Arama

Atatürk'ün insan ve toplum anlayışı nasıldır?

Güncelleme: 26 Şubat 2016 Gösterim: 5.581 Cevap: 7
_princess_ - avatarı
_princess_
Ziyaretçi
25 Aralık 2008       Mesaj #1
_princess_ - avatarı
Ziyaretçi
_Atatürk'ün insan ve toplum anlayışı_

Sponsorlu Bağlantılar
cevap yazanlara çok teşekür ederim
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
25 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Atatürk, modern Türkiye tarihindeki en büyük dönüm noktasının mimarıdır. O, yüzyıllar süren bir batışın ardından Anadolu da yepyeni bir dirilişin, çağdaş bir uyanışın öncüsü olmuştur. Atatürk, tarihi işlevini bitirmiş bir imparatorluğun öz cevherinden Türk milli şuurunu uyandırarak yepyeni bir devlet oluşturmuş ve Türk milletini yeniden tarih sahnesinin saygın bir aktörü haline getirmiştir.
Atatürk ün önderliğinde kazanılan İstiklal Savaşı ile birlikte bütün bir tarih dönemi de kapandı. Altı yüz yıllık Osmanlı Devleti, hataları ve sevaplarıyla birlikte geçmişte kaldı. Buna karşılık, genç Türkiye Cumhuriyeti nin yaşamı, eskisiyle karşılaştırılamayacak kadar değişik, bambaşka bir aşamaya girdi.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu büyük değişmenin ardında neler vardı?
Türkiye nereden gelmişti buraya?
Çok daha önemlisi, Atatürk denilen "Öncü İnsan" hangi şartlar altında ve nasıl çıkmıştı ortaya?
Türk toplumunun sosyal yapısının Atatürk le birlikte önemli değişmelere sahne olduğu açıktır. Bu değişmeleri izlemek için çizgileri kalınlaştırmak, bize bu süreci daha açık anlatır. Günümüz Türkiye si doğrudan doğruya kendi oluşum gerçekleri ile ilgili bu en temel sorulara artık açık seçik cevaplar vermek zorundadır.
Atatürkçülük, Cumhuriyet in 80 nci yıldönümünde; hala karmaşık tartışmaların konusudur.
Atatürkçülük bir ideoloji midir, değil midir?
Zamanın dışında, değişmez midir, değişmeli midir?
Atatürkçülük, Atatürk ün söyledikleri ve yazdıkları mıdır?
Sorular, düşünce sökükleri gibi, sübjektif görüşlerin, kişisel çıkarların geliştirdiği spekülasyonlarla, gittikçe ağırlaşmaktadır.
Asıl zorluk da bu keşmekeşin üretimi...
Sanki her şey Atatürkçülük ve sanki herkes Atatürkçü. Oysa devrimciler, tarihsel birikimlerin eseridirler, ama annelerini yumruklayan çocuklar gibi, geçmişi karalamak ve yeniliklerini ispatlamak için de ondan kopmak isterler. Acımasızdırlar.
Ne var ki "Tarih Ana" bekler ve sonunda devreye girer…
Biz çalışmamızda, bugünden düne giderek, çağdaş düşüncenin ışığında, Atatürk ün çevresinde oluşan yeni Türkiye nin kuruluş sürecine eğilerek kökleri araştırmayı amaçlıyoruz.
Türk İnkılabı ile yeni anlam ve değer kazanan milliyetçilik, milli birlik ve beraberlik, kökünü Türk tarihinin derinliklerinde bulan, ilhamını milli mücadeleden alan ve Türk milletinin sonsuza kadar benliğine yerleşmiş olan bir prensiptir.
Milliyetçilik, millet olarak var olma ve yaşama duygusudur. Devletimiz ve milletimiz XX. yüzyılın sonunda yeni bir dünya düzeni ve uluslararası ilişkilerde belirsizlik ve kararsızlıklarla karşı karşıyadır. Bu durum tehlike ve tehdidin kaynağının çoğalması nedeniyle daha dikkatli olmamızı gerektirirken aynı zamanda yeni ufuklar ve oluşumlar getirmesi bakımından da faal ve değerlendirmeci bir çabanın içinde olmamızı zorunlu kılmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun bölünüp parçalanma değil; birleşip kaynaşma zamanıdır. Çağdaş dünyada bölünmez bir bütün olarak yerimizi almak çağdaş medeniyetin nimetlerinden tüm insanlarımızı 2000 li yıllara yani bilim ue yüksek teknoloji çağına ulaştırmak milletçe mutluluğu yakalamak İçin dini hurafelerle, batıl inançlardan arındırmak ilmin gösterdiği engin yola yönelmek gerekir. Çünkü yeniden şekillenmeye başlayan yeni dünya düzeninde ideolojiler çökmüştür. Ama Türkiye üzerinde hesaplar bitmemiştir. Türkiye, binlerce yıllık şanlı mazisi, yüksek gelişme potansiyeli, sahip olduğu konumu ve kültürel zenginliği ile bugün önemli bir dünya devleti olmaya yeniden adaydır. Türkiye, bu yüksek gelişme potansiyeli ile her bakımdan hedef ülke olmuş, devletimizin ve ülkemizin bütünlüğü, demokratik ve laik yapısının korunması daha da önem kazanmıştır. Bugün; toplumumuzda kamuoyu yaratılarak ilgi odağı haline getirilmek istenen şey etnik farklılıkların öne çıkarılmaya çalışılmasıdır. Oysa yıllar önce Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlar, başta Atatürk olmak üzere bugünkü insanlarımızın babalan ve dedeleridir. Bugünkü toplumsal farklılıkların tamamı o zaman da fazlasıyla vardı. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun açık bir örneğidir. Her kesimden, her gruptan, her inançtan, her görüşten insanın yer aldığı meclis toplumsal farklılıkları değil, milli birlik ve beraberliği, ülkenin bütünlüğü fikrini öne çıkararak sorunların üstesinden gelmiş ve bugünkünden çok daha zor şartlarda büyük bir kurtuluş savaşını kazanmıştır. Tarihle hesaplaşırken ve geçmişi sorgularken bu güzel örnekleri göz ardı edip toplumsal kalıplaşmalara yol açacak farklılaşmaları öne çıkarmanın birlik beraberliğe, çağdaşlaşmaya ve gelişip kalkınmaya katkısı olamaz. Bu ülke tek başına hiç kimseye ait değildir, hepimizindir. Güçlü huzurlu ve müreffeh bir Türkiye bu ülkede yaşayan herkesin yararınadır. Başta Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizi kuranların gayesi de buydu sanırım.
Cumhuriyetin kuruluşunun 80 nci yıldönümü kutlanırken, bunlar, karşılıkları araştırılması gereken ana sorunlar olarak Cumhuriyet kuşaklarının önüne gelmektedir. Cumhuriyet dönemi seksen yılı aşan ömrü sonunda, modern sosyal yapısını çağdaş insan ve bilgi birikimini eksik de olsa ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
İslam daki toleransın modern çağa bir köprü olduğunu anlayarak modern hayat ve düşünce düzeyinde dini inancın canlanmasını imkân sınırları içinde gören Bernard Lewis in şu cümleleri üzerinde dikkatle durmaya değer olduğu kanaatindeyiz. "Türk halkı, pratik sağ duyusunu ve çare buluculuk gücünü kullanarak İslamlık ile modernlik arasında, çatışmaya düşmeksizin, kendilerine hem babalarının hürriyet ve ilerleme yolunda hem de dedelerinin Allah yolunu izlemek yeteneğini göstererek uzlaşma yolunu yine bulabilir".
Quo vadis?
_princess_ - avatarı
_princess_
Ziyaretçi
25 Aralık 2008       Mesaj #3
_princess_ - avatarı
Ziyaretçi
çok lazımdı teşekürlerMsn RoseSweet
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ekim 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk ün türk toplumundaki yeri
canan_can - avatarı
canan_can
Ziyaretçi
7 Ekim 2009       Mesaj #5
canan_can - avatarı
Ziyaretçi
atatürk ün türk toplumundaki yeri
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mart 2012       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

ataturk un toplumdaki yeri ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum


Ulu önder atatürk türk toplumunun refah içinde yaşaması ve modern bir yaşam sürdürebilmesi için birçok alanda yenilikler yapmıştırBu yenilikler sayesinde türk toplumu bağımsız,çağdaş ve huzur içinde yaşamasını sürdürmektedir


Gerek medeni kanun kabulu gerek kılık kıyafet ve latin alfabesinin kabulu türk milletini çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmayı sağlamıştırŞuanda sahip olduğumuz birçok hak atatürk zamanında bize verilen haklardır ki bu haklar sayesınde toplum içinde eşitlik sağlanmıştırBirçok ülkeden daha once elde ettiğimiz haklar çercevesinde diğer milletlere örnek olarak saygınlığımız artmıştırEkonomik alada yapılan ileriye donuk yatırımlarşu anda bizlere büyük olanaklar sağlamaktadırkalkınma planları oluşturan atatürk sayesınde sanayisi gelişmiş,ekonomiide dünyanın en hzılı büyyüen birkaç ulkesınden biri haline gelmiştirosmanlı zamanındaki takma isimler kaldırılmıştır,bu sayede toplum içindeki sınıf ve zümre ayrılığı kalkmıştır


atatürk türk toplunun yükselmesi için birçok çok çalışmış ve bnuda başarmıştırsuanda saygın kültürlü yükselmşi bir toplumsak bnu atatürke borçluyuz
ozkankandemir - avatarı
ozkankandemir
Ziyaretçi
14 Eylül 2012       Mesaj #7
ozkankandemir - avatarı
Ziyaretçi
( İslam daki toleransın modern çağa bir köprü olduğunu anlayarak modern hayat ve düşünce düzeyinde dini inancın canlanmasını imkân sınırları içinde gören Bernard Lewis in şu cümleleri üzerinde dikkatle durmaya değer olduğu kanaatindeyiz. "Türk halkı, pratik sağ duyusunu ve çare buluculuk gücünü kullanarak İslamlık ile modernlik arasında, çatışmaya düşmeksizin, kendilerine hem babalarının hürriyet ve ilerleme yolunda hem de dedelerinin Allah yolunu izlemek yeteneğini göstererek uzlaşma yolunu yine bulabilir". )

inşallah bulabiliriz buna çokkk ihiyacımız var
tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
26 Şubat 2016       Mesaj #8
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Atatürk’ün insan ve toplum anlayışı O’nun yeni Türkiye’yi kurarken tüm uygulamalarına yansımıştır.
Atatürk için gerekli gerçek potansiyel, insan potansiyelidir. Bu nedenle insana önem vermiş ve kalkınmanın temeline insanı ve sosyal yapının temel taşları olan insan ilişkilerini yerleştirmiştir7.Atatürk, toplumun yapısı, düşünüşü, hukuk düzeni değişmedikçe uygarlık yoluna adım atılamayacağı kanısındadır. Bu inancını şöyle dile getirir; “Bir ulusun yıkımlara uğraması demek, o ulusun güçsüz, bakımsız, hasta olması demektir. Bunun için asıl kurtuluş, sosyal yapıdaki hastalığı bulmak, iyileştirme yollarını aramakla elde edilir ve ancak bilimsel yol tutulmuş olursa sağlık gerçekleşir”.
Görüldüğü gibi Atatürk, toplum yapısını çok iyi incelemiş, insan ve toplumla ilgili bütün düşünce ve uygulamalarında rasyonelliği temel hareket noktası ve zorunlu şart olarak almıştır. Toplumsal olayları bir matematikçi gibi sistematik olarak incelemiştir ve bütün uygulamalarında objektif hareket etmiştir.Otoritesinde güçlü karizmatik unsurlara rağmen, Atatürk karizmasından yararlanmak istememiş ve başlangıçtan itibaren otoritesini akılcı-hukuksal kalıplar içerisinde kurumsallaştırmaya çalışmıştır. Tarihte pek az karizmatik lider otoritesini kurumsallaştırmayı başarabilmiştir.Gene Rustow “Kurum Kurucusu Olarak Atatürk” isimli makalesinde şöyle diyor; “Her şeyden önce Atatürk, organik bakımdan geçmişin mirası üzerine inşa edilen, bugünün ihtiyaçlarına etkin biçimde cevap veren ve belirsiz bir geleceğin tehditlerine karşı da halkını koruyan bir dizi kurum yaratmıştır”.(T.B.M.M Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtı, Halk Fırkası gibi).
Atatürk otoritesini milletin iradesinden almıştır. Atatürk, Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturduktan sonra, çok iyi incelediği ve problemlerini yakından bildiği sosyal yapıyla ilgili değişmelere, devlete yeni bir şekil vererek başladı10.Çünkü onun kullandığı değer ölçüsüne göre önce devlet gelir, sonra ekonomi ve sonra da sosyal yapı.
Atatürk’e göre, devlet toplum kültürünün ürünüdür. “Her toplum kendi kültürünün gereği bir devlet yapısı oluşturur.” Devlet güçlü olmalı, meşruiyetini halktan almalı ve toplumdan ileride olmalı ki toplumu bu yönde etkileyerek onu daha ileriye, daha iyiye götürebilsin diyerek, devlet ve toplumun bir etkileşim süreci içinde olduğunu, kaynağını, gücünü milletten almayan, bir devletin devamlı ve etkin olamayacağını ifade eder. Bunların yanında Atatürk düşüncesinde devlet ve millet birbiriyle bütünleşmelidir. Ancak bu şekilde güçlü bir devletten söz edilebilir. Zaten Atatürk her vesile ile sosyal yapının bütün unsurlarının bütünleşmesinden söz eder.Atatürk, devlet düşüncesinde kuvvetlerin ayrımından yana değildir. Ona göre, tek bir kuvvet, tek bir irade vardır: Halk. Her şey halktan kaynaklanır halkın iradesi bölünemez, başkasına devredilemez.
Bu iradeyi Atatürk kendi şahsında yaşatmıştır.Çünkü, Atatürk devletin güçlü ve sürekli olmasının 1 – Tam bağımsızlık 2 – Millî egemenlik gibi iki önemli temele dayanarak gerçekleşeceğine inanır. Bu iki unsurdan millî egemenlik devletin sürekliliğini sağlar.Bunlara ek olarak millî birliğin devlet yapısı için ne kadar önemli olduğunu şu sözleriyle dile getirir: “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardır. O da millî egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız yeni bir Türk Devleti tesis etmek”13.Hatta i Aralık 1921’de Ankara’da yaptığı bir konuşmasında özetle şöyle demektedir: “İlm-i içtimaî noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lâzım gelirse Halk Hükümeti deriz” 14.O halde, çağdaş ve güçlü bir devlet yaratmak zorunda olan Atatürk’ün düşünce sisteminin temelinde devletçilik yer alır.Atatürk düşüncesinde devletçilik, özel teşebbüs özgürlüğünün kısıtlanması veya piyasa ekonomisinin reddedilmesi demek değildir15. Çünkü Atatürk, devlet ve toplum ilişkisini açıklarken devleti toplumun özelliklerinden bağımsız bir yapı olarak almamış tam tersine devlet ve toplumun fertlerinin birbirlerinin zıddı değil, tamamlayıcısı olarak görmüştür. Güçlü ve çağdaş bir ekonomiye ulaşmak için devletin gerektiğinde üretici, yatırımcı veya üretim ve yatırımı teşvik ve yardım edici olarak ekonomik yaşama çeşitli şekillerden müdahale etmesinin zorunluluğuna inanır.Sosyal yapıda kurumların yapısı ve fonksiyonlarını iyi bilen Atatürk, ekonomi kurumuna önemli bir yer vererek Türkiye Devleti’ni ekonomik bir devlet olarak tanımlar ve devletin ilerlemesi ve güçlenmesinde ekonomi ve bilimin yardımlarına başvurur. Bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa husule gelen zaferler sürekli olmaz, az zamanda söner.” “Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, müstakil, daima kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir” diyerek ekonominin toplum kalkınmasındaki önemli fonksiyonunu vurgular16.Atatürk’ün devlet görüşü ile ilişkili olarak, düşünce sisteminde yer alan bir başka önemli kavram da halkçılık kavramıdır. Atatürk, Millî Mücadele’nin başından beri halkçılığı savunmuştur. Bu kavram sadece halk yönetimi siyasî demokrasi anlamında değil, Türk toplumunun yeni sosyal ve ekonomik düzenini belirtmek için kullanılmıştır.
Halkçılık, Atatürk düşüncesinde milliyetçilik fikrinin bir sonucu ve aynı zamanda da onun sosyo-politik yönden bir gerekçesidir. Böylece halkçılık milliyetçilik idealleri etrafında toplum bütünlüğünün sağlanmasında bir araçtır18.Atatürk, halktan seçkinlere doğru oluşacak bir siyasal organizasyon modelini ideal olarak ele almıştır. Bu organizasyonun her aşaması halkın katılımı ile gerçekleşir19.Bu anlayış temelde sosyal adalete, sosyal güvenliğe, toplumun ekonomik yönden zayıf kesimlerinin korunmasına ve güçlendirilmesine ve adaletli gelir dağılımına büyük önem verir.
Görüldüğü gibi Atatürk, toplumun bir bütün olarak her sektörüyle kalkınmasına önem verir.Halkçılık halkın halk tarafından, halk için idaresidir. Halkçılıkta devletin siyasal rejimi halk tarafından ve halkın yararı doğrultusunda kullanılır. Çünkü, Atatürk düşüncesinde toplumun bütün fertleri, ayrıcalık gözetmeksizin eşittir. Hiç kimseye, hiçbir aileye, hiçbir cemaate ayrıcalık tanınmamıştır. Bu ilkenin uygulanması konulan yasalarla da güvence altına alınmıştır. Görülüyor ki, halkçılık Cumhuriyet kavramı ile özdeştir. Atatürk daha sonra Demokrasi kavramına geçer ve bu münasebetle ekonomiye büyük önem verir. Demokrasi halka bağlı olacaktır. İdare milletin bütününe aittir. Böylece Atatürk düşünce sisteminde Cumhuriyet-Demokrasi-Halk çember şeklinde bir bütün oluşturmaktadır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
''Boşver''

Benzer Konular

4 Mart 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
21 Ocak 2012 / bayram Soru-Cevap
12 Nisan 2016 / Misafir Soru-Cevap
23 Şubat 2011 / xsxdenizxsx Soru-Cevap
20 Kasım 2010 / Misafir Taslak Konular