Arama

Atatürk'ün Türk müziğine verdiği önem ve öncelik nedir? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 23 Aralık 2013 Gösterim: 93.832 Cevap: 51
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2009       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ankara’da şimdiki Çankaya Köşkü’nün bulunduğu yerde küçük bir bağ evi vardı. Ata, her gece, sabahlara kadar pencerelerinden ışık sızan bu evin salonundaki uzun masanın çevresine yakınlarını toplar, müzik dinlerdi. Bu salonda kah fasıl, kah küçük bir orkestra...
O küçük salon orkestrasını kendi kurmuştu. Onu nereye gitse beraberinde götürürdü. Yıllarca Atatürk’ün yanında çalan bu orkestranın Şefliğini yapan Enver Kapelman, O’nun müzik sevgisini şöyle dile getiriyor:
Sponsorlu Bağlantılar
- Ankara’da bulunan küçük bir bağevi (sonraki yıllarda yıkıldı yerine yeni köşk yapıldı) Ama Mustafa Kemal gereksalon orkestrasını gerek saz heyetini yanından ayırmazdı. Bunlar, Kılıç Ali, Salih Bozok, Yaver Rusihi Bey, Başyazman Tevfik Bey ve Nuri Conker’di.
Enver Kapelman, Atatürk’ün güzel bir sesi olduğunu belirterek, bununla ilgili hoş bir anısını anlatıyor:
Bir gece Atatürk neşelenmişti. Nuri Conker’le bir şarkı tutturdular: Sarı köyün kazları, kırmızı topuklu kızları... diye. Şarkı bittiği zaman, Atatürk bana dönerek sordu:
- Söyle bakalım bizim seslerimiz nedir?
- Paşam siniki tenor, Nuri Conker’in ise bas.
- Canım, tenoru biliyorum. Bu bas ne oluyor?
- Yani Paşam, seslerin en pesi.
Atatürk Nuri Conker’e dönerek şöyle cevap verdi:
- Anladım, anladım seslerin en berbatı...
Kapelman başından geçen bir olayı da şöyle yanıtladı:
- Bir yaz gecesi, Yalova Köşkü’nde saz heyeti taksim geçiyordu. Bitince bana döndü:
- Sen de bunun aynını çal dedi.
Kulak dolgunluğu ile parçayı çaldım. Parça bitince Atatürk saz heyetindeki Mehmet Rıza’ya sordu:
- Nasıl çaldı?
- İyi Paşam ama “si bemolü” unuttu.
Atatürk hiç sesini çıkarmadı bana döndü:
- Bir parça da sen çal, dedi.
Ben de “Zigeuner Walzer” isimli parçayı kemanlımla çaldım.
Bu sefer Atatürk, Mehmet Rıza’ya:
- Haydi bakalım çal, diyince Rıza:
- Aman Paşam bunu ben çalamam, diye yanıt verip kemanı elinden bıraktı.
Atatürk müthiş kızmıştı. Derhal saz heyetinin gitmesini istedi. Ve o geceden sonra bir daha da fasıl dinlemedi. Meğer, iki şeye çok kızmış. Biri “çok iyi bilirim“, ikincisi “bilmiyorum“ yanıtına...
Enver Kapelman, Atatürk’ün en çok halk müziğinden, oyun havaları ve operetlerden hoşlandığını belirterek, sözlerine şöyle son veriyor:
Atatürk’ün en çok sevdiği parçaların başında “Tosca“ gelirdi. Mustafa Kemal, genç bir ateşe olarak bulunduğu Bulgaristan’da devamlı olarak operaya giderdi. O sırada “Tosca“ da oynayan sopranoya hayrandı. Aradan geçen yıllar, bu sevgiyi unutturmamıştı. Akşamları O’na defalarca “Tosca“dan parçalar çalardım...

ATATÜRK VE TOSCA’NIN BÜYÜK ARYASI
VELİ LAİK ANLATIYOR

Viyana’da kurduğumuz bir hafif müzik orketrasıyla bir süre Avusturya’da çalıştıktan sonra aldığımız bir teklif üzerine İstanbul’a gelmiştik. Beş kişi idik. Rosenbaum (keman), Masarik (viyolonsel ve saksofon), Marcel Bi (piyano), Poldi (bateri) ve ben. Orkestramız 1933 – 1937 yıllarında Atatürk’ün emrinde idi. Sürekli olarak Park Otel’de çalışırdık; ama, Atatürk hemen her gittiği yere bizi de götürürdü.
1935 yılında, Sıraselviler’deki Ateş Klübünde bir düğün töreni düzenlenmişti. Atatürk’ün yakını olan bir Paşanın kızı evleniyordu. Akşam geç saatlere doğru düğüne Atatürk de onur vermişti. Düğün töreni açılış dansını gelinle kendisi yapmak istemişti. Ama, klübüm orkestrasını beğenmedi. Bizi istedi. Park Otel’deki işimizi bitirmiş, Büyükdere’de Beyaz Parkta oturuyorduk. O zamanın Emniyet Müdürü Salih Kılıç bizi aradı, buldu. Acele olarak Ateş Klübüne gittik. Atatürk’ün çok sevdiği S.O.E. (Ich suche dringend liebe) fokstrotunu çaldık ve açılış dansı yapıldı.
Bir ara Atatürk, bazı yakınlarıyla berabe ayrı bir odaya çekildi. Orada da müzik çalınsın istedi. Oda küçüktü, Masarik’le ben gittik. Kısa süre çaldıktan sonra Atatürk arkadaşlarına:
- Size müzisyenlerin güçlülüğünü göstermek istiyorum, dedi. Nota kağıdı getirtti. Masarik’e uzattı. Söyleyeceğim şarkıyı yaz, dedi. Tosca’nın büyük aryasını söylemeye başladı. Masarik nota yazmaktan güçlük çekerdi. Bana baktı, ona Almanca olarak - birşeyler yaz, dedim. Atatürk aryayı söylüyor, Masarik yazıyordu. Arya bitti ama, masarik tarafından yazılan notanın bu arya ile hiçbir ilgisi yoktu. Atatrük notayı aldı, arkadaşlarına gösterdi. Bize olan hayranlığını söyledi. Sonra notayı Masarik’e uzattı ve – şimdi bunu çalın, dedi. Biz aryayı, notaya bakar gibi yaparak ezbere çaldık.
Uzunca bir süre sonra, Atatrük büyük salona çıktı. Biraz oturduktan sonra Masarik’in yazdığı notayı istedi. Kendisine verdiler. Yaverine, - bunu klübüm orkestrasına ver çalsın, dedi. Masarik’le ben O’nun masasında oturuyorduk. Ne yapacağımız şaşırdık. Yavaşça ayağa kalktım. Orkestranın kemancısına yaklaştım ve meseleyi söyledim. Orkestra müzisyenleri nota kağıdına baktılar, etüd eder gibi yaptılar ve ezbere bildikleri aryayı çalmaya başladılar. Ben sevinçten yerimde duramıyordum. Çok güç bir durumdan kurtulmuştuk. Yavaş adımlarla yerimi almak üzere Atatrük’ün masasına doğru yürüdüm. Masaya yaklaştım. Tam oturacağım sırada Atatürk bana döndü ve –olduğun yerde biraz dur, dedi. Sonra yaverini çağırdı. Kulağına birşeyler söyledi. Yaveri büfeye doğru gitti ve elinde bir bardakla döndü. Bardağı bana doğru uzattı. Bir viski bardağına yukarıya kadar altınbaş rakısı doldurmuşlardı. Atatürk – bir yudumda iç, dedi.
Yapılan sahtekarlığı başından beri anlamıştı. Beni cezalandırmıştı. İçkiye hiç dayanıklı değildim. Rakıyı bir yudumda içtim. Yan odalardan birine koştum, kanepeye uzandım. Bayılmıştım...
ibrahim06 - avatarı
ibrahim06
Ziyaretçi
21 Aralık 2009       Mesaj #12
ibrahim06 - avatarı
Ziyaretçi
TürkiyemATATÜRK’ÜN SANATA VE SANATÇIYA VERDİĞİ ÖNEMTürkiyem

Sponsorlu Bağlantılar
Atatürkgonulcafecom sanatı sevengonulcafecom sanatçılara değer veren ve onları destekleyen bir devlet adamıdır. Çocukluğundan itibaren sanata ilgi duymuş ve sanatın bazı dallarıyla çok yakından ilgilenmiştir. Gençliğinde şiir ve edebiyata yakınlık duymuşgonulcafecom Namık Kemal'in şiirlerini okumuş ve ondan etkilenmiştir.
Atatürk'ün kaleme aldığı ve 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde okuduğu "Nutuk" adlı eserigonulcafecom Atatürk'ün en büyük edebî eseridir. Yazmış olduğu "Oğuz Oğulları" adlı şiir de Atatürk'ün şiir konusundaki yeteneğini sergileyen ve her Türk'ün okuması gereken bir eserdir.
Atatürkgonulcafecom şiir ve edebiyat dışında müziğe de büyük bir ilgi duymuştur. Şarkı ve türküleri dinlemekten büyük bir zevk alan Atatürkgonulcafecom zaman zaman okunan şarkılara eşlik etmişgonulcafecom oynanan halk oyunlarına katılmıştır. Bazı Rumeli türkülerigonulcafecom onun sesinden notalara dökülmüş ve müzik repertuarımızda yer almıştır.
Atatürkgonulcafecom askerî ataşe olarak Sofya'da görevli bulunduğu dönemde çok sesli müziğe ilgi duymaya başlamıştır. Klâsik müzik konserlerine ve operalara giderek bu müzik türlerini tanıma fırsatı bulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonragonulcafecom ülkemizde bu müzik türlerinin sevilmesini ve müzik kültürümüzde yer almasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Ülkemizde müzik sanatının gelişmesi için bütün olanaktan kullanmıştır.
Atatürk'ün zamanında yapılmış bazı binaların güzelliğigonulcafecom ülkemizdeki çağdaşlaşma hareketini ifade edebilecek nitelik taşımaktadır. Ayrıca mimarî eserlerin korunmasına verdiği önem de Atatürk'ün mimarîye olan ilgisinin önemli kanıtlarındandır.
Atatürk'üngonulcafecom tiyatrogonulcafecom balegonulcafecom edebiyatgonulcafecom heykeltıraşlıkgonulcafecom mimarîgonulcafecom resimgonulcafecom müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesigonulcafecom onları desteklemesi Atatürk'ün sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir.
Atatürkgonulcafecomsanatla ilgili düşüncelerinigonulcafecomTürkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarındagonulcafecom Çankaya Köşkünde sanatçılarla yaptığı sohbet ve tartışmalarda belirtmiştir. Atatürk'ün bu konuşma ve tartışmalarda dile getirdiği sanatla ilgili düşüncelerigonulcafecom Türk halkına ileti niteliği de taşımaktadır.
Atatürkgonulcafecom sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiirgonulcafecom ezgi ile olursa müzikgonulcafecom resim ile olursa ressamlıkgonulcafecom oyma ile olursa heykeltıraşlıkgonulcafecom bina ile olursa mimarlık olur."
Sanatıngonulcafecom bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olan Atatürkgonulcafecom bu düşüncesini şu sözlerle ifade ediliştir: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektirgonulcafecom" "Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdurgonulcafecom" "Dünyada medenîgonulcafecom ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir milletgonulcafecom mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir." Atatürk'ün bu sözlerigonulcafecom sanalla ilgili temel düşüncelerini ifade etmesi bakımından önemlidir.
Atatürk'ün sanatçılarla ilgili düşüncelerini ifade ettiği sözleri ise şunlardır: "Sanatçıgonulcafecom toplumda uzun çalışma ve uğraşlardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır." "Hepiniz milletvekili olabilirsinizgonulcafecom bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsinizgonulcafecom fakat sanatkâr olamazsınız."
"Adımız Andımızdır" adlı şarkıyı öğrenelim. Şarkıyıgonulcafecom sınıfımızda seslendirelim.
Büyük bir sanatsever olan Atatürk'ün gönlündegonulcafecom müziğin ayrı bir yeri vardı. Bu nedenle millî kültürümüzde önemli bir yer tutan güzel sanatlar içinde müziğe ayrı bir önem vermiştir. Müziğin önemiyle ilgili düşüncelerinigonulcafecom şu sözleriyle ifade etmiştir: "Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklargonulcafecom insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut değildir: Müzik hayatın neşesigonulcafecom ruhugonulcafecom sevinci ve her şeyidir."
Yapılacak inkılâpların başarıya ulaşmasınagonulcafecom müzik alanındaki gelişmeleri ölçü gösteren Atatürkgonulcafecom bu konudaki düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Osmanlı müziğigonulcafecom Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyük devrimleri söyleyecek güçte değildir. Bize yeni müzik gereklidir. Bu müzikgonulcafecom özünü halk müziğinden alan çok sesli bir müzik olacaktır." "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçügonulcafecom musikide değişikliği alabilmesigonulcafecom kavrayabilmesidir."
Atatürk'ü konu alan aşağıdaki marşı öğrenelim. Marşıgonulcafecom sesimizle ve çalgımızla seslendirelim.
Atatürkgonulcafecom müziğin önemle ve önceliklegonulcafecom modern müzik (çok seslilik) kuralları içinde ele alınmasını istemiştir. Bu konuyla ilgili düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Arkadaşlargonulcafecom güzel sanatların hepsindegonulcafecom ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabukgonulcafecom en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir."
Atatürkgonulcafecom Türk müziğinin evrensel müzikteki yerini bir an önce alması amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Müzik eğitimi görmeleri için çok sayıda öğrenciyi Avrupa'ya göndermiştir. Ankara'da Musiki Muallim Mektebi ile İstanbul'da Sanayi-i Nefise mekteplerinin açılmasını sağlamıştır. Bu konudaki düşüncelerini de şu sözleriyle ifade etmiştir: "Ulusal ince duygularıgonulcafecom düşünceleri anlatan yüksek deyişlerigonulcafecom söyleyişleri toplamakgonulcafecom onları bir gün önce genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu sayede Türk ulusal musikisi yükselebilirgonulcafecom evrensel musikide yerini alabilir."Türkiyem

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2010       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

turk muzigi ve turk folkloru

TÜRK MÜZİĞİ VE FOLKLORU
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mayıs 2010       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atataürk türk müziğinde hangi kurumların kurulmasında öncülük etmiştir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2010       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün folklöre verdiği önem vikipedi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk hangi müzik kurumlarına açılmasına öncülük etti
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün türk müziğine verdiği önemm
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #18
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

atatürk hangi müzik kurumlarına açılmasına öncülük etti

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

atatürkün türk müziğine verdiği önemm

ATATÜRK’ÜN MÜZİĞE VERDİĞİ ÖNEM

Ulu Önder Atatürk'ün müzik konusundaki görüşlerini ve çalış¬malarını bütünüyle değerlendirmek gerekir. Bazı yazar ve müzisyenler böyle yapmamış, Atatürk'ün hayatının belli bir dönemindeki sözünü ve uygulamasını ele alarak çıkarları doğrultusunda tek yönlü değerlendirmeler yapmışlardır. Bunun sonucunda Batı Müziği taraftarları Atatürk'ün Türk Müziğini istemediği görüşünü yayarlarken, Türk Müziği taraftarları da Atatürk'ün hayatından ve hatıralarından örnekler vererek Türk Müziğini çok sevdiğini ispatlamaya çalışmışlardır. Biz, Ata'nın müzik konusundaki görüş ve çalışmalarını objektif bir şekilde ortaya koyacak, Türk Halk Müziğiyle ilgili görüş ve çalışmalarına ağırlık vereceğiz.

Atatürk müzik eğitimi görmemişti. Ancak, her çeşit müziği seviyor, Klasik Türk Müziği makamlarını biliyor , bazı şarkı ve türküleri başarıyla söyleyebiliyordu. Falih Rıfkı Atay, O'nun türkü ve şarkı söyleyişini Çankaya adlı eserinde şöyle anlatmaktadır : "Mustafa Kemal yalnız Rumeli Türkülerini mat sesi ile güzel ve tatlı söylemekle kalmaz. klasik alaturka musikisi makamlarım da bilirdi.'' ''Bilhassa Rumeli türkülerini söylerken derin ve onulmaz bir gurbet ve sıla acısı gözlerinde yaşarırdı. O vatanı unutmaz, kaybettiğimiz Rumeli ve Makedonya topraklarının kır kokularını alır gibi, su ve çıngırak seslerini duyar gibi, bakışları uzaklaşa uzaklaşa sislenir, bizim içinde olmadığımız hatıralar içine karışır giderdi. Ses Sanatçısı Mualla Gökçay da hatıralarında Atatürk'ün müzik zevkini şu cümlelerle belirtmektedir: "Ata umumiyetle Türk musikisini severdi. Ama Rumeli türkülerini her şeye tercih ederdi. Rumeli türkülerini bize bizzat kendisi meşketmişti. Arada bir : -Konuşur gibi tane tane okuyun, diye ihtar ederdi. En sert hocalardan daha titizdi. Musikiden çok anlar en ufak bir falso veya hatayı hemen yakalardi' Bir araştırmaya göre, Atatürk'ün çok sevdiği ve söylediği türküler şunlardır : Atabarı, Atladım bahçene girdim (Rumeli Türküsü), Alişim'in kaşları kare (Rumeli Türküsü), Ayağına giymiş sadef nalini (Rumeli Türküsü), Bülbülüm altın kafeste (Trakya türküsü ), Dağlar dağlar (Rumeli Türküsü), Gide gide yarenlerim darıldı, Köşküm var deryaya karşı (Rumeli Türküsü), Maya dağdan kalkan kazlar (Rumeli Türküsü), Manastır, pencere açıldı Bilal Oğlan (Bu Rumeli türküsünü radyo repertuarına bizzat Atatürk kazandırmıştır.), Şahane gözler (Rumeli Türküsü), Yemenimin uçları (Rumeli Türküsü), Zeynep.
Atatürk insan hayatında müziğin çok önemli bir yeri olduğuna ina¬nıyordu. 14 Ekim 1925'te İzmir Kız Öğretmen Okulu'nu ziyaretlerinde öğrencilerin "Hayatta musiki lazım mıdır?'' sorusuna şu cevabı vermişti :

-"Hayatta musiki lazım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile alakası olmayan mahlukat insan değildir. Eğer mevzuu bahs olan hayat insan hayatı ise, musiki behemehal vardır. Musikisiz hayat zaten mevcut olamaz. Musiki hayatın neşesi, ruhu, süruru ve her şeyidir. Yalnız musiki¬nin nev'i şayan-ı mütalaadır."

Müziğin insan hayatındaki ônemine işaret eden ve dinlenecek müzi¬ğin çeşidine dikkati çeken Atatürk, her konuda olduğu gibi Türk Müziği konusunda da yenilikler yapmak istemiştir. Ata'nın Türk Müziği üzerinde yenilikler yapmak istemesinin temel sebepleri şunlardır :

1. Ziya Gôkalp'in Türkçülüğün Esasları eserindeki gôrüşlerinin etkisi:
Ziya Gôkalp'in müzik konusundaki gôrüşlerini Atatürk'ün paylaştığı¬nı ve bu gôrüşler doğrultusunda çalışmalar yaptığım gôrüyoruz, Gökalp'in Sayın Oransay tarafından tamamı alınan gôrüşlerinden kısa bölümler şunlardır :

-''Memleketimizde bunlardan başka yan yana yaşayan iki musiki vardır. Bunlardan birisi halk arasında kendi kendine doğmuş olan Türk Musikisi, diğeri Farabi tarafından Bizans'tan tercüme ve iktibas olunan Osmanlı Musikisi'dir. Türk Musikisi ilham ile vücuda gelmiş, taklitle hariçten alınmamıştır. Osmanlı musikisi ise taklit vasıtasıyla hariçten alınmış ve ancak usulle devam ettirilmiştir. Bunlardan birincisi harsımızın (kültürümüzün ) ikincisi ise medeniyetimizin musikisidir."

-''Etnografya Müzesi bunlardan başka her nahiyedeki lisani savtiyyat (fonetik) ile halk melodilerini (nağmelerini) ya fonograf aletiyle yahut nota usulü ile zapt eder. Demek ki Etnografya Müzesinin behemehal bir fotoğrafçısı, bir fonografçısı ve notacısı bulunmak lazımdır... Koşmalar, türküler ve nağmeler de hakiki saz şairlerinden alınmalıdır."

-"İstanbul'da mevcut bulunan Darülelhan, düm-tek usulünün, yani Bizans musikisinin Darülelhanıdır. Bu müessese iptidai unsurları halkın samimi melodilerinde tecelli eden ve Avrupa musikisine tevfikan armonize edildikten sonra asri mahiyet alacak olan hakiki Türk musikisine hiç ehemmiyet vermemektedir".

-"Avrupa musikisi girmeden evvel, memleketimizde iki musiki var¬dı: Bunlardan biri Farabi tarafından Bizans'tan alınan şark musikisi, diğe¬ri eski Türk musikisinin devamı olan halk melodilerinden ibaretti."

-"Bugün işte şu üç musikinin karşısındayız : Şark musikisi, garp musikisi, halk musikisi. Acaba bunlardan hangisi bizim için millidir? Şark musikisinin hem hasta, hem de gayr-ı milli olduğunu gördük. Halk musi¬kisi harsımızın, garp musikisi de yeni medeniyetimizin musikileri olduğu için her ikisi de bize yabancı değildir. O halde milli mu*****iz, memleke¬timizdeki halk musikisiyle garp musikisinin imtizacından doğacaktır. Halk mu*****iz birçok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve garp musikisi usulünce armonize edersek hem milli hem de Avrupai bir musikiye malik oluruz."

Atatürk'ün Türk Müziği hakkındaki görüşleri ve yaptığı yenilikler Ziya Gökalp'in görüşlerine ve progr..... çok yakındır. Nitekim 1930 yılında Alman gazeteci Emil Ludwig'le yaptığı görüşmede Ludwig'in doğu müziğiyle ilgili görüşlerine şu cümlelerle
itiraz etmiştir :

-"Bunlar hep Bizans'tan kalma şeylerdir. Bizim hakiki mu*****iz Anadolu halkında işitilebilir. "

Bilindiği gibi Ziya Gökalp müzikolog değildi. Müzikle ilgili bilgiler; köklü bir eğitime dayanmıyordu. Eski Yunan müziğindeki çeyrek seslerle Türk Müziğindeki koma sesleri birbirine karıştırarak, Farabi'yi de işin içi¬ne sokarak Türk Müziğini Yunanlılara mal edivermişti. Şayet bizim müzi¬ğimiz Yunan kökenli olsaydı bugün dünyanın 1 numaralı müziği olarak her yerde dinlenirdi. Yunanlılar propagandayla bunu sağlarlardı. Müzikolog Muammer Sun, Ziya Gökalp'in iddialarıyla ilgili olarak görüşlerini şöyle açıklamıştır :

-''Bu konu çok tartışıldı. Bu müzik bize Bizans'tan geçmemiştir. Araplar da bize hediye etmemişlerdir. Bu musiki bizim insanlarımızın, adı sanı belli insanlarımızın yarattığı musikidir ve mu*****izdir.................. Bizim Klasik Türk Mu*****izi Araplara ve Bizanslılara maletme ve bir de Batılılaşmanın etkisiyle alafranga-alaturka kavgası çıkmış, Batılılaşmacılar alafrangacı, "Aman müziğimiz değişmesin,, diyenler de alaturkacı olarak nitelendirilmişlerdir. Baştan itibaren tamamen yanlış ve boşa kürek çekilmiş bir davadır "


2. Montesqieu'nün görüşünün etkisi :

Atatürk 1930 yılında Alman gazeteci emil Ludwig'e, Montesqieu'nün "Bir milletin mu******likteki meyline ehemmiyet verilmezse o milleti ilerletmek mümkün olmaz'' sözünü okuduğunu, tasdik ettiğini, bunun için mu*****ize önem verdiğini söylemiştir. 1 Kasım 1934 tarihinde TBMM'ni açış nutkunda Montesqieu'nün görüşüne yakın şu cümleyi söylemiştir :

-"Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."


3. Müzik bilginlerinin olmayışı, sanat seviyesinin düşüklüğü

Atatürk döneminde Türk Müziği konusunda yetişmiş bilginlerimizyoktu. Mevcutlar kendi kendilerini yetiştirmişti. Darülelhan'ın eğitimi ye¬tersizdi. Sanatçılar genellikle usta-çırak usulüyle yetişiyordu. Bilgisine güvenilir bir müzik bilginimiz olmaması sebebiyle Atatürk Ziya Gökalp'a inanmak durumunda kalmıştı. Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyetinde 1925¬-1930 yıllan arasında neyzenlik yapmış ve Ata'nın huzurunda defalarca çalmış bulunan Burhanettin Ökte hatıralannda bu durumu şöyle dile ge¬tiriyor :

-''Mu*****izin tarihini araştırdı, doğru dürüst cevap alamadı. Naza¬riyatını sordu, iki cümleyi yan yana getiremedik. Eserleri tahlil ettirmek istedi, sathından daha derinlere inemedik.

...en büyük mürşit ilimdir, diyen büyük insan bu münevver gençlerimizi tarihte karşısında bulsaydı memlekette ne alafranga-alaturka davası, ne de sanat fukaralığı bulunurdu."

8 Ağustos 1928 gecesi Sarayburnu konserinden sonra Atatürk'ün et¬kisi büyük olan
meşhur nutkunun sebebini de Burhanettin Ökte hatırala¬rında İtalyan müziği ve Mısır'ın meşhur şarkıcılarından Müniret'ül Meh¬diye Hanım'ın konserinden sonra çok zayıf bir Türk saz heyetinin sahne¬ye çıkarak acemice ''sultani yegah" faslnı icrasına bağlıyor. Atatürk, si¬nirli bir şekilde konseri terk etmiş, ertesi gün gazetelerde şu nutku ya¬yımlanmıştır :

"- Bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak şarkın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. Bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden Müniretü'l Mehdiye Hanım sanatkarlığında muvaffak oldu. Fakat benim Türk hissiyatım üzerinde artık bu musiki, bu basit musi¬ki Türk'ün çok münkeşif ruh ve hissini tatmine kafi gelmez. Şimdi karşıda medeni dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar Şark Musikisi denilen terennümler karşısında cansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faali¬yete geçti. Hepsi oynuyor ve şen, şatırdırlar. Tabiatın icabatını yapıyorlar. Bu pek tabiidir. Hakikaten Türk, fıtraten şen; şatırdır. Eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa, kendinin kusuru değildir. Kusurlu hareketlerin acı, felaketli neticeleri Vardır. Bunun fariki olmamak kaba¬hatti"


4. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmenin topyekün gerçekleştirilmek istenmesi :

Atatürk, Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak için yenilikler yapmıştır .Bu yeniliklerin sadece de devlet idaresinde ve sosyal ha¬yatta yapılması yetmiyordu. Ata, kültür konularında da çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılmasını istiyordu. Müzik de kültür konularından biriydi. Ba¬tı'nın müzik bilgi ve tekniğinden yararlanarak Türk Müziğini milletlerara¬sı seviyeye çıkarmak Atatürk'ün müzik konusundaki çalışmalarının ama¬cını teşkil ediyordu. Bu amaçla, o zamana kadar memlekette pek fazla yayılmamış ve öğrenilmemiş olan Batı Müziğine daha çok önem vermiş¬tir. Kazım Özalp'a "Bizler alaturka müziğe alışmışız ama yeni nesiller alafranga müziğe çalışmalıdırlar.'' ve Falih Rıfkı Atay'a "Çocuklarımızın ve gelecek nesillerin musikisi garp medeniyetinin musikisidir'' demiş, Batı Müziğiyle ilgili bazı kuruluşlar kurdurmuştur .Atatürk'ün Batı Müzi¬ğini yayma ve öğretmeyle ilgili çalışmaları şunlardır :

-Muzıka-yı Humayun İstanbul'dan Ankara'ya nakledilerek Riyaseti¬-Cumhur Orkestrası adım almıştır (1924).

-Müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla Musiki Muallim Mektebi açılmıştır (1924). Bu okuldan yetişen öğretmenler okullarda Batı Müzi¬ğine dayalı öğretim yapmışlardır.

-İstanbul Darülelhan Şark Musikisi Şubesi kapatılmış, okulun adı da İstanbul Konservatuarı olarak değiştirilmiştir (1926). Şimdiki adı İs¬tanbul Belediye Konservatuarıdır .

-1927 yılından itibaren Avrupa'ya müzik öğrencisi gönderilmiştir. Cemal Reşit Bey, Ulvi Cemal Erkin, A. Adnan Saygun, Necil Kazım Akses, H. Ferit Alnar gibi tanınmış kompozitörlerimiz bu imkandan faydalanmışlardı.

-Alman müzikolog Paul Hindemith'in yardımlarıyla Ankara Devlet Konservatuarı kurulmuştur (1936). Devlet Opera ve Balesinin, Devlet Tiyatrolarının Senfoni Orkestralarının sanatçı kadrolarının önemli bir bölümü bu okuldan yetişmiştir.

Atatürk'ün Batı Müziğine önem vermesi günümüzde Batı Müziği taraftarlarınca yanlış
değerlendirilmekte; Ata'nın yalnızca Batı Müziğini is¬tediği, Türk Müziğini yasakladığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Oysa Atatürk Türk Müziğine de gereken önemi vermiştir .Memlekette Batı Müziğini yerleştirinceye kadar Türk Müziğine bazı sınırlamalar koyması normaldi. Ata'nın çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılırken izlediği yol, Ba¬tı'mn aynen taklidi değil, Batı'nın bilim ve tekniğinin milli öze uygulan¬masıdır. Çankaya köşkünün incesaz takımının başkam Hafız Yaşar Okur'a "Biz garbınkini hürmetle dinlediğimiz gibi, bizim mu*****iz de bütün dünyada hürmetle dinlenecek bir halde olmalıdır." derken kastettiği bu düşünceydi. Mesut Cemil tel de aynı konuda Atatürk'ün şu sözlerini naklediyor :

-"Biz çok defa bu musikinin tam haysiyetini bulamıyoruz. İşte dinle¬diğimiz hakiki Türk Musikisidir ve şüphesiz yüksek bir medeniyetin musi¬kisidir. Bu musikiyi bütün dünyanın anlaması lazımdır. Fakat onu bütün dünyaya anlatabilmek için milletçe, bugünkü medeni dünyanın seviyesine yükselmemiz lazımdır. "

1 Kasım 1934 tarihinde TBMM'ni açış konuşmasında Türk Müziği¬nin çağdaş uygarlık seviyesine getirilmesiyle ilgili çalışmaları açıklamıştır.

-"Güzel sanatların hepsinde, millet gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk Musikisidir. Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.

Bu gün dinletmeğe yeltenilen musiki yüz ağartacak olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Milli, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musiki kai¬delerine göre işlemek gerekir. Ancak bu şekilde Türk milli musikisi yükselebilir, cihan şümul musikide yerini alabilir.

Kültür işleri Bakanlığı'nın buna değerince önem vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim.

1 Kasım 1935 tarihli TBMM'ni açış konuşmasında da aynı konuya temas etmiştir :

"Kültür kınavımızı yeni ve modern esaslara göre teşkilatlandırmaya durmadan devam ediyoruz. Ulusal mu*****izi modern teknik içinde yükseltme çalışmalarına bu yıl daha çok emek verilecektir."

Atatürk 1 Kasım 1934 konuşmasında halk müziği derlemeleri yapıla¬rak, derlenecek ezgilerin genel musiki kuralları içersinde işlenmesini, böylece Türk Müziğinin evrensel müzik seviyesine yükselebileceğini be¬lirtmişti. Müzik yazan Faruk Yener Atatürk'ün müzik konusundaki çalış¬malarının amacını şu cümlelerle açıklayarak görüşlerimizi destekliyor:"Atatürk, Türk Musikisinin kaynaklarından yararlanılarak dünyaya ifti¬harla sunabileceğimiz bir gene dünyanın anlayabileceği müzik getirilmesini istemişti... Biz mu*****izi dışarıya tanıtacak, sevdireceğiz. Operalarımızı konser salonlarına, opera salonlarına sokacağız ve bundan bütün ge¬niş boyutlarıyla zevk alan bir kitle yaratacağız. Fakat bu demek değildi ki, Atatürk için ne Halk Mu*****iz ve folklorumuz ortadan kalksın, ne de bize geçmişten, atalarımızdan gelen bir musiki türü silinsin, yok edilsin ve yabancılaşmış bir kültürün, yozlaşmış bir kültürün etkisi burada egemen olsun."
Ata'nın 1934 konuşması üzerine Türk Müziğiyle ilgili geliştirici çalış¬malara başlanacağı yerde zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Basın Yayın Genel Müdürü Vedat Nedim Tör Türk Müziği yayınlarını radyo¬dan kaldırmışlardır. Bu yasaklama sekiz ay sürmüş, Atatürk'ün emriyle sona ermiştir. Aynı şekilde Atatürk'ün çevresindekilerin O'nun görüşlerini yanlış değerlendirmeleriyle 8/9 Ağustos Sarayburnu nutkundan sonra da İstanbul'da aydınlar Türk Müziğini inkar yolunda birbirleriyle yarışmışlar, Türk Müziği yayınlarını yasaklamışlardır. Vasfi Rıza Zabu hatıralarında bu durumu acı acı dile getirmekte Atatürk'ün şu sözlerini naklet¬mektedir:

-"Ne yazık ki benim sözlerimi yanlış anladılar. Şu okunan ne güzel bir eser. Ben zevkle dinledim. Sizler de öyle. Ama bir Avrupalıya bu eseri böyle okuyup da bir zevk vermeye imkan var mı? Ben demek istedim ki, bizim seve seve dinlediğimiz Türk bestelerini onlara da dinletmek çaresi bulunsun. Onların tekniği, onların ilmiyle onların sazları, onların orkes¬traları ile Çaresi her ne ise. Mesela Ruslar ne yapmışlarsa. Biz de Türk Musikisini milletlerarası bir sanat haline getirelim. Türk'ün nağmelerini kaldırıp atalım da sadece Batı milletlerinin hazırdan musikisini alıp kendi¬m ize maledelim. Yalnız onları dinleyelim demedim. Yanlış anladılar sözlerimi, ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki, ben de bir daha lafını edemez oldum."

Atatürk'ün yakın çevresinde bulunup birçok çalışmalarında emeği ge¬çen kişilerden Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün Türk Müziği konusundaki çalışmalarını yanlış değerlendirmeler karşısında ölümüne yakın yıllarda "İki şeyde inkılap olmaz: Dilde ve musikide" düşüncesine ulaştığını belirtiyor.

Atatürk, 1916-1917 yıllarında Diyarbakır'da görevli iken taşındığı Celal Güzelses'i zaman zaman dinlemiş ve sanatçıya bir saat armağan etmiştir.

Atatürk döneminde İstanbul Konservatuarın da Şark Musikisi bölümü kapatılmış ancak Türk Sanat Müziği olarak bildiğimiz müzik için repertuar tasnif ve tespit heyeti kurulmuştur (1926). Bu heyet Türk Musikisi¬nin Klasikleri sersinden 180 şarkının nota ve güftesini, Dini Ezgiler seri¬sinden de 6 ciltlik Tekke Musikisi örneklerini tespit ve tasnif ederek ya¬yımlamıştır (1926-1939).

Atatürk "Bizim hakiki mu*****iz" dediği, halk müziğimizin derlen¬mesine ve kompozitörler tarafından işlenmesine çok önem vermiştir. 1 Kasım 1934 ve 1 Kasım 1935 nutuklarında bu konuya temas etmiştir. Daha 1924 yılında halk müziği derlemelerine başlanmıştı. İstanbul Konservatuarı'nın 1924'teki halk müziği derleme anketinden sonra M.E.B. Hars Müdürlüğü Seyfettin-Sezai (Asaf) Kardeşleri Batı Anadolu'ya derle¬meye gönderdi. Derlenen türküler Yurdumuzun Nağmeleri adı altında yayımlandı (1925). İstanbul Konservatuarı 1926-1929 yıllan arasında Anadolu'ya dört derleme gezisi düzenlemiş, bu gezilerde derlenen ezgiler ''Halk Türküleri'' adı altında 15 defter halinde yayımlanmıştır. 1929'daki 4. gezi sırasında bazı halk oyunlarımız filme de alınmıştır. Devlet ödeneğiyle yapılan dört derleme gezisine başta Konservatuar Müdürü Yusuf Ziya (Demircioğlu), Rauf Yekta, Dürri Turan ve Ekrem Besim Beyler, Muhittin Sadık (Sadak), Mahmut Ragıp (Gazimihal), Ferruh (Arsunar), Abdülkadir (İnan) Beyler katılmışlardır. İstanbul Konservatuarı devlet ödeneği almaksızın Halkbilgisi Derneği uzmanlarının iştirakiyle 1932 yı¬lında beşinci bir derleme gezisi daha düzenlemiştir.

Derleme çalışmalarına bir süre ara verildi. Atatürk'ün 1 Kasım 1934 ve 1 Kasım 1935 nutuklarından ve Ankara Devlet Konservatuarı'nın kurulmasından sonra halk müziği
derlemelerine yeni bir ruhla tekrar başlandı. 1936 yılında Ankara Halkevi'nin daveti üzerine tanınmış Macar Müzikologu ve bestecisi Bela Bartok (1881-1945) Ankara'ya gelmişti. Bartok, üç konferans vererek halk müziği ürünlerinin derlenmesinin önemine dikkatleri çekti. Kendisi de Adana yöresinde derlemeler yaptı (18-25 Kasım 1936). Halk Müziği derlemelerine Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün idare ve himayesi altında 1937 yılında başlanmıştır. Atatürk döneminde 1937 ve 1938 yıllarında iki büyük derleme gezisi yapıldı. 1937 yılındaki geziye Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken, Muzaffer Sarısözen ve teknisyen Arif Etikan, 1938 yılındaki iki derleme gezisine ise Ferit Alnar, Cevat Memduh Altar, Halil Bedii Yönetken, Tahsin Banguoğlu, Ulvi Cemal Erkin, Nurullah Taşkıran, Muzaffer Sarısözen, teknisyenler Arif Etikan ve Rıza Yetişen katılmışlardır. Halk müziği derleme gezilerine Atatürk'ün ölümünden sonra da 1953 yılına kadar devam edilmiş, aşağı yukarı bütün iller dolaşılmış 10.000 civarında ezgi derlenmiş, 2000 kadar Muzaffer Sarısözen tarafından notaya alınarak Yurttan Sesler programlarıyla yurda yayılmıştır.

19 Şubat 1932'de Atatürk'ün isteğiyle kurulan Halkevlerinde halk müziğimiz konusunda yaşatıcı çalışmalar yapılmıştır. Halkevlerinin 1. döneminde (1932-1951) Türk Folklorunun hemen hemen bütün dallarında derleme, araştırma, eğitim çalışmaları başarıyla yürütülmüştür. Halkevleri yöre halk şairlerinin, ses ve saz sanatçılarının toplandığı yerlerdi. Birçok genç Halkevlerinde bağlama çalmayı, türkü söylemeyi öğrenmiştir. Halkevleri dergilerinde ve kitap yayınlarında Türk Folkloruyla, bu arada halk müziğimizle ilgili pek çok bilgi bulunmaktadır.

Atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümünü kutladığımız 1981 yılında Türk Halk Müziği yurdun dört bir köşesinde en çok sevilen müziktir. Türk Sanat Müziği'ndeki ağlatıcı, ruh karartıcı, içkiye teşvik edici şarkılar TRT yayınlarında yok denecek kadar azaltılmıştır. Bunların yerini yaşama sevinci verecek yüzlerce, binlerce yeni beste almıştır. İstanbul ve Ankara' da düzenli opera ve bale temsilleri verilmektedir. İstanbul, Ankara ve İzmir'deki 5 Konservatuar ihtiyaç duyulan sanatçıları, bestecileri, araştırmacıları yetiştirmektedir. Türk sanatçıları yurt içinde ve dışında ba¬şarılı konserler vermektedir. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yanında İstanbul ve İzmir'de iki senfoni orkestrası daha kurulmuştur. Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine bağlı bir müzik bölümü açılarak, öğretime başlamıştır.
kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Aralık 2010       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
biraz daha kısa olsaydı keşke Msn Sad
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Aralık 2010       Mesaj #20
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün türk müziğine verdiği onem kısaca anlatın

Benzer Konular

31 Ekim 2012 / Maymun İştahLı Soru-Cevap
20 Aralık 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
20 Aralık 2012 / ThinkerBeLL Mustafa Kemal ATATÜRK
29 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap
31 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap