Arama

En kısa Türk efsanesi hangisidir? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 18 Aralık 2017 Gösterim: 170.300 Cevap: 20
me_myself - avatarı
me_myself
Ziyaretçi
2 Mart 2011       Mesaj #11
me_myself - avatarı
Ziyaretçi

PAMUKKALE EFSANESİ

Oduncu güzelinin öyküsünü yüzlerce yıldır insanlar anlatırmış. Ben de geleneği bozmayayım. Çok çok eskiden Çökelez Dağı eteklerinde yaşayan, fakir oduncu bir aile varmış. Bu ailenin kızı, o kadar çirkinmiş ki erkek çocuk anneleri onu görünce yollarını değiştiriyormuş. Fakirliği,genç kızın umurunda bile değilmiş ama çirkinliği canına tak etmiş. Çökelez Dağının eteklerinden kendini boşluğa bırakmış.

Sponsorlu Bağlantılar
Su ve tortu dolu havuza hızla düşmüş.Burada uzun süre suların içinde baygın kalmış. O esnada bu su o çirkin kızı güzelliğe boğmuş.Oradan geçmekte olan Denizli Beyinin oğlu, kanlar içinde güzel kızı görmüş. Atına oduncu kızı alıp evine götürmüş. Kız iyileşmiş ve evlenmişler. O günden sonra kadınlar güzelleşmek için bu ılıcaları ziyaret etmeye başlamış. O gün bu gündür güzelleşmek isteyen tüm kadınlar bu suyun içine atarlar kendilerini.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2011       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

at efsanesi


birgün bir adamın eşeği varmış bu eşek büyükmüş.ama normalde atmış adam onun eşek oldugunu bilmiyormus köyde bunu 100 altına satmış ama bu eşek kişniyormuş herkes buna şaşırmış ilk defa at görmüşler bunu görünce ata üzerindeki yükleri at demişler ve böylece adı at olarak kalmış. en kısa efsanedir ve bu osmaniye ilinin efsanesidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:12
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Nisan 2011       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

BALIKLI GÖL EFSANESİ


Çok öok önce müslümanlarla İtalyanların arasında büyük bir savaş çıkmış. Müslümanlar tam yenilmek üzereyken Allah (c.c.) balıkları insan yaparak İtalyan'ların yenilmesini sağlamış ve balıklar gene eski haline dönmüş. Şuan ŞanlıUrfanın merkezinde balıklı gölde yaşıyorlar.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:12
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2011       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Pepuk Kuşu Efsanesi


Munzur dağı eteklerinde kış mevsiminin, etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başladığı günlerde. Baharın geleceğini muştulayan cemreler beklenir. Sonunda cemre, hava ve topraktan sonra suya da düşer. Hem de ateş topu bir sıcaklıkla.... Su da hava gibi, toprak gibi ısınmaya, yaşam daha kolay, daha güzel yaşanılır olmaya başlar. Cemre; havanın güzelleşmesini, suyun ısınmasını ve toprakta gizlenen tohumların, bitkilerin, kuru ağaç dallarının, canlıların uyanmasına sebep olur. Bir umut olur canlı cansız tüm varlıklara.

Cemre toprağa düştükten sonra bahar geliveriri dağlara, ovalara, kırlara. Ve ardından yüreklere. Önce kardelenler, nergisler, süsenler (sosın) kaldırır bükülmüş boyunlarını gökyüzüne, ardından laleler, frezyalar, kır karanfilleri, kırkkanatlılar, yabangülleri. İç gıdıklayan kokularını etrafa yayarlar, renk renk ışıklarını sulara aksettirdiler.
Baharın gelmesiyle birlikte; kuşlar daha bir neşeli öter, daha bir neşeli uçar gökyüzünde. Dereler daha bir sevinçle akar, daha bir çoşkuyla eser rüzgar.
Her bahar nasırlı ellerin toprağa attığı tohumlar, yeniden yeşerme sürecine dönüşünce, doğa yeniden dirilir. Bir serin şebnem, güneşin de etkisiyle kendini yeniden doğurur. Derin uykusundan uyanır doğa. Umutsuzluğu ortadan kaldırarak aydınlığını, güneşe yönelen gülüşlerini saçar evrene.
Kenger, karların erimesiyle yetişen en önemli bitkilerden biridir çocuklar için. Bir taraftan soyulup yenilir, yemeği yapılır diğer yandan sakızı toplanır. Kenger sakızıyla da meşhur bir bitkidir, üzerine türküler bile yakılmıştır. Kengeri, önemli yapan bence tüm bunlardan da öte acıklı efsanesidir. Farklı biçimde de olsa kengerin bittiği her yerde pepuk kuşu efsanesi bilinir ve çocuklara anlatılır...
Efsane, kimi yerlerde farklılık da gösterse, konu benzerdir.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:12
kosovalı hulya - avatarı
kosovalı hulya
VIP VIP Üye
22 Eylül 2011       Mesaj #15
kosovalı hulya - avatarı
VIP VIP Üye

Karacaoğlan Efsanesi


Yukarı Karacasu Köyünün sınırları içinde, Karacaoğlan tepesinde, moloz taslarla üçgen seklinde yapılmış bir mezar vardır. Halkın “Karacaoğlan ziyareti” diye adlandırdığı ve adaklar adandığı bu ziyaretin efsanesi şöyledir.
Rivayete göre Karacaoğlan bir ağanın kuzu çobanıdır. Vaktin birinde ağa hacca gider. Yolda giderken cani helva çeker ve “su bizim hanimin helvası olsa da yesem” der. Ağa bunları hac yolunda düşüne dursun, Diger tarafta Karacaoğlan ağanın evine gelip ağanın karısına “ağam helva istedi, yapta götüreyim” der. Ağanın karisi içinden “ağa hacda, çobanın cani helva çekti, bana da söylemeye kıyışamadı. Böyle bir yalan söyledi” diye geçirir. Helvayı yapar bir tasın içine koyup çobana verir.
Ağa yolda giderken bir bakar ki kendisine bir tasın içinde helva uzatılıyor. Ağa tası alır, bakar ki bu tas evindeki tastır. Ağa olup bitenlere bir anlam veremez ama helvayı da yer. Helvayı yedikten sonra tası çantasına koyup yoluna devam eder. Ağa hacca gider, görevini yapar ve köyüne geri döner. Evine geldiğinde hanımına yolda kendisine gelen tası sorar. Hanımda Karacaoğlan ile arasında geçen konuşmayı anlatır ve “Tası ona vermiştim, daha getirmedi” der. Bunun üzerine ağa kendisini ziyarete gelenlere dönerek “keramet Karacaoğlan ‘dadır. Gidin onun elini öpün “ diye söyler. Böylece Karacaoğlan yörede “keramet sahibi “ olarak tanınır.
Karacaoğlan bir gün yine kuzuları otlatmak üzere dağlara doğru gider. Ancak ecel, Karacaoğlan bir tepenin üstünde yakalar. Karacaoğlan öldüğü tepede defnedilir. Karacaoğlan tepesi ve ziyareti bundan sonra halk arasında kutsal kabul edilir Olur yöresinde Karacaoğlan ile birlikte “Sari Baba” ve “Horasan Baba“ ziyaretleri de halk arasında adakların adandığı yerlerdir. Hatta bu üç şahsın birbirleriyle kardeş oldukları söylenir. Bunların bulunduğu bölgeye “Üç ziyaretler“ denir ve kutsallığına inanılır.

Ferhat ile Şirin efsanesi


Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:15
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Eylül 2011       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Süt kalesinin dehlizlerinden birinde hazineler içinde bir altın taht üstünde güzel bir kız uyurmuş yılda bir uyanır ve sorarmış:
-Süt kalesi yıkıldı mı
-Dere hamamı yıkıldı mı
- Katır kuzuladı mı
bu sesi Harputta bazı kimseler duyarmış rivayete göre bunlar gerçekleşirse kıyamet kopacakmış
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ocak 2012       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kız Kulesi Efsanesi / Türk Efsaneleri


Kızkulesi Adası, Kubadabad Saltanat Kentinin haremliğiymiş. Ada da çevresi sularla çevrili bir kale ile, birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış.

İşte bu kölede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli biricik kızı yaşarmış .

Sultan, düşünde (başka bir rivayete göre falında) sevgili kızının yılan sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı ve Kaleye ve içinde kuleye kızını bunun için kapatmış. Öyle ki, kuleye yılan girmesinde diye beton borularla Anasmaslar’dan Adaya su ve süt akıtılmış. (Anılan iki sıra beton boruların kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.) türk efsaneleri, türk destanları

Böylece yıllar yılları kovalamış ve günlerden bir gün güzel Sultan ateşlere düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri zor bulmuşlar devasını. Sevgili Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için armağanlar yağmaya başlamış kuleye. Yaşlı bir köylü kadında bir sepet üzüm getirmiş. Meğer üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış.

Yılan o gece uykuya dalan güzel Sultanı sokup öldürmüş.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:13
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Aralık 2012       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir zamanlar bu şehre 'Medüz' denen canavar musallat olmuş. İlahi Zeus'un kahraman oğlu Perse, Medüz'ün başını keserek şehri kurtarmış. Halk da Perse'nin bir heykelini şehrin meydanına dikmiş. Bundan sonra, şehrin adı, heykel ya da put şehri demek olan 'İkonium' olmuş. Selçuklu Türkleri, şehri zaptedip başkent yapınca 'İkonium' adı önce 'Kunniye' sonra da 'Konya' olarak değişmiş.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Şubat 2013       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sarıkız, Çanakkale iline bağlı Ayvacığın bir köyünde ailesi ile yaşarken,küçük yaşta annesi vefat eder. Babası sarıkıza “biliyorsun anneni çok severdim, burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor. Buradan göçelim" der ve Kazdağlarının eteğindeki Güre köyünün yakınlarındaki Kavurmacılar köyüne gelerek yerleşirler. Burada çobanlık yaparak geçimlerini temin ederler. Köyde çok sevilirler. Köyün yaşlıları, gençleri sarıkızın babasına akıl danışırlar. Köylüler onun ermiş olduğunu düşünürler. Aradan yıllar geçer Sarıkız büyür güzel bir kız olur. Babası da yaşlanır. Aklında hep hacca gitme fikri vardır. Hacca gidebilmek için namazında niyazında sürekli Allah’a yalvarır. Sarıkız babasının bu isteğini yerine getirmesi için onu teşvik eder. Babasına artık büyüdüğünü kendisine bakabileceğini, daha fazla yaşlanmadan hacca gitmesi gerektiğini söyler. Babası kızını komşusuna emanet eder, hacca gider. O zamanlar hacca gitmek şimdiki gibi değil, belki altı ay, belki de daha fazla, yaya gidiliyor.

Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkıza talip olurlar. Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Onlarda dedikodu yayarak Sarıkıza iftira ederler.

Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını almazlar. Sarıkızı teslim ettiği komşusuna bunun sebebini sorduğunda, Sarıkızın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Adet olan hac hayrını da yapamaz. Köyde yaşayabilmesi için namusunu temizlemesi gerekmektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Yanına aldığı birkaç kazla, kızını, kazdağının zirvesine götürüp oraya bırakır. Orada yabani hayvanlara yem olacağını düşünür.

Aradan yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söylerler. Kazlarının olduğunu, hatta bunların bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftçilerin mahsülüne zarar verdiğini, köylülerin bu durumu sarıkıza söylemeleri üzerine, Sarıkızın eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluşturduğunu, kazlarında artık aşağılara inmediğini söylerler. Kaz avlusu diye anılan bu alanın duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir.
deli - avatarı
deli
Ziyaretçi
28 Mart 2013       Mesaj #20
deli - avatarı
Ziyaretçi

Gelin Dilek Tutma Tasi :


Geçmis bir zamanda güzeller güzeli genç bir kiz, gönlünü köyün çobanina kaptimis Ama talihsizliktir ki köyün beyinin oglunun da kizda gözü vardir Bir gün evlilik hazirliklarinda olan kiz atla nisanlisi olan çobana yemek götürürken yolda arkasindaki beyin oglunun atiyla ona dogru geldigini görür Kiz basina gelecekleri anlamistir Kendini çobandan baska birine yar etmemek için tanridan ona yardim etmesi için dua eder ve " Tanrim tas olayim ama beni bu beyogluna yar etme" der O arada kizin duasi kabul olur ve oracikta ati ile birlikte tasa dönüsürler O günden buyana yeni gönlünün muradina eren gelinler bu kayaya gelerek evlilik yasantilarinda mutlu olmak için buraya gelerek tanridan dilekte bulunurlar Bu gün bile genç kizlar Karahayit kasabasinda bulunan bu kayaya gelip ziyaret ederler
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:14

Benzer Konular

4 Ocak 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
27 Mart 2017 / oguz1886 Cevaplanmış
1 Kasım 2009 / Misafir Soru-Cevap
11 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap
30 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap