Arama

Atatürk önderliğinde kurulan müzik kurumları nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 25 Şubat 2018 Gösterim: 113.313 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
13 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk önderliğinde kurulan müzik kurumları nelerdir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Atatürk'ün1927 yılında türk müzisyenleri yurt dışına gönderişini türk beşlileri diye adlandırılan bu grubun isimleri şunlardır.

Sponsorlu Bağlantılar

Cemal Reşit Rey


Cemal Reşit Rey, ( 25 Ekim 1904 Kudüs – 7 Ekim 1985 İstanbul ) Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden, Türk Beşleri grubunun bir üyesi, Onuncu Yıl Marşı, Lüküs Hayat opereti gibi ünlü eserlerin yaratıcısı.

Çocukluğu ve Gençliği
Babasının Kudüs mutasarrıflığı görevinde bulunduğu sırada doğdu. Müziğe küçük yaşta annesinden aldığı piyano dersleriyle başlamıştır. Daha sonraları İstanbul'a yerleşen aile İkinci Meşrutiyet'ten sonra, siyasi sebeplerden 1913 yılında Paris'e göçmek zorunda kaldı. Dönemin kültür başkentinde müzik çalışmalarını piyanist Marguerite Long'la devam ettirdi. I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine ailesiyle İsviçre'ye giden Cemal Reşit, Cenevre Konservatuvarı'nda eğitimini sürdürmüş ve bestecilikte ustalık sınıfına kadar yükselmiştir. Babasının Dahiliye Nezaretine atanmasıyla anayurda dönerler ancak burada ders aldığı hocasının seviyesini aştığından 1920'de yine tek başına Paris'e dönerek Marguerite Long'la eğitimine kaldığı yerden devam ederken, Paris Konservatuvar'ında Paul Laparra ile bestecilik, Gabriel Faure ile müzik estetiği, Henri Defosse ile orkestra şefliği çalışmıştır. Cumhuriyet'in ilanından kısa bir süre önce Paris Konservatuvarı'ından mezun oldu.
1923'de 19 yaşında Türkiye'ye dönerek, Dar-ül Elhan'da henüz açılmış Klasik Batı Müziği bölümünün aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyeti'nde klasik batı müziğinin kurucuları arasında yer almıştır.

Olgunluk Çağları
Ankara ve İstanbul radyolarında uzun yıllar görev yapan Rey, yurtdışında birkaç konser verdi. Çoksesli Türk müziğini geniş kitlelere yaymak amacıyla, Türk halk müziği ezgilerinden yararlanarak,1933 ve (1937) yıllarında gibi çok sevilen operetler besteledi. Bunların dışında konçertoları, senfonik şiirleri ve başka orkestra yapıtları da olan Rey, meşhur Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat'ın da bestecisidir.

Son yılları ve ölümü
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Erol Günaydın'ın librettosunu yazdığı Yaygara büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Rey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Reşit Rey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanır. Bundan kısa bir süre sonra İstanbul'da vefat eder.
Cemal Reşit Rey sarayla yakın ilişkileri olan, son Osmanlı ailelerinden birinin oğluydu. 25 Ekim 1904'te Kudüs'te doğdu. Babası Ahmet Reşit Bey, o dönemde Kudüs'e mutasarrıf olarak atanmıştı. Cemal Reşit'in müziğe yeteneği o yıllarda ortaya çıktı. Diğer çocuklar sokakta oynarken o bulduğu bir akordiyonu çalmaya ve ondan çıkan sesleri taklit etmeye çalışıyordu. Beş yaşındayken ailecek İstanbul'a geldiler. Burada bir yandan ilkokula giderken, bir yandan da piyano çalışmaya başlar. Galatasaray Lisesi'nde okumaya başladığı yıllarda babasının politik durumu nedeniyle 1913 yılında zorunlu olarak Paris'e taşınırlar. Burada özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Raymond Poincare aileye sahip çıkar. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına çok az zaman vardır ve Ahmet Reşit Bey ve ailesi dünyanın kültür başkenti Paris'te yaşamaya başlarlar.Cemal Reşit Bey daha çocuk yaşlarında Mahler'i orkestra yönetirken görecek, konservatuvarda onu müdür ve ünlü besteci Gabriel Faure dinleyecektir. Faure onu dinledikten sonra ünlü pedagog Marguerite Long'a telefon açar ve "Madam size bir Türk çocuğu gönderiyorum ve hiçbir şey söylemiyorum, kendiniz göreceksiniz" der. Sonra babasına dönerek "Oğlunuz hayatta müzikten başka hiçbir şey yapamaz" diye onun müzik dehasını hemen keşfeder. Debussy'nin öğrencisi, Ravel'in en yakın dostlarından ve eserlerini en iyi yorumlayan piyanistlerden biri olan Marguerite Long, 19 yaşına kadar hiç para almadan Cemal Reşit'in eğitimi ile yakından ilgilenecektir.

Ahmet Reşit Bey ve ailesi, savaş başlayınca Paris'te uzun süre kalamazlar. Cenevre'ye yerleşirler. Cemal Reşit eğitimine burada Cenevre Konservatuvarı'nda devam ederken, normal lise eğitimini de sürdürür. Konservatuvarın ustalık sınıfına kadar yükselir ancak 1919'da babası dahiliye nazırlığına atanınca İstanbul'a gelirler. Baba oğlunu hemen İstanbul'da bir piyano öğretmenine götürür. Ancak çocuğun piyano bilgisi öğretmeninkinden fazladır. Cemal Reşit bu kez tek başına Paris'e eğitime gönderilecek, tekrar Marguerite Long'la çalışmaya başlayacaktır. Konservatuvarda Gabriel Fauret'den müzik estetiği dersleri alır. Besteci, piyanist ve orkestra şefliği üzerinde eğitim görür. Daha okul yıllarında besteleriyle ilgi çekmeye başlar.
Cemal Reşit, cumhuriyetin ilanından iki ay önce Paris Konservatuvarından mezun olur. Bu arada İstanbul Belediyesi Darülelhan'a (ilk konservatuvar) batı müziği bölümü açılmasına karar verilir ve hoca olarak genç Cemal Reşit çağrılır. Bu onun için dünyanın en büyük mutluluğudur. Henüz 19 yaşındadır, onu Avrupa'da büyük bir kariyer beklemektedir ancak hocalarının tüm engellemelerine karşın İstanbul'a döner. Belki Batı'daki büyük kariyerini bırakmıştır ama, Cemal Reşit Rey Türkiye'de klasik müziğin kuruluşuna öncülük etmiş, pek çok öğrenci yetiştirmiş ve yaşamı boyunca müzik dünyasının hep bir numarasında yaşamıştır. Türkiye'ye döndükten sonra yaşamı boyunca artık kendi ülkesinden hiç ayrılmayacak, çeşitli orkestralar kurup, bunlarla yurt içi ve dışında konserler yönetecek, dünyanın en ünlü sanatçılarını şef olarak Türkiye'de ağarlayacak, Türkiye'de bir yandan klasik müziğin yaygınlaşması için çalışırken, öte yandan yazdığı operetlerle tiyatro dünyasında unutulmayacak eserlere imza atacaktır.

Cemal Reşit Rey'in yaşamı sürekli çalışarak, üreterek geçti. Ailesiyle birlikte oturdukları Nişantaşı'nda Şair Nigar Sokak'taki konukta anne babası, ağabeyi Ekrem Reşit, kız kardeşi Semine ve eşi Semih Argeşo ile birlikte yaşıyorlardı. Semih Argeşo Cemal Bey'in kurup yönettiği İstanbul Senfoni Orkestrası'nın baş kemancısıydı. Semine Hanım da orkestrada keman çalıyordu. Konakta hem ciddi klasik müzik çalışmaları yapılıyor, hem de ağabeyi Ekrem Reşit'le birlikte müzikaller üzerine çalışıyorlardı. Cemal Bey'in müzikalleri zevk almasının ötesinde yapacağı klasik müzik çalışmalarında özellikle yurt dışı konserlerinde değerlendirmek için para kazanmaya yönelik olarak da yaptığı oluyordu. Çünkü özellikle o yıllarda Türkiye'de klasik müzik yapmak bir misyoner gibi çalışmayı gerektiriyordu. Babasının ölümü, ardından Semine Hanım ve eşinin ayrı bir eve çıkarak konaktan ayrılmaları, Ekrem Reşit Bey'in ve 1962'de annesinin ölümü ile Cemal Bey'in konak yaşamı son buldu. Koca İstanbul'da tek başına kalmıştı. Yanında ağabeyine çok iyi baktığı için aile emektarı olan Rıfkı Ergün ve ailesiyle birlikte Serencebey'de bir apartman dairesine taşınır. Orkestradan emekli olan Cemal Bey, piyano dersleri vermekte, yine evi eski dostları ve öğrencileri ile dolup taşmaktadır ama artık o eski debdebeli günler geride kalmıştır. Bir zamanlar şık giysileri ile her yerde dikkat çeken Cemal Reşit Rey üzerinde eski kıyafetleri, mütevazı evi ile onu eskiden tanıyanların içlerini acıtmaktadır. Giderek Rıfkı Ergün'ün ailesini kendi ailesi gibi görmeye başlar. Hele içlerinde sağır dilsiz olan Melek'i özel bir ihtimamla büyütür.
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Ağabeyinin ölümünden sonra müzikal yazmamaya karar veren Rey, Erol Günaydın'ın yazacağı metinleri müzikleyebileceğini söyleyerek herkesi şaşırtır. Erol Günaydın'la kısa süre içinde çok iyi dost olurlar ve Yaygara 70 büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Cemal Bey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Bey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanmıştır. Haldun Dormen ve Gencay Gürün onu alkışlar arasında sahneye çıkarırlar. Anlatılmaz derecede mutludur. Seyirci onu dakikalarca ayakta alkışlar. Bu onun son sahneye çıkışı olacaktır. Ertesi gün tekrar hastaneye yatırılır ve buradan ikinci çıkışında Edirnekapı'daki aile mezarlığına defnedilecektir.

BAKINIZ Cemal Reşit Rey

Ulvi Cemal Erkin


(d. 14 Mart 1906 – ö. 15 Eylül 1973), Türk klasik müzik bestecisi.
14 Mart 1906 tarihinde doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra yetenekli gençler için açılan yarışmayı kazanarak Cezmi Rıfkı Erinç ve Ekrem Zeki Ün ile birlikte 1925'te devlet tarafından Paris Konservatuvarı'na gönderildi. Ayrıca, burada uzun yıllar Amerika’da kompozisyon öğretmenliği yapan ve ilk kadın orkestra şefi olarak da bilinen Nadia Boulanger ile “Ecole Normale Musique”’de kompozisyon çalışmıştır. 1930 senesinde Türkiye'ye geri dönerek Musiki Muallim Mektebi’nde piyano ve armoni öğretmenliğine başlamıştır.
Aynı sene Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmen olarak göreve başladı. Aynı okulda öğretmen olan piyanist Ferhunde Remzi ile 29 Eylül 1932'de evlendi.
1943 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin açtığı beste yarışmasının büyük ödülünü Ahmet Adnan Saygun ve Hasan Ferit Alnar'la paylaştı. Ulvi Cemal Erkin bu yarışmaya Köçekçe ve Piyano Konçertosu ile katılmış ve Piyano Konçertosu ödüle layık görülmüştür. Ulvi Cemal Erkin o dönemde verdiği bir mülakatta konçerto yazma fikrini kendisine ünlü piyanist Alfred Cortot'nun verdiği söylemiştir.
Bu piyano konçertosu aynı senenin 11 Mart'ında Riyaseti Cumhur Orkestrası tarafından şef Dr. Ernst Praetorius yönetiminde ve Ferhunde Erkin'in solistliğinde seslendirilmiştir. Dönemin Almanya büyükelçisi Franz von Papen'nin girişimleri ile 8 Ekim 1943 tarihinde bombardıman altındaki Berlin'de Berlin Şehir Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. Berlin Şehir Orkestrası'nın Fritz Zaun yönetmiş, solist yine Ferhunde Erkin olmuştur.
Ulvi Cemal Erkin, 15 Eylül 1972 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin, Palm Academique, Legion d'Honneur şövalye ve officiale nişanları ile ufficiale derecesinde İtalyan Cumhuriyet nişanını almıştır. 1971 senesinde devlet sanatçısı olan besteciye ölümünden sonra 1991 senesinde Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından onur altın madalyası verilmiştir. PTT de 1985 senesinde besteci adına bir pul çıkartmıştır.
Ulvi Cemal Erkin'in eserlerinden bazıları ve ilk çalınışları:
• 20.04.1946 1. Senfoni (bestecilerimizin senfonik alanda yazdığı ilk eser).
• Piyano için sonat.15 Ocak 1948’de eşi tarafından çalınmıştır.
• Keman konçertosu.2 Nisan 1948’de Ulvi Cemal Erkin yönetiminde Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası eşliğinde Licco Amar tarafından Devlet Opera ve Tiyatro Binası’nın açılış töreninde çalınmıştır.
• 2.nci Senfoni.2 Temmuz 1958’de Karl Oehring yönetiminde Münih Filarmoni Orkestrası tarafından Almanya’da seslendirildi.
• Keloğlan bale müziği.2 Haziran 1950. Koreografisinin Dame Ninet de Valois’nin üstlendiği, Erkin’in “5 damla piyano” eserinin orkestralaması.
• Altı prelüd.İlk defa 20 Kasım 1949’da Gülay Uğurtan’ın resitalinde çalınmıştır.
• 7 halk türküsü ivan, Ah Hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü, Maya, Türkmeni, Bülbül.
• 15.12.1972 Şef Hikmet Şimşek yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde, bas Ayhan Baran tarafından “Ah hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü ve Divan” söylenmiştir. Türkülerin tamamı gene Ayhan Baran tarafından 6 Ocak 1978’de seslendirilmiştir.
• Konçertant Senfoni.1966’da yazıldı. 10 Kasım 1967’de Prof.Lessing tarafından yönetildi. Piyanoda Verda Erman vardı.
• Senfonik Bölüm (Büyük Orkestra için) 1968-1969’da yazılmıştır. 8 Ekim 1976’da Şef Perisson yönetiminde seslendirilmiştir.
1930’lu yılların başından itibaren Türkiye’nin kültürel değişim döneminde, hem eğitim hem de müzik alanında önemli roller oynayan Türk Beşleri’nden biri de Ulvi Cemal Erkin’dir. Türk makamlarına ait dizileri almış, ancak makamlara ait seyirler yerine farklı yürüyüşler ve melodik yapılar kullanarak asıl makamın önerdiğinden farklı renkler ve hisler yakalamıştır.
Alanındaki ilk ürünlerini Paris’te veren besteci, Türkiye’ye döndükten sonra da kompozisyon çalışmalarını sürdürür.
Eserleri
ŞAN VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Bülbül ve Ayın Ondördü”, soprano ve küçük orkestra için, 1932.
2. “Yedi Halk Şarkısı”, basbariton ve orkestra için, 1936 – 1939..
KORO ESERLERİ
1. “İki sesli Halk Şarkıları”, (On parça), 1936..
2. “Yedi Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1943..
3. “On Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1963..
4. “Yedi Halk Şarkısı”, Şan ve Piyano için, 1936..
ORKESTRA ESERLERİ
1. “İki Dans”, büyük orkestra için, 1930..
2. “Bayram”, büyük orkestra için, 1934..
3. “Köçekçeler” orkestra için rapsodi, 1943...
4. “1. Senfoni”, 1944 – 1946.
5. “2. Senfoni”, 1948 – 1951.
6. “Senfonik Bölüm”, büyük orkestra için, 1969.
7. “Senfonik Episodlar”, (yarım kaldı), 1970 – 1971.
KONÇERTOLARI
1. Piyano Konçertosu, 1942. İlk seslendirme Ferhunde Erkin.
2. Keman konçertosu, 1947.
SOLO ÇALGI VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Konçertino”, piyano ve orkestra için, 1932.
2. “Senfoni Konçertant”, piyano ve orkestra için, 1966.
ODA MÜZİKLERİ
1. “Yaylılar Dörtlüsü”, 1935 – 1936.
2. “Beşli”, piyano, iki keman, viyola ve viyolonsel, 1943.
3. “Sinfonietta”, yaylılar için, 1951 – 1959.
PİYANO ESERLERİ
1. “Beş Damla”, piyano için, çocuklar için yedi kolay parça, 1931.
2. “Duyuşlar”, piyano için on bir parça, 1937.
3. “Sonat”, piyano için, 1946.
4. “Altı Prelüd”, piyano için, 1965 – 1967.
KEMAN VE PİYANO ESERLERİ SAHNE YAPITLARI
1. “Ninni, Improvisation ve Zeybek Türküsü”, 1929 – 1932.
2. “Karagöz”, çocuk oyunu için müzik, 1940.
3. “Keloğlan”, bale müziği, 1950.
OPERA ÇEVİRİLERİ
1. Pietro Mascagni/Cavalleria Rusticana, (Erkin ve Fuat Turkay).
2. Georges Bizet/Carmen, (Erkin ve Akses).
3. Charles Gounod/Faust, (Erkin ve Akses).
4. Giuseppe Verdi/Aida, (Erkin ve Akses).
5. Gioacchino Rossini/Sevil Berberi, (Erkin ve Akses).
6. Giacoma Puccini/İl Tabarro,(Erkin ve Halil Bedii Yönetken).
7. Giuseppe Verdi/Othello, (Erkin ve Akses).
8. Richard Strauss/Salome, (Erkin ve Saadet İkesus).
9. Ludwig van Beethoven/Fidelio, (Erkin ve Akses).

BAKINIZ Ulvi Cemal Erkin

Hasan Ferit Anlar


(1906-1978) dünya müzikçileri arasında “geleneksel” müzikten gelerek evrensel müziğe geçen ve bu alanda uluslararası başarılar elde etmiş Türk bestecilerindendir. Klasik Türk Müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır.
Yaşamı
Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüt Talimi Musikisi topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na (Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası) şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Hasan Ferit Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964 'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürmüştür.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüe yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk Müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk beşlerinin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.

KANUN KONÇERTOSU
Ferid Alnar daha önce tasarladığı bu konçertoyu 1946 yılında Roma'da bulunduğu sıralarda yazmaya başlamış ve ertesi yıl Ankara'da tamamlamıştır. Kanun Konçertosu ilk defa 1951 yılında Viyana Radyosu'nda Viyana Senfoni Orkestrası işliğinde yayınlanmıştır. Alnar, daha sonraları konçertonun 3. bölümünü beğenmeyerek bu bölümü yeniden yazmıştır. İlk bölümü teması Giriftzen Asım Bey'in "Rast Peşrev"inden esintilidir. Kadansta kanun taksimi sergilendikten sonra,ana temanın tekrarlanmasıyla bölüm biter. İkinci bölüm kanun ve orkestranınm diyaloğunu saba makamının etkisinde mistik bir hava ile sürdürür. Hareketli üçüncü bölümde ana tema kanun ve orkestra tarafından birlikte işlenerek Rast Peşrevi'ne ulaşan çizgilerle sona erer.
Eser bestecisinin dışında Ruhi AYANGiL ( 1988, Ankara) ve Tahir Aydoğdu (1997,İstanbul,CRR Senfoni Ork.),2O-21 Kasım I998 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef T.Strugala tarafından seslendirilmiştir.7 Aralık 1998'de de SCA Vakfı'nın düzenlediği ödül töreni ile 1998 yılı en büyük ödülü cumhurbaşkanımız tarafından Ferit Alnar'a verilmiş, bu ödül töreni sonrası konçerto Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Tahir Aydoğdu tarafından tekrar seslendirilmiştir. Aynca 26-27 Şubat I999'da İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile şef Hikmet ŞİMŞEK yönetiminde Kanun Konçertosu Tahir Aydoğdu'nun solistliğinde tekrar seslendirilmiştir.

Eserleri
ŞAN VE ORKESTRA ESERİ
“Üç Şarkı”, soprano ve orkestra için, 1948.
ORKESTRA ESERLERİ VE KONÇERTO
“Romantik Uvertür”, 1932. “Prelüd ve İki Dans”, 1935. “Türk Suiti”, 1936. “İstanbul, Orkestra Suiti”, 1937 – 1938. “Viyolonsel Konçertosu”, 1943. “Kanun Konçertosu” kanun ve yaylılar orkestrası için, 1944 – 1951.
ODA VE SAHNE MÜZİKLERİ
Trio, “Fantezi”, 1929. “Süit”, keman ve piyano için, 1930. Yaylılar Kuarteti, 1933. “Yalova Türküsü”, 1932. “Sarı Zeybek”, 1932. Goethe’nin “Faust”u üzerine müzik, 1944.
FİLM VE GELENEKSEL MÜZİK ESERLERİ
“İstanbul Sokakları”, 1931. (Film Müziği) “Namık Kemal”, 1949. (Film Müziği) “Halıcı kız”, 1953. (Film Müziği) “Kelebek Zabit”, tek sesli operet, 1922. “On Saz Semaisi”, 1926. “Bayati Araban Peşrev”, 1927. “Bayati Araban Saz Semaisi”, 1927. 'Segah Peşrev”, 1927. “Sözsüz Romans”…

BAKINIZ Hasan Ferit Alnar


Ahmet Adnan Saygun


Adnan Saygun, (Ahmed Adnan Saygun) (d. 7 Eylül 1907, İzmir – ö. 6 Ocak 1991, İstanbul). Klasik batı müziğinde yapıtlar vermiş bir Türk bağdarı, müzik eğitimcisi ve budun müzik bilimcisidir (etnomüzikolog). İlk Türk operasının bestecisi de olan Saygun, devlet sanatçısı ünvanını alan ilk sanatçıdır. Cumhuriyet Dönemi Türk musikisinin en çok seslendirilen eserlerinden Yunus Emre orotoyosu en önemli yapıtıdır.

Yaşamı
Önemli din bilginleri yetiştirmiş İzmirli köklü bir aileden gelen Adnan Saygun'un babası sonradan İzmir Milli Kütüphanesi'nin kurucuları arasında yer alacak olan Mahmut Celalettin Bey'dir.
Adnan Saygun, daha ilkokul yıllarında başladığı müzik çalışmalarına, sanat eğitimine ağırlık veren bir okul olan İzmir İttihat ve Terakki İdadisi 'nde, 13 yaşında İzmir'de İsmail Zühtü'den ders alarak sürdürdü. 1922 yılında Macar Tevfik Bey 'in öğrencisi oldu. 1925 yılında Fransız La Grande Encyclopedie'den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir 'Musiki Lugati' meydana getirdi. 1926 yılında İzmir Erkek Lisesi'nde bir süre müzik öğretmenliği yaptıktan sonra, 1928 yılında devlet bursuyla müzik eğitimi için Paris'e gönderilen Saygun, Opus I sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini de öğrenciliği sırasında bu kentte yazmıştır. Saygun’un bu bestesi 1931 yılında Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazanmış, Paris ve Varşova 'da seslendirilmiştir. Eser böylece, 1925'de Cemal Reşit Rey 'in yine Paris'te seslendirilmiş bulunan iki eserinden sonra yurtdışında icra edilen üçüncü Türk orkestra eseri olmuştur.
Saygun, 1931'de Türkiye'ye dönüp bir süre müzik öğretmenliğinden sonra, 1934 yılında Cumhurbaşkanlığı Orkestrası bir yıl boyunca yönetti. CSO şefi olduğu dönemde devlet başkanı Atatürk 'ün talebiyle, Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı şerefine ilk Türk operası olan op.9 Öz Soy Operasını bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı. Bu opera, Türk Milleti’nin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade etmekteydi.
Devlet konservatuvarlarında etnomüzikoloji bölümleri açılması yönünde çalışmalar yapmış, ancak bunlar Atatürk'ün desteğine rağmen maalesef ilgili kurumlarca hayata geçirilememiştir.
Saygun, 1934 yılında yine Atatürk'ün talebiyle Taşbebek operasnı besteledi. Bu operada yeni Cumhuriyet insanının doğuşunu anlattı.
Kulağındaki bir rahatsızlık nedeniyle tedavi için İstanbul'a giden Saygun, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğretmenliğe geri döndü. Saygun, Yunus Emre Orotoryosu adlı ünlü yapıtının seslendirilişine kadar sürecek olan bir gözden düşme dönemine girmişti. Ankara'da yeni bir konservatuvar kurma çalışması vardı ne var ki bu çalışmalar Saygun'un savunduğu kültürel ulusallık fikrini değil, evrensel müzik anlayışını destekleyenler tarafından sürdürülmekteydi. Konservatuvar, bu iş için danışman olarak getirilen konservatuvar Paul Hindemith'in evrenselci müzik görüşleri doğrultusunda 1936 yılından kuruldu. Adnan Saygun ise 1936 yılında ülkemize gelen Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok a Anadolu gezisinde eşlik etmekteydi. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır.

Saygun'un 1942'de tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu 1946 yılında Ankara’da seslendirildi ve büyük başarı kazandı. En önemli eseri kabul edilen bu eser, daha sonra Paris'te ve 1958'de Birleşmiş Milletler kuruluş yıldönümü verilesiyle New York 'ta ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde seslendirilmiştir. Bu eserle Saygun, çocukluğunda İzmir Kemeraltı Çarşısı'nın Dervişler Caddesi'nde bugün Anafartalar Caddesi Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri Avrupa ve Amerika'ya, Birleşmiş Milletler çatısı altına, sonradan eserin çevrileceği 5 ayrı dile taşımış oluyordu.
Yunus Emreden sonra, Kerem, Köroğlu, Gilgameş gibi üç büyük opera, Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan gibi koral eserler, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, orkestra, koro, oda müziği eserleri, vokal ve enstrümantal parçalar, sayısız türkü derlemeleri, kitaplar, araştırmalar, makaleler yazdı. 1971'de yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk Devlet Sanatçısı unvanı Adnan Saygun'a verilmiştir.

A. Adnan Saygun, bir konser için Ankara'ya gelen ancak ülkelerindenk Nazi baskısı nedeniyle geri dönmeyen Budapşete Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai sonradan Nilüfer adını almıştır ile 1940 yılında evlenmiştir, çiftin çocuğu olmamıştır. Saygun, 6 Ocak 1991 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
Orkestra, oda müziği, opera, bale, piyano üzerine birçok yapıtı olduğu gibi, etnomüzikoloji ile müzik egitimi konularında yayınları vardır. Çalışmaları ve diğer belgeleri Ankara ’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan Ahmet Adnan Saygun Müzik Eğitim ve Araştırma Merkezinde bulunmaktadır.
Ahmed Adnan Saygun’un yapıtlarının seslendirme üzerindeki hakları SACEM’e aittir. Yayınlanan bir kısım yapıtlarının telif hakları Southern Music Publishing, New York ve Hamburg’taki Peer Musikverlag’a aittir.

Necil Kazım Akses


Müziksever bir ailenin çocuğu olan Akses, küçük yaşta keman dersleri almaya başlamış, on dört yaşındayken, Mesut Cemil’in viyolonsel öğrencisi olmuştur. İlk beste denemesini de bu yıllarda viyolonsel için yazdığı bir parçayla yapmıştır. Lise öğrenimi sırasında bir yandan İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Cemal Reşit Rey’in armoni sınıfına devam eden Akses, liseyi bitirince kompozisyon öğrenimi için Viyana’ya gider. Viyana Müzik Akademisi’nde 1926 yılında başladığı bu eğitimi, Kleinecke’nin viyolonsel, Joseph Marx’ın armoni, kontrpuan ve füg öğrencisi olarak sürdürmüştür. Akademiyi bitirdikten sonra Prag Devlet Konservatuvarı’na geçen bestecimiz, burada Josef Suj ile kompozisyon, Alois Haba ile mikrotonlar üzerinde çalışmıştır.
1933 yılında Türkiye’ye dönen Akses, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş çalışmalarını yürüten Paul Hindemith’e yardımcı olmuş, konservatuvarın açılmasıyla kompozisyon öğretmenliğine getirilmiştir.
Necil Kazım Akses, yaratıcılığını 80 yaşından sonra da sürdürmüş, örneğin “5. Senfoni”sini bu dönemde yazmıştır. Onun “Ankara Kalesi” adlı senfonik şiiri, piyano için, “Minyatürler”, keman ve viyola konçertoları, orkestra için “Konçerto” ve “Ballad”ı, beş senfonisi ve yaylılar için dört değerli “Kuartet”i, başlıca yapıtları arasında sayılabilir.

Ankara’da uzun yıllar kompozisyon öğretmenliği yapan Akses, 1948 yılında kurucusu olduğu konservatuvarın müdürlüğüne, 1949 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne, 1954 yılında Bern, 1955 yılında Bonn Kültür Ataşeliğine atanmış, 1958 yılında Türkiye’ye dönünce Ankara Operası Müdürü olmuştur.
Necil Kazım Akses, çağımızın çeşitli kompozisyon tekniklerini ve stillerini yakından tanımıştır. Bülent Tarcan’a göre Akses’in yapıtları, “Yeni – Romantik” eğilimlerle Türk müziğinin birleşimidir. Besteci, büyük boyutlu yapıtları, zengin ve dolgun orkestralamanın, karışık ve yüklü bir üslubun adamıdır. Önder Kütahyalı’ya göre, yapıtları ilk dinleyişte dağınık bir izlenim bırakabilir. Uzun ve duygun cümleler, ana fikirlerin kesin çizgilerle belirlenmesinden kaçınma ve dolgun armoniler, bestecimizin başta gelen özellikleridir. Karanlık orkestra renkleriyle tonsuzluk izlenimi veren yoğun bir kromatizme de rastlanabilir. Son yapıtlarında belirli bir yumuşama ve aydınlık bir yazı görülmektedir. 1970 yılından sonra yazdığı yapıtlar, “Orkestra Konçertosu”nda ve “Bir Divandan Gazel”de görüldüğü gibi, aleotorik (rastlamsal) bir yaklaşımı sergiler. Necil Kazım Akses’in yapıtlarının seslendirme hakkı SACEM’indir.
Yaratıcı çalışmaları yurt dışında da yankılar uyandıran Necil Kazım Akses, başarıları dolayısıyla çeşitli ülkelerden madalyalar, ödüller almıştır.
Ödüller
1. 1957’de Almanya’nın birinci derece “Yaratıcı Hizmet Ödülü”
2. 1963’te, İtalya’nın “Cavalliere Officiale unvanı”,
3. 1973’te, İtalya’nın “Commendatore Madalyası”,
4. 1973’te Tunus’un “Habib Burgiba Sanat, Kültür Madalyası”
1971 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanıyla onurlandırılan Necil Kazım Akses, 1981 yılında “Atatürk Sanat Armağanı”nı, 1992 yılında And Vakfı’nın “Onur Ödülü Altın Madalyası”nı almıştır.

Operalar
1. “Mete” tek perde, 1933.
2. ”Bayönder”, tek perde, 1934.
3. “Timur” (tamamlanmadı), 1956.
Şan ve Orkestra [değiştir]
1. “Şiir ve Müzik”, basbariton ve orkestra için, 1935.
2. “Senfonik Destan”, soprano, koro ve orkestra için, 1973.
3. “Solocular Geçiti”, soprano, mezzo-soprano, bariton, basbariton ve orkestra için, 1976.
Koro
1. “Çokseslendirilmiş Türküler”, 1938
2. “Konservatuvar Marşı”, (Erkin ile birlikte), 1940.
3. “Eşliksiz Koro Kompozisyonları”, 1947.
4. “On Türkü”, eşliksiz karma koro için, 1964.
5. “50. Yıl Marşı”, 1973.
6. “İstanbul’a Gönül Veren Ozanlar”, eşliksiz koro için, 1983.
Şan ve Piyano
1. “Portreler”, 1965.
2. “Şiirlerle Müzik”, 1975.
3. “Hayır mı, Evet mi”, 1988.
Orkestra
1. “Çiftetelli”, senfonik dans, 1940
2. “Ankara Kalesi”, senfonik şiir, 1942.
3. “Ballade”, büyük orkestra için, 1947.
4. “Eskilerden İki Dans”, 1960.
5. “1. Senfoni”, 1966.
6. “Itri’nin Nevakarı Üzerine Scherzo”, büyük orkestra için, 1970.
7. “Sesleniş”, 1973.
8. “2. Senfoni”, yaylılar için, 1978.
9. “3. Senfoni”, 1980.
10. “Orkestra Konçertosu”, 1976 – 1977.
11. “Barış için Savaş”, senfonik şiir, 1981.
12. “4. Senfoni” (Sinfonia Romanesca Fantasia), viyolonsel ve orkestra için, 1083 – 1984.
13. “5. Senfoni” (Atatürk Diyor ki), retorik senfoni, koro, çocuk korosu, tenor ve org için, 1988.
Konçerto Şiir, viyolonsel ve orkestra için, 1946. Keman Konçertosu, 1969. Viyola Konçertosu, 1977. Idyll, viyolonsel ve orkestra için, 1980.
Oda Müzikleri
1. “Allegro Feroce”, klarnet, saksafon ve piyano için, 1930.
2. “Poéme”, keman ve piyano için, 1930.
3. “Sonat”, flüt ve piyano için, 1933.
4. “Üç Şiir”, mezzo soprano ve yaylılar dörtlüsü için, 1933.
5. “Trio”, yaylılar için, 1945.
6. “1. Yaylılar Dörtlüsü”, 1946.
7. “2. Yaylılar Dörtlüsü”, 1971.
8. “3. Yaylılar Dörtlüsü”, 1979.
9. “4. Yaylılar Dörtlüsü”, 1990.
Solo çalgı için eserleri
1. “Prelüd ve Fügler”, piyano için, 1929.
2. “Beş Piyano Parçası”, 1930.
3. “Sonat”, piyano için, 1930.
4. “Minyatürler”, piyano için, 1936.
5. “Piyano için On Parça”, 1964.
6. “Capriccio”, viyola için, 1977.
7. “Hüzünlü Melodi”, viyola için, 1984.
Sahne Eserleri
1. “Antigone” için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
2. “Kral Oedipus” için müzik, kadınlar korosu ve üflemeli çalgılar için, 1936.
3. “Jül Sezar”, için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
Atatürk'ün eğitim için yurt dışına gönderdiği 5sanatçıdan sadece biri

BAKINIZ Necil Kazım Akses
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 17:11
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
13 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Atatürk'ün1927 yılında türk müzisyenleri yurt dışına gönderişini türk beşlileri diye adlandırılan bu grubun isimleri şunlardır.

Sponsorlu Bağlantılar

Cemal Reşit Rey


Cemal Reşit Rey, ( 25 Ekim 1904 Kudüs – 7 Ekim 1985 İstanbul ) Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden, Türk Beşleri grubunun bir üyesi, Onuncu Yıl Marşı, Lüküs Hayat opereti gibi ünlü eserlerin yaratıcısı.

Çocukluğu ve Gençliği
Babasının Kudüs mutasarrıflığı görevinde bulunduğu sırada doğdu. Müziğe küçük yaşta annesinden aldığı piyano dersleriyle başlamıştır. Daha sonraları İstanbul'a yerleşen aile İkinci Meşrutiyet'ten sonra, siyasi sebeplerden 1913 yılında Paris'e göçmek zorunda kaldı. Dönemin kültür başkentinde müzik çalışmalarını piyanist Marguerite Long'la devam ettirdi. I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine ailesiyle İsviçre'ye giden Cemal Reşit, Cenevre Konservatuvarı'nda eğitimini sürdürmüş ve bestecilikte ustalık sınıfına kadar yükselmiştir. Babasının Dahiliye Nezaretine atanmasıyla anayurda dönerler ancak burada ders aldığı hocasının seviyesini aştığından 1920'de yine tek başına Paris'e dönerek Marguerite Long'la eğitimine kaldığı yerden devam ederken, Paris Konservatuvar'ında Paul Laparra ile bestecilik, Gabriel Faure ile müzik estetiği, Henri Defosse ile orkestra şefliği çalışmıştır. Cumhuriyet'in ilanından kısa bir süre önce Paris Konservatuvarı'ından mezun oldu.
1923'de 19 yaşında Türkiye'ye dönerek, Dar-ül Elhan'da henüz açılmış Klasik Batı Müziği bölümünün aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyeti'nde klasik batı müziğinin kurucuları arasında yer almıştır.

Olgunluk Çağları
Ankara ve İstanbul radyolarında uzun yıllar görev yapan Rey, yurtdışında birkaç konser verdi. Çoksesli Türk müziğini geniş kitlelere yaymak amacıyla, Türk halk müziği ezgilerinden yararlanarak,1933 ve (1937) yıllarında gibi çok sevilen operetler besteledi. Bunların dışında konçertoları, senfonik şiirleri ve başka orkestra yapıtları da olan Rey, meşhur Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat'ın da bestecisidir.

Son yılları ve ölümü
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Erol Günaydın'ın librettosunu yazdığı Yaygara büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Rey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Reşit Rey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanır. Bundan kısa bir süre sonra İstanbul'da vefat eder.
Cemal Reşit Rey sarayla yakın ilişkileri olan, son Osmanlı ailelerinden birinin oğluydu. 25 Ekim 1904'te Kudüs'te doğdu. Babası Ahmet Reşit Bey, o dönemde Kudüs'e mutasarrıf olarak atanmıştı. Cemal Reşit'in müziğe yeteneği o yıllarda ortaya çıktı. Diğer çocuklar sokakta oynarken o bulduğu bir akordiyonu çalmaya ve ondan çıkan sesleri taklit etmeye çalışıyordu. Beş yaşındayken ailecek İstanbul'a geldiler. Burada bir yandan ilkokula giderken, bir yandan da piyano çalışmaya başlar. Galatasaray Lisesi'nde okumaya başladığı yıllarda babasının politik durumu nedeniyle 1913 yılında zorunlu olarak Paris'e taşınırlar. Burada özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Raymond Poincare aileye sahip çıkar. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına çok az zaman vardır ve Ahmet Reşit Bey ve ailesi dünyanın kültür başkenti Paris'te yaşamaya başlarlar.Cemal Reşit Bey daha çocuk yaşlarında Mahler'i orkestra yönetirken görecek, konservatuvarda onu müdür ve ünlü besteci Gabriel Faure dinleyecektir. Faure onu dinledikten sonra ünlü pedagog Marguerite Long'a telefon açar ve "Madam size bir Türk çocuğu gönderiyorum ve hiçbir şey söylemiyorum, kendiniz göreceksiniz" der. Sonra babasına dönerek "Oğlunuz hayatta müzikten başka hiçbir şey yapamaz" diye onun müzik dehasını hemen keşfeder. Debussy'nin öğrencisi, Ravel'in en yakın dostlarından ve eserlerini en iyi yorumlayan piyanistlerden biri olan Marguerite Long, 19 yaşına kadar hiç para almadan Cemal Reşit'in eğitimi ile yakından ilgilenecektir.

Ahmet Reşit Bey ve ailesi, savaş başlayınca Paris'te uzun süre kalamazlar. Cenevre'ye yerleşirler. Cemal Reşit eğitimine burada Cenevre Konservatuvarı'nda devam ederken, normal lise eğitimini de sürdürür. Konservatuvarın ustalık sınıfına kadar yükselir ancak 1919'da babası dahiliye nazırlığına atanınca İstanbul'a gelirler. Baba oğlunu hemen İstanbul'da bir piyano öğretmenine götürür. Ancak çocuğun piyano bilgisi öğretmeninkinden fazladır. Cemal Reşit bu kez tek başına Paris'e eğitime gönderilecek, tekrar Marguerite Long'la çalışmaya başlayacaktır. Konservatuvarda Gabriel Fauret'den müzik estetiği dersleri alır. Besteci, piyanist ve orkestra şefliği üzerinde eğitim görür. Daha okul yıllarında besteleriyle ilgi çekmeye başlar.
Cemal Reşit, cumhuriyetin ilanından iki ay önce Paris Konservatuvarından mezun olur. Bu arada İstanbul Belediyesi Darülelhan'a (ilk konservatuvar) batı müziği bölümü açılmasına karar verilir ve hoca olarak genç Cemal Reşit çağrılır. Bu onun için dünyanın en büyük mutluluğudur. Henüz 19 yaşındadır, onu Avrupa'da büyük bir kariyer beklemektedir ancak hocalarının tüm engellemelerine karşın İstanbul'a döner. Belki Batı'daki büyük kariyerini bırakmıştır ama, Cemal Reşit Rey Türkiye'de klasik müziğin kuruluşuna öncülük etmiş, pek çok öğrenci yetiştirmiş ve yaşamı boyunca müzik dünyasının hep bir numarasında yaşamıştır. Türkiye'ye döndükten sonra yaşamı boyunca artık kendi ülkesinden hiç ayrılmayacak, çeşitli orkestralar kurup, bunlarla yurt içi ve dışında konserler yönetecek, dünyanın en ünlü sanatçılarını şef olarak Türkiye'de ağarlayacak, Türkiye'de bir yandan klasik müziğin yaygınlaşması için çalışırken, öte yandan yazdığı operetlerle tiyatro dünyasında unutulmayacak eserlere imza atacaktır.

Cemal Reşit Rey'in yaşamı sürekli çalışarak, üreterek geçti. Ailesiyle birlikte oturdukları Nişantaşı'nda Şair Nigar Sokak'taki konukta anne babası, ağabeyi Ekrem Reşit, kız kardeşi Semine ve eşi Semih Argeşo ile birlikte yaşıyorlardı. Semih Argeşo Cemal Bey'in kurup yönettiği İstanbul Senfoni Orkestrası'nın baş kemancısıydı. Semine Hanım da orkestrada keman çalıyordu. Konakta hem ciddi klasik müzik çalışmaları yapılıyor, hem de ağabeyi Ekrem Reşit'le birlikte müzikaller üzerine çalışıyorlardı. Cemal Bey'in müzikalleri zevk almasının ötesinde yapacağı klasik müzik çalışmalarında özellikle yurt dışı konserlerinde değerlendirmek için para kazanmaya yönelik olarak da yaptığı oluyordu. Çünkü özellikle o yıllarda Türkiye'de klasik müzik yapmak bir misyoner gibi çalışmayı gerektiriyordu. Babasının ölümü, ardından Semine Hanım ve eşinin ayrı bir eve çıkarak konaktan ayrılmaları, Ekrem Reşit Bey'in ve 1962'de annesinin ölümü ile Cemal Bey'in konak yaşamı son buldu. Koca İstanbul'da tek başına kalmıştı. Yanında ağabeyine çok iyi baktığı için aile emektarı olan Rıfkı Ergün ve ailesiyle birlikte Serencebey'de bir apartman dairesine taşınır. Orkestradan emekli olan Cemal Bey, piyano dersleri vermekte, yine evi eski dostları ve öğrencileri ile dolup taşmaktadır ama artık o eski debdebeli günler geride kalmıştır. Bir zamanlar şık giysileri ile her yerde dikkat çeken Cemal Reşit Rey üzerinde eski kıyafetleri, mütevazı evi ile onu eskiden tanıyanların içlerini acıtmaktadır. Giderek Rıfkı Ergün'ün ailesini kendi ailesi gibi görmeye başlar. Hele içlerinde sağır dilsiz olan Melek'i özel bir ihtimamla büyütür.
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Ağabeyinin ölümünden sonra müzikal yazmamaya karar veren Rey, Erol Günaydın'ın yazacağı metinleri müzikleyebileceğini söyleyerek herkesi şaşırtır. Erol Günaydın'la kısa süre içinde çok iyi dost olurlar ve Yaygara 70 büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Cemal Bey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Bey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanmıştır. Haldun Dormen ve Gencay Gürün onu alkışlar arasında sahneye çıkarırlar. Anlatılmaz derecede mutludur. Seyirci onu dakikalarca ayakta alkışlar. Bu onun son sahneye çıkışı olacaktır. Ertesi gün tekrar hastaneye yatırılır ve buradan ikinci çıkışında Edirnekapı'daki aile mezarlığına defnedilecektir.

BAKINIZ Cemal Reşit Rey

Ulvi Cemal Erkin


(d. 14 Mart 1906 – ö. 15 Eylül 1973), Türk klasik müzik bestecisi.
14 Mart 1906 tarihinde doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra yetenekli gençler için açılan yarışmayı kazanarak Cezmi Rıfkı Erinç ve Ekrem Zeki Ün ile birlikte 1925'te devlet tarafından Paris Konservatuvarı'na gönderildi. Ayrıca, burada uzun yıllar Amerika’da kompozisyon öğretmenliği yapan ve ilk kadın orkestra şefi olarak da bilinen Nadia Boulanger ile “Ecole Normale Musique”’de kompozisyon çalışmıştır. 1930 senesinde Türkiye'ye geri dönerek Musiki Muallim Mektebi’nde piyano ve armoni öğretmenliğine başlamıştır.
Aynı sene Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmen olarak göreve başladı. Aynı okulda öğretmen olan piyanist Ferhunde Remzi ile 29 Eylül 1932'de evlendi.
1943 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin açtığı beste yarışmasının büyük ödülünü Ahmet Adnan Saygun ve Hasan Ferit Alnar'la paylaştı. Ulvi Cemal Erkin bu yarışmaya Köçekçe ve Piyano Konçertosu ile katılmış ve Piyano Konçertosu ödüle layık görülmüştür. Ulvi Cemal Erkin o dönemde verdiği bir mülakatta konçerto yazma fikrini kendisine ünlü piyanist Alfred Cortot'nun verdiği söylemiştir.
Bu piyano konçertosu aynı senenin 11 Mart'ında Riyaseti Cumhur Orkestrası tarafından şef Dr. Ernst Praetorius yönetiminde ve Ferhunde Erkin'in solistliğinde seslendirilmiştir. Dönemin Almanya büyükelçisi Franz von Papen'nin girişimleri ile 8 Ekim 1943 tarihinde bombardıman altındaki Berlin'de Berlin Şehir Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. Berlin Şehir Orkestrası'nın Fritz Zaun yönetmiş, solist yine Ferhunde Erkin olmuştur.
Ulvi Cemal Erkin, 15 Eylül 1972 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin, Palm Academique, Legion d'Honneur şövalye ve officiale nişanları ile ufficiale derecesinde İtalyan Cumhuriyet nişanını almıştır. 1971 senesinde devlet sanatçısı olan besteciye ölümünden sonra 1991 senesinde Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından onur altın madalyası verilmiştir. PTT de 1985 senesinde besteci adına bir pul çıkartmıştır.
Ulvi Cemal Erkin'in eserlerinden bazıları ve ilk çalınışları:
• 20.04.1946 1. Senfoni (bestecilerimizin senfonik alanda yazdığı ilk eser).
• Piyano için sonat.15 Ocak 1948’de eşi tarafından çalınmıştır.
• Keman konçertosu.2 Nisan 1948’de Ulvi Cemal Erkin yönetiminde Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası eşliğinde Licco Amar tarafından Devlet Opera ve Tiyatro Binası’nın açılış töreninde çalınmıştır.
• 2.nci Senfoni.2 Temmuz 1958’de Karl Oehring yönetiminde Münih Filarmoni Orkestrası tarafından Almanya’da seslendirildi.
• Keloğlan bale müziği.2 Haziran 1950. Koreografisinin Dame Ninet de Valois’nin üstlendiği, Erkin’in “5 damla piyano” eserinin orkestralaması.
• Altı prelüd.İlk defa 20 Kasım 1949’da Gülay Uğurtan’ın resitalinde çalınmıştır.
• 7 halk türküsü ivan, Ah Hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü, Maya, Türkmeni, Bülbül.
• 15.12.1972 Şef Hikmet Şimşek yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde, bas Ayhan Baran tarafından “Ah hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü ve Divan” söylenmiştir. Türkülerin tamamı gene Ayhan Baran tarafından 6 Ocak 1978’de seslendirilmiştir.
• Konçertant Senfoni.1966’da yazıldı. 10 Kasım 1967’de Prof.Lessing tarafından yönetildi. Piyanoda Verda Erman vardı.
• Senfonik Bölüm (Büyük Orkestra için) 1968-1969’da yazılmıştır. 8 Ekim 1976’da Şef Perisson yönetiminde seslendirilmiştir.
1930’lu yılların başından itibaren Türkiye’nin kültürel değişim döneminde, hem eğitim hem de müzik alanında önemli roller oynayan Türk Beşleri’nden biri de Ulvi Cemal Erkin’dir. Türk makamlarına ait dizileri almış, ancak makamlara ait seyirler yerine farklı yürüyüşler ve melodik yapılar kullanarak asıl makamın önerdiğinden farklı renkler ve hisler yakalamıştır.
Alanındaki ilk ürünlerini Paris’te veren besteci, Türkiye’ye döndükten sonra da kompozisyon çalışmalarını sürdürür.
Eserleri
ŞAN VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Bülbül ve Ayın Ondördü”, soprano ve küçük orkestra için, 1932.
2. “Yedi Halk Şarkısı”, basbariton ve orkestra için, 1936 – 1939..
KORO ESERLERİ
1. “İki sesli Halk Şarkıları”, (On parça), 1936..
2. “Yedi Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1943..
3. “On Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1963..
4. “Yedi Halk Şarkısı”, Şan ve Piyano için, 1936..
ORKESTRA ESERLERİ
1. “İki Dans”, büyük orkestra için, 1930..
2. “Bayram”, büyük orkestra için, 1934..
3. “Köçekçeler” orkestra için rapsodi, 1943...
4. “1. Senfoni”, 1944 – 1946.
5. “2. Senfoni”, 1948 – 1951.
6. “Senfonik Bölüm”, büyük orkestra için, 1969.
7. “Senfonik Episodlar”, (yarım kaldı), 1970 – 1971.
KONÇERTOLARI
1. Piyano Konçertosu, 1942. İlk seslendirme Ferhunde Erkin.
2. Keman konçertosu, 1947.
SOLO ÇALGI VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Konçertino”, piyano ve orkestra için, 1932.
2. “Senfoni Konçertant”, piyano ve orkestra için, 1966.
ODA MÜZİKLERİ
1. “Yaylılar Dörtlüsü”, 1935 – 1936.
2. “Beşli”, piyano, iki keman, viyola ve viyolonsel, 1943.
3. “Sinfonietta”, yaylılar için, 1951 – 1959.
PİYANO ESERLERİ
1. “Beş Damla”, piyano için, çocuklar için yedi kolay parça, 1931.
2. “Duyuşlar”, piyano için on bir parça, 1937.
3. “Sonat”, piyano için, 1946.
4. “Altı Prelüd”, piyano için, 1965 – 1967.
KEMAN VE PİYANO ESERLERİ SAHNE YAPITLARI
1. “Ninni, Improvisation ve Zeybek Türküsü”, 1929 – 1932.
2. “Karagöz”, çocuk oyunu için müzik, 1940.
3. “Keloğlan”, bale müziği, 1950.
OPERA ÇEVİRİLERİ
1. Pietro Mascagni/Cavalleria Rusticana, (Erkin ve Fuat Turkay).
2. Georges Bizet/Carmen, (Erkin ve Akses).
3. Charles Gounod/Faust, (Erkin ve Akses).
4. Giuseppe Verdi/Aida, (Erkin ve Akses).
5. Gioacchino Rossini/Sevil Berberi, (Erkin ve Akses).
6. Giacoma Puccini/İl Tabarro,(Erkin ve Halil Bedii Yönetken).
7. Giuseppe Verdi/Othello, (Erkin ve Akses).
8. Richard Strauss/Salome, (Erkin ve Saadet İkesus).
9. Ludwig van Beethoven/Fidelio, (Erkin ve Akses).

BAKINIZ Ulvi Cemal Erkin

Hasan Ferit Anlar


(1906-1978) dünya müzikçileri arasında “geleneksel” müzikten gelerek evrensel müziğe geçen ve bu alanda uluslararası başarılar elde etmiş Türk bestecilerindendir. Klasik Türk Müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır.
Yaşamı
Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüt Talimi Musikisi topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na (Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası) şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Hasan Ferit Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964 'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürmüştür.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüe yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk Müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk beşlerinin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.

KANUN KONÇERTOSU
Ferid Alnar daha önce tasarladığı bu konçertoyu 1946 yılında Roma'da bulunduğu sıralarda yazmaya başlamış ve ertesi yıl Ankara'da tamamlamıştır. Kanun Konçertosu ilk defa 1951 yılında Viyana Radyosu'nda Viyana Senfoni Orkestrası işliğinde yayınlanmıştır. Alnar, daha sonraları konçertonun 3. bölümünü beğenmeyerek bu bölümü yeniden yazmıştır. İlk bölümü teması Giriftzen Asım Bey'in "Rast Peşrev"inden esintilidir. Kadansta kanun taksimi sergilendikten sonra,ana temanın tekrarlanmasıyla bölüm biter. İkinci bölüm kanun ve orkestranınm diyaloğunu saba makamının etkisinde mistik bir hava ile sürdürür. Hareketli üçüncü bölümde ana tema kanun ve orkestra tarafından birlikte işlenerek Rast Peşrevi'ne ulaşan çizgilerle sona erer.
Eser bestecisinin dışında Ruhi AYANGiL ( 1988, Ankara) ve Tahir Aydoğdu (1997,İstanbul,CRR Senfoni Ork.),2O-21 Kasım I998 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef T.Strugala tarafından seslendirilmiştir.7 Aralık 1998'de de SCA Vakfı'nın düzenlediği ödül töreni ile 1998 yılı en büyük ödülü cumhurbaşkanımız tarafından Ferit Alnar'a verilmiş, bu ödül töreni sonrası konçerto Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Tahir Aydoğdu tarafından tekrar seslendirilmiştir. Aynca 26-27 Şubat I999'da İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile şef Hikmet ŞİMŞEK yönetiminde Kanun Konçertosu Tahir Aydoğdu'nun solistliğinde tekrar seslendirilmiştir.

Eserleri
ŞAN VE ORKESTRA ESERİ
“Üç Şarkı”, soprano ve orkestra için, 1948.
ORKESTRA ESERLERİ VE KONÇERTO
“Romantik Uvertür”, 1932. “Prelüd ve İki Dans”, 1935. “Türk Suiti”, 1936. “İstanbul, Orkestra Suiti”, 1937 – 1938. “Viyolonsel Konçertosu”, 1943. “Kanun Konçertosu” kanun ve yaylılar orkestrası için, 1944 – 1951.
ODA VE SAHNE MÜZİKLERİ
Trio, “Fantezi”, 1929. “Süit”, keman ve piyano için, 1930. Yaylılar Kuarteti, 1933. “Yalova Türküsü”, 1932. “Sarı Zeybek”, 1932. Goethe’nin “Faust”u üzerine müzik, 1944.
FİLM VE GELENEKSEL MÜZİK ESERLERİ
“İstanbul Sokakları”, 1931. (Film Müziği) “Namık Kemal”, 1949. (Film Müziği) “Halıcı kız”, 1953. (Film Müziği) “Kelebek Zabit”, tek sesli operet, 1922. “On Saz Semaisi”, 1926. “Bayati Araban Peşrev”, 1927. “Bayati Araban Saz Semaisi”, 1927. 'Segah Peşrev”, 1927. “Sözsüz Romans”…

BAKINIZ Hasan Ferit Alnar


Ahmet Adnan Saygun


Adnan Saygun, (Ahmed Adnan Saygun) (d. 7 Eylül 1907, İzmir – ö. 6 Ocak 1991, İstanbul). Klasik batı müziğinde yapıtlar vermiş bir Türk bağdarı, müzik eğitimcisi ve budun müzik bilimcisidir (etnomüzikolog). İlk Türk operasının bestecisi de olan Saygun, devlet sanatçısı ünvanını alan ilk sanatçıdır. Cumhuriyet Dönemi Türk musikisinin en çok seslendirilen eserlerinden Yunus Emre orotoyosu en önemli yapıtıdır.

Yaşamı
Önemli din bilginleri yetiştirmiş İzmirli köklü bir aileden gelen Adnan Saygun'un babası sonradan İzmir Milli Kütüphanesi'nin kurucuları arasında yer alacak olan Mahmut Celalettin Bey'dir.
Adnan Saygun, daha ilkokul yıllarında başladığı müzik çalışmalarına, sanat eğitimine ağırlık veren bir okul olan İzmir İttihat ve Terakki İdadisi 'nde, 13 yaşında İzmir'de İsmail Zühtü'den ders alarak sürdürdü. 1922 yılında Macar Tevfik Bey 'in öğrencisi oldu. 1925 yılında Fransız La Grande Encyclopedie'den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir 'Musiki Lugati' meydana getirdi. 1926 yılında İzmir Erkek Lisesi'nde bir süre müzik öğretmenliği yaptıktan sonra, 1928 yılında devlet bursuyla müzik eğitimi için Paris'e gönderilen Saygun, Opus I sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini de öğrenciliği sırasında bu kentte yazmıştır. Saygun’un bu bestesi 1931 yılında Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazanmış, Paris ve Varşova 'da seslendirilmiştir. Eser böylece, 1925'de Cemal Reşit Rey 'in yine Paris'te seslendirilmiş bulunan iki eserinden sonra yurtdışında icra edilen üçüncü Türk orkestra eseri olmuştur.
Saygun, 1931'de Türkiye'ye dönüp bir süre müzik öğretmenliğinden sonra, 1934 yılında Cumhurbaşkanlığı Orkestrası bir yıl boyunca yönetti. CSO şefi olduğu dönemde devlet başkanı Atatürk 'ün talebiyle, Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı şerefine ilk Türk operası olan op.9 Öz Soy Operasını bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı. Bu opera, Türk Milleti’nin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade etmekteydi.
Devlet konservatuvarlarında etnomüzikoloji bölümleri açılması yönünde çalışmalar yapmış, ancak bunlar Atatürk'ün desteğine rağmen maalesef ilgili kurumlarca hayata geçirilememiştir.
Saygun, 1934 yılında yine Atatürk'ün talebiyle Taşbebek operasnı besteledi. Bu operada yeni Cumhuriyet insanının doğuşunu anlattı.
Kulağındaki bir rahatsızlık nedeniyle tedavi için İstanbul'a giden Saygun, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğretmenliğe geri döndü. Saygun, Yunus Emre Orotoryosu adlı ünlü yapıtının seslendirilişine kadar sürecek olan bir gözden düşme dönemine girmişti. Ankara'da yeni bir konservatuvar kurma çalışması vardı ne var ki bu çalışmalar Saygun'un savunduğu kültürel ulusallık fikrini değil, evrensel müzik anlayışını destekleyenler tarafından sürdürülmekteydi. Konservatuvar, bu iş için danışman olarak getirilen konservatuvar Paul Hindemith'in evrenselci müzik görüşleri doğrultusunda 1936 yılından kuruldu. Adnan Saygun ise 1936 yılında ülkemize gelen Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok a Anadolu gezisinde eşlik etmekteydi. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır.

Saygun'un 1942'de tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu 1946 yılında Ankara’da seslendirildi ve büyük başarı kazandı. En önemli eseri kabul edilen bu eser, daha sonra Paris'te ve 1958'de Birleşmiş Milletler kuruluş yıldönümü verilesiyle New York 'ta ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde seslendirilmiştir. Bu eserle Saygun, çocukluğunda İzmir Kemeraltı Çarşısı'nın Dervişler Caddesi'nde bugün Anafartalar Caddesi Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri Avrupa ve Amerika'ya, Birleşmiş Milletler çatısı altına, sonradan eserin çevrileceği 5 ayrı dile taşımış oluyordu.
Yunus Emreden sonra, Kerem, Köroğlu, Gilgameş gibi üç büyük opera, Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan gibi koral eserler, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, orkestra, koro, oda müziği eserleri, vokal ve enstrümantal parçalar, sayısız türkü derlemeleri, kitaplar, araştırmalar, makaleler yazdı. 1971'de yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk Devlet Sanatçısı unvanı Adnan Saygun'a verilmiştir.

A. Adnan Saygun, bir konser için Ankara'ya gelen ancak ülkelerindenk Nazi baskısı nedeniyle geri dönmeyen Budapşete Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai sonradan Nilüfer adını almıştır ile 1940 yılında evlenmiştir, çiftin çocuğu olmamıştır. Saygun, 6 Ocak 1991 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
Orkestra, oda müziği, opera, bale, piyano üzerine birçok yapıtı olduğu gibi, etnomüzikoloji ile müzik egitimi konularında yayınları vardır. Çalışmaları ve diğer belgeleri Ankara ’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan Ahmet Adnan Saygun Müzik Eğitim ve Araştırma Merkezinde bulunmaktadır.
Ahmed Adnan Saygun’un yapıtlarının seslendirme üzerindeki hakları SACEM’e aittir. Yayınlanan bir kısım yapıtlarının telif hakları Southern Music Publishing, New York ve Hamburg’taki Peer Musikverlag’a aittir.

Necil Kazım Akses


Müziksever bir ailenin çocuğu olan Akses, küçük yaşta keman dersleri almaya başlamış, on dört yaşındayken, Mesut Cemil’in viyolonsel öğrencisi olmuştur. İlk beste denemesini de bu yıllarda viyolonsel için yazdığı bir parçayla yapmıştır. Lise öğrenimi sırasında bir yandan İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Cemal Reşit Rey’in armoni sınıfına devam eden Akses, liseyi bitirince kompozisyon öğrenimi için Viyana’ya gider. Viyana Müzik Akademisi’nde 1926 yılında başladığı bu eğitimi, Kleinecke’nin viyolonsel, Joseph Marx’ın armoni, kontrpuan ve füg öğrencisi olarak sürdürmüştür. Akademiyi bitirdikten sonra Prag Devlet Konservatuvarı’na geçen bestecimiz, burada Josef Suj ile kompozisyon, Alois Haba ile mikrotonlar üzerinde çalışmıştır.
1933 yılında Türkiye’ye dönen Akses, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş çalışmalarını yürüten Paul Hindemith’e yardımcı olmuş, konservatuvarın açılmasıyla kompozisyon öğretmenliğine getirilmiştir.
Necil Kazım Akses, yaratıcılığını 80 yaşından sonra da sürdürmüş, örneğin “5. Senfoni”sini bu dönemde yazmıştır. Onun “Ankara Kalesi” adlı senfonik şiiri, piyano için, “Minyatürler”, keman ve viyola konçertoları, orkestra için “Konçerto” ve “Ballad”ı, beş senfonisi ve yaylılar için dört değerli “Kuartet”i, başlıca yapıtları arasında sayılabilir.

Ankara’da uzun yıllar kompozisyon öğretmenliği yapan Akses, 1948 yılında kurucusu olduğu konservatuvarın müdürlüğüne, 1949 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne, 1954 yılında Bern, 1955 yılında Bonn Kültür Ataşeliğine atanmış, 1958 yılında Türkiye’ye dönünce Ankara Operası Müdürü olmuştur.
Necil Kazım Akses, çağımızın çeşitli kompozisyon tekniklerini ve stillerini yakından tanımıştır. Bülent Tarcan’a göre Akses’in yapıtları, “Yeni – Romantik” eğilimlerle Türk müziğinin birleşimidir. Besteci, büyük boyutlu yapıtları, zengin ve dolgun orkestralamanın, karışık ve yüklü bir üslubun adamıdır. Önder Kütahyalı’ya göre, yapıtları ilk dinleyişte dağınık bir izlenim bırakabilir. Uzun ve duygun cümleler, ana fikirlerin kesin çizgilerle belirlenmesinden kaçınma ve dolgun armoniler, bestecimizin başta gelen özellikleridir. Karanlık orkestra renkleriyle tonsuzluk izlenimi veren yoğun bir kromatizme de rastlanabilir. Son yapıtlarında belirli bir yumuşama ve aydınlık bir yazı görülmektedir. 1970 yılından sonra yazdığı yapıtlar, “Orkestra Konçertosu”nda ve “Bir Divandan Gazel”de görüldüğü gibi, aleotorik (rastlamsal) bir yaklaşımı sergiler. Necil Kazım Akses’in yapıtlarının seslendirme hakkı SACEM’indir.
Yaratıcı çalışmaları yurt dışında da yankılar uyandıran Necil Kazım Akses, başarıları dolayısıyla çeşitli ülkelerden madalyalar, ödüller almıştır.
Ödüller
1. 1957’de Almanya’nın birinci derece “Yaratıcı Hizmet Ödülü”
2. 1963’te, İtalya’nın “Cavalliere Officiale unvanı”,
3. 1973’te, İtalya’nın “Commendatore Madalyası”,
4. 1973’te Tunus’un “Habib Burgiba Sanat, Kültür Madalyası”
1971 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanıyla onurlandırılan Necil Kazım Akses, 1981 yılında “Atatürk Sanat Armağanı”nı, 1992 yılında And Vakfı’nın “Onur Ödülü Altın Madalyası”nı almıştır.

Operalar
1. “Mete” tek perde, 1933.
2. ”Bayönder”, tek perde, 1934.
3. “Timur” (tamamlanmadı), 1956.
Şan ve Orkestra [değiştir]
1. “Şiir ve Müzik”, basbariton ve orkestra için, 1935.
2. “Senfonik Destan”, soprano, koro ve orkestra için, 1973.
3. “Solocular Geçiti”, soprano, mezzo-soprano, bariton, basbariton ve orkestra için, 1976.
Koro
1. “Çokseslendirilmiş Türküler”, 1938
2. “Konservatuvar Marşı”, (Erkin ile birlikte), 1940.
3. “Eşliksiz Koro Kompozisyonları”, 1947.
4. “On Türkü”, eşliksiz karma koro için, 1964.
5. “50. Yıl Marşı”, 1973.
6. “İstanbul’a Gönül Veren Ozanlar”, eşliksiz koro için, 1983.
Şan ve Piyano
1. “Portreler”, 1965.
2. “Şiirlerle Müzik”, 1975.
3. “Hayır mı, Evet mi”, 1988.
Orkestra
1. “Çiftetelli”, senfonik dans, 1940
2. “Ankara Kalesi”, senfonik şiir, 1942.
3. “Ballade”, büyük orkestra için, 1947.
4. “Eskilerden İki Dans”, 1960.
5. “1. Senfoni”, 1966.
6. “Itri’nin Nevakarı Üzerine Scherzo”, büyük orkestra için, 1970.
7. “Sesleniş”, 1973.
8. “2. Senfoni”, yaylılar için, 1978.
9. “3. Senfoni”, 1980.
10. “Orkestra Konçertosu”, 1976 – 1977.
11. “Barış için Savaş”, senfonik şiir, 1981.
12. “4. Senfoni” (Sinfonia Romanesca Fantasia), viyolonsel ve orkestra için, 1083 – 1984.
13. “5. Senfoni” (Atatürk Diyor ki), retorik senfoni, koro, çocuk korosu, tenor ve org için, 1988.
Konçerto Şiir, viyolonsel ve orkestra için, 1946. Keman Konçertosu, 1969. Viyola Konçertosu, 1977. Idyll, viyolonsel ve orkestra için, 1980.
Oda Müzikleri
1. “Allegro Feroce”, klarnet, saksafon ve piyano için, 1930.
2. “Poéme”, keman ve piyano için, 1930.
3. “Sonat”, flüt ve piyano için, 1933.
4. “Üç Şiir”, mezzo soprano ve yaylılar dörtlüsü için, 1933.
5. “Trio”, yaylılar için, 1945.
6. “1. Yaylılar Dörtlüsü”, 1946.
7. “2. Yaylılar Dörtlüsü”, 1971.
8. “3. Yaylılar Dörtlüsü”, 1979.
9. “4. Yaylılar Dörtlüsü”, 1990.
Solo çalgı için eserleri
1. “Prelüd ve Fügler”, piyano için, 1929.
2. “Beş Piyano Parçası”, 1930.
3. “Sonat”, piyano için, 1930.
4. “Minyatürler”, piyano için, 1936.
5. “Piyano için On Parça”, 1964.
6. “Capriccio”, viyola için, 1977.
7. “Hüzünlü Melodi”, viyola için, 1984.
Sahne Eserleri
1. “Antigone” için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
2. “Kral Oedipus” için müzik, kadınlar korosu ve üflemeli çalgılar için, 1936.
3. “Jül Sezar”, için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
Atatürk'ün eğitim için yurt dışına gönderdiği 5sanatçıdan sadece biri

BAKINIZ Necil Kazım Akses
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 17:22
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
13 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Cumhuriyetin ilanından kısa bir zaman sonra Atatürk , Makam-ı Hilafet Muzıkası'nı Ankara'ya naklettirmiş ve dolayısı ile Riyaset-i Cumhur yani bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın temeli atılmıştır. Bu olumlu gelişmeyi musiki muallim mektebinin kurulması izlemiş, 1926 yılında İstanbul'da darülelhan, konservatuvara dönüştürülmüştür. Bilahare sanatçı ve öğretmen olarak yetiştirilmek üzere Paris, Berlin, Budapeşte ve Prag'a yetenekli öğrenciler gönderilmiştir. Avrupa'ya genç Türkiye Cumhuriyeti'ni kültürel ve sanatsal açıdan tanıtmak amacıyla 1926 yılında Karadeniz gemisiyle İtalya'dan Rusya'ya kadar 12 Avrupa ülkesinin 16 limanını kapsayan bir gezi düzenlenmiştir. Gemide Riyaset-i Cumhur Muzıka Heyeti, kültür ve sanat adamları bulunuyordu. Atatürk'ün 1927 yılında Ankara'da, değerli sanatçımız İdil Biret Hanımefendi'nin de hocası olan Prof. Kempff 'le, Türkiye'de oluşturulmak istenen müzik devrimi üzerine yaptığı görüşme, kurumsallaşma adına çok önemli hususları ihtiva ediyordu. 1934 yılı, Atatürk'ün müzik devrimi konusuna özel önem verdiği bir yıldır. Bu dönemde Adnan Saygun 'a yazdırdığı Özsoy Operası bu hizmetlerinden biridir. Yine Saygun'un Pentatonizm üzerindeki araştırmaları ile ilgilenmiş, özünü halk müziğinden alan çoksesli bir müziğin Türk müzik devrimine öncülük etmesi için çok çalışmıştı. Çünkü Anadolu köylüsünün dinlediği müziğin türkü formatında olduğunu biliyordu Atatürk. Aynı yıl Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kurulmuş, bunu Devlet Müzik ve Tiyatro Akademisi Yasası çıkarılması takip etmiştir. İki yıl sonra 1936 yılında konservatuvar kurulmuştur. Atatürk'ün konservatuvara ilgi ve desteği o kadar derindi ki, Hasan Âli Yücel ile birlikte zaman zaman okula gidip talebeler ile birlikte öğle yemeği yediğini biliyoruz. Konservatuvarın geliştirilmesi ve profesyonel müzik adamı yetiştirilmesi için yabancı uzmanlardan yararlanılmıştır. Bunlardan biri, Alman besteci Paul Hindemith idi. 1938'e kadar konservatuvarın kurulması çalışmalarına iştirak etmiştir. İkinci uzman Carl Ebert 'tir. 1936'dan 1947 yılına kadar konservatuvarın tiyatro ve opera bölümlerinin kurulmasına büyük emek vermiştir. Kuşkusuz bütün bunlar, büyük Atatürk'ün yol göstermesi sonucunda gerçekleşmiştir.

Atatürk'ün bir diğer özelliğini de burada zikretmeden geçemeyeceğim. Yurt gezilerinde, müziğe kabiliyetli çocuklara özel ilgi gösteren Atatürk, 1934 yılında Soma'da rastladığı küçük Mahmude ile yakinen ilgilenmiş, bilahare müzik öğretmeni olmasını sağlamıştır. Kuşkusuz Atatürk'ün Sofya'daki görevi, çoksesli Batı müziğinin tanınması için büyük bir fırsat olmuştur. Nitekim 15 yıl sonra Ankara'da modern bir opera binası yapılmasını planlara koydurtmuş olmasına rağmen bugün Ankara hâlâ modern bir opera binasından yoksundur. Ancak sergi evi binası, 1948 yılında İnönü 'nün ilgisi ile operaya dönüştürülmüştür.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 17:22
Quo vadis?
GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
23 Kasım 2011       Mesaj #4
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
YENİ MÜZİK KURUMLARIMIZIN AÇILMASINDA ATATÜRK’ÜN ÖNDERLİĞİ
Atatürk, her türlü yenilik ve ilerlemede öncü olma görevini üstlenen bir liderdi.Atatürk, yeni müzik kurumlarımızın açılmasında da öncülük etmeyi sürdürmüştür. Onun sayesinde Osmanlı zamanından kalma mevcut müzik aletlerini iyileştirmiş,modernleştirmiş ve gelişmiştir. Bunların yanı sıra, kapatılan kurumların yerine çağdaş uygarlık seviyesine uygun ve ulusal müzik anlayışımıza yakışır yeni müzik kurumları açılmıştır.

Atatürk’ün önderliğinde,müzik alanında yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır;
* Ankara’da ‘’Musiki Muallim Mektebi ‘’kuruldu (1924).
* ’’Mızıka-i Hümayun’’Ankara’ya taşınarak ‘’Riyaset –i Musiki heyeti ‘’adını aldı(1924)
* İstanbul Belediye Konservatuvarı kuruldu(1926).
* Ankara Devlet Konsevatuvarı kuruldu(1936).
* Gazi Terbiye Enstitüsü Müzik Bölümü kuruldu(1937)
* Ankara’da Askeri Müzik Okulu öğretime açıldı(1938)

Bu kurumlar, Atatürk’ün düşünceleri ve direktifleri doğrultusunda günümüze kadar gelişerek gelmiştir.’ün düşünceleri ve direktifleri doğrultusunda günümüze kadar gelişerek gelmiştir.Günümüzde çağdaş Türk müziğinin temeli olan bu kuruma, çeşitli senfoni orkestraları konservatuvarlar, üniversitelerin bünyesinde açılan müzik bölümleri, operalar, güzel sanatlar fakülteleri ve liseleri eklenmiştir.

MÜZİK SANATCILARININ ATATÜRK’ÜN MÜZİK GÖRÜŞLERİ
DOĞRULTUSUNDA YETİŞTİRİLMESİ
Atatürk döneminde, çağdaş Türk müziğinin geliştirilmesi için; ‘’Türk beşleri’’ diye adlandırılan kişilerden oluşan ve müziğimizin bugünkü çağdaş seviyeye ulaşmasında büyük emeği geçen sanatçılardan Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Ahmet Adnan Saygun, Necil kazım Akses Devlet bursu ile müzik eğitimi için yurt dışına gönderilmişlerdir.

Ankara’da Musiki Muallim Mektebinin kurulmasından sonra Avrupa’ya başka öğrenciler de gönderilmeye başlandı.Mektebinin kurulmasından sonra Avrupa’ya başka öğrenciler de gönderilmeye başlandı.Mektebinin kurulmasından sonra Avrupa’ya başka öğrenciler de gönderilmeye başlandı. Avrupa’daki eğitimini tamamlayan genç sanatçılar, yurda döndükten sonra hem çağdaş anlamda müzik eserleri bestelemiş hem de çeşitli müzik okullarında öğretmenlik yapmışlardır.
1934 yılın da’’ Milli Musiki ve Temsil Akademisi Kuruluş Kanunu’’ çıkarıldı. ‘’Müzik İnkılabı’’nın pıroğramını yapmak için bir kurul oluştuldu. Bu konu için Avrupa’dan getiri,len uzmanlar çalıçmalara abşladılar. Ankara devlet konservatuvarından çağdaş bbesteci ve yorumcular yetiştirildi. Ayrıca Paul Hindemith (Paul Hindemit) ve Bela Bartok gibi büyük müzik adamları da Türkiye’de araştırma ve incelemeler yapmış ve müzik alanında kendilerinden yararlanılmıştır.

Atatürk’ün sağlığıbda başlatılan müziğimizin geliştirilmesine yönelik çalışmalara ölümünden sonra da devam edilmiştir.
1948 yılında, üstün yetenekli çocukların yurt dışına öğrenim görmeleri için özel bir yasa çıkarıldı. Bu yasa doğrultusunda yurt dışına ilk gönderilen sanatçılar, Piyanist İdil Biret ve Kemancı Suna kandır.

ATATÜRK’ÜN MÜZİK GÖRÜŞMELERİNİ ÇÖZÜMLEYİŞ VE YORUMLAYIŞ
Toplumlardaki değişiklikler ve yenilikler, kendini önce müzikte göstermektir. Bunu fark eden Atatürk, müziğe gereken önemi vermiş ve bu alanda büyük atılımlaer gerçekleştirilmiştir. Atatürk, güzel sanatlar içinden müziğe verdiği önemi, konuşmalarında da dile gelmiştir. Bu konuşmalarının birinde ‘’ bir ulusun musiki eğitiminde önem verilmezse, o ulusu ilerletmenin mümkün olmayacağını ‘’görüşünü belirtmiştir. ‘’diyerek rmüzik konusun da biliçli olarak hareket ettiğini vurgulamıştır.

Atatürk, müzikle ilgili düşüncelerini ‘’müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir.’’sözü ile belirtmiştir. O, müziğin toplum hayatında çok önemli bir yeri olduğunu ise:

‘’Hayatta müziklazım değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzikileilgiliolmayan varlık insan değildir. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise, müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat saten mevcut olmaz.’’ Sözleri ilebelirtmiştir.

Atatürk; ‘’Her milletin kendisine özgü gelenek ,kendine göre ,milliği özellikleri vardır. Hiçbir millet aynen giğerbirmilletin taklitçisi olmamalıdır... Milliği müziğimizi, modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına,daha çok emek verilecektir. Dünyanın her türlü ilminden,buluşundan,gelişmesinden istifade edelim,lakin unutmayalım, asıl temeli kendi çizdiğimizden çıkarmak mecburiyetindeğiz’’sözleriile ulusal müziğin özünü koruyarak geliştirilmesini vurgulamıştır.

Atatürk’ün yaptığı türkmüzik inkilabını kısaca; ‘’Türk müziğini kendisine özgü geleneksel yapısı içinde,uslüp ve biçim özelliği değiştirilmeden geliştirilmesi ve çağdaş bir yapıya kavuşturulması’’ sözleri ile ulusal müziğin özünü koruyarak geliştirilmesini vurgulamıştır.

Atatürk’ün yaptığı Türk müzik inkilabınınn kısaca; ‘’türk müziğinin kendisine özgü geleneksel yapısı içinde, uslüp ve biçim özelliği değiştirilmeden geliştirilmesi ve çağdaş bir yapıya kavuşturulması’’ diye özetleyebiliriz.

Türkiye’miz müzik alanında dünyadaki saygın ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizin müzikalanında bu kadar ilerlemesinin en büyük nedeni, Atatük’ün belirlediği müzik ilkeleri doğrultusunda Cumhuriyet Döneminde başlatılan çalışmaların günümüze kadar aynı hızla devam etmesidir.

ATATÜRK’ÜN BELİRLEDİĞİ MÜZİK İLKELERİ DOĞRULTUSUNDA YAPILAN ÇALIŞMALAR VE SAĞLANAN GELİŞMELER
Atatürk’ün müzikle ilgili görüşlerini hayata geçirmesinde uyulması gereken temel düşünceler, onun belirlediği müzik ilkelerine dayanmaktadır.
Türk müziği, türk müzik inkılabından sonra her yönüyle bir atılım içine girmiştirn. Ulusallıktan çağdaşlığa çağdaşlıktan evrenselliğe ilkesiyle yapılan çalışmalar sonucu, müziğimizde büyük gelişmeler sağlanmıştır. Müzikile ilgili gelişmeler doğrultusunda amaçları gerçekleştirmek için çeşitli müzik kurum ve kuruşları açılmış,burada eğitim gören nöğrenciler, Atatürk’ün belirlediği ilkeler doğrultusunda yetiştirilmiştir. Bu çalışmalar, devam ederek günümüze kadar gelmiştir.

Atatürk’ün belirlediği müzik ilkeleri doğrultusunda yapılan çalışmaları ve sağlanan gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz.

• Türk halk ezgileri derlenmiş, notaya alınmış ve yayımlanmıştır.

• Bu eserleri seslendirmek ve yorumlamak için orkestıralar ve korolar kurulmuştur.
• Müziğimizde yeni bir kavram olan çok seslilik kullanılmaya başlanmıştır.
• Halk ezgilerinin, batı tekniği ile çok seslendirme çalışmaları yapılmıştır.
• Aynı ezgilerimiz, çağdaş tekniklerle işlenerek özgün eserler bestelenmiştir.
• İlk türk operası olan “Özsoy Operası “Ahmet Adnan Saygun tarafından bestelenip sahneye koyulmuştur.
• Türkçe operalar sahneye konulmuştur.
• Geleneksel Türk halk müziği,geleneksel Türk sanat müziği ve çağdaş çok sesli Türk müziği alanlarında değerli sanatçılar ve öğretmenler yetiştirilmiştir.
• Çeşitli üniverstelere bağlı fakültelerde müzik bölümleri açılmıştır.
• Çeşitli müzik guruplarımız yurt dışında düzenlenen festivallere katılarak büyük başarılar elde etmişlerdir.
• Ülkemizde, uluslar arası özelliğe sahip bir çok müzik festivali düzenlenmektedir.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 19:39

Benzer Konular

25 Kasım 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
10 Ocak 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
5 Aralık 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
25 Aralık 2014 / misafir Soru-Cevap