Arama

Tanzimat döneminde ülkenin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik durumu nasıldı? - Sayfa 4

Güncelleme: 20 Kasım 2012 Gösterim: 94.549 Cevap: 33
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Kasım 2012       Mesaj #31
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tanzimat döneminin sosyal-siyasi yapısı hakkında kısa bilgi
Sponsorlu Bağlantılar
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
3 Kasım 2012       Mesaj #32
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
TANZİMAT DÖNEMİ ( 1839-1871 )

Sponsorlu Bağlantılar
Tanzimat dönemi, ( 1839-1871 ) Osmanlı Devleti tarihinde Abdülmecit’in imzasını taşıyan Gülhane Hattı Hümayunu’nun Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmasıyla başlayan ve birinci Meşrutiyete kadar süren ıslahat ve batılılaşma dönemidir.
Sultan II. Mahmut, 30 Haziran 1839’da veremden öldü. Yerine, 1839’dan 1861’e kadar saltanat sürecek olan büyük oğlu Abdülmecit geçti. Mahmut’un ölümünden sonra merkezileşmeye ve modernleşmeye yönelik ıslahatlar bir süre daha aynı şekilde sürdü. Fakat, iktidar merkezi artık saraydan Babıali’ye, bürokrasiye geçmişti. İmparatorluğu yönetecek güçlü ve modern bir örgüt yaratmak için II. Mahmut değişimlere başlamıştı ve bürokrasi örgütünü oldukça güçlü bir hale getirmişti. O kadar ki onun yerine gelenler, denetlemede güçlük çektiler. Politika oluşturulurken, özellikle İngilizlerin olmak üzere yabancıların sayısı çok fazla artmıştı.
İngiltere, ikinci Mısır bunalımından sonra Rus yayılma politikasının getireceği tehlikeye karşı kendine bir koruma olarak Osmanlıyı destekledi. Tanzimat’ın başlangıcı, ikinci Mısır bunalımını çözme girişimleriyle aynı zamana denk gelmişti. Osmanlıların durumunun çok kötüleştiği bir dönemde, 1839’da, reformcu ve Hariciye Nazırı Reşit Paşa tarafından yazılan ama yeni padişah adına ilan edilen bir hatt-ı hümayun Osmanlı Devleti ileri gelenlerine ve yabancı diplomatlardan oluşan bir topluluğa okundu. Bu hatt-ı hümayun, Osmanlı Devletinin amacını ifade ediyordu. İçerdiği dört temel reform ise;
1. Padişahın tebaasının can, namus ve malının güvence altına alınması,
2. İltizam sisteminin yerini alacak muntazam bir vergilendirme sistemi,
3. Zorunlu askerlik sistemi,
4. Hangi dinden olursa olsun bütün tebaa için yasa önünde eşitliktir.

İlan edildiğinden beri bu hatt-ı hümayunun niteliği, içeriği ve buna dayanan Tanzimat politikaları ile ilgili tartışmalar olmuştur hep. Vaad edilen bu reformlar aslında II. Mahmut’un politikalarının devamıydı. Tebaanın can, namus ve malının güvence altına alınması isteği liberal görüşlere dayalıydı. Vergilendirme ve zorunlu askerlik konuları II. Mahmut için en acil konulardı. Osmanlı Hıristiyanlarına eşit haklar vaadi biraz da yabancıları etkilemek amaçlı yapılmıştı. Hıristiyan topluluklar arasındaki milliyetçilik ve ayrımcılığın büyümesini engelliyeceğine ve yabancıların özellikle de Rusların müdahale bahanelerini ortadan kaldıracaklarına inanıyorlardı. Sonuç olarak Gülhane Fermanı kısa sürede de olsa amaca uygun hizmet vermişti.
O dönemde, yabancıların yardımıyla Mısır bunalımına da bir çözüm bulundu. Mehmet Ali Paşa, Mısır, Suriye ve Adana’yı ele geçirmek istiyordu. İngiltere, olaya donanmasıyla müdahale etti ve yapılan savaşlar sonrasında 1841’de Mehmet Ali Paşa, Mısır valiliğinin babadan oğula geçmesi karşılığında Suriye’den vazgeçti. İkinci Mısır bunalımının sona ermesiyle, Ortadoğu’daki gerginlik azalmaya başladı. Fakat farklı milletler ve cemaatler arasında artan ve merkezi hükümetin denetleyemediği temel sorunlar hala ortadan kalkmamıştı.
Kırım Savaşı’nın (1853-1856) görünürdeki sebebi, Filistin’deki kutsal yerlerin kimin olacağı üzerine bir çekişmeydi. Katolikler ve Ortodokslar arasında gibi gözüken bu çekişmede Fransa ve Rusya farklı saflarda savunuculuk yapıyorlardı. Bunun nedeni ise tamamen ülke içi nedenlerdi. Rusya Osmanlı üzerindeki amaçlarını bu sayede kabul ettirmek istiyordu. Fransa ise bu amaçlar onun çıkarına olmadığı için Osmanlı Devleti’nin yanında yer alıyordu. Sonunda Paris’te bir barış konferansı toplandı ve Fransa, İngiltere ve Avusturya’nın isteklerini içeren bir antlaşma ile sonuçlandı. Antlaşmaya göre;
1. Karadeniz’in (Türkiye’deki yakası dahil) askeri güç ve teçhizattan arındırılması;
2. Rusya’nın Eflak ve Boğdan’daki nüfuzuna son verilmesi;
3. Avrupa’nın bütün büyük güçlerince Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün güvence altına alınması.
Kırım Savaşı’nın İmparatorluğun reformları ve maliyesi bakımından kapsamlı sonuçları oldu; imparatorluğun toprak bütünlüğü gerçekten muhafaza edilmişti.
Tanzimat döneminde ilan edilen idari ve adli reformların, özellikle de İmparatorluktaki Hıristiyan azınlıkların konumuyla ilgili olanların en önemli sebeplerinden biri dış baskıydı. Avrupa’daki güçler, ikinci sınıf görülen tebaaları oluşturan cemaatlerin konumunun iyileşmesi için baskıda bulunuyordu. Zamanla bu cemaatler, kağıt üzerinde de olsa Müslüman çoğunlukla eşit haklar elde ettiler. Fakat bu haklar, ne onları ne de büyük güçleri eski millet sisteminde sahip oldukları ayrıcalıklardan vazgeçirmedi. Büyük güçler bu yolla onlara arka çıkarak nüfuzlarını genişletmeye çalışıyorlardı.
Ancak, reformları yalnızca dış baskıya bağlayamayız. 1839 Gülhane Hattı’nda olduğu gibi, dışardan destek alırken ve dış müdahaleyi önlerken bu reformlardan yararlanılmıştı. 1839 sonrasının reformları, II. Mahmut’un programı gibi aynı alanları kapsıyordu; ordu, merkezi bürokrasi, taşra yönetimi, vergilendirme, eğitim ve haberleşme. Yeni olan, adli reforma ve dayanışmaya dayalı usullere çok daha fazla ağırlık verilmesiydi.
Gerçekleştirilen reformları biraz daha yakından incelersek, askeri alanda ‘nizamiye’ adını almış olan ordu bütün bu dönem boyunca genişletilmiş ve Avrupa’dan alınan modern araç gereçlerle donatılmıştı. 1845’te zorunlu askerlik tamamen başlatılmıştı, artık resmen Hıristiyanlardan da askerlik hizmeti yapmaları isteniyordu. Ama bir süre sonra ordu içinde çıkabilecek karışıklıkları engellemek için Hıristiyanlara bedel-i asker adlı özel bir vergi çıkarıldı. Örgütlenme açısından en önemli gelişme, 1841’de kendi yerel komutanlarına sahip eyalet ordularının kurulmasıydı. Bu ordular İstanbul’daki Serasker’in komutası altına verilmiş, böylece valilerin ve ayanın yerel garnizonlar üzerindeki nüfuzu sona erdirilmişti.
Yönetim sisteminde görülen esas gelişme ise gereksiz elemanların tasfiyesi yoluyla verimliliğin artırılmasının ve uzmanlaşmaya gidilmesinin aralıksız şekilde sürmesiydi. Bu sayede aşamalı olarak Avrupa örneğine göre bir seri mükemmel bakanlık ve idare heyeti kuruldu. Hükümetin güç merkezi, açıkça saraydan Babıali’nin bürokratlarına geçiyordu. Merkezi seviyedeki gelişmelerden belki de daha önemlisi, taşra yönetimindeki reformların, daha adil ve daha etkin bir vergilendirme sistemi kurma girişimleri ile bir arada ilerliyor olmasıydı. 1840’ta vergilendirme sisteminde büyük bir reform açıklandı. Sadece üç vergi, cizye, aşar ve mürettebat, olduğu gibi bırakılmıştı.
Adli sistemde de birtakım önemli gelişmeler oldu ki, değişikliklerin birçoğu gayr-ı Müslim cemaatlerin değişen konumlarına ilişkindi. Şeriat yürürlükten kaldırılmadı ama faaliyet alanı tamamiyle aile hukukuyla sınırlanmış ve 1865-1888 yılları arasında Avrupai tarzda sistemli bir şekilde derlenmişti. Tanzimat devlet adamları özellikle de imparatorluk’taki yabancıların ya da Osmanlı Hıristiyanlarının değişen konumlarının gerektirdiği durumlarda geleneksel kanuni sistemin yerini alacak laik yasalar ve kurumlar yarattılar. Laikleşme, eğitimde de en önemli eğilim olarak ortaya çıktı. Önceki dönemde olduğu gibi, bürokrasi ve ordu için mesleki yüksek öğretim kurumlarının kurulmasına çok özen gösteriliyordu. Bunlardan en önemli olanı 1859’da kurulan Mekteb-i Mülkiye idi.
Mali sorunlar reformcu hükümetlerin zayıf noktasıydı ve öyle de kaldı. Avrupa’nın Osmanlı ekonomisine olan katılımı Kırım Savaşı’ndan itibaren ticaretin ötesinde yatırımlara da yayılmıştı. Girişimlere yapılan dolaysız yatırımlar önemsizdi, ama Osmanlı hükümetine borç verme şeklinde yapılan yatırımlar çok önemli rol oynamıştı. Modernleşme oldukça pahalıya gelecekti. Görülen iş karşılığında ücret verme sistemi yerine maaş sistemine geçilmesi, yeni orduya ağır silahlar alınması ve modern bir donanma edinme çabası devlet harcamalarını artırmıştı. Zamanla, hükümet bankacılığın öneminin farkına vardı ve gelişmesine destek oldu. 1856’da Osmanlı Bankası kuruldu.
Tanzimat ayrıca, sınırlı da olsa bir anlamda kültürel bir devrimdi. Devlete egemen hale gelenler genelde Avrupa dillerini, kültürlerini bilirlerdi. Giyimlerinde, görünüşlerinde ve dahi arkadaşlıklarında değişiklikler oldu.
Tanzimat’ın reform politikaları hiçbir zaman halkın isteğine dayanmamıştı. Reformlar, baştaki bürokratlar gerekli gördükleri ya da büyük güçler öyle istedikleri için topluma zorla kabul ettirilmişti. İmparatorluğun Hıristiyan halkı bir yere kadar destek verdi fakat reformlar cemaatler arasında ayrılıkçı milliyetçiliğin yayılmasını önlemeye yetmedi.
Tanzimat döneminde ilk defa bir padişah kendi egemenlik hakları üzerinde bir kanun gücü olduğunu kabul eder. Tabii sonraki hareketler için de bir temel atılmış olur. Kesin nedenleriyse Osmanlı Devleti’nin içindeki azınlıkların ayaklanmalarının sona ereceği düşüncesi ve Avrupa’nın bu azınlıklara hak tanınması için baskı uygulamasıydı.
1856 yılında azınlıklara Tanzimat’tan daha fazla haklar tanıyan Islahat Fermanı çıkarılır fakat azınlıklar yine de bastırılamaz. 1876’da I. Meşrutiyet, 1908’de II.Meşrutiyet kurulur ve Mustafa Kemal’in de katılımıyla bu bunalımlardan kurtulunacak ve Cumhuriyet’e kavuşulacaktır.

Kaynak:
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
3 Kasım 2012       Mesaj #33
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Kasım 2012       Mesaj #34
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen siyasi yapısı lazım bana

Benzer Konular

18 Kasım 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
12 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
20 Eylül 2012 / Misafir Soru-Cevap