Arama

Kolera hastalığı nasıl ortaya çıkar, sebebi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 30 Kasım 2015 Gösterim: 84.875 Cevap: 26
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
1 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Kolera Hastalığının nasıl ortayaçıktığı ve sebebi nedir?
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Kolera, Vibrio cholerae isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır.

Sponsorlu Bağlantılar

Hastalık ve etkileri

Hastalık, genelllikle, dışkı bulaşmış kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı ile yayılır. Bu yüzden kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi bir hasar veya yanlış uygulama, koleranın büyük çapta bir alana kısa sürede yayılmasına yol açabilir. Basit bir tedaviye sahiptir ama tedavi edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir. Her yıl 100.000'in üstünde insan kolera hastalığı yüzünden ölmektedir. Gelişmiş ülkelerde kolera salgınları artık pek sık yaşanmazken, temiz suyu bulmanın zor olduğu ve kanalizasyon sistemlerinin tam olarak gelişmediği 2. ve 3. dünya ülkelerinde büyük çaplı kolera salgınları yaşanabilmektedir.

Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi (enkübasyon) sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır kolera hastalarında günde ortalama 10-15 dm³ (litre) su kaybı (dehidrasyon) yaşanabilir. Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle sonuçlanır.

kolera mikrobu çok sağlam bir mikroptur, hastalıklı biri yere tükürdüğünde mikrop 2 hafta yaşar.

Tedavisi

Ölüm riski bu kadar yüksek olan ve bugün hâlâ binlerce insanın ölümüne yol açan koleranın tedavisi aslında fazlasıyla basittir. "Oral rehidrasyon tedavisi" (ağızdan sıvı tedavisi) olarak da adlandırılan tedavi ile kolera hastaları kısa sürede sağlıklarına kavuşabililer. Bu tedavide, kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek ve normal beslenemeyen hastaya enerji sağlayabilmek amacıyla, hastaya vücudun normal sıvı-elektrolit dengesine eşdeğer (izotonik) bir tür tuz ve glikoz karışımı içirilir. Herhangi bir şey içemeyecek durumda olan daha ağır hastalara (toplam hastaların yaklaşık %10-20'si) ise karışım damardan verilir. Durumu çok ağır ve acil olan hastalara ise tetrasiklin vb. antibiyotiklerle antibakteriyel tedavi uygulanır.

Antibakteriyel ilaç tedavisi

Erken dönemde ağızdan uygulanacak etkin bir antibakteriyel ilaç ile 48 saat içinde Vibrio cholerae basillerinin yok edilmesi, dışkı hacminin %50’ye varan oranlarda azaltılması ve ishalin durdurulması mümkündür. Hangi ilacın seçileceğini hastalığa yakalananların dışkı örneklerinden yalıtılan V. cholerae suşunun hangi antibakteriyel(ler)e duyarlı olduğu belirler.

Salgın sebebi olan V. cholerae suşlarının genellikle duyarlı olduğu antibakteriyel ilaçlar şunlardır:

* Tetrasiklin grubunda: tetrasiklin, doksisiklin
* Nitrofuran grubunda: furazolidon
* Makrolid grubunda: eritromisin
* Trimetoprim-sulfametoksazol (kotrimoksazol)
* Florokinolon grubunda: norfloksazin

Kalıcı dişlerinin tamamını henüz çıkarmamış (genellikle 8 yaşından küçük) çocuklara yönelik tedavide tetrasiklin, düşük olasılıkla da olsa dişlerde kalıcı renk bozukluklarına yol açmak gibi bir yan etkisi olduğu için, tercih edilmeyebilir.

Önlem

Her şeyden önce su kaynaklarının ve içme suyunun temiz olması çok önemlidir. Eğer kullanılacak suyun temizliğinden şüphe varsa, suyun önce kaynatılıp sonra kullanılması daha sağlıklı olacaktır. Dışkıların hijyenik bir biçimde yaşama ortamından uzaklaştırılması, düzgün bir kanalizasyon sistemi çok önemli bir faktördür. Pişmemiş yiyeceklerin yenmemesi, çiğ gıdalardan uzak durmak ve üzellikle çiğ balık ve kabuklu deniz ürünlerinin tüketilmemesi koleraya karşı korunmak için önemlidir.

Aşı

Her ne kadar bazı ülkelerde kolera aşıları mevcut olsa ve uygulansa da (Dukoral, Mutacol vs.), bu aşıların hastalığa karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdikleri söylenemez. Geçmişteki kolera aşılarından daha iyi bir bağışıklığa neden olsalar ve daha az yan etki barındırsalar da, bu aşılar hâlâ ideal seviyeye ulaşamamıştır ve bu yüzden de birçok ülkede kullanılmamaktadır. İdeal bir kolera aşısı için yapılan araştırmalar hâlâ devam etmektedir.

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ocak 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Kolera, Vibrio cholerae isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır.

Sponsorlu Bağlantılar

Hastalık ve etkileri

Hastalık, genelllikle, dışkı bulaşmış kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı ile yayılır. Bu yüzden kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi bir hasar veya yanlış uygulama, koleranın büyük çapta bir alana kısa sürede yayılmasına yol açabilir. Basit bir tedaviye sahiptir ama tedavi edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir. Her yıl 100.000'in üstünde insan kolera hastalığı yüzünden ölmektedir. Gelişmiş ülkelerde kolera salgınları artık pek sık yaşanmazken, temiz suyu bulmanın zor olduğu ve kanalizasyon sistemlerinin tam olarak gelişmediği 2. ve 3. dünya ülkelerinde büyük çaplı kolera salgınları yaşanabilmektedir.

Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi (enkübasyon) sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır kolera hastalarında günde ortalama 10-15 dm³ (litre) su kaybı (dehidrasyon) yaşanabilir. Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle sonuçlanır.

kolera mikrobu çok sağlam bir mikroptur, hastalıklı biri yere tükürdüğünde mikrop 2 hafta yaşar.

Tedavisi

Ölüm riski bu kadar yüksek olan ve bugün hâlâ binlerce insanın ölümüne yol açan koleranın tedavisi aslında fazlasıyla basittir. "Oral rehidrasyon tedavisi" (ağızdan sıvı tedavisi) olarak da adlandırılan tedavi ile kolera hastaları kısa sürede sağlıklarına kavuşabililer. Bu tedavide, kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek ve normal beslenemeyen hastaya enerji sağlayabilmek amacıyla, hastaya vücudun normal sıvı-elektrolit dengesine eşdeğer (izotonik) bir tür tuz ve glikoz karışımı içirilir. Herhangi bir şey içemeyecek durumda olan daha ağır hastalara (toplam hastaların yaklaşık %10-20'si) ise karışım damardan verilir. Durumu çok ağır ve acil olan hastalara ise tetrasiklin vb. antibiyotiklerle antibakteriyel tedavi uygulanır.

Antibakteriyel ilaç tedavisi

Erken dönemde ağızdan uygulanacak etkin bir antibakteriyel ilaç ile 48 saat içinde Vibrio cholerae basillerinin yok edilmesi, dışkı hacminin %50’ye varan oranlarda azaltılması ve ishalin durdurulması mümkündür. Hangi ilacın seçileceğini hastalığa yakalananların dışkı örneklerinden yalıtılan V. cholerae suşunun hangi antibakteriyel(ler)e duyarlı olduğu belirler.

Salgın sebebi olan V. cholerae suşlarının genellikle duyarlı olduğu antibakteriyel ilaçlar şunlardır:

* Tetrasiklin grubunda: tetrasiklin, doksisiklin
* Nitrofuran grubunda: furazolidon
* Makrolid grubunda: eritromisin
* Trimetoprim-sulfametoksazol (kotrimoksazol)
* Florokinolon grubunda: norfloksazin

Kalıcı dişlerinin tamamını henüz çıkarmamış (genellikle 8 yaşından küçük) çocuklara yönelik tedavide tetrasiklin, düşük olasılıkla da olsa dişlerde kalıcı renk bozukluklarına yol açmak gibi bir yan etkisi olduğu için, tercih edilmeyebilir.

Önlem

Her şeyden önce su kaynaklarının ve içme suyunun temiz olması çok önemlidir. Eğer kullanılacak suyun temizliğinden şüphe varsa, suyun önce kaynatılıp sonra kullanılması daha sağlıklı olacaktır. Dışkıların hijyenik bir biçimde yaşama ortamından uzaklaştırılması, düzgün bir kanalizasyon sistemi çok önemli bir faktördür. Pişmemiş yiyeceklerin yenmemesi, çiğ gıdalardan uzak durmak ve üzellikle çiğ balık ve kabuklu deniz ürünlerinin tüketilmemesi koleraya karşı korunmak için önemlidir.

Aşı

Her ne kadar bazı ülkelerde kolera aşıları mevcut olsa ve uygulansa da (Dukoral, Mutacol vs.), bu aşıların hastalığa karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdikleri söylenemez. Geçmişteki kolera aşılarından daha iyi bir bağışıklığa neden olsalar ve daha az yan etki barındırsalar da, bu aşılar hâlâ ideal seviyeye ulaşamamıştır ve bu yüzden de birçok ülkede kullanılmamaktadır. İdeal bir kolera aşısı için yapılan araştırmalar hâlâ devam etmektedir.

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ağustos 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kolera vibriyonu denilen mikropların meydana getirdiği en tehlikeli bulaşıcı hastalıklardan biridir. Daha ziyade, su, kanalizasyon ve tuvalet durumu elverişli olmayan çevrelerde görülür.

Kolera mikrobu içme sularına karışan sularla yayılıp, salgın haline gelir. Ayrıca hastaların dışkısı, kusmuğu ile bulaşır. Kolera mikrobu bulaşmış yiyecek maddeleri de hastalığın yayılmasına neden olur. Korunmak için, meyve ve sebze bahçeleri hiç bir zaman lağım suları ile sulanmamalıdır. Lağım sularının, içme sularına karışması engellenmelidir. Yiyecek ve içecekler sinek, böcek ve fare giremeyecek yerlerde saklanmalıdır. Yemeklerden önce ve tuvaletten çıktıktan sonra eller mutlaka sabunlu suyla yıkanmalıdır.

Vibrio cholerae ve Vibrio El Tor adı verilen bakterilerin sebeb olduğu, çok fazla kusma ve ishal ile seyreden, ölüme kadar götüren bulaşıcı bir ince barsak hastalığı.

Kolera, çok eski çağlardan beri Hindistan’ın yaygın bir hastalığıdır. 1817 senesine kadar Hindistan dışına çıkmamıştır. 1817’de Doğu Asya’yı kaplamış, 1819’da Afrika’ya, 1823’te ise Rusya’ya ulaşmıştır. 1826’da başlıyan büyük bir yayılma ile Asya, Afrika, Rusya, Türkiye, İspanya üzerinden geçerek Avrupa’yı içine alan bir salgın halini almıştır. 1832’de Kanada’ya atlıyan hastalık bir yıl içinde Kuzey Amerika’ya tamâmen, Güney Amerika’ya da kısmen yayılmıştır. 1846-1883 yılları arasında ise bütün dünyayı kaplayan kolera, milyonlarca insanın ölümüne sebeb olmuştur. 1817-1923 yılları arasında 6 defa büyük yayılma göstermiş, sonra 1960’a kadar yine Hindistan’daki yuvasına çekilmiştir. Bu yıllarda dünyada koleradan olan ölümler gittikçe azalmış ve koleranın kaybolmakta olduğu ümidi uyanmıştır. Fakat 1961’de Seleb Adasında başlayan yeni bir salgın Uzakdoğu, Batı ve Orta Afrika ülkelerine, Rusya, Çekoslovakya, İspanya, Portekiz gibi bazı Avrupa ülkelerine de yayılmıştır. 1970’te İstanbul Sağmalcılar’da başlayan salgında 1160 şüpheli hasta yatırılmış, 50 ölüm meydana gelmiştir. Kolera mikrobu, sebze ve meyveler üzerinde 5-7 gün, suda 15-20 gün, ölüde 3-5 ay canlı kalabilir. 55°-56°C’de 10-15 dakikada, kaynatmakla 1-2 saniye içinde ölür.

Koleralı hastanın dışkısı, kuru-sıcak ve güneşli bir toprağa dökülürse 5-6 saat, güneş ışınından korunan yerde 8-10 saat, hastalık yapma kâbiliyetini korur. Kağıt paralar üzerinde 2-3 gün canlı kalabilir.

Kolera, kusmuk ve dışkıdan bulaşan bir hastalıktır. Ara konakçısı yoktur. Bulaşma işinden insanlar sorumludur. Mikroplar; içme, kullanma ve deniz suyunda ortalama 2-3 hafta kadar hastalık yapma kabiliyetini muhafaza eder.

Hastanın dışkı, kusmuk gibi maddelerine temas edilmesi, bunların içme sularına, pişmeden yenen besin maddelerine bulaşması sûretiyle ağızdan alınır. Mikroplu maddelere el ile temas etmek, koleralının kullandığı aynı tabaktan yemek, aynı bardaktan içmek bulaşmaya sebeb olur. Hastaların kullandığı çamaşır, havlu hatta kağıt paralar da bulaşmadan sorumludur. Karasinekler de kolerayı yaymada büyük ölçüde yardım ederler.

Mîde ve barsak sağlığı tam yerinde olan bir kimsede kolera kolay kolay meydana gelmez. Mide asidi ve pankreas ifrazında mikroplar ölürler. Mide bozukluğu, asit ve penkreas salgıları düşük olanlarda, alkoliklerde, barsak hastalıkları olanlarda koleraya eğilim vardır.

Kanalizasyon sularının ve hela sızıntılarının içme sularına karışması hastalığın yayılmasında en büyük rolü oynar.

Koleranın, Asya kolerası ve El Tor kolerası olarak iki tipi vardır. İkisinin de seyri birbirine benzer. El Tor kolerasında hafif vak’alar ve belirsiz seyreden enfeksiyonlar daha fazla görülmektedir.

Koleranın kuluçka süresi, birkaç saatten bir haftaya kadar değişir. Âni ishal ve kusmalarla başlar. İshal sırasında karın ağrısı yoktur ve dışkı adeta boşalır tarzdadır. Barsak mukozasına yerleşen kolera mikrobu, toksin (zehir) salgılayarak bu ishale yol açmaktadır. Dışkıda kan ve sümüksü madde yoktur, kokusuzdur, pirinç suyunu andırır ve içinde pişmiş pirinç tânelerine benzer beyaz maddeler vardır. Kusmalar da genellikle fışkırır tarzdadır.

Ağır vak’alarda ishal sayısı günde 15-30 defaya çıkar. Kusmalarla beraber koleralının kaybetiği sıvı, günde 3-20 litre arasındadır. Sıvı kaybına bağlı olarak dil kuru, dudaklar mor, gözler çökmüş, yüz ızdıraplı ve endişelidir. Deri soğuk, yapışkan ve buruşuktur. Eller, çamaşırcı eli denilen şekilde buruşmuştur. Vücut sıcaklığı 32°-35°C’ye kadar düşebilir. Kalp atımı hızlanır. Fazla su kaybeden hastalarda kramplar meydana gelir. Gebelerin yarısında düşük meydana gelir. Hastaların % 10 kadarında böbrek yetmezliği gelişir. Oligüri (az idrar çıkarma) veya anuri (hiç idrar çıkaramama) hâli görülür. Anuri 24 saatten fazla sürerse ölümle neticelenir. Ölüm, genellikle sıvı ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor...) kaybı sebebiyle meydana gelir.

Portör (taşıyıcı şahıs), hastalık göstermez ama mikrop kendisinde vardır ve çevresine bulaştırır. Kolerada portörlük sık görülmekle beraber genellikle bir haftayı geçmez. Hastalığı geçiren yaşlı şahısların az bir kısmında, kolera mikrobunun safra kesesine yerleşmesi sonucu müzmin portörlük meydana gelebilir. Hastalığın yayılmasında portörler büyük tehlike arz ederler.

Koleralı hastanın tedâvisi hastânede yapılır. Tedâvinin esâsı, hastaya kaybettiği su ve elektroliti vermektir. Bunun için hastanın çıkardığı sıvı miktarı ölçülür gerekli tuzları da ihtivâ eden yeterli miktardaki sıvı, hafif vak’alarda ağızdan ağır vak’alarda ve kusma sebebiyle ağızdan alamayacaklarda damar yolundan verilerek karşılanır. Tetrasiklin grubu antibiyotikler ve kloramfenikol, tedâvîde etkilidirler, fakat hiçbir zaman sıvı tedâvisinin yerini alamazlar. Bu ilaçlar verildiğinde hastaların ve portörlerin dışkısındaki mikroplar, daha çabuk kaybolur ve bu hastalarda sıvı tedâvisi süresi kısalır.

Koleranın kontrolü için hastaların ihbârı ve tecridi, hastanın çıkardıklarının dezenfekte edilmesi, şüpheli kimselerin dışkılarında mikrop aranarak portör olanların tecrit ve tedâvisi gerekir. Hasta ile temas edenler veya kolera bulunan bölgeden gelenler beş gün süreyle karantinaya alınırlar. Dezenfekte edilmiş bol su sağlanmalı ve düzgün lağım tesisatı bulunmayan yerlerde gerektiği şekilde uygun helâ çukurları açılmalıdır. Taşıyıcı rolüne engel olmak için karasinek savaşı yapılmalıdır.

Kolera görülen bir bölgede, sokakta her türlü yiyecek ve içecek satılması, lokantalarda soğuk içecek ve yemek servisi yapılması yasaklanır.

Bir ferdi hastalanan ev halkının % 40-60’ı, portör olabilir. Ev halkına 5 gün süreyle 1 gram tetrasiklin verilir.

Çiğ ve pişirilerek yenen yiyeceklere, septik çukurlara ve karasinek mücâdelesine bildirilen usullerle gereken önem verilmelidir. Evde kullanılan sular ve kuyular kesinlikle klorlanmalıdır. Sular, klor ilavesinden yarım saat sonra kullanılmalıdır. Bulaşma şüphesine karşı, suyu kaynatarak kullanmak en emin yoldur.

Salgın zamanlarında bir bölgede ölenlerin hepsi kolera hastâneleri eliyle gömülür. Ölüler bu konuda korunma tedbirlerini bilen ve ihmal etmeyen kabiliyette kimseler tarafından yıkanmalıdır. Mezarlar, yeraltı suları ile ilgisi olmayan yerlerde ve derin açılmalıdır.

Altı aydan küçüklere, gebeliğin ikinci yarısında olan kadınlara ve müzmin kalp, böbrek, karaciğer ve kan hastalığı olanlara, aktif veremli, romatizmalı kimselere kolera aşısı yapılmaz. Aşı 4-6 ay kadar koruyuculuk sağlar. Ortalama olarak % 50 oranında bağışıklık sağlayabilmektedir. Daha etkili kolera aşısı hazırlanabilmesi için çalışmalar ve araştırmalar yapılmaktadır. Kolera aşısı, tetanoz aşısı gibi yaygın olarak ve her zaman yapılan bir aşı değildir. Ancak salgın zamanlarında risk altındaki toplumu korumak için yapılır.


kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Aralık 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

kolera hastaligi nasil ortaya cikar


kolara hastalığı 1881 yıllarında siirt ülkeswinde çıktı bu kolera hastalığı orada bir sinemada birkişinin boğumasında çıkmıştı bu yüzden her kes onda mikropkap tıkapın ca bu hastalık çıktı ama günümüz de çok faklı çünkü şuan günümüzde şuan kolara hastalığı nefesissizlikten kolare hastalığı olur
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kolera hastalığı nasıl ortaya cıktı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

kolera hastaligi nasil ortaya cikar

kolera hastakıgınınnasıl ortaya çıktı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ben sadece kolera hastalığının nasıl ortaya çıktığını ve tedavisinin ne olduğunu bilmek istiyorum.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kolera, Vibrio cholerae isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır.


Hastalık ve etkileri


Hastalık, genelllikle, dışkı bulaşmış kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı ile yayılır. Bu yüzden kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi bir hasar veya yanlış uygulama, koleranın büyük çapta bir alana kısa sürede yayılmasına yol açabilir. Basit bir tedaviye sahiptir ama tedavi edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir. Her yıl 100.000'in üstünde insan kolera hastalığı yüzünden ölmektedir. Gelişmiş ülkelerde kolera salgınları artık pek sık yaşanmazken, temiz suyu bulmanın zor olduğu ve kanalizasyon sistemlerinin tam olarak gelişmediği 2. ve 3. dünya ülkelerinde büyük çaplı kolera salgınları yaşanabilmektedir.


Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi (enkübasyon) sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır kolera hastalarında günde ortalama 10-15 dm³ (litre) su kaybı (dehidrasyon) yaşanabilir. Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle sonuçlanır.


kolera mikrobu çok sağlam bir mikroptur, hastalıklı biri yere tükürdüğünde mikrop 2 hafta yaşar.

Tedavisi


Ölüm riski bu kadar yüksek olan ve bugün hâlâ binlerce insanın ölümüne yol açan koleranın tedavisi aslında fazlasıyla basittir. "Oral rehidrasyon tedavisi" (ağızdan sıvı tedavisi) olarak da adlandırılan tedavi ile kolera hastaları kısa sürede sağlıklarına kavuşabililer. Bu tedavide, kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek ve normal beslenemeyen hastaya enerji sağlayabilmek amacıyla, hastaya vücudun normal sıvı-elektrolit dengesine eşdeğer (izotonik) bir tür tuz ve glikoz karışımı içirilir. Herhangi bir şey içemeyecek durumda olan daha ağır hastalara (toplam hastaların yaklaşık %10-20'si) ise karışım damardan verilir. Durumu çok ağır ve acil olan hastalara ise tetrasiklin vb. antibiyotiklerle antibakteriyel tedavi uygulanır.

Antibakteriyel ilaç tedavisi

Erken dönemde ağızdan uygulanacak etkin bir antibakteriyel ilaç ile 48 saat içinde Vibrio cholerae basillerinin yok edilmesi, dışkı hacminin %50’ye varan oranlarda azaltılması ve ishalin durdurulması mümkündür. Hangi ilacın seçileceğini hastalığa yakalananların dışkı örneklerinden yalıtılan V. cholerae suşunun hangi antibakteriyel(ler)e duyarlı olduğu belirler.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2009       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kolera hastalığı ortaya nasıl çıktı acaba
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Aralık 2009       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kolera hastalığı nasıl ortaya çıktı........

Benzer Konular

11 Mart 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
5 Mart 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap