Arama

Çağdaş çok sesli Türk müziği nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 26 Şubat 2018 Gösterim: 170.939 Cevap: 8
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
1 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Çağdaş çok sesli Türk müziği nedir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Daha 19. yüzyılın ortalarına doğru, Osmanlı müziğinde Batı etkileri görülmeye başlanmış, yüzyılın sonlarına doğru ise bu etkiler oldukça güçlenerek, genelde teksesli (monodik) yapıdaki Osmanlı müziğini çoksesli (polifonik) hale dönüştürmeye yönelik çalışmalara olanak sağlamıştı.

Sponsorlu Bağlantılar
1923'te Cumhuriyetin ilanı üzerine, o sıralarda Avrupa'da müzik eğitimi gören Cemal Reşid Rey Türkiye'ye dönmüş ve İstanbul'da kurulan müzik okulunda hocalığa başlamıştı. Bu arada, bazı yetenekli gençler de, Cumhuriyet yönetimi tarafından, müzik eğitimi almak üzere Avrupa'nın çeşitli kentlerine gönderildiler. Bu gençler yurda döndükten sonra Çağdaş Çoksesli Türk Müziğinin temellerini atan ve sonraları Türk Beşleri olarak adlandırılan grup oluştu. Bu grubun ortak amacı, geleneksel Türk Müziği temalarını kullanarak eğitimini aldıkları Batı Sanat Müziği değerleri içinde çağdaş çoksesli yeni yapı ortaya çıkarmaktı. Sonraki aşamalarda, daha özgür çağrışımları hedefleyen her besteci, halk ezgilerinin renklerini ve gizemini kendine özgü bir yolla yorumlamış ve giderek bilinen halk ezgilerini doğrudan ele almak yerine, soyutlama yöntemleri ile farklı sentezlere ulaşmaya çalışmıştır.

Türk beşleri olarak bilinen kadro; Cemal Reşit REY, Ulvi Cemal ERKİN, Hasan Ferit ALNAR, Ahmet Adnan SAYGUN ve Necil Kazım AKSES'den oluşmaktadır. Türk beşlerinden sonra bu alanda, Nuri Sami KORAL, Kemal İLERİCİ, Ekrem Zeki ÜN, Bülent TARCAN, v.d. ikinci; Sabahattin KALENDER, Nevit KODALLI, Ferit TÜZÜN, İlhan USMANBAŞ, Bülent AREL, İlhan MIMAROĞLU, v.d. üçüncü; Muammer SUN, Cenan AKIN, Cengiz TANÇ, Kemal SÜNDER, İlhan BARAN, Yalçın TURA, Ali Doğan SİNANGİL, v.d. dördüncü kuşak olarak bu alanda ürünler vermişler ya da vermeye devam etmektedirler. Bu kuşaktan sonra da yine bu alanda, giderek artan oranda bir çok besteci ürün vermeye devam etmektedir. Günümüzde ise bu alanındaki besteci sayısı 60'a yaklaşmıştır.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2018 14:47
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
1 Ocak 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Daha 19. yüzyılın ortalarına doğru, Osmanlı müziğinde Batı etkileri görülmeye başlanmış, yüzyılın sonlarına doğru ise bu etkiler oldukça güçlenerek, genelde teksesli (monodik) yapıdaki Osmanlı müziğini çoksesli (polifonik) hale dönüştürmeye yönelik çalışmalara olanak sağlamıştı.

Sponsorlu Bağlantılar
1923'te Cumhuriyetin ilanı üzerine, o sıralarda Avrupa'da müzik eğitimi gören Cemal Reşid Rey Türkiye'ye dönmüş ve İstanbul'da kurulan müzik okulunda hocalığa başlamıştı. Bu arada, bazı yetenekli gençler de, Cumhuriyet yönetimi tarafından, müzik eğitimi almak üzere Avrupa'nın çeşitli kentlerine gönderildiler. Bu gençler yurda döndükten sonra Çağdaş Çoksesli Türk Müziğinin temellerini atan ve sonraları Türk Beşleri olarak adlandırılan grup oluştu. Bu grubun ortak amacı, geleneksel Türk Müziği temalarını kullanarak eğitimini aldıkları Batı Sanat Müziği değerleri içinde çağdaş çoksesli yeni yapı ortaya çıkarmaktı. Sonraki aşamalarda, daha özgür çağrışımları hedefleyen her besteci, halk ezgilerinin renklerini ve gizemini kendine özgü bir yolla yorumlamış ve giderek bilinen halk ezgilerini doğrudan ele almak yerine, soyutlama yöntemleri ile farklı sentezlere ulaşmaya çalışmıştır.

Türk beşleri olarak bilinen kadro; Cemal Reşit REY, Ulvi Cemal ERKİN, Hasan Ferit ALNAR, Ahmet Adnan SAYGUN ve Necil Kazım AKSES'den oluşmaktadır. Türk beşlerinden sonra bu alanda, Nuri Sami KORAL, Kemal İLERİCİ, Ekrem Zeki ÜN, Bülent TARCAN, v.d. ikinci; Sabahattin KALENDER, Nevit KODALLI, Ferit TÜZÜN, İlhan USMANBAŞ, Bülent AREL, İlhan MIMAROĞLU, v.d. üçüncü; Muammer SUN, Cenan AKIN, Cengiz TANÇ, Kemal SÜNDER, İlhan BARAN, Yalçın TURA, Ali Doğan SİNANGİL, v.d. dördüncü kuşak olarak bu alanda ürünler vermişler ya da vermeye devam etmektedirler. Bu kuşaktan sonra da yine bu alanda, giderek artan oranda bir çok besteci ürün vermeye devam etmektedir. Günümüzde ise bu alanındaki besteci sayısı 60'a yaklaşmıştır.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2018 14:48
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Şubat 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
çok sesli demek bir1923'te Cumhuriyetin ilanı üzerine, o sıralarda Avrupa'da müzik eğitimi gören Cemal Reşid Rey Türkiye'ye dönmüş ve İstanbul'da kurulan müzik okulunda hocalığa başlamıştı. Bu arada, bazı yetenekli gençler de, Cumhuriyet yönetimi tarafından, müzik eğitimi almak üzere Avrupa'nın çeşitli kentlerine gönderildiler. Bu gençler yurda döndükten sonra Çağdaş Çoksesli Türk Müziğinin temellerini atan ve sonraları Türk Beşleri olarak adlandırılan grup oluştu kaç kişinin aynı şarkıyı farklı tonda söylemesidir.
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
7 Aralık 2010       Mesaj #4
ener - avatarı
Ziyaretçi
Türk Müziği’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından günümüze dek süren serüveni süresince kendine kapalı bir yol yerine, dışarıya ve yeniliklere açık bir rota izlemiş olduğu dikkat çeker. Her ne kadar 19.yy’a dek Avrupa’dan tüm dünyaya yayılan “çok sesli müzik” kavramını özümseyememişse de Osmanlı ve yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu akımı sonradan benimseyerek kendi topraklarında müziğin hemen her dalında uygulamıştır.

Bu durumda, çok sesli müziğin Osmanlı İmparatorluğuna gelişini, Çağdaş Türk Müziği’nin tohumlarının atılması olarak değerlendirirsek, bu serüveni 19.yy’ın ilk yıllarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda kendini gösteren batılılaşma hareketinden başlatmak da yerinde olacaktır.

Batılılaşma hareketinin ön ayak olmasıyla çok seslilik, Türklerin en parlak döneminde sınırları Anadolu’dan Avrupa içlerine kadar genişleyen Osmanlı’ya ancak 19.yy. başlarında gelebilmiştir. Avrupa sanatının çok sesliliği yüzyıllardır benimsediği ve artık yeni arayışlar içine girdiği o yıllarda Osmanlı, bu gecikmeyi telafi etmek istercesine çok sesliliği, “saray müziği”nin vazgeçilmez bir parçası yapmıştır. O yıllara kadar ise, her ne kadar İstanbul’da düzenli olarak icra edilmese de 16.yy.da Avrupa’da doğan opera sanatının Osmanlı Sarayı tarafından iltifatla karşılandığı ve 17.yy.da Sultan IV. Mehmet (1641-1676) zamanında, Venedik’ten gelen trupların, İstanbul’da operalar sergilediği, ve Osmanlı Saray erkânının ilgisi bu sanat üzerine çekildiği bilinmektedir. 18.yy.da ise Yirmi sekiz Çelebi Mehmet Efendi, Paris seyahati sırasında (1719), o yıl henüz dokuz yaşında bulunan Fransa Kralı 15.Louis tarafından kabul edilir ve tören boyunca opera gösterileri düzenlenir. Seyahatnamesinde bu töreni uzun uzun anlatan Çelebi, Osmanlı başkentine bu sanatın, dolayısıyla çok sesliliğin detaylarını da iletmiş olur.

Aslında çok sesli müziğin Osmanlı İmparatorluğu döneminde vazgeçilmez oluşu, 1826 yılında kurumsallaşması ile başlar. Bu tarihte ülkenin ilk çoksesli müzik kurumu olan Mızıkay-ı Hümâyûn (Türk İmparatorluk Mızıkası) kurulmuş ve devletin desteği ile çok sesli müziğin Türkiye’deki gelişimi günümüzde dek devam etmiştir.

Mızıkay-ı Hümâyûn, Batının askerî müziğini örnek almak amacıyla oluşturulmuştur. Öncelikli amaç, Türk nağmelerinin Batı sazları ile çalınmasıdır. Böylelikle Türk müzisyenler ilk kez Batı notası ile tanışmış olur. Sultan II. Mahmud (1808-1839) ve halefleri olan oğulları I. Abdülmecid (1839-1861) ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) zamanlarında İmparatorluğu ziyaret eden Batılı müzisyenler sayesinde bu nota iyice öğrenilmiş olur. Mızıkay-ı Hümâyûn, sonradan Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti olarak varlığını 1924 yılına dek sürdürmüştür. Kısa zamanda zor bir adaptasyon dönemi geçiren Türk müzisyenleri başarılarını konuk Avrupa’lı sanatçılar sayesinde hızlandırmışlardır. 1828 yılında İstanbul’a gelen İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti de iyi bir orkestra şefi ve eğitimci olarak Muzıkay-ı Hümâyûn’u kısa bir sürede bir “saray orkestrası” haline getirmiştir.

19.yy.da Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da, müzikte Avrupa standartlarını yakalamaya yönelik diğer gelişmeler arasında,1840 yılında Osmanlı sarayında bir yaylılar orkestrasının kurulması, 1847’de ise ünlü Macar besteci Franz Liszt’in, İstanbul’u ziyaret etmesi sayılabilir. Liszt, Sultan Abdülmecid için iki parafraz bestelemiş, onun ardından 1848 yılında besteci ve kemancı Henri Wieuxtemps bir resital için Osmanlı Sarayına konuk olmuştur. Donizetti Paşa’nın ölümü üzerine ise, 1856 yılında Naum Tiyatrosu’nda orkestra şefliği yapan Callisto Guatelli, Muzıkay-ı Hümâyûn’un başına getirilmiştir.

Müzikte Avrupa’nın çizgisini yakalamak isteyen Türkler, kendi saraylarına Avrupa’lı müzisyenleri konuk ederken, yetenekli sanatçılarını da o dönemden itibaren Avrupa’ya göndermeye başlarlar. 19.yy.da çoksesli müzik tekniklerini kullanarak eser yazan ilk bestecilerimiz Avrupa konservatuarlarında eğitim görmüşlerdir. 1860’lı yıllarda Milano’da piyano ve armoni çalışmış, opera buffa örneklerini incelemiş olan Dikran Çuhacıyan, eğitimini Venedik’te tamamlayan ve 1876’da sarayın piyano öğretmenliğine getirilen Macar Tevfik Bey, İtalya da Trevellini ile piyano ve Butazzo ile armoni ve kontrpuan çalışmış olan Edgar Manas bu müzisyenler arasındadır. 1908 yılında Meşrutiyet devrine giren Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusalcılık akımı etkilerini iyice göstermeye başlamıştır. Mızıkay-ı Hümâyûn’da görevli olan yabancı müzisyenler ülkelerine dönmüş, onların yerine Türk müzisyenler atanmıştır. Guatelli Paşa’nın ve daha sonra Paris’te Théodore Debois’in öğrencisi olan Saffet Atabinen de Muzıkay-ı Hümâyûn’un ilk Türk şefi olmuştur.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2018 15:26
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
2 Ocak 2011       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ÇAĞDAŞ ÇOK SESLİ MÜZİĞİNİN TANIMINI İSTİYORUM ...PLEASE

Çok sesli müzik eğitimi, senfonik orkestra, müzikli sahne oyunları, gerçi Atatürk zamanından önce yurdumuza gelmiştir. Ama çok gelişmiş bir Musıki kültürünün temel birikimleri olan bu kuruluşlar, asıl Atatürk zamanında ve onun kişisel ilgisi ve direktifleriyle kurumlaşmış, Cumhuriyet Türkiye’si kültürünü belirleyen elemanların başında yer almışlardır. Latin harflerini kabulü ve Türkçe’nin sadeleşmesi esasına dayanan dil devriminin yanı sıra; Atatürk dönemi kültür değişmelerinin en önemlisi bir bakıma da en verimlisi Musıki alanında gerçekleştirilmiştir. Türk Beşleri’nden bahsetmeden ve bu büyük olayı ana hatları içinde göstermeden önce, Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanı sırasındaki Musıki kurumlarını kısaca gözden geçirmek gerekir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Aralık 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çok sesli müzik; farklı tonda sesleri, kulağın hoş duyacağı şekilde bir araya dizme sanatıdır. Güzel sanatların en popüler kollarından birisi olan çok sesli müzik insanoğlunun yeryüzüne ayak basması ile birlikte başlamıştır. İlkel toplumlarda gördüğümüz din törenlerinde ortamın ambiyansını, büyüsünü ve kutsallığını yakalamak adına insanların müzik aletlerini kullandığını görüyoruz. Bu törenlerde kullanılan müzik aletlerinin sayısı ve çeşidi, tören içerisinde söylenen din temalı şarkıların artması ile birlikte artış göstermiştir. Bu konuda tarihe baktığımızda ilk örnekleri eski Yunan topluluğunda görürüz. Bunda ülke yönetiminin etkisinin olduğu da hiç kuşku yok ki mutlak bir gerçektir. Sanata önem vermeyen bir yönetim olduğu sürece toplumda sanatın ilerlemesi pek mümkün değildir.

Müzik kültürü eski Yunanda başlamış olmasına rağmen esas önemli gelişmeler Yeniçağ ile birlikte başlamıştır. Ortaçağda ortaya çıkan çok sesli müzik Yeniçağ döneminde çok büyük gelişmeler göstermiştir. Matbaacılığın gelişmesi ile de müzik notalarını yaygınlaşmış ve bu gibi sebeplerin bir araya gelmesiyle de ölümsüz büyük bestekarlar, sanatçılar ortaya çıkmıştır.

Müzik genel anlamda ses ve ritim arasında kurulan bağlar sonucu ortaya çıkan bir olaydır.

Çok sesli müzik ülkemizde ise Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde çağdaş müzik ile Klasik Türk Halk Müziği esas alınarak ve uluslararası müzik araçlarıyla, müzik tekniklerinin kullanıldığı Batı müziğine yöneliş hareketi ile başlamıştır. Çok sesli müzik üzerine bilgiler anlatan kitaplar yayınlanmış, Türk Halk Müziği ve tarihi hakkında birtakım araştırmalar yapılmıştır. Yurt dışına gönderilen öğrencilerin yanı sıra, yurt dışından getirilen Joseph Marx, Paul Hindermith, Carl Ebert ve Béla Bartok gibi uzman isimlerle de temelin hazırlanmasına başlanılmıştır. 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarı'nın kurulması da halk müziğimizi Batı müziğinin çok sesliliği ile sentez edebilme açısından çalışmalara ağırlık verdirtmiştir. Cemal Reşit Rey, Ahmed Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses gibi Cumhuriyet tarihinin ilk besteci kuşağını meydana getiren sanatçılarımız Batı ülkelerinde yetişip, değişik müzik akımlarının etkisinde kalmalarına rağmen ülkemizde çok sesli müziğin yerleşmesi adına ulusal bir eğitim merkezinin açılması adına büyük çaba göstermişlerdir.

Çok sesli müzik yapılırken ülkemizde ve dünya üzerinde kullanılan müzik aletlerinin birkaçını sayacak olursak;
-Keman
-Çello
-Kontrbas
-Flüt
-Obua
-Trampet
-Timpani
-Tef
çok sesli müzik'te kullanılan başlıca enstrümanlardır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ocak 2012       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kendine özgü ve değişik ezgilerle söylenen türkü zamanla anonimleşen bir nazım biçimidir. Türküler ana dörtlüklerle, onu izleyen nakaratlardan olu şur. Türkülerdeki dörtlüklere Bent adı verilir. Nakaratlar, halk dilinde bağlama ve kavuştak olarak adlandırılır. Türküler yukarıda saydığımız nazım biçimlerinin aksine hece vezninin her kalıbıyla söylenir. Yani hece sayısı iti bariyle bir sınırlama olmaz. Mahmut Ragıp Gazimihal, ezgilere göre usulsüz ve usullü türküler olarak iki ayırım yapar. Usulsüz olanlar; divan, bozlak, koş ma, hoyrat ve Çukurova’yı içine alan uzun havalardır. Usullü olan türküler grubunda ise genellikle oyun havaları yer alır ki bunlara Konya’da oturak havası, Urfa’da kırık hava adı verilmektedir.

Türklerde işlenen konulara göre de sınıflama yapan yazarlarımız vardır. Bu sınıflama şöyledir: Ninniler, Çocuk Türküleri, Doğa Türküleri, Aşk Türküleri, Kahramanlık ve Askerlik Türküleri, Tören Türküleri, İş Türküleri, Kar şılıklı Türküler, Ölüm Türküleri, Oyun Türküleri, Tabiat ve Hayvan Türküle ri, Zeybek ve Derebeyi Türküleri, Cinayetler ve Acıklı Olaylarla ilgili Türküler, Güldürücü Türküler, Yemek ve yiyecekle ilgili Türküler.

Yapılarına göre türküleri sınıflandıran yazarlar da türkülerin bent kavuştaklarını gözönünde bulundurmuşlardır. Bu tür sınıflama şöyledir: Bentleri dörtlükleriyle kurulan türküler, Bentleri dörtlüklerle kurulan türküler, Bentleri üçlüklerle kurulan türküler, Bentleri beyitlerle kurulan türküler.

Türkiye’nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirlerinin her çeşidini göstermek için, en çok kullanılan ad “türkü”dür. Türkü kelimesinin, Türk adının sonuna, Arapça ilgi eki olan “i” ekinin getirilmesiyle ortaya çıktığı anlaşılır.Türki: Türkle ilgili, Türk’e özgü anlamında kullanılır. Kökü, XV. yy’da Horasan’a kadar dayanır. Türkünin belli bir şekli yoktur. Bir koşma, bir semai, bir destan ya da herhangi bir halk şiiri türkü ezgisiyle söylendiğinde türkü olur. Bu yüzden türkü tipinin en belirgin özelliği “melodisidir”. Bunun dışında, türküyü diğer halk şiiri türlerinden ayıran bir özellik de her ezginin sonunda bulunan kavuştaklardır (nakarat). Kavuştaklar her ezgiden sonra tekrar edilen ikilik (ya da daha çok) dizelerdir. Türkülerin büyük çoğunluğu anonimdir ya da ağızdan ağıza söylenirken söyleyeni kaybolmuştur. Türküler bu şekilde halkın malı olurlar. Türküler çoğu kez, bir doğa olayı ya da bir kahramanlık karşısında doğar ve yayılırlar. Türküler, doğdukları bölgenin özelliklerini koruyamazlar. Taşındıkları bölgelerde kişilerin, yer adlarının, hatta konuların bile değiştiği görüldüğü için, nerde doğduklarını saptamak güçleşir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2012       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
15. yüzyılın ortalarına doğru, Osmanlı müziğinde Batı etkileri görülmeye başlanmış, yüzyılın sonlarına doğru ise bu etkiler oldukça güçlenerek, genelde teksesli (monfodik)yapıdaki Osmanlı müziğini çoksesli (polikorik) hale dönüştürmeye yönelik çalışmalara olanak sağlamıştı.

1923'te Cumhuriyetin ilanı üzerine, o sıralarda Avrupa'da müzik eğitimi gören Ahmet Keşir Rey Türkiye'ye dönmüş ve İzmir'de kurulan müzik okulunda hocalığa başlamıştı. Bu arada, bazı yetenekli gençler de, Cumhuriyet yönetimi tarafından, müzik eğitimi almak üzere Avrupa'nın çeşitli kentlerine gönderildiler. Bu gençler yurda döndükten sonra Çağdaş Çoksesli Türk Müziğinin temellerini atan ve sonraları Türk Beşleri olarak adlandırılan grup oluştu. Bu grubun ortak amacı, geleneksel Türk Müziği temalarını kullanarak eğitimini aldıkları Batı Sanat Müziği değerleri içinde çağdaş çoksesli yeni yapı ortaya çıkarmaktı. Sonraki aşamalarda, daha özgür çağrışımları hedefleyen her besteci, halk ezgilerinin renklerini ve gizemini kendine özgü bir yolla yorumlamış ve giderek bilinen halk ezgilerini doğrudan ele almak yerine, soyutlama yöntemleri ile farklı sentezlere ulaşmaya çalışmıştır.

Türk beşleri olarak bilinen kadro; Cemal Reşit REY, Ulvi Cemal ERKİN, Hasan Ferit ALNAR, Ahmet Adnan SAYGUN ve Necil Kazım AKSES'den oluşmaktadır. Türk beşlerinden sonra bu alanda, Nuri Sami KORAL, Kemal İLERİCİ, Ekrem Zeki ÜN, Bülent TARCAN, v.d. ikinci; Sabahattin KALENDER, Nevit KODALLI, Ferit TÜZÜN, İlhan USMANBAŞ, Bülent AREL, İlhan MIMAROĞLU, v.d. üçüncü; Muammer SUN, Cenan AKIN, Cengiz TANÇ, Kemal SÜNDER, İlhan BARAN, Yalçın TURA, Ali Doğan SİNANGİL, v.d. dördüncü kuşak olarak bu alanda ürünler vermişler ya da vermeye devam etmektedirler. Bu kuşaktan sonra da yine bu alanda, giderek artan oranda bir çok besteci ürün vermeye devam etmektedir. Günümüzde ise bu alanındaki besteci sayısı 60'a yaklaşmıştır.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
3 Ocak 2013       Mesaj #9
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Çok Sesli Müzik
Türlü sesleri kulağa hoş gelecek şekilde dizme sanatına verilen ad. Güzel sanatların bir kolu olan müzik insanlığın doğuşu ile başlamıştır. İlkel toplumlarda yapılan din törenlerinde bu törenlerin kutsallığı çoklukla çalınan müzik aletlerinin söylenen dini şarkıların yardımı ile daha da artmıştır ilk çağlarda eski Yunanlıların din törenlerinde müziğe verdikleri önemin büyüklüğü bunu gösteren örneklerdir. Ortaçağ boyunca halk müziğinin yanı sıra dini müziğin de önem kazanması bulunan yeni yeni müzik aletleri ile toplumlara daha geniş ölçüde etki yapan bir sanat durumuna gelmesi sonucunu doğurmuştur.

Fakat müzik alanında asıl gelişmeler Yeniçağla birlikte başlar. Ortaçağda meydana çıkan çok sesli müzik Yeniçağda daha büyük gelişmeler kazanmış matbaacılığın keşfi müzik notalarının çok yaygın olması sonucunu doğurmuş yetişen büyük besteciler müziği insanlığın ölmez bir sanatı haline getirmiştir.

Müzik ses ve ritm arasındaki bağlantılarla meydana gelir. Zaman içinde akıp giden ses ölçülebilen ve tekrarlanabilen parçalara bölünebiliyorsa başka bir deyimle ritmleşmişse o sese müzik denir.

Müzik sesleri bir çeşit müzik yazısı olan nota ile tespit edilebilmektedir.

Klasik batı müziği genelde yüksek kültür seviyesi ile bağdaştırılan halk müziklerinden net çizgilerle ayrılmıştır. Avrupa kökenli ve ağırlıklı müzik türüdür. Batı denmesi bu yüzdendir. Bütün Avrupa Amerika ve Latin ülkelerinde yaygındır. En önemli özelliği çok sesli olmasıdır.

Klasik Batı Müziği Çalgıları:
  • Yaylı çalgılar: Yayla sürtündüğünde titreşen tellerden oluşan tahta çalgılardır. Diğer bir adı da "keman ailesi"dir.
  • Keman: Yaylı çalgıların en küçüğüdür. Soprano ses verir.
  • Viyola: Kemandan biraz daha büyük tınısı daha lirik bir çalgıdır. Alto ses verir.
  • Çello (Viyolonsel): Sesi insan sesine en yakın olan çalgı olarak da bilinir. Bir ucu yere dayanarak çalınır. Tenor ses verir.
  • Kontrbas (veya sadece Bas): Yaylı çalgılar arasında en büyük olanıdır (Boyu bir insan boyuna ulaşır). Bas ses verir.
Üflemeli çalgılar:
İçlerine üflenen nefes sayesinde titreşen çalgılardır. İki gruba ayrılırlar: Tahta üflemeliler ve Bakır üflemeliler. Bu gruplar çalgıların imal edildikleri maddeye göre ayrılmaz çalışma stillerine göre ayrılır.
  • Flüt: Bir tahta üflemelidir. 19. yüzyılda tahtadan imal edilirken günümüzde metalden imal edilmekte olan konser flütü (yanflüt) tatlı ve sakinleştirici bir ses çıkarır.
  • Klarinet: Tek kamışlı tahta üflemelidir. 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Hafif boğukça fakat parlak bir ses çıkarır.
  • Saksofon: 20. yüzyıl klasik müzik eserlerinde yer alan (örneğin Ravel ve Gershwin'in eserlerinde) tek kamışlı tahta üflemelidir.
  • Obua: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Barok dönemden beri orkestraların en popüler çalgılarındandır. Keskin ve acıklı bir sesi vardır.
  • Fagot: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Gizemli ve kadifemsi bir sesi vardır.
  • Trompet: Pistonlu bakır üflemelidir. Parlak ve coşkulu bir sesi vardır.
  • Trombon: Sürgülü bakır üflemelidir. Trompetten daha kalın ses çıkarır. Sesi biraz daha boğuktur.
  • Korno: Pek çok yerinden bükülmüş çok uzun bir borudan oluşur. Dairesel bir şekle boğuk bir sese sahiptir.
  • Tuba: En kalın sesli bakır üflemelidir. Kornonun daha büyüğü sayılabilir. Pistonludur.
Vurmalı çalgılar (Perküsyon):
Tokmak baget veya fırça gibi cisimlerle vurularak titreştirilen çalgılardır. Orkestranın en arkasında bulunurlar.
  • Timpani: Küçük orkestra davullarıdır. Yarım küre biçimindedirler. Çıkaracakları nota derileri gerilerek ayarlanabilir.
  • Zil: İki dairesel bakır levhadan oluşur birbirlerine çarpılarak ses çıkartılır.
  • Üçgen: Bir metal çubuğun üçgen şekli oluşturacak şekilde bükülmesiyle yapılır. Küçük bir sopayla vurularak kısa ama etkili bir çın sesi verir.
  • Kastanyet: İspanyol kökenlidir. İki küçük tahta parçasından oluşur bunların birbirine vurulmasıyla ses çıkarır.
  • Çıngırak: Metalden yapılmış konik biçimli bir çalgıdır. İçinde yine metalden küçük bir tokmak asılıdır çıngırak sallandıkça koninin iç yüzeyine çarparak ses verir.
  • Tef: Yuvarlak bir tahta kasnağın bir veya iki yanına deriden bir örtü geçirilerek yapılır ve parmak vuruşlarıyla çalınır. Her vuruşta kasnaktaki ince pirinçten 4-8 çift küçük zil tınlar.
  • Trampet: Dairesel bir metal gövdenin iki tarafına gerilmiş deriden ve bir derinin hemen altındaki gerili kirişlerden oluşur. Bagetle vurulduğunda deriler kirişlerle titreşir ve güçlü keskin bir pat sesi çıkar.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2018 15:29

Benzer Konular

13 Aralık 2012 / Misafir Cevaplanmış
10 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
10 Ocak 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
12 Ocak 2011 / Misafir Soru-Cevap