Arama

Kamu televizyonları hangi kuruma bağlıdır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 16 Nisan 2013 Gösterim: 26.329 Cevap: 32
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
8 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
kamu televizyonları hangi kuruma bağlıdır söyleyiniz please
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
R.T.Ü.K
Sponsorlu Bağlantılar
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
9 Ocak 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
R.T.Ü.K
Sponsorlu Bağlantılar
Quo vadis?
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
19 Ocak 2009       Mesaj #3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
kamu televiyonları hangi kuruma bağlıdır
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
20 Ocak 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

R.T.Ü.K

..
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bence kamu telavizyonu iletişim olarak yapılan aglara baglıdır. Bu iletişim avlarıda genellikle iletişim araçlarına tesis olarak gösterilir. Kamu televizyonun her bir amacı oldugu için belirti olarak yapılan tür iletişim araçlarından kaynaklanır ve bu iletişimin araçlarla yapılmış olan bilgilere sahiptir.Bunlardan türüde televizyondur oda bir iletişim aracıdır ve buna ragmen nereye baglı oldugunu çözeriz.

TRT yayınına baglıdır
Son düzenleyen Misafir; 25 Aralık 2009 21:07 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
cagataytas - avatarı
cagataytas
Ziyaretçi
30 Aralık 2009       Mesaj #6
cagataytas - avatarı
Ziyaretçi
arkiler bana acilen kamu tvleri hakkında ayrıntılı bilgi lazı ne olurMuzSopaHahahaMsn DemonMsn CigaretteSmiley32
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
30 Aralık 2009       Mesaj #7
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Medyada Kaynak Bölüşümü Ve Rating Savaşları
Özel televizyon yayıncılığının aynı zamanda basın sektörüne de hakim olan sermaye gruplarının elinde olması; ulusal düzeyde genel bir gelir eşitsizliği ve demokrasi problemine eklemlenen ve demokrasi kültürü ile yakından ilişkili temel bir problemdir.

1990'lı yıllarda Türkiye'de büyüme ve genişlemenin en yoğun gerçekleştiği sektörlerden biri medya sektörü oldu. Medya işletmeciliği, özel televizyon ve radyo kuruluşlarının yayına başlamaları ve 1994 yılında da yasallık kazanmaları ile bankacılık ve finans gibi sektörlerden pek çok önemli kişi ve grubun el attığı bir faaliyet alanına dönüştü. 1990 yılına kadar, Türkiye Radyo ve Televizyon kurumu (TRT) tarafından yürütülen radyo ve televizyon yayıncılığı , bu tarihten sonra ticari girişimcilerin bu alana el atmalarıyla gerek üretim ilişkileri gerek üretilen programların form ve nitelikleri bakımından ciddi bir dönüşüm geçirdi. Çok değil, üç beş yıllık bir zaman dilimi içinde, onlarca televizyon ve yüzlerce radyo kuruluşunun yayıncılık alanına katılmasıyla bu alanda sıkı bir rekabet ortamı oluştu. Ulusal televizyon kuruluşlarının pek çoğunun aynı zamanda gazete ve dergi gibi basılı yayıncılık sektörlerinde de varlık ve faaliyetlerinin olması nedeniyle bu rekabet, kitle iletişim araçlarının gündemini önemli ölçüde belirleyen bir görünüm kazandı. Bu rekabetin izleri, promosyon gazeteciliğinden, "bizden ayrılmayın" ve "az sonra"cı televizyon sunuşlarına kadar, pek çok yönüyle kamusal alanda aleniyet kazandı. Bu durum yalnızca, televizyon yayıncılığında TRT tekeli döneminin belleklere kazdığı abartılmış bir eğitim ve kültür misyonunun değil, dinlendirme ve eğlendirme işlevlerinin de göz ardı edilmesine ve yayıncılığın, temel motivasyonu "kâr ençoklaştırması " olan bir ticari faaliyet alanı olarak tanımlanmasına hizmet etti.
Yayıncılık içeriklerindeki nitelik sorununu, sonradan geri dönmek üzere bir yana bırakacak olursak, medya sektörünün on binlerce çalışanı, yan sektörleri, muhteşem plazaları ve çekim stüdyolarıyla devasa bir sektör olarak, son on yılda kayda değer bir büyüme ve genişleme eğilimi gösterdiği açıktır.
Büyüyen bir sektör olarak medya
Medya sektöründeki büyüme eğilimi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD'nin 1999'da yayınladığı "İletişime Bakış" raporunda (Hürriyet, Internet-txt., 22 Mart 1999) şöyle doğrulanmaktadır:
"Türkiye radyo-televizyon yayıncılığında büyüme rekortmeni oldu. 1995-1997 döneminde radyo-televizyon sektöründeki büyümede OECD ortalaması yüzde 3.4 düzeyinde gerçekleşti. Türkiye'de ise sektör, iki yılda yüzde 24.3 büyüdü."
Rapora göre Türkiye, OECD üyesi ülkeler arasında en yüksek büyüme oranı ile belirtilen dönemde bir rekor elde etmişti. Türkiye'de yalnızca televizyon yayıncılığı dikkate alındığında, yıllara göre gerçekleşen büyümenin, dolar bazında şöyle gerçekleştiği belirtilmektedir.
"Türk televizyonlarının gelir artışı 3 yıllık dönemde yıllık ortalama yüzde 26.59 oldu. 1995'de 341.20 milyon dolar olan Türk televizyon yayıncılarının gelirleri, 1996'da 430.40 milyon dolara, 1997'de ise 546.81 milyon dolara çıktı." (Hürriyet, 22 Mart 1999). Aynı kaynağa göre, belirtilen dönemde "Türkiye'de 1995'te 170.85 milyon dolar olan televizyonların toplam reklam geliri, 1996'da 230.38 milyon dolara, 1997'de de 317.13 milyon dolara çıkmıştır. Bu dönemdeki yıllık ortalama artış oranı yüzde 36.24 olarak gerçekleşti."
Reklam geliri: En önemli kaynak ama...
Bu verilere bakıldığında, Türkiye'de televizyon sektörünün finansmanında reklam gelirlerinin önemli bir kaynak olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, Türkiye'de ulusal ölçekte yayın yapan yirminin üzerinde televizyon kuruluşunun bulunduğu hatırlanırsa, çok pahalı olan yayıncılık faaliyetinin sürdürülmesinde reklam sektörünün sağladığı girdinin, her bir yayın kuruluşunun payına düşen miktar bakımından yetersiz kalabileceği tahmin edilebilir. Yukarıda belirtilen OECD verileriyle ilk bakışta çelişkili gibi görülse de, televizyon kuruluşlarının yayın faaliyetlerinden genellikle zarar ediyor oldukları, yazılı basında sıklıkla gündeme getirilen konular arasındadır. Dahası, reklam gelirlerinin önemli bir kısmı en büyük üç ya da dört televizyon kuruluşu tarafından paylaşıldığı için toplam izlenmeden elde ettikleri pay görece düşük olan yayın kuruluşlarının reklam gelirlerinin de önemli ölçüde düşük olduğu bilinmektedir.
1999 yılı reklam gelirleri dağılımına kabaca bir bakış bu eşitsizliği açığa vurmaktadır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) verilerine göre, 1999 yılında TRT ve 16 özel televizyon kanalının toplam reklam geliri, 125 trilyon 101 milyar 676 milyon 663 bin TL olarak gerçekleşmiştir.
Belirtilen dönemde ATV, Kanal D ve Show TV yayın kuruluşları bu miktarın yaklaşık 86 trilyon TL'sini aralarında paylaşmışlardır : ATV: 32.359.217.491 bin TL, KANAL D: 30.749.122.654 bin TL, SHOW TV: 22.815.855.096 bin TL gelir elde etmiştir.
Televizyon yayıncılığı bir kültürel üretim alanıdır
Yayıncılık alanında "reklam pastasının" bölüşümündeki eşitsizlik, yayıncılığın ticari bir faaliyet olmasının doğal bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Her ticari faaliyette olduğu gibi burada da büyükler ve küçüklerin olması kaçınılmazdır. Buradaki sorun, yayıncılık faaliyetinin aynı zamanda bir kültürel üretim olması ile ilişkilidir. Yayıncılık alanının temel gelir kaynaklarından biri olan reklam gelirlerinin dağılımındaki olağanüstü eşitsiz durum, bu alandaki tekelleşme ve ürün benzeşmesi eğilimleri ile yakından ilişkilidir.
Bu durum, program içeriklerinin belirlenmesinde sıklıkla, "genel kamu" olarak tarif edilen bir hedef kitlenin gözetilmesini getirmekte, yayıncılıkta tematikleşme eğilimlerini dolayısıyla da çok sesliliği törpülemekte ve içeriklerde bir tek tipleşme ile sonuçlanmaktadır.
Uzun dönemde bu, küçük yayın kuruluşlarının giderek daha fazla büyük sermayenin denetimine geçmeleri ya da yok olmaları anlamına gelecektir. Bunlar, televizyon yayıncılığı alanında yalnızca yatay düzeyde ortaya çıkan sorunlar değildir. Gazete ve dergi gibi basılı yayıncılığı da içeren dikey bir düzeyde de benzer bir işleyiş hakimdir. Türkiye'de özel televizyon yayıncılığının aynı zamanda yazılı basın sektörüne de önemli ölçüde hakim olan sermaye gruplarının elinde olması, ulusal düzeyde genel bir "gelir eşitsizliği" ve "demokrasi" problemine eklemlenen ve demokrasi kültürü ile yakından ilişkili çok temel bir problem olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye'de medya sermayesinin yapısı
Bu arada, medya alanındaki sermayenin, daha önce belirtildiği gibi, genellikle medya dışı faaliyet alanlarından gelen bir birikime dayalı olduğu da hatırlanmalıdır. Otomotiv sanayii, beyaz eşya ya da bankacılık sektörü ve diğer finans alanlarından kökenlenen bir sermayenin, kültürel üretim alanları olan görsel ve basılı yayıncılık alanlarına ağırlıklı olarak el atmasının kendisi, bu alanların kontrolünün önemli bir prestij ve güç sağlıyor olmasından ötürü, siyaset alanında da önemli sonuçlar doğurabilmektedir.
Medya, sermaye, siyaset üçgeninde geçtiğimiz on yılda yaşanan pek çok skandal-olay, bu iç içe geçmenin somut örnekleri olmuştur . Bununla birlikte, medyanın kaynak sorununun makro ölçekteki neden ve sonuçları, detaylı incelemelere konu edilmesi gereken oldukça karmaşık ve önemli konulardır. Bu anlamda da böyle bir yazının sınırlarını aşmaktadır. Burada ancak genel bir bakış açısı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Medyanın kaynak sorununun diğer bir boyutu da Türkiye'de medya içerikleri üretimindeki genel eğilimlerle ilişkilidir. Kitle iletişim araçlarının içerikleri olarak, televizyon ve radyo programları ya da gazete ve dergilerdeki haber ve yazılar da medya alanındaki hızlı büyüme nedeniyle nitel bir olgunlaşmadan giderek uzaklaşan bir görünüm kazanmaktadırlar. Bu görünüm özellikle televizyon yayıncılığında çok aşikar bir hale gelmiştir.
Özel televizyon yayıncılığında içerik sorunu
Özel televizyon yayıncılığının geride bıraktığımız on yılında, televizyon programlarının ulusal ya da sektörel düzeydeki kriz ve eğilimlerden geniş ölçüde etkilenmesi, belli program tür ve formatlarının birdenbire bir furya halinde, tüm televizyon kanallarını doldurmaları ve sonra gözden düşmeleri ya da televizyon ekranlarında sıklıkla aynı yüzler ve konuların dolaşıyor olması gibi sorunlar, yayın kuruluşlarının maddi kaynakları kullanma eğilimleriyle yakından ilişkilidir.
Rekabetçi ve büyük ölçüde reklam gelirlerine dayalı medya sektörü, programcılık alanında uzun vadeli planlamadan uzak, sıklıkla tepkisel eğilimler sergileyen ve çeşitli bakımlardan olgunlaşamamış bir görünüm arz etmektedir.
Bu tür bir rekabet düzeni içinde yayın kuruluşları, stratejik bir yayın akışı oluşturmada ve yayın çizgilerini belirlemede önemli istikrarsızlıklar sergilemektedirler. Bu durumu örneklerle açıklayacak olursak, iki yıl kadar önce Show TV'nin "Kim 500 Milyar İster?" adlı patentli yarışma programı (quiz show) ile elde ettiği başarı, birdenbire diğer yayın kuruluşlarının da, ana-yayın kuşaklarında, benzeri türden "Aslan Payı", "Ağırlığınca Altın" ya da "Fırsat Bu Fırsat" gibi büyük ödüller dağıtan yarışma programlarına yönelmelerine yol açmış ve farklı yayın kuruluşlarının izleyiciye sunduğu programlar yine gerçek bir çeşitlilikten, ya da alternatif yaratma potansiyelinden uzaklaşarak ortak bir eğilimde birleşmişti.
İzleyicinin yoğun ilgi gösterdiği ve bir gecede "milyarlar dağıtan" bu programlar, kısa zaman sonra, kazandığı para ya da diğer ödülleri alamayan vatandaşların, yayın kuruluşlarını deşifre etmeleri ile yavaş yavaş gözden düştü . Yerli yarışma programları genellikle sona erdi ve başarısını sürdüren tek quiz show patentli olan, yani yabancı bir programın Türkiye versiyonu olduğu için, orijinal programın teknik ya da etik ilkelerine bağlılığı da denetlenen "Kim 500 Milyar İster?" adlı program oldu. Bunun gibi geçen yıl, Taxi Orange isimli yabancı bir programın Türkiye versiyonu olarak üretilen "Biri Bizi Gözetliyor" adlı yarışma programının ardından "Dokun Bana" gibi, bilhassa gençler olmak üzere sıradan vatandaşları programın merkezine yerleştirerek her anlarını takiple, çeşitli konulardaki dayanıklılıklarını ölçen ve kazanan kişiye büyük ödüller veren yeni bir yarışma programı türü benzer bir ilgiye mahzar oldu.
2001 yılının yıldızı parlayan program türü ise durum komedileriydi (situation comedy). Yabancı bir durum komedisinin, "Dadı" adıyla Show TV'de yayınlanan Türkçe uyarlamasının izleyiciden büyük ilgi görmesinin ardından bu program türü büyük yayın kuruluşlarının ana yayın kuşaklarını doldurmaya başladı. Program türlerinin hızla tüketilmeleri ve/ya da istikrarsız bir biçimde yükseliş ve düşüşlerine dair bu örnekler, yayın kuruluşlarının kısa dönemde bir rating patlaması sağlayabilmek için, uzun erimli yayıncılık stratejilerini ve hedeflerini göz ardı etmelerinin somut bir göstergesidir.
"Rating Savaşları"
Akılcı bir planlamayı engelleyen bu tarz bir "rating savaşı" nedeniyle, büyük yayın kuruluşlarının pek çoğu, aynı yayın kuşağında benzer türden programları ekrana getirmekte ve karşılaşılan krizlere aynı türden çözümler üretmektedirler.
Bazen aynı yayın döneminde belli başlı yayın kuruluşları hep birlikte yerli dramalara ağırlık vermekte ve pahalı bir yapım olan bu program türü bütün kanalları işgal etmektedir. Kimi zaman da ülke ekonomisindeki dalgalanmalara bağlı olarak, en yüksek izlenme oranlarına sahip yerli diziler bile, üretim maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle yayından çekilebilmekte ve yerlerini game showlar ya da "televole" türü magazin programları almaktadır.
Televizyon yayıncılığında mali kaynakların etkin kullanımının önündeki bir diğer engel de bu olgunlaşamamış sektördeki rekabetçi yapının doğal bir sonucu olarak, televizyon programlarının maliyetlerindeki aşırılaşma eğilimleri ile ilgilidir. Yayın kuruluşları, özellikle popüler televizyon starlarının yer aldığı programları kendi kanallarına transfer edebilmek ya da bu programların başka kanallara transferlerini önlemek için akıl almaz ödemeler önerebilmekte ve program maliyetleri buna bağlı olarak sürekli yükselmektedir.
Sonuç olarak yalnız drama ya da eğlence programlarında değil, haber bültenlerinden, tartışma programlarına kadar televizyonun bütün formatlarında "star" yaratmak ve "star"la çalışmak temel motivasyon haline gelmektedir. Böylece, bir anchor man'in başka bir yayın kuruluşu ile çalışmaya başlamasının ardında, milyon dolarlık transfer sözleşmelerinin bulunması kaçınılmaz olmaktadır .
Görüldüğü üzere, özel televizyon yayıncılığının bu hayli uzun süren "olgunlaşamama sendromu"nun ekonomik boyutu, mali olanakların kısıtlılığından çok, medya sektöründeki mülkiyet yoğunlaşmasıyla, kaynakların etkin kullanılamamasıyla ve norm ve standart oluşturulamamasıyla ilişkilidir.(EK)

BİA Haber Merkezi - Ankara
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
30 Aralık 2009       Mesaj #8
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye’de televizyon yayıncılığının başlangıcından bu günlerine değin teknik gelişmelerin içerisinde olan, ülkemizde ilk televizyon yayınını yapan İ.T.Ü.’ de öğretim üyeliği yanında üniversite televizyonunda yayıncılık hayatına başlamış, TRT İstanbul Televizyonu’nda teknik yönetici, özel televizyonların kurulması ile iki yayın kuruluşunda ve ATV’nin yayına başladığı sırada görevli teknik ekibin başında yer almış, TRT’de daha üst görevlerde (Stüdyolar Dairesi Başkanlığı ve Genel Müdür Yardımcılığı) bulunmuş, emekli olduktan sonra televizyon yayıncılığının her aşamasında hem eğitici, hem yönetici olarak edindiği bilgi ve tecrübelerinden yayın hayatına hazırlanmakta olan gençlerin yararlanmaları için üniversitelerde tekrar öğretim görevlisi olarak göreve devam eden Haluk Buran, “Türkiye’de Radyo – Televizyon Yayıncılığının Tarihsel Süreci” başlıklı yazı dizisi ile yayıncılığın ülkemizdeki tarihsel sürecini sizlere aktaracak.

Türkiye’de Radyo Yayıncılığı (1927–1994)
Türkiye’de radyo yayıncılığı, dünyadaki ilk radyo yayınlarından bir kaç yıl sonra 1927 yılında bir şirket kurulması ile başlatılmıştır. Şirketin ortakları arasında Türkiye İş Bankası, Anadolu Ajansı gibi iki kamu kuruluşu yer almıştır. Şirketin çalışma yöntemi ve hükümetle yapılan 10 yıllık anlaşmanın, BBC ile aynı olması ilginç bir rastlantı! BBC bugün yine bir şirket statüsünde ve birçok ülkede kamu yayın kuruluşları şirketleşmiş olarak yayına devam ederken ülkemizde kamu yayın kuruluşu olarak kurulmuş olan TRT kuruluşundan beri bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen (1937 yılına kadar ülkemizdeki yayınlar bir şirket tarafından sürdürülmüş olduğu halde) bugün hala aynı statüde kalmıştır.

1927-1936 Şirket Dönemi Radyoculuğu
Yurdumuzdaki ilk radyo yayını Telsiz Telefon Türk A.Ş. tarafından İstanbul ve Ankara’da 1927 yılında başlatılmıştır. Bu radyo yayını,

İstanbul´da Büyük Postane’de bir odadan postane kapısı üzerine kurulan bir verici ile halka müzik dinletilerek,
Ankara´da ise Ankara Palas´ın bodrum katında bir odadan,
5 kW gücünde bir Fransız şirketine ait iki adet verici ile yapılmıştır.

1936 yılında radyo yayınlarının çağdaş radyoların düzeyine ulaşması sağlanamadığı için şirketin sözleşme yenileme isteği kabul edilmemiştir. Aynı yıl çıkarılan bir kararname ile radyo yayınları devlet eliyle yürütülmeye başlamıştır. Şirketin tasfiyesine karar verilerek şirketin vericileri PTT’ye devredilmiştir. Radyoculukta şirket dönemine bir daha dönülmemek üzere devlet kontrolünde yayıncılığa geçilmiştir.

1936-1940 PTT Dönemi Radyoculuğu
Devlet tarafından 120 kW gücünde Etimesgut´ta Türkiye´deki ilk güçlü verici kurularak 1938 yılında Ankara Radyosu bugünkü binasında yayına geçmiştir. O yıllarda Avrupa´da 100 kW üstünde 36 verici bulunuyordu. 120 kW´lık uzun dalga Ankara vericisi, Avrupa ülkeleri radyo vericileri arasında ilk sıralarda yer almıştır.

1939 yılında Ankara´da 20 kW gücünde kısa dalga vericiden yabancı ülkelere yönelik yabancı dilde haber bültenlerinden oluşan dış yayıncılık uygulaması başlatılmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarının koşulları, tüm dünyada radyo yayıncılığına önem kazandırmıştır. T.C. Hükümeti de bu yayınların 22 Mayıs 1940 tarihinde kabul edilen 3837 sayılı kanun ile yeni kurulan Matbuat Umum Müdürlüğü’ne devredilmesini uygun görmüştür.

1940-1964 Basın-Yayın Radyoculuğu
1943 yılında Matbuat Umum Müdürlüğü, Basın Yayın Umum Müdürlüğü adıyla yeniden örgütlenerek yayın hizmeti teknik ihtiyaçları için bir fen heyeti kurulmuştur.
Savaşın yaygınlaştığı yıllarda bütün dünya radyoları gibi Ankara Radyosu savaşla ilgili haberler yayında yer alıyordu. O günlerde hazırlanan programlar daha çok Türkiye´nin tarafsızlık politikasını vurguluyordu.

Yayınlarına 1938 yılında son verilen İstanbul Radyosu, 1949 yılında tekrar 150 kW´lık orta dalga verici ile yeni binasında yayına başlamıştır. Aynı yıl İzmir Kültür Park´ta İzmir Belediye Başkanlığı’nca kurulan radyo, 1953 yılında devlet radyosuna dönüşmüştür. 1950 yılında Kore´ye asker gönderilmesi ile kısa dalga üzerinden Güney Kore´ye yayın yapmak üzere yurtdışı bir radyo yayını başlatılmış, 100 kW ´lık kısa dalga vericisi Ankara Çakırlar´da hizmete girmiştir.

Bu dönemde İ.T.Ü.’de kısa dalga vericisi kurularak İ.T.Ü. Radyosu İstanbul’da klasik müzik yayını yapmaya başlamış, daha sonraki yıllarda Türkiye’nin ilk FM radyo vericisi ile bu yayın sürdürülmüş ve yine bir ilke imza atılarak ilk stereo yayın İ.T.Ü. Radyosu’ndan yapılmıştır. İstanbul’da ilk FM radyo vericisinden İ.T.Ü. FM radyo yayını yapılmasının yanı sıra, ileride açıklanacak olan Türkiye’deki ilk televizyon yayınını yapan İ.T.Ü. televizyonu yayınlarının sesi de yayınlanmıştır. O yıllarda İ.T.Ü. ‘den başka FM yayını olmadığı için, FM radyo alıcıları olanlar televizyon alıcılarına sahip olmadıklarından televizyonun sesini dinlemekle yetinmişlerdir.

1964 – 1994 TRT Radyo Yayıncılığı
Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere 1 kW gücündeki il radyoları ile müzik yayınları yapılmış, 1964 yılında TRT kurulduktan sonra bu radyoların yerini daha güçlü radyolar almış ve radyoların yayın saatleri artırılarak tüm gün yayın yapmaya başlamıştır.

Radyo vericilerinin de sayısı arttırılmış, 100 kW Erzurum uzun, 100 kW İzmir, 300 kW Mersin, 300 kW Diyarbakır orta dalga vericileri ile 250 kW kısa dalga Ankara vericisi kurulmuştur.

1974 yılında radyoculukta da önemli bir gelişme yaşanmış, radyo yayınları merkezden TRT1, TRT2, TRT3 yayın postaları olarak yapılanmış ve TRT1 24 saat yayına başlamıştır. TRT1´de müzik, eğitim, haber, reklam, eğlence, drama programları; TRT’de eğitim-kültür, drama, haber, müzik programları; TRT3´de çok sesli müzik ve eğitici müzik programları yayınlamaya başlamıştır. Ankara, İstanbul ve İzmir’deki radyo stüdyolarının yanı sıra Antalya, Çukurova, Diyarbakır, Erzurum, Trabzon bölge radyo stüdyolarında, bölgelere yönelik programlar yapılmaya başlamıştır.

TRT´nin kuruluşundan sonra yurt dışı yayınlarda 1975’te 250 kW´lık verici hizmete girince dil sayısı artırılmış, 1982 yılında Türkçe dahil yayın yapılan dil sayısı 15´e çıkarılmıştır. Ankara Çakırlar'a değişik yıllarda kurulan yeni verici ve anten tesisleri ile 3 adet 250 kW ve 2 adet 500 kW'lik verici ile kısa dalga yayınları artırılmıştır.

Ankara Emirler mevkiine daha sonra kurulan 5 adet yeni kısa dalga vericilerle bugün 500 kW gücünde 7 adet, 250 kW gücünde 3 adet olmak üzere toplam 10 adet yüksek güçlü verici ile yayın yapmakta olan Kısa Dalga Türkiye'nin Sesi Radyosu yayınları, 26 dilde tüm dünyaya iletilmektedir.

FM verici sayısının artırılması kararı ile, TRT3 radyo postasına ilaveten TRT1 ve TRT2 radyo postalarının da FM bandından yayın yapması planlanmıştır. Uzun ve orta dalga vericileriyle birlikte FM bandında da yayın yapacak verici kurulması ile FM radyo yayınları yaygınlaştırılmaya başlamıştır. 1987 yılında FM bandında TRT4 radyo postası TSM,THM programlarını yayınlamak üzere faaliyete geçmiştir.

1990 yılında yurdumuza gelen turistlere hizmet vermek üzere Turizm Radyosu yayına başlamıştır. Yurdun turistik bölgelerine kurulan FM vericilerle Antalya yayın merkezinden İngilizce ağırlıklı olmak üzere Fransızca ve Almanca, sonra Yunanca yayın yapılmaktadır.

TRT4 radyo postasının da yeni yayına başlayan özel radyo postalarına karşılık TRT-FM adı altında canlı Türk Pop Müziği yayınlarına ayrılmıştır. TRT2 radyo postası bu dönemde Radyo Haber adıyla 24 saat radyo haber yayınları yapmaya başlamıştır. Daha sonra bu radyo postası kapatılmış ve bir süre sonra Türk Sanat ve Halk Müziği yayınları yapmak üzere yeniden yayın yapmaya başlamış, bu postanın FM vericilerinin de sayıları ve güçleri arttırılarak yurdun daha büyük bölümüne ulaştırılması sağlanmıştır.

1992 yılında ilk özel radyo yayınları FM bandında başlamış, Metro FM ve Super FM adı altında biri Yabancı Pop, diğeri ise Türkçe Pop Müzik yayını yapan iki özel radyo kanalı radyo yayıncılığında yer almıştır. Bu yayınların yapıldığı stüdyolar Teknik Bölüm Başkanı olduğum kuruluşun ilk yayın binasında teknik ekibin gayretli çalışmaları ile oluşturulmuş ve bunların 5 kW’lık vericileri Çamlıca tepesine kurulmuştur. O tarihte mevcut TRT verici antenlerinde uygulanan teknik özelliklerden farklı bir radyasyon diyagramı olduğu için, İstanbul’un her noktasında her türlü şartta, örneğin tünel içinde eskiden kesilen radyo yayınına karşılık bu yayınlarda kesintisiz alış sağlandığı tespit edilmiştir.

Özel radyo yayınlarının hızla yaygınlaştırılması karşısında izinsiz yapıldığı gerekçesiyle bütün radyo yayınları kapatılmış ve vericileri mühürlenmiştir. Daha sonra Anayasa’nın 133. maddesi değiştirilerek yayın tekeli kaldırılmış ve özel radyolar yeniden yayına başlamışlardır.

Bu konu TRT sitesinden alıntıdır ve yukarıdaki konu bağlamında buraya taşınmıştır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kamu televizyonları hangi kuruma bağlıdır
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kamu televizyonları hangi kuruma bağlıdır ? (ya liütfen kısa cvplar bulun)

Benzer Konular

17 Ocak 2010 / Ziyaretçi Taslak Konular
18 Şubat 2010 / Misafir Cevaplanmış
13 Ocak 2010 / Misafir Taslak Konular