Arama

İnsan kullanımından dolayı zarar gören su kaynakları hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 15 Nisan 2009 Gösterim: 10.342 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
15 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
insan kullanımından dolayı zarar gören su kaynakları
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
nsanların yeryüzüne verdiği zarar ve doğada beklenmedik yıkım tehlikesi artıyor. Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi adlı grup, 95 ülkeden bin 360 uzmanın katılımıyla yapılan araştırmanın sonuçlarına dayanarak bir rapor hazırladı.

Sponsorlu Bağlantılar
Ekolojik sistem kirlendi
Rapora göre, artan insan nüfusu, son 50 yıl içinde, temiz havadan temiz suya kadar yaşamın bağlı olduğu ekolojik sistemin üçte ikisini kirletti ya da istismar etti. Raporda, insanların dünyaya bu kadar zarar vermesiyle, gelecek nesiller için ekolojik sistemi korumanın artık mümkün olmayacağına da değinildi.

Yok olma ile karşı karşıyayız
Dünyanın yaşam destek sistemlerinin büyük çapta değerlendirildiği raporda, memeliler, kuşlar ve hem karada hem de suda yaşayan türlerin yüzde 10 ile yüzde 30'unun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu belirtildi.

İnsanların, geçtiğimiz 50 yıl içinde gittikçe artan gıda, taze su, kereste, lif ve yakıt taleplerini karşılamak için ekolojik sistemi değiştirdiği belirtilen raporda, dünyada yaşam çeşitliliğinde meydana gelen geri dönülmez büyük kayıplar da hatırlatıldı.

Önümüzdeki yıllar zor geçecek
1945'den bu yana daha fazla arazinin tarım alanına dönüştürülmesi konusunun örnek olarak yer aldığı raporda, bu bozulmanın zararlı sonuçlarının gelecek 50 yılda daha da kötüleşeceği öngörüldü. Rapora göre tüketimde önemli değişiklikler, iyi eğitim ve yeni teknolojileri kullanma gibi unsurlar bu hasarı durdurabilecek nitelikte.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
15 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
nsanların yeryüzüne verdiği zarar ve doğada beklenmedik yıkım tehlikesi artıyor. Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi adlı grup, 95 ülkeden bin 360 uzmanın katılımıyla yapılan araştırmanın sonuçlarına dayanarak bir rapor hazırladı.

Sponsorlu Bağlantılar
Ekolojik sistem kirlendi
Rapora göre, artan insan nüfusu, son 50 yıl içinde, temiz havadan temiz suya kadar yaşamın bağlı olduğu ekolojik sistemin üçte ikisini kirletti ya da istismar etti. Raporda, insanların dünyaya bu kadar zarar vermesiyle, gelecek nesiller için ekolojik sistemi korumanın artık mümkün olmayacağına da değinildi.

Yok olma ile karşı karşıyayız
Dünyanın yaşam destek sistemlerinin büyük çapta değerlendirildiği raporda, memeliler, kuşlar ve hem karada hem de suda yaşayan türlerin yüzde 10 ile yüzde 30'unun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu belirtildi.

İnsanların, geçtiğimiz 50 yıl içinde gittikçe artan gıda, taze su, kereste, lif ve yakıt taleplerini karşılamak için ekolojik sistemi değiştirdiği belirtilen raporda, dünyada yaşam çeşitliliğinde meydana gelen geri dönülmez büyük kayıplar da hatırlatıldı.

Önümüzdeki yıllar zor geçecek
1945'den bu yana daha fazla arazinin tarım alanına dönüştürülmesi konusunun örnek olarak yer aldığı raporda, bu bozulmanın zararlı sonuçlarının gelecek 50 yılda daha da kötüleşeceği öngörüldü. Rapora göre tüketimde önemli değişiklikler, iyi eğitim ve yeni teknolojileri kullanma gibi unsurlar bu hasarı durdurabilecek nitelikte.
Quo vadis?
I-cuttt - avatarı
I-cuttt
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #3
I-cuttt - avatarı
Ziyaretçi
Su kaynaklarının kirletilmesi ve yok olması durumunda insanları ve diğer canlıları bekleyen tehlikelerin nelerdir ?

SU kaynaklarının bilinçsizce tüketilmesini önlemeye katkı sağlayacak ne gibi önlemler alınabilir ??
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
SU KİRLİLİĞİ

Yeryüzündeki içme ve kullanma suyunun miktarı sınırlıdır. Zamanla su kaynaklarının azalması, insan nüfusunun artması ve daha önemlisi, suların kirlenmesi yaşamı giderek zorlaştırmaktadır.

Su kirliliğini oluşturan etmenlerin başında lağım sularıyla sanayi atık suları gelmektedir. Bunun yanında petrol atıkları, nükleer atıklar, katı sanayi ve ev atıkları da önemli kirleticilerdir. Bunlar deniz kenarındaki bitki ve alg gibi kaynakları yok etmektedir. Kirlenme sonucu denizlerde hayvan soyu tükenmeye başlamıştır. Örneğin; Marmara denizi, kirlilik nedeniyle balıkların yaşamasına uygun ortam olmaktan çıkmıştır. Karadeniz'deki kirlenme nedeniyle hamsi ve diğer balık türleri giderek azalmaktadır. İstakozların larva halindeyken temiz su bulamamaları nedeniyle nesilleri tükenmektedir. Nehir ve göllerimizde kirlilik nedeniyle canlılar tükenmek üzeredir.

Yeni yeni kurulmaya başlanan arıtma tesisleri, lağım ve sanayi atık sularını hem kimyasal hem de biyolojik olarak temizlemektedir. Böylece hem sulama suyu gibi yeniden kullanılabilir su kazanılmakta hem de denizlerin kirlenmesi önlenmektedir. Bu nedenle sanayileşme mutlaka iş yerleri planlanırken arıtma tesisleri ile birlikte düşünülmelidir


Su Kirliliğinin canlılar üzerinde Etkileri - Su kirliğinin sebepleri - Çözüm önerileri

Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ederler. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan durum ortaya çıkar. Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur.

Yeryüzünü saran ve okyanuslarda, denizlerde, göllerde, akarsularda ve yer altı sularında bulunan sularla atmosferdeki su buharının tümüne hidrosfer (su küre) adı verilir. Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde bulunur. Yeryüzünden buharlaşarak atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak tekrar yeryüzüne dönerler. Bu dolaşma "Hidrolojik devre" denir. İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek ve ekonomik ihtiyaçlarım giderebilmek için suyu bu dolaşımdan alır, kullandıktan sonra yine aynı dolaşıma iade ederler. Bu olaylar sırasında suya karışan maddeler suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak özelliklerinin değişmelerine neden olurlar. Su kirliliği olara.k adlandırılan bu özellik değişimleri, aynı zamanda sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya bağlı eko sistemlerin etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların sahip oldukları kendi kendini temizleme kapasitesinin azalmasına veya yok olmasına yol açabilir.

Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur.

Havanın içinde bulunan katı ve sıvı tanecikler, havadan çok ağır olduklarından, çok geçmeden aşağı doğru inerek karalara ve sulara ulaşırlar. Havanın içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbon dioksitler verilebilir. Havaya karışan pek çok kirletici madde çok dayanıklı olmadığından, zamanla oksijen, ışık ve ültraviyole ışınlarının etkisi ile parçalanır. Daha sonra dünyada toprağa, göle, denize ve havaya inerler. Bu kirleticilerden toprağa yayılanlarda zamanla mekaniksel ve sel suları yardımı ile veya başka etkenlerin yardımı ile topraktan suya geçerler.

Su kirliliği antropojin etkiler sonucunda ortaya çıkan, kullanımı kısıtlayan veya engelleyen ve ekonomik dengeleri bozan kalite değişimleridir. Su kirliliğinin bir başka tanımı ise; su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi, şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, su ürünlerinde, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yaratacak madde ve enerji atıklarının boşaltılmasını ifade etmektedir.

a) Havadaki ve topraktaki kirletici maddeler eninde sonunda suya geçerler.

b) Dünyadaki tüm suların % 99'undan daha fazlası bir tek sistem içinde birbirine bağlı olup genel mahiyette kirlenme tehdidi altında bulunmaktadır.

c) Sularda, muazzam bir canlı varlık hazinesi, dolayısı ile gıda deposu mevcuttur. Burada vaki olabilecek bir denge bozulması bütün dünyamızdaki yaşamı ciddi ve olumsuz yönde etkiler.

d) Kirletici madde miktarı çok az olsa bile suda erimediği zaman, su üzerinde çok ince bir tabaka teşkil edince sudaki hayat önemli bir derecede etkilenebilir. Bunun nedeni atmosferden oksijen ve ısı alışverişinin zorlaşmasıdır.

Denizlerden buharlaşan sular yukarıda yoğunlaşıp yağmur halinde aşağıya düşünce pek çok pislikleri ve suda eriyen maddeleri beraberce nehirlere ve özellikle denizlere doğru sürüklerler. Bu şekilde pislikler ve kirleticiler durmadan havadan ve topraktan sulara geçerler. Karalardan sökülebilen ve sular tarafından sürüklenen taş ve topraklarda bu kirletici maddeler gibi denizlere ulaşınca bir daha eski yerlerine gidemezler. Onun içindir ki denizler bilhassa nehir ağızlarında mütemadiyen dolmakta ve karaların yüzölçümü az da olsa artmakladır. Kısacası karalardan ve atmosferden ister suda erimiş olsun, ister erimemiş olsun suya sürüklenen maddeler ve bu arada kirleticiler bir daha eski yerlerine gidemezler. Her şeyden önce yer çekimi buna manidir. Erozyon sonucunda her yıl milyonlarca ton kıymetli toprak karalardan sulara ve dolayısı ile denizlere geçer. Bir bakıma bu da önemli bir çevre sorunudur.

Dünyamız verimliliği bu yüzden gittikçe azalmaktadır. Sulara ve denizlere geçen maddeler okside edilebilir cinsten iseler (mesela organik maddeler) sudaki erimiş oksijeni yakacaklarından sudaki hayat şartlarını zorlaştırırlar. Genellikle organik maddeler oksijenle tahrip edilip zamanla parçalanırlar ve hüviyetlerini kaybedip zararsız hale gelirler. Suda erimiş

Haldeki oksijen oradaki hayatın devamında büyük bir etkendir. Bir kısım organik madde çok dirençli olup uzun zaman bozulmadan kalabilirler. Bu gibi maddelerin çevre üzerindeki menfi etkileri de uzun sürer ve ekolojik sistem dengesini ciddi olarak bozabilirler. Örnek olarak petrol ürünlerinden, suda ağır olup dibe çökenler gösterilebilir.

Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili olmasının yanı sıra, sayısız iç su kaynaklarına sahip olup, toplam su ürünleri üretimi bakımından, 1997 verilerine göre 500.260 ton ile dünya su ürünleri üretim sıralamasında orta sıralarda yer almaktadır (A. Özdemir, V. Kürüm. 26/28 Ekim 1999 Balıkçı Gemileri ve Avlanma Teknolojisi semp.)Deniz ve iç sularımızda canlı yaşamın sayıca ve türce giderek azalması, kirliliğin, yanlış yapılaşmanın, aşırı avlanmanın, yanlış teknoloji kullanmanın en önemli belirtileridir.

Çeşitli yollardan meydana gelen deniz kirliliği, toplumların korunması ve insanlığın geleceği bakımından büyük önem arz etmektedir. Belli bir sistem içinde yerleşmiş toplumlar,' üretim teknolojisi sonucu ekolojik dengeyi tahrip etmekte, kısa dönemde geçimlerini sağlama endişesi içinde, uzun dönemin birçok imkanlarını yok etmektedir. Kirliliğin en yoğun olduğu sucul kaynaklar, gelecekteki gıda deposu olma özelliğini hızla yitirmektedir. Bu kirlilik, besin zinciri boyunca giderek artmakta ve sonuçta tüm canlı sistemler bu kirlenmeden payına düşeni almaktadır.

Deniz ve iç sularımız yanlış yapılaşma, endüstriyel, evsel, komşu ülke akarsuların taşıdıkları atıklarla ve yaşanan kazalarla sürekli kirlenmektedir.

İster sucul kaynaklı olsun, isterse karasal kaynaklı olsun, kirlenmelerin araştırılmasında tek amaç vardır; o da kirliliğin canlılar veya canlı kaynaklar üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkilerinin incelenmesi ve elde edilen sonuçlara göre gerekli önlemleri almaktır. Bu etkileri saptamak da canlıların fizyolojilerini, histolojilerini ve anatomilerini, davranış biçimlerini ve beslenme alışkanlıklarını bilmekten geçmektedir. Bu nedenle Biyologlara çok büyük görevler düşmektedir. Çünkü bu konuda tek eğitim alan meslek gurubudurlar.



Kirlilik Çeşitleri üzerine incelemeler

* Evsel artıklar,;Çöpler, arıtılmadan akarsulara, denizlere verilen kanalizasyon ve pis su atıkları bu başlık altında toplanabilir
* Endüstriyel atıklar; (örnek olarak; kimyasal kirleticiler, pestisidler, zehirli gaz atıkları, tozlar)
* Elektrik üretmek amacıyla kurulan termik, nükleer santraller
* Yanlış yer seçimi nedeniyle tersane, çekek, liman, balıkçı barınakları
* Erozyon
* Yanlış sahil dolgu alanları
* Sanayi tesislerinin dolum, boşaltım, aktarma alanlarında petrol türevlerinden kaynaklanan kirlenmeler
* Deniz ve iç su taşıtlarının sintine, kirli balast sularından kaynaklanan kirlilikler
* Gemiler tarafından taşınan balast sularında bulunan yabancı sulara ait canlılar ve kimyasal kirleticiler
* Ruhsatsız ve yasal olmayan alanlardan kum çekilmesi
* Kazalar
* Çarpık kentleşme,
* Aşırı ve bilinçsizce avlanma,
* "GMO" Genetik yapıları değiştirilen ve yayılımcı yabani türler (yosun, fito / zooplankton vs.)
* Üretim çiftlikleri
* Atmosfer kaynaklı kirlilikler (toz, asit yağmurları, dümen, hava taşıtlarının atıkları vs.)

Yukarıda sıralamaya çalışan kirlilik nedenleri, sucul ekosistem (fauna ve flora'nın) içinde yeralan, canlı ve cansız sistemler arasındaki karmaşık ve hassas dengeyi etkilemektedir. Ekosistemin bu denge neticesinde madde döngüsü, enerji akışı ve popülasyon denetimi sağlanmaktadır.

Kirlilikler bu ekolojik dengede hasar meydana getirmektedir. Bu hasarın giderilmesi için biyolojik bilgi birikimi gerekmektedir. Biyologlar kirliliği izlemekte, "biyolojik indikatörler" kullanmaktadırlar. Kirleticilerin canlının üzerindeki etkisini subletal ve letal düzeyde incelemek gerekmektedir.

Petrol türevleri, pestisit ve ağır metal gibi kimyasal kirleticiler; sucul canlılarda yarattığı toksik, akut, kronik ve doğrudan etkilerin yanısıra, dolaylı fizyolojik etkileri de olmaktadır. Bu tür kirleticiler, canlı kaynakların yumurta, larvalarını ve genç bireylerini çok daha fazla etkilemektedir. Canlı kaynakların sürdürülebilir üretimlerinin ve nesillerini devam ettirmeleri tehlikeye girmektedir. Fizyolojik etkileri şöyle sıralayabiliriz; Planktonlarda hücre bölünmesinin gecikmesi ve engellenmesi, kabuklularda beslenme alışkanlıklarının değişmesi, balıklarda anormal yumurtlama ve yumurtlama dönemlerinin değişmesi, kanser tümörlerinin oluşumu vb.(Walker. C.H 1992)

Sucul türleri tek tek korumak mümkün olmadığından, onları habitatları ile birlikte koruma altına almak gerekmektedir. Koruma çalışmalarında türü, tür topluluklarını, habitatların özelliklerini, ekolojik döngüleri tanıyan, analiz etme yetkisine sahip meslek guruplarından istifade edilmelidir.

Globalleşen ve AB'ye üye olma yolundaki Türkiye'de, meslek guruplarının sorumlulukları gelişmiş ülke normlarına göre düzenlenmelidir. Günümüzde genetik çeşitliliğin azalması dünyadaki en önemli çevre sorunu olarak değerlendirilmektedir. Denizlerde yaşayan bakterilerden balinalara kadar çeşitli organizmalardan sadece balıklara, (ekonomik değeri olanlar, nesli tükenmekte olanlar), Deniz kaplumbağlarına ve Deniz memelilerine (foklar, balinalar ve yunuslar), toplumumuz duyarlılık göstermektedir. Halbuki besin zinciri düşünüldüğünde, bu canlı guruplarına gelinceye kadar bir çok gurup ve binlerce tür vardır.



Kirliliğin Önlenmesi için Çözüm Önerileri:

Endemik ve nesli tehlikede türler tespit edilerek yaşam alanları (habitatları) koruma altına alınmalıdır.

Biyolojik çeşitliliği tehdit eden risk faktörleri ile biyolojik indikatörler belirlenmelidir.

Sucul fauna ve flora envanter çalışmalarının tamamlanması gerekmektedir.

Deniz kirliliği ile mücadelede ilgili bakanlık, kamu kuruluşu ve meslek örgütleri ile halkın da katılacağı bir organizasyon tarafından, acil müdahale ve master programlar hazırlanmalıdır.

Son derece verimsiz ve deniz kıyılarında bulunan maden sahalarının yarattığı jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su ürünleri avlanma alanları yok olmakta, doğal denge bozulmaktadır. Ruhsatlandırma işlemleri esnasında o bölge için kesinlikle ÇED istenmelidir. ÇED 'in olumsuz olması halinde bu tür işletmelere ruhsat verilmemelidir. ÇED raporlarının bağımsız örgütler tarafından denetlenmesi sağlanmalıdır.

Su havzalarına kaçak inşaat yapılması kesinlikle önlenmelidir. Oturma izni ve iskan verilmemeli, belediye tarafından bu yerleşim alanlarına hiçbir hizmet götürülmemelidir.

Yılda 60.000 den fazla geminin geçiş yaptığı Denizlerimizde ve boğazlarımızda, gemilerin ve diğer deniz ve içsu taşıtlarının sintine, kirli balast sularını boşaltabileceği alanların (Liman Atık Alım Tesisleri) yapılmasına hız verilmelidir.

Akdeniz Ekosistemine dahil olan ülkemizden yük almak için, kara sularına girecek olan açık deniz taşıtlarının, denge amacıyla aldıkları balast sularını, daha karasularımıza girmeden değiştirmelerinin sağlanması; genetik yapısı değiştirilmiş ve yayılmacı türlerin kendi ekosistemimizi tehdit etmesinin önüne geçmek için bir araçtır.

İç sularımızda kirlilik, uluslararası standartların çok üzerindedir. Bunların önlenebilmesi için Arıtma sistemlerinden ödün verilmemelidir.

Deniz ve içsulardaki kirlilik envanterlerinin en kısa sürede çıkartılarak, kamuoyuna ve ilgili kuruşlara ulaşması sağlanmalı ve bu konudaki projelere mali destek sağlanmalıdır.

Sucul canlı kaynakları, suyu süzerek beslendikleri veya süzerek beslenen canlılarla beslendikleri için, kirlilik etkenleri bu canlıların bünyelerinde birikmektedir. (Zehirli kimyasallar-ağır metaller- kanserojenler-).Bu içsularda ve denizlerimizden elde edilen canlı kaynaklardaki kirlenme sınırları sürekli takip edilmeli ve bu sınırların uluslararası sınırları aşması halinde, ihracatçı ve tüketiciler uyarılmalıdır, (mesela yengeç, karides, ıstakoz gibi bazı bentik organizmalarda 1-10 ppm, midye gibi çift kabuklularda ve balıklarda 5-50 ppm, gastropoda'lar da, 10-100 ppm 'e kadar duyarlıdır.)

Ötrofıkasyon ve diğer etkiler, sularımızdaki biyolojik zenginliklerimiz üzerinde olumsuz etki yaptığından, tür çeşitliliği azaldıkça veya üreme alanları terk edildikçe fırsatçı türler veya başka ekosistemlerden balast suları vasıtasıyla veya başka bir yolla taşınan türler üreyebilecekleri uygun ortamı kolaylıkla bulabilmektedir. (Red- tide olayı ve A.B.D kökenli Mnemiopsis leidy bir örnektir.)

Deniz taşıt trafiğinin çağdaş düzeyde planlanması ve verilmekte olan kılavuzluk hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi, deniz kazalarını asgariye indirecektir.

Denizlerimizden geçiş yapacak olan gemilerin uluslararası standartlara uygunluğu denetlenmelidir.

Deniz kazaları için acil müdahale birlikleri ve planı hazırlanmalıdır. Böylece yetki karmaşası ve karışıklıklar en minimum düzeye inecektir.

Sağlık Bakanlığına bağlı hudut Sahilleri Genel Müdürlüğünün kontrolündeki sağlık merkezleri günün koşullarına göre dizayn edilmelidir.

Karasularımızda sefer yapan tüm gemilerin (yerli/yabancı) doğal, tarihi kültürel ve ekonomik çevreye verebilecekleri zararların giderilmesi ve tazmini konusunda bu gemilere yasal düzenlemeler gözden geçirilmelidir.
Kirlenmenin önlenmesi için Ulusal ve uluslararası mevzuatta bir çok yasanın bulunmasına rağmen, bu yasaları uygulamada zorluk çekildiği bilinmektedir. Yetki ve sorumluluk tek bir organizasyonda toplanmalıdır. Uygulayıcı konumunda olan, üreticiler ve sivil toplum örgütleri için hizmet içi eğitimler yapılmalıdır.

Benzer Konular

26 Ocak 2015 / Misafir Soru-Cevap
20 Kasım 2011 / mayıs.. Cevaplanmış
26 Haziran 2012 / liseson Soru-Cevap
12 Haziran 2009 / anti_ewrim Soru-Cevap
11 Nisan 2011 / Misafir Taslak Konular