Arama

Çevre kirliliğine sebep olan etkenler ve çözüm yolları nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 15 Haziran 2017 Gösterim: 274.849 Cevap: 3
Ziyaretçieigatük - avatarı
Ziyaretçieigatük
Ziyaretçi
28 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçieigatük - avatarı
Ziyaretçi
Çevre kirliliğine sebep olan etkenler ve çözüm yolları nelerdir?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi

çevre kirlenmesi


64390d1497378203 cevre kirliligi 7

Sponsorlu Bağlantılar
her türlü madde ya da enerjinin (örn. ısı, ses) doğal birikiminin çok üstündeki miktarlarda çevreye katılması.

Kirlenme, kirleticilerin etkilediği ortamın niteliğine göre, hava, su ve toprak kirlenmesi olarak sınıflandırılır. Ayrıca kirletici etkenlere bağlı olarak, kimyasal, fiziksel, ısıl kirlenme gibi alt sınıflandırmalar da yapılabilir. Çoğu kirletici, aynı anda birden çok doğal kaynağı etkiler.

HAVA KİRLENMESİ.
Kirleticiler ve kaynakları.
Hava kirliliğine yol açan temel beş madde, karbon monoksit, parçacık halindeki maddeler, kükürt oksitleri, hidrokarbonlar ve azot oksitleridir. Başlıca kirlilik kaynakları, motorlu taşıtların, elektrik enerji santrallarınm, sanayi tesislerinin ve konut ısıtma sistemlerinin yakıt artıklarıdır; ayrıca çöplerin, kömür artıklarının ve tarıma elverişli toprak kazanmak amacıyla doğal çevrenin yakılması da benzer kirleticilerin oluşmasına yol açar.

Karbon monoksit (CO), havadan biraz daha hafif, renksiz, kokusuz, zehirli bir gazdır. Yanma sürecinde yakıttaki karbonun, eksik yanma sonucunda tümüyle karbon dioksite yükseltgenmeyip bir bölümünün karbon monokside dönüşmesiyle oluşur. Başlıca karbon monoksit kaynağı içten yanmalı motorlardır.

Katı ya da sıvı maddelerin parçacıkları, kurum ya da is biçiminde gözle görülebilenlerden, ancak elektron mikroskobuyla gözlenebilecek olanlara kadar değişen boyutlardadır. Çevreyi kirleten parçacıkların oluşumuna yol açan başlıca nedenler, hareketsiz merkezlerde yakıt kullanımı ile sanayi etkinlikleridir; orman yangınları da küçük bir yüzde oluşturur.

Kükürt oksitleri, kükürt içeren yakıtların yanmasıyla oluşan zehirli gazlardır. Her yıl açığa çıkan kükürt oksitlerinin yaklaşık yüzde 60’ı kömürün yakılmasıyla oluşur. Kentsel bölgelerde yoğunlaşmış olan akaryakıt kullanımı ve kükürtten yararlanan sanayi tesisleri de kükürt oksitlerinin oluşumuna yol açan önemli kaynaklardır.

Hidrokarbonlar da, karbon monoksit gibi eksik yanan yakıtlardan kaynaklanır. Ama karbon monoksidin tersine, atmosferde normal olarak bulundukları yoğunlukta zehirli değillerdir. Bununla birlikte, fotokimyasal sise yol açtıklarından kirliliğin artmasında önemli rol oynarlar. Havadaki hidrokarbonlar genellikle, çöp fırınları gibi büyük tesislerde atık maddelerin yakılmasından, sanayide kullanılan çözücülerin buharlaşmasından ve odun ile kömürün yakılmasından kaynaklanır. Ama en önemli etken, buharlaşma yoluyla ve içten yanmalı motorların egzozundan havaya karışan benzindir. Bu yüzden havadaki hidrokarbonların yaklaşık yüzde 60’ı, çok sayıda motorlu taşıtın bulunduğu kentsel alanlarda yoğunlaşmıştır.

Azot oksitleri, yakıtın çok yüksek sıcaklıkta yanmasıyla oluşur. Bu kirletici de gene motorlu taşıtlardan ve elektrik enerji santradan ile sanayide kullanılan buhar kazanlarının yakım sistemlerinden kaynaklanır. Havada normal olarak eylemsiz halde bulunan azot, yanma sırasındaki yüksek sıcaklıkta oksijenle birleşir ve gaz halinde dışarı atıldığında çabuk soğursa, bu durumda kalır. Azot oksitleri, hidrokarbonlarla birleşerek fotokimyasal yükseltgenleri oluştururlar. Bu yükseltgenler de, havadaki katı ve sıvı parçacıklarla birleşerek hava kirliliğine yol açarlar. Fotokimyasal yükseltgen kirleticiler ozon, azot dioksit, aldehitler, akrolein ve peroksiaçillerdir.

Kentsel bölgelerdeki hava kirliliğine yol açan bir başka önemli madde de kurşundur. Kurşun, sanayi tesislerinden, zararlı canlılarla mücadelede kullanılan kimyasal maddelerden, kömür ve çöp yakınımdan ve kurşunlu benzin kullanan otomobil motorlarından kaynaklanarak havaya karışır. Kirleticiler dışında, bazı doğal etkenler de hava kirlenmesine yol açar. Güneş ışığındaki morötesi ışınlar, hidrokarbonlarla ve azot oksitleriyle birleşerek fotokimyasal sis oluştururlar ve bu da sıcaklık terslenmesi dönemlerinde atmosfer durgunluğuna neden olur. Bu olay, sıcaklığın, Yer yüzeyinde troposferin (alt atmosfer) içlerine doğru arttığı durumlarda görülür; olaya terslenme denmesinin nedeni de normal olarak sıcaklığın yükseklikle birlikte azalmasıdır. Sıcaklık terslenmesi havanın yükselmesini engelleyerek kirletici içeren alt hava katmanının asılı halde kalmasına yol açar. Havada önemli bir yanal hareket gerçekleşmediği sürece kirlilik kalıcı olur.

Zararlı etkileri
Havada kirlenmeye yol açan maddelerin insanlar üzerinde çeşitli etkileri vardır. Havadan solunan karbon monoksit, kandaki oksijenin yerini alarak vücuttaki hücrelere taşman oksijen miktarının azalmasına yol açar. Kentlerin havasında bulunduğu miktarıyla karbon monoksit, zihinsel yetilerin gerilemesine ve en sağlıklı insanlarda bile tepkilerin ağırlaşmasına neden olur; bu da kent yaşamında görülen kazalarda önemli bir etkendir. Ayrıca, kansızlık, kalp yetersizliği ve kan hastalıkları ile kronik akciğer rahatsızlıkları bulunan kişilerin sağlık durumları üzerinde daha da olumsuz etkilerde bulunur.

Kükürt oksitleri, solunum borusunu ve akciğer dokularım etkileyerek, solunum sisteminde geçici ya da kalıcı rahatsızlıklara yol açabilir. Fotokimyasal yükseltgenler göz rahatsızlıklarına neden olur; ayrıca araştırmalar, azot oksitlerinin de insan sağlığına zararlı olduğunu, özellikle çocuklarda gribe karşı direnci azalttığını ortaya koymuştur.

Başka pek çok kirletici de, etkileri doğrudan ya da kısa sürede gözlenememesine karşın, halk sağlığı konusundaki kaygıların giderek çoğalmasına neden olmaktadır. Araştırmalar, kentlerde yaşayan insanların vücudunda bulunan kurşun miktarının, vücudun kan üretimini olumsuz yönde etkileyecek oranda olduğunu göstermektedir. Ama çevrede bulunan kurşunun insan sağlığına doğrudan mı zararlı olduğu, yoksa asıl tehlikenin gelecekte besin zincirinde ortaya çıkacak bir kurşun yoğunlaşmasında mı yattığı tartışması sonuçlanmış değildir.

Hava kirliliği, insanların yanı sıra bitki yaşamı, yapılar ve çeşitli eşyalar üzerinde de son derece zararlı etkilerde bulunmaktadır. Pek çok büyük kentin çevresindeki bitki örtüsü hava kirliliği nedeniyle büyük ölçüde yok olmuştur. Ayrıca kentlerde kükürtlü kömür ve akaryakıt kullanımı, buralardaki çelik ürünlerinin kırsal bölgelere oranla dört kat daha hızlı aşınmasına yol açmaktadır. Kükürt oksitleri de yapıların ve heykellerin aşınmasını hızlandırır; havadaki parçacıklar öteki kirleticilerin aşındırıcı etkisini artırır; ozon ise, kauçuk ürünlerinin daha çabuk parçalanmasına yol açar.

Ulaşımın ağırlıkla karayolu trafiğine dayandığı Türkiye’de de, özellikle büyük kentlerde hava kirliliği önemli bir sorun durumundadır. Batı yönü dışında tümüyle dağ ve tepelerle çevrili Ankara bu konuda çarpıcı bir örnektir. Sık inşa edilmiş binalarla dolu olan, değişik kömür ve akaryakıt türlerinin yakıldığı kentte kışlar büyük bir kirlilik içinde geçer.
Hava kirlenmesinden kaynaklanan ve 1980’lerin ortalarında gündeme gelen bir başka önemli tehlike de, atmosferdeki ozon katmanının incelmesidir. Havalandırma sistemlerinde, spreylerde, otomobillerde ve buzdolaplarmda kullanılan kloroflüorokarbon kökenli kimyasal maddelerin yol açtığı delinme, kutup bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Yeryüzüne ulaşan morötesi ışınların zararlı etkilerini azaltan ozon katmanının delinmesi, bazı uzmanlara göre 20-30 yıl içinde etkisini gösterecek, yeryüzünde 40 milyon dolayında insanın cilt kanseri olmasına ve yalnızca ABD’de yaklaşık 800 bin kişinin ölümüne yol açacaktır. Bazı uzmanlar bu tahminlerde büyük yanılgı payının bulunduğunu öne sürmekle birlikte, ozon katmanının delinmesinin yeryüzü için büyük bir tehdit oluşturduğu üzerinde herkes aynı düşüncededir.

SU KİRLENMESİ
Su, doğal durumunda pek çok çözünmüş madde, parçacık ve canlı organizma içerir. Evlerde ve sanayide kullanılan suya çeşitli kimyasal maddeler de katılmıştır. Sulara karışan atıklar çok çeşitlilik gösterse de, başlıca inorganik bileşenleri sodyum, potasyum, amonyum, kalsiyum, magnezyum, klorür, nitrat, nitrit, bikarbonat, sülfat ve fosfattır. Zararlı organik bileşikler ise çok çeşitlidir ve tümü bilinmemektedir; buna karşılık belirlenmiş olanları, böcek ilaçları, deterjanlar, fenollü maddeler ve karboksiili asitlerdir. Kirlilik uzun vadede, sudaki canlıların yaşamında ve dağılımında değişikliğe yol açar; bazı balıkların sayısı azalırken, kirleticilere dirençli başka canlılar sayıca artış gösterir. Su kirliliği ayrıca, göllerin yaşlanmasına ve kurumasına yol açan ötrofikasyonu hızlandırır. Böylece suyun çeşitli amaçlarla insanlar tarafından kullanılması da kısıtlanmış olur. Sanayi
atıklarının, böcek ilaçlarının ve öteki zehirli madde atıklarının, sudaki çözünmüş oksijeni tüketmesi, balıkların kitle halinde ölmesine neden olur.

Türkiye’de Marmara Denizi, Haliç, İzmir ve İzmit körfezleri, Burdur Gölü su kirliliğinin en yoğun olduğu yerlerdir. Ama yoğun turizm etkinlikleri ve enerji santrallarının yapımı Akdeniz kıyılarını da tehdit etmektedir.

Organik ve ısıl atıklar gibi çeşitli kirleticilerin zararlı etkileri doğal süreçlerle ortadan kalkabilir ya da azalabilir. Sulardaki organik atıkların başlıca kaynağı kentlerdeki kanalizasyon sistemleridir. Suda çok büyük miktarlarda yoğunlaşmadıkları sürece bu maddeler, bakteriler ve öteki organizmalar tarafından kararlı inorganik maddelere dönüştürülebilir. Bu kendi kendini arıtma süreci sudaki oksijenin yardımıyla gerçekleşir. Ama eğer organik madde miktarı çok fazlaysa, yeterli oksijen olmadan arıtım kötü kokulara yol açabilir.

Suda çözünebilen tuzlar, gazlar ve parçacık durumundaki maddeler ise bu yolla arıtılamaz. Ayrıca, sanayiden kaynaklanan bu atıklarda kadmiyum, cıva ve kurşun gibi zehirli metaller vardır. Bu maddelerin ne ölçüde zararlı olduğu tam bilinmemekle birlikte, büyük miktarda cıva içeren sulardan avlanan balık ve benzeri ürünleri yiyen kişilerde ölüm olaylarına ve sinir sisteminde kalıcı bozukluklara çok rastlanmıştır. Ayrıca sudaki asılı parçacıklar, öteki maddeleri soğurarak bakteri gelişimine ve başta DDT gibi böcek öldürücüler olmak üzere pek çok zararlı maddenin dip çamurlarında çökelmesine neden olur.

Kirlenmeye yol açan kaynaklar
Evlerden, ticaret ve sanayi kuruluşlarından kaynaklanan kanalizasyon atıkları, su kirlenmesine yol açan başlıca etkenlerdendir. Genellikle kullanılan kanalizasyon sistemlerinde, atık sular yağmur suyundan ayrılamamaktadır. Bu yüzden toplam su miktarı sistemin kapasitesini aştığında atık suların büyük bölümü doğrudan akarsulara boşalan kanallara akar. Büyük kentsel bölgelerde yağmur suyunu toplamak için ayrı sistemler ya da göletler yapılmasına yüksek maliyet yüzünden başvurulmamakta, bu da su kirlenmesini ciddi biçimde etkilemektedir.

Sudan yararlanan sanayi tesisleri de, bir dizi değişik etkisi olan kirleticilerin sulara karışmasına yol açar. Sanayileşmenin hızla ilerlemesiyle, sanayi atıkları kanalizasyon atıklarını birkaç kat aşmıştır. Su kirliliğinde en önemli rolü oynayan sanayi dalları kâğıt, kimya, petrol ve demir-çeliktir; enerji santralları da büyük miktarda atık ısının sulara karışmasına neden olur. Plastik üretiminde kullanılan poliklorodifenil, insan, hayvan ve bitki yaşamı için büyük tehlike oluşturmaktadır. Bu madde, canlı hücrelerde biriktiğinden ve besin zinciri içinde yoğunlaştığından, başlangıçta çok küçük miktarlarda bulunsa bile, besinler insanlarca kullanılmaya başlayana değin tehlikeli miktarlara ulaşmış olur.

Tarım ilaçları, böcek öldürücüler ve kimyasal gübreler de su kirlenmesinde önemli rol oynamakla birlikte bu tarım atıklarının etkileri, kentler ile kentlerin çevresinde yoğunlaşmış yerleşim birimlerinin atıkları ve sanayi atıkları kadar büyük boyutlarda değildir. Kentlerin dışında su kirlenmesine yol açan başka bir etken de, çoğunlukla bırakılmış madenlerdeki asitlerin çevredeki akarsulara karışmasıdır.

Atık ısı
Sanayi tesislerinde, atıkların taşınması gibi işlevlerin yanı sıra soğutma amacıyla da büyük miktarlarda su kullanılır. Bu tesislerin başında elektrik enerjisi santralla- rı gelmektedir. Yoğunlaştırıcıların soğutulması için doğal bir kaynaktan alman su, sıcaklığı yaklaşık 7 '°ı' C artmış olarak kaynağa geri boşaltılır. Nükleer santrallar, fosil yakıt kullanan aynı kapasitedeki santrallardan yaklaşık yüzde 50 daha çok su kullanır. Bu nedenle, enerji santrallarının soğutulması, çevre kirlenmesinde son derece önemli rol oynayan etkenlerden biridir. Isıl kirlenme, biyolojik ve kimyasal tepkimeleri hızlandırır ve çözünmüş oksijen miktarının hızla azalmasına yol açar. Su sıcaklığı, balıkların yaşamasına olanak vermeyecek düzeye yükselebilir; bu durum, zararlı alglerin gelişmesine de ortam hazırlayarak besleyici madde artıkları, deterjan, kimyasal gübre ve insan atıkları gibi kirleticilerin etkisini çoğaltır. Sonuçta atık ısı, göllerdeki ötrofikasyonu hızlandırır.

TOPRAK KİRLENMESİ
Tarımsal ve mineral atıklar, yeryüzündeki toplam katı atıkların önemli bir bölümünü oluşturmakla birlikte, kirletici olarak görece daha az zararlıdır. Bunun başlıca nedeni de, yerleşim bölgelerinden ve sanayiden kaynaklanan atıklar gibi belli noktalarda yoğunlaşmış olmayıp daha geniş alanlara yayılmalarıdır.

Katı atıklar
Hayvan dışkısı, mezbahalardan ve her türlü ekin biçme etkinliğinden gelen atıklar, toprak kirlenmesinin en önemli kaynağıdır. Sığır, domuz, koyun ve tavuk gibi çiftlik hayvanları, toplam insan nüfusundan 1.000 kat daha çok dışkı üretir. Geçmişte, besin maddeleri, otlak ya da çiftliklerdeki hayvanların aracılığıyla yeniden toprağa dönerken, günümüzde kullanılan yenilikler bu atıkların belli alanlarda yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

Pek çok kimyasal madde içeren tarım ilaçlarının (örn. böcek öldürücüler, ot öldürücüler, mantar ilaçları) su ve toprak kirlenmesinde önemli payı vardır. Bunlar, besin zincirinde daha ileri organizmalara geçtikçe, her aşamada giderek artan oranda yoğunlaşır ve zincirin son halkasını oluşturan etçillere önemli zararlar verir. Yani, zararlı kimyasal maddeler, basit organizmalarda çok küçük miktarlarda bulunur, bu organizmalar, daha karmaşık organizmalar- ca yendikçe yoğunlaşır; otçulları yiyen etçillere ulaştığında ise zararlı boyutlara varmıştır. Özellikle şahin, atmaca, kartal gibi yırtıcı kuşlarda ve pelikan, karabatak gibi balıklarla beslenen kuşlarda zararlı ilaçlarının olumsuz etkileri gözlenmiştir. Hücrelerinde biriken DDT ve benzeri bileşikler bu canlıların üreme yeteneğini sınırlamaktadır.

Örneğin dişilerin, üstünde kuluçkaya yanlamayacak biçimde yumuşak kabuklu ya da kabuksuz yumurta vermesi sonucunda, Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’da bazı türlerin sayısında önemli azalmalar olmuştur. Karadeniz Ereğlisi ile Trabzon arasındaki kıyılardan avlanan balıklar üzerinde yapılan araştırmalar da bu bölgede kullanılan zararlı ilaçlarının denize sızdığını ortaya koymuştur. Aynı kimyasal maddelerin memeliler üzerindeki etkisi ise henüz tam bilinmemektedir. Ama bazı araştırmalara göre DDT, denizlerdeki yaşamın tümüyle bağlı olduğu bitkisel planktonların üremesini azaltmaktadır.

Tarım ilaçlarının biyolojik etkileri üzerinde yapılan yeni araştırmalar, bu maddelerin zararlılar üzerindeki etkisinin gider: k azaldığını ortaya çıkarmaktadır. Pek çok böcek türü bu maddelere bağışıklık kazanmış durumdadır; aynca, kalıtım yoluyla sonraki kuşaklann zehirli ilaçlara karşı direnci artmaktadır. Öte yandan bu kimyasal maddelerin sürekli olarak kullanılması, bazı bölgeler de önceden bulunmayan zararlı topluluklarının türemesine yol açmıştır. Bunun başlıca nedeni, tarım ilaçlarının, otçul böcek nüfusunu denetim altında tutan etçil böcekleri yok etmesidir.

Aşınma sonucu biriken tortullar, toprağın bozulmasına ve suların bulanıklaşmasına yol açan bir başka etkendir. Tortul üretimi, orman ve tanm alanlarının kötü kullanımından kaynaklanan ve giderek boyutları büyüyen bir sorundur. Madencilik ve inşaat etkinlikleri de bu alanda rol oynar.

Mineral katı atıkların başlıca kaynağı, madencilik etkinlikleri ve ilgili sanayilerdir. Özellikle açık kömür işletmeciliğinin yol açtığı kirlenme, akarsuları ve akaçlama havzalarını etkilediği gibi, toprağın da kıraçlaşmasına yol açmaktadır.
Yerleşim bölgelerinden ve sanayi tesislerinden kaynaklanan katı atıklar arasında kâğıt, besin maddeleri, metal, cam, tahta, plastik, kumaş, kauçuk ürünleri, deri ve çöp sayılabilir. Bu maddelerin bir bölümü açık çöp alanlarına boşaltılır, bir bölümü çöp çukurlarına atılıp üstü kapatılır, bir bölümü ise fırınlarda yakılarak yok edilir. Geriye kalan küçük bir bölümü de rüzgârla taşınmaya ya da çürümeye bırakılır ya da başka biçimlerde değerlendirilir.

ÇEVREYE ZARAR VEREN ÖTEKİ ETKENLER
Gürültü
Gürültünün de insan sağlığını en az hava ve su kirlenmesi kadar etkilediği saptanmıştır. Nabız ve soluma hızlarını artırarak insanların fizyolojik durumunda değişikliklere yol açabildiği gibi, geçici ya da kalıcı işitme bozuklukları da yaratabilir. Gürültüden kaynaklanan işitme bozukluğu milyonlarca sanayi işçisini ve bazı askeri persoleni tehdit etmektedir. Ayrıca gürültünün kalp krizine ve yüksek tansiyon, ülser gibi kronik rahatsızlıklara neden olduğu yolunda tıbbi bulgular vardır.

Radyasyon
Düşük etkili, insan ürünü radyasyon X ışınlarından, radyoaktif maddelerden ve televizyon gibi elektronik aygıtlardan kaynaklanır. Tıpta kullanılan araçlardan kaynaklanan radyasyon, insan ürünü radyasyonun yüzde 94’ünü, ortalama bireyin aldığı toplam radyasyonun da yüzde 30’unu oluşturur. Yüksek dozda radyasyonun lösemi ve öteki kanserlere, düşük düzeyde radyasyonun da kalıtsal hastalıklara yol açtığı ve doğal değşinimi artırdığı ortaya konmuştur. Atmosferde, uzayda ve su altında yapılan nükleer denemelerin uluslararası antlaşmalarla yasaklanması, 1960’lardan bu yana doğal çevredeki radyasyon düzeyinin azalmasını sağlamıştır.

Doğal çevreye karışan radyoaktif atomların hemen hemen tümü nükleer santrallar- dan kaynaklanmaktadır. Açığa çıkan başlıca maddeler kripton-85 ile trityum havaya ve su sistemlerine karışır; ama bunlar, dünya nüfusunun aldığı radyasyon miktarını önemli ölçüde artırmamaktadır.

HAVA KRİLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  • Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
  • Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir.Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece otomobil egzoslarının neden oılduğu kirlilik azaltılabilir.
  • Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
  • Yeşil alanlar arttırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
  • Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmalıdır.
TOPRAK KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Toprak kirliliğinin önlenmesi için yapılabilecek bazı şeyler şunlardır;
  • Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı yeşil alanlar arttırılmalıdır.
  • Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
  • Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kullanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
  • Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılmalıdır.
SU KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  • Arıtma tesisleri kurulmalı ve özenle işletilmeli
  • Belirli yerlerde nüfus artışının önüne geçilmeli
  • İnsanlar bilinçlendirilmeli
  • Su kaynaklarının korunması için iyi politikalar geliştirilmeli,plan ve programlar yapılmalı
  • Hava ve toprak kirliliğine sebep olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır
SES KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  • Ses kirliliği aşağıdaki uygulamalarla önlenebilir;
  • Otomobil kullanımını azaltacak önlemler alınmalıdır.
  • Ev ve iş yerlerinde ses geçirmeyen camlar(ısıcam gibi) kullanılmalıdır.
  • Eğlence yerleri vb. ortamlarda yüksek sesle müzik çalınması engellenmelidir.
  • Gürültü yapan kuruluşlar şehirlerin dışında kurulmalıdır.
BAKINIZ
Çevre Kirliliği

Su Kirliliği
Toprak Kirliliği
Hava Kirliliği
Gürültü Kirliliği
Işık Kirliliği ve Enerji Tasarrufu
Radyasyon Kirliliği
Çevre Nedir? Çevre Hakkında Genel Bilgiler

Son düzenleyen Safi; 15 Haziran 2017 00:45
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
28 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

çevre kirlenmesi


64390d1497378203 cevre kirliligi 7

Sponsorlu Bağlantılar
her türlü madde ya da enerjinin (örn. ısı, ses) doğal birikiminin çok üstündeki miktarlarda çevreye katılması.

Kirlenme, kirleticilerin etkilediği ortamın niteliğine göre, hava, su ve toprak kirlenmesi olarak sınıflandırılır. Ayrıca kirletici etkenlere bağlı olarak, kimyasal, fiziksel, ısıl kirlenme gibi alt sınıflandırmalar da yapılabilir. Çoğu kirletici, aynı anda birden çok doğal kaynağı etkiler.

HAVA KİRLENMESİ.
Kirleticiler ve kaynakları.
Hava kirliliğine yol açan temel beş madde, karbon monoksit, parçacık halindeki maddeler, kükürt oksitleri, hidrokarbonlar ve azot oksitleridir. Başlıca kirlilik kaynakları, motorlu taşıtların, elektrik enerji santrallarınm, sanayi tesislerinin ve konut ısıtma sistemlerinin yakıt artıklarıdır; ayrıca çöplerin, kömür artıklarının ve tarıma elverişli toprak kazanmak amacıyla doğal çevrenin yakılması da benzer kirleticilerin oluşmasına yol açar.

Karbon monoksit (CO), havadan biraz daha hafif, renksiz, kokusuz, zehirli bir gazdır. Yanma sürecinde yakıttaki karbonun, eksik yanma sonucunda tümüyle karbon dioksite yükseltgenmeyip bir bölümünün karbon monokside dönüşmesiyle oluşur. Başlıca karbon monoksit kaynağı içten yanmalı motorlardır.

Katı ya da sıvı maddelerin parçacıkları, kurum ya da is biçiminde gözle görülebilenlerden, ancak elektron mikroskobuyla gözlenebilecek olanlara kadar değişen boyutlardadır. Çevreyi kirleten parçacıkların oluşumuna yol açan başlıca nedenler, hareketsiz merkezlerde yakıt kullanımı ile sanayi etkinlikleridir; orman yangınları da küçük bir yüzde oluşturur.

Kükürt oksitleri, kükürt içeren yakıtların yanmasıyla oluşan zehirli gazlardır. Her yıl açığa çıkan kükürt oksitlerinin yaklaşık yüzde 60’ı kömürün yakılmasıyla oluşur. Kentsel bölgelerde yoğunlaşmış olan akaryakıt kullanımı ve kükürtten yararlanan sanayi tesisleri de kükürt oksitlerinin oluşumuna yol açan önemli kaynaklardır.

Hidrokarbonlar da, karbon monoksit gibi eksik yanan yakıtlardan kaynaklanır. Ama karbon monoksidin tersine, atmosferde normal olarak bulundukları yoğunlukta zehirli değillerdir. Bununla birlikte, fotokimyasal sise yol açtıklarından kirliliğin artmasında önemli rol oynarlar. Havadaki hidrokarbonlar genellikle, çöp fırınları gibi büyük tesislerde atık maddelerin yakılmasından, sanayide kullanılan çözücülerin buharlaşmasından ve odun ile kömürün yakılmasından kaynaklanır. Ama en önemli etken, buharlaşma yoluyla ve içten yanmalı motorların egzozundan havaya karışan benzindir. Bu yüzden havadaki hidrokarbonların yaklaşık yüzde 60’ı, çok sayıda motorlu taşıtın bulunduğu kentsel alanlarda yoğunlaşmıştır.

Azot oksitleri, yakıtın çok yüksek sıcaklıkta yanmasıyla oluşur. Bu kirletici de gene motorlu taşıtlardan ve elektrik enerji santradan ile sanayide kullanılan buhar kazanlarının yakım sistemlerinden kaynaklanır. Havada normal olarak eylemsiz halde bulunan azot, yanma sırasındaki yüksek sıcaklıkta oksijenle birleşir ve gaz halinde dışarı atıldığında çabuk soğursa, bu durumda kalır. Azot oksitleri, hidrokarbonlarla birleşerek fotokimyasal yükseltgenleri oluştururlar. Bu yükseltgenler de, havadaki katı ve sıvı parçacıklarla birleşerek hava kirliliğine yol açarlar. Fotokimyasal yükseltgen kirleticiler ozon, azot dioksit, aldehitler, akrolein ve peroksiaçillerdir.

Kentsel bölgelerdeki hava kirliliğine yol açan bir başka önemli madde de kurşundur. Kurşun, sanayi tesislerinden, zararlı canlılarla mücadelede kullanılan kimyasal maddelerden, kömür ve çöp yakınımdan ve kurşunlu benzin kullanan otomobil motorlarından kaynaklanarak havaya karışır. Kirleticiler dışında, bazı doğal etkenler de hava kirlenmesine yol açar. Güneş ışığındaki morötesi ışınlar, hidrokarbonlarla ve azot oksitleriyle birleşerek fotokimyasal sis oluştururlar ve bu da sıcaklık terslenmesi dönemlerinde atmosfer durgunluğuna neden olur. Bu olay, sıcaklığın, Yer yüzeyinde troposferin (alt atmosfer) içlerine doğru arttığı durumlarda görülür; olaya terslenme denmesinin nedeni de normal olarak sıcaklığın yükseklikle birlikte azalmasıdır. Sıcaklık terslenmesi havanın yükselmesini engelleyerek kirletici içeren alt hava katmanının asılı halde kalmasına yol açar. Havada önemli bir yanal hareket gerçekleşmediği sürece kirlilik kalıcı olur.

Zararlı etkileri
Havada kirlenmeye yol açan maddelerin insanlar üzerinde çeşitli etkileri vardır. Havadan solunan karbon monoksit, kandaki oksijenin yerini alarak vücuttaki hücrelere taşman oksijen miktarının azalmasına yol açar. Kentlerin havasında bulunduğu miktarıyla karbon monoksit, zihinsel yetilerin gerilemesine ve en sağlıklı insanlarda bile tepkilerin ağırlaşmasına neden olur; bu da kent yaşamında görülen kazalarda önemli bir etkendir. Ayrıca, kansızlık, kalp yetersizliği ve kan hastalıkları ile kronik akciğer rahatsızlıkları bulunan kişilerin sağlık durumları üzerinde daha da olumsuz etkilerde bulunur.

Kükürt oksitleri, solunum borusunu ve akciğer dokularım etkileyerek, solunum sisteminde geçici ya da kalıcı rahatsızlıklara yol açabilir. Fotokimyasal yükseltgenler göz rahatsızlıklarına neden olur; ayrıca araştırmalar, azot oksitlerinin de insan sağlığına zararlı olduğunu, özellikle çocuklarda gribe karşı direnci azalttığını ortaya koymuştur.

Başka pek çok kirletici de, etkileri doğrudan ya da kısa sürede gözlenememesine karşın, halk sağlığı konusundaki kaygıların giderek çoğalmasına neden olmaktadır. Araştırmalar, kentlerde yaşayan insanların vücudunda bulunan kurşun miktarının, vücudun kan üretimini olumsuz yönde etkileyecek oranda olduğunu göstermektedir. Ama çevrede bulunan kurşunun insan sağlığına doğrudan mı zararlı olduğu, yoksa asıl tehlikenin gelecekte besin zincirinde ortaya çıkacak bir kurşun yoğunlaşmasında mı yattığı tartışması sonuçlanmış değildir.

Hava kirliliği, insanların yanı sıra bitki yaşamı, yapılar ve çeşitli eşyalar üzerinde de son derece zararlı etkilerde bulunmaktadır. Pek çok büyük kentin çevresindeki bitki örtüsü hava kirliliği nedeniyle büyük ölçüde yok olmuştur. Ayrıca kentlerde kükürtlü kömür ve akaryakıt kullanımı, buralardaki çelik ürünlerinin kırsal bölgelere oranla dört kat daha hızlı aşınmasına yol açmaktadır. Kükürt oksitleri de yapıların ve heykellerin aşınmasını hızlandırır; havadaki parçacıklar öteki kirleticilerin aşındırıcı etkisini artırır; ozon ise, kauçuk ürünlerinin daha çabuk parçalanmasına yol açar.

Ulaşımın ağırlıkla karayolu trafiğine dayandığı Türkiye’de de, özellikle büyük kentlerde hava kirliliği önemli bir sorun durumundadır. Batı yönü dışında tümüyle dağ ve tepelerle çevrili Ankara bu konuda çarpıcı bir örnektir. Sık inşa edilmiş binalarla dolu olan, değişik kömür ve akaryakıt türlerinin yakıldığı kentte kışlar büyük bir kirlilik içinde geçer.
Hava kirlenmesinden kaynaklanan ve 1980’lerin ortalarında gündeme gelen bir başka önemli tehlike de, atmosferdeki ozon katmanının incelmesidir. Havalandırma sistemlerinde, spreylerde, otomobillerde ve buzdolaplarmda kullanılan kloroflüorokarbon kökenli kimyasal maddelerin yol açtığı delinme, kutup bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Yeryüzüne ulaşan morötesi ışınların zararlı etkilerini azaltan ozon katmanının delinmesi, bazı uzmanlara göre 20-30 yıl içinde etkisini gösterecek, yeryüzünde 40 milyon dolayında insanın cilt kanseri olmasına ve yalnızca ABD’de yaklaşık 800 bin kişinin ölümüne yol açacaktır. Bazı uzmanlar bu tahminlerde büyük yanılgı payının bulunduğunu öne sürmekle birlikte, ozon katmanının delinmesinin yeryüzü için büyük bir tehdit oluşturduğu üzerinde herkes aynı düşüncededir.

SU KİRLENMESİ
Su, doğal durumunda pek çok çözünmüş madde, parçacık ve canlı organizma içerir. Evlerde ve sanayide kullanılan suya çeşitli kimyasal maddeler de katılmıştır. Sulara karışan atıklar çok çeşitlilik gösterse de, başlıca inorganik bileşenleri sodyum, potasyum, amonyum, kalsiyum, magnezyum, klorür, nitrat, nitrit, bikarbonat, sülfat ve fosfattır. Zararlı organik bileşikler ise çok çeşitlidir ve tümü bilinmemektedir; buna karşılık belirlenmiş olanları, böcek ilaçları, deterjanlar, fenollü maddeler ve karboksiili asitlerdir. Kirlilik uzun vadede, sudaki canlıların yaşamında ve dağılımında değişikliğe yol açar; bazı balıkların sayısı azalırken, kirleticilere dirençli başka canlılar sayıca artış gösterir. Su kirliliği ayrıca, göllerin yaşlanmasına ve kurumasına yol açan ötrofikasyonu hızlandırır. Böylece suyun çeşitli amaçlarla insanlar tarafından kullanılması da kısıtlanmış olur. Sanayi
atıklarının, böcek ilaçlarının ve öteki zehirli madde atıklarının, sudaki çözünmüş oksijeni tüketmesi, balıkların kitle halinde ölmesine neden olur.

Türkiye’de Marmara Denizi, Haliç, İzmir ve İzmit körfezleri, Burdur Gölü su kirliliğinin en yoğun olduğu yerlerdir. Ama yoğun turizm etkinlikleri ve enerji santrallarının yapımı Akdeniz kıyılarını da tehdit etmektedir.

Organik ve ısıl atıklar gibi çeşitli kirleticilerin zararlı etkileri doğal süreçlerle ortadan kalkabilir ya da azalabilir. Sulardaki organik atıkların başlıca kaynağı kentlerdeki kanalizasyon sistemleridir. Suda çok büyük miktarlarda yoğunlaşmadıkları sürece bu maddeler, bakteriler ve öteki organizmalar tarafından kararlı inorganik maddelere dönüştürülebilir. Bu kendi kendini arıtma süreci sudaki oksijenin yardımıyla gerçekleşir. Ama eğer organik madde miktarı çok fazlaysa, yeterli oksijen olmadan arıtım kötü kokulara yol açabilir.

Suda çözünebilen tuzlar, gazlar ve parçacık durumundaki maddeler ise bu yolla arıtılamaz. Ayrıca, sanayiden kaynaklanan bu atıklarda kadmiyum, cıva ve kurşun gibi zehirli metaller vardır. Bu maddelerin ne ölçüde zararlı olduğu tam bilinmemekle birlikte, büyük miktarda cıva içeren sulardan avlanan balık ve benzeri ürünleri yiyen kişilerde ölüm olaylarına ve sinir sisteminde kalıcı bozukluklara çok rastlanmıştır. Ayrıca sudaki asılı parçacıklar, öteki maddeleri soğurarak bakteri gelişimine ve başta DDT gibi böcek öldürücüler olmak üzere pek çok zararlı maddenin dip çamurlarında çökelmesine neden olur.

Kirlenmeye yol açan kaynaklar
Evlerden, ticaret ve sanayi kuruluşlarından kaynaklanan kanalizasyon atıkları, su kirlenmesine yol açan başlıca etkenlerdendir. Genellikle kullanılan kanalizasyon sistemlerinde, atık sular yağmur suyundan ayrılamamaktadır. Bu yüzden toplam su miktarı sistemin kapasitesini aştığında atık suların büyük bölümü doğrudan akarsulara boşalan kanallara akar. Büyük kentsel bölgelerde yağmur suyunu toplamak için ayrı sistemler ya da göletler yapılmasına yüksek maliyet yüzünden başvurulmamakta, bu da su kirlenmesini ciddi biçimde etkilemektedir.

Sudan yararlanan sanayi tesisleri de, bir dizi değişik etkisi olan kirleticilerin sulara karışmasına yol açar. Sanayileşmenin hızla ilerlemesiyle, sanayi atıkları kanalizasyon atıklarını birkaç kat aşmıştır. Su kirliliğinde en önemli rolü oynayan sanayi dalları kâğıt, kimya, petrol ve demir-çeliktir; enerji santralları da büyük miktarda atık ısının sulara karışmasına neden olur. Plastik üretiminde kullanılan poliklorodifenil, insan, hayvan ve bitki yaşamı için büyük tehlike oluşturmaktadır. Bu madde, canlı hücrelerde biriktiğinden ve besin zinciri içinde yoğunlaştığından, başlangıçta çok küçük miktarlarda bulunsa bile, besinler insanlarca kullanılmaya başlayana değin tehlikeli miktarlara ulaşmış olur.

Tarım ilaçları, böcek öldürücüler ve kimyasal gübreler de su kirlenmesinde önemli rol oynamakla birlikte bu tarım atıklarının etkileri, kentler ile kentlerin çevresinde yoğunlaşmış yerleşim birimlerinin atıkları ve sanayi atıkları kadar büyük boyutlarda değildir. Kentlerin dışında su kirlenmesine yol açan başka bir etken de, çoğunlukla bırakılmış madenlerdeki asitlerin çevredeki akarsulara karışmasıdır.

Atık ısı
Sanayi tesislerinde, atıkların taşınması gibi işlevlerin yanı sıra soğutma amacıyla da büyük miktarlarda su kullanılır. Bu tesislerin başında elektrik enerjisi santralla- rı gelmektedir. Yoğunlaştırıcıların soğutulması için doğal bir kaynaktan alman su, sıcaklığı yaklaşık 7 '°ı' C artmış olarak kaynağa geri boşaltılır. Nükleer santrallar, fosil yakıt kullanan aynı kapasitedeki santrallardan yaklaşık yüzde 50 daha çok su kullanır. Bu nedenle, enerji santrallarının soğutulması, çevre kirlenmesinde son derece önemli rol oynayan etkenlerden biridir. Isıl kirlenme, biyolojik ve kimyasal tepkimeleri hızlandırır ve çözünmüş oksijen miktarının hızla azalmasına yol açar. Su sıcaklığı, balıkların yaşamasına olanak vermeyecek düzeye yükselebilir; bu durum, zararlı alglerin gelişmesine de ortam hazırlayarak besleyici madde artıkları, deterjan, kimyasal gübre ve insan atıkları gibi kirleticilerin etkisini çoğaltır. Sonuçta atık ısı, göllerdeki ötrofikasyonu hızlandırır.

TOPRAK KİRLENMESİ
Tarımsal ve mineral atıklar, yeryüzündeki toplam katı atıkların önemli bir bölümünü oluşturmakla birlikte, kirletici olarak görece daha az zararlıdır. Bunun başlıca nedeni de, yerleşim bölgelerinden ve sanayiden kaynaklanan atıklar gibi belli noktalarda yoğunlaşmış olmayıp daha geniş alanlara yayılmalarıdır.

Katı atıklar
Hayvan dışkısı, mezbahalardan ve her türlü ekin biçme etkinliğinden gelen atıklar, toprak kirlenmesinin en önemli kaynağıdır. Sığır, domuz, koyun ve tavuk gibi çiftlik hayvanları, toplam insan nüfusundan 1.000 kat daha çok dışkı üretir. Geçmişte, besin maddeleri, otlak ya da çiftliklerdeki hayvanların aracılığıyla yeniden toprağa dönerken, günümüzde kullanılan yenilikler bu atıkların belli alanlarda yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

Pek çok kimyasal madde içeren tarım ilaçlarının (örn. böcek öldürücüler, ot öldürücüler, mantar ilaçları) su ve toprak kirlenmesinde önemli payı vardır. Bunlar, besin zincirinde daha ileri organizmalara geçtikçe, her aşamada giderek artan oranda yoğunlaşır ve zincirin son halkasını oluşturan etçillere önemli zararlar verir. Yani, zararlı kimyasal maddeler, basit organizmalarda çok küçük miktarlarda bulunur, bu organizmalar, daha karmaşık organizmalar- ca yendikçe yoğunlaşır; otçulları yiyen etçillere ulaştığında ise zararlı boyutlara varmıştır. Özellikle şahin, atmaca, kartal gibi yırtıcı kuşlarda ve pelikan, karabatak gibi balıklarla beslenen kuşlarda zararlı ilaçlarının olumsuz etkileri gözlenmiştir. Hücrelerinde biriken DDT ve benzeri bileşikler bu canlıların üreme yeteneğini sınırlamaktadır.

Örneğin dişilerin, üstünde kuluçkaya yanlamayacak biçimde yumuşak kabuklu ya da kabuksuz yumurta vermesi sonucunda, Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’da bazı türlerin sayısında önemli azalmalar olmuştur. Karadeniz Ereğlisi ile Trabzon arasındaki kıyılardan avlanan balıklar üzerinde yapılan araştırmalar da bu bölgede kullanılan zararlı ilaçlarının denize sızdığını ortaya koymuştur. Aynı kimyasal maddelerin memeliler üzerindeki etkisi ise henüz tam bilinmemektedir. Ama bazı araştırmalara göre DDT, denizlerdeki yaşamın tümüyle bağlı olduğu bitkisel planktonların üremesini azaltmaktadır.

Tarım ilaçlarının biyolojik etkileri üzerinde yapılan yeni araştırmalar, bu maddelerin zararlılar üzerindeki etkisinin gider: k azaldığını ortaya çıkarmaktadır. Pek çok böcek türü bu maddelere bağışıklık kazanmış durumdadır; aynca, kalıtım yoluyla sonraki kuşaklann zehirli ilaçlara karşı direnci artmaktadır. Öte yandan bu kimyasal maddelerin sürekli olarak kullanılması, bazı bölgeler de önceden bulunmayan zararlı topluluklarının türemesine yol açmıştır. Bunun başlıca nedeni, tarım ilaçlarının, otçul böcek nüfusunu denetim altında tutan etçil böcekleri yok etmesidir.

Aşınma sonucu biriken tortullar, toprağın bozulmasına ve suların bulanıklaşmasına yol açan bir başka etkendir. Tortul üretimi, orman ve tanm alanlarının kötü kullanımından kaynaklanan ve giderek boyutları büyüyen bir sorundur. Madencilik ve inşaat etkinlikleri de bu alanda rol oynar.

Mineral katı atıkların başlıca kaynağı, madencilik etkinlikleri ve ilgili sanayilerdir. Özellikle açık kömür işletmeciliğinin yol açtığı kirlenme, akarsuları ve akaçlama havzalarını etkilediği gibi, toprağın da kıraçlaşmasına yol açmaktadır.
Yerleşim bölgelerinden ve sanayi tesislerinden kaynaklanan katı atıklar arasında kâğıt, besin maddeleri, metal, cam, tahta, plastik, kumaş, kauçuk ürünleri, deri ve çöp sayılabilir. Bu maddelerin bir bölümü açık çöp alanlarına boşaltılır, bir bölümü çöp çukurlarına atılıp üstü kapatılır, bir bölümü ise fırınlarda yakılarak yok edilir. Geriye kalan küçük bir bölümü de rüzgârla taşınmaya ya da çürümeye bırakılır ya da başka biçimlerde değerlendirilir.

ÇEVREYE ZARAR VEREN ÖTEKİ ETKENLER
Gürültü
Gürültünün de insan sağlığını en az hava ve su kirlenmesi kadar etkilediği saptanmıştır. Nabız ve soluma hızlarını artırarak insanların fizyolojik durumunda değişikliklere yol açabildiği gibi, geçici ya da kalıcı işitme bozuklukları da yaratabilir. Gürültüden kaynaklanan işitme bozukluğu milyonlarca sanayi işçisini ve bazı askeri persoleni tehdit etmektedir. Ayrıca gürültünün kalp krizine ve yüksek tansiyon, ülser gibi kronik rahatsızlıklara neden olduğu yolunda tıbbi bulgular vardır.

Radyasyon
Düşük etkili, insan ürünü radyasyon X ışınlarından, radyoaktif maddelerden ve televizyon gibi elektronik aygıtlardan kaynaklanır. Tıpta kullanılan araçlardan kaynaklanan radyasyon, insan ürünü radyasyonun yüzde 94’ünü, ortalama bireyin aldığı toplam radyasyonun da yüzde 30’unu oluşturur. Yüksek dozda radyasyonun lösemi ve öteki kanserlere, düşük düzeyde radyasyonun da kalıtsal hastalıklara yol açtığı ve doğal değşinimi artırdığı ortaya konmuştur. Atmosferde, uzayda ve su altında yapılan nükleer denemelerin uluslararası antlaşmalarla yasaklanması, 1960’lardan bu yana doğal çevredeki radyasyon düzeyinin azalmasını sağlamıştır.

Doğal çevreye karışan radyoaktif atomların hemen hemen tümü nükleer santrallar- dan kaynaklanmaktadır. Açığa çıkan başlıca maddeler kripton-85 ile trityum havaya ve su sistemlerine karışır; ama bunlar, dünya nüfusunun aldığı radyasyon miktarını önemli ölçüde artırmamaktadır.

HAVA KRİLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  • Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
  • Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir.Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece otomobil egzoslarının neden oılduğu kirlilik azaltılabilir.
  • Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
  • Yeşil alanlar arttırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
  • Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmalıdır.
TOPRAK KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Toprak kirliliğinin önlenmesi için yapılabilecek bazı şeyler şunlardır;
  • Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı yeşil alanlar arttırılmalıdır.
  • Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
  • Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kullanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
  • Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılmalıdır.
SU KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  • Arıtma tesisleri kurulmalı ve özenle işletilmeli
  • Belirli yerlerde nüfus artışının önüne geçilmeli
  • İnsanlar bilinçlendirilmeli
  • Su kaynaklarının korunması için iyi politikalar geliştirilmeli,plan ve programlar yapılmalı
  • Hava ve toprak kirliliğine sebep olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır
SES KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  • Ses kirliliği aşağıdaki uygulamalarla önlenebilir;
  • Otomobil kullanımını azaltacak önlemler alınmalıdır.
  • Ev ve iş yerlerinde ses geçirmeyen camlar(ısıcam gibi) kullanılmalıdır.
  • Eğlence yerleri vb. ortamlarda yüksek sesle müzik çalınması engellenmelidir.
  • Gürültü yapan kuruluşlar şehirlerin dışında kurulmalıdır.
BAKINIZ
Çevre Kirliliği

Su Kirliliği
Toprak Kirliliği
Hava Kirliliği
Gürültü Kirliliği
Işık Kirliliği ve Enerji Tasarrufu
Radyasyon Kirliliği
Çevre Nedir? Çevre Hakkında Genel Bilgiler

Son düzenleyen Safi; 15 Haziran 2017 00:53
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Mart 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

ÇEVRE SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI


Çevre tüm canlıların yaşamında önemli bir rol oynamaktadır. Nüfusun artışı, kentleşme, sanayileşme gibi faktörler çevre kirliliğinin artmasına önemli katkılarda bulunmaktadır.

Çevre sorunları özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya gündemini işgal eden en önemli sorunlardan biri olmuştur. Kuşkusuz bu çevre sorunlarının daha önce var olmadığı anlamına gelmemektedir. Nüfusun artışı, kentleşme ve sanayileşmenin hızlanması gibi faktörler dolayısıyla çevreye bırakılan atıkların gerek miktarı gerekse türlerinde artış olmuştur. Çevre kirliliği başlıca hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve gürültü kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çevre sorunlarının artması çevre kirliliğinin boyutlarını katı atık kirliliği olarak şekillenen yerel kirlilikten, asit yağmurları olarak şekillenen bölgesel kirliliğe ve küresel ısınma ve ozon tabakasının delinmesi olarak ortaya çıkan küresel kirlenmeye genişletmiştir.

Çevre sorunlarının insanlar ve diğer canlılar üzerindeki ciddi tehditleri (çeşitli önemli hastalıklara sebep olması ve bu hastalıkların bazen ölümlerle sonuçlanması) her geçen gün daha da artmaktadır. Çevre kirliliğinin canlılar üzerinde meydana getirdiği hastalıklar çeşitlidir. Bu hastalıkların belli başlıları arasında astım, kronik bronşit gibi çeşitli solunum yolu hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları, böbrek rahatsızlıkları, çeşitli kanser vakaları, çeşitli göz hastalıkları, kolera gibi çeşitli bulaşıcı hastalıklar, işitme bozuklukları, saldırgan davranışlar, stres, bitki ve ağaç dokuları üzerinde olumsuz etkiler sayılabilir. Bu hastalıklar çoğu zaman insanlar, bitkiler ve hayvanlarda ölümle sonuçlanan vakalara yol açmaktadır.
Çevre kirliliğin zararlı etkileri sadece canlı varlıklarla ibaret değildir. Zararlı etkiler cansız varlıklar üzerinde de kendini göstermektedir. Çevre kirliliği hava kirliliğinde olduğu gibi binalar, araç ve malzemeler üzerinde de olumsuz etkiler meydana getirmektedir.

Çevre kirliliğinin boyutlarının ve zararlı etkilerinin artması kalkınma ve büyüme çabalarında çevre konusuna olan duyarlılığı artırmıştır. Bu çabalar özellikle gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye düşürmeden bugünkü neslin ihtiyaçlarını karşılamak olarak ifade edilen “sürdürülebilir kalkınma” kavramının gerek ulusal ve gerekse uluslararası boyutta önem kazanmasına neden olmuştur. Bu ise kalkınma ve büyüme çabalarında doğa ve çevrenin azami ölçüde korunmasına yönelik titizlik göstermek gerektiğinin ne kadar önemli olacağını ortaya koymuştur.
Çevre sorunlarının ciddi boyutları gerekli önlemlerin alınması gerektiğini ve gerekli önlemler alınmazsa sorunun boyutlarının da daha da artmaya devam edeceğini ortaya koymaktadır.
Endüstrileşme çabalarının sonucu gerek ağaç gibi kendini yenileyebilir ve gerekse çeşitli madenler gibi kendini yenileyemez enerji kaynakları üzerinde ciddi boyutlarda bir baskı vardır.

Ağaç ve bitki dokusunda tahribat artmakta, bunun sonucu ormanlar ve bitki türleri gittikçe azalmaktadır Erozyon artmaktadır. Çölleşme gittikçe artmaktadır.Atıkların artması ve çeşitlenmesi neticesi, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği içinde bulunduğumuz yüzyılda da büyük bir problem olmaya devam etmektedir. Endüstriyel faaliyetler, motorlu araçlar, inşa ve onarım gibi faaliyetler neticesi gürültü kirliliği artmaya devam etmektedir.
Fosil yakıtların yoğun kullanılması asit yağmurlarını artırmaktadır. Sera gazlarının artması küresel ısınmayı artırmaktadır.Küresel ısınma neticesi önemli ölçüde iklim değişikliklerine neden olmaktadır.
İklim değişiklikleri neticesi kuraklık ve sel baskınları artmaktadır. Küresel ısınma neticesi deniz seviyesinde önemli yükselmeler görülmektedir Orman yangınları riski artmaktadır.Kanser gibi öldürücü hastalıklarda önemli artışlar olmaktadır.
Ölümle sonuçlanan vakalarda artışlar olmaktadır.Sağlıklı içe suyu problemi artmaktadır.Çevre kirliliği, bilinçsizce avlanma gibi nedenler dolayısıyla biyolojik çeşitlilikte azalma görülmektedir

Çevre Sorunu Olarak hava kirliliği, etkileri ve sonuçları Çevre sorunları; hava, su, toprak ve gürültü kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yer yüzündeki bütün canlılar hava, su ve toprağı kullanarak hayatlarını sürdürürler. Bu ortamı kirleten en büyük neden ise, insan faaliyetleridir. Nüfusun az olduğu dönemlerde, çevre sorunu diye bir şey söz konusu olmamış, insanlar tarafından kirletilen çevre, doğa tarafından zararsız hale getirilmiştir. Bugün de aynı özellikte olan doğa, aşırı kirlenme karşısında çaresiz kalmıştır. Doğadaki bu aşırı kirlenmeyle birlikte, çevre bilimci ve ekolojik denge kavramı da ön plana çıkmıştır. Latince kökenli olan “Ekoloji” sözcüğü ilk kez alman Ernest HAECKEI tarafından kullanılmış, canlılarla çevre arasındaki ilişkiler anlamındadır. Teknik alanda hızlı değişme ve gelişme anlamına gelen “Sanayi Devrimi” nüfusun artmasına neden olmuş, artan nüfusun kentlerde toplanması ise problemlerin çözümünü zorlaştırmıştır. Sanayi devriminin doğa üzerindeki baskısı, doğayı yıkıcı yaralayıcı olmuştur. Bu dönemde hiçbir engel tanımadan, gelecekteki zararlı sonuçların düşünülmeden doğadan n koparıla bilirse her şey almak, tüketmek felsefesi ülkelere hakim olmuş, su, toprak ve hava kirlenmesi, başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarının tüketilmesiyle ortaya çıkmıştır. Çevre sorunları ve çözümleri, ilk kez sanayi ve teknoloji alanında ileri gitmiş ülkeler ele alınmıştır. A.B.D. de çevre ile ilgili kuruluş sayısı 1973 yılında 5.000 den fazla olduğu görülmüştür. Genel olarak, çevre kirliliği dört madde etrafında toplanmıştır.Bunlar;
1-Hava kirliliği
2-Su Kirliliği
3-Toprak Kirliliği
4-Gürültü(ses) kirliliği olarak sınıflandırılmıştır

1972 yılı haziran ayında “Stockholm” da “Dünya çevre sorunları konferansı” düzenlenerek ilk kez uluslar arası çözüm yolları araştırılmıştır. Birleşmiş Milletler in düzelmiş olduğu bu konferansa 100 den fazla ülke katılmıştır. Bir çok tavsiye ve önlemler alınması kabul edilerek ülkelerin bu doğrultuda hareket etmeleri istemiştir. Çevre kirliliğinin bir parçası olan hava kirliliği, atmosfere karışan küçük katı parçacıklar ile sıvı gaz kirleticilerin insan ve diğer canlılara zarar vere bilecek boyutlara ulaşmasıdır. İnsan faaliyetleri sonucu oluşan sanayileşme, kentleşme ile hava kirliliği artmış, şehirlerin problemleri haline gelmiştir. Hava kirliliği havanın bileşenlerindeki değişme ile başlar. Bu kirleticiler, kükürtdioksit, karbon monoksit, amonyak, fibrokarbonlar ile aldehitler gibi maddelerdir. Bir kısmı fotokimyasal reaksiyona girerek zararlı bileşikleri oluştururlar. Hava kirliliği ısınma, saniyeleşme, ulaşım gibi insan faaliyetleri sonucu meydana geldiği gibi doğal olaylar sonucu volkanik gazlar, çiçek tozları gibi nedenlerle de oluşa bilmektedir. Doğanın kirlenmesi, ulasal sınırlarda bitmemekte diğer ülkeleri de etkiliye bilmektedir.
Son düzenleyen Safi; 15 Haziran 2017 00:54
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Nisan 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Yaşamımızda endüstriyel gelişmenin getirdiği rahatlık yanında, bu gelişime sonucu, yaşanılan tabiatın ve çevrenin kirletildiği ve bu kirliliğin günbegün arttığı bir vakıadır. Yaşamı daha mükemmel hale getirmek, daha sağlıklı ve uzun bir ömür sağlayabilmek amacına dönük bu gelişmelerin, gerek kırsal, gerek kentsel alanlarda olsun, doğal kaynakları bozduğu su, hava, toprak kirlenmesine yol açtığı, bitki ve hayvan varlığını dejenere ettiği herkes tarafından kabul edilmektedir.

ÇEVRE KİRLİLİĞİNE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER

Genel anlamda çevre kirliliğine karşı alınabilecek önlemler ;
1)Hukuksal önlemler
2) Teknolojik önlemler
- arıtma tesisleri
-biyolojik savaşım
-emisyon azaltma
3) Ekolojik önlemler
-alternatif enerji kaynakları
-ekolojik planlama
-eğitim …

Neler yapabiliriz ?
Pek çok ülke, çevreye son derece zararlı olmasına karşın, özellikle kömür gibi fosil yakıtları kullanmaktadır.Kyoto protokolü sera gazı emisyonlarını azaltmaları için OECD ülkelerine çağrıda bulunmaktadır. Kyoto'da 2008-12 yılları arasında toplam sera gazı emisyonlarının 1990 yılı seviyesinin %5.4 altına çekilmesi hedeflenmiştir. ürünleri seçin.WF, dünya çapında yürüttüğü Powerswitch! kampanyasıyla, hükümetler ve iş dünyasını WF, dünya çapında yürüttüğü Powerswitch! kampanyasıyla, hükümetler ve iş dünyasını yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda sorumluluk almaya davet ediyor. Kampanya kapsamında, kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve nükleer enerji yerine su, jeotermal, biyokütle ve güneş enerjisinin kullanılması teşvik ediliyor.

Ulusal enerji stratejileri en az 30 yıllık bir süreyi öngörür şekilde hazırlanmalıdır. Diğer enerji kaynaklarının geliştirilmesine ve güvenli kullanımına yönelik politikalar belirlenilmelidir. Ulusal enerji politikasının oluşumuna sivil toplum kuruluşlarının ve yerel halkın katılması sağlanmalıdır.

Çevresel Etki Değerlendirmesi yapılmak koşuluyla, yerel ölçekte rüzgar ve güneş gibi alternatif enerji kaynaklarından yararlanılmalıdır.

Tarım, amonyak ve ****n gibi değişik emisyonların atmosfere karışmasına neden olmaktadır. Avrupa amonyak emisyonunun %90'ı çiftlik hayvanları ve kimyasal gübrelerden kaynaklanmaktadır. Kimyasal gübre kullanımı, bir sera gazı olan azotdioksit emisyonunu da artırır. Azot ve fosfor içeren gübrelerin kullanımı azaltılmalıdır.

Biz neler yapabiliriz?
  • Enerji dostu ampuller kullanılmalı.
  • Televizyonlar bekleme konumunda bırakılmamalı.
  • Doğru ışıklandırma kullanılmalı.
  • Klima yerine vantilatör kullanılmalı.
  • Evler ısı kaybına karşı yalıtılmalı.
  • Eşyalar, radyatörleri kapatmayacak şekilde yerleştirilmeli.
  • Su kaynaklarının kıtlığı da bir başka önemli sorun. Ancak, alınabilecek önlemler de yok değil.
  • Diş fırçalama, bulaşık yıkama, traş esnasında musluk açık bırakılmamalı.
  • Daha az su tüketen yeni teknoloji klozetler kullanılmalı.
  • Klozetlere asılan temizleme maddeleri kullanılmamalı.
  • Çamaşır suyu tüketimi en aza indirilmeli.
  • Akan tesisatlar onarılmalı.
  • Hortumla sulama ve yıkama yapılmamalı.
  • Suyu, kireç ve bakterilerden arındıran filtreler kullanılmalı.
  • Çevre örgütleri, tüketicileri ulaşım sektörü konusunda da uyarıyor.
Bu sektör, yenilenemeyen enerji kaynaklarının baş tüketicisi ve sektörde kullanılan gazların emisyonları, hava kirliliğine, iklim değişikliklerine neden oluyor.
  • Toplu taşıma araçları tercih edilmeli.
  • Kısa mesafelere arabayla gitmek yerine, yürümeli.
  • Kurşunsuz benzin tüketen araçlar tercih edilmeli.
  • Aracın taşıma kapasitesi aşılmamalı.
  • Uzun duraklamalarda aracın kontağı kapatılmalı.
Çevre örgütleri, tüketicilere geri dönüşümü bir yaşam tarzı olarak benimsemelerini, alışveriş sırasında aşırı tüketimden kaçmalarını öğütlüyor.

Tüketicilerin özenli davranması gereken en önemli konuların başındaysa ambalaj tüketimi geliyor. Zira plastik ambalajların doğada kaybolma süresi bin yılı buluyor.
  • Tüketiciler, uzun ömürlü ürünlere yönelmeli.
  • Geri dönüştürülemeyen ambalajlarda satılan ürünler alınmamalı.
  • Başta PVC olmak üzere, plastik ambalajlardan kaçınmalı.
  • Şişe ve kavanoz gibi cam ürünler tercih edilmeli.
  • Plastik poşet ve yiyecek kapları gibi ürünler yeniden kullanılmalı.
  • Alışverişlerde plastik poşet kullanılmamalı.
  • Cam malzemeler, organik çöplerle birlikte atılmamalı.
Gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelen bilgisayarların yarattığı kirlilik de azımsanacak gibi değil.
  • Elektrik tüketimi daha düşük modeller alınmalı.
  • Yazıcıdan kağıt çıktısı alınması asgariye indirilmeli.
  • Bilgisayarlar bekleme konumunda bırakılmamalı.
  • Kullanılmayan bilgisayarlar atılmamalı.
Son düzenleyen Safi; 15 Haziran 2017 00:56

Benzer Konular

5 Ocak 2017 / bilinmiyor Soru-Cevap
13 Ekim 2014 / mn9999 Soru-Cevap
29 Ekim 2014 / sonbahar Soru-Cevap
7 Aralık 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
14 Nisan 2010 / tuğrulhan Cevaplanmış