Arama

Osmanlı - İran (Safevi) ilişkisi nasıldır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 14 Mart 2014 Gösterim: 21.956 Cevap: 5
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
25 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
dahasan ve şirvana osmanlı neden büyük bir önem vermiştir
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
OSMANLI-İRAN (SAFEVİ) İLİŞKİLERİ(1534-1555)
Kanuni Sultan Süleyman Döneminde İran üzerine 1534-1555 yılları arasında üç sefer yapılmış, İran
Sponsorlu Bağlantılar
Şahının barış istemesi üzerine savaşlar sona ermiştir. Sonuçta İki Devlet arasında AMASYA ANTLAŞMASI
imzalanmıştır(1555).
AMASYA ANTLAŞMASI(1555): Bu antlaşmayla Tebriz, Azerbeycan'ın büyük kısmı, Doğu Anadolu ve Irak
Osmanlılar'a bırakılmıştır.

NOT: Amasya Antlaşması ilk Osmanlı-İran Antlaşmasıdır.

Safeviler, İran’da başlangıçta bir tarikat temsilcisi iken, sonradan kuvvetli siyasi birlik kurmuş olan bir hanedandır. Bu hanedan adını Safevi ye tarikat reisi Şeyh Safial-Din’den alınmıştır. Aslında Sünni olan bu zat yaşadığı İlhanlılar devrinde tarikat merkezi olan Erdebil’de büyük bir şöhret yapmış ve etrafına kalabalık bir mürid kütlesi toplamaya ve bu suretle de İlhanlı devlet ricâlinin büyük saygısını elde etmeye muvaffak olmuş idi. 1337’te vefatından sonra yerini sırası ile oğlu Şadr al-Din, torunu Hvacd Ali ve onun oğlu Şeyh İbrahim almıştır. Bu zâtların şöhretleri zamanla oğlu kendi memleketlerinin dışına taşmış ve Erdebil Irak, Suriye Anadolu ve İran’ın diğer bölgeleri ile Belh ve buhara gibi daha uzak yerlerden gelen kimselerin ziyaret ve hizmet ettikleri bir mahal haline gelmiştir
Timür, Erdebil dergahanına gidip Şeyh’in postunu öpmüştü. Safiyyüddin’in torununun oğlu Şeyh Cüneyd, suniliği bırakıp Şiiliğe başladı. Bu mezhebi öne sürerek siyasi iktidar davasına düştü. Fakat o da oğlu Şeyh Haydar’da hükümdar olmak isteklerini muharebe meydanlarında kelleleri kesilerek ödediler. Şeyh Haydar’ın oğullarından İsmail Safevi , çocuk yaşında şeyh oldu. Uzun yıllar koyu Sünni Akkoyunlu hanedanından kaçıp saklandı. Sonra orta Anadolu’dan Osmanlı topraklarından peşine taktığı Osmanlı merkezi idaresinden şaşkına dönüp bütün imtiyazlarını kaybetmiş olan Türkmen beylerini kandırdı. Sonra orta Anadolu’dan çıkıp Akkoyunluları yıktı. Taht şehirleri Tebriz’de şah ilan edildi. Ekseriyeti suni olan İran’ı kan ve ateşle Şii yaptı. Öz annesi Akkoyunlu prensesini, Sünniliğini bırakmadığı için öldürttü.
Akkoyunlu devletini yıkarak Safevi devletini kurmuş olan (1502) Şii inançlı Şah İsmail, yüzyıllardan beri Anadolu’da yaşayan Kızılbaşlara dâir veya halife denilen propagandacılar göndererek onları da kendi birliğine almaya çalışıyordu. Daha önce Türkiye Selçukluları döneminde Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde, Orta–Anadolu’da Sivas Amasya, Tokat, Çorum, Malatya ve yörelerinde Baba İshak’ın yönettiği Alevi (Şii, Kızılbaş, Babai ayaklanmaları daha sonra da Batı Anadolu’da Rumali’de Samavna Kadıoğlu Bedreddin Mahmut’un başında bulunduğu Alevi ayaklanması gibi çok kanlı olaylar cereyan etmiş. Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın halifelerinden olan Anadolu Alevilerinden Şah Kulu da Şah adına birliğe davet ediyordu. Ayrıca İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın babası halifelerinden olan Anadolu Alevilerinden Şah Kulu adına Şah adına Antalya ve çevresinde başlayarak Anadolu’da faaliyette bulunuyordu, bu faaliyetinin yandaşları vasıtasıyla Rumeli’ye uzatıyordu. Özellikle 1509 yılından itibaren Güney Anadolu’da Antalya sancağında Şah Kulu’nun faaliyetleri artmış, ayrıca Şah İsmail, sancaklardaki bazı Şahzadelerin düzenledikleri toplantılara adamlarını gönderdikten başka, Şahzadelerle mektuplaşmaya başlamıştı
Sultan Süleyman İran’a bir sefer planlayıp harekata geçmeden önce, Orta Asya’da Semerkant, Buhara Beylh, Türkistan ve diğer bölgelerdeki Sünni Türk hükümdarlarıyla onlara tabi bütün emerlerin kimler olduklarını ve ne kadar kuvvetle sahip bulunduğunu araştırıp hepsi hakkında bilgi almıştır. Bu hanlar, Şeybani ailesine mensup, Semerkant hanı Ebu Said, Buhara Hanı Ubeydullah, Türkistan hanı Abdullah Dutbiye hâkimi Abdullatif ve Karkol hâkimi Abdulaziz idiler. Osmanlı-Safevi ilişkileri Çaldıran savaşından sonra da düzelmemiş ve Şah İsmail’in gizli gizi Anadolu’da kışkırtıcı eylemlerde bulunması sebebiyle barış yapılmamış ve hükümdarın hileli önerilerine ve düzme dostluğuna güven duyulmamıştı. Sultan Süleyman,. Hükümdar olduğu zaman Safeviler kutlama için bir elçi gelmemekle birlikte Şah İsmail Belgrad ve Rodos’un fethinden sonra İstanbul’a 500 kişilik büyük bir elçi heyeti göndermişti. Üsküdar’a gelen bu heyetten 20 si elçi ile birlikte İstanbul tarafına geçirilmiş diğerle Üsküdar’da alı konulmuştur. Şah İsmail’in öldürülmesi ile yerine geçen oğlu I. Tahmasb Han Osmanlılar aleyhine çalışmıştır. Osmanlı devleti ile Sefaviler arasında savaş yoktu. Çaldırandan sonra ilk çatışma İran beylerinden Ulema Hanın Osmanlılara tabii Bitlis hakimi Şeref Hanın’da Safevilere iltica etmeleri nedeniyle vuku buldu Osmanlılar Avrupa seferleriyle meşgul oldukları için Doğu olayları ile ilgilenemiyorlardı. Bitlis Hanı Şeref Han ise Yavuz Sultan Selim zamanında İdrisi Bitlisi’nin tavsiyesiyle Osmanlılara tabii olup Safevilerden ayrılmış , ama 1532’de Osmanlılardan ayrılıp yine İran’a kaçmış bu nedenle de Bitlis Sancağı Ulema Han’a verilmiştir. Padişah Erzurum’da bulunduğu sırada Şah I.Tahmasb bir mektup göndererek barış önerisinde bulundu. Çok geçmeden Şah’ın elçileri ile imzalanan Amasya Barış Antlaşması (1555) sonucunda Osmanlılarla Safeviler arasında 37 yıldan beri aralıksız olarak devam eden savaşa son verildi. Bu antlaşmaya göre başkent Tebriz dahil olmak üzere Azerbaycan Doğu Anadolu ve Irak Osmanlı sınırları içinde kalmıştır. Böylece Osmanlılarla Safeviler arasında ilk kez yapılan bu antlaşma Şah I. Tahmabs’ın 1576’da ölümüyle İran’da iç karışıklıkların baş gösterdiği zamana kadar 25 yıl yürürlükte kalmıştır
1548 baharında Kanuni Sultan Süleyman hayıtında 11. seferinde bizzat kendisi sefere çıktı. Önce Seyit gazide Konya ve Sivas’tan geçti. Seyit gazide Manisa valisi şehzade selim Konya’da Karaman valisi Şehzade Beyazıt ve Sivas’ta da Amasya valisi Şehzade Mustafa tarafından büyük saygı ve parlak merasimlerle karşılandı. Şehzadelerin üçü de babalarını karşılamak için idari merkezi olan şehirlerden çıkmışlardı. Padişah yokluğu sırasında şehzade selimi Rumeli’ye gönderdi. Adilcevaz’da Karaman beyler beyi Piri Paşa ve Erzurum Beylerbeyi Ulema Paşa Van’ı kuşatmak üzere gönderildiler. Padişah Erzurum’dan Adilcevaz’a yönelirken; Şirvan’ın Eski Hükümdarı Halil’in oğlu Ali Çağrı üzerine gelmiş olduğundan huzura kabul edildi. Halil Şah İsmail’in kızı ile evlenmişti. Şah. Tahmabs Şalmahiyi kuşatıp ele geçinmiş ve Ali kovup Şirvan Hükümetini kardeşi Elkas’a vermiştir. Elkas’ın İstanbul’a gelişinde sonra padişah onun idaresinde bulunmuş olan topraklara İran’dan kovuluşundan sonra İstanbul’a sığınmış olan Genç Ali’yi geri yollayıp onun eski haklarını gizli tuttu. Sultan Süleyman İran Hududu yakınlarına erişince Van’a doğru gideceği yerde Elkas Mirzânın dileği üzerine İran Şehzadesinin daha önceleri kardeşinden almayı arzulamış olduğu Tebriz’e yöneldi. Fakat Elkas Mirzânın intikamcı orduları Padişah’ın asıl davranışları karşında gerçekleşemedi. Sultan Süleyman araz ırmağı dolaylarında bulunan toprakları ve İran Kürdistan’ın bir kısmını fethettikten sonra Tebriz’i kuşattı.
İran Şehzadesi Sultan Süleyman’ın kendisi hakkındaki niyetleri haber almış Kürdistan’a kaçmıştır. Şah Tahmasb’a teslim edilmiştir. Bu kalede hapsedilmiştir
Sultan Selim Safevi Devleti üzerine yürümeye kesin karar vermiş olmasına rağmen iş sanılandan daha zor olacaktı. Çünkü her şeyden önce savaşacak olan iki ordunun mensupları, mezhepleri farklı olsa da aynı dinden idi ve aynı etnik kökenden geliyordu. Aynı zamanda Anadolu’da Şiiliği kabul etmiş olanların sayısı, hatırı sayılır bir düzeye çıkmıştı. Bu da yapılacak işi zorlaştıran önemli bir nedeni sonuç olarak padişah bu işte herkesin görüş birliği içinde olmasını istedi. Yavuz’un ilk mektubu Şah İsmail’e Hemedanda iken verilmişti. Birinci mektubun yanıtı gelmeden Yavuz Erzincan yakınlarında iken Safevi sultanına ikinci bir mektup gönderdi. Bu Farsça mektuptan başka, Türkçe yazılmış üçüncü bir mektup gönderdi. Bu Farsça mektuptan başka Türkçe yazılmış üçüncü bir mektup daha gönderdi. Son iki mektubun içeriği birincisi ile hemen hemen aynıydı. Yavuz, biraz daha hakaret içeren ifade kullanmıştı. Bu üç mektubun yanı olarak Şah İsmail’den bir elçiyle mektubu geldi. Safevi hükümdarı bir yandan hakaret ediyor ve savaşa hazır olduğunu söylüyordu. Safevi elçisi idam edildi., o sırada gelen Köleman elçisinin barış önerisi reddedildi.
Gerek üslûbu, gerek mahiyeti itibariyle o asrın rûhunu ve Selim’in kendine has dehâsını doğrudan doğruya temsil eder, maktubun tercümesi vardır. Üçüncü mektup Türkçe yazılmıştır. Padişah İsmail’e harb meydanında buluşmayı vaad ederek hâmesine son veriyordu. Osmanlı ordusu Çemen civarında çadırlarını kurduktan sonra bir acem sefiri gelerek Selim’in üç namesinin cevabını getirdi ve afyon dolu bir altın kutu teslim etti. Şu sûretle bu iki rakip hükümdar, bir çok Asya padişahına imtisâlen birbirine itmâdnâmeleri sarîh tahkirden ve hediyeleri hunriz istihzâdan ibâret sefirler gönderiyordu.
Türklerin bütün bu tahriklerine rağmen, düşman görünmüyordu. Büsbütün tahrib edilmiş bir memlekette daha ziyade ilerlemek, muhakkak bir kıtlığa mâruz olmak demektir. Yeniçeriler söylenmeye başlıyor ve avdet için ısrar gösteriyorlardı. Selim askerinin hareketini tanzim ve İran’ın pâyitahtı ve Şah İsmail’in mutâd makarrı olan Tebriz surlarına kadar vâsıl olmak için yürünecek yolu kırk merhaleye hümâyûnda büyümüş olan Karaman Beylerbeyi Hemdem Paşa vezirlerin teşvikleriyle Padişah’ın bu seferde mâruz olduğu tehlikeleri ifadeye ve ordunun şu ıssız çöllerde daha ziyade ilerletilmesi için ısrara cüret etti. Bu fikir makûl olmakla beraber hiçbir maina önünde tereddüt etmeyen Selim o fikri tasvib etmediğinden, Paşa cüretinin cezasını başıyla ödedi. Zeynel paşa Divan-ı Hümayünden Hemden Paşanın yerine geçti ve tekrar yola çıkarak Çivrimek’e kadar durulamadı Orada Balı Beğ düşman askerlerin geride kalmış olanlarından bir kaçını öldürdü ve iki esir aldı. Selim hasmının tahkir edici nâmesine cevâb vermeyi çok arzu ediyorsa da, İsmail’in misliyle mukabele için gönderilecek sefiri idam edeceğini düşünerek henüz cevab yazmamış olduğundan bu fırsattan istifade etti. İki esiri serbest bırakarak onları Türkçe bir mektupla şah İsmaile gönderdi. Selim bu mektuba İsmaile isnad eylediği korkaklığa telmihan bir de kadın libası ilave ediyordu. Selim, bunlarla beraber Sünni olmak haysiyetiyle, İran şahin karşı kendisine iltihak için teşvik etmek üzere semenkand Hanı Ubeyd’e için Mısır sultanında birer mektup yazd
Alıntı



fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
25 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
OSMANLI-İRAN (SAFEVİ) İLİŞKİLERİ(1534-1555)
Kanuni Sultan Süleyman Döneminde İran üzerine 1534-1555 yılları arasında üç sefer yapılmış, İran
Sponsorlu Bağlantılar
Şahının barış istemesi üzerine savaşlar sona ermiştir. Sonuçta İki Devlet arasında AMASYA ANTLAŞMASI
imzalanmıştır(1555).
AMASYA ANTLAŞMASI(1555): Bu antlaşmayla Tebriz, Azerbeycan'ın büyük kısmı, Doğu Anadolu ve Irak
Osmanlılar'a bırakılmıştır.

NOT: Amasya Antlaşması ilk Osmanlı-İran Antlaşmasıdır.

Safeviler, İran’da başlangıçta bir tarikat temsilcisi iken, sonradan kuvvetli siyasi birlik kurmuş olan bir hanedandır. Bu hanedan adını Safevi ye tarikat reisi Şeyh Safial-Din’den alınmıştır. Aslında Sünni olan bu zat yaşadığı İlhanlılar devrinde tarikat merkezi olan Erdebil’de büyük bir şöhret yapmış ve etrafına kalabalık bir mürid kütlesi toplamaya ve bu suretle de İlhanlı devlet ricâlinin büyük saygısını elde etmeye muvaffak olmuş idi. 1337’te vefatından sonra yerini sırası ile oğlu Şadr al-Din, torunu Hvacd Ali ve onun oğlu Şeyh İbrahim almıştır. Bu zâtların şöhretleri zamanla oğlu kendi memleketlerinin dışına taşmış ve Erdebil Irak, Suriye Anadolu ve İran’ın diğer bölgeleri ile Belh ve buhara gibi daha uzak yerlerden gelen kimselerin ziyaret ve hizmet ettikleri bir mahal haline gelmiştir
Timür, Erdebil dergahanına gidip Şeyh’in postunu öpmüştü. Safiyyüddin’in torununun oğlu Şeyh Cüneyd, suniliği bırakıp Şiiliğe başladı. Bu mezhebi öne sürerek siyasi iktidar davasına düştü. Fakat o da oğlu Şeyh Haydar’da hükümdar olmak isteklerini muharebe meydanlarında kelleleri kesilerek ödediler. Şeyh Haydar’ın oğullarından İsmail Safevi , çocuk yaşında şeyh oldu. Uzun yıllar koyu Sünni Akkoyunlu hanedanından kaçıp saklandı. Sonra orta Anadolu’dan Osmanlı topraklarından peşine taktığı Osmanlı merkezi idaresinden şaşkına dönüp bütün imtiyazlarını kaybetmiş olan Türkmen beylerini kandırdı. Sonra orta Anadolu’dan çıkıp Akkoyunluları yıktı. Taht şehirleri Tebriz’de şah ilan edildi. Ekseriyeti suni olan İran’ı kan ve ateşle Şii yaptı. Öz annesi Akkoyunlu prensesini, Sünniliğini bırakmadığı için öldürttü.
Akkoyunlu devletini yıkarak Safevi devletini kurmuş olan (1502) Şii inançlı Şah İsmail, yüzyıllardan beri Anadolu’da yaşayan Kızılbaşlara dâir veya halife denilen propagandacılar göndererek onları da kendi birliğine almaya çalışıyordu. Daha önce Türkiye Selçukluları döneminde Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde, Orta–Anadolu’da Sivas Amasya, Tokat, Çorum, Malatya ve yörelerinde Baba İshak’ın yönettiği Alevi (Şii, Kızılbaş, Babai ayaklanmaları daha sonra da Batı Anadolu’da Rumali’de Samavna Kadıoğlu Bedreddin Mahmut’un başında bulunduğu Alevi ayaklanması gibi çok kanlı olaylar cereyan etmiş. Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın halifelerinden olan Anadolu Alevilerinden Şah Kulu da Şah adına birliğe davet ediyordu. Ayrıca İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın babası halifelerinden olan Anadolu Alevilerinden Şah Kulu adına Şah adına Antalya ve çevresinde başlayarak Anadolu’da faaliyette bulunuyordu, bu faaliyetinin yandaşları vasıtasıyla Rumeli’ye uzatıyordu. Özellikle 1509 yılından itibaren Güney Anadolu’da Antalya sancağında Şah Kulu’nun faaliyetleri artmış, ayrıca Şah İsmail, sancaklardaki bazı Şahzadelerin düzenledikleri toplantılara adamlarını gönderdikten başka, Şahzadelerle mektuplaşmaya başlamıştı
Sultan Süleyman İran’a bir sefer planlayıp harekata geçmeden önce, Orta Asya’da Semerkant, Buhara Beylh, Türkistan ve diğer bölgelerdeki Sünni Türk hükümdarlarıyla onlara tabi bütün emerlerin kimler olduklarını ve ne kadar kuvvetle sahip bulunduğunu araştırıp hepsi hakkında bilgi almıştır. Bu hanlar, Şeybani ailesine mensup, Semerkant hanı Ebu Said, Buhara Hanı Ubeydullah, Türkistan hanı Abdullah Dutbiye hâkimi Abdullatif ve Karkol hâkimi Abdulaziz idiler. Osmanlı-Safevi ilişkileri Çaldıran savaşından sonra da düzelmemiş ve Şah İsmail’in gizli gizi Anadolu’da kışkırtıcı eylemlerde bulunması sebebiyle barış yapılmamış ve hükümdarın hileli önerilerine ve düzme dostluğuna güven duyulmamıştı. Sultan Süleyman,. Hükümdar olduğu zaman Safeviler kutlama için bir elçi gelmemekle birlikte Şah İsmail Belgrad ve Rodos’un fethinden sonra İstanbul’a 500 kişilik büyük bir elçi heyeti göndermişti. Üsküdar’a gelen bu heyetten 20 si elçi ile birlikte İstanbul tarafına geçirilmiş diğerle Üsküdar’da alı konulmuştur. Şah İsmail’in öldürülmesi ile yerine geçen oğlu I. Tahmasb Han Osmanlılar aleyhine çalışmıştır. Osmanlı devleti ile Sefaviler arasında savaş yoktu. Çaldırandan sonra ilk çatışma İran beylerinden Ulema Hanın Osmanlılara tabii Bitlis hakimi Şeref Hanın’da Safevilere iltica etmeleri nedeniyle vuku buldu Osmanlılar Avrupa seferleriyle meşgul oldukları için Doğu olayları ile ilgilenemiyorlardı. Bitlis Hanı Şeref Han ise Yavuz Sultan Selim zamanında İdrisi Bitlisi’nin tavsiyesiyle Osmanlılara tabii olup Safevilerden ayrılmış , ama 1532’de Osmanlılardan ayrılıp yine İran’a kaçmış bu nedenle de Bitlis Sancağı Ulema Han’a verilmiştir. Padişah Erzurum’da bulunduğu sırada Şah I.Tahmasb bir mektup göndererek barış önerisinde bulundu. Çok geçmeden Şah’ın elçileri ile imzalanan Amasya Barış Antlaşması (1555) sonucunda Osmanlılarla Safeviler arasında 37 yıldan beri aralıksız olarak devam eden savaşa son verildi. Bu antlaşmaya göre başkent Tebriz dahil olmak üzere Azerbaycan Doğu Anadolu ve Irak Osmanlı sınırları içinde kalmıştır. Böylece Osmanlılarla Safeviler arasında ilk kez yapılan bu antlaşma Şah I. Tahmabs’ın 1576’da ölümüyle İran’da iç karışıklıkların baş gösterdiği zamana kadar 25 yıl yürürlükte kalmıştır
1548 baharında Kanuni Sultan Süleyman hayıtında 11. seferinde bizzat kendisi sefere çıktı. Önce Seyit gazide Konya ve Sivas’tan geçti. Seyit gazide Manisa valisi şehzade selim Konya’da Karaman valisi Şehzade Beyazıt ve Sivas’ta da Amasya valisi Şehzade Mustafa tarafından büyük saygı ve parlak merasimlerle karşılandı. Şehzadelerin üçü de babalarını karşılamak için idari merkezi olan şehirlerden çıkmışlardı. Padişah yokluğu sırasında şehzade selimi Rumeli’ye gönderdi. Adilcevaz’da Karaman beyler beyi Piri Paşa ve Erzurum Beylerbeyi Ulema Paşa Van’ı kuşatmak üzere gönderildiler. Padişah Erzurum’dan Adilcevaz’a yönelirken; Şirvan’ın Eski Hükümdarı Halil’in oğlu Ali Çağrı üzerine gelmiş olduğundan huzura kabul edildi. Halil Şah İsmail’in kızı ile evlenmişti. Şah. Tahmabs Şalmahiyi kuşatıp ele geçinmiş ve Ali kovup Şirvan Hükümetini kardeşi Elkas’a vermiştir. Elkas’ın İstanbul’a gelişinde sonra padişah onun idaresinde bulunmuş olan topraklara İran’dan kovuluşundan sonra İstanbul’a sığınmış olan Genç Ali’yi geri yollayıp onun eski haklarını gizli tuttu. Sultan Süleyman İran Hududu yakınlarına erişince Van’a doğru gideceği yerde Elkas Mirzânın dileği üzerine İran Şehzadesinin daha önceleri kardeşinden almayı arzulamış olduğu Tebriz’e yöneldi. Fakat Elkas Mirzânın intikamcı orduları Padişah’ın asıl davranışları karşında gerçekleşemedi. Sultan Süleyman araz ırmağı dolaylarında bulunan toprakları ve İran Kürdistan’ın bir kısmını fethettikten sonra Tebriz’i kuşattı.
İran Şehzadesi Sultan Süleyman’ın kendisi hakkındaki niyetleri haber almış Kürdistan’a kaçmıştır. Şah Tahmasb’a teslim edilmiştir. Bu kalede hapsedilmiştir
Sultan Selim Safevi Devleti üzerine yürümeye kesin karar vermiş olmasına rağmen iş sanılandan daha zor olacaktı. Çünkü her şeyden önce savaşacak olan iki ordunun mensupları, mezhepleri farklı olsa da aynı dinden idi ve aynı etnik kökenden geliyordu. Aynı zamanda Anadolu’da Şiiliği kabul etmiş olanların sayısı, hatırı sayılır bir düzeye çıkmıştı. Bu da yapılacak işi zorlaştıran önemli bir nedeni sonuç olarak padişah bu işte herkesin görüş birliği içinde olmasını istedi. Yavuz’un ilk mektubu Şah İsmail’e Hemedanda iken verilmişti. Birinci mektubun yanıtı gelmeden Yavuz Erzincan yakınlarında iken Safevi sultanına ikinci bir mektup gönderdi. Bu Farsça mektuptan başka, Türkçe yazılmış üçüncü bir mektup gönderdi. Bu Farsça mektuptan başka Türkçe yazılmış üçüncü bir mektup daha gönderdi. Son iki mektubun içeriği birincisi ile hemen hemen aynıydı. Yavuz, biraz daha hakaret içeren ifade kullanmıştı. Bu üç mektubun yanı olarak Şah İsmail’den bir elçiyle mektubu geldi. Safevi hükümdarı bir yandan hakaret ediyor ve savaşa hazır olduğunu söylüyordu. Safevi elçisi idam edildi., o sırada gelen Köleman elçisinin barış önerisi reddedildi.
Gerek üslûbu, gerek mahiyeti itibariyle o asrın rûhunu ve Selim’in kendine has dehâsını doğrudan doğruya temsil eder, maktubun tercümesi vardır. Üçüncü mektup Türkçe yazılmıştır. Padişah İsmail’e harb meydanında buluşmayı vaad ederek hâmesine son veriyordu. Osmanlı ordusu Çemen civarında çadırlarını kurduktan sonra bir acem sefiri gelerek Selim’in üç namesinin cevabını getirdi ve afyon dolu bir altın kutu teslim etti. Şu sûretle bu iki rakip hükümdar, bir çok Asya padişahına imtisâlen birbirine itmâdnâmeleri sarîh tahkirden ve hediyeleri hunriz istihzâdan ibâret sefirler gönderiyordu.
Türklerin bütün bu tahriklerine rağmen, düşman görünmüyordu. Büsbütün tahrib edilmiş bir memlekette daha ziyade ilerlemek, muhakkak bir kıtlığa mâruz olmak demektir. Yeniçeriler söylenmeye başlıyor ve avdet için ısrar gösteriyorlardı. Selim askerinin hareketini tanzim ve İran’ın pâyitahtı ve Şah İsmail’in mutâd makarrı olan Tebriz surlarına kadar vâsıl olmak için yürünecek yolu kırk merhaleye hümâyûnda büyümüş olan Karaman Beylerbeyi Hemdem Paşa vezirlerin teşvikleriyle Padişah’ın bu seferde mâruz olduğu tehlikeleri ifadeye ve ordunun şu ıssız çöllerde daha ziyade ilerletilmesi için ısrara cüret etti. Bu fikir makûl olmakla beraber hiçbir maina önünde tereddüt etmeyen Selim o fikri tasvib etmediğinden, Paşa cüretinin cezasını başıyla ödedi. Zeynel paşa Divan-ı Hümayünden Hemden Paşanın yerine geçti ve tekrar yola çıkarak Çivrimek’e kadar durulamadı Orada Balı Beğ düşman askerlerin geride kalmış olanlarından bir kaçını öldürdü ve iki esir aldı. Selim hasmının tahkir edici nâmesine cevâb vermeyi çok arzu ediyorsa da, İsmail’in misliyle mukabele için gönderilecek sefiri idam edeceğini düşünerek henüz cevab yazmamış olduğundan bu fırsattan istifade etti. İki esiri serbest bırakarak onları Türkçe bir mektupla şah İsmaile gönderdi. Selim bu mektuba İsmaile isnad eylediği korkaklığa telmihan bir de kadın libası ilave ediyordu. Selim, bunlarla beraber Sünni olmak haysiyetiyle, İran şahin karşı kendisine iltihak için teşvik etmek üzere semenkand Hanı Ubeyd’e için Mısır sultanında birer mektup yazd
Alıntı



Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Haziran 2010       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı - İran İlişkileri:
  • Osmanlılar ve İranlılar 1555'de Amasya Anlaşması yapmıştı, (ilk anlaşma)
  • Bu anlaşma 1572'de bozul­muştur.
  • Osmanlılar ile İranlılar arasında uzun süren savaşlar olmuştur.
  • IV. Murat zamanında da savaşlar devam etmiştir.
  • 1590'da Ferhat Paşa Antlaşması ile Osmanlılar doğuda en geniş sınırlara ulaştı
  • 1611'de Nasuh Paşa Antlaşması ile alınan yerler geri verildi.
  • 1618'de Serav Antlaşması'yla İranlılar Osmanlılara hediye gönderdi. (Karşılıklı hediye)
  • 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması'yla Osmanlı - İran sınırı ( Bugünkü Türk-İran) çizildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Aralık 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
* Osmanlılar ve İranlılar 1555'de Amasya Anlaşması yapmıştı, (ilk anlaşma)
* Bu anlaşma 1572'de bozul­muştur.
* Osmanlılar ile İranlılar arasında uzun süren savaşlar olmuştur.
* IV. Murat zamanında da savaşlar devam etmiştir.
* 1590'da Ferhat Paşa Antlaşması ile Osmanlılar doğuda en geniş sınırlara ulaştı
* 1611'de Nasuh Paşa Antlaşması ile alınan yerler geri verildi.
* 1618'de Serav Antlaşması'yla İranlılar Osmanlılara hediye gönderdi. (Karşılıklı hediye)
* 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması'yla Osmanlı - İran sınırı ( Bugünkü Türk-İran) çizildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mart 2013       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
osm.- iran savaşlarının nedeni meshep seçma kavgalarıdır. barış sağlanması için istanbul antlaşması (1724) yapılmıştır. bu antlaşmaya göre;
= rusya, azerbaycan topraklarını işgal etmiştir.
= iranın kafkasya toprakları rusya ve osm. devleti arasında paylaştırılmıştır.
Elyar - avatarı
Elyar
Ziyaretçi
14 Mart 2014       Mesaj #6
Elyar - avatarı
Ziyaretçi
Safevi devleti Azerbaycana ait olmustur.İki turk devleti arsinda hep savaslar olmustur.

Benzer Konular

25 Aralık 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
21 Haziran 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
14 Aralık 2011 / merve Soru-Cevap
1 Aralık 2015 / yusuf arslan Taslak Konular