süreçleri etkili olmaktadır.
3.Birey toplum içinde en temel unsur olarak görülmez. Çünkü toplum genel olarak kurumlar, yapılar, statüler ve roller gibi unsurlardan oluşmuştur.
4.Toplumu oluşturan unsurlar birbirleriyle ilişkili ve karşılıklı bağımlılıkları temelinde ele alınır. Buradan bu karşılıklı ilişki ve bağımlılık içinde olan unsurlardan birinde meydana gelen bir değişiklik diğer parçaları ve sonuçta ise toplumun bütününü etkilemektedir. O zaman toplumda yapılacak değişiklikler özen ve itina ile yapılmalıdır.
5.Toplumdaki değişme sadece toplum ve onu oluşturan unsurlar açısından değil toplum içindeki birey açısından da tehlikeli görülmektedir. Çünkü toplumdaki kurumlar bireylerin toplumsal ihtiyaçlarına yöneliktir, o zaman bunlarda meydana gelen bir değişmeden birey sıkıntı çekecek, buradan ise toplumsal düzensizliğe yol açmış olacaktır.
6.Toplumdaki daha küçük birimler; aile, komşuluk,din, mesleki gruplar toplum ve birey açısından oldukça gereklidir. Çünkü bu birimler modern toplumlarda yaşayan insanların yüzyüze samimi bağlar kurmasına imkan tanımaktadır.
7.Endüstrileşme, şehirleşme ve bürokrasi gibi o dönemde yeni yeni filizlenen olgular düzeni bozucu olarak ele alınmaktadır.
8.Toplumdaki bu değişimler daha rasyonel bir topluma gidişi sağlamaktadır ancak ibadet, ayin gibi irrasyonel unsurlar da önemini korumaktadır.
9.Son olarak ise toplumda o dönemde var olan hiyerarşik yapının korunmasını istemişlerdir.
Bu önermeler Aydınlanma'ya tepki olarak ortaya çıkan Fransız sosyolojisinin gelişmesinin entelektüel temeli olarak ele alınmalıdır. İlk sosyoloji düşünürleri bu düşünce temelleri yanında Aydınlanma'nın diğer düşünsel kaynağını oluşturan bilimsel yöntemin kullanılması düşüncesinden de etkilenmişlerdir.
2)- Politik Devrimler
Aydınlanma düşüncesinin daha doğrusu anlatımını aydınlanma düşüncesinde bulan gelişmelerin yarattığı Fransız Devrimi, dünya tarihinin en önemli birkaç olayından birisidir. Rönesansla birlikte gelişmeye başlayan birey hakları ve bunu özel bir anlatımı olan özgürlük kavramı 18. Yüzyılda insan yaşamının temel kavramlarından biri durumuna gelmiştir. Birey haklarının ya da daha genel bir söyleyişle insan haklarının birinci planda konu edilmesi doğal olarak demokrasi inancının gelişmesine, buna bağlı olarak da yasa düzeni kurma eğilimlerinin gelişmesine yol açmıştır. Böylece mutlak yöneticiyi kurtarıcı olarak gören Rönesans dönemi ve 18. Yüzyıl insanıyla mutlak yöneticiyi despot sayan yeni insan tipi arasında büyük ayrılıklar ortaya çıkmış olmaktadır.
Fransa'da en belirgin anlamının Rousseau'da görüldüğü demokrasi bilinci yavaş yavaş Fransız Devrimi'nin hazırlamıştır. O dönem Fransa'nın durumuna bakıldığında ise mutlak yönetim anlayışının hiçbir yasa ya da denetim olmadan uygulanmakta olduğu, insanlar arasındaki ayrıcalıkların büyük farklılıklar yaratmakta olduğu, yönetimin ise gizlilik içinde ve adaletsiz bir uygulama yaptığı görülmektedir. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ise mutlak yönetim fikri ile çelişmekte olup insanın hukuk açısından özgür ve eşit doğduğu ve özgür ve eşit kalacağını, her siyasal yönetimin insanların özgürlük, mülkiyet, güvenlik gibi en temel haklarını korumakla yükümlü olduğunu, , özgürlüğün ise başkasına zarar vermeden herşeyi yapabilme olduğu düşüncelerini içermektedir. Böyle bir ortamda beliren Fransız Devrimi ve onu takip eden diğerleri sosyoloji teorilerinin ortay çıkmasında etkili olmuştur. Bu devrimlerin etkileri toplumlar üstünde şaşırtıcı büyüklükte olmuştur ancak sosyolojinin öncü teorisyenleri genellikle Fransız Devrimi'nin olumsuz sonuçları üzerine durmuşlardır. Bu düşünürler, özellikle Fransa'da toplumsal değişimler sonunda ortaya çıkan düzensiz ve karışık ortamdan rahatsızlık duymuşlardır. Bu düşünürlerin birleştikleri ortak nokta ise, toplum düzenini yeniden yapılandırmak olmuştur. Bazıları eski toplum düzenine dönmeyi amaçlarken diğer bazıları ise toplumsal değişimleri geri dönüşümleri imkansız olarak ele alıp değişiklikler doğrultusunda biçimlendirmek istemişlerdir. Bu bakış açısı ile 17. Ve 18. Yüzyıl politik devrimleri ile değişen toplum düzeninin yeni temellerini aramaya yönelmişlerdir. Bu bakış açısı birçok sosyolojik teorilerin temel ilgi alanı olmuştur.
3)- Sanayi Devrimi ve Kapitalizm
Sosyoloji teorilerinin ortaya çıkması ve ilgi alanlarını belirleyen diğer bir toplumsal olgu, özellikle 19. Yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlangıcında birçok batı toplumunu etkileyen Sanayi Devrimi'dir. Sanayi Devrimi değişimi ortaya çıkaran tek neden olarak ele alınmamalıdır. Sanayi Devrimi ile geniş tarımsal ekonomik yapıdan karşı konulması güç bir etki ile endüstriyel üretim sistemine geçilmiştir. Birçok insan kendi çiftliğini ve tarımsal alandaki işini bırakıp endüstriyel işlerin yapıldığı fabrikalarda çalışmaya başlamıştır. Fabrikalar ise teknolojik gelişmelerin etkisiyle, organizasyon yapılarından üretim tekniklerine kadar çok kapsamlı değişimlerin ortaya çıkmasına imkan hazırlamışlardır. Bu büyük organizasyonların yapılarına uygun olarak ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere bürokratik sistemler ortaya çıkmıştır ve bütün olarak bakıldığında ise kapitalist ekonomik sistem mevcut olmuştur. Bu ekonomik düzen içindeki işleyiş birçok endüstriyel ürünün alış ve satışına imkan sağlayan serbest pazar düşüncesi ile olmaktadır. Yine bu sistem içinde çoğunluğun düşük ücretle ve uzun saatler çalışmasına karşılık daha az sayıda insanın daha fazla ücret alır durumda olması endüstriyel sistem ve kapitalizmin işleyişine yönelik olarak karşı düşüncelerinde örneğin sosyalizm gibi ortaya çıkmasının nedeni olmuştur. Sosyalizm de sosyoloji teorilerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemiş olan bir düşünce akımı olmuştur.
4)-Şehirleşme
Sanayi Devrimi'nin bir sonucu olarak birçok insan 19.yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarında kırsal kesimlerden şehirlere taşınıştır. Yine endüstriyel sisteme bağlı olarak çok çeşitli meslekler ortaya çıkmıştır. Ancak bu gelişmeler beraberinde kırsal kesimden şehire yerleşmek için gelenler açısından şehir yaşantısına uyum sağlama sorununu da beraberinde getirmiştir. Yine bu arada şehirlerin kalabalıklaşması, gürültü, kirlilik, trafik ve benzer sorunlar şehir içinde yaşayanların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Şehir hayatı ve ondan kaynaklanan sorunlar çağdaş sosyoloji teorileri içinde pek çok sosyoloğun ilgi alanı olmuştur. Ameikan sosyolojisi içinde gelişen Chicago Okulu bu duruma örnek olarak verilebilmektedir.

alıntıdır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ocak 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SİYASAL YÖNETİM ŞEKİLLERİ
(BUNLARIN ORTAYA ÇIKIŞ ŞEKİLLERİ , İŞLEYİŞİ VB ) ??????
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Şubat 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
mesleklerin cikis nedenleri ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
sosyolojinin bağımsız bir bilim haline gelişinin nedenleri?

Benzer Konular

2 Mart 2010 / Misafir Soru-Cevap
17 Aralık 2008 / Ziyaretçi Soru-Cevap
23 Mart 2015 / Sevimli patates Cevaplanmış
5 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap