Arama

İstanbul Konservatuarı'nın tarihçesi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 30 Ekim 2013 Gösterim: 53.387 Cevap: 14
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
4 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
istabul konservatuvarı kac yılında acıldı?????????
türk müzisyenler yurt dısına kac yılında gonderıldı?
cumhurbaskanlıgı senfoni orkestrası kac yılında kuruldu?
acıl cevaplarsak tskrlr
EN İYİ CEVABI _KleopatrA_ verdi
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DEVLET KONSERVATUVARI

Sponsorlu Bağlantılar
KURULUŞ TARİHÇESİ VE AMACI



DARÜ L ELHAN

Osmanlı döneminde İstanbul da kurulmuş ilk resmi musiki okulu. Darü l Elhân ın hazırlayıcısı olan kurum, 1914 te kurulmuş olan Darülbedayi nin musiki koludur. İstanbul Şehremaneti ne bağlı olarak kurulan Darülbedayi, tiyatro, sahne musikisi, Türk ve Batı musikisi türlerinin tümünü bir arada ele almayı amaçlayan ulusal bir konservatuvardı. Namık Kemal ın oğlu Ali Ekrem Bey in ( Bolayır ) önerdiği Darü l Elhân adı da anlamca Konservatuvar terimini karşılamaktadır.

Darülbedayi biri tiyatro, öbürü musiki olmak üzere iki bölüme, musiki bölümü de Şark ve Garp musikisi olmak üzere iki şubeye ayrılmış, tiyatro bölümü müdürlüğüne Reşad Rıdvan Bey, Musiki bölümü müdürlüğüne de Ali Rıfat Bey ( Çağatay ) getirilmiştir. Çalışmalar değişiklik ve onarımdan sonra Şehzadebaşı ndaki Letafet Apartmanı nda başlatılmış, ancak okulun resmen açılış töreninin hazırlandığı sırada 1. Dünya Savaşı patlak verince müdür Andre Anine geri dönmüş, okuldaki eğitim öğretim ( Ağustos 1914 ) ertelenmiştir. Bununla birlikte okulun öğretmen ve öğrencilerinden bir kısmı Ferah Tiyatrosunda zaman zaman temsiller vererek sürdürmüşlerdir.

Batı musikisi bölümü bir süre sonra kapanmış, Türk Musikisini çöküşten koruma, klasik eserleri notaya alarak tespit etme, musiki zevkini toplamak yayın amacını güden Türk Musikisi bölümü icra çalışmalarına devam etmiş ve bazı musikili temsillere katkıda bulunmuştur. Savaş şartlarının güçlüğü ile baş gösteren mali sıkıntılar 14 Mart 1916 da bu bölümün de tamamıyla kapanmasına yol açmıştır.

Darülbedayi nin kapanmasından sonra yeni bir musiki okulu açılması için maarif nezaretinde bir rapor sunmuş olan Abdülkadir Bey in ( Töre ) raporu görüşülerek Bakanlıkta dönemin ünlü sanat musikisi üstatları ile düzenlenen toplantı sonunda bir Musiki Encümeni oluşturulmasına karar verilmiştir. Eski Evkaf nazırı ve Washington büyükelçisi besteci Yusuf Ziya Paşa Başkanlığındaki musiki encümenine hazırlanan talimatname gereğince musiki hocası yetiştirecek ve daha çok Türk Musikisine ağırlık verecek bir okul olan Darü l Elhan ın kurulduğu bildirilmiştir. Okulun adı Ziya Paşa nın teklifi ile konulmuş olup, Nağmeler Evi anlamındadır. Musiki encümen ve Darü l-Elhan talimatnamesi V. Mehmet in ( Reşad ) İrade-i Saniyesi ( 9 Aralık 1916 ) ve Meclis-i Vükela kararı ( 1 Ocak 1917 ) ile kabul edilmiştir. Bu talimatname ile kadınların ve erkeklerin ayrı öğrenim görmesi ve halka musiki icrası ile görevli fasıl heyetleri kurulması öngörülmüştür.

14 Eylül 1925 te Darü l-Elhan İstanbul Valisi Haydar Bey in ( Yuluğ ) ilgisi ile ve Musa Süreyya Beyin yönetiminde Belediyeye bağlı olarak tekrar açılmış ve yönetmeliği değiştirilmiştir. Musiki Encümeni kaldırılmış kuruma Batı Musikisi Bölümü eklenmiş, alınacak öğrencilerin hazırlık sınıfından sonra bölümlere ve bu bölümlerde yer alan ihtisas sınıflarına ayrılmasına karar verilmiştir. Hazırlık sınıfından sonra üç yıl süreli Batı Musikisi bölümünde, Şan, Piyano, Keman, Alto, Viyolonsel ve öteki saz sınıfları yer almış ve bu bölüme dönemin şu tanınmış mu******leri öğretmen olarak atanmıştır. Zeki bey, Ekrem bey ( Keman ) ; Hegei, Sadri bey, Nezihe Hanım, Radeglia ( Piyano ) ; Muhittin Sadak ( Viyolonsel ) ; Kadri Bey ( Flüt ) ; Veli Bey, Adil Bey ( Orkestra âlâtı ) ; Asuman Hanım, Şerafettin Bey ( Teganni ) ; Musa Süreyya Bey ( Tarih-i Musiki ve Kompozisyon ) ; Edgar Manas ( Koro ve Kompozisyon ) ; Ali Ekrem Bey ( Edebiyat ve Musiki Estetiği ). Darü l- Elhan ın en verimli olduğu dönem bu yıllara rastlar. Öğretimde olduğu kadar sanat faaliyetlerinde ve yayınlarında kurum başarılı sonuçlara ulaşmıştır. Şark ve Garp musikisi şubelerinin ortak olarak düzenlediği, Galatasaray Lisesi Salonu, Tepebaşı Kışlık Tiyatrosu, Union Française gibi yerlerde verilen konserler oldukça ilgi toplamıştır. Batı musikisi bölümü öğretmenlerinden Cemal Reşit, Muhittin Sadak, Mesud Cemil, Ekrem Besim Beyler, Seyfettin ve Seza Asaf kardeşler, Hegei ve Nimed Vahid, çeşitli gruplar halinde ve bazı konuk sanatçılarında katılımıyla Union Française sahnesinde sürekli konserler vermişlerdir. O dönemin konser programları incelendiğinde hem klasik, hem de yeni bestelenmiş eserleri içeren zengin bir repertuarın icra edilmiş olduğu görülür. Bu konserlerde öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla kurulan orkestra ve icra heyetlerinin Batı Musikisinde Musa Süreyya Bey ile Zeki Bey ( Üngör ), Türk Musikisinde ise İsmail Hakkı Bey, muallim Sedat ( Öztoprak ) ve muallim Ziya Bey yönetmişlerdir.

BELEDİYE KONSERVATUVARI

İstanbul Belediyesi ne bağlı olarak musiki eğitimi veren okul, daha önce Darü l Elhan adını taşıyordu. 1986 da İstanbul Üniversitesi ne devredilerek İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını almış ve bu kuruma farklı bir statü getirilmiştir.

Cumhuriyet öncesi dönemde kurulmuş, yalnızca Türk musikisi eğitimi veren Darü l - Elhan, Belediye konservatuvarına dönüştürüldükten sonra batı türü bir konservatuvar olarak örgütlenmiş, bu ad ve kişilikle uzun yıllar İstanbul un sanat hayatına katkıda bulunmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk resmi musiki kurumu olan bu konservatuvardan, birçok sanatçı, teorisyen ve eğitimci yetişmiş, uzun yıllar ilgiyle izlenilen düzenli konserlerle İstanbul halkına musiki kültürü verilmiştir.

1926 da İstanbul Şehremaneti ne bağlanmış olan konservatuvarda Maarif Vekaleti nin 9 Aralık 1926 tarih ve 176 no lu tebligatıyla Türk musikisi eğitimi yasaklanmış, yönetim ve öğretim programı tamamıyla değiştirilmiştir. Darü l - Elhan dan ayrıldıktan sonra İstanbul Konservatuvarı adıyla faaliyet gösteren kurumun İstanbul Belediye Konservatuvarı adını kesin olarak kazanması 5 şubat 1944 tarihli bir yönetmelikle mümkün olmuştur.

İstanbul Konservatuvarı 1927 den itibaren teorik ve uygulamalı olarak çeşitli derecelerde, Batı müziği eğitimi verilen bir kurum olmuştur. Konservatuvar müdürlüğünü Yusuf Ziya Bey ( Demircioğlu ) devralmış, yeni bir yönetmelik ve gitgide genişleyen öğretim kadrosuyla coşkulu konserler verilerek kurumun bu alandaki başarıları oldukça artmıştır. Şehir meclisi kararı ile fikirlerinden yararlanmak ve konservatuvarı Avrupai bir disiplin getirmek amacıyla İstanbul a davet edilen Viyana Müzik Akademisi profesörlerinden Joseph Marx çeşitli öneriler içeren raporlar hazırlamıştır.

Konservatuvarda başlıca şu dersler verilmiştir: Solfej ve musiki nazariyatı, armoni, kontrpuan, füg, Kompozisyon, enstrümantasyon - orkestrasyon, koro, şan, genel musiki tarihi ve enstrüman dersleri ( Piyano, Arp, Nefesli, Yaylı ve Vurmalı Sazlar gibi ). Şehzadebaşı ndaki ahşap konakta sürdürülen derslerle birlikte, bir dizi oda müziği konseri de verilmeye başlanmıştır. Cemal Reşit (Rey), Muhittin Sadak ve Ekrem Besim den ( Tektaş ) oluşan bir üçlü ile başlayan bu konserler büyük ilgi görmüştür. Daha sonra bu gurubun, Ali Sezin, Seyfettin Asal ve Mesut Cemil in de katılımıyla oda konserleri; Ali Sezin, Orhan Borar, İzzet Nezih ve Mesut Cemil den oluşan dörtlüyle verilen konserler; Seyfettin Asal ve Cemal Reşit Rey yönetiminde konservatuvar öğretmen ve öğrencilerinden kurulu orkestranın verdiği konserler, İstanbul halkına sunulan çoksesli müzik kültürü aşılayan önemli etkinlikleridir.

Öte yandan, 1927 de Darülacezede oluşturulan ve 1930-1931 den itibaren Belediye Meclis kararı ile Nefesli Sazlar Bölümü olarak konservatuvara bağlı yatılı kısım, 60 kişilik bir öğrenci kadrosu ile yoğun bir çalışma temposu göstermiş ve zamanla Şehir Bandosu da buradan yetişmeye başlamıştır. Gülhane, Beşiktaş, Fatih, Üsküdar parkları ile Taksim ve Beyazıt Meydanı gibi açık yerlerde düzenli konser vermeye başlayan bandonun şefliğine Hulisi Öktem den sonra Klarnetist Kamil Bey getirilmiştir. Ayrıca Klarnetist Saffet Bey in ve Joseph Marx ın önerileriyle Viyana dan getirilen altı saz sanatçının eğitim verdiği bu bölümden 1930 dan itibaren çok önemli müzisyenler yetişmiştir. Yetişen sanatçılar aynı zamanda İstanbul Şehir Orkestrası ve Devlet Senfoni Orkestrası nın çekirdek kadrolarını oluşturmuşlardır. 1927 den itibaren değişen konservatuvar yönetmeliklerinde Şehir Bandosu nun, konservatuvardan yetişen sanatçılardan oluşturulması, hatta yatılı okuyanların mecburi görevlerini bandoda yerine getirmeleriyle ilgili hükümler vardır. 1955 ten itibaren de Şehir Bandosu, konservatuvara bağlı kadrolu sanat kuruluşları arasında Şehir Armoni Orkestrası adıyla yer almış ve şehrin çeşitli yerlerinde düzenli olarak, geçit resmi, mili spor karşılaşmaları, açılış törenleri gibi nedenlerle konserler vermiştir. Şehir Armoni Orkestrası 1955 - 1972 arasında Mustafa Asım Güzey ve 1972 den sonra Önder Bali nin yönetiminde çalışmıştır. Beşiktaş ta yatılı ve Tepebaşı nda gündüzlü devam eden Batı müziği eğitimi, Ferdi Statzer, Ömer Refik Bey, Adnan Saygun, Licco Amar, Matmazel Rozantel ve Madam Ren ( Gelenbevi ) gibi müzikçilerin katılımı ile gitgide daha verimli olmuştur.

Başlangıçta, toplam 200 öğrenci, alabilen okulun 60 kişilik öğrenci orkestrası ve 80 kişilik korosu, Galatasaray lisesi salonunda ve Union Française de konserler vermiştir. Joseph Marx ın önerileri doğrultusunda, okulun sınıfları başlangıç ve yüksek devreler olarak ayrılmış, buradan yetişen ve kurumun bünyesinde oluşturulmuş çeşitli oda toplulukları, senfonik orkestra, yaylı sazlar orkestrası, armoni topluluğu gibi sanat topluluklarında çalışan pek çok müzisyen, Türk çoksesli hayatında yadsınamayacak başarılar kazanmıştır. Cemal Reşit Rey ile Demirhan Altuğ un yönettiği konservatuvar orkestrası, Şehir Orkestrası na dönüşmüş ve Taksim Belediye Gazinosu ile Şan Sineması nda verdiği konserlerle, çeşitli solistlerinde katıldığı önemli müzik faaliyetlerini gerçekleştirmiştir. Bu orkestra daha sonra Devlet Senfoni Orkestrası ve Opera Orkestrası nın ana kadrolarını oluşturmuşlardır. Muhittin Sadak ın kurduğu ve Şehir Tiyatrosunda eşliksiz yada orkestra eşliksiz düzenli konserler veren koro ise Şehir Operası ve Devlet Operası için kaynak olmuştur.

Konservatuvarın Batı Müziği Bölümü kapsamlı ve verimli faaliyetlerini, öğretim kadrosunda yer almış olan Ferdi Statzer, Rana Erksan, Verda Ün, Feyha Talay, Ergican Saydam, İhsan Balkır, Erdoğan Saydam, Orhan Borar, Özen Veziroğlu gibi müzisyenlerle sürdürmüş ve bu bölümden çeşitli dönemlerde yetişen Necil Kazım Akses, İlhan Usmanbaş, Ayhan Turan, Haluk Tarcan, Seher Tanrıyar ve daha pek çok ünlü sanatçı kurumun başarısını ulusal ve uluslararası alana taşımıştır.

1950 lerin başlarında İstanbul Şehir Meclisi nde konservatuvarda birde tiyatro sınıfı açılması fikri tartışılmış, Joseph Marx ın tavsiyesi ve Muhittin Üstündağ ın onayı ile bu dersler müfredata konmuştur. Yeni dersler ahenk jimnastikleri, sahne dersleri ( tiyatro ve şan olarak ) belirlenmiş ve Azade Selim Hanım ile Ertuğrul Muhsin Bey hoca olarak getirilmiştir. Ekim1933 ten itibaren konservatuvar bu dersler için öğrenci kabul etmeye başlamıştır. Başlangıçta öğrenim süresi üç yıl olan bu bölüm, zamanla değişen yönetmeliklerle geliştirilmiş ve bu bölümden bir çok öğrenci mezun edilmiştir. Yine okulda bir bale bölümü ve Cem Ertekin yönetiminde çalışan Çağdaş Bale Topluluğu da yer almıştır.

Konservatuvara 1943 te Saadettin Arel in şehir meclisi kararı ile ve geniş yetkilerle, beş yıllık bir sözleşme ile müdür olarak atanması, okulda her türlü faaliyeti düzenli ve verimli kılmıştır.

İstanbul Belediye Konservatuvarı, Süreyya Bey den başlayarak Yusuf Ziya Demircioğlu, Sadettin Aral, Eşref Antikacı, Hikmet Nuri Toptan, Nedim Otyam gibi müdürlerin yönetiminde ve Muhittin Üstündağ, Fahrettin Kerim Gökay, Haşim İşcan gibi sanata değer veren belediye başkanlarının dönemlerinde İstanbul için önemli hizmetler vermiştir. Etkinlikleriyle, yayınlar ve yetiştirdiği müzisyenlerle bütün Türkiye de önemle anılacak duruma gelmiş olan konservatuvar 1986 da Bedrettin Dalan ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul Üniversitesi ne bağlanmıştır.

AMACI

Uzun bir geçmişi olan konservatuvar, İstanbul Devlet Senfoni, Devlet Opera ve Balesinin temelini oluşturmuş, tiyatro dünyasına değerli sanatçılar yetiştirmiştir. Leyla GENCER, Ayşegül SARICA, Verda ERMAN, Mükerrem BERK ve Güher - Süher PEKİNEL, Meral GUNEYMAN gibi birçok sanatçının öğrenim görmüş olduğu okulumuzda başta Cemal Reşit REY, Ekrem Zeki ÜN ve Adnan SAYGUN olmak üzere her kuşaktan pek çok sanatçı eğitimci olarak görev almıştır.
Ülkenin çağdaşlık yolunda temel taşlarından biri olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, değerli sanatçı öğretim elemanları ve geçmişinin birikimi ile genç kuşakları sanat dünyasına kazandırmaya devam etmektedir.

İŞLEVİ

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türkiye nin sanat yaşamının oluşmasında çok önemli bir yere sahip en köklü konservatuvardır. Türkiye nin sanat yaşamına damgasını vuran, sanatın gelişmesi için her türlü şartlar altında yılmadan çalışan, bizi ulusal ve uluslararası alanda başarı ile temsil eden mezunlar yetiştirmektedir.

ÖNE ÇIKAN VE AYIRICI ÖZELLİĞİ

Hazırlayıcı birimlerle birlikte öğrenci adaylarına, çok küçük yaşlardan itibaren eğitim alma olanakları oluşturarak, lisans düzeyine ulaştırıp sanatsal yönde akademik kariyer sağlama fırsatını sunar.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ

Çeşitli ülkelerle girişilen işbirliği anlaşmaları çerçevesinde programlar yapılarak sanat alanlarında çeşitli gösteri ve konserlerin düzenlenmesi sonucunda kendini tanıtma imkanı bulmaktadır. Yabancı uyruklu öğretim elemanları ve sanatçılarını ülkemize davet ederek eğitim statüsünde görev almalarını ve yetiştirdikleri öğrencilerin karma bir eğitim tekniğiyle seviyelerinin yükseltilmesini sağlamaktır.


Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

direk kaç yılında açıldığını söyleseniz olmaz mı??????

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Osmanlı döneminde İstanbul’da kurulmuş ilk resmi musiki okuludur. Darü’l Elhân’ın hazırlayıcısı olan kurum, 1914’te kurulmuş olan Darülbedayi’nin musiki koludur. Savaş şartlarının güçlüğü ile baş gösteren mali sıkıntılar 14 Mart 1916’da bu bölümün de tamamıyla kapanmasına yol açmıştır.
14 Eylül 1925 te Darü’l-Elhan İstanbul Valisi Haydar Bey’in ( Yuluğ ) ilgisi ile ve Musa Süreyya Beyin yönetiminde Belediyeye bağlı olarak tekrar açılmış ve yönetmeliği değiştirilmiştir.
1986’da İstanbul Üniversitesi’ne devredilerek İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını almış ve bu kuruma farklı bir statü getirilmiştir.

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DEVLET KONSERVATUVARI
KURULUŞ TARİHÇESİ VE AMACI

DARÜ'L ELHAN
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı döneminde İstanbul'da kurulmuş ilk resmi musiki okulu. Darü'l Elhân'ın hazırlayıcısı olan kurum, 1914'te kurulmuş olan Darülbedayi'nin musiki koludur. İstanbul Şehremaneti'ne bağlı olarak kurulan Darülbedayi, tiyatro, sahne musikisi, Türk ve Batı musikisi türlerinin tümünü bir arada ele almayı amaçlayan ulusal bir konservatuvardı. Namık Kemal'ın oğlu Ali Ekrem Bey'in ( Bolayır ) önerdiği Darü'l Elhân adı da anlamca ' Konservatuvar ' terimini karşılamaktadır.
Darülbedayi biri tiyatro, öbürü musiki olmak üzere iki bölüme, musiki bölümü de Şark ve Garp musikisi olmak üzere iki şubeye ayrılmış, tiyatro bölümü müdürlüğüne Reşad Rıdvan Bey, Musiki bölümü müdürlüğüne de Ali Rıfat Bey ( Çağatay ) getirilmiştir. Çalışmalar değişiklik ve onarımdan sonra Şehzadebaşı'ndaki Letafet Apartmanı'nda başlatılmış, ancak okulun resmen açılış töreninin hazırlandığı sırada 1. Dünya Savaşı patlak verince müdür Andre Anine geri dönmüş, okuldaki eğitim öğretim ( Ağustos 1914 ) ertelenmiştir. Bununla birlikte okulun öğretmen ve öğrencilerinden bir kısmı Ferah Tiyatrosunda zaman zaman temsiller vererek sürdürmüşlerdir.
Batı musikisi bölümü bir süre sonra kapanmış, Türk Musikisini çöküşten koruma, klasik eserleri notaya alarak tespit etme, musiki zevkini toplamak yayın amacını güden Türk Musikisi bölümü icra çalışmalarına devam etmiş ve bazı musikili temsillere katkıda bulunmuştur. Savaş şartlarının güçlüğü ile baş gösteren mali sıkıntılar 14 Mart 1916'da bu bölümün de tamamıyla kapanmasına yol açmıştır.
Darülbedayi'nin kapanmasından sonra yeni bir musiki okulu açılması için maarif nezaretinde bir rapor sunmuş olan Abdülkadir Bey'in ( Töre ) raporu görüşülerek Bakanlıkta dönemin ünlü sanat musikisi üstatları ile düzenlenen toplantı sonunda bir ' Musiki Encümeni ' oluşturulmasına karar verilmiştir. Eski Evkaf nazırı ve Washington büyükelçisi besteci Yusuf Ziya Paşa Başkanlığındaki musiki encümenine hazırlanan talimatname gereğince musiki hocası yetiştirecek ve daha çok Türk Musikisine ağırlık verecek bir okul olan Darü'l ' Elhan'ın kurulduğu bildirilmiştir. Okulun adı Ziya Paşa'nın teklifi ile konulmuş olup, ' Nağmeler Evi ' anlamındadır. ' Musiki encümen ve Darü'l-Elhan talimatnamesi ' V. Mehmet'in ( Reşad ) ' İrade-i Saniyesi ' ( 9 Aralık 1916 ) ve Meclis-i Vükela kararı ( 1 Ocak 1917 ) ile kabul edilmiştir. Bu talimatname ile kadınların ve erkeklerin ayrı öğrenim görmesi ve halka musiki icrası ile görevli fasıl heyetleri kurulması öngörülmüştür.
14 Eylül 1925 te Darü'l-Elhan İstanbul Valisi Haydar Bey'in ( Yuluğ ) ilgisi ile ve Musa Süreyya Beyin yönetiminde Belediyeye bağlı olarak tekrar açılmış ve yönetmeliği değiştirilmiştir. Musiki Encümeni kaldırılmış kuruma ' Batı Musikisi Bölümü ' eklenmiş, alınacak öğrencilerin hazırlık sınıfından sonra bölümlere ve bu bölümlerde yer alan ihtisas sınıflarına ayrılmasına karar verilmiştir. Hazırlık sınıfından sonra üç yıl süreli Batı Musikisi bölümünde, Şan, Piyano, Keman, Alto, Viyolonsel ve öteki saz sınıfları yer almış ve bu bölüme dönemin şu tanınmış mu******leri öğretmen olarak atanmıştır. Zeki bey, Ekrem bey ( Keman ) ; Hegei, Sadri bey, Nezihe Hanım, Radeglia ( Piyano ) ; Muhittin Sadak ( Viyolonsel ) ; Kadri Bey ( Flüt ) ; Veli Bey, Adil Bey ( Orkestra âlâtı ) ; Asuman Hanım, Şerafettin Bey ( Teganni ) ; Musa Süreyya Bey ( Tarih-i Musiki ve Kompozisyon ) ; Edgar Manas ( Koro ve Kompozisyon ) ; Ali Ekrem Bey ( Edebiyat ve Musiki Estetiği ). Darü'l- Elhan'ın en verimli olduğu dönem bu yıllara rastlar. Öğretimde olduğu kadar sanat faaliyetlerinde ve yayınlarında kurum başarılı sonuçlara ulaşmıştır. Şark ve Garp musikisi şubelerinin ortak olarak düzenlediği, Galatasaray Lisesi Salonu, Tepebaşı Kışlık Tiyatrosu, Union Française gibi yerlerde verilen konserler oldukça ilgi toplamıştır. Batı musikisi bölümü öğretmenlerinden Cemal Reşit, Muhittin Sadak, Mesud Cemil, Ekrem Besim Beyler, Seyfettin ve Seza Asaf kardeşler, Hegei ve Nimed Vahid, çeşitli gruplar halinde ve bazı konuk sanatçılarında katılımıyla Union Française sahnesinde sürekli konserler vermişlerdir. O dönemin konser programları incelendiğinde hem klasik, hem de yeni bestelenmiş eserleri içeren zengin bir repertuarın icra edilmiş olduğu görülür. Bu konserlerde öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla kurulan orkestra ve icra heyetlerinin Batı Musikisinde Musa Süreyya Bey ile Zeki Bey ( Üngör ), Türk Musikisinde ise İsmail Hakkı Bey, muallim Sedat ( Öztoprak ) ve muallim Ziya Bey yönetmişlerdir.
BELEDİYE KONSERVATUVARI
İstanbul Belediyesi'ne bağlı olarak musiki eğitimi veren okul, daha önce ' Darü'l ' Elhan ' adını taşıyordu. 1986'da İstanbul Üniversitesi'ne devredilerek İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını almış ve bu kuruma farklı bir statü getirilmiştir.
Cumhuriyet öncesi dönemde kurulmuş, yalnızca Türk musikisi eğitimi veren Darü'l - Elhan, Belediye konservatuvarına dönüştürüldükten sonra batı türü bir konservatuvar olarak örgütlenmiş, bu ad ve kişilikle uzun yıllar İstanbul'un sanat hayatına katkıda bulunmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk resmi musiki kurumu olan bu konservatuvardan, birçok sanatçı, teorisyen ve eğitimci yetişmiş, uzun yıllar ilgiyle izlenilen düzenli konserlerle İstanbul halkına musiki kültürü verilmiştir.
1926'da İstanbul Şehremaneti'ne bağlanmış olan konservatuvarda Maarif Vekaleti'nin 9 Aralık 1926 tarih ve 176 no'lu tebligatıyla Türk musikisi eğitimi yasaklanmış, yönetim ve öğretim programı tamamıyla değiştirilmiştir. Darü'l - Elhan'dan ayrıldıktan sonra 'İstanbul Konservatuvarı' adıyla faaliyet gösteren kurumun İstanbul Belediye Konservatuvarı adını kesin olarak kazanması 5 şubat 1944 tarihli bir yönetmelikle mümkün olmuştur.
İstanbul Konservatuvarı 1927'den itibaren teorik ve uygulamalı olarak çeşitli derecelerde, Batı müziği eğitimi verilen bir kurum olmuştur. Konservatuvar müdürlüğünü Yusuf Ziya Bey ( Demircioğlu ) devralmış, yeni bir yönetmelik ve gitgide genişleyen öğretim kadrosuyla coşkulu konserler verilerek kurumun bu alandaki başarıları oldukça artmıştır. Şehir meclisi kararı ile fikirlerinden yararlanmak ve konservatuvarı Avrupai bir disiplin getirmek amacıyla İstanbul'a davet edilen Viyana Müzik Akademisi profesörlerinden Joseph Marx çeşitli öneriler içeren raporlar hazırlamıştır.
Konservatuvarda başlıca şu dersler verilmiştir: Solfej ve musiki nazariyatı, armoni, kontrpuan, füg, Kompozisyon, enstrümantasyon - orkestrasyon, koro, şan, genel musiki tarihi ve enstrüman dersleri ( Piyano, Arp, Nefesli, Yaylı ve Vurmalı Sazlar gibi ). Şehzadebaşı'ndaki ahşap konakta sürdürülen derslerle birlikte, bir dizi oda müziği konseri de verilmeye başlanmıştır. Cemal Reşit (Rey), Muhittin Sadak ve Ekrem Besim'den ( Tektaş ) oluşan bir üçlü ile başlayan bu konserler büyük ilgi görmüştür. Daha sonra bu gurubun, Ali Sezin, Seyfettin Asal ve Mesut Cemil'in de katılımıyla oda konserleri; Ali Sezin, Orhan Borar, İzzet Nezih ve Mesut Cemil'den oluşan dörtlüyle verilen konserler; Seyfettin Asal ve Cemal Reşit Rey yönetiminde konservatuvar öğretmen ve öğrencilerinden kurulu orkestranın verdiği konserler, İstanbul halkına sunulan çoksesli müzik kültürü aşılayan önemli etkinlikleridir.
Öte yandan, 1927'de Darülacezede oluşturulan ve 1930-1931'den itibaren Belediye Meclis kararı ile ' Nefesli Sazlar Bölümü ' olarak konservatuvara bağlı yatılı kısım, 60 kişilik bir öğrenci kadrosu ile yoğun bir çalışma temposu göstermiş ve zamanla Şehir Bandosu da buradan yetişmeye başlamıştır. Gülhane, Beşiktaş, Fatih, Üsküdar parkları ile Taksim ve Beyazıt Meydanı gibi açık yerlerde düzenli konser vermeye başlayan bandonun şefliğine Hulisi Öktem'den sonra Klarnetist Kamil Bey getirilmiştir. Ayrıca Klarnetist Saffet Bey'in ve Joseph Marx'ın önerileriyle Viyana'dan getirilen altı saz sanatçının eğitim verdiği bu bölümden 1930'dan itibaren çok önemli müzisyenler yetişmiştir. Yetişen sanatçılar aynı zamanda İstanbul Şehir Orkestrası ve Devlet Senfoni Orkestrası'nın çekirdek kadrolarını oluşturmuşlardır. 1927'den itibaren değişen konservatuvar yönetmeliklerinde Şehir Bandosu'nun, konservatuvardan yetişen sanatçılardan oluşturulması, hatta yatılı okuyanların mecburi görevlerini bandoda yerine getirmeleriyle ilgili hükümler vardır. 1955'ten itibaren de Şehir Bandosu, konservatuvara bağlı kadrolu sanat kuruluşları arasında ' Şehir Armoni Orkestrası ' adıyla yer almış ve şehrin çeşitli yerlerinde düzenli olarak, geçit resmi, mili spor karşılaşmaları, açılış törenleri gibi nedenlerle konserler vermiştir. Şehir Armoni Orkestrası 1955 - 1972 arasında Mustafa Asım Güzey ve 1972'den sonra Önder Bali'nin yönetiminde çalışmıştır. Beşiktaş'ta yatılı ve Tepebaşı'nda gündüzlü devam eden Batı müziği eğitimi, Ferdi Statzer, Ömer Refik Bey, Adnan Saygun, Licco Amar, Matmazel Rozantel ve Madam Ren ( Gelenbevi ) gibi müzikçilerin katılımı ile gitgide daha verimli olmuştur.
Başlangıçta, toplam 200 öğrenci, alabilen okulun 60 kişilik öğrenci orkestrası ve 80 kişilik korosu, Galatasaray lisesi salonunda ve Union Française'de konserler vermiştir. Joseph Marx'ın önerileri doğrultusunda, okulun sınıfları ' başlangıç ' ve ' yüksek ' devreler olarak ayrılmış, buradan yetişen ve kurumun bünyesinde oluşturulmuş çeşitli oda toplulukları, senfonik orkestra, yaylı sazlar orkestrası, armoni topluluğu gibi sanat topluluklarında çalışan pek çok müzisyen, Türk çoksesli hayatında yadsınamayacak başarılar kazanmıştır. Cemal Reşit Rey ile Demirhan Altuğ'un yönettiği konservatuvar orkestrası, Şehir Orkestrası'na dönüşmüş ve Taksim Belediye Gazinosu ile Şan Sineması'nda verdiği konserlerle, çeşitli solistlerinde katıldığı önemli müzik faaliyetlerini gerçekleştirmiştir. Bu orkestra daha sonra Devlet Senfoni Orkestrası ve Opera Orkestrası'nın ana kadrolarını oluşturmuşlardır. Muhittin Sadak'ın kurduğu ve Şehir Tiyatrosunda ' eşliksiz ' yada ' orkestra eşliksiz ' düzenli konserler veren koro ise Şehir Operası ve Devlet Operası için kaynak olmuştur.
Konservatuvarın Batı Müziği Bölümü kapsamlı ve verimli faaliyetlerini, öğretim kadrosunda yer almış olan Ferdi Statzer, Rana Erksan, Verda Ün, Feyha Talay, Ergican Saydam, İhsan Balkır, Erdoğan Saydam, Orhan Borar, Özen Veziroğlu gibi müzisyenlerle sürdürmüş ve bu bölümden çeşitli dönemlerde yetişen Necil Kazım Akses, İlhan Usmanbaş, Ayhan Turan, Haluk Tarcan, Seher Tanrıyar ve daha pek çok ünlü sanatçı kurumun başarısını ulusal ve uluslararası alana taşımıştır.
1950'lerin başlarında İstanbul Şehir Meclisi'nde konservatuvarda birde tiyatro sınıfı açılması fikri tartışılmış, Joseph Marx'ın tavsiyesi ve Muhittin Üstündağ'ın onayı ile bu dersler müfredata konmuştur. Yeni dersler ahenk jimnastikleri, sahne dersleri ( tiyatro ve şan olarak ) belirlenmiş ve Azade Selim Hanım ile Ertuğrul Muhsin Bey hoca olarak getirilmiştir. Ekim1933'ten itibaren konservatuvar bu dersler için öğrenci kabul etmeye başlamıştır. Başlangıçta öğrenim süresi üç yıl olan bu bölüm, zamanla değişen yönetmeliklerle geliştirilmiş ve bu bölümden bir çok öğrenci mezun edilmiştir. Yine okulda bir bale bölümü ve Cem Ertekin yönetiminde çalışan ' Çağdaş Bale Topluluğu ' da yer almıştır.
Konservatuvara 1943'te Saadettin Arel'in şehir meclisi kararı ile ve geniş yetkilerle, beş yıllık bir sözleşme ile müdür olarak atanması, okulda her türlü faaliyeti düzenli ve verimli kılmıştır.
İstanbul Belediye Konservatuvarı, Süreyya Bey'den başlayarak Yusuf Ziya Demircioğlu, Sadettin Aral, Eşref Antikacı, Hikmet Nuri Toptan, Nedim Otyam gibi müdürlerin yönetiminde ve Muhittin Üstündağ, Fahrettin Kerim Gökay, Haşim İşcan gibi sanata değer veren belediye başkanlarının dönemlerinde İstanbul için önemli hizmetler vermiştir. Etkinlikleriyle, yayınlar ve yetiştirdiği müzisyenlerle bütün Türkiye'de önemle anılacak duruma gelmiş olan konservatuvar 1986'da Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul Üniversitesi'ne bağlanmıştır.
AMACI
Uzun bir geçmişi olan konservatuvar, İstanbul Devlet Senfoni, Devlet Opera ve Balesinin temelini oluşturmuş, tiyatro dünyasına değerli sanatçılar yetiştirmiştir. Leyla GENCER, Ayşegül SARICA, Verda ERMAN, Mükerrem BERK ve Güher - Süher PEKİNEL, Meral GUNEYMAN gibi birçok sanatçının öğrenim görmüş olduğu okulumuzda başta Cemal Reşit REY, Ekrem Zeki ÜN ve Adnan SAYGUN olmak üzere her kuşaktan pek çok sanatçı eğitimci olarak görev almıştır.
Ülkenin çağdaşlık yolunda temel taşlarından biri olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, değerli sanatçı öğretim elemanları ve geçmişinin birikimi ile genç kuşakları sanat dünyasına kazandırmaya devam etmektedir. İŞLEVİ
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türkiye'nin sanat yaşamının oluşmasında çok önemli bir yere sahip en köklü konservatuvardır. Türkiye'nin sanat yaşamına damgasını vuran, sanatın gelişmesi için her türlü şartlar altında yılmadan çalışan, bizi ulusal ve uluslararası alanda başarı ile temsil eden mezunlar yetiştirmektedir.
ÖNE ÇIKAN VE AYIRICI ÖZELLİĞİ
Hazırlayıcı birimlerle birlikte öğrenci adaylarına, çok küçük yaşlardan itibaren eğitim alma olanakları oluşturarak, lisans düzeyine ulaştırıp sanatsal yönde akademik kariyer sağlama fırsatını sunar.
ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ
Çeşitli ülkelerle girişilen işbirliği anlaşmaları çerçevesinde programlar yapılarak sanat alanlarında çeşitli gösteri ve konserlerin düzenlenmesi sonucunda kendini tanıtma imkanı bulmaktadır. Yabancı uyruklu öğretim elemanları ve sanatçılarını ülkemize davet ederek eğitim statüsünde görev almalarını ve yetiştirdikleri öğrencilerin karma bir eğitim tekniğiyle seviyelerinin yükseltilmesini sağlamaktır.

Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Türk Beşliler hayatları

Atatürk'ün1927 yılında türk müzisyenleri yurt dışına gönderişini türk beşlileri diye adlandırılan bu grubun isimleri şunlardır.

Cemal Reşit Rey
Cemal Reşit Rey, ( 25 Ekim 1904 Kudüs – 7 Ekim 1985 İstanbul ) Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden, Türk Beşleri grubunun bir üyesi, Onuncu Yıl Marşı, Lüküs Hayat opereti gibi ünlü eserlerin yaratıcısı.
Yaşamı
Çocukluğu ve Gençliği
Babasının Kudüs mutasarrıflığı görevinde bulunduğu sırada doğdu. Müziğe küçük yaşta annesinden aldığı piyano dersleriyle başlamıştır. Daha sonraları İstanbul'a yerleşen aile İkinci Meşrutiyet'ten sonra, siyasi sebeplerden 1913 yılında Paris'e göçmek zorunda kaldı. Dönemin kültür başkentinde müzik çalışmalarını piyanist Marguerite Long'la devam ettirdi. I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine ailesiyle İsviçre'ye giden Cemal Reşit, Cenevre Konservatuvarı'nda eğitimini sürdürmüş ve bestecilikte ustalık sınıfına kadar yükselmiştir. Babasının Dahiliye Nezaretine atanmasıyla anayurda dönerler ancak burada ders aldığı hocasının seviyesini aştığından 1920'de yine tek başına Paris'e dönerek Marguerite Long'la eğitimine kaldığı yerden devam ederken, Paris Konservatuvar'ında Paul Laparra ile bestecilik, Gabriel Faure ile müzik estetiği, Henri Defosse ile orkestra şefliği çalışmıştır. Cumhuriyet'in ilanından kısa bir süre önce Paris Konservatuvarı'ından mezun oldu.
1923'de 19 yaşında Türkiye'ye dönerek, Dar-ül Elhan'da henüz açılmış Klasik Batı Müziği bölümünün aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyeti'nde klasik batı müziğinin kurucuları arasında yer almıştır.
Olgunluk Çağları
Ankara ve İstanbul radyolarında uzun yıllar görev yapan Rey, yurtdışında birkaç konser verdi. Çoksesli Türk müziğini geniş kitlelere yaymak amacıyla, Türk halk müziği ezgilerinden yararlanarak,1933 ve (1937) yıllarında gibi çok sevilen operetler besteledi. Bunların dışında konçertoları, senfonik şiirleri ve başka orkestra yapıtları da olan Rey, meşhur Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat'ın da bestecisidir.
Son yılları ve ölümü
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Erol Günaydın'ın librettosunu yazdığı Yaygara büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Rey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Reşit Rey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanır. Bundan kısa bir süre sonra İstanbul'da vefat eder.
Cemal Reşit Rey sarayla yakın ilişkileri olan, son Osmanlı ailelerinden birinin oğluydu. 25 Ekim 1904'te Kudüs'te doğdu. Babası Ahmet Reşit Bey, o dönemde Kudüs'e mutasarrıf olarak atanmıştı. Cemal Reşit'in müziğe yeteneği o yıllarda ortaya çıktı. Diğer çocuklar sokakta oynarken o bulduğu bir akordiyonu çalmaya ve ondan çıkan sesleri taklit etmeye çalışıyordu. Beş yaşındayken ailecek İstanbul'a geldiler. Burada bir yandan ilkokula giderken, bir yandan da piyano çalışmaya başlar. Galatasaray Lisesi'nde okumaya başladığı yıllarda babasının politik durumu nedeniyle 1913 yılında zorunlu olarak Paris'e taşınırlar. Burada özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Raymond Poincare aileye sahip çıkar. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına çok az zaman vardır ve Ahmet Reşit Bey ve ailesi dünyanın kültür başkenti Paris'te yaşamaya başlarlar.Cemal Reşit Bey daha çocuk yaşlarında Mahler'i orkestra yönetirken görecek, konservatuvarda onu müdür ve ünlü besteci Gabriel Faure dinleyecektir. Faure onu dinledikten sonra ünlü pedagog Marguerite Long'a telefon açar ve "Madam size bir Türk çocuğu gönderiyorum ve hiçbir şey söylemiyorum, kendiniz göreceksiniz" der. Sonra babasına dönerek "Oğlunuz hayatta müzikten başka hiçbir şey yapamaz" diye onun müzik dehasını hemen keşfeder. Debussy'nin öğrencisi, Ravel'in en yakın dostlarından ve eserlerini en iyi yorumlayan piyanistlerden biri olan Marguerite Long, 19 yaşına kadar hiç para almadan Cemal Reşit'in eğitimi ile yakından ilgilenecektir.
Ahmet Reşit Bey ve ailesi, savaş başlayınca Paris'te uzun süre kalamazlar. Cenevre'ye yerleşirler. Cemal Reşit eğitimine burada Cenevre Konservatuvarı'nda devam ederken, normal lise eğitimini de sürdürür. Konservatuvarın ustalık sınıfına kadar yükselir ancak 1919'da babası dahiliye nazırlığına atanınca İstanbul'a gelirler. Baba oğlunu hemen İstanbul'da bir piyano öğretmenine götürür. Ancak çocuğun piyano bilgisi öğretmeninkinden fazladır. Cemal Reşit bu kez tek başına Paris'e eğitime gönderilecek, tekrar Marguerite Long'la çalışmaya başlayacaktır. Konservatuvarda Gabriel Fauret'den müzik estetiği dersleri alır. Besteci, piyanist ve orkestra şefliği üzerinde eğitim görür. Daha okul yıllarında besteleriyle ilgi çekmeye başlar.
Cemal Reşit, cumhuriyetin ilanından iki ay önce Paris Konservatuvarından mezun olur. Bu arada İstanbul Belediyesi Darülelhan'a (ilk konservatuvar) batı müziği bölümü açılmasına karar verilir ve hoca olarak genç Cemal Reşit çağrılır. Bu onun için dünyanın en büyük mutluluğudur. Henüz 19 yaşındadır, onu Avrupa'da büyük bir kariyer beklemektedir ancak hocalarının tüm engellemelerine karşın İstanbul'a döner. Belki Batı'daki büyük kariyerini bırakmıştır ama, Cemal Reşit Rey Türkiye'de klasik müziğin kuruluşuna öncülük etmiş, pek çok öğrenci yetiştirmiş ve yaşamı boyunca müzik dünyasının hep bir numarasında yaşamıştır. Türkiye'ye döndükten sonra yaşamı boyunca artık kendi ülkesinden hiç ayrılmayacak, çeşitli orkestralar kurup, bunlarla yurt içi ve dışında konserler yönetecek, dünyanın en ünlü sanatçılarını şef olarak Türkiye'de ağarlayacak, Türkiye'de bir yandan klasik müziğin yaygınlaşması için çalışırken, öte yandan yazdığı operetlerle tiyatro dünyasında unutulmayacak eserlere imza atacaktır.
Cemal Reşit Rey'in yaşamı sürekli çalışarak, üreterek geçti. Ailesiyle birlikte oturdukları Nişantaşı'nda Şair Nigar Sokak'taki konukta anne babası, ağabeyi Ekrem Reşit, kız kardeşi Semine ve eşi Semih Argeşo ile birlikte yaşıyorlardı. Semih Argeşo Cemal Bey'in kurup yönettiği İstanbul Senfoni Orkestrası'nın baş kemancısıydı. Semine Hanım da orkestrada keman çalıyordu. Konakta hem ciddi klasik müzik çalışmaları yapılıyor, hem de ağabeyi Ekrem Reşit'le birlikte müzikaller üzerine çalışıyorlardı. Cemal Bey'in müzikalleri zevk almasının ötesinde yapacağı klasik müzik çalışmalarında özellikle yurt dışı konserlerinde değerlendirmek için para kazanmaya yönelik olarak da yaptığı oluyordu. Çünkü özellikle o yıllarda Türkiye'de klasik müzik yapmak bir misyoner gibi çalışmayı gerektiriyordu. Babasının ölümü, ardından Semine Hanım ve eşinin ayrı bir eve çıkarak konaktan ayrılmaları, Ekrem Reşit Bey'in ve 1962'de annesinin ölümü ile Cemal Bey'in konak yaşamı son buldu. Koca İstanbul'da tek başına kalmıştı. Yanında ağabeyine çok iyi baktığı için aile emektarı olan Rıfkı Ergün ve ailesiyle birlikte Serencebey'de bir apartman dairesine taşınır. Orkestradan emekli olan Cemal Bey, piyano dersleri vermekte, yine evi eski dostları ve öğrencileri ile dolup taşmaktadır ama artık o eski debdebeli günler geride kalmıştır. Bir zamanlar şık giysileri ile her yerde dikkat çeken Cemal Reşit Rey üzerinde eski kıyafetleri, mütevazı evi ile onu eskiden tanıyanların içlerini acıtmaktadır. Giderek Rıfkı Ergün'ün ailesini kendi ailesi gibi görmeye başlar. Hele içlerinde sağır dilsiz olan Melek'i özel bir ihtimamla büyütür.
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Ağabeyinin ölümünden sonra müzikal yazmamaya karar veren Rey, Erol Günaydın'ın yazacağı metinleri müzikleyebileceğini söyleyerek herkesi şaşırtır. Erol Günaydın'la kısa süre içinde çok iyi dost olurlar ve Yaygara 70 büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Cemal Bey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Bey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanmıştır. Haldun Dormen ve Gencay Gürün onu alkışlar arasında sahneye çıkarırlar. Anlatılmaz derecede mutludur. Seyirci onu dakikalarca ayakta alkışlar. Bu onun son sahneye çıkışı olacaktır. Ertesi gün tekrar hastaneye yatırılır ve buradan ikinci çıkışında Edirnekapı'daki aile mezarlığına defnedilecektir.



Ulvi Cemal Erkin
, (d. 14 Mart 1906 – ö. 15 Eylül 1973), Türk klasik müzik bestecisi.
14 Mart 1906 tarihinde doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra yetenekli gençler için açılan yarışmayı kazanarak Cezmi Rıfkı Erinç ve Ekrem Zeki Ün ile birlikte 1925'te devlet tarafından Paris Konservatuvarı'na gönderildi. Ayrıca, burada uzun yıllar Amerika’da kompozisyon öğretmenliği yapan ve ilk kadın orkestra şefi olarak da bilinen Nadia Boulanger ile “Ecole Normale Musique”’de kompozisyon çalışmıştır. 1930 senesinde Türkiye'ye geri dönerek Musiki Muallim Mektebi’nde piyano ve armoni öğretmenliğine başlamıştır.
Aynı sene Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmen olarak göreve başladı. Aynı okulda öğretmen olan piyanist Ferhunde Remzi ile 29 Eylül 1932'de evlendi.
1943 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin açtığı beste yarışmasının büyük ödülünü Ahmet Adnan Saygun ve Hasan Ferit Alnar'la paylaştı. Ulvi Cemal Erkin bu yarışmaya Köçekçe ve Piyano Konçertosu ile katılmış ve Piyano Konçertosu ödüle layık görülmüştür. Ulvi Cemal Erkin o dönemde verdiği bir mülakatta konçerto yazma fikrini kendisine ünlü piyanist Alfred Cortot'nun verdiği söylemiştir.
Bu piyano konçertosu aynı senenin 11 Mart'ında Riyaseti Cumhur Orkestrası tarafından şef Dr. Ernst Praetorius yönetiminde ve Ferhunde Erkin'in solistliğinde seslendirilmiştir. Dönemin Almanya büyükelçisi Franz von Papen'nin girişimleri ile 8 Ekim 1943 tarihinde bombardıman altındaki Berlin'de Berlin Şehir Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. Berlin Şehir Orkestrası'nın Fritz Zaun yönetmiş, solist yine Ferhunde Erkin olmuştur.
Ulvi Cemal Erkin, 15 Eylül 1972 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin, Palm Academique, Legion d'Honneur şövalye ve officiale nişanları ile ufficiale derecesinde İtalyan Cumhuriyet nişanını almıştır. 1971 senesinde devlet sanatçısı olan besteciye ölümünden sonra 1991 senesinde Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından onur altın madalyası verilmiştir. PTT de 1985 senesinde besteci adına bir pul çıkartmıştır.

Ulvi Cemal Erkin'in eserlerinden bazıları ve ilk çalınışları:
• 20.04.1946 1. Senfoni (bestecilerimizin senfonik alanda yazdığı ilk eser).
• Piyano için sonat.15 Ocak 1948’de eşi tarafından çalınmıştır.
• Keman konçertosu.2 Nisan 1948’de Ulvi Cemal Erkin yönetiminde Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası eşliğinde Licco Amar tarafından Devlet Opera ve Tiyatro Binası’nın açılış töreninde çalınmıştır.
• 2.nci Senfoni.2 Temmuz 1958’de Karl Oehring yönetiminde Münih Filarmoni Orkestrası tarafından Almanya’da seslendirildi.
• Keloğlan bale müziği.2 Haziran 1950. Koreografisinin Dame Ninet de Valois’nin üstlendiği, Erkin’in “5 damla piyano” eserinin orkestralaması.
• Altı prelüd.İlk defa 20 Kasım 1949’da Gülay Uğurtan’ın resitalinde çalınmıştır.
• 7 halk türküsüMsn Grinivan, Ah Hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü, Maya, Türkmeni, Bülbül.
• 15.12.1972 Şef Hikmet Şimşek yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde, bas Ayhan Baran tarafından “Ah hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü ve Divan” söylenmiştir. Türkülerin tamamı gene Ayhan Baran tarafından 6 Ocak 1978’de seslendirilmiştir.
• Konçertant Senfoni.1966’da yazıldı. 10 Kasım 1967’de Prof.Lessing tarafından yönetildi. Piyanoda Verda Erman vardı.
• Senfonik Bölüm (Büyük Orkestra için) 1968-1969’da yazılmıştır. 8 Ekim 1976’da Şef Perisson yönetiminde seslendirilmiştir.
1930’lu yılların başından itibaren Türkiye’nin kültürel değişim döneminde, hem eğitim hem de müzik alanında önemli roller oynayan Türk Beşleri’nden biri de Ulvi Cemal Erkin’dir. Türk makamlarına ait dizileri almış, ancak makamlara ait seyirler yerine farklı yürüyüşler ve melodik yapılar kullanarak asıl makamın önerdiğinden farklı renkler ve hisler yakalamıştır.
Alanındaki ilk ürünlerini Paris’te veren besteci, Türkiye’ye döndükten sonra da kompozisyon çalışmalarını sürdürür.
Eserleri
ŞAN VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Bülbül ve Ayın Ondördü”, soprano ve küçük orkestra için, 1932.
2. “Yedi Halk Şarkısı”, basbariton ve orkestra için, 1936 – 1939..
KORO ESERLERİ
1. “İki sesli Halk Şarkıları”, (On parça), 1936..
2. “Yedi Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1943..
3. “On Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1963..
4. “Yedi Halk Şarkısı”, Şan ve Piyano için, 1936..
ORKESTRA ESERLERİ
1. “İki Dans”, büyük orkestra için, 1930..
2. “Bayram”, büyük orkestra için, 1934..
3. “Köçekçeler” orkestra için rapsodi, 1943...
4. “1. Senfoni”, 1944 – 1946.
5. “2. Senfoni”, 1948 – 1951.
6. “Senfonik Bölüm”, büyük orkestra için, 1969.
7. “Senfonik Episodlar”, (yarım kaldı), 1970 – 1971.
KONÇERTOLARI
1. Piyano Konçertosu, 1942. İlk seslendirme Ferhunde Erkin.
2. Keman konçertosu, 1947.
SOLO ÇALGI VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Konçertino”, piyano ve orkestra için, 1932.
2. “Senfoni Konçertant”, piyano ve orkestra için, 1966.
ODA MÜZİKLERİ
1. “Yaylılar Dörtlüsü”, 1935 – 1936.
2. “Beşli”, piyano, iki keman, viyola ve viyolonsel, 1943.
3. “Sinfonietta”, yaylılar için, 1951 – 1959.
PİYANO ESERLERİ
1. “Beş Damla”, piyano için, çocuklar için yedi kolay parça, 1931.
2. “Duyuşlar”, piyano için on bir parça, 1937.
3. “Sonat”, piyano için, 1946.
4. “Altı Prelüd”, piyano için, 1965 – 1967.
KEMAN VE PİYANO ESERLERİ SAHNE YAPITLARI
1. “Ninni, Improvisation ve Zeybek Türküsü”, 1929 – 1932.
2. “Karagöz”, çocuk oyunu için müzik, 1940.
3. “Keloğlan”, bale müziği, 1950.
OPERA ÇEVİRİLERİ
1. Pietro Mascagni/Cavalleria Rusticana, (Erkin ve Fuat Turkay).
2. Georges Bizet/Carmen, (Erkin ve Akses).
3. Charles Gounod/Faust, (Erkin ve Akses).
4. Giuseppe Verdi/Aida, (Erkin ve Akses).
5. Gioacchino Rossini/Sevil Berberi, (Erkin ve Akses).
6. Giacoma Puccini/İl Tabarro,(Erkin ve Halil Bedii Yönetken).
7. Giuseppe Verdi/Othello, (Erkin ve Akses).
8. Richard Strauss/Salome, (Erkin ve Saadet İkesus).
9. Ludwig van Beethoven/Fidelio, (Erkin ve Akses).





Hasan Ferit Anlar
(1906-1978) dünya müzikçileri arasında “geleneksel” müzikten gelerek evrensel müziğe geçen ve bu alanda uluslararası başarılar elde etmiş Türk bestecilerindendir. Klasik Türk Müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır.
Yaşamı [değiştir]
Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüt Talimi Musikisi topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na (Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası) şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Hasan Ferit Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964 'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürmüştür.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüe yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk Müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk beşlerinin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.
KANUN KONÇERTOSU
Ferid Alnar daha önce tasarladığı bu konçertoyu 1946 yılında Roma'da bulunduğu sıralarda yazmaya başlamış ve ertesi yıl Ankara'da tamamlamıştır. Kanun Konçertosu ilk defa 1951 yılında Viyana Radyosu'nda Viyana Senfoni Orkestrası işliğinde yayınlanmıştır. Alnar, daha sonraları konçertonun 3. bölümünü beğenmeyerek bu bölümü yeniden yazmıştır. İlk bölümü teması Giriftzen Asım Bey'in "Rast Peşrev"inden esintilidir. Kadansta kanun taksimi sergilendikten sonra,ana temanın tekrarlanmasıyla bölüm biter. İkinci bölüm kanun ve orkestranınm diyaloğunu saba makamının etkisinde mistik bir hava ile sürdürür. Hareketli üçüncü bölümde ana tema kanun ve orkestra tarafından birlikte işlenerek Rast Peşrevi'ne ulaşan çizgilerle sona erer.
Eser bestecisinin dışında Ruhi AYANGiL ( 1988, Ankara) ve Tahir Aydoğdu (1997,İstanbul,CRR Senfoni Ork.),2O-21 Kasım I998 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef T.Strugala tarafından seslendirilmiştir.7 Aralık 1998'de de SCA Vakfı'nın düzenlediği ödül töreni ile 1998 yılı en büyük ödülü cumhurbaşkanımız tarafından Ferit Alnar'a verilmiş, bu ödül töreni sonrası konçerto Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Tahir Aydoğdu tarafından tekrar seslendirilmiştir. Aynca 26-27 Şubat I999'da İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile şef Hikmet ŞİMŞEK yönetiminde Kanun Konçertosu Tahir Aydoğdu'nun solistliğinde tekrar seslendirilmiştir.
Eserleri [değiştir]
ŞAN VE ORKESTRA ESERİ
“Üç Şarkı”, soprano ve orkestra için, 1948.
ORKESTRA ESERLERİ VE KONÇERTO
“Romantik Uvertür”, 1932. “Prelüd ve İki Dans”, 1935. “Türk Suiti”, 1936. “İstanbul, Orkestra Suiti”, 1937 – 1938. “Viyolonsel Konçertosu”, 1943. “Kanun Konçertosu” kanun ve yaylılar orkestrası için, 1944 – 1951.
ODA VE SAHNE MÜZİKLERİ
Trio, “Fantezi”, 1929. “Süit”, keman ve piyano için, 1930. Yaylılar Kuarteti, 1933. “Yalova Türküsü”, 1932. “Sarı Zeybek”, 1932. Goethe’nin “Faust”u üzerine müzik, 1944.
FİLM VE GELENEKSEL MÜZİK ESERLERİ
“İstanbul Sokakları”, 1931. (Film Müziği) “Namık Kemal”, 1949. (Film Müziği) “Halıcı kız”, 1953. (Film Müziği) “Kelebek Zabit”, tek sesli operet, 1922. “On Saz Semaisi”, 1926. “Bayati Araban Peşrev”, 1927. “Bayati Araban Saz Semaisi”, 1927. 'Segah Peşrev”, 1927. “Sözsüz Romans”…



Ahmet Adnan Saygun
Adnan Saygun, (Ahmed Adnan Saygun) (d. 7 Eylül 1907, İzmir – ö. 6 Ocak 1991, İstanbul). Klasik batı müziğinde yapıtlar vermiş bir Türk bağdarı, müzik eğitimcisi ve budun müzik bilimcisidir (etnomüzikolog). İlk Türk operasının bestecisi de olan Saygun, devlet sanatçısı ünvanını alan ilk sanatçıdır. Cumhuriyet Dönemi Türk musikisinin en çok seslendirilen eserlerinden Yunus Emre orotoyosu en önemli yapıtıdır.

Yaşamı [değiştir]
Önemli din bilginleri yetiştirmiş İzmirli köklü bir aileden gelen Adnan Saygun'un babası sonradan İzmir Milli Kütüphanesi'nin kurucuları arasında yer alacak olan Mahmut Celalettin Bey'dir.
Adnan Saygun, daha ilkokul yıllarında başladığı müzik çalışmalarına, sanat eğitimine ağırlık veren bir okul olan İzmir İttihat ve Terakki İdadisi 'nde, 13 yaşında İzmir'de İsmail Zühtü'den ders alarak sürdürdü. 1922 yılında Macar Tevfik Bey 'in öğrencisi oldu. 1925 yılında Fransız La Grande Encyclopedie'den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir 'Musiki Lugati' meydana getirdi. 1926 yılında İzmir Erkek Lisesi'nde bir süre müzik öğretmenliği yaptıktan sonra, 1928 yılında devlet bursuyla müzik eğitimi için Paris'e gönderilen Saygun, Opus I sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini de öğrenciliği sırasında bu kentte yazmıştır. Saygun’un bu bestesi 1931 yılında Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazanmış, Paris ve Varşova 'da seslendirilmiştir. Eser böylece, 1925'de Cemal Reşit Rey 'in yine Paris'te seslendirilmiş bulunan iki eserinden sonra yurtdışında icra edilen üçüncü Türk orkestra eseri olmuştur.
Saygun, 1931'de Türkiye'ye dönüp bir süre müzik öğretmenliğinden sonra, 1934 yılında Cumhurbaşkanlığı Orkestrası bir yıl boyunca yönetti. CSO şefi olduğu dönemde devlet başkanı Atatürk 'ün talebiyle, Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı şerefine ilk Türk operası olan op.9 Öz Soy Operasını bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı. Bu opera, Türk Milleti’nin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade etmekteydi.
Devlet konservatuvarlarında etnomüzikoloji bölümleri açılması yönünde çalışmalar yapmış, ancak bunlar Atatürk'ün desteğine rağmen maalesef ilgili kurumlarca hayata geçirilememiştir.
Saygun, 1934 yılında yine Atatürk'ün talebiyle Taşbebek operasnı besteledi. Bu operada yeni Cumhuriyet insanının doğuşunu anlattı.
Kulağındaki bir rahatsızlık nedeniyle tedavi için İstanbul'a giden Saygun, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğretmenliğe geri döndü. Saygun, Yunus Emre Orotoryosu adlı ünlü yapıtının seslendirilişine kadar sürecek olan bir gözden düşme dönemine girmişti. Ankara'da yeni bir konservatuvar kurma çalışması vardı ne var ki bu çalışmalar Saygun'un savunduğu kültürel ulusallık fikrini değil, evrensel müzik anlayışını destekleyenler tarafından sürdürülmekteydi. Konservatuvar, bu iş için danışman olarak getirilen konservatuvar Paul Hindemith'in evrenselci müzik görüşleri doğrultusunda 1936 yılından kuruldu. Adnan Saygun ise 1936 yılında ülkemize gelen Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok a Anadolu gezisinde eşlik etmekteydi. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır.
Saygun'un 1942'de tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu 1946 yılında Ankara’da seslendirildi ve büyük başarı kazandı. En önemli eseri kabul edilen bu eser, daha sonra Paris'te ve 1958'de Birleşmiş Milletler kuruluş yıldönümü verilesiyle New York 'ta ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde seslendirilmiştir. Bu eserle Saygun, çocukluğunda İzmir Kemeraltı Çarşısı'nın Dervişler Caddesi'nde bugün Anafartalar Caddesi Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri Avrupa ve Amerika'ya, Birleşmiş Milletler çatısı altına, sonradan eserin çevrileceği 5 ayrı dile taşımış oluyordu.
Yunus Emreden sonra, Kerem, Köroğlu, Gilgameş gibi üç büyük opera, Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan gibi koral eserler, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, orkestra, koro, oda müziği eserleri, vokal ve enstrümantal parçalar, sayısız türkü derlemeleri, kitaplar, araştırmalar, makaleler yazdı. 1971'de yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk Devlet Sanatçısı unvanı Adnan Saygun'a verilmiştir.
A. Adnan Saygun, bir konser için Ankara'ya gelen ancak ülkelerindenk Nazi baskısı nedeniyle geri dönmeyen Budapşete Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai sonradan Nilüfer adını almıştır ile 1940 yılında evlenmiştir, çiftin çocuğu olmamıştır. Saygun, 6 Ocak 1991 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
Orkestra, oda müziği, opera, bale, piyano üzerine birçok yapıtı olduğu gibi, etnomüzikoloji ile müzik egitimi konularında yayınları vardır. Çalışmaları ve diğer belgeleri Ankara ’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan Ahmet Adnan Saygun Müzik Eğitim ve Araştırma Merkezinde bulunmaktadır.
Ahmed Adnan Saygun’un yapıtlarının seslendirme üzerindeki hakları SACEM’e aittir. Yayınlanan bir kısım yapıtlarının telif hakları Southern Music Publishing, New York ve Hamburg’taki Peer Musikverlag’a aittir.



Necil Kazım Akses
Yaşamı [değiştir]
Müziksever bir ailenin çocuğu olan Akses, küçük yaşta keman dersleri almaya başlamış, on dört yaşındayken, Mesut Cemil’in viyolonsel öğrencisi olmuştur. İlk beste denemesini de bu yıllarda viyolonsel için yazdığı bir parçayla yapmıştır. Lise öğrenimi sırasında bir yandan İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Cemal Reşit Rey’in armoni sınıfına devam eden Akses, liseyi bitirince kompozisyon öğrenimi için Viyana’ya gider. Viyana Müzik Akademisi’nde 1926 yılında başladığı bu eğitimi, Kleinecke’nin viyolonsel, Joseph Marx’ın armoni, kontrpuan ve füg öğrencisi olarak sürdürmüştür. Akademiyi bitirdikten sonra Prag Devlet Konservatuvarı’na geçen bestecimiz, burada Josef Suj ile kompozisyon, Alois Haba ile mikrotonlar üzerinde çalışmıştır.
1933 yılında Türkiye’ye dönen Akses, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş çalışmalarını yürüten Paul Hindemith’e yardımcı olmuş, konservatuvarın açılmasıyla kompozisyon öğretmenliğine getirilmiştir.
Necil Kazım Akses, yaratıcılığını 80 yaşından sonra da sürdürmüş, örneğin “5. Senfoni”sini bu dönemde yazmıştır. Onun “Ankara Kalesi” adlı senfonik şiiri, piyano için, “Minyatürler”, keman ve viyola konçertoları, orkestra için “Konçerto” ve “Ballad”ı, beş senfonisi ve yaylılar için dört değerli “Kuartet”i, başlıca yapıtları arasında sayılabilir.
Ankara’da uzun yıllar kompozisyon öğretmenliği yapan Akses, 1948 yılında kurucusu olduğu konservatuvarın müdürlüğüne, 1949 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne, 1954 yılında Bern, 1955 yılında Bonn Kültür Ataşeliğine atanmış, 1958 yılında Türkiye’ye dönünce Ankara Operası Müdürü olmuştur.
Necil Kazım Akses, çağımızın çeşitli kompozisyon tekniklerini ve stillerini yakından tanımıştır. Bülent Tarcan’a göre Akses’in yapıtları, “Yeni – Romantik” eğilimlerle Türk müziğinin birleşimidir. Besteci, büyük boyutlu yapıtları, zengin ve dolgun orkestralamanın, karışık ve yüklü bir üslubun adamıdır. Önder Kütahyalı’ya göre, yapıtları ilk dinleyişte dağınık bir izlenim bırakabilir. Uzun ve duygun cümleler, ana fikirlerin kesin çizgilerle belirlenmesinden kaçınma ve dolgun armoniler, bestecimizin başta gelen özellikleridir. Karanlık orkestra renkleriyle tonsuzluk izlenimi veren yoğun bir kromatizme de rastlanabilir. Son yapıtlarında belirli bir yumuşama ve aydınlık bir yazı görülmektedir. 1970 yılından sonra yazdığı yapıtlar, “Orkestra Konçertosu”nda ve “Bir Divandan Gazel”de görüldüğü gibi, aleotorik (rastlamsal) bir yaklaşımı sergiler. Necil Kazım Akses’in yapıtlarının seslendirme hakkı SACEM’indir.
Yaratıcı çalışmaları yurt dışında da yankılar uyandıran Necil Kazım Akses, başarıları dolayısıyla çeşitli ülkelerden madalyalar, ödüller almıştır.
Ödüller [değiştir]
1. 1957’de Almanya’nın birinci derece “Yaratıcı Hizmet Ödülü”
2. 1963’te, İtalya’nın “Cavalliere Officiale unvanı”,
3. 1973’te, İtalya’nın “Commendatore Madalyası”,
4. 1973’te Tunus’un “Habib Burgiba Sanat, Kültür Madalyası”
1971 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanıyla onurlandırılan Necil Kazım Akses, 1981 yılında “Atatürk Sanat Armağanı”nı, 1992 yılında And Vakfı’nın “Onur Ödülü Altın Madalyası”nı almıştır.
Yapıtlar [değiştir]
Operalar [değiştir]
1. “Mete” tek perde, 1933.
2. ”Bayönder”, tek perde, 1934.
3. “Timur” (tamamlanmadı), 1956.
Şan ve Orkestra [değiştir]
1. “Şiir ve Müzik”, basbariton ve orkestra için, 1935.
2. “Senfonik Destan”, soprano, koro ve orkestra için, 1973.
3. “Solocular Geçiti”, soprano, mezzo-soprano, bariton, basbariton ve orkestra için, 1976.
Koro [değiştir]
1. “Çokseslendirilmiş Türküler”, 1938
2. “Konservatuvar Marşı”, (Erkin ile birlikte), 1940.
3. “Eşliksiz Koro Kompozisyonları”, 1947.
4. “On Türkü”, eşliksiz karma koro için, 1964.
5. “50. Yıl Marşı”, 1973.
6. “İstanbul’a Gönül Veren Ozanlar”, eşliksiz koro için, 1983.
Şan ve Piyano [değiştir]
1. “Portreler”, 1965.
2. “Şiirlerle Müzik”, 1975.
3. “Hayır mı, Evet mi”, 1988.
Orkestra [değiştir]
1. “Çiftetelli”, senfonik dans, 1940
2. “Ankara Kalesi”, senfonik şiir, 1942.
3. “Ballade”, büyük orkestra için, 1947.
4. “Eskilerden İki Dans”, 1960.
5. “1. Senfoni”, 1966.
6. “Itri’nin Nevakarı Üzerine Scherzo”, büyük orkestra için, 1970.
7. “Sesleniş”, 1973.
8. “2. Senfoni”, yaylılar için, 1978.
9. “3. Senfoni”, 1980.
10. “Orkestra Konçertosu”, 1976 – 1977.
11. “Barış için Savaş”, senfonik şiir, 1981.
12. “4. Senfoni” (Sinfonia Romanesca Fantasia), viyolonsel ve orkestra için, 1083 – 1984.
13. “5. Senfoni” (Atatürk Diyor ki), retorik senfoni, koro, çocuk korosu, tenor ve org için, 1988.
Konçerto Şiir, viyolonsel ve orkestra için, 1946. Keman Konçertosu, 1969. Viyola Konçertosu, 1977. Idyll, viyolonsel ve orkestra için, 1980.
Oda Müzikleri [değiştir]
1. “Allegro Feroce”, klarnet, saksafon ve piyano için, 1930.
2. “Poéme”, keman ve piyano için, 1930.
3. “Sonat”, flüt ve piyano için, 1933.
4. “Üç Şiir”, mezzo soprano ve yaylılar dörtlüsü için, 1933.
5. “Trio”, yaylılar için, 1945.
6. “1. Yaylılar Dörtlüsü”, 1946.
7. “2. Yaylılar Dörtlüsü”, 1971.
8. “3. Yaylılar Dörtlüsü”, 1979.
9. “4. Yaylılar Dörtlüsü”, 1990.
Solo çalgı için eserleri [değiştir]
1. “Prelüd ve Fügler”, piyano için, 1929.
2. “Beş Piyano Parçası”, 1930.
3. “Sonat”, piyano için, 1930.
4. “Minyatürler”, piyano için, 1936.
5. “Piyano için On Parça”, 1964.
6. “Capriccio”, viyola için, 1977.
7. “Hüzünlü Melodi”, viyola için, 1984.
Sahne Eserleri [değiştir]
1. “Antigone” için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
2. “Kral Oedipus” için müzik, kadınlar korosu ve üflemeli çalgılar için, 1936.
3. “Jül Sezar”, için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
Atatürk'ün eğitim için yurt dışına gönderdiği 5sanatçıdan sadece biri..
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Aralık 2008       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Tarihçe:


Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramız dünyada bugüne kadar kesintisiz yaşamını sürdürebilmiş senfoni orkestralarının en eskilerinden biridir.
1826’da Padişah Sultan II. Mahmut devrinde başlayan batılılaşma hareketleri ile ülkemize giren çoksesli müzik kısa zamanda kurumsallaşmıştır. Bu köklü adımı Sultan Mahmut tarafından Avusturya - Macaristan İmparatorluk sarayından İstanbul’a davet edilen Giuseppe Donizetti’nin Türkiye’ye gelerek orkestranın başına getirilmesi izlemiştir. Sultan Vahdettin’e kadar orkestranın adı “Mızıka-i Humayun” idi ve bu aşamadaki faaliyetleri saraya münhasırdı. 1924’de Saltanattan devralınan bu sanat kurumu büyük Atatürk’ün emri ile Ankara’ya taşınmış ve yepyeni bir anlayışla halkın kültür ve sanat düzeyini yükseltmek amacıyla faaliyet gösteren bir eğitim kurumu olarak düşünülmüştür. Büyük Atatürk’ün yüce makamının adını vererek onurlandırdığı Cumhuriyet tarihinin ilk kurumu olan orkestramız Atamızın öngördüğü sanat ve müzik ilkeleri doğrultusunda O’nun direktifleri ışığında yaratılmış çoksesli müziğimizi olanakları içerisinde ulusumuz adına onur verici bir düzeye çıkarmıştır. işte bu anlayışladır ki; bir toplumun gelişim sürecinde sanatın etkinliği gözönünde bulundurularak 1924’te Musiki Muallim Mektebi kurulmuş bu okul orkestramızla bütünleşerek eğitimine başlamıştır. O zamanki dar olanaklar ile yapılan eğitim sonucu saptanan yetenekli Türk gençleri Avrupa’ya gönderilmiş ve bu gençler öğrenimlerini tamamlayıp yurda dönerek 1934’de çağdaş Türk beste ekolünü kurmuşlardır.
(Türk Beşleri; Ahmet Adnan Saygun Cemal Reşit Rey Ulvi Cemal Erkin Hasan Ferid Alnar Necil Kazım Akses). Musiki Muallim Mektebi 1936’da Ankara’da kurulan Konservatuvar’a kaynak oluşturmuş orkestramız ise öğretmen kadrosuyla konservatuvara güç vermiştir. İstanbul ve İzmir Devlet Senfoni orkestraları ve benzeri bütün sanat kurumlarının ana kaynağı Musiki Muallim Mektebi’dir. Bir yandan kökleri halk müziğine dayanan öte yandan en ilerici akımlardan kaynaklanan çağdaş beste ekolomüz meyvelerini bu sayede vermiştir.
1934 yılında orkestranın başına A. Adnan Saygun getirilmiştir. 1935’de yurdumuzdaki evrensel çoksesli müzik eğitimi ve kurumlarının programlarını yapmakla görevlendirilmiş olan besteci Paul Hindemith’in önerisi ile tanınmış Alman orkestra Şefi Dr. Ernst Praetorius orkestranın yöneticiliğine getirilmiştir. Değerli bir orkestra pedagogu olan Praetorius teknik yönden orkestrayı uluslararası düzeye çıkarmıştır. Praetorius’un ölümünden sonra orkestrayı uzun yıllar başta Ferid Alnar ve G.E. Lessing olmak üzere pek çok ünlü orkestra Türk besticilerinin bir çok eserinin ilk icralarını orkestramızla yapmış bunları orkestranın repertuvarına kazandırmış yurtiçi ve yurtdışı konserlerde yöneterek ve band kayıtlarını yaparak tanınmasını sağlamıştır.
6940 sayılı özel kanunumuzun çıkarıldığı 1957 yılından sonra uluslararası podyumda da adını duyuran Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Ankara’da çok sayıda radyo televizyon gençlik ve halk açıklamalı okul ve çocuk konserleri ayrıca yurdun her köşesinde konserler vermiş çoksesli müziği tanıtma yayma ve sevdirme alanında öncülük etmiştir. 1957-86 tarihleri arasında Hikmet Şimşek Şef yardımcısı olarak orkestrayı yönetmiş değerli hizmetler vermiştir. 1974’de orkestraya şef yardımcısı olarak atanan Gürer Aykal 1988’de 6940 sayılı özel yasamız hükümlerine göre 1. şefliğe getirilmiştir. Kuruluş kanununun çıkarıldığı 1957 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Ankara’da 1000’i aşkın radyo-televizyon gençlik ve halk izahlı çocuk ve okul konserleri ayrıca Edirne’den Hakkari’ye kadar yurdun her köşesinde 400’e yakın yurtiçi ve pilot bölge konserleri vermiştir. Ayrıca Almanya Avusturya Bulgaristan Romanya Yugoslavya SSCB İtalya Fransa İsviçre İran Irak Lübnan İsveç Norveç Finlandiya İspanya Polonya Kıbrıs Çekoslovakya Güney Kore Japonya Amerika İngiltere Kazakistan ve Kırgızistan konserleri ile Atatürk’ün öngörmüş olduğu çağdaş Türk müzik hayatının varlığını dünyaya duyurmak yönünden önemli katkıda bulunmuş dünyaca önemli kültür merkezlerinde aldığı çok yapıcı kritiklerle ülkenin kültürel varlığının tanıtılmasında pay sahibi olmuştur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Quo vadis?
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
21 Aralık 2008       Mesaj #5
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
bu sorular müzik kitabında var bnde onları arıyordum teşkkürler...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
direk kaç yılında açıldığını söyleseniz olmaz mı??????
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
29 Kasım 2009       Mesaj #7
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DEVLET KONSERVATUVARI

KURULUŞ TARİHÇESİ VE AMACI



DARÜ L ELHAN

Osmanlı döneminde İstanbul da kurulmuş ilk resmi musiki okulu. Darü l Elhân ın hazırlayıcısı olan kurum, 1914 te kurulmuş olan Darülbedayi nin musiki koludur. İstanbul Şehremaneti ne bağlı olarak kurulan Darülbedayi, tiyatro, sahne musikisi, Türk ve Batı musikisi türlerinin tümünü bir arada ele almayı amaçlayan ulusal bir konservatuvardı. Namık Kemal ın oğlu Ali Ekrem Bey in ( Bolayır ) önerdiği Darü l Elhân adı da anlamca Konservatuvar terimini karşılamaktadır.

Darülbedayi biri tiyatro, öbürü musiki olmak üzere iki bölüme, musiki bölümü de Şark ve Garp musikisi olmak üzere iki şubeye ayrılmış, tiyatro bölümü müdürlüğüne Reşad Rıdvan Bey, Musiki bölümü müdürlüğüne de Ali Rıfat Bey ( Çağatay ) getirilmiştir. Çalışmalar değişiklik ve onarımdan sonra Şehzadebaşı ndaki Letafet Apartmanı nda başlatılmış, ancak okulun resmen açılış töreninin hazırlandığı sırada 1. Dünya Savaşı patlak verince müdür Andre Anine geri dönmüş, okuldaki eğitim öğretim ( Ağustos 1914 ) ertelenmiştir. Bununla birlikte okulun öğretmen ve öğrencilerinden bir kısmı Ferah Tiyatrosunda zaman zaman temsiller vererek sürdürmüşlerdir.

Batı musikisi bölümü bir süre sonra kapanmış, Türk Musikisini çöküşten koruma, klasik eserleri notaya alarak tespit etme, musiki zevkini toplamak yayın amacını güden Türk Musikisi bölümü icra çalışmalarına devam etmiş ve bazı musikili temsillere katkıda bulunmuştur. Savaş şartlarının güçlüğü ile baş gösteren mali sıkıntılar 14 Mart 1916 da bu bölümün de tamamıyla kapanmasına yol açmıştır.

Darülbedayi nin kapanmasından sonra yeni bir musiki okulu açılması için maarif nezaretinde bir rapor sunmuş olan Abdülkadir Bey in ( Töre ) raporu görüşülerek Bakanlıkta dönemin ünlü sanat musikisi üstatları ile düzenlenen toplantı sonunda bir Musiki Encümeni oluşturulmasına karar verilmiştir. Eski Evkaf nazırı ve Washington büyükelçisi besteci Yusuf Ziya Paşa Başkanlığındaki musiki encümenine hazırlanan talimatname gereğince musiki hocası yetiştirecek ve daha çok Türk Musikisine ağırlık verecek bir okul olan Darü l Elhan ın kurulduğu bildirilmiştir. Okulun adı Ziya Paşa nın teklifi ile konulmuş olup, Nağmeler Evi anlamındadır. Musiki encümen ve Darü l-Elhan talimatnamesi V. Mehmet in ( Reşad ) İrade-i Saniyesi ( 9 Aralık 1916 ) ve Meclis-i Vükela kararı ( 1 Ocak 1917 ) ile kabul edilmiştir. Bu talimatname ile kadınların ve erkeklerin ayrı öğrenim görmesi ve halka musiki icrası ile görevli fasıl heyetleri kurulması öngörülmüştür.

14 Eylül 1925 te Darü l-Elhan İstanbul Valisi Haydar Bey in ( Yuluğ ) ilgisi ile ve Musa Süreyya Beyin yönetiminde Belediyeye bağlı olarak tekrar açılmış ve yönetmeliği değiştirilmiştir. Musiki Encümeni kaldırılmış kuruma Batı Musikisi Bölümü eklenmiş, alınacak öğrencilerin hazırlık sınıfından sonra bölümlere ve bu bölümlerde yer alan ihtisas sınıflarına ayrılmasına karar verilmiştir. Hazırlık sınıfından sonra üç yıl süreli Batı Musikisi bölümünde, Şan, Piyano, Keman, Alto, Viyolonsel ve öteki saz sınıfları yer almış ve bu bölüme dönemin şu tanınmış mu******leri öğretmen olarak atanmıştır. Zeki bey, Ekrem bey ( Keman ) ; Hegei, Sadri bey, Nezihe Hanım, Radeglia ( Piyano ) ; Muhittin Sadak ( Viyolonsel ) ; Kadri Bey ( Flüt ) ; Veli Bey, Adil Bey ( Orkestra âlâtı ) ; Asuman Hanım, Şerafettin Bey ( Teganni ) ; Musa Süreyya Bey ( Tarih-i Musiki ve Kompozisyon ) ; Edgar Manas ( Koro ve Kompozisyon ) ; Ali Ekrem Bey ( Edebiyat ve Musiki Estetiği ). Darü l- Elhan ın en verimli olduğu dönem bu yıllara rastlar. Öğretimde olduğu kadar sanat faaliyetlerinde ve yayınlarında kurum başarılı sonuçlara ulaşmıştır. Şark ve Garp musikisi şubelerinin ortak olarak düzenlediği, Galatasaray Lisesi Salonu, Tepebaşı Kışlık Tiyatrosu, Union Française gibi yerlerde verilen konserler oldukça ilgi toplamıştır. Batı musikisi bölümü öğretmenlerinden Cemal Reşit, Muhittin Sadak, Mesud Cemil, Ekrem Besim Beyler, Seyfettin ve Seza Asaf kardeşler, Hegei ve Nimed Vahid, çeşitli gruplar halinde ve bazı konuk sanatçılarında katılımıyla Union Française sahnesinde sürekli konserler vermişlerdir. O dönemin konser programları incelendiğinde hem klasik, hem de yeni bestelenmiş eserleri içeren zengin bir repertuarın icra edilmiş olduğu görülür. Bu konserlerde öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla kurulan orkestra ve icra heyetlerinin Batı Musikisinde Musa Süreyya Bey ile Zeki Bey ( Üngör ), Türk Musikisinde ise İsmail Hakkı Bey, muallim Sedat ( Öztoprak ) ve muallim Ziya Bey yönetmişlerdir.

BELEDİYE KONSERVATUVARI

İstanbul Belediyesi ne bağlı olarak musiki eğitimi veren okul, daha önce Darü l Elhan adını taşıyordu. 1986 da İstanbul Üniversitesi ne devredilerek İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını almış ve bu kuruma farklı bir statü getirilmiştir.

Cumhuriyet öncesi dönemde kurulmuş, yalnızca Türk musikisi eğitimi veren Darü l - Elhan, Belediye konservatuvarına dönüştürüldükten sonra batı türü bir konservatuvar olarak örgütlenmiş, bu ad ve kişilikle uzun yıllar İstanbul un sanat hayatına katkıda bulunmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk resmi musiki kurumu olan bu konservatuvardan, birçok sanatçı, teorisyen ve eğitimci yetişmiş, uzun yıllar ilgiyle izlenilen düzenli konserlerle İstanbul halkına musiki kültürü verilmiştir.

1926 da İstanbul Şehremaneti ne bağlanmış olan konservatuvarda Maarif Vekaleti nin 9 Aralık 1926 tarih ve 176 no lu tebligatıyla Türk musikisi eğitimi yasaklanmış, yönetim ve öğretim programı tamamıyla değiştirilmiştir. Darü l - Elhan dan ayrıldıktan sonra İstanbul Konservatuvarı adıyla faaliyet gösteren kurumun İstanbul Belediye Konservatuvarı adını kesin olarak kazanması 5 şubat 1944 tarihli bir yönetmelikle mümkün olmuştur.

İstanbul Konservatuvarı 1927 den itibaren teorik ve uygulamalı olarak çeşitli derecelerde, Batı müziği eğitimi verilen bir kurum olmuştur. Konservatuvar müdürlüğünü Yusuf Ziya Bey ( Demircioğlu ) devralmış, yeni bir yönetmelik ve gitgide genişleyen öğretim kadrosuyla coşkulu konserler verilerek kurumun bu alandaki başarıları oldukça artmıştır. Şehir meclisi kararı ile fikirlerinden yararlanmak ve konservatuvarı Avrupai bir disiplin getirmek amacıyla İstanbul a davet edilen Viyana Müzik Akademisi profesörlerinden Joseph Marx çeşitli öneriler içeren raporlar hazırlamıştır.

Konservatuvarda başlıca şu dersler verilmiştir: Solfej ve musiki nazariyatı, armoni, kontrpuan, füg, Kompozisyon, enstrümantasyon - orkestrasyon, koro, şan, genel musiki tarihi ve enstrüman dersleri ( Piyano, Arp, Nefesli, Yaylı ve Vurmalı Sazlar gibi ). Şehzadebaşı ndaki ahşap konakta sürdürülen derslerle birlikte, bir dizi oda müziği konseri de verilmeye başlanmıştır. Cemal Reşit (Rey), Muhittin Sadak ve Ekrem Besim den ( Tektaş ) oluşan bir üçlü ile başlayan bu konserler büyük ilgi görmüştür. Daha sonra bu gurubun, Ali Sezin, Seyfettin Asal ve Mesut Cemil in de katılımıyla oda konserleri; Ali Sezin, Orhan Borar, İzzet Nezih ve Mesut Cemil den oluşan dörtlüyle verilen konserler; Seyfettin Asal ve Cemal Reşit Rey yönetiminde konservatuvar öğretmen ve öğrencilerinden kurulu orkestranın verdiği konserler, İstanbul halkına sunulan çoksesli müzik kültürü aşılayan önemli etkinlikleridir.

Öte yandan, 1927 de Darülacezede oluşturulan ve 1930-1931 den itibaren Belediye Meclis kararı ile Nefesli Sazlar Bölümü olarak konservatuvara bağlı yatılı kısım, 60 kişilik bir öğrenci kadrosu ile yoğun bir çalışma temposu göstermiş ve zamanla Şehir Bandosu da buradan yetişmeye başlamıştır. Gülhane, Beşiktaş, Fatih, Üsküdar parkları ile Taksim ve Beyazıt Meydanı gibi açık yerlerde düzenli konser vermeye başlayan bandonun şefliğine Hulisi Öktem den sonra Klarnetist Kamil Bey getirilmiştir. Ayrıca Klarnetist Saffet Bey in ve Joseph Marx ın önerileriyle Viyana dan getirilen altı saz sanatçının eğitim verdiği bu bölümden 1930 dan itibaren çok önemli müzisyenler yetişmiştir. Yetişen sanatçılar aynı zamanda İstanbul Şehir Orkestrası ve Devlet Senfoni Orkestrası nın çekirdek kadrolarını oluşturmuşlardır. 1927 den itibaren değişen konservatuvar yönetmeliklerinde Şehir Bandosu nun, konservatuvardan yetişen sanatçılardan oluşturulması, hatta yatılı okuyanların mecburi görevlerini bandoda yerine getirmeleriyle ilgili hükümler vardır. 1955 ten itibaren de Şehir Bandosu, konservatuvara bağlı kadrolu sanat kuruluşları arasında Şehir Armoni Orkestrası adıyla yer almış ve şehrin çeşitli yerlerinde düzenli olarak, geçit resmi, mili spor karşılaşmaları, açılış törenleri gibi nedenlerle konserler vermiştir. Şehir Armoni Orkestrası 1955 - 1972 arasında Mustafa Asım Güzey ve 1972 den sonra Önder Bali nin yönetiminde çalışmıştır. Beşiktaş ta yatılı ve Tepebaşı nda gündüzlü devam eden Batı müziği eğitimi, Ferdi Statzer, Ömer Refik Bey, Adnan Saygun, Licco Amar, Matmazel Rozantel ve Madam Ren ( Gelenbevi ) gibi müzikçilerin katılımı ile gitgide daha verimli olmuştur.

Başlangıçta, toplam 200 öğrenci, alabilen okulun 60 kişilik öğrenci orkestrası ve 80 kişilik korosu, Galatasaray lisesi salonunda ve Union Française de konserler vermiştir. Joseph Marx ın önerileri doğrultusunda, okulun sınıfları başlangıç ve yüksek devreler olarak ayrılmış, buradan yetişen ve kurumun bünyesinde oluşturulmuş çeşitli oda toplulukları, senfonik orkestra, yaylı sazlar orkestrası, armoni topluluğu gibi sanat topluluklarında çalışan pek çok müzisyen, Türk çoksesli hayatında yadsınamayacak başarılar kazanmıştır. Cemal Reşit Rey ile Demirhan Altuğ un yönettiği konservatuvar orkestrası, Şehir Orkestrası na dönüşmüş ve Taksim Belediye Gazinosu ile Şan Sineması nda verdiği konserlerle, çeşitli solistlerinde katıldığı önemli müzik faaliyetlerini gerçekleştirmiştir. Bu orkestra daha sonra Devlet Senfoni Orkestrası ve Opera Orkestrası nın ana kadrolarını oluşturmuşlardır. Muhittin Sadak ın kurduğu ve Şehir Tiyatrosunda eşliksiz yada orkestra eşliksiz düzenli konserler veren koro ise Şehir Operası ve Devlet Operası için kaynak olmuştur.

Konservatuvarın Batı Müziği Bölümü kapsamlı ve verimli faaliyetlerini, öğretim kadrosunda yer almış olan Ferdi Statzer, Rana Erksan, Verda Ün, Feyha Talay, Ergican Saydam, İhsan Balkır, Erdoğan Saydam, Orhan Borar, Özen Veziroğlu gibi müzisyenlerle sürdürmüş ve bu bölümden çeşitli dönemlerde yetişen Necil Kazım Akses, İlhan Usmanbaş, Ayhan Turan, Haluk Tarcan, Seher Tanrıyar ve daha pek çok ünlü sanatçı kurumun başarısını ulusal ve uluslararası alana taşımıştır.

1950 lerin başlarında İstanbul Şehir Meclisi nde konservatuvarda birde tiyatro sınıfı açılması fikri tartışılmış, Joseph Marx ın tavsiyesi ve Muhittin Üstündağ ın onayı ile bu dersler müfredata konmuştur. Yeni dersler ahenk jimnastikleri, sahne dersleri ( tiyatro ve şan olarak ) belirlenmiş ve Azade Selim Hanım ile Ertuğrul Muhsin Bey hoca olarak getirilmiştir. Ekim1933 ten itibaren konservatuvar bu dersler için öğrenci kabul etmeye başlamıştır. Başlangıçta öğrenim süresi üç yıl olan bu bölüm, zamanla değişen yönetmeliklerle geliştirilmiş ve bu bölümden bir çok öğrenci mezun edilmiştir. Yine okulda bir bale bölümü ve Cem Ertekin yönetiminde çalışan Çağdaş Bale Topluluğu da yer almıştır.

Konservatuvara 1943 te Saadettin Arel in şehir meclisi kararı ile ve geniş yetkilerle, beş yıllık bir sözleşme ile müdür olarak atanması, okulda her türlü faaliyeti düzenli ve verimli kılmıştır.

İstanbul Belediye Konservatuvarı, Süreyya Bey den başlayarak Yusuf Ziya Demircioğlu, Sadettin Aral, Eşref Antikacı, Hikmet Nuri Toptan, Nedim Otyam gibi müdürlerin yönetiminde ve Muhittin Üstündağ, Fahrettin Kerim Gökay, Haşim İşcan gibi sanata değer veren belediye başkanlarının dönemlerinde İstanbul için önemli hizmetler vermiştir. Etkinlikleriyle, yayınlar ve yetiştirdiği müzisyenlerle bütün Türkiye de önemle anılacak duruma gelmiş olan konservatuvar 1986 da Bedrettin Dalan ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul Üniversitesi ne bağlanmıştır.

AMACI

Uzun bir geçmişi olan konservatuvar, İstanbul Devlet Senfoni, Devlet Opera ve Balesinin temelini oluşturmuş, tiyatro dünyasına değerli sanatçılar yetiştirmiştir. Leyla GENCER, Ayşegül SARICA, Verda ERMAN, Mükerrem BERK ve Güher - Süher PEKİNEL, Meral GUNEYMAN gibi birçok sanatçının öğrenim görmüş olduğu okulumuzda başta Cemal Reşit REY, Ekrem Zeki ÜN ve Adnan SAYGUN olmak üzere her kuşaktan pek çok sanatçı eğitimci olarak görev almıştır.
Ülkenin çağdaşlık yolunda temel taşlarından biri olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, değerli sanatçı öğretim elemanları ve geçmişinin birikimi ile genç kuşakları sanat dünyasına kazandırmaya devam etmektedir.

İŞLEVİ

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türkiye nin sanat yaşamının oluşmasında çok önemli bir yere sahip en köklü konservatuvardır. Türkiye nin sanat yaşamına damgasını vuran, sanatın gelişmesi için her türlü şartlar altında yılmadan çalışan, bizi ulusal ve uluslararası alanda başarı ile temsil eden mezunlar yetiştirmektedir.

ÖNE ÇIKAN VE AYIRICI ÖZELLİĞİ

Hazırlayıcı birimlerle birlikte öğrenci adaylarına, çok küçük yaşlardan itibaren eğitim alma olanakları oluşturarak, lisans düzeyine ulaştırıp sanatsal yönde akademik kariyer sağlama fırsatını sunar.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ

Çeşitli ülkelerle girişilen işbirliği anlaşmaları çerçevesinde programlar yapılarak sanat alanlarında çeşitli gösteri ve konserlerin düzenlenmesi sonucunda kendini tanıtma imkanı bulmaktadır. Yabancı uyruklu öğretim elemanları ve sanatçılarını ülkemize davet ederek eğitim statüsünde görev almalarını ve yetiştirdikleri öğrencilerin karma bir eğitim tekniğiyle seviyelerinin yükseltilmesini sağlamaktır.


Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

direk kaç yılında açıldığını söyleseniz olmaz mı??????

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Osmanlı döneminde İstanbul’da kurulmuş ilk resmi musiki okuludur. Darü’l Elhân’ın hazırlayıcısı olan kurum, 1914’te kurulmuş olan Darülbedayi’nin musiki koludur. Savaş şartlarının güçlüğü ile baş gösteren mali sıkıntılar 14 Mart 1916’da bu bölümün de tamamıyla kapanmasına yol açmıştır.
14 Eylül 1925 te Darü’l-Elhan İstanbul Valisi Haydar Bey’in ( Yuluğ ) ilgisi ile ve Musa Süreyya Beyin yönetiminde Belediyeye bağlı olarak tekrar açılmış ve yönetmeliği değiştirilmiştir.
1986’da İstanbul Üniversitesi’ne devredilerek İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını almış ve bu kuruma farklı bir statü getirilmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
[QUOTE]istanbul konservatuari kaç yılında açıldı?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Aralık 2009       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
evet ya bu sorular banada lazım 8.sınıf müzik kitabı sayfa 21 Msn Grin
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Ocak 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
arkadaşlar kısaca atatürk önderliğinde 1936 yılında açıldı

kısaca arkadaşlar atatürk önderlğin de 1936 yılında açıldı
Son düzenleyen Misafir; 14 Ocak 2010 19:37 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi

Benzer Konular

5 Aralık 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
14 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap
28 Mayıs 2009 / cemreeee Cevaplanmış
3 Aralık 2008 / Ziyaretçi Soru-Cevap
8 Aralık 2013 / ece Soru-Cevap