Arama

İç Anadolu Bölgesi'nin gelenek ve görenekleri nelerdir? - Sayfa 4

En İyi Cevap Var Güncelleme: 15 Nisan 2014 Gösterim: 51.281 Cevap: 32
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
14 Aralık 2011       Mesaj #31
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

iç anadolu bölgesinin gelenek ve görenekler nedir

Alıntı
ener adlı kullanıcıdan alıntı

ANKARA
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ

Sponsorlu Bağlantılar

YÖRESEL YEMEKLER:

Eski Ankara mutfağı evin en büyük kısmını meydana getirirdi. Bir tarafta ocak ve tandır bir tarafta kışlık erzakın muhafaza edildiği kiler bulunurdu. Kilerler genellikle iki katlı olur ve yukarı kısmına mü-sandere denirdi. Mutfağın bir kenarına odun istif edilirdi. Yemekler yere serilen sofralarda yenir önce büyükler sonra ev halkı otururdu.
Çorbalar: Aş çorbası dutmaç keşkek çorbası miyane çorbası sütlü çorba tarhana çorbası toyga çorbası
Et Yemekleri: Ankara tavası alabörtme calla çoban kavurması ilişkik kapama orman kebabı patlıcanlı et sızgıç siyel siyer.
Pilavlar: Bici bulgur pilavı oğmaç aşı pıtpıt pilavı.
Köfteler: Kadınbudu köfte mucirim köftesi yumurtalı köfte tohma tiritli köfte.
Dolmalar: Efelek dolması mantı şirden dolması (bumbar) yalancı dolma yaprak dolması.
Börekler - Çörekler: Altüst böreği ay böreği bohça böreği entekke böreği hamman kana kol böreği papaç pazar böreği tandır böreği yalkı.
Yemekler: Carcıran bici aşı çılbır çırpma göçe göter kaile keşkek yemeği köremez mıhlama omaç papara saz tamtak tiridi topaç.
Hamur İşi Yemekler: Bazlama cızlama gözleme nevizme öllüğün körü su böreği.
Tatlılar - Kompostolar: Ayva boranası baklava bırtlak daşlak ekir fıslak höşmerim kabak tatlısı karga beyni kar helvası kaygana köyter omaç perçem saraylı tiltil helvası tuhafiye zerdali boranası zerdali hoşafı.
Ekmekler: Bazlamacın bezdirme gizleme çerpit ebem ekmeği kartalaç kömbe kete saçkıran şerit yarımca.
YÖRESEL GİYİM:
a) Kadın Giyimi
Ankara'da ele geçen en eski örneklerden yakın zamana kadar yapılan araştırmalarda görülen başlıca kadın kıyafetlerinin en ilginç olanları takım halinde holta ve salta ile birlikte veya tek giyilen sırmalı entarilerle setentiliyon gibi düz ve kalın münakkaş ipekli kumaşlardan yapılan etek ceket şeklindeki elbiseler teşkil etmektedir. Kadın kıyafetleri evde sokakta misafirliğe giderken düğün ve gelin elbiseleri gibi ağır ve kıymetli herbiri çeşitli renk ve şekillerde mevsim ve yaşa göre değişen birtakım elbise çeşitleriyle karışımıza çıkar.
Düğün kıyafetleri:
Gelin elbiseleri ile düğün elbiseleri aynıdır. Yalnız gelinleri farklı kılan şey başlarındaki tel ve duvaklardır. Ağır elbise olarak addedilen bu elbiseler sadece düğün ve düğünle ilgili törenlerde (nişanlar kına geceleri paça günleri vb.) giyilir bunun dışında kesinlikle giyilmezdi.
Düğün elbiselerinin en eski örneklerini üç etek entariler oluşturur. Bunların aşağı yukarı üç asırlık bir geçmişi vardır. Üç eteklerden sonra iki etek denilen harbalı ve holtalı elbiseler giyilmeye başlanmıştır. İki eteklerden sonra da yavaş yavaş holtalar terkedilerek holtasız düz elbiselere rağbet başlamıştır ki bunların da ilk örneklerini belinin iki yanı büzgü ve pastalı bolca tek etekten oluşan çantalı entari olarak tabir edilen sırmalı elbiseler teşkil etmektedir. II. Abdülhamit devrinden itibaren ise setentiliyon gibi kalın ipekli ve münakkaş kumaşlardan yapılan ve daha çok Avrupa modası olduğu tahmin edilen korsajlı balinalı bugünkü deux pieces'leri hatırlatan uzun etek ve ceketten oluşan elbiseler giyilmeye başlanmıştır.
Genç Kız Kıyafetleri:
Genç kızların kıyafeti genellikle sade ve basittir. Süslü elbiseler giymeleri toplumca ayıp sayılırdı. Esasen kızların kına gecesi ve şerbet (nişan) ten başka merasimlerde (düğün veya mevlüt) bulunmaları da geleneklere aykırı idi. Çok özel durumlarda düğüne gitmesi gerektiği zaman bile basma pazen veya yünlüden alelade elbiseler giyerlerdi.
Gezme Elbiseleri:
II. Abdülhamit devrinden otuz sene öncesine kadar resmi misafirliklere gidişlerde bayram ziyaretlerinde zengin hanımlar ipek kadife veya fasone denilen yünlü kumaşlardan veya çitari denilen ipeklilerden uzun entariler giyerlerdi. Daha eskiler ise kutni denilen kumaşlardan yapılan elbiseler giyerlerdi. Bu elbiseler üzerine ipek şaldan mongül veya plüş denilen ipek kadifeden hırkalar giyilir üstüne elmas gerdanlık elmas muska gıdık - altın elmas saat takılır başa oyalı yemeni örtülür üstüne bağdat çarı (çarşaf) carlanarak ziyaretlere gidilirdi.
İç Çamaşırları:
Çamaşır olarak tene üç en dokum bezden kalçaya kadar uzunlukta bolca bir gömlek giyilirdi. Bu gömlek üzerine sutyen yerine canfes veya diğer herhangi bir kumaştan kolsuz astarlı havuz yakalı önden üç düğme ile iliklenen bir yelek üzerine de gezi veya diğer kumaşlardan bir içlik giyilirdi. Bundan başka dize kadar uzanan paçaları geniş dantelli veya fistolu beyaz patiskadan bir iç donu bunun üzerine de basmadan iç astarlı uçkurlu paçalı ayak bileklerinde hafifçe bol bir dış donu giyilirdi.
Gündelik Kıyafetler:
Mevsime yaşa ekonomik duruma göre bazı değişiklikler gösterir. Fakir ve orta halli kadınlar doğrudan doğruya çinti donu denilen dış donu üzerine basmadan bir içlik içlik üzerine de basmadan içi pamuklu ve üstü parmak dikişli ceket şeklinde düz hırka giyerler başlarına yaşlılar kalıpsız iki parmak yüksekliğinde fes giyip üzerine oyasız yemeni örterlerdi. Gençler ise biraz daha yüksekçe kalıplı fes giyip yemeniyi üçgen şeklinde üç köşe katlayarak fesin üzerine örterlerdi. Sokağa çıkacakları zaman yakın komşuya giderlerken damarlı çar dedikleri bir örtü ile başlarını örterler daha uzak bir yere giderken de damarlı veya kareli uzun çarlara bürünürlerdi.
Zengin olan kadınlar ise çinti don üzerine basma yünlü vb.den oluşan uzun düz baştan geçme peşli entariler giyerlerdi. Bu entari üzerine de ekonomik duruma göre basmadan yünlü veya kadifeden parmak dikişli içi pamuklu hırkalar giyerlerdi. Yaşlılar başlarına takke gibi kalıpsız fes gençler ise daha uzun ve kalıplı fes giyerlerdi. Fes üzerine gençler yemeni yaşlılar oyasız yemeni örterlerdi.
Sokak Kıyafetleri:
Ele geçen en eski kaynaklara göre XVII. yüzyılda Ankara'da ferace giyildiği görülür. Feracelerden sonra çarlar giyilmeye başlanmıştır. I. Abdülhamit devrinde feraceler yasaklanıp çarşaf giyilmesi emredilince gençler çarşafı tercih etmiş yaşlılar ise beyaz çarlarını giymeye devam etmişlerdir.
Hamam Kıyafetleri:
Yeni gelin veya zengin genç hanımların hamam kıyafetleri de dikkate değerdir. Yeni gelin veya zengin genç bir hanım hamama giderken helâi don ve gömleğini sevai telli yelek ve içliğini üstüne elbisesini giyer başına oyalı yemenisini takar hamam bohçasını hazırlayarak Bağdat çarını giyip hamama giderdi.
b) Erkek Giyimi:
Anadolu erkek giyimi Ankara da dahil olmak üzere üç grup altında toplamak mümkündür:
- Üç etek entariler
- Şalvar ve işlik fermani veya gazekiden oluşan takımlar
-Efe zeybek veya dadaşlara özgü dizlikli zıpka veya zıvgalı camadan veya cepkenli kıyafetler.
Ankara'da erkek kıyafetleri üzerindeki araştırmalar yaklaşık bir - birbuçuk yüzyıl evvelinden Cumhuriyet devrine kadar olan kıyafet çeşitleri üzerinde yapılmıştır. Bu süre içinde Ankara'da çeşitli halk tabakasının giydiği kıyafetleri başlıca beş ana başlık altında toplamak mümkündür.
İlmiye Sınıfının Kıyafeti:
İlmiye sınıfına ait başlıca takımların en dikkate değer olanlarını üç etek entariler teşkil eder. Abdülhamit devrinin sonuna dek ilmiye sınıfının olduğu kadar esnaf sınıfının da giyiminin esas unsurunu oluşturmuştur. Genellikle şetari altıparmak veya osmaniye topu gibi yollu kumaşlardan yapılan bu entariler önü baştan başa açık yanlarının birer karış yeri yırtmaçlı uzun kollu haydari yakalı önünün bele kadar kısmı ile kol yerleri kaytan süslü olur ve belinin yanında küçük bir bağla bağlamak suretiyle iki önü birbiri üstüne kavuşurdu. Yaklaşık olarak II. Abdülhamit devrinin ilk yarısına kadar hocalar tarafından gayet uzun ve bol şalvarlar pamuklu iç işlikleri ile giyilen bu üç etek entariler üzerine bele ince tarzda (esnaf ve efelerinkinden ince olmak üzere) ipek Trablus kuşağı beyaz tiftik veya Gürün şalından bir kuşak sarılır sırta da mevsim ve duruma göre ya pamuklu hırka veya Mekke hırkası sokakta lata camide ise cüppe giyilirdi.
Üç etek entariler terkedildikten sonra ilmiye sınıfı tarafından pantolona çok benzeyen yalnız üstü ondan biraz daha bolca elifiye şalvarlar giyilmiştir. Elif iyeler üzerine biraz zengince olanlar Şam toplandan zengin olmayanlar yollu pazen veya ketenden parmak yakalı önden düğmeli uzun bilezikli kollu bir işlik giyer bele beyaz tiftik veya Gürün şalından bir kuşak sarar üzerine çuha veya kumaştan bir yelek giyerlerdi.
Okuma Çağındaki Çocukların kıyafeti:
Okuma çağındaki çocuklar okuyan ve okumayan olmak üzere iki kısma ayrılır ve bunlardan okumayanlar esnaf olurdu.
Okuyan çocukların kıyafeti; II. Abdülhamit devrinin birinci yarısına kadar üç etek entari üzerine çuhadan mintan giyer bellerine şal kuşak sararlardı. Ankara'da ilk Maarif Teşkilatı kurulduktan sonra bu üç etek entariler kalkmış yerine pazen veya kumaştan içi astarlı uzun şalvarlar ile işlik ve pamuklu hırkadan ibaret takımlar giyilmeye daha sonraları ise elifiyeler ve nihayet ekonomik durumu iyi olanlar tarafından setre pantollar giyilmeye başlanmıştır.
Yeni yetişen ve okumayan 13-14 yaşındaki esnaf çocuklarından efeliğe hevesli olanlar yaşlıların giydiği bu kısa şalvarların biraz daha darca ve itinalı olanları ile tıpkı efelerinki gibi işlik yelek fermani giyer bele genişçe bir kuşak ile isteyenler silâhlık kuşanırdı. Efe olmak istemeyen gençler ise yaşlıların giydiği takımların daha dar ve gösterişlisini giyerlerdi.
Esnaf Kıyafetleri:
II. Abdülhamit Devri'nin sonlarına kadar Ankaralı esnaf da tıpkı ilmiye sınıfı gibi üç etek entarilerden oluşan takımlar giyerdi. Bu entarilerin altına yakasından güzel görünmesi için bir içişliği giyilir bele uzun veya değirmi şal kumaş kuşanılır sırta da hocalardan farklı olarak kuşağın üzerini örtecek uzunlukta işlemesiz bir gazeki veya fermani giyilirdi. Mekke hırkası bulunanlar bunların üzerine ayrıca bir Mekke hırkası veya pamuklu hırka kışın ise hocalardan farklı olarak isteyenler miriz aba daha zengince olanlar ise kürk giyerlerdi.
Efe ve Zeybek Kıyafeti:
Zeybeklerin giydikleri elbiseler hemen hemen birbirine benzer. Bunlar dizlik işlik camadan veya cepken ve bellerinde genişçe sarılı kuşak kuşak üzerinde çeşitli silâhlarla dolu bir silâhlıktan ibarettir.
Zeybekler kendi aralarında cesaret ve yiğitlikle sivrilenleri efe diye anarlardı. Efeler çarlık dizlik denilen beyaz patiskadan diz kapağının hemen altında bir tür kısa şalvar giyerlerdi. Bu dizliklerin paçalık tabir edilen kısımları san ipekli işli olur ve sim karışık yünden uzun beyaz Sivrihisar diz çorapları ile giyilirdi. Sonraları bu dizlik ve çoraplar terkedilerek II. Abdülhamit devrinin ilk yarısına kadar bunların işlemesiz düz patiskadan olanları ile düz beyaz yünden diz çorapları giyilmiştir. Sekiz metre patiskadan çok bol ve geniş bir surette yapılan bu dizliklerin bütün kıvrıntı ve döküntüleri arkada toplamak suretiyle önü adeta düz ve kırışıksız olur diz kapağının hemen altında ve dize sıkıca oturmuş durumda olan parçasıyla ayağa giyilen diz çorabı arasında iki parmak yer açık kalarak ten görünürdü. Beyaz dizlikler ile sırta çarlık işlik denilen beyaz patiskadan parmak yakalı önden iri sedef düğmeli uzun bilezikli kollan olan bir işlik ve onun üzerine kırmızı beyaz yollu osmaniye işlik giyilir bele genişçe şal kuşak ile silâhlık takılırdı. Bu takımlar ile ayağa kesinlikle kırmızı diz bağlı uzun beyaz ajurlu diz çorabı ve kırmızı cimcime veya yemeni sırta da osmaniye işlik üzerine sırmalı camadan veya sırmalı cepken bunlar yoksa sırmalı yelek giyilirdi.
Uzun konçla diz çorabı ve hatta çizme giymekle beraber dizlik giyenlerinin diz kapaklan ile baldırlarının büyük bir kısmı mutlaka açık bulunurdu. Başlarına fes giyer üzerine ipekli çevre ve pusu sararlardı. Cepkenlerini giymeyip omuzlarından aşağı sarkıtmak âdetleri idi.
Memur Kıyafetleri:
Ankara'daki memur kıyafetleri; yüksek orta ve küçük dereceli memur kıyafeti olmak üzere üç gruba ayrılır.
Yüksek dereceli memurlar; setre pantollar ile beş cm yüksekliğinde dik veya uçları kelebek yakalı gömlekler giyer yakalara boynun arkasından iliklenen hazır uzun kravat veya papyon kravat bağlayıp bunları mücevherli iğneler ile tuttururlar gömlek ve pantolon üstüne de göğsü kapalı bir yelek giyerlerdi. Başlarında kalıplı fes (daha sonra hasırlı fes) ve ellerinde şık bir baston bulunurdu.
Orta dereceli memurlar; setre pantol veya ceket pantollar ile kolalı gömlek yerine basma işlik giyer ve üzerine işliği örterek şık görünmesi için düz ya da pastalı kolalı patiskadan bir jile takarlardı. Bu jileler üzerine dik veya ucu kıvrık kolalı bir yakalık ve beşparmak genişliğinde uçları kıvrık kolalı kolluk ile boynun arkasından iliklenen hazır kravat takılır ve üstüne yelek giyilirdi. Başlarına da ****** fesleri denilen feslerden takarlardı.
Küçük dereceli memurların kıyafetleri ise karışıktır. Genellikle elifiye giymekle beraber üzerine ceket giyenler de bulunurdu. Başlarında sarıksız dal fes bulunması şarttı.


HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Bugün Türkiye'nin her beldesinin ayrı bir özellik taşıyan halk oyunlarına göz atılırsa görülür ki Ankara bu konuda olgunluk mertlik ve vakar ifadeleri taşıyan unsurlarıyla söz sahibidir. Ankara halk oyunları iki kısımda incelenir:
a) Zeybekler:
Ankara Zeybeği:
Oyunların en gösterişlisidir. Yiğitlik ve mertlik ifade eder. Bu zeybek sazla oynanmakta olup ağır bir melodisi vardır. En az iki kişi tarafından oynanır üçlü sacayağı denileni daha da gösterişlidir. Zeybek oyunlarında dikkat edilecek ve en başta gelen husus oyunun vermiş olduğu karakteristik hava ve melodiye göre jest ve figürleri ayarlamaktır. Yani duruş kasılış ve poz zeybek oyununun bütün ihtişamım ortaya koyar.
Mendil Zeybeği:
Bu zeybek oyunu da ağır ve akıcı figürleri ile Ankara Zeybeğine yakındır. Keza iki kişi tarafından ya da daha fazla kişiyle oynanır. Bu zeybeğin en güzel görünüşü çöküşte her iki dizin de yere vurularak doğrulmasıdır.
Karaşar Zeybeği:
Ankara'nın ilçelerinden Beypazarı'nın Karaşar nahiyesinin eski Ankara ile ilgisi olduğu bilinmektedir. Gerek melodisindeki akıcılık gerek oyundaki tek ayak figürleri ile dikkati çe¬ker. Zeybek söylenen türküyü takiben ve iki kişi tarafından oynanır.
Seymen Zeybeği:
Diğer zeybeklerden tamamen ayrı bir özelliği olan seymen zeybeği diğer zeybek oyunları gibi sazla değil davul zurna ile iki veya üç kişi tarafından oynanır. Seymen zeybeği isminden de anlaşılacağı üzere tertip edilen seymen alaylarında düğünlerde alayın önünde bulunan davul ve zur¬nanın hemen önünde kılıç veya tekke palalarıyla giden zeybekler tarafından oynanır.
Seymen Alayı:
Ankaralıların dilinde efe yiğit ruhlu ve atlı anlamlarında kullanılan seymenin uzun bir geçmişi vardır. Seymen düzme Ankara halkının Oğuz Türklerinden armağan olarak yaşattığı bir gelenektir. Seymen düzmeyi yalnız Ankara'nın saklamış olması bir raslantı değildir. Çünkü Ankara dolayları Oğuz Boylarıyla doluydu. Çubuk'da Kargın Aşağı Çavundur Büydüz; Elmadağ eteklerinde Bayındır; Yenimahalle'de Kayı Kınık Dodurga; Hüseyin Gazi eteğinde Peçenek Yazır; Balâ'da Avşar köylerinin adları 24 Oğuz boyunun adlarından gelmektedir. Seymen alayı "Milli Ruh"un coştuğu zamanlarda kurulurdu. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'nin kuruluşlarında böyle alaylar kurulmuştur. Mustafa Kemal'in Ankara'ya geldiği gün de sabah erkenden sancak dikilmiş seymen alayı düzülmüştü.
Yağcıoğlu Zeybeği:
Bu zeybek oyunu Efe Yağcıoğlu Ahmet Ağa'ya ithaf edilmiştir. Zeybeğin ritm ayak oyunları poz ve hareketleri mertlik ifade eder. Diz vuruşları dönüşleri melodisi insanların eski Ankara'ya götürür. Saz ayakta ve göğüste tutularak çalınır.
b) Düz Oyunlar:
Ankara düz oyunlarının ahengi farklı ritmi yumuşaktır. Sazın sesi bazen hareketli bazen duygulu bazen de coşkuludur. Düz oyunların figürleri ayak oyunlarıyla süslenmiştir ve birbirine çok benzer. Hep¬si saz ile grup halinde oynanır sazdan başka müzik aleti yoktur.
Misket:
Yıllar önce yaşanmış gerçek bir aşkı dile getirir. Oyuna ayak figürleri hakimdir. Üç veya dört kişi tarafından oynanır. Bu oyunda üç hareket esastır. Duruş yürüyüş ve sekiş.
Hüdayda:
Ankara'nın eski bir oyunudur. İsmini padişaha rakkaselik yapmış olan Fatma adında güzel bir kadından almıştır. İki kişiden fazlasıyla oynanmaz. Sekerek yürürken yapılan hareketler ilgi çekicidir. Karşılıklı kasılmadan ve ağır ağır gezinmeden sonra oyuna girilir. Efe silâhını çekerek önce sağa sonra sola tekrar sağa sallanarak silâhını ateşler. Oyunun devamında karşılıklı gidiş geliş ve yan yana sekiş hareketleri estetik yönden doyurucudur.
Mor Koyun:
İki ile dört kişi tarafından oynanır. Kol ve ayak hareketleri hakim olup karşılıklı eş tutularak açılıp kapanma hareketleriyle kendine özgü bir estetiği vardır. Dört efenin bir noktada toplanıp hafif sağa eğilerek açılmaları bir gül goncasına benzetilir. Bu oyun da efsanevi bir aşktan doğmuştur.
Yandım Şeker:
Düz oyunların en hareketlisi olup yürüme sekiş ve kolların ahenkli hareketi seyrine zevk katan unsurlardır. Sazla üç ile dört kişi tarafından oynanır.
Name Gelin:
Ankara efelerinin en çok sevdikleri daha çok yaşlı efelerin oynadıkları bir oyundur. Sağ ayak hep beraber yere vurularak oynanır.
Sabahi:
Saz düzeniyle oynanan bu oyun en ağır olanıdır. Türkü okunurken iki ile üç efe ağır ağır gezinirler arada bir dururlar; bu duruşta sağ el silahlıkta sol el arkada belde olur. Türkünün bitiminde oyuna başlanır.
Yıldız:
İki kişilik bir oyundur. Güzel bir melodisi olup sazla oynanır. Bu oyun seher yıldızına ithaf edilmiştir. Eski sohbetlerde tanyeri ağarırken pırıl pırıl parlayan yıldız artık sohbetin bittiğini sabahın yaklaştığını hatırlattığı için bu oyun en son oyundur.
Çarşamba:
Karşılıklı iki kişi tarafından oynanır. Çok hareketli bir oyundur. Kol hareketleri karşılıklı gidiş gelişler ve kolların yukarıda olmayıp normal şekilde sarkıtılarak sallanışı göz doldurur.
Arap Oyunu:
Bir kadın yüzünü siyaha boyar gözlerinin önüne un sürer sırtına bir minder sokarak kambur yapar. Üzerine bir palto giyer eline defi alır kollarını sallayarak mani okur. Ankara halkoyunlarında kadınlar ve kızlar yer almamıştır. Kadınlar düğünlerde şerbetlerde kına gecelerinde ve kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde kendilerine özgü güldürücü eğlendirici oyunlar tertip ederlerdi. Çalgı aletleri def ve kaşıktı.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Ankara Kalesi Anıtkabir Tiftik Keçisi ( Ankara Keçisi ) Hacı Bayram Veli Türbesi August Tapınağı Roma Hamamı Gordion ( Frigyanın Başkenti ) Atakule Karum İş Merkezi Kızılcahamam-Ayaş Kaplıcaları Beypazarı Evleri.

İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
İslam kaynaklarında Ankara'nın adı Enguru olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça "Üzüm" anlamına gelen Engür'den ya da Yunanca'da Koruk anlamına gelen "Aguirada'dan türemiştir. Bazılarına Hint-Avrupa dillerindeki "Eğmek" anlamına gelen Ank ya da Sankskritçe de; "Kıvruntı" anlamına gelen ankaba'dan veya Latince'den çengel anlamına gelen uncus'dan türediği ileri sürülmektedir. Frig dilinde Ank "engebeli karışık arazi anlamına gelir." Şehrin diğer isimleri; Ankyra Ankura Ankuria Angur Engürlü Engürüye Angare Angera Ancora ve son olarak Ankara şeklini almıştır.

kaynak

.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2013       Mesaj #32
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YÖRESEL YEMEKLER:

Sponsorlu Bağlantılar
Aksaray'da hububatın geniş bir alana yayılmış olması ile bundan mamul yiyecekler, hayvancılığın gelişmiş olması dolayısıyla da et ve süt mamulleri, ayrıca bağ ve bahçelerden elde edilen sebze ve meyvelerle de mutfak için oldukça zengin malzemeler elde edilmektedir.

1- Yufka: Yılın belirli aylarında ve yer yer her gün yapıldığı da olur. Uzun süreli yapılan ekmekler için, ölçeği testi olarak bilinen çok testili hamurlar yoğrulur. Ailenin erkekleri, hamurları üzeri temiz bir bezle örtülü olduğu halde çiğnerler. Yoğrulan hamurlar beze denilen küçük parçalara ayrılır. Bunlar düzgün ekmek tahtaları üzerinde, ince, uzun oklavalarla çok ince bir şekilde açılır ve ateş üzerinde bir sacta pişirilir. Pişirme sırasında ekmeğin yanmaması için (pişirgeç) kullanılır.
2- Sepe: Küçük ölçüde açılarak pişirilen yufkadır.
3- Sıkma: Şepeden biraz büyükçe açılan ve içine tereyağı, taze çökelek veya peynir konarak meydana getirilen dürümdür.
4- Çörek: Hamurun mayalanarak, geniş kaplar içinde köy fırınlarında pişirilmesiyle yapılır.
5- Mayalı: Yine hamurun mayalanmasıyla küçük bazılar yapılır. Bu bazılar 1-1.5 cm. kalınlığında açılarak saç üzerinde pişirilir.
6- Erişte: Yufka hamur ince uzun bir şekilde kesilerek güneşte kurutulur. Daha sonra kavrulur ve makarna yerine kullanılır.
7- Kuskus Pilavı: Yumurta ile un bir kap içerisinde karıştırılır. Daha sonra saçma büyüklüğünde küçük parçalar halinde kurutulur.
8- Dolma Mantı: Hamur yufka gibi açılır. Baklava dilimi biçiminde büyükçe kesilir. Hazırlanan kıymalı iç içerisine konduktan sonra katlanır. Suda haşlanarak suyu süzülür. Altına sarımsaklı yoğurt, üzerine özel yapılan zer dökülür.
9- Katıklı Aş: Bir çeşit yaz yemeğidir. Torbada süzülmüş yoğurt, soğuk bulgur pilavı ile karıştırılarak çorba gibi içilir.
10- Pelte: İnce un ve pekmez belirli bir kıvama kadar kaynatılarak pişirilir. Sonra üzerine tereyağı dökülür.
11- Soğanlama: Soğan doğranır, yağ, kıyma ve salça ile ya da domatesle kavrulur.
12- Tarhana Çorbası: Ekşi yoğurt, aşlık, un kaynatıldıktan sonra belirli bir kıvam alır. Bu kıvama yuvarlak ve yassı şekil verilir ve sonra kurutulur. Artık tarhana elde edilmiş olur. Bunu pişirmek için ise bir akşam önce ılık suda bekletilerek kabartılır. Daha sonra suyla pişirilerek üzerine nane ve yağ dökülür.
13- Sarığı Burma (Katmer): İnce un, yumurta ve yoğurt iyice yoğrulur. İnce yufkalar halinde açılır ve hamur bir sini veya büyükçe bir tepsi üzerinde katmerli bir biçimde dıştan içe doğru yerleştirilir. Üzerine yağ ilave edilerek kızartılır. Soğuduktan sonra kestirme dökülür.
14- Höşmerim: Genellikle köylülerin yaylada oldukları zaman yapılır. Tereyağ eritilir, içerisine un atılarak ateş üzerinde, un tanecikler haline gelinceye kadar bir müddet karıştırılır ve soğumadan yenir.
15- Sac Böreği: Şepe halinde açılan hamur, içerisine kıyma, yumurta peynir, sebze konarak ortadan ikiye katlanır. Sac üzerinde pişirildikten sonra yağlanarak yenir.
16- Bamya Çorbası: Malzemeleri: 250 gr. bamya, 200 gr. et, 1 adet soğan, 1 domates, 1 yemek kaşığı salça, 1 limon.
Hazırlanışı: Bamya sıcak suda 15 dakika kaynatılarak, limon tuzlu su ile haşlanır. Tencere içine yağ ile bir adet soğan ve et ilave edilerek soğan kızarıncaya kadar pişirilir. Rendelenmiş domates ile bir kaşık salça ilave edilerek yemek kaynamaya bırakılır, limon ilave edilir. Hazırlanan bamya yemeğe ilave edilerek servis yapılır.
17- Yoğurt Çorbası:
Hazırlanışı: Yoğurt, su ile karıştırılarak içine pirinç ilave edilir, ocakta kısık ateşte belirli bir kıvama gelinceye kadar pişirilir. Ayrıca bir kapta tereyağı kızarıncaya kadar ısıtılır. Yağ et suyu ve kırmızı biber ilave edilir sos halinde çorba üzerine dökülür. Sıcak servis yapılır.
18- Arabaşı: Malzemeleri: 1 litre su, 3 kahve fincanı un, 100 gram tereyağı ve tuz.
Hazırlanışı: 1 litre su, 3 kahve fincanı un, 100 gram tereyağı ve tuz iyice karıştırılır. Sonra ocakta kaynamaya bırakılır. Kaynayan lapa yayvan bir tepsi içine 3 cm. kalınlıkta olacak şekilde düzgünce yayılır. Baklava dilimi şeklinde kesilerek soğutulur Haşlanmış tavuk veya hindi göğsü, tereyağlı bir kahve fincanı un ile beraber kavrulur. Kaynatılmış 1 litre tavuk suyu içine yapılan sos ilave edilir. Soğutulmuş un lapası kaşıkla alınır, soslu tavuk suyuna batırılarak servis yapılır.
19- Kalburbastı: Hazırlanışı: 1 su bardağı sıvı yağ, margarin ve yoğurt, yeterince un karıştırılır, mayalanır. Yapılan hamur kulak memesi büyüklüğünde hazırlanır, rende ile tel süzgeçten geçirilir, üzerine rendelenmiş ceviz konularak kapatılır. Kapatılan kısım alta gelecek şekilde tepsiye dizilir, kısık ateşte veya fırında pişirilir. Yapılan tatlı için hazırlanan şerbet tatlının üzerine dökülerek servis yapılır.
20- Kaygana: Malzemeleri: 6 yumurta porselen kapta çırpılır. Hazırlanan un ilave edilir, tekrar çırpılır. Tavada hazırlanan yağ hafif kızarınca hazırlanan yumurta un karışımı malzeme yağ üzerine ilave edilerek kısık ateşte çevrilerek pişirilir. Servis yapılır.
21- Çiğleme:Malzemeleri: 500 gr. un, 2 bardak su, 250 gr. taze kaymak ve tuz.
Hazırlanışı: Hazırlanan un ile su hamur haline getirilir. 15 dakika dinlenen hamur merdane ile küçük yuvarlak şeklinde açılır. Arasında bir tatlı kaşığı kaymak ilave edilip kapatılır. Teflon tavada kısık ateşte çevrilerek pişirilir. Tekrar üzerine kaymak ilave edilerek servis yapılır.
YÖRESEL GİYİM:
Aksaray kadınının kıyafetlerini, kırsal kesimlerde, gündelik ve özel günlerde giymiş olduğu kıyafetler olarak incelemek mümkündür. Aksaray kadının gündelik ve özel günlerde giydiği kıyafetlere geçmeden önce Aksaray kadınının özelliklerini araştırmak gerekir.
Anadolu da kadın tarih çağlardan bu yana üretimin ve doğurganlığın sembolü olmuştur. Bu özeliklerle oluşan Anadolu kültürü içinde kadın ana tanrıca olmuş ve bu kült geleneğe bağlı olarak günümüze kadar gelmiştir. Aksaray kadını bu geleneğin temsilcisi olarak bu yaşamda önemli bir yer almıştır. Kadınlar oluşan bu kültür gereği özellikle ev ve devlet yönetiminde büyük roller üstlenmiştir. Evde, ve dışarıda derleyici ve toparlayıcıdır. Eşine ve çocuklarına bağlı olan kadın bu görevlerini büyük özverilerle yerine getirir. Kendi için fazla yaşamayan Aksaray kadını kendine yeterince zaman ayırmaz, lüks ve süse fazla düşkün değildir (son 25 yıla kadar). Kazanca göre harcamalarını bilir. Geleneklerine bağlı Aksaraylı kadının incelik ve zarafetini evinin her köşesinde görmek mümkündür.
Aksaray kadını; evde ve sokakta giyimine özen gösterir. Evde sade, ev içi günlük giysileri kullanır. Sokakta ve ziyaretlerde ise "kişilik" adını verdikleri gezmelik kıyafetlerini giyer. Eski Aksaray kadınının karakteristik giyim özelliği şalvardır. Şimdi bile birçok Aksaraylı kadın şalvar ve işlikle (gömlek) görülmektedir. Şalvarın özelliği kaybolmamış, yalnız kumaşları değişmiştir.
Günlük Giysiler: Aksaray kadınının günlük giyimi denince, akla gelen ev içi giysileridir. Ev içinde, iş yaparken giydiği giysi işlik ve şalvardır. Bu giysi aynı cins kumaştan yapılmıştır. Giysi ile birlikte çevre, yemeni kullanılır. Ev içinde fazla süs ve ziynet eşyası kullanılmamaktadır. işlik ve şalvar genellikle çizgili kumaştan yapılmaktadır. Diril kumaştan yapılmakta olan şalvara bazı yerlerde "Doddiri" adı da verilmektedir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2014       Mesaj #33
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
acil ankara ayaş bayat köyünün gelenek görenek ve tarihçesi lütfen uzun gerekiyo nolur

Benzer Konular

12 Şubat 2012 / tv2011 Soru-Cevap
16 Mart 2015 / Misafir Soru-Cevap
25 Mayıs 2015 / Misafir Cevaplanmış