Arama

Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 5 Ocak 2010 Gösterim: 23.051 Cevap: 6
ecren - avatarı
ecren
Ziyaretçi
4 Ocak 2009       Mesaj #1
ecren - avatarı
Ziyaretçi
maden kömürü kullanımının doğaya etkileri nelerdir?
EN İYİ CEVABI Ziyaretçi verdi
Arkadaslar :

Sponsorlu Bağlantılar
Petrol,petrol ürünlerini ve kömür kaynaklarının doğaya verdiği zarar nedir ?.Ve
bUNların yerine kullanılabilecek doğaya zarar vermiyen hangi enerji kaynakları bulunabilir ??..
sistem - avatarı
sistem
Ziyaretçi
4 Ocak 2009       Mesaj #2
sistem - avatarı
Ziyaretçi
1
* Maden işletmelerinin gerek kömür üstü hafriyat toprağın denize dökülmesi, gerekse deniz içi üretim çalışmaları dolayısıyla suni burunlar oluşmuş, kıyı çizgisi tamamen değişmiştir. Bunların sonucu olarak, deniz tabanının ve kıyının dolmasıyla kıyı topografyası bozulmuştur
Sponsorlu Bağlantılar
* Flora yönünden Şile, Kilyos, Karaburun sahilleri zengin karakterdedir. Kilyos-Karaburun sahil bandında fundalık geniş ve iğne yapraklı ağaçlar, Şile sahilleri ise genelde meşe ormanları şeklinde bir floraya sahiptir. Bu floralar, hem maden işletmelerinin hafriyatından, hem de bozulan sulama suyu kalitesinden dolayı madencilik sektöründen zarar görmektedir.

* Tahrip edilmiş orman arazisi mevsimsel yağışlardan etkilenmektedir. Ağacı alınmış toprağın minarelce zengin olan üst kısmı yağışlarla denize kadar sürüklenerek erozyon meydana getirmektedir. Böylece değerli ve verimli toprak tabakası denizde sonlanmış olmaktadır.

* Batı Karadeniz madencilik sahaları pelajik (su yüzeyi ve su tabanı arasında yaşayan balık türü) balıkların göç yolları üzerinde bulunmaktadır. İlkbaharda, balıklar Boğazlardan girip Şile yönüne, sonbaharda da Karaburun-Kilyos yönünden İstanbul Boğazına girerler. Balıklar her zaman göç yaparken kıyıları takip etme içgüdüsü gösterir. Bu nedenle; ilkbaharda Şile sahilinde, sonbaharda da Kilyos-Karaburun sahillerinde önemli miktarda ve ekonomik bir biçimde av verirler. Madencilik faaliyetleri nedeniyle, kıyılarda oluşan bulanıklık ve bulanıklığın ortaya çıkarttığı oksijen yetersizliği sonucu, balıklar daha içerilerden göçlerini yapmak durumunda kaldıkları için sürü teşkil edemezler. Bunları avlamak, hem daha fazla zaman almakta, hem de zor olmaktadır.

* Şile sahilleri pelajik balıklarda olduğu kadar, su tabanında yaşayan balıklar yönünden de önemli bir bölgemizdir. Burada tekir, barbunya, mezgit, kalkan... balıkları önemli miktarda av verirler. Son yıllarda ihraç ürünlerimiz arasına giren kum midyesi ve deniz salyangozunun da en önemli bölgesidir. Madencilik sektörü, bu bölgedeki av ürünleri üzerinde de olumsuz etki yaratmaktadır.

*Yamaçlardan dökülen orman artıkları, kütük, dal, odun... denize atıldığı için deniz yüzeyinde bulunan bu atıklar gırgır ve kalkan ağlarına sarılarak, değeri 100 milyonları bulan bu ağlarda zararlar meydana getirmektedir. Ayrıca bu durum, ağlarının zarar görmesinden çekinen balıkçılar üzerinde caydırıcı bir etkiye neden olmaktadır.

* Karayel rüzgarlarında madencilik faaliyeti sonucunda denizde oluşan bulanıklık ve kirlilik İstanbul Boğazı, hatta Marmara Denizi'ne kadar ulaşabilmektedir. Bu kolloidler birinci kademe besin elementlerini bağlayarak primer produktiviteyi düşürmektedir. Bu düşüş, balık ve diğer su ürünlerinin beslenmelerini olumsuz yönde etkilemekte ve birim av miktarında azalmalara neden olmaktadır.

* İstanbul'da tüketilen 5-6 milyon ton/yıl kömürün yaklaşık 4-5 milyon tonu bu bölgeden temin edilmektedir. Bu kömürler; %15-30 kül, %3kükürt, %25-30 nem içermekte olup, ısıl değeri 3000-3500 k.cal/kg arasında değişmektedir. Böylesine ısıl değeri düşük ve kükürt, kül, nem gibi kirletici madde oranları yüksek olan bu kömürler yanma sonucunda, İstanbul ilinde hava kirliliğine de neden olmaktadır.
Sonuç: Bu bölgede, kömür işletmeciliği deniz dibi ve kıyı topografyasını, deniz ve orman fuana ve florasını büyük ölçüde tahribata uğramaktadır. Ayrıca, çıkartılan kömürlerin kalitesinin düşük olması nedeniyle, bu kömürün kış sezonunda tüketimi, önemli derecede hava kirliliğinin oluşmasına neden olmaktadır.


2

İçerdiği yüksek miktardaki karbon nedeniyle termik santrallerde kömür kullanmak en çok karbondioksit kirliliğine yol açan enerji üretim şeklidir. Ayrıca kömür madenciliği de, karbondioksitten 20 kat güçlü olan metan gazının açığa çıkmasına neden olur.



Bütün dünyada, kömür santrallerinden yılda 7 milyar ton karbondioksit salımı gerçekleşmektedir. Bu miktar; dünyadaki toplam karbondioksit salımının %41'ine karşılık gelmektedir.


Kömür santralleri büyük miktarlarda cıva kirliliğine sebep olur.

Kömür santralleri bütün dünyada, yılda 1450 metrik ton yani %50'lik bir payla cıva kirliliğinin en büyük yayıcısıdır. Cıva bölgedeki su kaynaklarının kalitesinin düşmesine neden olur.



Cıva, çocuk gelişimine zarar veren bir nörotoksindir. Cıvanın anneden fetüse geçebilecek zararlı etkilerinin arasında; beyin hasarı, geç gelişim, koordinasyon problemleri, körlük, felç ve konuşma yetersizliği bulunur. Cıva anneden, emzirilen bebeğe anne sütü yoluyla da geçebilir.



Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl 410,000'nin üzerinde çocuk, anne rahminde, bozuk nörolojik gelişime neden olabilecek düzeyde metil cıvaya maruz kalmaktadır.


Kömür, asit yağmurlarına sebep olur.

Kömür santralleri, asit yağmuru oluşumuna kaynaklık eden kükürtdioksit ve azotoksit'in açığa çıkmasına neden olur.



Ortaya çıkan duman, bitkileri ve ağaçları, hastalıklara ve aşırı havalara karşı dirençsiz kılarak tüm ekosistemi yok edebilir. Ayrıca, insanlarda astım riskinde artış, akciğer hasarı ve prematüre ölümler gibi çok farklı semptomlara neden olabilir. Asit yağmurundan kaynaklanan yüzey suyunun asitlenmesi; balık popülasyonlarında yaygın kayıplara sebep olmaktadır. 1980'lerde, Orta Avrupa'da, salım kaynaklarından uzakta ve salım kaynaklarının çevresinde yaygın olarak orman kayıpları gözlemlenmiştir. Asit yağmurları, Çin'de ülke topraklarının yaklaşık %30'unu kaplamaktadır. Ayrıca, gözlemlenen 487 kentin %54.4'ünde asit yağmuru gerçekleşmiştir.


Kömür, küçük partiküller ve radyasyon yoluyla gerçekleşen tehlikeli hastalıkların kaynağıdır.

Hava içerisinde hapsolmuş katı veya sıvı olan küçük partiküllerin ana kaynaklarından biri santrallerde kömürün yanma sürecidir. Bu parçacıklar akciğer fonksiyonlarında azalma, astım, kardiyovasküler rahatsızlıklar ve bebek ölümlerine sebep olabilir.



Türkiye linyitleri üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, uranyum, potasyum, radyum, ve toryum oranları ortalama değerlerin çok üzerinde çıkmıştır (Öztürk ve Özdoğan, 2004). Ayrıca, Yatağan'ın 50 köyünün 34'ünde radyasyon miktarının insan sağlığının kabul edebileceği sınırın çok üzerinde, küllerin atıldığı bölgelerde ise 19 kat daha fazla olduğu belirtilmiştir (Keskin ve Mert, 2002). Bunların dışında, Türk Tabipler Birliği'nin yaptığı bir araştırmaya göre solunum sistemi hastalıkları, bronşit, amfizem ve astım gibi hastalıklar Yatağan'da Muğla merkezine oranla iki kattan daha sık görülmektedir (TTB, 2000).


Kömürün yanması sonucu açığa çıkan atık zehirlidir.

Kömür yakma işleminin artıkları ağır metaller ve diğer elementler gibi birtakım zehirli maddeler içerebilir. Örneğin, insan sağlığına veya çevreye zarar verebilecek miktarlarda arsenik, kadmiyum, krom ve kurşun bulunabilir. Bu kirleticiler içme su kaynaklarına, yüzey su gövdelerine, bitkilere veya hayvanlara ulaştığında riskler meydana gelebilir. Bu maddeler, şiddetli etkilerle ilişkilendirilmektedirler. Örneğin, arsenik için kanser, kardiyovasküler ve nörolojik etkilerden söz edilirken; böbrek hasarları, prostat ve solunum sistemi kanseri kadmiyumla ilişkilendirilir. Kurşun ise gelişimsel gecikme, hipertansiyon, işitme duyusunda bozulma, hemoglobin sentezinde bozulma ve erkek üretkenliğinde azalma ile ilişkilendirilir. Kurşun özellikle çocuklar için çok tehlikelidir.


Kömür tatlı su kaynaklarımızı azaltır.

Kömür, kuraklığa neden olur. Birleşmiş milletlere göre, milyarlarca insan, iklim değişikliği tarafından tetiklenen su yetersizliğiyle mücadele etmek zorunda kalacak.



Ayrıca, kömür santrallerinden yayılan zehirli maddeler, çok büyük alanları etkiler ve bölgedeki tatlı suyu kirletir. Ayrıca kömür madenciliği her gün tahmini 70 milyonla, 260 milyon galon su gerektirmektedir. Madencilik, yeraltı sularını kirletir ve geniş bir alan içerisindeki yeraltı su seviyelerini etkiler. Kömür madenciliği ayrıca asit maden kanalizasyonu (AMD) yoluyla su kirliliğini tetikleyen nedenlerinden biridir. AMD; minerallerin oksijen ve suya maruz kalması sonucunda oluşan ve ağır metal içeren atık sudur. Bu zehirli su sızdığında, yeraltı suyu ve kanallarıyla birleşir; su kirliliğine sebep olur ve toprağa zarar verir.


Kömür madenciliği insan sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan etkilere sahiptir.

Çevresel etkilerine ve yarattığı kirliliğe ek olarak, kömür madenciliği yerel halk ve madenciler üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Kömür madenini tozunun pnömokonyoz'a (kara akciğer hastalığı olarak da bilinir) yol açma potansiyeli uzun süredir bilinmektedir. Kara akciğer; kömür tozunun ve karbonun uzun süre solunması sonucunda meydana gelir. Toz akciğerlere yapışır, akciğerin sertleşmesine neden olur ve soluk almayı zorlaştırır. Nefes darlığı, egzersiz yapma zorluğu, amfizem, öksürük, kalbin sağ tarafının çökmesi ve solunum sisteminin çökmesi (ölüme sebep olur) etkiler arasındadır.



Etkiler sadece madenlerdeki işçilerle sınırlı değildir. 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir çalışma; yüksek seviyedeki kömür üretiminin, araştırmaya dâhil olan madencilik alanlarına yakın yaşayan insanlarda rastlanan yüksek oranlarda kardiopulmoner hastalıkla, kronik obstrüktif akciğer hastalığıyla, hipertansiyonla, akciğer ve böbrek hastalıklarıyla ilişkili olduğunu göstermiştir.



Ayrıca, kömür madenlerinde meydana gelen kazalar ölümlere yol açmaktadır. Çin'de, 2006 yılında 3,000'e yakın kömür madeni kazası gerçekleşmiştir ve bu kazalar 4700 insanın ölümüne sebep olmuştur. Sadece Zonguldak'ta, TTK genel müdürlüğün istatistik verilerinden alınan bilgiye göre, grizu ve kömür patlaması, karbon-monoksit zehirlenmesi, metan gazı ve karbondioksit boğulmaları gibi kazalar sonucu 1955-2006 yıllarındaki iş kazalarında 2 bin 670 işçi öldü, 319 bin 792 işçi ise yaralandı.



8. Kömür Madenciliği doğayı yok eder, erozyona neden olur.

Kömür madenciliği, doğal ortamlarda kalıcı hasarlara neden olabilir. Madencilik alanının yüzeyindeki ağaçlar ve bitkiler yok edilir. Bu durum toprak erozyonuna, sele ve yerel halkta solunum problemlerine yol açan toz kirliliğine neden olur.



Açık kömür madenciliği durumunda, bir kömür şirketi gömülü olan kömürün zayıf bağlantı yerlerine ulaşabilmek için dağların tepelerini patlatmaktadır. Yeraltı madenciliği çökebilecek yeraltı boşluklarına sebep olur. Bu boşluklardaki toprak çöktüğünde; evlerde, binalarda ve yollarda ciddi yapısal hasarlara neden olabilir. Ayrıca taban suyu düzeyini düşürebilir ve yeraltı suyunun ve akıntıların yönünü değiştirebilir.



Madencilik işlemleri yüzünden tahrip edilen büyük toprak alanlar ve buna maruz kalan toprakların fazlalığı yüzünden, erozyon madencilik yapılan bölgelerde öncelikli kaygıdır. Yüzey maden alanlarındaki tortu üretimi ormanlık alanlardan 1,000 kattan 2,000 kata kadar fazla, otlak alanlardan ise 10 kat daha fazla olabilir. Bu yüksek tortu yüklemeleri, alanın tarım potansiyelinde azalmaya sebep olabilir, akıntı rezervlerinde depolama kapasitesinde kayıplara yol açabilir, azalan nehir kanal kapasiteleri yüzünden sel basmasını arttırabilir, akım yapısında yer yüzeyi yapısında değişime yol açabilir, bulanıklığı ve bununla ilgili nehir yaşamında meydana gelecek değişiklikleri arttırabilir.



9. Kömür elektrik üretmek için verimsiz bir yoldur ve çok fazla toplumsal maliyeti vardır.

Diğer fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında kömürün daha ucuz olduğu düşünülmektedir. Oysa kömür santrallerindeki 150 yıllık teknolojik gelişime rağmen, bu santraller hala üretilen ısının yarısından fazlasını boşa harcamaktadır.



Türkiye'deki kömür rezervleri çoğunlukla linyit olarak sınıflandırılmaktadır; linyit en düşük karbon içeriğine ve en yüksek nem oranına sahip kömür türüdür. Kirletme oranı çok yüksektir ve enerji değeri çok düşüktür. Bu kömür santrallerini daha az verimli hale getirir, elektriği daha pahalı konuma getirir ve toplumsal maliyetleri arttırır.



Kömürün gizli maliyeti üçüncü kişilere yüklenen toplumsal maliyetlerden kaynaklanır. Aslında, kömürün gerçek maliyeti yerel topluluklar üzerine yüklediği sağlık problemleri, tarıma verdiği zararlar, su kaynaklarının azalması gibi sorunları içermektedir. Avrupa Birliği ExternE araştırmasına göre; eğer kömürün toplumsal maliyetleri, elektrik faturalarına eklenseydi, Avrupa Birliğine üye devletlerin çoğunluğundaki bugünkü elektrik faturalarına kilovat başına 2–7 Avro sent ek fiyat eklenmesi gerekirdi.



10. Kömür ithal etmek anlamsızdır: kömür fiyatları petrol fiyatlarına bağlı olarak artmaktadır.

Kömür ticaretinde önemli bir faktör,%70 oranla taşımacılıktır. Petrol fiyatlarının artışı, taşımacılıkta kullanılan yakıt olması dolayısıyla kömür fiyatlarını da arttırmaktadır.



Ayrıca, kömür fiyatları kömürün cinsine ve nerede üretildiğine göre değişse bile, genelde uluslararası piyasalar takip edilmektedir. Sonuç olarak, son yıllarda dünya piyasalarındaki kömür fiyatları önemli ölçüde artmıştır. Çoğu göstergede, 2000-2006 yılları arasında kömür fiyatları ikiye katlanmıştır. Mayıs 2007 ile Mayıs 2008 arasında Avrupa'daki peşin fiyat metrik ton başına 70 ABD Dolarından 150 Dolara yükselmiştir.
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
14 Ocak 2009       Mesaj #3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Arkadaslar :

Petrol,petrol ürünlerini ve kömür kaynaklarının doğaya verdiği zarar nedir ?.Ve
bUNların yerine kullanılabilecek doğaya zarar vermiyen hangi enerji kaynakları bulunabilir ??..
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
14 Ocak 2009       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Enerji kaynakları, herhangi bir yolla enerji üretilmesini sağlayan kaynaklardır. Dünya üzerindeki enerji kaynakları, klasik ve alternatif kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Klasik kaynaklar
Klasik kaynaklar, karbon bazlı olarak adlandırabilecek kaynaklardır. Petrol, kömür ve doğalgaz en temel enerji kaynaklarıdır. Bunlar, meydana gelişlerinin şekli itibariyle yenilenmeleri çok uzun bir süre aldığından, yenilenmeyen kaynaklar olarak da adlandırılırlar.


Petrol

Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?Petrol, fosil yakıt olarak tanımlanan gruba girer. Bunun sebebi, yaklaşık olarak 300 – 400 milyon yıl önce ölmüş olan hayvanların fosillerinin, petrolün ana maddesini oluşturmasıdır. Geçen bu uzun süre içersinde hayvan fosilleri, son derece yüksek bir ısıya ve basınca maruz kalırlar. Böylece petrol meydana gelmiş olur. Petrol günümüzde büyük kaya bloklarının içine sıkışmış olarak bulunur.
Her ne kadar petrolün gerçek değeri son iki yüzyıl içinde anlaşılmış olsa da, bu madde çok eski tarihlerde de kullanılıyordu. Eski Çin ve Mısır medeniyetleri petrolü, yaşadıkları kapalı mekanları aydınlatmada kullanıyorlardı. 1859 yılında ABD’nin Pensilvanya eyaletinin Titusvil kentinde, Edwin Drake isimli girişimci tarafından ilk petrol kuyusunun açılmasıyla birlikte, petrol günlük hayata girmiş oldu. Seri otomobil üretiminin başlaması, petrole olan talebi ciddi oranda arttırdı. Dünya enerji tüketiminin %39’u petrole dayanıyor.
Ham petrolün ölçü birimi varildir ve bir varil, 159 litreye denk gelir. Ham petrol rafinerilerde işlenerek bir çok yan ürün elde edilir. Benzin, mazot, fueloil ve uçak yakıtı petrolün işlenmesiyle elde edilen en önemli akaryakıtlardır. Petrol %70 oranında ulaşım sektöründe kullanılmaktadır. Petrol, akaryakıt kategorisi dışında; ilaç, gübre, kozmetik, boya gibi yaklaşık 4000 civarında alanda daha kullanılmaktadır ve insan hayatının çok önemli bir ögesidir. Petrolün çevre kirliliği gibi çok önemli bir de negatif etkisi bulunmaktadır.

Doğalgaz
Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?Doğalgaz da petrol gibi karbon bazlı bir fosil yakıttır. Oluşumu petrol ile aynıdır. Doğalgazın ana maddesi; renksiz, kokusuz ve tatsız bir madde olan metandır. Kullanım aşamasında, güvenlik amacıyla kokulandırılır. Petrol gibi doğalgaz da çok eski tarihlerden beri bilinmekle ve kullanılmakla beraber; bugünkü konumuna gelişi, 1816 yılında ABD’nin Baltimore kentinin sokak lambalarının doğalgaz aracılığıyla aydınlatılmasıyla başlar.
Dünya enerji tüketiminin %22’si doğalgaza dayanmaktadır. İşyerleri ve evler ısınma amacıyla çok yoğun bir miktarda doğalgaz kullanırlar. Isınma, toplam doğalgaz kullanımında %75 gibi bir orana sahiptir. Bunun yanısıra elektrik üretiminde de doğalgaz kullanılmaktadır. Fakat %10 – 15 gibi düşük oranlarda kalmaktadır. Petrol ve kömür ile karşılaştırıldığında; yanma anında ortaya çıkan sülfür, karbon ve kül daha az olduğundan, çevreye verdiği zarar çok daha düşük seviyededir.

Kömür
Kömür de bir fosil yakıt olmakla birlikte, oluşum açısından petrol ve doğalgazdan farklıdır. Yüzlerce yıl önce toprak altında kalmış olan çeşitli bitkilerin yüksek ısı ve basınç altında transformasyon geçirmesiyle oluşmuştur. 1800'lü yıllarda sanayi devriminin ana yakıtı olarak dünya tarihinde son derece önemli bir yer tutmuştur. Özellikle o yıllarda kullanılan buharlı makinaların ana yakıtı kömürdü.
Petrolün yoğun olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte hayatî önemini kaybetmiş ve günümüzde genelde, termik santrallerde elektrik üretiminde kullanılır olmuştur. Fakat yine de dünya enerji tüketiminin &’sı kömür kaynakları tarafından karşılanmaktadır. Diğer bütün fosil yakıtlar gibi kömür de yanma esnasında açığa çıkan zehirli gazlar sebebiyle çevreyi kirletme etkisi gösterir.
Alternatif kaynaklar
Klasik enerji kaynaklarına alternatif olarak sunulan kaynaklardır. Güneş, rüzgar, hidrojen, hidroelektrik ve jeotermal kaynaklar buna örnektir. Doğada sürekli var olan faktörlere dayalı olan bu kaynakların en önemli özellği ise yenilenebilir olmaları ve doğaya zarar vermemeleridir.

Hidrojen
Hidrojen, bilinen en basit elementtir. Bir hidrojen atomu, bir proton ve bir elektrondan oluşur. Evrende en fazla bulunan gazdır. Güneşin bütün enerjisi hidrojenden gelir. Dört hidrojen atomunun birleşmesiyle helyum meydana gelmesine füzyon denir. Bu sayede ortaya çıkan enerji güneşin kaynağıdır ve dolayısıyla dünyadaki bütün yaşam, füzyonu oluşturan hidrojene bağlıdır.
Evrende çok fazla bulunmasına karşın, hidrojen dünyada tek başına gaz halinde bulunmaz. Ancak diğer atomlarla birleşerek önemli elementlere dönüşür. Mesela su, iki hidrojen atomunun bir oksijen atomuyla birleşmesiyle meydana gelir. Hidrojen temiz bir enerji kaynağı olarak kullanılabilecek önemli bir elementtir. Fakat dünyada tek başına bulunmadığında hidrojenin bir şekilde üretilmesi gerekir. Halihazırda çok pahalı olan bu üretim, su ve doğalgaz gibi elementlerdeki hidrojenin ayrıştırılmasıyla yapılır. Bu şekilde elde edilen hidrojen pillerine yakıt hücresi adı verilmektedir. Şu anda bazı otomobiller hem benzin hem de hidrojenin kullanıldığı hibrid (melez) yakıt yöntemiyle çalışmaktalar. Böylece açığa çıkan kirli havanın miktarı %30 – 40 oranında azaltılabilmektedir.
Hidrojenin, 20 yıl içersinde aktif olarak kullanılması planlanıyor. Şu anda hidrojen yakıt konusunda elde edilen en önemli ilerleme İzlanda’da yaşanıyor. 1999 yılında, akaryakıt firması Shell ve otomobil firması DaimlerChrysler ile İzlanda hükümeti arasında imzalanan anlaşma, İzlanda’yı hidrojen yakıtlı bir ülke haline getirmeyi amaçlıyor. DaimlerChrysler İzlanda için, hidrojenle çalışan otobüs ve otomobiller üretirken, Shell de İzlanda genelinde hidrojen istasyonları açmayı planlıyor. İzlanda’da elde edilecek muhtemel bir başarı, hidrojenli otomobillerde seri üretime geçilmesini son derece hızlandıracaktır.

Güneş
Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?Güneş enerjisi de hidrojen gibi yenilenebilir kaynaklardan bir tanesidir. Güneş enerjisini toplayıp ısı, elektrik gibi faktörlere çevirebilen güneş kolektörleri güneş enerjisinin kullanımındaki aracı elemandır. Genelde, evlerin çatılarına takılan bu kolektörlerin yanında bir de su deposu bulunur. Depoda bulunan su ısıtılarak, ya evin sıcak su ihtiyacı karşılanır ya da sıcak su, evin ısıtma tesisatına verilerek ısınma ihtiyacı giderilmiş olur.
Çevreye hiç bir zararı olmaması, sürekli ve yenilenebilir olması güneş enerjisini çok cazip kılar. Tabii ki güneş enerjisinin önündeki en önemli engel, güneşlenme süreleri çok fazla olmayan ülkelerde bu enerji tipinden yararlanılabilen gün sayısının az olmasıdır. Ayrıca, elde edilen enerjinin depolanması da bir diğer engeldir.


Rüzgar
Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?Alternatif enerji kaynakları içersinde hidrojenden sonra en faydalı olabilecek enerji kaynağı rüzgardır. Temiz, bol, yenilenebilir olmasının yanısıra hemen hemen tüm dünya genelinde faydalanma imkanı olan bir kaynaktır. Rüzgar türbini adı verilen çok büyük pervaneli, yüksek kuleler aracılığıyla rüzgar enerjisi elektriğe dönüştürülür. Az sayıda, büyük enerji üretim merkezleri kurmak yerine, ülke geneline küçük üniteler halinde yayılmış rüzgar türbinleri kurmak çok daha avantajlıdır. Rüzgar, elektrik üretiminin yanısıra hidrojen üretiminde de söz sahibi olabilir. Rüzgardan elde edilecek elektrikle suyun elektroliz edilmesi sonucunda; su, oksijen ve hidrojen elementlerine ayrılarak çok ucuz bir yolla hidrojen elde edilmiş olacaktır.
1990'lı yıllarda kullanımı en hızlı artan enerji kaynağı olan rüzgar enerjisi, bu avantajları sayesinde tüm dünyanın dikkatini çekmeye devam ediyor. Danimarka toplam elektrik enerjisinin yaklaşık %15’ini rüzgardan elde ederek oran olarak dünyada birinci sıradayken, Almanya da 2000 yılındaki verilere göre yıllık yaklaşık 6.000 megawatt elektrik üretimiyle rüzgar enerjisi kullanımında açık ara farkla lider ülke olma konumunda. Almanya’yı en yakından takip eden ABD’nin yıllık üretimi ise 2.500 megawatt civarında.

Hidroelektrik ve jeotermal
Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?
Maden kömürünün kullanımının doğaya etkileri nelerdir?Büyük nehirlere kurulan barajlar sayesinde elde edilen elektrik ve doğal jeotermal kaynaklardan elde edilen sıcak su da, alternatif kaynaklardan diğer iki tanesidir. Hidroelektrik’in maliyeti, barajların gerek inşası gerekse doğal hayata negatif etkileri açısından biraz yüksekse de, temiz enerji üretimi söz konusu olduğunda asla vazgeçilmemesi gereken kaynaklardandır. Yine jeotermal kaynaklar da, çok geniş kapsamlı olmak yerine yöresel enerji kaynaklarına yönelme durumunda akla gelmesi gereken bir enerji çeşididir.

Alternatif kaynakların faydaları
Alternatif enerji kaynakları kullanılarak, karbon temelli bir enerji yapısından, hidrojen temelli bir yapıya geçilmesi amaçlanıyor. Bu sayede çevre kirliliğinin önüne geçilirken, enerji maliyetleri de büyük oranda azalacak. Ayrıca, halihazırda enerji ithal eder durumda olan ve bu yüzden dünyanın belli ülkelerine enerji bakımından bağımlı olarak varlığını sürdüren devletlerin birçoğu kendi enerjisini kendi üretir hale gelecektir. Bu da dünya genelinde gözle görülür bir siyasi ve ekonomik rahatlama sağlayacaktır.


kaynak
TEKSİLAHJ0RDAN - avatarı
TEKSİLAHJ0RDAN
Ziyaretçi
14 Ocak 2009       Mesaj #5
TEKSİLAHJ0RDAN - avatarı
Ziyaretçi
BUDA BENDEN OLSUN:

Dünyamızı tehdit eden küresel ısınmanın temel nedeni olan ve fosil yakıtlar olarak tarif edilen kömür, petrol ve doğalgazın dünyamıza verdiği korkunç boyuttaki zararlardan biraz bahsedeceğim. Bilindiği gibi insanlık özellikle son 150 yıldır yoğun olarak bu fosil yakıtları tüketmekte ve bunun sonucu olarak dünyamız yaşanabilir bir yer olmaktan hızla çıkmaktadır. Fosil yakıtların sağladığı avantajlar yanında verdiği zararlar saymakla bitecek gibi değildir. Örneğin kömürün kalorifer kazanında veya sobalarımızda yandığı zaman atmosfere saldığı zehirli gazlardan bahsetmeden önce, kömür madenlerinden, buralarda grizu patlamaları sonucu hayatını kaybeden yüzlerce madenciden, kömürün çıkartılması, saklanması, taşınması ve nihayet yakılması sonucu çevreye verilen zararları incelememiz gerekir.
Kömüre benzer şekilde petrol kuyulanndaki yangınlar, özellikle petrolün büyük tankerlerle deniz yoluyla taşınması sırasında meydana gelen kazalar sonucu denizlere saçılan ve doğal hayata geri dönülemez zararlar veren tanker facialanrının maddi boyutu maalesef tahminlerin çok üzerindedir. Birçokları tarafından adeta çevre dostu yakıt olarak takdim edilen doğalgaz ise hiç de sanıldığı gibi sütten çıkma ak kaşık değildir. Doğalgazın çevreye verdiği zararlar kömür ve petrole göre nispeten daha az da olsa, küresel ısınmaya neden olan gazların başında gelen karbondioksit ve asit yağmurlarına neden olan azot oksider, doğalgaz yakıldığında da yine bol miktarda atmosfere atılmaktadır.
Fosil yakıtların çevreye verdiği tüm bu zararlar, sosyal maliyet olarak kabul edilmekte olup, bunların insanlar, bitki örtüsü, hayvanlar, hatta binalar üzerindeki olumsuz etkileri tek tek hesaplanmaktadır. Sosyal maliyet konusu üzerinde yapılan ciddi çalışmalar fosil yakıtların çevreye verdiği zararın yılda yaklaşık 5 trilyon dolar (5 bin milyar dolar) olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yani Türkiye bütçesinin neredeyse 125 katı.
Fosil yakıtların bu korkunç boyuttaki zararları bilinmesine rağmen, özellikle, bunlardan büyük kazanç sağlayan uluslararası şirketler ve tabii onların desteklediği politikacılar dünyamızı kirletmeye devam etmektedirler. Burada en büyük teselli ve umudumuz ise bu kirletme sürecinin fazla devam edemeyeceği, zira fosil yakıtların 30-40 sene gibi çok yakın bir gelecekte tükenecek olmasıdır. Geçen aylarda BP Başkanı‘nın 38 yıllık petrol rezervi var beyanı üzerine, bazı ulusal gazetelerin “korkulacak bir şey yok daha 38 yıllık petrol var” şeklinde manşet atmaları, toplumun uzağı görmekten ne kadar aciz olduğunun açık bir göstergesidir. On binlerce yıllık insanlık, hatta yüzlerce yıllık devlet tarihleri içinde 38 yıl son derece küçük bir zaman dilimi olup, ülkelerin planlannı bu gerçeğe göre yapmaları gerekir. Konunun diğer boyutu ise doğaya, çevremize karşı yapılan bu acımasız saldınya karşı dünyanızın da kendi ekolojik dengesini korumak için verdiği ilginç savunmadır. Örneğin Andrew Katrina gibi isimler verilen fırtınaların şiddetlerini giderek arttırması, daha çok sel baskınları veya aşırı kuraklık olması, buzulların hızla eriyerek, denizlerin yükselmesi gibi değişiklikler son yıllarda daha çok gözlenmektedir. Bunların hepsi dünyanın bu savunma mekanizmasının bir parçası olarak kabul edilebilir. İnsanoğlu kendi bindiği dalı kesmekte ve yaşadığı çevreye verdiği zararları arttırdıkça göreceği tepkinin de giderek artacağının ve hatta bu hatanın kendi sonu olacağının bilmem farkında mı?
Peki, bu problemlerin çözümü var mı? Benzin biterse otomobillerimizi neyle çalıştıracağız? Doğal gaz ve kömür biterse neyle ısınacağız? Daha temiz ve güvenli bir yakıt bulunabilir mi? Dünyamızı bu çevre kirliliğinden ve küresel ısınmadan kurtarabilecek miyiz? Bütün bu soruların cevabı kesinlikle EVET ama vakit geçirmeden politikalarımızı ve çalışmalarımızı temiz ve yenilenebilir kaynaklara yöneltmek şartıyla.
Yapılan çalışmalar ve hesaplamalar, sahip olduğumuz güneş, rüzgar, jeotermal, biyoküde, hidrolik, dalga, gelgit gibi temiz enerji kaynaklarının tüm enerji ihtiyacımızın yüzlerce defa fazlasını sağlayabileceğini göstermektedir. Burada bu enerjilerin maliyetleri ve dezavantajları nelerdir soruları akla gelmektedir. Günümüzde rüzgar enerjisi gibi kaynaklar ile fosil yakıtlar karşılaştırıldığında, maalesef yukarıda kısaca değindiğim sosyal maliyet hesapları göz önüne alınmamakta ve örneğin kömürle veya doğalgaz ile çalışan bir termik santralın kuruluş, yakıt, işletme ve benzeri giderleri üzerinden üretilecek elektriğin birim fiyatı hesaplanmaktadır. Bu santralın çevreye vereceği zararlar maliyet hesaplarına dahil edilmediği için sonuç olarak elektrik fiyatı rüzgar enerjisinden elde edilecek elektrikten daha ucuz gözükmektedir. Bugün, bazı gelişmiş ülkeler karbon vergisi ve çevre etki değerlendirmesi sistemini uygulamakta olup, karşılaştırmayı bu faktörleri göz önüne alarak yapmaktadırlar. Burada unutulmaması gereken diğer bir konu da Türkiye‘nin enerjisinin yaklaşık yüzde 70‘ini ithal ettiği ve bunun karşılığında yılda 20 milyar doların üzerinde yurtdışına ödeme yaptığıdır. Ödenen bu miktarın önümüzdeki yıllarda hem artacak ithalat miktarı hem de petrol ve doğalgaza yapılacak zamlarla daha da büyüyeceği ve ekonomimizde gittikçe derinleşen bir yara açacağı kesindir. Bilindiği üzere Türkiye petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıt kaynakları yönünden fakir bir ülke olmasına karşın, güneş, rüzgar, ve jeotermal gibi temiz enerji kaynakları yönünden son derece zengin bir ülkedir. Görüldüğü gibi temiz ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek Türkiye için bir tercih değil zorunluluktur. Atatürk‘e 1936 sanayi planı hazırlığı sırasında, kömürden benzin üretimimin mümkün fakat bunun pahalı olduğu söylendiğinde aynen şu cevabı vermiştir. “Kömürden benzin istihsali bir maliyet mevzuu değil, bir milli müdafaa mevzudur.”
Temiz enerji kaynaklarının geniş çapta kullanılmasını engelleyen faktörlerin başında bu enerjilerin kesikli yani düzensiz olması ve depolanamaması gelmektedir. Örneğin güneş enerjisi günün her saatinde aynı şiddette olmadığı gibi havanın bulutlu olması halinde gücünü büyük ölçüde kaybetmektedir. Bu enerjiler ile son kullanıcı arasında bir bağlayıcıya yani sentetik bir yakıta gerek duyulmaktadır. Uzun yıllar yapılan araştırmaların sonucu bu bağlayıcının ideal yakıt olarak kabul edilen hidrojen olduğunu göstermiştir. Hidrojen aynı elektrik gibi ikincil bir enerji, yani enerji taşıyıcı olup, bir şekilde üretilmesi gerekmektedir. Bu üretimin temiz enerji kaynakları ile sudan elde edilmesi ise hem sonsuz bir enerji, hem de dünyanın küresel ısınma başta olmak üzere tüm çevre problemlerinden kurtulması anlamına gelmektedir. Örneğin güneş enerjisi ile suyun hidrojen ve oksijene ayrılması, elde edilen hidrojenin istenilen yere boru hatları veya depolanmış olarak taşınması ve daha sonra yine oksijenle birleşerek yakılması sonucunda elde edilen enerjinin atık maddesi yine birkaç damla saf su veya su buharı olmaktadır.
Hidrojen güvenliği konusunda yapılan çalışmalar bu yakıtın benzin, LPG gibi yakıtlardan çok daha güvenli olduğunu göstermiştir. Bilindiği üzere 6 Mayıs 1937 de Alman yapımı Hindenburg adını taşıyan zeplinin fırtınalı bir havada Amerika da Lakehurst şehrine inerken padaması sonucu 37 kişinin hayatını kaybetmesi hidrojenin güvenliği konusunda maalesef yanlış bir kanaat oluşturmuştur. Daha sonra NASA tarafından bu konuda yapılan kapsamlı bir araştırmanın sonucu hazırlanan raporda kazanın, balonun yapıldığı kumaşın üzerine sürülen boya karışımının son derece yanıcı olmasından kaynaklandığı ve hava şartları nedeniyle bulutlardan boşalan statik elektriğin bu maddeyi ateşlediğini göstermiştir. Raporda ayrıca hidrojenin yakıt olarak değil, balonun havalanması için kullanıldığı ve motorlar için depolarda dizel yakıtı bulunduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, hidrojen yerine asal gaz olarak bilinen helyum gazı kullanılsa dahi kazanın kaçınılmaz olduğunu ve balon ateş aldıktan sonra dizel yakıtın saatlerce yanmaya devam ederek aynı facianın yaşanmasına neden olacağı açıklanmıştır.
Bilindiği üzere hidrojen havadan 14 kat daha hafif olup, yakılabilmesi için havadaki konsantrasyonunun en az yüzde 4 olması gerekir. Hidrojenin basınçlı tüpler içindeyken, tüpün delinmesi durumunda hızla havaya yayılarak konsantrasyonu düşer ve yakılabilmesi imkansız hale gelir. Yapılan deneyler, böyle bir durumda hidrojenin yakılabilmesi için delinen tüpün 35-40 cm yakınında ilk saniyeler içinde bir kibrit çakılması gerektiğini göstermiştir. Benzinin ateş alması için gerekli konsantrasyonun yüzde 1 ve havadaki yayılma hızının hidrojene göre çok küçük olduğu göz önüne alındığında, hidrojenin benzine göre çok daha güvenli olduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca, hidrojenin yandığı zaman sadece saf su oluşturması ve diğer yakıtlarda olduğu gibi zehirli gazlar ve karbon dioksit üretmemesi büyük bir avantaj olarak kabul edilir. Bilindiği üzere, özellikle uçak yangınlarında bir çok insan duman ve zehirli gazlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Örneğin pistte çarpışan uçaklarda çıkan yangınlar üzerine yapılan bir çalışmada, bu uçaklarda benzin yerine hidrojen kullanılması durumunda hiç kimsenin hayatını kaybetmeyeceği anlaşılmıştır. Hidrojenin güvenlik açısından diğer yakıtlara göre diğer bir üstünlüğü ise hidrojen alevinin ısı yaymasının çok daha az olması dolaysıyla etrafına daha az zarar vermesi ve yangının yayılmasına engel olmasıdır.
Fosil yakıtlardan yalnız doğrudan yakma ile enerji elde edilebilirken hidrojenden katalitik yanma, kimyasal dönüşün, doğrudan buhar üretimi ve en önemlisi elektrokimyasal dönüşüm yoluyla enerji temin etmek mümkündür. Yakıt pilleri (Fuel cell) olarak bilinen bu sistemlerle hidrojenden yüksek verimde elektrik enerjisi elde edilebilmektedir. Günümüzde yakıt pilleri artık diz üstü bilgisayarlardan, otomobil otobüs gibi taşıt araçlarından denizaltılara kadar hemen her yerde kullanılmaya başlanmıştır. Hidrojenle çalışan yüzlerce otomobil, otobüs ve diğer, araçlar artık dünyanın her tarafında insan ve yük taşımaktadır.
Dünyada birçok ülke önümüzdeki yıllarda hidrojen enerjisine geçiş için yoğun çalışmalar yapmaktadırlar. Ayrıca, sınırlı miktarda rezerve sahip fosil yakıtların 40-50 sene gibi çok kısa bir sürede tükeneceği gerçeği göz önüne alındığında zaten başka bir alternatif de bulunmamaktadır. Hidrojen enerjisi, ülkeleri petrol doğalgaz gibi yakıtların ithali konusunda dışa bağımlı olmaktan kurtardığı için “bağımsızlık yakıtı” olarak da adlandırılmaktadır. Nisan 2004 de Kaliforniya Valisi Arnold Schwarzenegger “Hidrojen Otoyolları” projesi çerçevesinde halen 12 adet olan hidrojen dolum istasyonu sayısını önümüzdeki 6 yılda 200‘e çıkartmak için çalışma başlatmış ve bundan böyle her 30 km de hidrojenli arabalar için dolum istasyonları bulunacağı müjdesini vermiştir. Japonya önümüzdeki 20 yıl içinde 15 milyon hidrojenle çalışan otomobil imali için karar almış bulunmaktadır. Bu konuda dünyanın çeşitli ülkelerinden yüzlerce örnek vermek mümkündür.
Hidrojen enerjisi konusunda Türkiye‘de de çok önemli adımlar atılmıştır. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Birliği (IAHE) Başkanı ve Miami Üniversitesi Temiz Enerji Enstitüsü Direktörü, Türk bilim adamı Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu‘nun uzun yıllar süren çabaları nihayet sonuç vermiş ve Dünyada tek olan “Birleşmiş Milleder Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi (UNIDO-ICHET) Mayıs 2004 yılında İstanbul‘da kurularak çalışmalarına başlamıştır.
Türkiye bugüne kadar hızla gelişen teknolojiyi yakalamakta geç kalmış ve devamlı teknoloji ithal eden bir ülke konumuna gelmiştir. Hiç olmazsa enerji alanında bu konumdan çıkma şansı şimdi önümüzde durmaktadır. Artan enerji ihtiyacı ile bu ithalatın daha da artacağı kesindir. Türkiye‘nin gelişmiş bir ülke konumuna gelmesi için fırsat önümüzdedir. Hidrojen enerji teknolojisinin ülkemizde geliştirilmesi hemen her sektörde yeni iş olanakları yaratacaktır. Türk bilim adamlarının ve sanayicisinin dikkatini geleceği kesin olan bu alana çevirmesini temenni ederim.
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
18 Ocak 2009       Mesaj #6
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
maden kömürü kullanımının dogaya etkileri nelerdir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ocak 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
doğaya etkisi çoktur.:>

Benzer Konular

3 Ekim 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
25 Şubat 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
22 Mart 2014 / ayşe korkmaz Soru-Cevap
16 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap