Arama

Cumhuriyetten günümüze sanayii gelişimi nasıl olmuştur?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 17 Şubat 2012 Gösterim: 16.097 Cevap: 8
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
13 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
1923 ten 2008 e kadar olan sanayi üretim
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Ülkemizde sanayileşmenin temeli Cumhuriyet döneminde kurulan kamu iktisadi
teşekkülleri ile atıldıysa da, sanayiin miladını 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren
Sponsorlu Bağlantılar
Ekonomik stikrar Programı oluşturmaktadır.
24 Ocak 1980 Ekonomik stikrar Programı ve devamında izlenen politikalar, 1963
yılında başlayan beşer yıllık planlı dönemlerden farklı olarak, ekonomi ve
sanayileşmede daha köklü bir değişikliğin başlangıcı olmuştur.
Para, maliye, dış ticaret ve döviz kuru politikalarında radikal değişiklikler yapılmış ve
"ithal ikamesine dayalı-iç piyasaya yönelik" sanayileşme yerine "ihracata dayalı-dışa
yönelik" sanayileşme yönünde bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir.
Bu hedef doğrultusunda, 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren sanayi sektöründe
altyapı yatırımları hızlandırılmış, daha elverişli koşullarda kaynak ihtiyacını
karşılayabilmek için “yap-işlet-devret” modeli devreye sokulmuştur.
Tasarrufları sanayiye yönlendirmek amacıyla 1981 yılında Sermaye Piyasası Kurulu
oluşturulmuş, bankacılık hizmetleri modernleştirilmiş, ulaştırma ve haberleşme
hizmetlerinin iyileştirilmesine hız verilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli şletmelerin (KOB ) verimliliklerinin, katma değer içindeki
paylarının ve uluslararası rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık
verilmiştir.
KOB yatırımlarına kredi, vergi istisnası ve KDV desteği gibi yardım unsurlarından
faydalanma olanağı getirilmiştir.
Ayrıca, ihracata yönelik yeni düzenlemeler ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşvik
edilmesi, sanayiinin rekabet gücü kazanmasını ve ihracatın artmasını sağlamıştır.
Serbest bölgeler ve uluslararası fuarlar, sanayiinin gelişmesinde ve dünya
pazarlarıyla bütünleşmesinde etkili olmuştur.
Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması ve yaygınlaştırılması
çabaları giderek daha çok destek görmektedir.
Çeşitli bölgelerdeki 372 küçük sanayi sitesinde bulunan toplam işyeri sayısı, 2003 yılı
sonu itibariyle 84 bin 313'e ulaşmıştır. Ayrıca 2003 yılı sonu itibariyle toplam 18 bin
137 hektar büyüklüğünde 76 adet organize sanayi bölgesi hizmete açılmıştır.
Bu çabalar sonucunda Türkiye'nin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı, 1980
yılında %36'dan 2003 yılında %93.1 düzeyine yükselmiştir.

hracatta lokomotif görevini ise Tekstil, metal eşya, demir-çelik, otomotiv ve gıda
sektörleri yapmaktadır.
Gayri Safi Yurt çi Hasılanın (GSY H) 2003 yılı sektörel dağılımında, imalat sanayi
sektörünün payı %20’lerdedir.
Ancak sektör, ekonomide krizlerle gelen şoklardan da olumsuz etkilenmiştir.
2000 yılında, Türk Lirasının reel değerinin beklenenin üzerinde artması, iç talebin
hızla yükselmesi, ham petrol ve doğal gaz gibi enerji ürünlerinin fiyatlarının artması,
Euro/ABD Doları paritesindeki gelişmeler ve cari işlemler açığının program seviyesini
aşması, bazı önemli kamu işletmelerinin özelleştirilmelerinde gecikmeler, finans
sektörünün sağlıksız yapısı ve kamu bankalarının neden olduğu sorunlar, Kasım
2000 ve şubat 2001’de olmak üzere arka arkaya iki krize yol açmıştır.
Bunun sonucunda, faiz oranları yükselmiş, dalgalı kur sistemine geçilmiş ve Türk
Lirası devalüe edilmiştir.
Bu durum ekonomide belirsizlik yaratmış, iç talebi daraltmış ve tüm sanayi
sektörlerini olumsuz etkilemiştir.
Sektör her kriz sonrası olduğu gibi yeniden yapılanma ve onarım sürecine girmiştir.
2001 yılında sanayide yaşanan yüksek daralmayı takiben, 2002 ve izleyen yıllarda
sektör süreklilik arz eden büyüme temposu yakalamıştır.
ç talepte gözlenen kısmi iyileşme ve ihracat performansındaki devamlılık sayesinde,
2002’den itibaren imalat sanayii üretim ve kapasite kullanımı büyük ölçüde artmıştır.
Üstelik 2001 yılında yaşanan mali krizden sonra sanayi üretiminde başlayan
canlanma kesintisiz devam etmektedir.
malat sanayi üretimi 2002 yılında %10.8, 2003 yılında ise %9.4 oranında artmıştır.
2002 yılında %75.8 olan imalat sanayi ortalama kapasite kullanım oranı, 2003 yılında
%78.3'e yükselmiş, 2005’te ise % 80’lerde seyretmiştir.
hracattaki pay(%)
2000
2002
Tekstil-Giyim
39,5
36,9
Demir-çelik
7,4
8,1
Otomotiv
6,4
10,7
Gıda
6,0
4,9

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında 1996 yılından itibaren yürürlüğe giren
Gümrük Birliği Antlaşması, Türk sanayiinin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemiştir.
Türk sanayi; elde ettiği tecrübe ve birikimlerle Ortadoğu, slam ülkeleri ve 1990
sonrası dönemde bağımsızlığını kazanmış Orta Asya Türk Cumhuriyetleri başta
olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde ortak yatırımlara girişebilecek düzeye ulaşmıştır.
Ancak sektör sermaye birikimini önemli oranda arttıracak katma değer artışında
istikrarlı bir çizgi yakalayamamış buna karşılık kriz dönemleri hariç ürünlerini önemli
oranda ihracata kanalize edebilmiştir. Keza büyüme dönemlerinde özellikle ara malı
ithalatı başta olmak üzere ithalat girdilerini arttırmıştır.
1999
2000
2001
2002
Katma Değer Artışı
(%)
-5,7
6,4
-8, 1
10,4
Kapasite Kullanım
Oranı(%)
72,4
75,9
70,9
75,7
thalat Artışı(%)
-13,1
29,8
-26,2
25,1
hracat Artışı (%)
-0,5
6,7
13,2
13,8
Sürdürülen politikalar ve yapısal reformlar, bu hedeflere ulaşmanın yanında
makroekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesinde önemli rol oynayacaktır.
Türkiye ekonomisinde özel sektör faaliyetlerinin güçlendirilmesi, Hükümetin genel
makro ekonomik istikrar programındaki temel unsurlardan biridir.
Doğrudan yabancı yatırımlar bu süreçte çok önemli rol oynamakta, küresel piyasada
ülkenin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomik büyümeyi ve gelir yaratılmasını
canlandırmaktadır.
Ancak, doğrudan yabancı sermaye girişi halen Türkiye’nin potansiyel seviyesine
ulaşamamış ve bu nedenle de yerel iş ve istihdam fırsatları kısıtlı kalmıştır.
Yatırımcıların karşılaştığı yasal ve idari engelleri ortadan kaldırarak ülkemizdeki
genel yatırım ortamının iyileştirmek amacıyla, 2001 yılının sonunda, Yatırım
Ortamının yileştirme Reform Programı başlatılmıştır. Son dönemde, yatırım
ortamının iyileştirilmesi amacıyla çeşitli mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır.
Sanayiinin Yapısı
Son yıllardaki özelleştirmeler neticesinde kamu sektörünün imalat sanayii içindeki
payı giderek sıfır noktasına doğru gelmektedir.
Gıda, çimento, petrol ürünleri, petrokimya, ana metal, makine imalat, demir-çelik,
kağıt, elektronik, otomotiv, tekstil ve orman ürünleri başta olmak üzere pek çok üretim
sektöründe özelleştirme faaliyetleri tamamlanmış yada özelleştirmenin son
aşamasında bulunmaktadır.
Bugün sanayi, ağırlıklı olarak özel sektör faaliyetlerinden oluşmaktadır.
malat sanayiinde üretimin % 90 civarındaki kısmı ve gayri safi sabit sermaye
yatırımlarının yaklaşık % 95’i özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir.
Üretimde ise gıda, tekstil, giyim, kimya, demir-çelik, otomotiv ve petrol ürünlerinin
ağırlığı devam etmektedir. Buna karşılık özellikle Çin kaynaklı ucuz emek, ucuz fiyatlı
tekstil ürünleri yerli tekstil sanayiinde duraklama hatta küçülme eğilimini
arttırmaktadır.
Üretimdeki Pay(%)
2000
2002
Gıda
20,1
20,9
Tekstil-Giyim
20,2
21,5
Kimya
7,2
6,9
Otomotiv
6,5
4,8
Petrol Ürünleri
5,9
6,9
Demir-çelik
4,6
4,9
Ekonomik şbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) sınıflandırmasına göre, Ar-Ge
yoğunluğu (teknoloji) bakımından imalat sanayiinde yüksek teknolojili üretim %5’lerde
kalmaktadır.
Üretimin yaklaşık dörtte üçü düşük teknoloji ile gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bu
durum sanayimizin rekabet gücünü azaltan ve üretim maliyetlerini arttıran bir
olumsuzluk sergilemektedir.
Teknoloji(Ar-Ge Yoğunluğu)
Üretimdeki Pay(%)
1996
2000
Düşük Teknoloji
73,6
72,2
Orta Teknoloji
21,6
22,9
Yüksek Teknoloji
4,8
4,9
Üretimdeki teknolojik gerilik doğal olarak ihracata da yansımakta, aradaki fark ise ileri
teknolojili ürünlerin ithal edilip işlenerek ihraç edilmesiyle oluşmaktadır. Buna rağmen
ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı ancak % 10’ları bulmaktadır.
hracattaki Pay (%)
1996
2001
Düşük Teknoloji
73,3
63,2
Orta Teknoloji
20,1
26,5
Yüksek Teknoloji
6,6
10,3
Sanayi yapısı içerisinde KOB ’ler önemli bir paya sahiptir.

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
13 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Ülkemizde sanayileşmenin temeli Cumhuriyet döneminde kurulan kamu iktisadi
teşekkülleri ile atıldıysa da, sanayiin miladını 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren
Sponsorlu Bağlantılar
Ekonomik stikrar Programı oluşturmaktadır.
24 Ocak 1980 Ekonomik stikrar Programı ve devamında izlenen politikalar, 1963
yılında başlayan beşer yıllık planlı dönemlerden farklı olarak, ekonomi ve
sanayileşmede daha köklü bir değişikliğin başlangıcı olmuştur.
Para, maliye, dış ticaret ve döviz kuru politikalarında radikal değişiklikler yapılmış ve
"ithal ikamesine dayalı-iç piyasaya yönelik" sanayileşme yerine "ihracata dayalı-dışa
yönelik" sanayileşme yönünde bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir.
Bu hedef doğrultusunda, 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren sanayi sektöründe
altyapı yatırımları hızlandırılmış, daha elverişli koşullarda kaynak ihtiyacını
karşılayabilmek için “yap-işlet-devret” modeli devreye sokulmuştur.
Tasarrufları sanayiye yönlendirmek amacıyla 1981 yılında Sermaye Piyasası Kurulu
oluşturulmuş, bankacılık hizmetleri modernleştirilmiş, ulaştırma ve haberleşme
hizmetlerinin iyileştirilmesine hız verilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli şletmelerin (KOB ) verimliliklerinin, katma değer içindeki
paylarının ve uluslararası rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık
verilmiştir.
KOB yatırımlarına kredi, vergi istisnası ve KDV desteği gibi yardım unsurlarından
faydalanma olanağı getirilmiştir.
Ayrıca, ihracata yönelik yeni düzenlemeler ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşvik
edilmesi, sanayiinin rekabet gücü kazanmasını ve ihracatın artmasını sağlamıştır.
Serbest bölgeler ve uluslararası fuarlar, sanayiinin gelişmesinde ve dünya
pazarlarıyla bütünleşmesinde etkili olmuştur.
Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması ve yaygınlaştırılması
çabaları giderek daha çok destek görmektedir.
Çeşitli bölgelerdeki 372 küçük sanayi sitesinde bulunan toplam işyeri sayısı, 2003 yılı
sonu itibariyle 84 bin 313'e ulaşmıştır. Ayrıca 2003 yılı sonu itibariyle toplam 18 bin
137 hektar büyüklüğünde 76 adet organize sanayi bölgesi hizmete açılmıştır.
Bu çabalar sonucunda Türkiye'nin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı, 1980
yılında %36'dan 2003 yılında %93.1 düzeyine yükselmiştir.

hracatta lokomotif görevini ise Tekstil, metal eşya, demir-çelik, otomotiv ve gıda
sektörleri yapmaktadır.
Gayri Safi Yurt çi Hasılanın (GSY H) 2003 yılı sektörel dağılımında, imalat sanayi
sektörünün payı %20’lerdedir.
Ancak sektör, ekonomide krizlerle gelen şoklardan da olumsuz etkilenmiştir.
2000 yılında, Türk Lirasının reel değerinin beklenenin üzerinde artması, iç talebin
hızla yükselmesi, ham petrol ve doğal gaz gibi enerji ürünlerinin fiyatlarının artması,
Euro/ABD Doları paritesindeki gelişmeler ve cari işlemler açığının program seviyesini
aşması, bazı önemli kamu işletmelerinin özelleştirilmelerinde gecikmeler, finans
sektörünün sağlıksız yapısı ve kamu bankalarının neden olduğu sorunlar, Kasım
2000 ve şubat 2001’de olmak üzere arka arkaya iki krize yol açmıştır.
Bunun sonucunda, faiz oranları yükselmiş, dalgalı kur sistemine geçilmiş ve Türk
Lirası devalüe edilmiştir.
Bu durum ekonomide belirsizlik yaratmış, iç talebi daraltmış ve tüm sanayi
sektörlerini olumsuz etkilemiştir.
Sektör her kriz sonrası olduğu gibi yeniden yapılanma ve onarım sürecine girmiştir.
2001 yılında sanayide yaşanan yüksek daralmayı takiben, 2002 ve izleyen yıllarda
sektör süreklilik arz eden büyüme temposu yakalamıştır.
ç talepte gözlenen kısmi iyileşme ve ihracat performansındaki devamlılık sayesinde,
2002’den itibaren imalat sanayii üretim ve kapasite kullanımı büyük ölçüde artmıştır.
Üstelik 2001 yılında yaşanan mali krizden sonra sanayi üretiminde başlayan
canlanma kesintisiz devam etmektedir.
malat sanayi üretimi 2002 yılında %10.8, 2003 yılında ise %9.4 oranında artmıştır.
2002 yılında %75.8 olan imalat sanayi ortalama kapasite kullanım oranı, 2003 yılında
%78.3'e yükselmiş, 2005’te ise % 80’lerde seyretmiştir.
hracattaki pay(%)
2000
2002
Tekstil-Giyim
39,5
36,9
Demir-çelik
7,4
8,1
Otomotiv
6,4
10,7
Gıda
6,0
4,9

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında 1996 yılından itibaren yürürlüğe giren
Gümrük Birliği Antlaşması, Türk sanayiinin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemiştir.
Türk sanayi; elde ettiği tecrübe ve birikimlerle Ortadoğu, slam ülkeleri ve 1990
sonrası dönemde bağımsızlığını kazanmış Orta Asya Türk Cumhuriyetleri başta
olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde ortak yatırımlara girişebilecek düzeye ulaşmıştır.
Ancak sektör sermaye birikimini önemli oranda arttıracak katma değer artışında
istikrarlı bir çizgi yakalayamamış buna karşılık kriz dönemleri hariç ürünlerini önemli
oranda ihracata kanalize edebilmiştir. Keza büyüme dönemlerinde özellikle ara malı
ithalatı başta olmak üzere ithalat girdilerini arttırmıştır.
1999
2000
2001
2002
Katma Değer Artışı
(%)
-5,7
6,4
-8, 1
10,4
Kapasite Kullanım
Oranı(%)
72,4
75,9
70,9
75,7
thalat Artışı(%)
-13,1
29,8
-26,2
25,1
hracat Artışı (%)
-0,5
6,7
13,2
13,8
Sürdürülen politikalar ve yapısal reformlar, bu hedeflere ulaşmanın yanında
makroekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesinde önemli rol oynayacaktır.
Türkiye ekonomisinde özel sektör faaliyetlerinin güçlendirilmesi, Hükümetin genel
makro ekonomik istikrar programındaki temel unsurlardan biridir.
Doğrudan yabancı yatırımlar bu süreçte çok önemli rol oynamakta, küresel piyasada
ülkenin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomik büyümeyi ve gelir yaratılmasını
canlandırmaktadır.
Ancak, doğrudan yabancı sermaye girişi halen Türkiye’nin potansiyel seviyesine
ulaşamamış ve bu nedenle de yerel iş ve istihdam fırsatları kısıtlı kalmıştır.
Yatırımcıların karşılaştığı yasal ve idari engelleri ortadan kaldırarak ülkemizdeki
genel yatırım ortamının iyileştirmek amacıyla, 2001 yılının sonunda, Yatırım
Ortamının yileştirme Reform Programı başlatılmıştır. Son dönemde, yatırım
ortamının iyileştirilmesi amacıyla çeşitli mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır.
Sanayiinin Yapısı
Son yıllardaki özelleştirmeler neticesinde kamu sektörünün imalat sanayii içindeki
payı giderek sıfır noktasına doğru gelmektedir.
Gıda, çimento, petrol ürünleri, petrokimya, ana metal, makine imalat, demir-çelik,
kağıt, elektronik, otomotiv, tekstil ve orman ürünleri başta olmak üzere pek çok üretim
sektöründe özelleştirme faaliyetleri tamamlanmış yada özelleştirmenin son
aşamasında bulunmaktadır.
Bugün sanayi, ağırlıklı olarak özel sektör faaliyetlerinden oluşmaktadır.
malat sanayiinde üretimin % 90 civarındaki kısmı ve gayri safi sabit sermaye
yatırımlarının yaklaşık % 95’i özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir.
Üretimde ise gıda, tekstil, giyim, kimya, demir-çelik, otomotiv ve petrol ürünlerinin
ağırlığı devam etmektedir. Buna karşılık özellikle Çin kaynaklı ucuz emek, ucuz fiyatlı
tekstil ürünleri yerli tekstil sanayiinde duraklama hatta küçülme eğilimini
arttırmaktadır.
Üretimdeki Pay(%)
2000
2002
Gıda
20,1
20,9
Tekstil-Giyim
20,2
21,5
Kimya
7,2
6,9
Otomotiv
6,5
4,8
Petrol Ürünleri
5,9
6,9
Demir-çelik
4,6
4,9
Ekonomik şbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) sınıflandırmasına göre, Ar-Ge
yoğunluğu (teknoloji) bakımından imalat sanayiinde yüksek teknolojili üretim %5’lerde
kalmaktadır.
Üretimin yaklaşık dörtte üçü düşük teknoloji ile gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bu
durum sanayimizin rekabet gücünü azaltan ve üretim maliyetlerini arttıran bir
olumsuzluk sergilemektedir.
Teknoloji(Ar-Ge Yoğunluğu)
Üretimdeki Pay(%)
1996
2000
Düşük Teknoloji
73,6
72,2
Orta Teknoloji
21,6
22,9
Yüksek Teknoloji
4,8
4,9
Üretimdeki teknolojik gerilik doğal olarak ihracata da yansımakta, aradaki fark ise ileri
teknolojili ürünlerin ithal edilip işlenerek ihraç edilmesiyle oluşmaktadır. Buna rağmen
ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı ancak % 10’ları bulmaktadır.
hracattaki Pay (%)
1996
2001
Düşük Teknoloji
73,3
63,2
Orta Teknoloji
20,1
26,5
Yüksek Teknoloji
6,6
10,3
Sanayi yapısı içerisinde KOB ’ler önemli bir paya sahiptir.

Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Aralık 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1923 TEN 1933 E KADAR OLAN SANAYİ ÜRETİM MİKTARLARI
tazegül - avatarı
tazegül
Ziyaretçi
30 Aralık 2009       Mesaj #4
tazegül - avatarı
Ziyaretçi
1923 ten 1933 e kadar çimento pamuk şeker sanayi üretim artışı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Nisan 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ülkemizde sanayileşmenin temeli Cumhuriyet döneminde kurulan kamu iktisadi
teşekkülleri ile atıldıysa da, sanayiin miladını 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren
Ekonomik stikrar Programı oluşturmaktadır.
24 Ocak 1980 Ekonomik stikrar Programı ve devamında izlenen politikalar, 1963
yılında başlayan beşer yıllık planlı dönemlerden farklı olarak, ekonomi ve
sanayileşmede daha köklü bir değişikliğin başlangıcı olmuştur.
Para, maliye, dış ticaret ve döviz kuru politikalarında radikal değişiklikler yapılmış ve
"ithal ikamesine dayalı-iç piyasaya yönelik" sanayileşme yerine "ihracata dayalı-dışa
yönelik" sanayileşme yönünde bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir.
Bu hedef doğrultusunda, 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren sanayi sektöründe
altyapı yatırımları hızlandırılmış, daha elverişli koşullarda kaynak ihtiyacını
karşılayabilmek için “yap-işlet-devret” modeli devreye sokulmuştur.
Tasarrufları sanayiye yönlendirmek amacıyla 1981 yılında Sermaye Piyasası Kurulu
oluşturulmuş, bankacılık hizmetleri modernleştirilmiş, ulaştırma ve haberleşme
hizmetlerinin iyileştirilmesine hız verilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli şletmelerin (KOB ) verimliliklerinin, katma değer içindeki
paylarının ve uluslararası rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık
verilmiştir.
KOB yatırımlarına kredi, vergi istisnası ve KDV desteği gibi yardım unsurlarından
faydalanma olanağı getirilmiştir.
Ayrıca, ihracata yönelik yeni düzenlemeler ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşvik
edilmesi, sanayiinin rekabet gücü kazanmasını ve ihracatın artmasını sağlamıştır.
Serbest bölgeler ve uluslararası fuarlar, sanayiinin gelişmesinde ve dünya
pazarlarıyla bütünleşmesinde etkili olmuştur.
Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması ve yaygınlaştırılması
çabaları giderek daha çok destek görmektedir.
Çeşitli bölgelerdeki 372 küçük sanayi sitesinde bulunan toplam işyeri sayısı, 2003 yılı
sonu itibariyle 84 bin 313'e ulaşmıştır. Ayrıca 2003 yılı sonu itibariyle toplam 18 bin
137 hektar büyüklüğünde 76 adet organize sanayi bölgesi hizmete açılmıştır.
Bu çabalar sonucunda Türkiye'nin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı, 1980
yılında %36'dan 2003 yılında %93.1 düzeyine yükselmiştir.

hracatta lokomotif görevini ise Tekstil, metal eşya, demir-çelik, otomotiv ve gıda
sektörleri yapmaktadır.
Gayri Safi Yurt çi Hasılanın (GSY H) 2003 yılı sektörel dağılımında, imalat sanayi
sektörünün payı %20’lerdedir.
Ancak sektör, ekonomide krizlerle gelen şoklardan da olumsuz etkilenmiştir.
2000 yılında, Türk Lirasının reel değerinin beklenenin üzerinde artması, iç talebin
hızla yükselmesi, ham petrol ve doğal gaz gibi enerji ürünlerinin fiyatlarının artması,
Euro/ABD Doları paritesindeki gelişmeler ve cari işlemler açığının program seviyesini
aşması, bazı önemli kamu işletmelerinin özelleştirilmelerinde gecikmeler, finans
sektörünün sağlıksız yapısı ve kamu bankalarının neden olduğu sorunlar, Kasım
2000 ve şubat 2001’de olmak üzere arka arkaya iki krize yol açmıştır.
Bunun sonucunda, faiz oranları yükselmiş, dalgalı kur sistemine geçilmiş ve Türk
Lirası devalüe edilmiştir.
Bu durum ekonomide belirsizlik yaratmış, iç talebi daraltmış ve tüm sanayi
sektörlerini olumsuz etkilemiştir.
Sektör her kriz sonrası olduğu gibi yeniden yapılanma ve onarım sürecine girmiştir.
2001 yılında sanayide yaşanan yüksek daralmayı takiben, 2002 ve izleyen yıllarda
sektör süreklilik arz eden büyüme temposu yakalamıştır.
ç talepte gözlenen kısmi iyileşme ve ihracat performansındaki devamlılık sayesinde,
2002’den itibaren imalat sanayii üretim ve kapasite kullanımı büyük ölçüde artmıştır.
Üstelik 2001 yılında yaşanan mali krizden sonra sanayi üretiminde başlayan
canlanma kesintisiz devam etmektedir.
malat sanayi üretimi 2002 yılında %10.8, 2003 yılında ise %9.4 oranında artmıştır.
2002 yılında %75.8 olan imalat sanayi ortalama kapasite kullanım oranı, 2003 yılında
%78.3'e yükselmiş, 2005’te ise % 80’lerde seyretmiştir.
hracattaki pay(%)
2000
2002
Tekstil-Giyim
39,5
36,9
Demir-çelik
7,4
8,1
Otomotiv
6,4
10,7
Gıda
6,0
4,9

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında 1996 yılından itibaren yürürlüğe giren
Gümrük Birliği Antlaşması, Türk sanayiinin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemiştir.
Türk sanayi; elde ettiği tecrübe ve birikimlerle Ortadoğu, slam ülkeleri ve 1990
sonrası dönemde bağımsızlığını kazanmış Orta Asya Türk Cumhuriyetleri başta
olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde ortak yatırımlara girişebilecek düzeye ulaşmıştır.
Ancak sektör sermaye birikimini önemli oranda arttıracak katma değer artışında
istikrarlı bir çizgi yakalayamamış buna karşılık kriz dönemleri hariç ürünlerini önemli
oranda ihracata kanalize edebilmiştir. Keza büyüme dönemlerinde özellikle ara malı
ithalatı başta olmak üzere ithalat girdilerini arttırmıştır.
1999
2000
2001
2002
Katma Değer Artışı
(%)
-5,7
6,4
-8, 1
10,4
Kapasite Kullanım
Oranı(%)
72,4
75,9
70,9
75,7
thalat Artışı(%)
-13,1
29,8
-26,2
25,1
hracat Artışı (%)
-0,5
6,7
13,2
13,8
Sürdürülen politikalar ve yapısal reformlar, bu hedeflere ulaşmanın yanında
makroekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesinde önemli rol oynayacaktır.
Türkiye ekonomisinde özel sektör faaliyetlerinin güçlendirilmesi, Hükümetin genel
makro ekonomik istikrar programındaki temel unsurlardan biridir.
Doğrudan yabancı yatırımlar bu süreçte çok önemli rol oynamakta, küresel piyasada
ülkenin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomik büyümeyi ve gelir yaratılmasını
canlandırmaktadır.
Ancak, doğrudan yabancı sermaye girişi halen Türkiye’nin potansiyel seviyesine
ulaşamamış ve bu nedenle de yerel iş ve istihdam fırsatları kısıtlı kalmıştır.
Yatırımcıların karşılaştığı yasal ve idari engelleri ortadan kaldırarak ülkemizdeki
genel yatırım ortamının iyileştirmek amacıyla, 2001 yılının sonunda, Yatırım
Ortamının yileştirme Reform Programı başlatılmıştır. Son dönemde, yatırım
ortamının iyileştirilmesi amacıyla çeşitli mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır.
Sanayiinin Yapısı
Son yıllardaki özelleştirmeler neticesinde kamu sektörünün imalat sanayii içindeki
payı giderek sıfır noktasına doğru gelmektedir.
Gıda, çimento, petrol ürünleri, petrokimya, ana metal, makine imalat, demir-çelik,
kağıt, elektronik, otomotiv, tekstil ve orman ürünleri başta olmak üzere pek çok üretimsektöründe özelleştirme faaliyetleri tamamlanmış yada özelleştirmenin son
aşamasında bulunmaktadır.
Bugün sanayi, ağırlıklı olarak özel sektör faaliyetlerinden oluşmaktadır.
malat sanayiinde üretimin % 90 civarındaki kısmı ve gayri safi sabit sermaye
yatırımlarının yaklaşık % 95’i özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir.
Üretimde ise gıda, tekstil, giyim, kimya, demir-çelik, otomotiv ve petrol ürünlerinin
ağırlığı devam etmektedir. Buna karşılık özellikle Çin kaynaklı ucuz emek, ucuz fiyatlı
tekstil ürünleri yerli tekstil sanayiinde duraklama hatta küçülme eğilimini
arttırmaktadır.
Üretimdeki Pay(%)
2000
2002
Gıda
20,1
20,9
Tekstil-Giyim
20,2
21,5
Kimya
7,2
6,9
Otomotiv
6,5
4,8
Petrol Ürünleri
5,9
6,9
Demir-çelik
4,6
4,9
Ekonomik şbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) sınıflandırmasına göre, Ar-Ge
yoğunluğu (teknoloji) bakımından imalat sanayiinde yüksek teknolojili üretim %5’lerde
kalmaktadır.
Üretimin yaklaşık dörtte üçü düşük teknoloji ile gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bu
durum sanayimizin rekabet gücünü azaltan ve üretim maliyetlerini arttıran bir
olumsuzluk sergilemektedir.
Teknoloji(Ar-Ge Yoğunluğu)
Üretimdeki Pay(%)
1996
2000
Düşük Teknoloji
73,6
72,2
Orta Teknoloji
21,6
22,9
Yüksek Teknoloji
4,8
4,9
Üretimdeki teknolojik gerilik doğal olarak ihracata da yansımakta, aradaki fark ise ileri
teknolojili ürünlerin ithal edilip işlenerek ihraç edilmesiyle oluşmaktadır. Buna rağmen
ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı ancak % 10’ları bulmaktadır.
hracattaki Pay (%)
1996
2001
Düşük Teknoloji
73,3
63,2
Orta Teknoloji
20,1
26,5
Yüksek Teknoloji
6,6
10,3
Sanayi yapısı içerisinde KOB ’ler önemli bir paya sahiptir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Nisan 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE EKONOMİYE GENEL BAKIŞ VE EKONOMİK SİSTEMİN TEMEL KURUMLARI(özet)
Cumhuriyet ilk kurulduğunda osmanlıdan çok kötü durumda bir ekonomi ve pek çok dış borç devralmıştı. Bunun altından kalkabilmek için devlet tüm üretimi kendi yapmak durumundaydı. Öncelikle bankalar kurularak halkın parası buralarda toplanmış bunlar yatırımlarda kullanılarak devlete maddi kaynak sağlamıştır. Tüm üretim devlet eliyle yapılmaktaydı.Ekonomi tamamen içe dönmüş yerli malı kullanımı teşvik edilmişti. Halk üretime organize olmayan ilkel yöntemlerle katkı sağlayabiliyordu. Bu dönemin üretimi sadece temel ihtiyaçlarala sınırlı kalmıştır.Bu yıllarda ekonominin temel kurumları bankalar ve devlet idi.
Çok partili döneme geçilmesi ile birlikte ekonomi dışa açılmaya başladı. İhraç malları piyasada rekabet yarattı. Ve dış borç alınmaya başlandı.Ancak bu dış borçların kullanım alanları sınırlandırıldığı için dış kaynaklar ekonomimizi dışa bağımlı hale getirme politikalarını uygulamaya başladılar.Alınan borç sanayide kullanılamadığından üretime katkısı olamadı. Bu dönem belirli kesimin sermaye biriktirmesi mümkün oldu ve bunlar dış ortakla birtakım sanayi yatırımlarına başladılar. Yerli malı kullanma stratejisinden vaz geçildi.Bu dönemde ekonominin kurumları bankalar ve dış ortaklı firmalar, dış borçlar ile yerli sermayenin fabrikaları idi.
