Arama

En kısa Türk efsanesi hangisidir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 18 Aralık 2017 Gösterim: 170.270 Cevap: 20
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
4 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
En kısa Türk efsanesi hangisidir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi

Balıkesir Efsanesi


Tarihçilere göre Balıkesir adı, Bizans imparatoru Hadrianus'un av partilerinde kullanmak için yaptırdığı Paleo Kastro (Eski Hisar) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Tarihî bir gerçekliği de bulunan bu ad, daha sonra halk etimolojisi sayesinde değişik rivayet ve yorumlara da konu teşkil etmiştir. Biz bu rivayetlerden birkaçını kısaca anlatmak istiyoruz.
Sponsorlu Bağlantılar

Balıkesir adı daha çok bal, balık, kesir ve hisar kelimeleri üzerinde yapılan oynamalarla izah edilmektedir. Bir rivayete göre Balıkesir'in adı eskiden Balık Hisar şeklindeymiş. Buradaki balık sözü Eski Türkçe'de şehir, kale veya saray anlamı taşımaktaymış. Kale Şehri anlamını veren bu rivayete göre bu ad, XI. yüzyıldan sonra kullanılmaz olmuştur. Gerçekten de Orta Asya'da Beşbalık gibi bazı Uygur devrine ait yer isimlerinde balık kelimesinin şehir anlamında kullanıldığı dikkati çekmektedir.

Diğer bir rivayete göre ise Balıkesir adı, balı kesir, yani balı çok, bol anlamındaki söz grubundan gelmektedir. Buna göre Balıkesir'in balının bol ve lezzetli oluşu bu adı almasına sebep olmuştur.

Başka bir rivayet ise Balıkesir'in ilk kurulduğu yıllarda buraya gelen bir yabancının iyi muamele görmemesi üzerine balı keser, yani hatır, gönül tanımaz adını verdiği şeklindedir. Buna göre bal, Arapça'da hatır, gönül anlamını taşımaktadır.

Bunların dışında bölgede bir süre hakim olan İran hükümdarı Balı Kisra veya civardaki Yılanlı Dağ'ın eski adı olan Balcea ya da Pelecas'ın Balıkesir adının ilk şekli olduğu ileri sürülmektedir. Fakat bunlar uzak ihtimaller olarak değerlendirilmektedir.

Bütün bu rivayetler içinde en mantıklı olan, buraya yerleşen Türk oymaklarının Orta Asya hatıralarını canlı tutmak için koymuş olabilecekleri Balık Hisar adıdır.

İlimizin Balıkesir dışında tarihte daha çok anılan bir adı daha vardır. Bu ad yörede bir süre hakim olan Karesioğulları Beyliği'nin kurucusu Karasi Bey'den kaynaklanan Karesi adıdır. İlimiz gerek beylik, gerekse Osmanlı sancaklığı döneminde daha çok bu adla anılmıştır. Bir rivayete göre de Karesi beyinin oturduğu kaleye Beylik Hisar adı verildiği için bu ad değişerek bugünkü Balıkesir şeklini almış olduğu söylenir.

BAKINIZ Efsane Nedir? (Sözlük)
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:04
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

Balıkesir Efsanesi


Tarihçilere göre Balıkesir adı, Bizans imparatoru Hadrianus'un av partilerinde kullanmak için yaptırdığı Paleo Kastro (Eski Hisar) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Tarihî bir gerçekliği de bulunan bu ad, daha sonra halk etimolojisi sayesinde değişik rivayet ve yorumlara da konu teşkil etmiştir. Biz bu rivayetlerden birkaçını kısaca anlatmak istiyoruz.
Sponsorlu Bağlantılar

Balıkesir adı daha çok bal, balık, kesir ve hisar kelimeleri üzerinde yapılan oynamalarla izah edilmektedir. Bir rivayete göre Balıkesir'in adı eskiden Balık Hisar şeklindeymiş. Buradaki balık sözü Eski Türkçe'de şehir, kale veya saray anlamı taşımaktaymış. Kale Şehri anlamını veren bu rivayete göre bu ad, XI. yüzyıldan sonra kullanılmaz olmuştur. Gerçekten de Orta Asya'da Beşbalık gibi bazı Uygur devrine ait yer isimlerinde balık kelimesinin şehir anlamında kullanıldığı dikkati çekmektedir.

Diğer bir rivayete göre ise Balıkesir adı, balı kesir, yani balı çok, bol anlamındaki söz grubundan gelmektedir. Buna göre Balıkesir'in balının bol ve lezzetli oluşu bu adı almasına sebep olmuştur.

Başka bir rivayet ise Balıkesir'in ilk kurulduğu yıllarda buraya gelen bir yabancının iyi muamele görmemesi üzerine balı keser, yani hatır, gönül tanımaz adını verdiği şeklindedir. Buna göre bal, Arapça'da hatır, gönül anlamını taşımaktadır.

Bunların dışında bölgede bir süre hakim olan İran hükümdarı Balı Kisra veya civardaki Yılanlı Dağ'ın eski adı olan Balcea ya da Pelecas'ın Balıkesir adının ilk şekli olduğu ileri sürülmektedir. Fakat bunlar uzak ihtimaller olarak değerlendirilmektedir.

Bütün bu rivayetler içinde en mantıklı olan, buraya yerleşen Türk oymaklarının Orta Asya hatıralarını canlı tutmak için koymuş olabilecekleri Balık Hisar adıdır.

İlimizin Balıkesir dışında tarihte daha çok anılan bir adı daha vardır. Bu ad yörede bir süre hakim olan Karesioğulları Beyliği'nin kurucusu Karasi Bey'den kaynaklanan Karesi adıdır. İlimiz gerek beylik, gerekse Osmanlı sancaklığı döneminde daha çok bu adla anılmıştır. Bir rivayete göre de Karesi beyinin oturduğu kaleye Beylik Hisar adı verildiği için bu ad değişerek bugünkü Balıkesir şeklini almış olduğu söylenir.

BAKINIZ Efsane Nedir? (Sözlük)
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:17
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Sarıkız Efsanesi (En meşhur Türk Efsanesi)


Marmara ve Ege bölgelerini birbirinden ayıran ve genç dağlar grubuna giren Kazdağları'nın en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepenin adı hakkında pek çok efsane anlatılmaktadır.

Çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını, talip olan gençlerin hiç birine vermezmiş. Bunun üzerine gençler Sarıkız'a iftira etmişler. Köylüler de Sarıkız'ın babasına giderek:

"Kızın kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin" demişler.

Düşünüp taşınan baba, kızını öldürmeye kıyamaz; ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için Sarıkız'ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür.
Kızını yanına alan baba, Kazdağı'nın zirvesine çıkar ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. "Kurt kuş yerse de gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın" demiş.

Kazdağı'nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu, izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.

Kızının ölmediğini öğrenen baba, Kazdağı'na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız, babasını görünce sevinmiş, ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş.

Sarıkız'ın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere Sarıkız Tepesi, babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir.
Kültürümüzün en renkli kaynaklarından olan efsanelerimiz unutulmamak için çoğu zaman bir maddi ize veya mekana bağlanır. Sarıkız efsaneleri de böyledir. Kaz dağlarının zirvesindeki Sarıkız Tepesi ve bu tepenin üzerindeki kabir, Sarıkız efsanelerinin günümüze kadar ulaşan izleridir. Şimdi anlatacağımız efsane ise farklı bir Sarıkız efsanesi olarak dikkati çekmektedir. Ancak bağlı bulunduğu iz yine aynıdır.

Delikanlının biri güzeller güzeli bir kıza aşık olmuş. Kız, evlenme şartı olarak, delikanlıdan gücünü ispatlamasını istemiş. Bu şarta göre delikanlı sırtına yüklenen tuz çuvallarını taşımak zorundadır. Delikanlının sırtına tuz çuvalları yüklenmiş. Yamaçtan tırmanırken çuvallar dengesini kaybetmiş ve delikanlı yuvarlanarak göle düşmüş. Tuzlar ıslandıkça çuvallar ağırlaşmış ve delikanlıyı suyun derinliklerine çekmiş. Köy halkıbu acıya sebebiyet verdiği için kıza öfkelenmişler. Ona yumurtalar atmışlar. Sarı Kız adı da buradan kalmış.

Öfkeleri yatışmayan köylüler babasına giderek kızını şikayet etmişler ve onu yok etmesini istemişler. Babası yumurtalara bulanmış kızını alıp tepeye çıkmış. Kızını öldürmeden önce abdest alıp namaz kılmak isteyen baba kızından su bulmasını istemiş. Kız delikanlının boğulduğu gölün suyundan getirmiş. Su tuzlu olduğu için babası yeniden tatlı su bulup getirmesini istemiş. Bunun üzerine kız ayağını yere vurmuş, o anda yerden bir kaynak suyu fışkırmaya başlamış. Durumu gören babası kızının ermiş olduğunu anlamış ve onu öldürmekten vazgeçmiş. Kimsenin zararı dokunmasın diye de suyun etrafını taş duvarla çevirmiş.

Kaz dağlarının zirvesindeki bu kaynak, bugün hala yörede şifalı olarak bilinmektedir. Ayrıca hem Sarıkız'ın, hem de babasının öldükleri yerler kutsal sayılmaktadır. Babasının öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu kabul edilen yere Kartaltepe veya Babatepe; Sarıkız'ın kabrinin olduğu tepeye ise Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepelerin ermiş bir kız ile babasına izafe edilmesi ise elbetteki eski Türk inanışlarındaki dağ kültünün bir yansımasıdır.

Kazdağı'nın zirvesinde bulunan Sarıkız'ın kabri bugün de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir. Her yıl 14-16 Temmuz tarihleri arasında Akçay'da yapılan Zeytin Festivali'nde Sarıkız da temsil edilmektedir. Ayrıca Sarıkız'ın kabri başında herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek defteri bulunmaktadır.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:10
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Şubat 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ÇOBAN BABA EFSANESİ


Halk tarafından anlatıldığına göre; Çoban Baba Hz. İbrahim Peygamber' in çobanıymış. Sürü otlatırken bir koyun sürüden ayrılmış. O da koyunu takip ederek ilçemize kadar gelmiş. İlçe merkezinin doğusunda bulunan mezarlığın altına geldiğinde koyunu tutmuş ve şöyle demiş; " Bre hayvan! Bana acımadınsa kendine demi acımadın?" Koyun orada kaybolmuş. Koyunun kaybolduğu yerden su çıkmış(Yöre halkınca Cuma akşamları buradan süt aktığı söylenir). Çoban Baba da oraya yerleşmiş zenginlerden almış fakirlere dağıtmış. Diğer bir efsaneye göre de Çoban Baba, Moğollar Anadolu' yu işgal edince Hacı Bektaşi Veli tarafından ilçemize gönderilmiş, "git oradaki halkı irşat et, halkın göç etmesini engelle! Bu istila bitecek, insanlar ferah olacak" demiş. Oda ilçemize gelmiş aşevi kurmuş yoksullara yedirmiş, içirmiş ,giydirmiş... Bu halka sahip çıkmış.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mart 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

GÖLCÜK Efsanesi


Gölün ortasındaki kilisenin papazı, gündüzleri kiliseden çıkar, arazisini gezermiş. Harman zamanı harmanını çıkarır, akşamlan geç vakitlerde kiliseye geri dönermiş. Papazın çok güzel bir kızı varmış. Kıyı köylerdeki bir Türk gencine aşık olmuş. Delikanlı geceleri yüzerek kiliseye gelir, kızla buluşurmuş.
Oğlan, kıza:
''Gece pencereye bir mum bırak; ben uzaktan ışığı görüp geleyim'' diye tembih etmiş. .
Bu iş uzun boylu böyle devam ettikten sonra, yöre halkı tarafından duyulmuş. Papaza demişler ki:
''Yahu, senin kızın bir Türk delikanlısı ile geceleri buluşuyor, aşk yapıyorlar''
Papaz yine tarlasına gitmiş; gece biraz geç dönmüş. Gelmiş ki hakikaten kızı pencereye mum koymuş. Papaz gidip mumu oradan kaldırmış.
O sıralarda aşığı kızla buluşmak için suda imiş. Adayı karanlıkta bulamamış. Dolaşmış, dolaşmış; nihayet yorgun düşerek suda boğulmuş.
Kız sabaha yakın bir zamanda oğlanın gelmediğini görünce, hemen yatağından kalkmış ''seslenirsem belki canlı olarak kurtarabilirim'' diye düşünmüş. Kiliseden uzaklaşmış. Geri dönerken kaybolmuş. İkisi birden gölde boğulmuşlar.
Bunların dünyada bitmeyen aşk oyunları, suyun altında devam etmekte imiş
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ocak 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ELTİ HATUN EFSANESİ


Mazgirt ilçe merkezinde bulunan Elti Hatun türbesi ile ilgili efsaneye göre, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kız kardeşi olan Elti Hatun, yılanlardan çok korkarmış. Vasiyetinde, öldüğünde yılanların kendi vücudunu yememesi için zincirle tabutunun tavana asılmasını istemiş. Ancak ölümünden bir süre sonra tavana asılı olan tabuta yılanların girdiği görülmüş ve tabut yere indirilerek bugün bulunduğu kabrine konulmuş. Türbe yöre halkınca ziyaret edilir. Mumlar yakılır.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İki genç birbirini çok seviyordur fakat aileleri izin vermediğinden dolayı evlenemiyordur.Bu yüzden ikisi de aynı gün bir diğerinin evine kaçar ve onu göremeyince hayal kırıklığına uğrayıp ormana doğru gider ormanda birbirleriyle karşılaşırlar ve sevinerek dağa doğru çıkarlar.Hiç umutlarını kaybetmezler ve dağın eteğinde bir mağara görürler o gece orada konaklarlar ve sabah uyandıklarında kar yağdığını görürler o sırada geçen iki ilkel avcı onları köylerine getirirler ve oradaki halk onlara kutsal gözüyle bakar bir süre sonra bir kızları olur onun ismini bilge kişi Şaman Jambuna(ölümden kurtuluş anlamında onların dilinde)koyar ardından anne ve babası o iklime dayanamayıp ölür Jambuna büyüyüp bir bilgin olur insan değerlerini dünyanın her yerine anlatır ve ölümü sırasında kendini buzullara gömmelerini ister bu çok zor olsada kabul edilir ardından Jmbuna Ananın cesedi her yıl gece ile gündüzün eşit olduğu an gözükür gözükmediği zaman Jambunanın ruhu dünyaya insanlık ilkelerini öğretmenye tekrar gelmiştir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Şubat 2011       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yozgat'taki Nohutlu Tepesi’nin arkasında bulunan Cehrilik yakınlarında deveye binmiş geline benzeyen kayalar bulunmaktadır. Bu kayalara "Gelin Kayası "denir. Efsaneye göre köyün birinden gelin alayı gelmektedir. Eşkıyalar gelin alayını çevirirler. Niyetleri kervandaki gelini alıp esir pazarında satmaktır. Gelin alayının er kekleri eşkıyalarla vuruşurlar ve hayatlarını kaybederler. Eşkıyalar, gelini ve damadı yakalamak üzeredirler. Yakalanacaklarını anlayan gelin ve damat Allah'a dua ederler. "Allah'ım bizi bu eşkıyaların eline düşürme, bizi ya taş et, ya kuş et" Duaları kabul olunur. Güzel gelinle birlikte eşkıyalar, develer ve atlar oracıkta taş olurlar. Damat ise kuş olup gökyüzüne uçuverir. Güzel gelinin ağlarken gözünden döktüğü yaşlar sel olur ve orada kırmızılalecikler bitmeye başlar. Zamanla bu laleler tüm tepeyi kaplar. Eğrice'de (masyısın ikinci haftasında) cehrilik laleleri kırmızı kırmızı açar ve beyaz güvercinler gökyüzünde süzülürler.
karanlık kabus - avatarı
karanlık kabus
Ziyaretçi
18 Şubat 2011       Mesaj #9
karanlık kabus - avatarı
Ziyaretçi

Kutsal bulut


Bilindiği gibi İstanbul'u ciddi bir güçle kuşatan ilk padişah Yıldırım Beyazıd idi. Tarihte geçen anlatımıyla doğuda beliren tehlike ve haçlıların güçlü bir orduyla yardıma geldiğinin duyulması üzerine Yıldırım kuşatmayı kaldırdı ve doğudaki tehlikeyi bertaraf edip haçlıların karşısına dikilecek güçlü bir ordu için hazırlığa başladı. İşin efsane boyutunda ise inanılmaz bir olay anlatılıyor.

Yıldırım'ın orduları İstanbul kuşatmasını çok güçlü bir biçimde günlerce sürdürür ve önemli kahramanlıklar göstererek Bizans direnişini kırar. Osmanlıların Fatih döneminde müthiş bir seviyeye ulaşacak top gücü henüz yeterince kallavi olmamakla birlikte topçuların üstün yetenekleri ve hızı disiplinle birleştirebilen organize yapılanma sayesinde İstanbul surlarında gedikler açılır. Artık sıra son darbeyi vurmaya gelmiştir...

Bu arada Konstantinopolis'te halk panik içindedir. Dışarıdan durmaksızın duyulan mehterin davulları 24 saat taş evlerin bloklarında yankılanmakta, gece surlardan bakıldığında Osmanlı ordusunun uçsuz bucaksız ışıkları İstanbul'u denizden çevirmiş binlerce gemi gibi ışıldamaktadır. Her sabah dev surlara çarpan top sesleri ve yeniçerilerin yeri göğü inleten savaş çığlıklarıyla güne başlayan şehir gece korkunun getirdiği fısıldışmalarla kaplanıp kaderini beklemektedir.

Lâkin şehirde panik yapmayanlarda vardır. İncil'de de geçtiği öne sürülen çok eski bir olaya göre şehirlerin imparatoriçesi bir gün yenilmeye yüz tutarsa Meryem Ana gelip Hristiyan dünyasının Kudüs ile birlikte en önemli kentini kurtaracaktır. Bunu bilen papazlar halka sürekli dua etmelerini söylemekte, bu duaların karşılık bulacağını anlatmaktadır.

Beklenen son gün geldiğinde müthiş darbenin şiddetini artırmak için önden serdengeçtilerin gitmesi kararlaştırılır. Paylaşılabilecek en kısa anlatımıyla serdendeçtiler Anadolu'daki birçok tarikata mensup olan fakat söz konusu savaş Müslüman olmayan bir tarafla gerçekleşiyorsa, oy birliğiyle savaşı yapan Müslüman devlete destek veren seçme insanlardır. Başlıca gayeleri şehitlik mertebesine ulaşmak olan serdengeçtiler, çoğunlukla dualarla su verilmiş keskin bir yalın kılıç ve bellerinde tarikatlarının simgesi renkleri taşıyan bir kuşakla tutturulmuş beyaz kefen giyer. Dinimizce günah olduğu için bile bile intihar etmek gibi bir anlayış içerisine girmeyen serdengeçtiler buna karşın son güçlerine ve etrafta savaşılabilecek son kafiri öldürene kadar savaşa devam etme düsturuyla saldırırlar. Gerek dış görüntülerindeki korkunç boyutlardaki uhrevi ve mistik hava gerek saldırılarındaki şehit olmak isteyenlere özgü kudretli ve akıllara zarar tahrip edicilikle Bizans ve Haçlı ordularının uzun yıllar korkulu rüyası olmuşlardır.

İşte sözü geçen o sabah binlerce serdengeçti rivayet odur ki bizzat Yıldırım Beyazıd'ın imamlığında sabah namazlarını kılmış, kefenlerini giymiş, kılıçlarını kuşaklarına sokmuş müthiş bir narayla surlara doğru akın etmiştir.

Surların arkasında ise din adamları durmaksızın dua ederken, Ayasofya'nın içinde binlerle ifade edilen mahşeri bir kalabalık toplanmıştır. Hepsi Meryem Ana'ya kurtarılmak için dua etmektedir. Nitekim serdengeçtiler oklara ve grejuva ateşlerinde yanmaya aldırmadan surlara ulaştığında ve gedikleri yarmaya başladığı sırada inanılmaz olay yaşanır. Bugün Zeytinburnu tarafında bulunan ana kuşatmanın olduğu surların tarafında, gökyüzünde dev bir Meryem Ana sureti görülür. Aynı efsaneyi duymuş olan Osmanlı askerleri, o ana kadar acaba sorusu içinde beklemişler ve birden gördükleri bu müthiş olay karşısında tabi ki korkudan kaskatı kalmışlardır. Nitekim o dakikada kuşatma kaldırılır ve İstanbul geçici bir süre daha Konstantinopolis olarak mevcudiyetini sürdürür.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Şubat 2011       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

MAVİ GÜL EFSANE


Uzun çok uzun yıllar önce mutluluk ve güzellik içinde yaşayan bir topluluk varmış. Başarılı, sevecen,dürüst insanlarmış bunlar. Bu toplumu çekemeyen komşuları ise mutluluklarını bozmak için çeşitli planlar kurar dururlarmış.Amaçları ise kaleyi içten işgal etmekmiş. Hemen işe koyulmuşlar tabi. Kısa bir zaman sonra bu mutlu toplulukta isyanlar ve kavgalar başlamış. Bunu fırsat bilen diğer topluluklar ise hemen savaş açmışlar. Kendi iç savaşları yetmezmiş gibi birde, diğer toplumlarla yıllarca savaşıp iyice yılan bu insanlar göç etmeye karar vermiş. Savaştan arta kalanlar yollara düşmüşler huzuru bulmak için. Dolanıp durmuşlar. Ve bir gün bir tipinin ortasında kalmışlar. Ama ne tipi; tam 15 gün sürmüş. Bittiğinde ise bulundukları yerin dağlarla korunaklı bir yer olduğunu keşfetmişler. Güneşin güzel ışınları karlarda dans ederken,uzakta başını gökyüzüne kaldırmış duran MAVi bir gül görmüşler. Saatlerce bu güle bakıp hayal kurmuşlar. Bu gül onları öylesine etkilemiş ki, çiçeğin bir sihirli, bir gücü olduğuna inanmışlar. Nasıl inanmasınlar ki soğuk bir bölgede sıcağı seven bir gül duruyor. Bu çiçeğin onları koruyacağına inanmışlar ve oraya yerleşmeye karar vermişler. Yıllarca mesut yaşamışlar; eski güçlerine tekrar kavuşmuşlar bu bölgede. Tabi biricik gülleri de onları yalnız bırakmamış; her yıl ayni yerde ve zamanda çıkmaya başlamış. Ünleri yine tüm dünyayı sarsmaya başlayınca herkes şaşırıp kalmış bu işe. Gel zaman git zaman bir gün MAVİ gül çıkmamış. Hemen ertesinde ise o mutlu toplulukta kaybolmuş.Ticaret yapan kervanlar bir gün bu ülkeye gelince o topluluğu bulamamışlar.Kimse o güzel insanların ve gülün akıbetini çözememiş. O toplumdan ise sadece ağızdan ağza söylenen şu sözler kalmış :

" - Saflığın, Dürüstlüğün, Sevginin, Onurun, Mutluluğun, Özgürlüğün çiçeğidir Mavigül.
Bizler bu çiçek sayesinde sevgiye ve özgürlüğe ulaştık; Yaşamın gizemine eriştik... Şimdi ise mutluluğa eriyoruz..! Size bir armağanımız olacak. Mavi Gülü size de bırakacağız; Yaşamın anlamını öğrenmeniz için. Bu EFSANE ÇİÇEK dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda ortaya

çıkarak sizi şaşırtacak. Onu görenler ise dünyanın en bahtiyar, en mutlu ve şanslı insanları olacaklar. "
İşte efsane böyle inanıyoruz ki; herkesin hayalinde yaşattığı bir Mavi Gülü vardır.Mavi gül zerafetin ve sevginin simgesidir.sizde sevdiğinize sevginizin simgesi olan Gülü verin..Mavi gül efsanesi,Sevginin ışığı yolunuzu aydınlatsın.
Son düzenleyen Safi; 18 Aralık 2017 19:11

Benzer Konular

4 Ocak 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
27 Mart 2017 / oguz1886 Cevaplanmış
1 Kasım 2009 / Misafir Soru-Cevap
11 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap
30 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap