Arama

Çevre kirliliği ile ilgili şiir, hikaye örnekleri verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 6 Haziran 2017 Gösterim: 99.433 Cevap: 8
beyza nur - avatarı
beyza nur
Ziyaretçi
11 Ocak 2009       Mesaj #1
beyza nur - avatarı
Ziyaretçi
Çevre kirliliği ile ilgili şiir, hikaye örnekleri verir misiniz?
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Anneciğim fabrika kirli hava demek. Bu bölgede yaşayan insanlar dahil bütün canlılar olumsuz etkilenmesidir.
-Aferin oğluma! Hiç kimse bunu idrak edemiyor. Fabrikanın bacalarından zehir yağacak. Doğanın dengesi altüst olacak. Kışın bembeyaz karı, ilkbaharda açan rengarenk çiçekleri ve yazın yemyeşil o doğayı bir daha göremeyeceğiz. Belki de on beş-yirmi yıl sonra hastalıklar başlayacak. Kanser vakaları artacak. Ürünler yetişmeyecek. Kıtlık olacak.
Sponsorlu Bağlantılar
-Amma da abarttın bey!
-İleriki yıllarda abartmadığımı göreceksiniz ama iş işten geçmiş olacak o zamanda.
-Ben sana inanıyorum baba. Öğretmenimizde fabrika bacalarına filtre takılmadığı zaman doğayı katledeceğini anlatmıştı.
-Bak, gördün mü hanım?
-Filtre dediğin ne oğlum?
-Fabrika bacalarına takılan ve zehri en aza indiren bir alet. Aynı süzgeç gibi.
-O zaman bir sıkıntı yok. Bu kadar tedirginlikte boşuna hayatım.
-Filtre takacakları ne malum. Hem taktıklarını farz edelim. Sorun ileri bir tarihe ertelenmiş olacak. Üç beş yıl sonra değil de on-on beş yıl sonra doğaya ve insana verdiği zarar ortaya çıkacak. Gurbete çalışmaya gittiğimde oranın insanları termik santralinin doğaya ve insana verdiği zararı anlatmışlardı. Termik santrali kurulduktan sonra o bölgede kanserden ölenlerin sayısında artış olduğunu ve bazı mahsullerin yetişmediğini söylemişlerdi filtre takılmasına rağmen. Aynı felaket şimdi bizim başımızda…
-Amma da abarttın bey!
-Anneciğim babam haklı. İş işten geçtikten sonra telafisi mümkün olmaz.
-Allah’tan hayırlısı. Buyurun sofraya.
-Lütfen duyarlı olalım.
-Tamam bey! Birlikte omuz omuza yürür, slogan da atarız.
-Şu mis gibi kokan tarhana çorbasına fabrika faaliyete geçtikten sonra hasret kalacağız.
-İyi propaganda… Şak, şak, şak…
-Dalganızı geçiniz…
Babam endişesinde haklıydı ama ne annemin ne de babamın yapacakları pek bir şey yoktu. Babam, doğayı seviyordu. Onun için doğa demek; sağlık, hormonsuz ürün ve yaşamdı. Tertemiz havayı içine doyasıya çekmekti. Stresten, sıkıntıdan uzak bir dünyaydı. Doğa babam için her şeydi.
Babamın, bölgeye yapılması düşünülen termik santralin doğaya vereceği zarar karşısında sessiz kalacağına ihtimal vermiyordum. Hiç olmazsa safımız belli olsun diye fabrikanın yapılmaması yönündeki her türlü eylemin içinde olacağı da muhakkaktı. Belki toprağımızı istimlâk edecekler, şu an ki kazandığımızın kat kat fazlasını verecekler, bu parayla çalışmadan çok rahat bir hayatta sürebilirdik ama babamın bu hiç mi hiç umurunda olmayacaktı.
Ertesi gün her yerde şehre termik santralinin yapılacağı haberi konuşuluyordu. Bu sırada öğretmenler odasında:
-Kar bir metre olmuş. Karın çok yağması bolluktur. O tipi neydi. Uyuyamadım sabaha kadar…
-Yakında, rahat uyuyabilirsin.
-Niye?
-Haberin yok mu? Bölgeye termik santrali yapılacakmış. O zaman doğanın dengesi altüst olur. Kışın kar yağmaz, yazın da kurak olur.
-Fabrika alanı yazın istimlak edilecekmiş bile. Ülke elektriğinin yüzde altısı üretilecekmiş.
-Fabrika bacaları etrafa zehir yağdırır desenize.
-Bu kadar karamsar olmayalım arkadaşlar. Filtre denen alet var. Bacalara filtre takıldı mı sorun hallolmuş olur.
-Ben o kadar emin değilim. Filtresiz bacaların verdiği zarar kadar olmasa da filtreli bacaların da doğaya vereceği zarar küçümsenmeyecek derecede. Kirli hava, insanlarda solunum yolu hastalıklarının artmasına sebep olmakta beraber kansere davetiye çıkaracağı muhakkak. En bol fosil kaynaklı yakıt, düşük-kaliteli ve yüksek derecede kirlenmeye yol açan linyittir. Bu tür kömürün kullanımı çok yüksek miktarda kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, ozon, hidrokarbonlar, partiküler madde oluşturmaktadır. Bu atıklar çevre sağlığına çok çeşitli biçimlerde etki ederler.

-Hep de zararı yok ya! Kurulacak fabrika ile birlikte sanayi gelişecek, insanların ekonomik durumları değişecek, yaşam düzeyi yükselecek.
-Aldıkları paraları hastane köşelerinde harcarlar ancak.
-O zamana kadar kim öle kim kala.
-Çocuklarımız temiz havaya mahrum mu kalsınlar? Pes doğrusu…
Ders zili çalmıştı. Öğretmenler sınıflarına gittiler. Öğretmenimizde termik santralinin doğaya ve canlılara vereceği zararları anlattı. Dünyanın aşırı şekilde sanayileştiğinden ileriki yıllarda çevre felaketi yaşama ihtimalinin yüksek olduğunu bununda küresel ısınmayı tetikleyeceğini anlattı. Akşam evde de öğretmenimizin söylediklerini babama anlattım.
-Yaaa! Başımıza kül yağacak. Sağlıklı ürünler yerine zehirli küllerin ürününü yiyeceğiz. Doğa katlolacak, ürünler doğal tadın da olmayacak. İnsan kendi geleceğini elleriyle yok etmek için var gücüyle çalışmakta.
Eğer annem çocukların ödev yapma zamanı geldi demesiydi, babam sabaha kadar konuşurdu. Annemle babam bir elmanın iki yarısı gibilerdi. Birbirlerini tamamlıyorlar ve saygıda da kusur etmiyorlardı.
Annem örgüsünü örerken, babamda termik santralleri hakkında birkaç tane kitap almış, onları okuyordu. Bazen elini çenesine götürüyor “hımmm” diyerek dudaklarını oynatıyordu. Babam bu termik santrali konusuna kafayı iyice takmıştı. Bilmek istediği her şeyi öğrenmeye kararlıydı. Karşı dağlardan bir kurt uluması duyuldu. Bunu birkaç dakika arayla diğerleri izledi. Babam, kitaplardan kafasını kaldırmamıştı bile. Oysa bir kurt ulumasında pompalı tüfeğini aldığı gibi dışarı çıkar vücudunu da heyecan kaplardı. Annem, sadece pencereden dışarıyı süzdü. Yine kız kardeşim annemin eteğini tutmuştu. Bende ödevlerimi yapmaya devam ettim. Mutlu bir aile ortamımız vardı. Bu mutluluk bozulmasın diye Allah’ıma dua ediyordum. Artık duamın içine tertemiz bir çevreyi de eklemiştim.
Babam santralin yapılmaması için öğretmenimizle birlikte mücadele etti. Kimseden pek yardım alamadılar. Çünkü fabrika inşaatında çalışanlara yüksek miktarda maaş verdiler. Bazı öğretmenler bile istifa edip orada çalıştılar.
Aradan yıllar geçmişti. Termik santralinin sayısı arttı. Kirli hava ile birlikte yaşamaya alışmaya çalışılırken göç başlamıştı. Bölge insanının toprakları yüksek meblağa satın alındı ama bu paralar bitince çoğu kişiler parasızlıktan bunalıma girdiler. Parayı değerlendirenlerde olmadı değil. Çoğunluk perişan olmuştu. Şimdi ekecekleri bir avuç toprakları yoktu. Kirli havadan dolayı göç hızlı bir şekilde devam ediyordu. Babam ise elinde kalan birkaç dönüm yeri ekiyordu ilerlemiş yaşına rağmen. Ama aldığı mahsulün tadı eskisininkini vermiyordu. Yerleşim yerleri toplu olarak kaldırıyordu. Ölülerin gömüleceği yerleri bırak hali hazırdaki mezarlar bile kaldırılmıştı.
Ayrıca; Dünyanın sıcaklığı da değişiyordu. Küresel ısınma, kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve diğer bazı hastalıklara sebep oluyordu. Sürekli sıcak hava, seller, fırtınalar gibi hava olayları, psikolojik rahatsızlıklar, hastalıklara ve ölümlere yol açıyordu. Kısacası yaşanmaz bir dünya da yaşamaya çalışıyorduk. İş işten geçmeden dünyada yaşayan insanların çevre kirliliğini önleyici tedbirlerin alınması için mücadele etmelidirler. Yoksa ne mi olur? Allah muhafaza…
O gece zifiri karanlıktı, sabah bir daha olmadı. Güneşi son gördüğümüz gün dündü.
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:14
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
11 Ocak 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Çevre katili teyze!


Kızgın güneşin ve kumların ortasında uzanmış, çocuk sesleriyle karışık dalga sesleri eşliğinde kitabımı okuyordum ki, ayağıma bir tarafı yırtılmış çocuk kolluğu uçtu geldi.
Sponsorlu Bağlantılar
Tuttum tabi refleksle ve sahibi kim acaba diye sağıma soluma bakındım. Arkamdaki şemsiyede oturan yaşlı kadının torunununmuş. Uzatınca koştu aldı.
Aradan çok değil 10 dakika kadar bir süre geçmişti ki, kolluk yine uçtu. Bu sefer kahraman bir amcaydı. Kolluğun yırtık olduğunu, denizde kullanmanın tehlikeli olabileceğini söyleyip, yaşlı teyzenin yanına koydu.
Yaşlı teyze de “Zaten deminden beri atıyoruz denize, tutup tutup geliyorsunuz” dedi.
Oha dedim tabi ama içimden. Aradan yine birkaç sayfalık süre geçmişti ki, kolluk yine ayağıma takıldı. O anda kan beynime sıçradı. Aldım kolluğu yerden, kadına yedirmedim tabi
- “Kolluğunuz yine uçtu, eğer artık kullanmayacaksanız denizlerimiz çöplük değil, kumsalın bitişinde çöp bidonları var, oraya atabilirsiniz” dedim.
- “Hıh!” dedi sadece.
Şortumu, terliğimi giyip, havlumu topladım, kitabımı alıp, uzaklaşırken arkamı döndüğümde önünün açılmasını fırsat bilen teyze kolluğu çoktan yeniden yollamıştı.
Yazı boyunca da sadece yaşına saygımdan teyze dediğim o kadının kafasını oracıkta kuma gömmemek için sabır çekip yürüdüm.
Yaşadığımız dünyayı temiz tutmak bu kadar mı zor. İlginç!
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:16
Quo vadis?
MÜCAHİT - avatarı
MÜCAHİT
Ziyaretçi
6 Mart 2010       Mesaj #3
MÜCAHİT - avatarı
Ziyaretçi
bir gün bir çocuk okuldaymış ama korku içinde kendini iyi hissetmiyormuş.Annesi demiş oğlum korkulucak bir şey yok ama anne ben temizlikle ilgili şeyler öğrenmek istiyorum tamam prada her şey öğreneceksin çokuk derse başlamış öğretmenim bana temizlik ile ilgili bir şeyler öğretir misin? evet tabiki senin derse gönlün var heralde.Evet öğretmenim hadi anlat simdi çöpleri yere atmamalıyız,çevreyi korumalıyız,mikroplardan korunmalıyız.Teşekkür ederim öğretmenim ve eve giderken anesinesöylemeyi sabırsızlık ile bekliyormuş ise yerde çöp görmüş demiş bari şu çöpü atayım demiş atmış ve huzur içinde ve neşe içinde evine dönmüş.
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:16
Ölüm Meleqi - avatarı
Ölüm Meleqi
Ziyaretçi
16 Aralık 2010       Mesaj #4
Ölüm Meleqi - avatarı
Ziyaretçi
Çevre ile ilgili özlü sözler
*Bırakın da tabiat size dadılık etsin. (Wordworth)
* Uygarlık, insanlarla doğanın arasını açmıştır. (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
* Bir ağaç, herhangi bir prensten daha soyludur. (Alexander Pope)
* Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.
* Yaş kesen, baş keser.
* Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur. (Dostoyevski)
* Çiçeklerin olmadığı yerlerde insanlar yaşayamaz. (Napolyon)
* Her yıkıntı onarılabilir, doğanın yıkıntısı asla… (Falih Rıfkı Atay)
* Doğa bekçiyle değil, sevgiyle korunur.
* Doğa, Tanrı’nın yazdığı bir kitaptır. (Harvey)
* Tabiatın şiiri hiç bitmez. (J. Keats)
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:17
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mart 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fatma çiçeklerine bakmayı çok seviyordu.Haftada bir çiçeklerini suluyordu.Bir gün çiçeklerini sulamayı unutmuştu ve çiçeklerei soldu.Fatmanın çiçekleri solduğu için çok üzüldü.Bir çiçek görse solan çiçeklerine benzetiyordu.Babası Fatmaya eski çiçeklerine benzeyen çiçekler almıştı.Ama Fatma diğer çiçeklerini istiyordu.Fatmanın kardeşi Ebru babasının Fatmaya aldığı çiçekleri istedi.Babası hayır dedi.Fatma şöyle dedi:-Çiçekler benim değil mi?Benimse istediğim kişiye verebilirim.Fatma kardeşine alabilirsin ded.Kardeşi Ebru ya çiçeğe nasıl bakılacağını öğretti ve artık hiç üzülmüyordu.
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:17
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mart 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çevre kirliliği ile ilgili diyalog
AĞAÇ ve ÇOCUK
Ağaç: Merhaba küçük arkadaşım.
Çocuk: Merhaba ağaç arkadaşım.
Ağaç: Niye canın bu kadar sıkkın?
Çocuk: Dün seninle konuştuktan sonra yan bahçemizde bulunan komşumuz evinin önündeki çok güzel bir nar ağacını kesti.
Ağaç: O ağaç adına çok üzüldüm küçük arkadaşım.
Çocuk: Çevremizde bu kadar ağaç kesilirse bizlerin oksijeni olmayacak.
Ağaç: Evet. Çok haklısın küçük arkadaşım.
Çocuk: İyi ki sen bu piknik yerindesin. Seni kesecek kimse olmaz bence.
Ağaç: Bence kesmeseler bile bu piknik alanını yakabilirler. Öyle değil mi küçük arkadaşım?
Çocuk: Evet haklısın. Yerlerde bulunan çöpleri toplamaya ne dersin?
Ağaç: Çok iyi olur.
SON…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Nisan 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Anneciğim fabrika kirli hava demek. Bu bölgede yaşayan insanlar dahil bütün canlılar olumsuz etkilenmesidir.
-Aferin oğluma! Hiç kimse bunu idrak edemiyor. Fabrikanın bacalarından zehir yağacak. Doğanın dengesi altüst olacak. Kışın bembeyaz karı, ilkbaharda açan rengarenk çiçekleri ve yazın yemyeşil o doğayı bir daha göremeyeceğiz. Belki de on beş-yirmi yıl sonra hastalıklar başlayacak. Kanser vakaları artacak. Ürünler yetişmeyecek. Kıtlık olacak.
-Amma da abarttın bey!
-İleriki yıllarda abartmadığımı göreceksiniz ama iş işten geçmiş olacak o zamanda.
-Ben sana inanıyorum baba. Öğretmenimizde fabrika bacalarına filtre takılmadığı zaman doğayı katledeceğini anlatmıştı.
-Bak, gördün mü hanım?
-Filtre dediğin ne oğlum?
-Fabrika bacalarına takılan ve zehri en aza indiren bir alet. Aynı süzgeç gibi.
-O zaman bir sıkıntı yok. Bu kadar tedirginlikte boşuna hayatım.
-Filtre takacakları ne malum. Hem taktıklarını farz edelim. Sorun ileri bir tarihe ertelenmiş olacak. Üç beş yıl sonra değil de on-on beş yıl sonra doğaya ve insana verdiği zarar ortaya çıkacak. Gurbete çalışmaya gittiğimde oranın insanları termik santralinin doğaya ve insana verdiği zararı anlatmışlardı. Termik santrali kurulduktan sonra o bölgede kanserden ölenlerin sayısında artış olduğunu ve bazı mahsullerin yetişmediğini söylemişlerdi filtre takılmasına rağmen. Aynı felaket şimdi bizim başımızda…
-Amma da abarttın bey!
-Anneciğim babam haklı. İş işten geçtikten sonra telafisi mümkün olmaz.
-Allah’tan hayırlısı. Buyurun sofraya.
-Lütfen duyarlı olalım.
-Tamam bey! Birlikte omuz omuza yürür, slogan da atarız.
-Şu mis gibi kokan tarhana çorbasına fabrika faaliyete geçtikten sonra hasret kalacağız.
-İyi propaganda… Şak, şak, şak…
-Dalganızı geçiniz…
Babam endişesinde haklıydı ama ne annemin ne de babamın yapacakları pek bir şey yoktu. Babam, doğayı seviyordu. Onun için doğa demek; sağlık, hormonsuz ürün ve yaşamdı. Tertemiz havayı içine doyasıya çekmekti. Stresten, sıkıntıdan uzak bir dünyaydı. Doğa babam için her şeydi.
Babamın, bölgeye yapılması düşünülen termik santralin doğaya vereceği zarar karşısında sessiz kalacağına ihtimal vermiyordum. Hiç olmazsa safımız belli olsun diye fabrikanın yapılmaması yönündeki her türlü eylemin içinde olacağı da muhakkaktı. Belki toprağımızı istimlâk edecekler, şu an ki kazandığımızın kat kat fazlasını verecekler, bu parayla çalışmadan çok rahat bir hayatta sürebilirdik ama babamın bu hiç mi hiç umurunda olmayacaktı.
Ertesi gün her yerde şehre termik santralinin yapılacağı haberi konuşuluyordu. Bu sırada öğretmenler odasında:
-Kar bir metre olmuş. Karın çok yağması bolluktur. O tipi neydi. Uyuyamadım sabaha kadar…
-Yakında, rahat uyuyabilirsin.
-Niye?
-Haberin yok mu? Bölgeye termik santrali yapılacakmış. O zaman doğanın dengesi altüst olur. Kışın kar yağmaz, yazın da kurak olur.
-Fabrika alanı yazın istimlak edilecekmiş bile. Ülke elektriğinin yüzde altısı üretilecekmiş.
-Fabrika bacaları etrafa zehir yağdırır desenize.
-Bu kadar karamsar olmayalım arkadaşlar. Filtre denen alet var. Bacalara filtre takıldı mı sorun hallolmuş olur.
-Ben o kadar emin değilim. Filtresiz bacaların verdiği zarar kadar olmasa da filtreli bacaların da doğaya vereceği zarar küçümsenmeyecek derecede. Kirli hava, insanlarda solunum yolu hastalıklarının artmasına sebep olmakta beraber kansere davetiye çıkaracağı muhakkak. En bol fosil kaynaklı yakıt, düşük-kaliteli ve yüksek derecede kirlenmeye yol açan linyittir. Bu tür kömürün kullanımı çok yüksek miktarda kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, ozon, hidrokarbonlar, partiküler madde oluşturmaktadır. Bu atıklar çevre sağlığına çok çeşitli biçimlerde etki ederler.

-Hep de zararı yok ya! Kurulacak fabrika ile birlikte sanayi gelişecek, insanların ekonomik durumları değişecek, yaşam düzeyi yükselecek.
-Aldıkları paraları hastane köşelerinde harcarlar ancak.
-O zamana kadar kim öle kim kala.
-Çocuklarımız temiz havaya mahrum mu kalsınlar? Pes doğrusu…
Ders zili çalmıştı. Öğretmenler sınıflarına gittiler. Öğretmenimizde termik santralinin doğaya ve canlılara vereceği zararları anlattı. Dünyanın aşırı şekilde sanayileştiğinden ileriki yıllarda çevre felaketi yaşama ihtimalinin yüksek olduğunu bununda küresel ısınmayı tetikleyeceğini anlattı. Akşam evde de öğretmenimizin söylediklerini babama anlattım.
-Yaaa! Başımıza kül yağacak. Sağlıklı ürünler yerine zehirli küllerin ürününü yiyeceğiz. Doğa katlolacak, ürünler doğal tadın da olmayacak. İnsan kendi geleceğini elleriyle yok etmek için var gücüyle çalışmakta.
Eğer annem çocukların ödev yapma zamanı geldi demesiydi, babam sabaha kadar konuşurdu. Annemle babam bir elmanın iki yarısı gibilerdi. Birbirlerini tamamlıyorlar ve saygıda da kusur etmiyorlardı.
Annem örgüsünü örerken, babamda termik santralleri hakkında birkaç tane kitap almış, onları okuyordu. Bazen elini çenesine götürüyor “hımmm” diyerek dudaklarını oynatıyordu. Babam bu termik santrali konusuna kafayı iyice takmıştı. Bilmek istediği her şeyi öğrenmeye kararlıydı. Karşı dağlardan bir kurt uluması duyuldu. Bunu birkaç dakika arayla diğerleri izledi. Babam, kitaplardan kafasını kaldırmamıştı bile. Oysa bir kurt ulumasında pompalı tüfeğini aldığı gibi dışarı çıkar vücudunu da heyecan kaplardı. Annem, sadece pencereden dışarıyı süzdü. Yine kız kardeşim annemin eteğini tutmuştu. Bende ödevlerimi yapmaya devam ettim. Mutlu bir aile ortamımız vardı. Bu mutluluk bozulmasın diye Allah’ıma dua ediyordum. Artık duamın içine tertemiz bir çevreyi de eklemiştim.
Babam santralin yapılmaması için öğretmenimizle birlikte mücadele etti. Kimseden pek yardım alamadılar. Çünkü fabrika inşaatında çalışanlara yüksek miktarda maaş verdiler. Bazı öğretmenler bile istifa edip orada çalıştılar.
Aradan yıllar geçmişti. Termik santralinin sayısı arttı. Kirli hava ile birlikte yaşamaya alışmaya çalışılırken göç başlamıştı. Bölge insanının toprakları yüksek meblağa satın alındı ama bu paralar bitince çoğu kişiler parasızlıktan bunalıma girdiler. Parayı değerlendirenlerde olmadı değil. Çoğunluk perişan olmuştu. Şimdi ekecekleri bir avuç toprakları yoktu. Kirli havadan dolayı göç hızlı bir şekilde devam ediyordu. Babam ise elinde kalan birkaç dönüm yeri ekiyordu ilerlemiş yaşına rağmen. Ama aldığı mahsulün tadı eskisininkini vermiyordu. Yerleşim yerleri toplu olarak kaldırıyordu. Ölülerin gömüleceği yerleri bırak hali hazırdaki mezarlar bile kaldırılmıştı.
Ayrıca; Dünyanın sıcaklığı da değişiyordu. Küresel ısınma, kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve diğer bazı hastalıklara sebep oluyordu. Sürekli sıcak hava, seller, fırtınalar gibi hava olayları, psikolojik rahatsızlıklar, hastalıklara ve ölümlere yol açıyordu. Kısacası yaşanmaz bir dünya da yaşamaya çalışıyorduk. İş işten geçmeden dünyada yaşayan insanların çevre kirliliğini önleyici tedbirlerin alınması için mücadele etmelidirler. Yoksa ne mi olur? Allah muhafaza…
O gece zifiri karanlıktı, sabah bir daha olmadı. Güneşi son gördüğümüz gün dündü.
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
15 Mayıs 2011       Mesaj #8
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
ÇEVREMİZ
Çöplerimiz birikmesin
Sularımız kirlenmesin
Yakıtımız tam yakılsın
Temiz olsun her şeyimiz

Oynayalım hep coşalım
Bu yurdu temiz tutalım

Sokağımızla caddemiz
Köyümüzle, kentimiz
Temiz olsun hep çevremiz
Güzel olsun hep yöremiz

Oynayalım hep coşalım
Bu yurdu temiz tutalım

Yaylada ovada dağda
Pırıl pınl bir doğada
Oynayalım hep coşalım
Bu yurdu temiz tutalım

Çevre Haftası
Çevreni hep temiz tut
Bataklıkları kurut
Sakın yere çöp atma
Yakışmaz uygarlığa

Çevre sağlığı demek
İnsan sağlığı demek
Elbet sağlıklı olur
Buna gösteren emek

Çöpleri artıkları
Yalnız çöpe atmalı
Yurttaşlık bilinciyle
Çevreyi parlatmalı,

Çevre sağlığı demek
İnsan sağlığı demek
Elbet sağlıklı olur
Buna gösteren emek

BİR YER DÜŞÜNÜYORUM
Bir yer düşünüyorum, yemyeşil,
Bilmem, neresinde yurdun?
Bir ev, günlük güneşlik,
Çiçekler içinde memnun

Bahçe kapısına varmadan daha,
Baygın kokusu ıhlamurun,
Gölgesinde bir sıra, der gibi;
- Oturun!

Haydi çocuklar haydi,
Salıncakları kurun!
Başka dallarsa, eğilmiş;
- Yemişlerimizden buyurun!

Rüzgar esmez, konuşur;
- Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun
Mutlu olun, yaşayın,
Ana, baba evlat, torun
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:18
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ocak 2012       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kızgın güneşin ve kumların ortasında uzanmış, çocuk sesleriyle karışık dalga sesleri eşliğinde kitabımı okuyordum ki, ayağıma bir tarafı yırtılmış çocuk kolluğu uçtu geldi.
Tuttum tabi refleksle ve sahibi kim acaba diye sağıma soluma bakındım. Arkamdaki şemsiyede oturan yaşlı kadının torunununmuş. Uzatınca koştu aldı.
Aradan çok değil 10 dakika kadar bir süre geçmişti ki, kolluk yine uçtu. Bu sefer kahraman bir amcaydı. Kolluğun yırtık olduğunu, denizde kullanmanın tehlikeli olabileceğini söyleyip, yaşlı teyzenin yanına koydu.
Yaşlı teyze de “Zaten deminden beri atıyoruz denize, tutup tutup geliyorsunuz” dedi.
Oha dedim tabi ama içimden. Aradan yine birkaç sayfalık süre geçmişti ki, kolluk yine ayağıma takıldı. O anda kan beynime sıçradı. Aldım kolluğu yerden, kadına yedirmedim tabi
- “Kolluğunuz yine uçtu, eğer artık kullanmayacaksanız denizlerimiz çöplük değil, kumsalın bitişinde çöp bidonları var, oraya atabilirsiniz” dedim.
- “Hıh!” dedi sadece.
Şortumu, terliğimi giyip, havlumu topladım, kitabımı alıp, uzaklaşırken arkamı döndüğümde önünün açılmasını fırsat bilen teyze kolluğu çoktan yeniden yollamıştı.
Yazı boyunca da sadece yaşına saygımdan teyze dediğim o kadının kafasını oracıkta kuma gömmemek için sabır çekip yürüdüm.
Yaşadığımız dünyayı temiz tutmak bu kadar mı zor. İlginç!
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 01:18

Benzer Konular

28 Ocak 2013 / misafir Cevaplanmış
25 Aralık 2014 / Misafir Cevaplanmış
9 Haziran 2011 / Misafir Cevaplanmış
17 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış