Arama

Yeniden dirilmeyle ilgili hadis ve ayetler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 4 Aralık 2018 Gösterim: 65.562 Cevap: 5
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
10 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Yeniden dirilmeyle ilgili hadis ve ayetler nelerdir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Dediler ki: “Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmış olacağız?” Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.” (Secde Suresi, 10-11)

Sponsorlu Bağlantılar
Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).” Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 2-4)

Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” De ki: “İster taş olun, ister demir.” “Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).” Bizi kim (hayata) geri çevirebilir” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: “Ne zamanmış o?” De ki: “Umulur ki pek yakında.” (İsra Suresi, 49-51)

Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)
Son düzenleyen Safi; 4 Aralık 2018 23:59
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
10 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Dediler ki: “Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmış olacağız?” Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.” (Secde Suresi, 10-11)

Sponsorlu Bağlantılar
Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).” Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 2-4)

Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” De ki: “İster taş olun, ister demir.” “Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).” Bizi kim (hayata) geri çevirebilir” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: “Ne zamanmış o?” De ki: “Umulur ki pek yakında.” (İsra Suresi, 49-51)

Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
10 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
b. Kur'ân'ın Dirilişin İmkânını İspat Metotları
b. Kur'ân'ın Dirilişin İmkânını İspat MetotlarıÂhiret hayatının gerçekleşmesinin en büyük delil ve teminatı, Cenab-ı Hakk'ın kullarına olan va'didir. Kur'ân, her nefsin öleceğini , ölümden kaçılamayacağını , öldürenin Allah olduğunu ve sonunda dönüşün yine O'na olacağını pek çok yerde vurgulayarak, öldükten sonra dirilişin, Allah'ın va'dinin bir gereği olduğunu bildirir:"Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur. Hiç şüphe yok, ceza ve hesap da mutlaka gerçekleşecektir."
Bilindiği gibi, bir haberin doğruluğu onu bildirenin doğruluğuna bağlıdır. Şu hâlde, va'dine muhalefet etmesi asla söz konusu olmayan Yüce Yaratıcı, bütün semavî kitaplarda ve de Kur'ân-ı Hakîm'de bir kitap gibi yarattığı şu kâinatı kapatıp, başka bir gün yeniden açacağını söylüyor. Madem ki, söyleyen O'dur; ve bu mevzunun söz sahibi peygamberler de buna şehadet ediyorlar; o hâlde âhiret hayatının vukûuna olmuş nazarıyla bakılmalıdır.
Kur'ân, sadece öldükten sonra dirilmenin mutlaka meydana geleceğini haber vermekle yetinmemiştir. İnsan aklını meşgul eden önemli meselelerden biri olan ba's ve haşri ispatlayan kesin deliller getirmiştir. Delillerini ortaya koyarken de, inkârcıların itirazlarını içine alan canlı örnekler vermiştir.
Ba's (öldükten sonra dirilme) ve haşr meselesini hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak şekilde kendine has aklî ve mantikî metotlarla ispat eden Kur'ân, dirilişin imkânını, şu üç yolla ele almıştır:
b.1. Temsilî Kıyas Usûlüyle İspat
Kur'ân'da, âhiret âleminin imkânını izah ve ispat konusunda, muhatapların gerçeği bulmaları için kullanılan metodlardan birisi olarak, kıyas/mukayese usûlünü görmekteyiz. Bu usûl, Kur'ân'da inkârcıların iddialarının bâtıl olduğunun gösterilmesi bakımından kendisine has bir istidlâl metodu olmuştur.
Bir şeyi yoktan var edebilenin onu ikinci defa var etmesinin daha kolay olması:
İnsan, bazen kendi kudret ve düşüncesini aşan bir şeyle karşılaştığı zaman o şeyin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu zannına kapılır. Bu itibarladır ki, Kur'ân, Yüce Yaratıcı'nın kudreti merkez alındığında, cesetlerin diriltilmesinin ve haşrin herhangi bir imkânsızlığının söz konusu olmayacağını sürekli bir biçimde vurgular.
Bir sayfada milyonlarca kitabı birbirine karıştırmadan yazıp nazarımıza arz eden zat, formalarını söküp dağıttığı bir kitabı ikinci defa aynı şekilde bir araya getireceğini va'detse 'Bu, onun kudretinden uzaktır.' denilebilir mi? Bu açıdan Kur'ân'ın şu âyetini yeniden düşünelim:"O gün göğü, kitapları dürer gibi (toplarız). İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu, yine öyle iâde ederiz. Üzerimize söz; biz bunu mutlaka yapacağız."(Enbiya sûresi, 21/104.)
Yine aynı paralelde başka bir misalle meseleyi ele alalım; yoktan bir makineyi îcad eden sanatkâr, daha sonra bu makineyi söküp dağıtsa ve ikinci defa bu makineyi monte edeceğini söylese, ona karşı 'Hayır başaramazsın, yapamazsın!' denilebilir mi? Sınırlı beşer kudreti açısından bu durum mümkün olduğuna göre; bir sınır ve kayıt tanımayan ilâhî kudret açısından hangi engel söz konusu olabilir? Eşyayı yokluktan varlık âlemine çıkaran Yüce Kudretin, nasıl olur da, dağılan parçalanan varlıkları tekrar birleştirmeye gücü yetmez?
Yok iken var olan insanın, yok olduktan sonra tekrar var olması niçin mümkün olmasın? Kur'ân inkârcı kafanın "Ben öldüğümde mi, diriltileceğim."itirazına şu veciz ifade ile karşılık verir: "O, kendisi önceden hiçbir şey değil iken, onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mı?"(Meryem sûresi, 19/66-67)
İnsanın yaratılışı, dünyaya gelişi ve bu gelişme safhaları kendisinin hiç bir müdahale ve ilâvesi olmadan hep dışardan olmaktadır. Bu itibarla insanın geçirmiş olduğu yaratılış seyri, onun Allah'ı ve âhireti tasdik etmesi hususunda kendine en yakın ve en müessir bir delildir.
Kur'ân, dirilişi, enfüsî delillerle ispat ederken dikkatlerimizi, yaşadığımız normo âleme çevirir. Yeniden dirilişin imkân dairesinde cereyan eden bir vakıa olduğunun delili olarak, insanın kendi hayat safhalarını gözler önüne serer:"Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, (bilin ki): Biz sizi (ilkin) topraktan, sonra bir nutfeden (spermden), sonra alâka (embriyo)'dan, sonra esas unsurlarıyla hilkati tamamlanmış, ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, (kudretimiz)i size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde durdururuz. Sonra da sizi bir bebek olarak (dünyaya) çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülür, kimi de hayatın en düşkün biçimine götürülür, öyle ki, daha önce bildiği şeyleri bilmez hale gelir…"(Hacc sûresi, 22/5)
Basit bir nutfeden mükemmel bir varlığın meydana getirilmesi, Allah'ın varlığına bir delil olduğu gibi, ba's ve haşre de kat'i bir delildir. Nitekim âyet-i kerimenin son kısmında "... Bu böyledir, çünkü Allah tek gerçektir. Ölüleri O diriltir ve O, her şeye kadirdir."(Hacc sûresi, 22/6) buyrularak bu hususa dikkat çekilir.
Kur'ân, âhireti inkâr eden insanın bu konudaki düşmanca tavır ve itirazlarını onun kendi yaratılış seyrinden habersiz oluşuna bağlar: "İnsan, bizim kendisini bir nutfeden (spermden) yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?"(Yâsîn sûresi, 36/77)
İnsanın kendisini unutması, daha açık bir ifadeyle yaratılışındaki o harikalık ve mükemmelliği unutması, inkâr kapısını aralamaya sebep olmaktadır. Kur'ân'ın bu hususla ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz âyetin devamındaki şu ifadesi, bu hususu vurgulamaktadır: "Ve o yaratılışını (nasıl meydana geldiğini) unuttu."(Yâsîn sûresi, 36/78.)
Kendi yaratılış seyrinin farkında olan bir insanın, ikinci dirilişinden şüphe etmesi düşünülemez. Topraktan, canlı, düşünen, konuşan, duyan, anlayan şuur ve idrak sahibi insanı yaratan Allah, elbette toprak olmuş insanı yine ondan diriltebilir.
Diriltmek daha kolay
Kur'ân-ı Kerim, yine bu mukayese usûlü içinde insanların zihinlerini farklı bir zaviyeden uyandırmaya çalışır. Âhireti inkâr edenlerin, sık sık, 'Biz, içinde hayat namına bir şey kalmamış kemik yığınlarına döndükten sonra mı, yeniden diriltilip hayata döndürüleceğiz?' şeklinde dışarı vurdukları şüphe ve itirazlarına karşı Kur'ân, Yüce Allah'ın kâinatta insandan daha büyük ve daha zor olan şeyleri yaratmış olduğunu hatırlatarak, bunun yanında insanların yeniden hayata döndürülmelerinin pek zor bir iş olmadığını bildirir.
Bu noktada Kur'ân, inkârcıların daha ciddî düşünmelerini temin maksadıyla ilk olarak şu soruyu yöneltir: "(Sizce, öldükten sonra O'nun) sizi tekrar yaratması mı zor, yoksa semayı yaratmak mı? (O sema ki,) onu Allah bina etmiştir."(Naziât sûresi, 79/27)
Bu âyetle insanlara âdeta "Sizler tekrar tekrar, 'Bu çürümüş kemikler nasıl canlandırılacak?' diye sorup duruyorsunuz; şu muazzam semayı yaratan Allah için hiçbir şeyin güç olamayacağını düşünmüyor musunuz?"denilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim, ilk adım olarak 'İnsanın yaratılışı mı, yoksa bütün unsurlarıyla birlikte semanın yaratılışı mı daha zor?' şeklinde ortaya koyduğu sorularla zihinleri önemli bir noktaya teksif ettikten sonra, ikinci adım olarak da bu soruların cevabını bizzat kendisi verir: "Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir şeydir. Lâkin insanların çoğu (böyle olduğunu) bilmez."(Mü'min sûresi, 40/57.)
Yüksek ve mükemmel bir köşkü inşa eden birisi için, yıkılmış basit bir kulübeyi yeniden bina etmek nasıl daha kolay ise, aynen öyle de varlık olarak arz ve semavât karşısında son derece küçük bir yer işgal eden insanın yaratılışı meselesi de koca kâinatın yaratılışı yanında bundan farklı bir şey değildir.
Kur'ân başka bir âyetinde, o denli büyüklüğü ile arz ve semavatı muazzam bir nizam ve ahenk içinde yaratıp devam ettirmeye kadir olan Allah'ın, ölümlerinden sonra insanları tekrar yaratmasının, zorluk adına zikre değer bir husus olmadığını şöyle ifade eder:"(Şimdi), semavât ve arzı Yaratan, onları (insanlar) gibisini yaratmağa kadir olmaz mı? Elbette kadirdir. O, çok bilen yaratıcıdır."(Yâsîn sûresi, 36/81.)
Bir şeyi zıddına çevirebilenin benzer diğer bir şeyi de zıddına çevirebilmesi
Dirilişin imkânını ispat sadedinde Kur'ân-ı Kerim'in insanlara sunduğu diğer bir mukayese şekli ise özel bir misalle ele alınmıştır:"Size yeşil ağaçtan ateş yaratan/çıkaran O'dur. İşte siz ondan yakıp durmaktasınız."
Kur'ân, burada verdiği misalle evvelâ o gün bu mesajların ilk muhatapları durumunda olan Araplara, kullandıkları yeşil iki ağacı birbirine sürtmekle elde ettikleri ateşi nazara vererek, Yüce Allah'ın murat ettiği her şeyi yapmaya ve yerine getirmeye kadir olduğuna; kudretinin önünde hiçbir engelin bulunmadığına dikkat çeker.
Âyetin konuyla alâkalı olarak ifade etmek istediği husus ise şudur. Su ile ateş birbirine zıt şeylerdir. Suyun bol miktarda bulunduğu yeşil ağaçtan ateşin çıkması adeta imkânsız iken, Yüce Kudret ateşi yeşil ağaçtan çıkararak, bir şeyi onun zıddı olan diğer bir şeyden yarattığını göstermiştir.
Ölüm ötesi hayatın imkânını istidlâl sadedinde verdiği bu misalle Kur'ân, bu âlemde bir şeyin, onun zıddı olan diğer bir şeyden meydana gelmesinin müşahede edilen mümkün bir vakıa olduğunu hatırlatıp, zihinleri, bu açıdan dirilişin imkânını kabule hazırlamayı hedeflemiştir.
Hasılı, Kur'ân, yaş bir ağaçtan zıddı olan ateşi çıkarmağa muktedir olan Yüce Yaratıcı'nın, hayata zıt gibi görünen çürümüş kemiklerden de hayatı var etmeğe muktedir olacağını üstün bir beyanla dikkatlerimize arz eder.
b.2. Karşılaştırılabilir Örneklerini Göstermek Suretiyle İspat
Kur'ân, bazen de bizlere dirilişin bizatihi karşılaştırılabilir, seyredilebilir örneklerini hatırlatır. Bu örnekler uzakta olmayıp, inanan, inanmayan her insanın yanı başında bulunan, diğer bir ifadeyle herkesin müşahede ettiği vakıalardır.
Kur'ân böylece tecrübe dünyasından aldığı delillere dayanarak hem diriliş olayının aklî temellerini gösterir, hem de bunu inkâr edenlerin hiçbir delile sahip bulunmadığını ve itirazlarının ilmî bir değer taşımadığını ortaya koyar. Bu cümleden olarak o, dirilişi imkânsız görenlere karşı kupkuru ölü arzın yağmur suyuyla canlanışını ve muhtelif bitkilerle bezenişini ve insanın bizatihi tecrübe ettiği uyku örneğini, yeniden dirilmenin mümkün olduğunu ispatlayan deliller olarak arz eder.
Burada aklın, düşünce ve tefekkür yoluyla varabileceği hükümler, öğretici bir üslûp içinde verilir. Öyle ki, onun bu konudaki ispat ve ikna üslûbunu, bir meselenin ulûhiyet makamından kullara haber verilmesi hâlinden ziyade; bir hocanın talebesine ders vermesi gibi mütalâa etmek mümkündür.
Sunduğu bu deliller itibariyle mesele ister bir filozof isterse bir çoban zaviyesinden ele alınsın, Kur'ân'ın takip ettiği bu ispat ve ikna metodundan daha üstünü gösterilemez. Hz. Peygamber'in (sas) mevzu ile alâkalı hadisleri de dahil, bütün söylenenler sadece Kur'ân-ı Kerim'in anlattıklarının tafsil ve tefsirinden ibarettir. Şimdi Kur'ân'ın bu maksatla insanların dikkat nazarlarına sunduğu bu örnekleri kısaca ele alalım.
Ölümünden sonra arzın canlandırılması
Kışta ölü gibi olan yeryüzünün ilkbaharda tekrar diriltilmesi, Kur'ân'da öldükten sonra dirilişin imkân dâhilinde ve seyredilebilen bir vakıa olduğunu göstermek maksadıyla verilen en çarpıcı misaldir. Allah'ın yeryüzünde hâkim kıldığı bir kanunla her şey tekrar tekrar yenilenmektedir. Özellikle Kur'ân, bizlere bu noktada su ve onunla boy atıp gelişen nebatatı misal vererek, bununla dikkatleri şu noktaya çeker: 'Her şey yok edilip tekrar geri döndürülüyorsa, insanın da öldükten sonra eski hâline döndürülmesi niçin mümkün olmasın?'
İçinde bulunduğumuz hayatın işleyişi, ölüm sonrası bir hayatın imkânına başlı başına bir delildir. Şöyle ki, kış ve bahar mevsimlerinin birbiri ardınca gelip geçmesi, ölüm ve diriliş hâdiselerini aylarca bize seyrettirmektedir.
Benzerlerini daimî bir surette görüp seyrettiğimiz bir âlemde dirilişin vukûunu çok görmemizin bir anlamı olabilir mi? Öldükten sonra dirilme ve haşr bundan öte bir şey midir? Yoksa insan kendi haşrini O'nun kudretinden uzak bir şey mi zanneder?
Böyle her baharda sayısız 'ba'sü ba'de'l-mevt' olayına sahne olan yeryüzüne bir kez ibret gözüyle bakabilen, kendisinin de öldükten sonra aynen bunlar gibi yeni ikinci bir âlemin baharında haşrolunacağını anlamada güçlük çekmeyecektir. Bu hususa işaret eden Kur'ân'da pek çok âyet vardır. Birkaçını zikredelim:"Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl da diriltiyor. Bunları yapan (O Allah), şüphesiz ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.""O'nun âyetlerinden biri de şudur: Sen, toprağı boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine bir su indirdiğimiz zaman, titreşir ve kabarır. Onu dirilten Allah, ölüleri de diriltir. O, her şeye gücü yetendir."
Yaratılışın birliğini göstermesi açısından Kur'ân'ın ölü arzı insanın dirilişine delil olarak getirmesi, önemli bir husustur. Zira o Mutlak Kudret, her zaman diliminde dünyanın şeklini hangi kanunla değiştiriyorsa, Kıyamet gününde kâinatın şeklini de aynı kanunla değiştirir. Baharda ölmüş bütün ağaç ve bitkileriyle arzı, hangi kanunla diriltiyorsa, öldükten sonra da insanları aynı kanunla diriltir.
Konuyla alâkalı âyetlerin sonunda, "İşte böyle çıkartılacaksınız."veya "İşte çıkış da böyledir."denilerek, biz insanlara 'Nasıl ölü toprak canlanıyor, ağaçlara taze bir hayat geliyor ve bitkiler yerden çıkıyorsa, siz de kabirlerinizden öyle yeni bir can bulup çıkacaksınız.' mesajı verilir.
İnsanın her sabah ölümden diriltilircesine uyandırılması
Kur'ân-ı Kerim, tecrübe dünyasından ele aldığı deliller arasında şunu da hatırlatır; eğer insan bir çeşit ölüm sayılabilecek olan uykuya dalışından sonra tekrar hayata dönüşü üzerinde fikir yürütür ve bu ahenk ve işleyişi araştırırsa, ba's ve haşri anlamada güçlük çekmeyecektir.
Yeniden dirilmenin imkânı konusunda inkârcılar, "Öldükten sonra yeni bir bitkisel hayatın mümkün olabileceğini kabul edelim; ama hislerin ve şuûrun vücudumuzla alâkası kesildikten sonra, insanî hayatımız yeniden tekrar nasıl başlayabilecektir?"diyerek bunun imkânsız olduğunu belirtirler. Onların bu itirazına karşı, Kur'ân günlük bir tecrübe olan uykuyu hatırlatmıştır. Zira ard arda gelen uyku ve uyanıklık hâlleri, ölümden sonra da hayatın olacağı hususunda bizlere güzel bir örnek teşkil eder. Yeniden dirilişin ispatı için bundan daha fazla bir ikna gücü istenemez. Kur'ân'da şöyle buyrulur: "O'dur ki, geceleyin sizi öldürür gibi uyutur, gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra da belirlenmiş bir süre geçip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Yine dönüşünüz O'nadır; (ve yine) O, dünyada yaptıklarınızı size haber verecektir."
Allâme Elmalılı Hamdi Yazır'ın da söz konusu âyetteki "Sonra (gündüzün yine) sizi diriltir."kısmıyla alâkalı oldukça önemli bir değerlendirmesi vardır. O, -kısmen sadeleştirerek ve özetleyerek iktibas ettiğimiz yorumunda- şöyle der:
Allah (c.c.), bedeninizde zedelenen, uzuvlarınızdan ölen kısımları uykuda haberiniz olmadan telâfi ederek yeniler ve sizden aldığı şuur ve idraklerinizi yine sabahleyin size geri verip önceki gibi maddî ve manevî hayatınızla sizi tekrar diriltir, uyandırır; siz ancak o zaman geceyi gündüzü fark eder; kendinizi ve geçmiş kazançlarınızı hiç kaybetmemiş, arada hiçbir kesinti fasılası geçmemiş gibi bilir tanırsınız. İnsanın sahip olduğu maddî-manevî her iki hayat, her gün her gece ve hatta her an böyle ruhanî ve cismanî bir 'diriliş' içindedir. Bunu birçokları mecazî bir mânâ ile dirilme kabul ederlerse de, ciddî bir şekilde ilmî bir gözle bakıldığı zaman, bunun tam mânâsıyla bir 'ba's/diriliş' olduğu ortaya çıkar."
İnsanların -uykudan sonra uyandıkları gibi- öldükten sonra dirileceklerini ifade eden bir başka âyet ise, Zümer sûresinde yer almaktadır: "Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar.) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın (ruhunu) tutar, diğerini ise kararlaştırılan vakte kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için önemli âyetler vardır."(Zümer sûresi, 39/42)
Bu âyetler ölüm ve uyku arasındaki benzerliği, yani uyanma ve ölümden sonraki diriliş arasında bulunan benzerliği açıklamaktadır. Uyku, zayıf ve küçük bir ölüm; ölüm ise, büyük ve şiddetli bir uyku. Her iki durumda da insan ruhu için bir hayattan başka bir hayata geçiş söz konusudur.
Uyuyup uyanma ile ölüm ve dirilişin benzerliğine hadis-i şeriflerde de vurgu yapılmıştır. Meselâ, bir Nebevî beyanda uykuya yatarken "Allah'ım, Senin isminle ölüyor ve diriliyorum!"kalkarken "Bizi ölümümüzden sonra dirilten Allah'a hamd olsun!"(Buharî, Tevhid 13) şeklinde tavsiyede bulunulmuştur.
Uyuma ve uyanma olayının yaratıcısı olan Yüce Allah, bu ikisi arasında vuku bulan 'rüya' gerçeğiyle de bu husustaki şüpheleri izale sadedinde düşüncelerimize ayrı bir ufuk açmaktadır. Şöyle ki O, hislerimizi bu âlemden çekip bizi başka bir âlemin seslerine ve renklerine bağlayıp gezdirmekle, bu üç boyutlu maddi çeperlerin kuşattığı âlemden başka farklı âlemlerin de var olduğunu insana bizzat yaşatarak göstermektedir. Her gece ölümün bir nevi küçük kardeşi olan uykuya dalan ve her sabah yeniden dirilircesine dünyaya gözünü açan insan, Kıyametin ve haşrin alâmetlerini her gün seyrediyor demektir.
Görüldüğü gibi insan, öldükten sonra dirilişin bir benzerini, uyuma ve uyanması ile fiilen yaşamaktadır. Kur'ân, ölümle uyku, dirilişle uyanma arasındaki bu benzerliği gündeme getirmek suretiyle şu mesajı verir: Allah insanı nasıl uyutuyorsa, öyle öldürür; nasıl da uyandırıyorsa öyle diriltir.
b.3. Geçmişte Yaşanmış Diriliş Örneklerini Nazara Vererek İspat
Kur'ân-ı Kerim'in dirilişin imkânını ispat yollarından birisi de geçmişte vuku bulmuş mûcizevî diriliş hâdiselerini gündeme getirmesidir. Kıssalar içerisinde anlatılan bu tür olaylarda şahıslarla ilgili unsurlar genelde gizli tutularak, verilmek istenen bu ibret ağırlıklı mânâ, yaşanmış bir örnekle açıklanmıştır. Diğer bir ifadeyle, öldükten sonra dirilme gerçeği, tarihen vuku bulmuş bir olayla muhataba anlatılıp, Allah'ın ölülere tekrar hayat vermeğe gücünün yettiği gösterilmiştir.
Dirilişin imkân ve vukuunun fiilî birer delili olarak, Kur'ân tarafından tescil edilmiş bu vak'alar için 'Bunları zamanında yaşayanlar gömüşlerdir, sonradan gelenler bunları göremeyecektir ki, onlara örnek olsun?' diyenlere şu noktayı hatırlatmak kâfidir:"Bu hâdiseleri haber veren kaynağın hakkaniyeti ispatlandıktan sonra, bunların her gün gözler önünde cereyan etmekte olan vakıalardan farkı kalmaz. Kur'ân'ın diriliş gerçeğini akıllara yaklaştırmak ve onu ispatlamak için hatırlattığı bu vakıalar, cereyan ettikleri çağdakilere ışık tuttuğu gibi her zaman ve mekândaki insanlara da mesaj mahiyetindedir."
Diriliş hakkındaki şüphe ve tereddütlerin giderilmesi sadedinde serdedilen bu örnekler, bir yandan dirilişin imkân dairesinde bir hâdise olduğunu bildirirken aynı zamanda dirilişin mutlaka cismanî olacağını da haber vermektedir.
Kur'ân, ölüm sonrası dirilişi hayretle karşılayan ve bu konuda kesin bilgi sahibi olmak isteyenlere cevap teşkil etmek üzere, geçmişte yaşanmış duyular âleminden insan zihnine diriliş gerçeğini yaklaştıran örnekler sunmuştur.
Bunların birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Üç yüz dokuz sene mağarada uyutulduktan sonra Ashab-ı Kehf'in diriltilmesi , İsrailoğullarından ölmüş birisinin kendisine bir sığırın organıyla vurularak diriltilmesi , Sina çölünde İsrailoğullarından bir topluluğun topluca öldürülüp diriltilmesi , Hz. İsa'nın bir mûcize olarak bazı insanları hayata kavuşturması ve bunun yanında Allah'ın izniyle çamurdan yaptığı kuşlara üfleyip onları diriltmesi ve parçalanmış dört kuşun Hz. İbrahim'in talebi üzerine diriltilmesi.
Quo vadis?
Bakteri - avatarı
Bakteri
Ziyaretçi
22 Aralık 2008       Mesaj #4
Bakteri - avatarı
Ziyaretçi
Öldükten Sonra Dirilme Ne Demektir?

Kıyâmet koptuktan sonra her şey yok olacak, hiçbir canlı kalmayacak, yalnız Allah bâki kalacaktır. Bu yokluk bir müddet devam ettikten sonra, Allah, İsrâfil'e Sûr'a ikinci defa üflemesini emredecek; Sûr'a üfürülmesini müteâkip de insanların cisim ve bedenlerini yeniden yaratıp ruhları o bedenlere geri gönderecek, böylece ölüleri ihya edip diriltmiş olacaktır.
Bütün semavî dinler, bu inanç esasında müttefiktirler. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Kendi yaratılışını unutup, 'bu çürümüş kemikleri kim diriltecek', diyerek bize misal getirene de ki: 'Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte yine O diriltecektir." (Yâ-sîn, 78-79).
Bu âyet, dirilmenin mümkün, hattâ ilk yaratılışa göre daha kolay olduğunu anlatmaktadır.
Şu âyetler de aynı mânâyı te'yid etmektedir:
"Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler."
"Bir de şöyle dediler: 'Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.' (Ey Resûlüm onlara) söyle; 'İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz'. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?' Sen de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek...'" (el-İsrâ, 49-51).
"Onlar: 'Allah ölen kimseyi diriltemez' diye en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemîn ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (en-Nahl, 3icon cool
"Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah'tır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir. Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız" (el-A'râf, 57).
Kur'an'da haşirden bahseden âyetler, hep şu husus üzerinde dururlar: "Yoktan vâr etmeye, koskoca kâinatı yaratmaya ve kuruyan ölü toprağı canlandırıp yeşertmeye kadir olan Hak Teâlâ, hiç şübhesiz ölerek toprak olan insan bedenini de yeniden diriltmeye, ruhunu bedenine iade etmeye kadirdir."
Görüldüğü gibi, Kur'an'da haşirden bahseden âyetlerde esas maksad, haşrin nasıl olacağını izah etmek değil, haşrin mümkün olacağını isbattır. âyetlerde haşrin nasıl olacağının sarih olarak zikredilmemesi, Kelâm ve İlâhiyat âlimleri arasında fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Münâkaşa, bilhassa haşrin sadece ruhen mi olacağı, yoksa cismanî yani ruh ve beden birlikte mi gerçekleşeceği hususu üzerinde toplanmaktadır.
Ehl-i Sünnet îtikadı, haşrin cismanî olacağı üzerindedir. Haşrin cismânî oluş hikmeti şu şekilde îzah edilmiştir:
"Cisim dediğimiz madde, kendi âleminde yeknesak (monoton) bir durumda değildir. Biz, uzayda yer kaplayan ve ağırlığı olan her şey'e madde diyoruz, ama havaya göre su, suya göre de toprak daha sert ve daha katı bir cisimdir. Seyyareler arasını ve bütün uzayı dolduran, eskilerin havadan daha lâtif bir cisim olduğuna inandıkları ve esir dedikleri şey, eğer bir madde ise (çünkü esirin bir takım enerji dalgaları olduğu söyleniyor) hava buna göre çok katı bir cisim sayılır. Bütün madde cinsleri arasında çeşitli madenlerden meydana gelmiş olan toprak, Allah'ın Kudret, Hâlikıyet ve Rubûbiyet sırrına hepsinden fazla mazhar olmuştur. Bitkilerin hayatına menşe' olan toprak, Allah'ın en üstün mahlûku olan insan hayatına da sahne olmuştur. Böylece toprak, kendinden daha lâtif olan sâir madde cinslerinden daha çok İlâhî lütfa ermiştir. Yani, maddenin en katısı, en üstün durumdadır.
İnsanın mânevî hayata yükselmesine yardım eden duyu organları da maddî unsurlardır. Gözünü kaybeden, şekil ve renklerin güzelliğinden, kulağı işitmeyen de ses ve nağmelerdeki âhengin zevkinden mahrum kalacaktır. Güzel kokudan alınan tad, güzel sesten alınan tada göre daha maddî, yemek ve içmekten alınan lezzet de şekil ve renklerden aldığımız hazza göre daha maddî sayılır. Duyu organlarının sağlam ve sıhhatli olması, düşünceye güzel ve işe yarar malzeme hazırlar. Hasta duyular yanlış idrâklere, yanlış idrâkler de hatâlı düşüncelere yol açarlar. Sağlam ve sıhhatli bir düşünce, mânevî hayatın temel unsurlarından biridir. Görüldüğü gibi insanın mânevî hayata yükselebilmesi, maddî duyulardaki kuvvet ve hassasiyete bağlı kalmaktadır. İnsanın maddî duyulardan ve kuvvetlerden tecrîd edilmesi, onun mânevî hayatta sür'atle yükselmesini te'min edecek yerde, mânevî hayata geçişi tamamen imkânsız kılmaktadır. İnsan vücudu, ruhu Allah'a götürecek bir enerji deposudur ve maddîdir. Bu sebeble de, maddenin ruha zıd ve düşman bir şey olmayıp, ona zemin hazırlayıp destekleyen ve tamamlayan bir vasat olduğunu söyleyebiliriz. âhiret hayatının cismen de mümkün olduğunu gösteren canlı misaller vardır.

İnsan Ölünce Vücudunun Çürüyüp Toprak Olduğunu Biliyoruz. O Hâlde Cismanî Haşir Nasıl Gerçekleşecektir?

Bu hususta Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yapmışlardır:
"Bütün âdemoğullarını toprak yiyecektir. Ancak insanın "acbüzzeneb" denilen uzvu bundan müstesnadır. İnsanoğlu ondan yaratılmıştır, yine ondan terkip olunarak vücûda gelecektir."
Hadîsin ifadesine göre, her insanda acbüzzeneb denen çürüyüp kaybolmayan temel bir parçacık vardır. O parçacık, tıpkı çekirdek ve tohum gibidir. Ağaç nasıl çekirdek üzerine inşa ediliyorsa, insan vücudu da acbüzzeneb tohumu üzerine inşa edilecektir. Bu ilk yaratılışta böyle olduğu gibi, diriltilişte de böyle olacaktır. Acbüzzeneb üzerine terekküb eden insan bedenine ruh iade edilecek, böylece o insan, ruh ve cesediyle birlikte diriltilmiş, yeniden yaratılmış olacaktır. Bu hususu, Bediüzzaman şu şekilde ifade etmiştir:
"Nebâtâtın tohumları gibi acbü'z-zeneb denilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî, neşv ü nemâ ile teşekkül eder." (İşârâtü'l-İ'câz).


“İnsan görmüyor mu ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir bakıyorsun ki açıkça inkâr isyan ediyor. Kendi yaratılışını unutup bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve şu çürümüş dağılıp gitmiş kemikleri kim yeniden diriltecek? Diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü o, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet onların benzerlerini yaratmaya her zaman elbette kadirdir. O her şeyi hakkıyla bilen bir yaratıcıdır.” (Yasin suresi, ayet 77-81)
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
17 Aralık 2009       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi
Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz (2/28)

Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik (2/56)

Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız (2/73)

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır (2/164)

Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez (2/243)

Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez (2/258)

Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi (Allah ona "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir" (2/259)

Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti (Allah ona "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi "Öyleyse, dört kuş tut Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır Sana koşarak gelirler Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir" (2/260)

İsrailoğullarına elçi kılacak (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır" (3/49)

Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı Dirilten ve öldüren Allah'tır Allah, yaptıklarınızı görendir (3/156)

Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır (5/32)

Onlar dediler ki: "Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur Ve bizler diriltilecek değiliz" (6/29)

Ancak dinleyenler icabet eder Ölüleri (ise,) onları da Allah diriltir Sonra O'na döndürülürler (6/36)

Sizi geceleyin öldüren (uyutan) ve gündüzün 'güç yetirip etkilemekte (yapıp kazanmakta) olduklarınızı' bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten (uyandıran) O'dur Sonra 'en son dönüşünüz' O'nadır Sonra yapmakta olduklarınızı size O haber verecektir (6/60)

Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir (6/122)

O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele)" dedi (7/14)

Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız İşte biz, ölüleri de böyle diriltip-çıkarırız Ki ibret alasınız (7/57)

De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur O'ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz (7/158)

Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur (9/116)

O, diriltir ve öldürür Ve O'na döndürüleceksiniz (10/56)

O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkar edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler (11/7)

Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı" (15/36)
Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2018 00:14
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
20 Nisan 2010       Mesaj #6
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
ırların hazinesi olan BİSMİLLAH ile başlarım. Onun ile o hazineyi keşfederim. Ardından Mahlukatın en hayırlısı dalalet ve yanlışlıkların ortadan kaldırıcısı HZ. MUHAMMED’E (S.A.V) salat ve selam getiririm.

ÖLDÜKTEN SONRA YENİDEN DİRİLİŞ NASIL OLACAK? AHİRET NASIL GELECEK? Sorularının cevaplarını arayacağız bugün beraber inş.

Öncelikle bilindiği gibi “İnsanın öldükten sonra dirilişi iman esaslarından biridir.”

Akıl bu iman esaslarını anlamak için verilmiş bir nimettir.. İnsan AKLINI ve KALBİNİ TATMİN ETMEK İÇİN bazı örnekler isteyebilir.

Nitekim Kur’anı Kerim de (Bakara Süresi 258-260 ayetlerinde) bildirildiği üzere; Hz. İbrahim (A.S.) ÖLÜLERİN NASIL DİRİLECEĞİ hususunda Allah’tan bir delil ister.

Ve bu isteğin itirazdan gelmediğini yalnızca KALBİNİN TATMİNİ İÇİN olduğunu söyler.

Bu yönüyle biz de KALBİMİZİN TATMİNİ İÇİN bazı örnekler isteyebiliriz.

Mesela “TOPRAĞA GİRİP ÇÜRÜYEN BİR İNSAN YENİDEN NASIL DİRİLİR?” sorusu hepimizin aklına gelebilir..

İşte aklımıza yaklaştıracak cevaplardan biri:

Çekirdek toprak altına giriyor ve çürüyor. Ancak O ÇÜRÜME YENİ BİR HAYATIN BAŞLANGICI OLUYOR ONUN İÇİN..

İşte bu çekirdek misalinde olduğu gibi İNSANIN TOPRAĞA DÜŞÜP ÇÜRÜMESİ DE ONUN BİR BAŞKA ALEMDEKİ HAYATININ BAŞLANGICINA işarettir.

Neydi ölüm Hakiki manada? Daha önceki bir çok dersimizde bu açılımları yapmıştık beraber..
ÖLÜM: HAYAT VAZİFELERİNDEN BİR TERHİSTİR BİR PAYDOSTUR BİR MEKAN DEĞİŞTİRMEKTİR VARLIK MERTEBESİNİN DEĞİŞMESİDİR (Bedenli bir varlıktan bedensiz bir varlık boyutuna geçmektir; ÖZ aynı.. YANİ RUH ÖLMEZ..)
EBEDİ BİR HAYATA DAVETTİR SONSUZ BİR HAYATIN BAŞLANGICIDIR..
İşte ÖLÜMÜN TARİFİ BU..
Yeniden dirilme ile ilgili başka izahlar da mevcuttur. Mesela Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “ÇÜRÜMÜŞ KEMİKLERİ KİM DİRİLTECEK?”

De ki: “ONLARI BİRİNCİ DEFA KİM YARATMIŞSA O DİRİLTECEK. O HER YARATILMIŞI HAKKIYLA BİLEDİR” (YASİN SURESİ 78-79 Ayetler)

İşte bu ayetler YOKTAN; HİÇTEN VAR EDEN BİR ZATIN İKİNCİ KEZ AYNISINI TEKRAR EDECEĞİNİN NE KADAR MANTIKLI ve AKLA UYGUN OLDUĞUNUN izahını yapıyor.

Zaten topraktan gelmiş olan ve yine toprağa dönen bir insanı onu DAHA ÖNCE TOPRAKTAN YARATAN Allah BİR DAHA niye yaratamasın ki!.. Öyle değil mi?

Diğer taraftan şöyle de düşünebiliriz:

Akşam evimizin odasında oturuyoruz.. Derken lambamız patlasa ve karanlıkta kalsak “BİR DAHA BU IŞIĞI KİM YAKACAK LAMBAMIZ BİR DAHA IŞIK VERMEZ”” diye ağlayan çocuğumuza:

“ÜZÜLME YAVRUM AMPULÜ YAKAN –ELEKTRİK- DİYE BİR VARLIK VAR. ŞİMDİ ONA ÇOK GÜZEL BİR AVİZE TAKACAĞIM” dese ve bir ampul yerine 20 ampulü bulunan bir avize taksak aynı elektriğe farklı ampuller takarak odayı anlatabiliriz.

Bunun gibi ELEKTRİĞİMİZ OLAN “RUHUMUZ” ZATEN ÖLMÜYOR

ÖLEN SADECE “AMPULÜMÜZ” OLAN CESEDİN PATLAYIP ÇÜRÜMESİDİR.

YOKTAN YARATAN ALLAH ZATEN SAĞLAM KALAN VE ÖNCEKİNİN AYNISI OLAN “RUHUMUZA” YENİ FAKAT DAHA MÜKEMMEL ve BİR ANDA ÇOK YERDE BULUNABİLEN BİR MÜKEMMEL CESEDİ TAKACAKTIR

Pekiyi… AHİRET NASIL GELECEK?..

Ahiret: “SON SONRA OLAN”“DÜNYADAN SONRAKİ EBEDİ ALEM” “DÜNYADAN SONRAKİ MENZİL” anlamlarına geliyor..

HAYAT YOLCULUĞUMUZDA baba sulbü ana rahmi çocukluk devrelerinden geçerek ergenliğe erdiğimizde önümüze iki ayrı yol açıldı: İNANMAK veya İNANMAMAK..

Bu akışın bir devamı olarak ÖLÜM KABİR MAHŞER ve MİZAN safhalarından sonra kendimizi İKİ SONSUZUN KAVŞAĞINDA BULACAĞIZ: “EBEDİ CENNET ve EBEDİ CEHENNEM..”

Zaman nehrinin sürükleyip götürdüğü bu âciz insan DÜNYADAN SONRA BİR BAŞKA ALEME GİTMEYECEĞİNİ NASIL İDDİA EDEBİLİR!?..

Âhirete inanmadıklarını söyleyenler ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLMEYE AKIL ERDİREMEYENLERDİR... Onların inanmadıkları aslında “DİRİLİŞ” hâdisesidir.

Yoksa AHİRETE İNANMAMAK; ZAMANIN AKIŞINA KARŞI DURMAK ve YARINA İNANMAMAK gibi bir saçmalık olur.

Her insan sekerat denilen “CAN ÇEKİŞME” ameliyesi ile dünyadan sıyrılır elbisesini soyunur. ÖLDÜĞÜ ANDA KENDİSİNİ BİR YENİ ALEMDE BULUR...

BÜYÜK BULUŞMA!...

“Ölüm uykunun kardeşidir” buyruluyor.
“Ölüm uykunun kardeşidir” buyruluyor.
“Bu gecenin sabahı ve şu kışın baharı ne kadar makûl (akla uygun) ve lâzım ve kat’i ise haşrin sabahı da berzahın baharı da o kat’iyettedir” (sözler )

O Ahiret hayatının bize kadar uzanan ışıltıları işaretleri bize daima el ediyorlar.

Ama önemli olan ORAYA VARMADAN ORASINI KABULLENMEK; İLK AĞARTILARINDA GÜNEŞİ SEYREDEBİLMEKTİR...

GÜNEŞ DOĞDUKTAN SONRA ARTIK ONU KABULLENMENİN BİR DEĞERİ Mİ KALIR?.. O ARTIK APAÇIK IŞIK PARMAKLARIYLA KENDİNİ GÖSTERMEKTEDİR ZATEN…

O güneşin BİR NURU da kendi ruh dünyamızda parıldar : EBEDİ YAŞAMAK ARZUSU!..

Hangimiz kabullenebiliriz YOKLUĞU? Bırakın yokluğu ölümü bir yakınlaştıramıyoruz kendimize..

Bediüzzaman bu ölümsüzlük arzusunun AHİRETİN VARLIĞINA AYRI BİR DELİL OLDUĞUNU şu harika vecizeyle ifade buyurur: “EĞER VERMEK İSTEMESEYDİ İSTEMEK VERMEZDİ.”

Evet bizi yaratan zât şu âlemi seyretmemizi istemeseydi ana rahminde bize GÖZ TAKAR MIYDI?.

Bu güzelim sesleri işittirmek dilemeseydi bize KULAK VERİR MİYDİ?

İşte AHİRETİN VARLIĞINA EN BÜYÜK BİR DELİL İNSANIN RUHUNA KONULAN BU “EBEDİ YAŞAMAK” ARZUSUDUR..

Bazı insanlar ise : “ALLAH’IN SANA VERDİĞİ ŞEYLERDE AHİRET YURDUNU GÖZET. DÜNYADAN DA NASİBİNİ UNUTMA” (kasas sûresi77) Âyet-i kerimesindeki İLAHİ EMRİN

İLK ŞIKKINI TAMAMEN İHMAL EDEREK BÜTÜN ENERJİLERİNİ “DÜNYA HAYATI” İÇİN HARCARLAR..

Dünya; “DENİ” “AŞAĞI” mânâsına geliyor.

Bütün ömrü boyunca AŞAĞI OLANI isteyen AŞAĞILIĞA (Dünyalığa) ALIŞAN alışan AŞAĞI İŞLER PEŞİNDE KOŞAN İNSAN ARTIK AHİRET YURDUNU GÖZETEMEZ OLUR..

YÜKSEK İDEALLER ULVÎ SIFATLAR GÜZEL AHLAKLAR ONUN RUHUNDA GİTGİDE SİLİNİR..

Bir de bunun zıddı var tabii..

İNSAN İMANDA TERAKKİ ETTİKÇE İMANI KUVVETLENDİKÇE RABBİNE KAVUŞMAYA DAHA FAZLA İŞTİYAK GÖSTERİR..

AHİRETE “BOL SERMAYE” GÖNDERDİKÇE ORAYA KAVUŞMAYI DAHA ÇOK İSTEMEYE BAŞLAR.

İstikbalini düşünen ve ileride kavuşacağı mevkileri dikkate alan çalışkan bir öğrencinin artık okulun bahçesine sınıfına kantinine sırasına rağbet etmemesi gibi onun kalbinde de dünya sevgisi gitgide azalır.

Çünkü ÖYLE veya BÖYLE ORAYA Gİ-Dİ-LE-CEK!...

BOZULMAMIŞ HİÇ BİR AKIL hayatın bu dünyada başlayıp yine bu dünyada biteceğine ihtimal veremez.

Bedenindeki milyarlarca hücrenin etrafındaki milyonlarca çeşit canlının ve nihayet semayı şenlendiren o sonsuz yıldızların SADECE ŞU KISACIK DÜNYA HAYATININ BAŞINI BEKLEDİKLERİNE HİÇBİR AKIL “EVET” DİYEMEZ!!!.

“ONLAR KENDİ KENDİLERİNE DÜŞÜNMEDİLER Mİ Kİ ALLAH GÖKLERİ ve YERİ ve ONLARIN ARASINDA BULUNANLARI ANCAK HAK OLARAK ve MUAYYEN BİR SÜRE İÇİN YARATTI. İNSANLARIN BİRÇOĞU RABLERİNE KAVUŞMAYI GERÇEKTEN İNKAR EDİCİDİRLER” (RUM SURESİ

Mi’ractan sonra şanlı peygamberimiz (a.s.m.) AHİRET ALEMİNİ ashabına şöyle anlatmıştı:

“NE GÖZLER GÖRMÜŞ NE KULAKLAR İŞİTMİŞ ve NE DE İNSANIN KALBİNE HATIRINA GELMİŞTİR.”

Cennet bundan daha iyi anlatılamaz. Çünkü bu tarif CENNETİ GÖRENİN TARİFİDİR...

Bediüzzaman’ın: “Bize gösterdiğin numunelerin gölgelerin asıllarını membalarını göster” duasını şöyle anlayamaz mıyız?

Dünya ancak SURETLER ve GÖLGELER ALEMİ..

İnsanın fotoğrafı kendisinden ne kadar geri ise cennetteki hâli de bu dünyadakinden o kadar ileri.

“AĞACI SÖZ DİNLEYEN” cennetin “İNSANI LAF ANLAMAYAN” bu dünyadan ne kadar ileri olduğu az çok hissediliyor.

Kaldı ki akıl da “BUNUN BÖYLE OLMASI LAZIM” diyor.

Bir sohbet ne kadar tatlı olursa olsun birkaç saat sürdü mü zihin yorulmaya dikkat dağılmaya başlıyor. Demek ki BU BEYİNLE CENNETE GİDİLMEZ. Bize dinledikçe hazzı artanyorulmak nedir bilmeyen usanmayı tanımayan bir BEYİN lâzım...

İnsan birkaç kilometre yürüdü mü birkaç saat dinlenme ihtiyacı duyuyor ve söyleniyor kendi kendine: Nasip olur da cennete gidersem bu ayaklarla gitmemeliyim. BANA O SONSUZ ALEMDE “YORULMAYAN AYAK” GEREK...

Otobüs taksi uçak bunlar bizi zamanla yarıştıran arzumuza aaa elden kavuşmamıza yardım eden vasıtalar.

Bu dünya âhirete nispeten GÖLGE makamında kalacağına göre oradaki SÜR’AT DE bunların hiçbiriyle kıyaslanacak gibi olmasa gerek.

Orada madde zamanın üstüne çıkacak. Gemi deryayı yutacak. Uzak yakın farkı kalkacak ortadan. İNSAN DİLEDİĞİ MAKAMDA ÂNINDA BULUNACAK. DAHA İLERİSİ; İNSAN BİR AN DA BİR ÇOK YERLERDE BULUNABİLECEK...

ORASI “ASILLAR ALEMİ”

Bu dünyada GÖRMEDEN olarak inandığımız iman hakikatlerini orada göreceğiz...

Şu anda peygamberlerle (a.s.) görüşmemiz ancak hayâlen olabiliyor; gölgeden ileri geçemiyor. Orada bütün muazzez zatlar ile bizzat görüşeceğiz. Mazhar olacağımız bu şerefler silsilesi “rü’yetullah” (ALLAHIMIZIN KUDSÎ GÜZELLİĞİNİ SEYRETMEK) ile en ileri seviyesine ulaşacak...

· Yürümenin ardında yorgunluğun saklandığı

· Tebessümlerin riyaya gösterişe büründüğü

· Yemenin doyma ile sınırlandığı
· Elemlerle sevinçlerin gece ile gündüz gibi birbirini durmadan kovaladığı;

BU SURETLER ALEMİNE ALDANMAYANLARİ ASIL’A KAVUŞACAKLAR. GERÇEK SAADETİ ORADA BULACAKLAR

“Allah’a karşı hüsn-ü zan (güzel zannetmek rahmetine sığınmak) ibadettir” hadis-i şerifinden güç alarak rabbimizin lütfuna güvenerek hep cennetten söz ettik.

CEHENNEM DE ASILLAR ALEMİNDEN BİR BAŞKA KÖŞE..

Elemin ıstırabın pişmanlığın hüznünAH’ın EYVAH’ın da “ASLI” orada orada.. Buradakiler onlara göre GÖLGE ve RESİM kabilinden. ONLARDAN O KADAR ZAYIF O KADAR GERİ…

ELBETTE BÖYLE BİR AZABA EBEDİYEN MAHKUM OLACAK BİR İNSAN DA BU DÜNYAKİNDEN FARKLI BİR YARATILIŞA SAHİP OLMALI.. NİTEKİM ÖYLE DE...

CEHENNEM ATEŞİNDEN YANIP KAVRULAN BİR ÂSİNİN BEDENİ ÂNINDA YENİDEN YERİNE GELECEK ve AZAP BÖYLECE “ARALIKSIZ” SÜRÜP GİDECEK..

Âhiret için “KUDRET ALEMİ” tabiri kullanılıyor. ORADA HERŞEY “ZAMANSIZ ÂNINDA” MEYDANA GELECEK. Ama kudretin bu zamansız tasarrufu da yine hikmet üzere yürüyecek. Cennet ve cehennem mizandan sonra.

O halde BU AHİRET ALEMİNDEKİ BÜTÜN İCRAATLAR ÖLÇÜLÜ ve MİZANLI OLACAK. MİZANDA ZERRE KADAR HAYIR DA ZERRE KADAR ŞER DE TARTILDIĞI GİBİ CENNETTEKİ HAZLEZZEET DE; CEHENNEMDEKİ AZAP DA ÇOK İNCE BİR ADALETLE TAKSİM EDİLECEK.

HERKES SEVABINCA LEZZET ve GÜNAHINCA ELEM ÇEKECEK...

Yavaş yavaş olan bir şey hızla da olur. Kademe kademe meydana gelen bir anda da vücut bulabilir. Kanunu koyan kaldırabilir veya değiştirebilir.

Hayâlimiz dünyanın öte ucuna BİR ANDA gidiyor ayaklarımız ise seyrini ADIM ADIM yürütüyor.

AHİRETTE AYAKLARIMIZA “HAYAL KANUNU” UYGUNLANSA BUNA KİM MANİ OLABİLİR Kİ?. NİTEKİM ÖYLE DE OLACAK..

Kaldı ki YAVAŞ GİTMEMİZ DE ALLAHIN KUDRETİYLE HIZLI GİTMEMİZ DE.. BİZİM İŞİN İÇİNDE NEYİMİZ VAR?..

Dersimizi güldürürken düşündüren bir HATIRDA ile noktalamak istiyoruz

“ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME”

Necmi İlgen bey anlatıyor:

“Üniversiteli gençlerle sohbet ediyorduk.İçlerinden bir genç dedi ki; “BEN ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLMEYE İNANMIYORUM””

“Neden inanmıyorsun kardeşim?” dedim.

Dedi ki; “Ben öldükten sonra zaten toprağa gireceğim. Benim atomlarım nötron ve protonlarım elektron ve moleküllerim dağılıp toprağın nötron proton ve elektronlarına karışacak.
Ben artık toprakla bütünleşmiş olucam.. Zamanla benim atomlarımdan meydana gelen topraktan otlar çıkacak o otu bir inek yiyecek geçeçek. Ben inekleşecem. Koyun yiyecekkoyunlaşacam. Değişik şeyler olucam. TEKRAR BEN NASIL İNSAN OLUCAM?”

“Doğru Şinasi” dedim. “Söylediklerinin hepsi doğru Şinasiciğim.”

Ve devam ettim: “SEN KAÇ YAŞINDASIN?”

“Yirmi beş yaşındayım” dedi.

Dedim ki; “YİRMİ ALTI SENE EVVEL NERDEYDİN?”

Şinasi uyanık bir çocuktu hemen hesap yaptı; 9 ay anne karnında kaldığına göre üç aylık bir boşluk vardı:“YOKTUM” dedi.

“Vardın Şinasiciğim” dedim. “VARDIN DA VARLIĞINDAN HABERİN YOKTU.”

Merakla “NASIL YANİ?” dedi.

Dedim ki:“Sen bir Ispanaktın. Sen bir keçiydin bir koyundun.

Baban olacak adam ıspanak yemeğini yedi. Keçinin kızarmasını koyunun köftesini ineğin pirzolasını yedi. Babanın damarlarında sperm oldun. Sonra annene intikal ettin.

Annen hoşaf içti. Börek köfte yedi. KAYSERİ’den gelen pastırmayı ALMANYA’dan gelen çikolatayı SİMAV’dan gelen fasulyeyi yedi. Annenin karnında güzel bir ŞİNASİLEŞTİN...

HABERİN OLDU MU SİNAŞİLEŞİRKEN?”

“HAYIR OLMADI” dedi.

“Şinasiciğim senin atomların nötron ve protonların değişik yerlerdeydi. HEPSİ GELDİ BİR ARAYA ŞİNASİ OLDUN..

YİNE CENAB-I ALLAH DAĞITIR ONLARI; GÜNÜ GELDİĞİ ZAMAN YİNE TOPLAR GÜZEL BİR ŞİNASİ OLARAK YAPAR CENNETİNE KOYAR.” dedim.

“GERÇEKTEN DE” dedi Şinasi “BU YANITINIZ BANA KANIT VERDİ”

Şinasi bu konuşmadan sonra İMAN HAKİKATLERİNİ okumaya anlamaya ve hayatına yansıtmaya başladı Elhamdülillah.. ve gerçekten CENNETİN BİR YOLCUSU oldu..

"Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin." (Bakara Sûresi 2:32.)

"Duâları ise şu sözlerle sona erer: 'Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü şükür ve minnet Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." (Yûnus Sûresi 10:10.)

EY RABBİMİZ!.. BİZLERİ; NEFİS ve ŞEYTANIN ŞERRİNDEN ve KABİR AZABINDAN ve CEHENNEM ATEŞİNDEN MUHAFAZA EYLE ve CENNETÜ’L-FİRDEVSTE MES’UD KIL!.... AMİN AMİN AMİN

“Asra yemin olsun ki insanlar mutlaka ziyandadır.. Ancak; iman edip iyi işler yapanlar birbirlerine hep hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna..” (ASR SURESİ)

Benzer Konular

18 Nisan 2009 / CCEEYYLLAANN Cevaplanmış
5 Nisan 2013 / islam yareni Cevaplanmış
5 Ocak 2017 / Ziyaretçi Cevaplanmış
17 Şubat 2014 / sabiş Cevaplanmış
8 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış