Arama

Hücrenin keşfinde bilimadamlarının rolü nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 38.493 Cevap: 8
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
10 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Hücrenin Keşfi ve Bilim İnsanlarının Katkıları nelerdir ?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
HÜCRENİN KEŞFİ VE HÜCRE TEORİSİ

Sponsorlu Bağlantılar
Canlıların yaşayan en küçük birimi hücredir.Hücre ilk defa 1665 yılında bir İngiliz bilim adamı olan Robert Hooke tarafından keşfedilmiştir.Robert Hooke şişe mantarında aldığı kesiti mikroskopta incelemiş ve oda şeklinde yapılar görmüştür.Gördüğü yapılara hücre adını vermiştir.Leevwenhoek kendi yaptığı mikroskopla kirli sularda hareketli organizmaları gördü.Yaklaşık 200 yıl sonra Brown (1831) bitki hücrelerinde çekirdeği buldu.Purkinje ,Schwann ve Mohl gibi araştırmacılar hücre içindeki canlı yapıya plazma adını verdiler.Daha sonra hücreyi dış ortamdan ayıran bir zarın olduğu bulundu.Böylece yavaş yavaş canlıların hücrelerden yapıldığı fikri yayılmaya başladı.Bütün bu gelişmelere dayanılarak 19. asrın başında botanikçi Scleinden 1838 ve zoolog Schwann 1839 da bütün canlıların hücrelerden meydana geldiğini söyleyerek hücre teorisinin ilk temellerini attılar. Bu teori, biyoloji'de yapılmış genelleştirmelerin en geniş ve en temel olanlarından biridir. bir yıl sonra, 1939'da, Theodore schwann'ın (1810–1882) kıkırdak dokusunu inceleyerek, zamanın en önemli bilim adamı olan schleiden'in etkisi altında, hayvan dokularının da hücrelerden yapıldığını söylemesi üzerine schleiden'in görüşü kuvvetlenmiştir. schleiden'in hücrelerin çoğalmasında çekirdeğin merkez rolü oynadığını söylemesi Schwann tarafından da kabul edilmiş ve çekirdekli hücrenin canlı maddenin yapısal birimi olduğu görüşü genelleştirilmiştir. Schwann'a göre, bütün canlı organizmalar bir veya daha çok sayıda olan çekirdekli hücrelerden oluşurlar ve hücre canlı organizmanın görevsel birimidir. Bilim tarihi yazarları hücre teorisinin kurucusu olarak bu iki bilim adamını birlikte gösterirler.
Bugünkü anlamda hücre teorisi;
-Bütün organizmalar bir ya da daha fazla hücreden meydana gelir.
-Hücreler bütün organizmaların yapı ve işlevlerinin temel taşıdır.
-Yeni hücreler var olan hücrelerin çoğalmasıyla oluşur.
-Canlının kalıtım maddeleri hücrelerde bulunur.

Hücre teorisi 1858 yılında Rudolf Virchow ‘ un eklediği yeni maddelerde aşağıdaki şeklini almıştır:

-Hücreler canlının en temel yapısal ve fonksiyonel birimidir.
-Hücreler kendinden önceki hücrelerin bölünmesiyle oluşur.
-Stilojideki son çalışmalar ve yüksek yapılı canlılar dikkate alındığında bu maddelere ek olarak iki yeni maddenin daha ilave edilmesi öngörülmektedir.
-Çok hücreli canlıların farklı gruplar altında bir araya gelerek tek bir bilim gibi işlemektedir.
-Çok hücreli canlıların hücreli,bölünme,hareket,kendine özgü şekil almak,gerekli fonksiyonları gerçekleştirebilmek için birbirine ve ya katı bir yüzeye temas etmek zorundadır.

Hücre yapısı ve çeşitli hücreler; Canlıların en küçük ve fonksiyonel yapı taşı olarak tanımlanmaktadır.Hücre teorisinde de anlatıldığı gibi bütün canlılar hücrelerden meydana gelir.Fakat hücreler canlının yaşadığı ortama ve canlılar alemindeki yerine göre tek hücreliler ve çok hücreliler olmak üzere 2 ana gruba ayrılır.Tek hücreli canlılar hayatın devamı için gerekli bütün görevleri kendi başlarına gerçekleştirirler.Çok hücrelilerde ise bir iş bölümü vardır ve hücreler bu fonksiyonlarını gerçekleştirmek üzere özelleşmişlerdir.Hücre şeklinin oluşumunda, yüzey gerilimi, komşu hücrelerin mekanik etkileri, stoplazma yoğunluğu, görev ve kalıtsal faktörler etkilidir.Amip, cıvık,mantar ve akyuvarlar gibi bazı hücrelerin belirli bir şekli yoktur.Bu hücreler şekilden şekile girebilirler.Serbest yaşayan alg, polen ve spor hücreler küre birbirine bağlı hücreler genellikle küp, prizma, silindir ve ya iki ucu sivri lif şeklinde bulunurlar.Hücrelerin büyüklükleri çok farklı olup en küçük hücreler gametler, bakteriler ve parazit tek hücreli canlılardır.Bu hücrelerin büyüklükleri 0,2-0,5 mikron çapındadır.En büyük hücre ise devekuşu ve tavuk yumurtalarının sarı kısmıdır.En uzun hücre ise 1 metre boyunda olan sinir hücreleridir.Hücreler yapılarına göre prokaryot ve ökaryot olmak üzere ikiye ayrılır.Prokaryotik hücre, tek hücreli canlılarda görülen ve organize bir çekirdeği olmayan hücre tipidir.Ökaryotik hücrelerde organize olmuş halde stoplazma içerisine dağılmış durumdadır.

Hücre canlının en küçük yapı , üreme ve işlev birimidir.Bir hücrenin genel yapısı incelendiğinde içi yaşamsal olayların gerçekleştiği organel adı verilen yapısal bölümlerin bulunduğu görülür.Bu yapılar inorganik ve organik moleküllerden oluşur.

Canlıların incelenmesi morfoloji, görev ve davranış bakımından farklı dört milyon civarında canlı türü olduğunu göstermektedir. Bunlar çeşitli bakteriler, mantarlar, tek hücreliler, bitkiler ve hayvanlardır. Fakat bu canlıların hücre seviyesinde incelendikleri zaman temel bir organizasyon planı gösterdikleri anlaşılmaktadır. Böylece hücre canlı organizmaların morfolojik ve fizyolojik bir birimi olur. Fakat hücre hakkında bu kavram oldukça yenidir. Aşağı yukarı 19. yüzyılın sonuna doğru, 1830-1880'lerde bu kavram geliştirilerek kabul edilmiş ve hücreyi inceleyen bir bilim dalı olan sitoloji, biyolojinin yeni ve ayrı bir dalı olarak gelişmeye başlamıştır. Son yıllarda sürekli olarak gelişen teknik imkânlar bu bilim dalına yeni görüşler getirmiştir ve böylece bu dalın adı da hücre biyolojisi olarak benimsenmiştir. Hücre biyolojisi kavramı sitoloji'den daha geniş bir kavram olup hücre morfolojisi dışında molekül seviyesinde hücrenin incelenmesi ile ilgili diğer konuları da içine almaktadır. Bu bilim dalının tarihi kısaca şöyledir:

Daha eski yunan medeniyetlerinde bile, Aristotle (m.ö. 384–322) gibi filozoflar canlıların tekrarlanan birkaç elemandan yapılmış olduğunu söylüyorlardı. Fakat o zaman bu tekrarlanan yapılar bitkiler için yaprak, çiçek; hayvanlar içinse segment, organ gibi yapılardı. Bunlar canlıların mikroskobik yapılarıdır. Bu yapıları oluşturan hücreler bilinmiyordu. Rönesans’ta paracelsus da aynı görüşü paylaşıyordu. Çünkü eskiden teknik imkânları elverişli değildi, mikroskoplar yoktu. Böylece organizmalarda hücrelerin varlığının keşfedilmesi mikroskobun icadına bağlı kalmıştır. Önce optik mercekler geliştirilmiş, sonra bu mercekler bir araya getirilerek ilk önce basit mikroskoplar, daha sonra da bileşik mikroskoplar meydana getirilmiştir. Mikroskobun ilk defa ne zaman icat edildiğini tam olarak tespit etmek güçtür. Küçük cisimlerin büyütülmesini kolaylaştırmak amacıyla büyüteç olarak merceklerin kullanılmasına euclid (m.ö.590) zamanında rastlanır.
Ondokuzuncu yüzyılın başına kadar bitki ve hayvan hücrelerinin aynı mikroskobik yapıda olduğu araştırıcıların gözünden kaçmıştır. Çünkü bitki hücrelerinin mikroskopta görülen bir duvarı vardır ve hooke ile Grew'in gözlemlerine göre, hücreler bu duvarlarla sınırlanmış canlı madde birimleridir. Hayvan hücrelerinin böyle duvarları ve sınırları görülmediği için bir yapı benzerliği bulunamamıştır. hooke, bitki hücrelerinin duvarlarını hücrenin kendisi olarak kabul etmiş, bu duvarlar arasında kalan esas hücre muhtevası o zaman gözden kaçmıştır.

Ondokuzuncu yüzyılın başında organların kas, kemik, kıkırdak gibi doku adı verilen yapılardan oluştuğu biliniyordu. Fakat dokuların hücrelerden oluştuğu henüz açıklanamamıştı. Fransa’da, j.j. dutrochet (1776–1847) bitki ve hayvan dokularını karşılaştırmalı olarak incelemeye başlamış ve bu dokuların birtakım yapıştırma kuvvetleriyle bir arada tutulan küçücük hücrelerden oluştuğunu yazmıştır. bu açıklama Hooke'un yayınından 150 yıl kadar sonradır. bu arada, Robert Brown (1773–1858) bitki hücrelerini incelerken, hücre içerisinde daha yoğun yuvarlak bir kısım bulunduğunu gözleyerek buna çekirdek (nükleus) adını vermiştir(1831). Brown, daha sonra, bu gözlemini geliştirerek, 1883 yılında, bütün bitki hücrelerinde bir çekirdek bulunduğunu bildirmiştir. Böylece araştırmacıların dikkati hücre duvarından hücrenin içyapısına yönelmiştir. Hücredeki sıvı muhteva 1830'lara kadar canlı organizmanın esas maddesi olarak tanınmış ve j.e.purkinje tarafından buna, 1840'da, protoplazma adı verilmiştir.

AŞKIN KIZILARSLAN
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
10 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
HÜCRENİN KEŞFİ VE HÜCRE TEORİSİ

Sponsorlu Bağlantılar
Canlıların yaşayan en küçük birimi hücredir.Hücre ilk defa 1665 yılında bir İngiliz bilim adamı olan Robert Hooke tarafından keşfedilmiştir.Robert Hooke şişe mantarında aldığı kesiti mikroskopta incelemiş ve oda şeklinde yapılar görmüştür.Gördüğü yapılara hücre adını vermiştir.Leevwenhoek kendi yaptığı mikroskopla kirli sularda hareketli organizmaları gördü.Yaklaşık 200 yıl sonra Brown (1831) bitki hücrelerinde çekirdeği buldu.Purkinje ,Schwann ve Mohl gibi araştırmacılar hücre içindeki canlı yapıya plazma adını verdiler.Daha sonra hücreyi dış ortamdan ayıran bir zarın olduğu bulundu.Böylece yavaş yavaş canlıların hücrelerden yapıldığı fikri yayılmaya başladı.Bütün bu gelişmelere dayanılarak 19. asrın başında botanikçi Scleinden 1838 ve zoolog Schwann 1839 da bütün canlıların hücrelerden meydana geldiğini söyleyerek hücre teorisinin ilk temellerini attılar. Bu teori, biyoloji'de yapılmış genelleştirmelerin en geniş ve en temel olanlarından biridir. bir yıl sonra, 1939'da, Theodore schwann'ın (1810–1882) kıkırdak dokusunu inceleyerek, zamanın en önemli bilim adamı olan schleiden'in etkisi altında, hayvan dokularının da hücrelerden yapıldığını söylemesi üzerine schleiden'in görüşü kuvvetlenmiştir. schleiden'in hücrelerin çoğalmasında çekirdeğin merkez rolü oynadığını söylemesi Schwann tarafından da kabul edilmiş ve çekirdekli hücrenin canlı maddenin yapısal birimi olduğu görüşü genelleştirilmiştir. Schwann'a göre, bütün canlı organizmalar bir veya daha çok sayıda olan çekirdekli hücrelerden oluşurlar ve hücre canlı organizmanın görevsel birimidir. Bilim tarihi yazarları hücre teorisinin kurucusu olarak bu iki bilim adamını birlikte gösterirler.
Bugünkü anlamda hücre teorisi;
-Bütün organizmalar bir ya da daha fazla hücreden meydana gelir.
-Hücreler bütün organizmaların yapı ve işlevlerinin temel taşıdır.
-Yeni hücreler var olan hücrelerin çoğalmasıyla oluşur.
-Canlının kalıtım maddeleri hücrelerde bulunur.

Hücre teorisi 1858 yılında Rudolf Virchow ‘ un eklediği yeni maddelerde aşağıdaki şeklini almıştır:

-Hücreler canlının en temel yapısal ve fonksiyonel birimidir.
-Hücreler kendinden önceki hücrelerin bölünmesiyle oluşur.
-Stilojideki son çalışmalar ve yüksek yapılı canlılar dikkate alındığında bu maddelere ek olarak iki yeni maddenin daha ilave edilmesi öngörülmektedir.
-Çok hücreli canlıların farklı gruplar altında bir araya gelerek tek bir bilim gibi işlemektedir.
-Çok hücreli canlıların hücreli,bölünme,hareket,kendine özgü şekil almak,gerekli fonksiyonları gerçekleştirebilmek için birbirine ve ya katı bir yüzeye temas etmek zorundadır.

Hücre yapısı ve çeşitli hücreler; Canlıların en küçük ve fonksiyonel yapı taşı olarak tanımlanmaktadır.Hücre teorisinde de anlatıldığı gibi bütün canlılar hücrelerden meydana gelir.Fakat hücreler canlının yaşadığı ortama ve canlılar alemindeki yerine göre tek hücreliler ve çok hücreliler olmak üzere 2 ana gruba ayrılır.Tek hücreli canlılar hayatın devamı için gerekli bütün görevleri kendi başlarına gerçekleştirirler.Çok hücrelilerde ise bir iş bölümü vardır ve hücreler bu fonksiyonlarını gerçekleştirmek üzere özelleşmişlerdir.Hücre şeklinin oluşumunda, yüzey gerilimi, komşu hücrelerin mekanik etkileri, stoplazma yoğunluğu, görev ve kalıtsal faktörler etkilidir.Amip, cıvık,mantar ve akyuvarlar gibi bazı hücrelerin belirli bir şekli yoktur.Bu hücreler şekilden şekile girebilirler.Serbest yaşayan alg, polen ve spor hücreler küre birbirine bağlı hücreler genellikle küp, prizma, silindir ve ya iki ucu sivri lif şeklinde bulunurlar.Hücrelerin büyüklükleri çok farklı olup en küçük hücreler gametler, bakteriler ve parazit tek hücreli canlılardır.Bu hücrelerin büyüklükleri 0,2-0,5 mikron çapındadır.En büyük hücre ise devekuşu ve tavuk yumurtalarının sarı kısmıdır.En uzun hücre ise 1 metre boyunda olan sinir hücreleridir.Hücreler yapılarına göre prokaryot ve ökaryot olmak üzere ikiye ayrılır.Prokaryotik hücre, tek hücreli canlılarda görülen ve organize bir çekirdeği olmayan hücre tipidir.Ökaryotik hücrelerde organize olmuş halde stoplazma içerisine dağılmış durumdadır.

Hücre canlının en küçük yapı , üreme ve işlev birimidir.Bir hücrenin genel yapısı incelendiğinde içi yaşamsal olayların gerçekleştiği organel adı verilen yapısal bölümlerin bulunduğu görülür.Bu yapılar inorganik ve organik moleküllerden oluşur.

Canlıların incelenmesi morfoloji, görev ve davranış bakımından farklı dört milyon civarında canlı türü olduğunu göstermektedir. Bunlar çeşitli bakteriler, mantarlar, tek hücreliler, bitkiler ve hayvanlardır. Fakat bu canlıların hücre seviyesinde incelendikleri zaman temel bir organizasyon planı gösterdikleri anlaşılmaktadır. Böylece hücre canlı organizmaların morfolojik ve fizyolojik bir birimi olur. Fakat hücre hakkında bu kavram oldukça yenidir. Aşağı yukarı 19. yüzyılın sonuna doğru, 1830-1880'lerde bu kavram geliştirilerek kabul edilmiş ve hücreyi inceleyen bir bilim dalı olan sitoloji, biyolojinin yeni ve ayrı bir dalı olarak gelişmeye başlamıştır. Son yıllarda sürekli olarak gelişen teknik imkânlar bu bilim dalına yeni görüşler getirmiştir ve böylece bu dalın adı da hücre biyolojisi olarak benimsenmiştir. Hücre biyolojisi kavramı sitoloji'den daha geniş bir kavram olup hücre morfolojisi dışında molekül seviyesinde hücrenin incelenmesi ile ilgili diğer konuları da içine almaktadır. Bu bilim dalının tarihi kısaca şöyledir:

Daha eski yunan medeniyetlerinde bile, Aristotle (m.ö. 384–322) gibi filozoflar canlıların tekrarlanan birkaç elemandan yapılmış olduğunu söylüyorlardı. Fakat o zaman bu tekrarlanan yapılar bitkiler için yaprak, çiçek; hayvanlar içinse segment, organ gibi yapılardı. Bunlar canlıların mikroskobik yapılarıdır. Bu yapıları oluşturan hücreler bilinmiyordu. Rönesans’ta paracelsus da aynı görüşü paylaşıyordu. Çünkü eskiden teknik imkânları elverişli değildi, mikroskoplar yoktu. Böylece organizmalarda hücrelerin varlığının keşfedilmesi mikroskobun icadına bağlı kalmıştır. Önce optik mercekler geliştirilmiş, sonra bu mercekler bir araya getirilerek ilk önce basit mikroskoplar, daha sonra da bileşik mikroskoplar meydana getirilmiştir. Mikroskobun ilk defa ne zaman icat edildiğini tam olarak tespit etmek güçtür. Küçük cisimlerin büyütülmesini kolaylaştırmak amacıyla büyüteç olarak merceklerin kullanılmasına euclid (m.ö.590) zamanında rastlanır.
Ondokuzuncu yüzyılın başına kadar bitki ve hayvan hücrelerinin aynı mikroskobik yapıda olduğu araştırıcıların gözünden kaçmıştır. Çünkü bitki hücrelerinin mikroskopta görülen bir duvarı vardır ve hooke ile Grew'in gözlemlerine göre, hücreler bu duvarlarla sınırlanmış canlı madde birimleridir. Hayvan hücrelerinin böyle duvarları ve sınırları görülmediği için bir yapı benzerliği bulunamamıştır. hooke, bitki hücrelerinin duvarlarını hücrenin kendisi olarak kabul etmiş, bu duvarlar arasında kalan esas hücre muhtevası o zaman gözden kaçmıştır.

Ondokuzuncu yüzyılın başında organların kas, kemik, kıkırdak gibi doku adı verilen yapılardan oluştuğu biliniyordu. Fakat dokuların hücrelerden oluştuğu henüz açıklanamamıştı. Fransa’da, j.j. dutrochet (1776–1847) bitki ve hayvan dokularını karşılaştırmalı olarak incelemeye başlamış ve bu dokuların birtakım yapıştırma kuvvetleriyle bir arada tutulan küçücük hücrelerden oluştuğunu yazmıştır. bu açıklama Hooke'un yayınından 150 yıl kadar sonradır. bu arada, Robert Brown (1773–1858) bitki hücrelerini incelerken, hücre içerisinde daha yoğun yuvarlak bir kısım bulunduğunu gözleyerek buna çekirdek (nükleus) adını vermiştir(1831). Brown, daha sonra, bu gözlemini geliştirerek, 1883 yılında, bütün bitki hücrelerinde bir çekirdek bulunduğunu bildirmiştir. Böylece araştırmacıların dikkati hücre duvarından hücrenin içyapısına yönelmiştir. Hücredeki sıvı muhteva 1830'lara kadar canlı organizmanın esas maddesi olarak tanınmış ve j.e.purkinje tarafından buna, 1840'da, protoplazma adı verilmiştir.

AŞKIN KIZILARSLAN
Quo vadis?
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
10 Aralık 2008       Mesaj #3
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Hücrenin keşfi için ilk adımın mikroskobun keşfi olduğunu söylemek yanlış olmaz. İnsanların bükülmüş camların yani merceklerin ışığı kırıp görüntü yansıtma özelliğini ne zaman keşfedip kullanmaya başladıklarını tam olarak bilmiyoruz. İlk gözlük, 13. yüzyılda Avrupa’da yapılmış. İlk çift lensli mikroskobun yapımı ise 16. yüzyılın sonuna rastlıyor. 1600’lerin ortalarında, az sayıda bilim insanı, el yapımı mikroskoplarıyla gözle görülemeyen hücrelerin dünyasını araştırmada öncülük etmişler. Hücreyi ilk keşfeden kişinin, genellikle, bir İngiliz mikroskopçusu olan Robert Hooke olduğu kabul ediliyor. Bu çalışmasıyla Hooke, daha 27 yaşındayken İngiltere’nin en başta gelen bilim akademisi olan Kraliyet Akademisine girdi. Hooke’un cevaplamaya çalıştığı soruların arasında ağaç kabuğundan yapılan şişe mantarının nasıl olup da şişenin içindeki havayı o kadar iyi tuttuğuydu. Bir şişe mantarından incecik bir parça kesip onu mikroskop altında incelediğinde, bu kesitin gözenekli bir yapıda olduğunu gördü. Manastırlarda rahiplerin kaldığı hücrelere benzedikleri için, bu gözeneklere “hücre” adını verdi. Aslında Hooke, bir zamanlar canlı hücreleri çevrelemekte olan fakat şimdi ölmüş bitki dokusundan geriye kalan hücre duvarlarını görmüştü.

hooke

Bu sırada Hollanda’da yaşamını giysi ve düğme satarak kazanan Anton van Leeuwenhoek, boş zamanlarında çeşitli lensler bileyip bunlardan dikkate değer kalitede mikroskoplar üretiyordu. 50 yıl boyunca Leeuwenhoek, daldan dala atlayan günlük üslubuyla, Kraliyet Akademisi’ne mikroskopla yaptığı gözlemleri anlatan mektuplar yolladı. Leeuwenhoek havuz suyunu mikroskop altında inceleyen ilk kişiydi. Mikroskoptan baktığında oradan oraya sürekli bir hareket halinde kaynaşan minik canlıları gördüğünde büyük bir heyecan duydu -ki bu heyecanı günümüzde mikroskoptan bakan herkesin, hücreler hakkında ne kadar çok şey biliyor olursa olsun, hissettiğine eminiz. Leeuwenhoek’un ilk mektupları Kraliyet Akademisi tarafından kuşkuyla karşılandı ve akademi Robert Hooke’u, bu gözlemleri doğrulaması için Hollanda’ya gönderdi. Kısa süre sonra Leeuwenhoek’un çalışmaları, dünya çapında kutlanıyordu.

hucre

Ne var ki 1830’lara kadar hücrelerin önemi anlaşılmadı. 1838’de, avukatlığı bırakıp botanikçi olan Alman Matthias Schleiden, arada yapısal bir çok farklılık bulunmasına karşın, bitkilerin de hücrelerden oluştuğu sonucuna vardı. Bu sonuca varmasının sebebi bitki embriyosunun tek bir hücreden başlayarak gelişmesiydi. 1839 yılında, Alman zoolog (hayvan bilimci) Theodor Schwann hayvan yaşamının hücresel temeli üzerine ayrıntılı bir rapor hazırladı. Schwann da, hayvan ve bitki hücrelerinin temelde aynı yapıda oldukları sonucuna varmış ve hücre teorisini şu şekilde dile getirmişti:
Bütün organizmalar bir ya da daha fazla hücreden oluşmuştur.
Hücre canlılığın yapıtaşıdır.

Schleiden ve Schwann’ın fikirleri, her ikisi de yeni hücrelerin, hücresel olmayan maddelerden ortaya çıktıkları düşüncesini benimsedikleri için, yetersiz kaldı. Başka biyologların, hücrelerin bu şekilde oluşmadığını kabul ettirmeleri birkaç yıl içinde gerçekleşti. 1855’e gelindiğinde, Alman patolog Rudolf Virchow hücre teorisiyle ilgili üçüncü inandırıcı prensibi de ortaya koydu:
Hücreler yalnızca kendilerinden önceki hücrelerin bölünmesiyle oluşurlar. (Yani, ilk hücrenin milyarlarca yıl önceki ortaya çıkışını saymazsak, hücreler kendiliklerinden ortaya çıkmazlar.)

Bundan sonra hücre ile ilgili keşiflerin bir kısmı kısaca şöyle devam etti: 1857’de Kolliker, kas hücrelerinde mitokondriyi tanımladı. Cajal ve diğer dokubilimciler, 1881’de boyama teknikleri geliştirip mikroskobik anatomiyi kurdular. 1898’de Golgi, gümüş nitratla boyanmış hücrelerde Golgi aygıtını ilk defa görüp tanımladı. H. Bush 1926’da silindirik manyetik merceklerle elektron demetlerinin yönlendirilebileceğini ispatladı. Bu prensiplerin ışığında, 1931 yılında Knoll ve Ruska ilk transmisyon elektron mikroskobunu (TEM) yaptılar. 1930’da Lebedeff’in ilk interferens mikroskobunu, 1932’de de Zernicke’nin ilk faz-kontrast mikroskobunu keşfetmesi, boyanmamış canlı hücrelerde ilk detayların görülebilmesine olanak verdi. Kısaca diyebiliriz ki hücre ile ilgili keşifler mikroskobun teknik açıdan gelişmesiyle hep paralellik göstermiştir. Günümüze kadar hücre ile ilgili yapılan keşifleri listelemek için biyolojinin önemli dallarından biri olan hücrebilimi (sitoloji) kitaplarının sayfalarca özetini çıkarmak gerek...

B. Duygu Özpolat
tatlıperi - avatarı
tatlıperi
Ziyaretçi
15 Aralık 2008       Mesaj #4
tatlıperi - avatarı
Ziyaretçi
rica edersem bana cuma gününe kadar stoplazma ve organelerle ilgili resimli konu aWigglenlatımı yazıp gönderebilirmisiniz ilgilenlere tşk.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
benim için lütfen yarına kadar (hücrenin keşfedilmesinde rol oynayan bilim adamları kimlerdir?) bu sorunun cevabını yazarsanz sevinirim




ilgilenenlere teşekkür ederim
bol şans...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ocak 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bana (Virchow) hayatını yarına kadar bulursanız sevinirim şimdiden teşekürler
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bana (virchow) un hayatını ve kim oldugunu bu gece bulursanız çok sevinirim tşk ler
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Kasım 2013       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
m.schleiden t.schwannve p.virchow'un hücre teorisinin oluşumuna yaptığı katkılar nelerdir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Aralık 2016       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen Schleiden in hücre teorisine yaptığı katkıları yazabilirmisiniz lütfen.

Benzer Konular

26 Ekim 2018 / virtuecat Biyoloji
21 Aralık 2014 / Misafir Soru-Cevap
10 Eylül 2017 / Misafir Cevaplanmış
1 Ocak 2013 / Misafir Taslak Konular