70 lerde ülke ekonomisi iyice geriledi. Dış borç alınamayınca ekonomide çöküş yaşandı.Bu dönemlerde ülke içine yabancı malların girişinde yüksek gümrük oranları uygulanmaktaydı. Özal döneminde bu gümrük kısıtları kaldırıldı, ihracat ve döviz bulundurma serbest bırakıldı. Bu dönemde yurt dışı kaynaklı mallar ülke pazarını ele geçirdi. Küçük ölçekli yerli işletmeler bu mallarla rekabet edemedikleri için battı. Üretim azalınca ithalat yapılamdı ve ihracat –ithalat dengesizliği ekonomiyi kötüye götürdü. Dış borç kullanımı arttı. Halk bu dönemde tüketime alıştı lüks alların tüketimi çoğaldı. Tüketim toplumu yaratıldı. Bu dönemde ekonominin kur... - Üye olup tamamını bilgisayarınıza kaydedebilir, üzerinde değişiklik yapabilir, yazıcı çıktısı alabilirsiniz.
Mi sa fir - avatarı
Mi sa fir
Ziyaretçi
19 Nisan 2010       Mesaj #7
Mi sa fir - avatarı
Ziyaretçi
1932 yılına kadar 1. Liberal dönem olarak kayıtlara geçen bu yıllarda özel girişimciliğin özendirildiği yıllar olmuştur.
1923 yılında Atatürk Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatı ile yayınladığı beyannamede aşağıdaki maddelerle tarıma yer verilmiştir (Demirci ve Özçelik, 1990);
Aşar usulünde halkın şikayetçi olduğu ve mağdur kaldığı hususlar ıslah edilecektir.
Tütün tarımı ve ticareti, milletin en yüksek faydayı temin edeceği şekilde düzenlenecektir.
Maliye çiftçilere, sanayicilere, ticaret ile uğraşanlara kolaylıkla borç verebilecek şekilde ıslah edilecektir.
Ziraat Bankasının sermayesi artırılacak ve çiftçilere daha kolay ve daha fazla yardım edebilmesi temin olunacaktır.
Ülke çiftçileri ile büyük ölçüde tarım makinaları ithal edilecek ve çiftçilerimizin tarım alet ve makinalarından kolaylıkla yararlanmaları sağlanacaktır.
Ormanlarımızdan fenni gelişmeye uygun bir şekilde istifadeyi, hayvanlarımızın ıslahını sayılarını artırıcı tedbirlerin alınmasını düzenleyen esaslar ortaya konacaktır.
Yine dönemin iktidar programında da tarım ve tarım politika larına yer verilmiştir.
Bu dönemde en önemli ilk adım Türkiye ekonomi sinin gelişmesi ve güçlenmesi için yapılması gerekenleri tartışmak üzere toplanan 1923 İzmir İktisat Kongresidir. Kongreye her kazadan 3’ü çiftçi olmak üzere 1135 kişi davet edilmiştir. Kongrede alınan karar şöyledir;
1. Reji idaresinin kaldırılması ve y ab ancıların elinde bulunan içki ve tütün teklinin yerli h alka verilmesi
2. Aşar vergisinin kaldırılması
3. Lüks ithalattan kaçınılması
4. Yerli üretimin geliştirilmesine çalışılması
5. Y ab ancı serm ayen in ülke gelişmesine katkısı göz önünde bulundurularak izin verilmesi
6. Kapitülasyonların kaldırılması
7. Hayvancılığın geliştirilmesi
8. Banka kurulmasının teşviki
9. Devlet memurları ve askerlerin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanması.
Kongrede çok hızlı ve acele kararlar alındığı için beklenen başarı sağlanamamış ancak, milli bir ekonomi politika sının gereği ve önemi açık olarak ortaya konulmuştur (Tufan, 1997).
Tarım sektörü açısından en önemli değişiklik 17 Şubat 1925 tarih ve 552 sayılı kanunla “aşar vergisi”nin kaldırılması olmuştur. Verginin kalkması devlet gelirinin ¼ oranında azalmasına neden olacağı için pazara sunulan ürünlerden yerel yada piyasa fiyatı üzerinden %8-10 oranları arasında değişen vergi alınması öngörülmüştür (Dinler, 1996).
1926 yılında medeni kanun k ab ul edilmiş ve toprak üzerindeki özel mülkiyet yasalarla çerçevelendirilmiştir.
Mir-i arazinin bir grubu olan vakıf toprakları da 1935 yılında çıkarılan bir kanun ile tasfiye edilmiştir. Bu uygulama geniş ve verimli vakıf arazilerinin zengin zumreler elinde toplanmasına neden olmuştur. 1945 yılında çıkarılan “çiftçiyi topraklandırma kanunu” ile de vakıf arazilerinin tümünün kamulaştırılarak çiftçiye dağıtılması çalışmaları başlamıştır. Bu dönemde topraksız köylüleri topraklandırma çalışmaları yapılmıştır. 1923-1938 yılları arasında 3,7 milyon dekar arazi dağıtılmıştır. Devlet eliyle dağıtılan toprakların yanı sıra meraların da istilası söz konusu olmuş ve mera arazilerinde 39,2 milyon dekar azalma meydana gelmiştir. Devlete ait toprakların 1/10’u resmi olarak dağıtılmıştır. Resmi olarak dağıtılan toprakların büyük bir oranı göçmenlere verilmiştir. Toprak kanundaki bu adaletsizliği düzeltmek için 1935 yılında çalışmalar başlamış ancak Atatürk’ün ölümü ve II. Dünya savaşı ile sonuçsuz kalmıştır (Dinler, 1996).
Bu dönemde tarımsal istatistiki bilgi 1927 yılında yapılan Ziraat Sayımı sonuçlarından elde edilmiştir. Buna göre, toplam nüfus 13,6 milyon, kır nüfusu 10,3 milyondur (Anonim, 1990). Çiftçi ailesi sayısı da 1.751.239’dur (Demirci ve Özçelik, 1990). İlkel, kapalı ve ağalık sistemine dayalı bir tarımsal sistem hakim olmuştur.
Toprak mülkiyetinde dağılım adaletsiz olmuştur. Bu döneme ait kesin kayıtlar olmamakla birlikte 1938’de 35 ilde yapılan ve genelleştirilen bir anket çalışmasına göre nüfusun %25’i, toprakların %14’üne sahip olduğu bulunmuştur. Büyük mülklerin ancak %5-10’u tarla olarak kullanılmıştır. Ekilen topraklar genellikle ortakçı ve yarıcı statü ile topraksız köylüler tarafından basit teknoloji ler kullanılarak işletilmiştir. Nüfusun ihtiyaç duyduğu gıda maddeleri geri teknoloji nin kullanılması, karayollarının yetersizliği ve büyük şehirlere ulaşımın maliyetli olması nedeni ile yeterince karşılanamamış ve zaman zaman bazı gıda maddeleri ithal edilmiştir. 1923’de tarım ürünleri ithalatı %27 iken alınan bir dizi önlemlerle 1928’de %18’e düşürülmüştür (Dinler, 1996).
1929 dünya ekonomi k krizi ile tarımsal ürünlerin ve hammaddelerin ihraç fiyatı düşmüştür. Devletçilik politika sının benimsenmesi bu dönemde başlamıştır. 1934’de tüketim mallarının üretimine ve ithal ikamesine dayanan 1. Sanayi Planı hazırlanıp uygulamaya konulmuştur. Bu plan ile tarım kesimini içeren mevcut gıda ve dokuma sanayi tesislerinin genişletilmesi ve gerekli olduğu takdirde yenilerinin yapılması, yatırım ve ara malı üreten sanayilere öncelik verilmesi benimsenmiştir. Tarımda makinalaşmanın başlatılması için devlet bu alanda da girişimlerde bulunmuştur (Anonim, 2003). 1932 yılından itibaren tahıl fiyatları desteklenmeye başlanmış ve ilgili bir kurum olarak da 1938 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi kurulmuştur.
Lozan Antlaşması hükümlerine göre yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, dış ticaret alanında 1929 yılına kadar Osmanlı Dönemi’nde (1.9.1916 tarihli) belirlenen spesifik Gümrük Tarifelerini uygulamıştır. Ancak, Gümrük Tarifelerindeki Gümrük Resmi miktarlarına katsayı uygulanarak vergi alınması yoluna gidilerek Gümrük Resmi konsolide edilmiştir. Lozan Anlaşması’nın bu hükümleri nedeniyle yeni cumhuriyetin ve onun yöneticilerinin "ulusal ekonomi " y arat ma amaçları doğrultusunda kararlar alması engellenmiştir. İlk kez 1929 yılında ulusal bir gümrük tarifesi uygulanmaya başlanmıştır.
1923 yılına göre 1933 yılında; hububat ekim alanlarında %9, bakliyat ekim alanlarında %17, şekerpancarı ekim alanında %205, patates ekim alanında %39 artış olmuşken, bu ürün ve ürün gruplarındaki üretim artışı ise hububatta %63, bakliyatta %72, patateste %47 ve şekerpancarında %2700 olmuştur. Bu dönemde zor şartlara rağmen geçimlik üretimden pazara dönük üretimin ilk sinyalleri verilmeye başlanmıştır. Cumhuriyetin ilk on yılında tarımın milli gelir içindeki payı s ab it fiyatlarla çok az değişmiştir. 1923 yılında %43 olan tarımın payı 1933 yılında %41,5’e düşmüştür. Yine bu dönemde tarım s ab it fiyatlarla yaklaşık %100 gelişme göstermiştir (Yeni ve Dölekoğlu, 2003).
1923 yılında ihracat 50.8 milyon dolar , ithalat ise 86.9 milyon dolar iken bu rakamlar 1930 yılında sırasıyla 71.4 ve 69.5 milyon dolar düzeyine yükselmiştir. Bu dönemde 1930 yılı hariç olmak üzere tüm yıllarda dış ticaret dengesi sürekli açık vermiştir. İhracatta tarımın payı %86 olarak gerçekleşmiştir.
VoLaqiR - avatarı
VoLaqiR
Ziyaretçi
4 Mart 2011       Mesaj #8
VoLaqiR - avatarı
Ziyaretçi
ülkemizdeki sanayi faaliyetleri ve sanayi gelişimi hakkında bilgi arıyorum.
sanayi nasıl gelişmiştir
nerede gelişmiştir
en çok hangi şehirde ve bölgelerdedir...Msn Sad
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Şubat 2012       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
tazegül adlı kullanıcıdan alıntı

1923 ten 1933 e kadar çimento pamuk şeker sanayi üretim artışı

1923'den 1933'e kadar olan sürede şeker üretim miktarı

Benzer Konular

1 Mart 2013 / Misafir Soru-Cevap
11 Mart 2014 / sametumut Soru-Cevap
6 Aralık 2010 / Misafir Cevaplanmış
3 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap