Arama

Hz. Muhammed döneminden sonraki döneme ne ad verilir, neler olmuştur? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 3 Ocak 2013 Gösterim: 36.363 Cevap: 18
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2011       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türklerin araplarla tanışması hangi dönemde olmuştur?
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mart 2011       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
islam dininin doğduğu sıralarda arap yarımadasındaki sosyal ve kültürel hayat???
Sponsorlu Bağlantılar
aratorn - avatarı
aratorn
Ziyaretçi
7 Mart 2011       Mesaj #13
aratorn - avatarı
Ziyaretçi
Efendimizden sonraki dönem Altın Çağ öncesi dönemdir kısaca... Bunu Kendileri(SAV) zaten açıkça ifade etmilerdir. Ben SON NOKTA KRALLIĞI romanındaki gibi insanların ortak bir kurum kurarak doğruyu bulmaya YAKLAŞACAKLARINA inanıyorum...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2011       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türklerin araplarla kaşılaşma döneminde hangi yönde fetihler yapılmıştır?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2012       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Lütfen cevabını acil söyleyin.HZ.Muhammedin Kabe hakemliği nasıl olmuştur?Cevaplarınızı bekliyorum, ya da bunun cevabını verebilecek bir siteMsn Sad
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ocak 2012       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
-hz.muhammed zamanında müslümanlar hangi şehirlere hakim olmuşlardır ????????????????
cevabını bilmiyorum .... Msn Sad
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2013       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dört Halife Dönemi

İslam tarihinde Hz. Muhammed(s.a.v.)’in vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halifeliklerini kapsayan dönemdir (632-661). Bu dönemde sınırlar batıda Trablusgarp, doğuda Horasan ve kuzeyde Kafkasya’ya kadar genişletildi. İslamiyet, Arap yarımadası sınırları dışına taşarak, Asya ve Afrika’daki çeşitli kavimlerce benimsendi. Yeni kurulan İslam devletlerinin siyasî ve hukukî temelleri atıldı. Öte yandan, Hz. Osman ve Hz. Ali döneminde ortaya çıkan iç çekişmeler, İslam dünyasını uzun yıllar derinden etkileyen mezhep ayrılıklarının ve iç savaşların başlangıcını oluşturdu.
Dört Halife Dönemi, İslam Tarihi’nin Peygamber Dönemi (Asr-ı Saadet) faziletlerinin yaşatıldığı, saf ve parlak bir çağ olarak kabul edilir. Dört Halife, Eski Doğu’nun bütün servetlerine sahip oldukları halde, sürdürdükleri sade hayatla saf Müslümanlığın örnek önderleri oldular. Bu nedenle onlara –özellikle dünya düşkünü Emevî halifelerinden ayırmak için— Hulefa-i Raşidin (olgun halife-ler), Dört Halife Dönemi’ne de Hulefa-i Raşidin Dönemi denir.
Bu dönemde halifeler seçimle belirlendiklerinden, bu döneme İslam Devleti’nin Cumhuriyet Dönemi de denir.
Bu dönemi halifeleri ile inceleyelim:

Hz. Ebubekir (Hz. Ebubekr’issıddık) Dönemi (632-634):
Hz. Muhammed hastalanınca, Müslümanlara imamlık yapma görevini Hz. Ebubekir’e verdi ve bu durum onun Hz. Muhammed’in ardılı olmasını sağladı. Hz. Muhammed’in ölümü (8 Haziran 632, Pazartesi) yeni İslam Devleti için tehlikeli durumlar yaratınca, Hz. Ömer ve arkadaşlarının önerisi üzerine halife seçildi.
İki yıl süren halifeliğinin büyük bölümü, bazı kabilelerin –özellikle bedevî (göçmen) kabilelerinin— Müslümanlıktan cayma (ridde) olaylarıyla, bunların isyanlarıyla ve yalancı peygamberlerle uğraşarak geçti. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, İslam’a karşı hareket eden birçok kişi ve merkez olmuştu. Bunların dördünde yalancı peygamberler ortaya çıkmış ve ayaklanmışlardır. Bu kişiler Yemen’de el-Esved el-Ansi, Yemame’de Müseylime, Esed kabilesinden Tuleyha ve Temim kabilesinden Secah’tır. Ancak, “ridde”, yerel koşullara göre, her bölgede farklıydı. İşin içinde zekâtın ve Medine
’den gönderilen görevlileri dinlememenin rolü vardı. Ebubekir, ridde olaylarını bastırmak üzere Suriye seferinden dönen Halid bin Velid komutasındaki bir orduyu yalancı peygamberler üzerine gönderdi. Önce Tuleyha, Buzaha Savaşı’nda yenildi ve egemen olduğu bölge ele geçirildi; arkasından Temim kabilesi Secah’ı bırakıp Ebubekir’e bağlandı. Ridde hareketlerine karşı girişilen savaşların en çetini Yemame’ de Müseylime ile oldu. İki tarafın da önemli kayıplar verdiği bu savaşta Müseylime öldü-rüldü ve Orta Arabistan bütünüyle ele geçirildi. Muhacir bin Ebu Umeyye komutasındaki ordu da Hadramut ve çevresindeki ridde olaylarını bastırdı.
Hz. Muhammed’in, Suriye’de kazanılacak zaferlerin Arap kabilelerinin birleşmeleri konusunda etkili olacağı yönündeki görüşünü benimseyen Ebubekir, Müseylime’nin ortadan kaldırılmasından hemen sonra Halid bin Ziyad komutasındaki orduyu Irak’a gönderdi. Halid bin Ziyad, el-Müsenna bin Hâris komutasındaki kuvvetlerle birleşerek Irak’ı yağmaladı ve Hire’yi vergiye bağladı (633). İslam ordusu daha sonra Ecnadeyn’de Bizans ordusunu büyük bir bozguna uğrattı (634). Bu savaşta Müslümanlar 3.000 şehit verirken, 100.000 Bizanslı öldürüldü; savaşta İslam ordusunda kadınlar da erkekler ile birlikte savaştılar.
İslam ordusunun giriştiği bu savaşlarda, Kur’an’ın ayet ve surelerini yassı kemikler, taş levhalar ve deriler üzerine yazmakla görevli vahiy katipleri ve bunları ezberleyen hafızların çoğu şehit düşmüştü. Bunun üzerine Ebubekir, Halife Osman zamanında tedvin edilecek (kitap halinde çoğaltılacak) olan Kur’an’ın kitaplaştırılması için bir kurul oluşturdu ve başına Hz. Muhammed’in kâtiplerinden Zeyd bin Sabit’i getirdi. Kurul, Mushaf adı verilen ilk toplu Kur’an’ı yazdı.
Hz. Ebubekir, Bizans’a karşı Ecnadeyn’de zafer kazanılmasından ve Suriye kapılarının Müslümanlara açılmasından kısa bir süre sonra hastalanarak Medine’de vefat etti (23 Ağustos 634). Vasiyeti üzerine Hz. Muhammed’in tabutuna konuldu, cenaze namazını Hz. Ömer kıldırdı ve Hz. Mu-hammed’in yanına defnedildi.

Hz. Ömer (Hz. Ömer’ül-Faruk) Dönemi (634-644):
Hz. Ebubekir’in vefatı üzerine, Müslümanların önde gelenleri tarafından Hz. Ömer halife seçilmiştir. Hz. Ömer döneminde Hz. Ebubekir dönemindeki fetih hareketlerine devam edilmiş ve devlet büyük ölçüde teşkilatlandırıldı.
Ebubekir’in sağlığında Suriye seferine çıkan ordunun başkumandanı Halid bin Velid’i bu gö-revden alarak yerine Ebu Ûbeyde’yi getirdi. Halid bin Velid’in Ecnadeyn’de bozguna uğrattığı Bizans ordusundan arda kalanlar Ürdün yakınlarında Fihl’de toplandılar. Müslümanlar, başkumandanlıktan alınarak bir savaş birliğinin başına getirilen Halid bin Velid’in komutasında, Bizanslıları takip ederek Beysan geçidini aştılar ve Fihl’de onları tekrar yenerek Dimaşk’a çekilmek zorunda bıraktılar (635). Aynı zamanda kuzeyde bulunan Hims üzerine de başarılı bir baskın yapıldı. Halid bin Velid, buradan da Dimaşk üzerine yürüyerek Bizanslılara karşı yeni bir savaşa girişti. Bizanslılar bu savaş sonucu şe-hirde kuşatıldılar. 635’te Dimaşk alındı.
Halid, ilerlemesine devam ederek Kınnesrin’i aldı ve karargâh durumuna getirdi. Muaviye, Casarca’yı; Alkame bin Mucazziz, Gazze’yi; Şurahbil, Beysan ve Ürdün’ü aldı. Amr İbn’ül Âs da Kudüs üzerine yürüdü. Antakya’da bulunan Bizans İmparatoru Herakli-os, 1000 000 kişilik bir orduyu güneye gönderdi. Yermük’te Sabellarios komutasındaki Bizans ordusu, 24 000 kişilik İslam ordusu ile karşılaştı. Bizanslılar büyük bir bozguna uğratıldı. Ordu komutanı öldürüldü (636). Suriye’nin fethi devam ederken Ebu Ubeyde, Hire kumandanı Müsenna’yı da yanına alarak İran üzerine yürüdü. Behmen, Nersi ve Calinus yenilgiye uğradı. Bu sırada Behmen, yeni bir orduyla Medain’den gelerek Fırat kıyısındaki Kussünnatif’in yanında konakladı. Ebu Ubeyde, gemilerden kurduğu bir köprü üze-rinden geçerek ona saldırdı. Fakat Müslümanlar yenildi ve Ebu Ubeyde şehit düştü. Bu arada köprü de yıkıldığından geri çekilen Müslümanlar ağır kayıplar verdi (636). Müsenna, Halife Ömer’den yardım istedi. Ömer, bütün Arabistan’da seferberlik ilan ederek büyük bir ordu kurdu ve bu ordunun başına geçmek istedi; ancak, sahabeler bunu kabul etmediler. Bunun üzerine Ömer, İran’a giden orduya ko-mutan olarak Sad bin Ebi Vakkas’ı tayin etti. Sad, ordu ile Kadisiye’ye geldi. Burada büyük bir mey-dan savaşı oldu. Sasani ordusu başkumandanı Rüstem öldürüldü. Sasanilerin yüzyıllar boyunca düş-man eline geçmeyen bayrakları Derefsî Gavyân Müslümanların eline geçti. 30 000 Sasanî asker kaçar-ken öldürüldü (636). Sad bin Ebi Vakkas, iki ay Kadisiye’de kaldıktan sonra Sasanî başkentine doğru yürüdü. Yenilen Sasanî ordusundan kalanları Babil yakınında tekrar yendi. Sad, Dicle’yi geçti ve sa-vaşmadan İran kisrası Yezdgerd tarafından boşaltılan başkent Medain’e girdi. Celûla yakınında hen-dek ve istihkâmların arkasında toplanan Sasanîleri yendi. Yezd-gerd sığındığı Hulvan şehrini terk ede-rek Rey’e kaçtı (638). İran’a yapılan sefere katılan gaziler için Halife Ömer’in emriyle Kûfe ve Basra şehirleri kuruldu. Öte yandan 636’da Amr İbn’ül Âs tarafından kuşatılan Kudüs şehri halkı, Halife Ömer gelirse, şehri teslim edeceklerini bildirdiler. Ömer kölesiyle birlikte Kudüs’e geldi ve şehir tes-lim oldu. Halka çok iyi davrandı. Bir süre şehirde kaldıktan sonra geri döndü. 638’de Antakya ve Ha-lep şehirleri alındı. İyad bin Ganem komutasındaki bir İslam ordusu Mezopotamya’daki bütün şehirle-ri aldı (641). Yezdgerd’in seferberlik ilan ederek Nihavend’de büyük bir ordu toplamakta olduğunu öğrenen Ömer, Numan bin Mukarin komutasındaki İslam ordusunun Sasanîlere saldırmasını emretti. O sırada Râmhürmüz ve İzec’i alan Numan, Kûfelilere komuta ediyordu; daha sonra Medine’den ge-len yardım kuvvetleriyle birlikte Nihavend’e doğru hareket etti. Ni-havend’de Feyruzan komutasında-ki Sasani ordusu ile karşılaştı ve onları büyük bir bozguna uğrattı; fakat Numan bu savaşta şehit oldu. Müslümanlar Hemedan ve Nihavend’i aldılar (641).
Halife Ömer, İran’ın fethini tamamlamak için Kûfe ve Basra’da iki büyük ordu topladı. Bu or-dulara birçok komutan tayin etti ve onların fethetmekle görevli oldukları yerleri kendilerine bildirdi. Kısa bir süre içinde İran’ın fethi tamamlandı. İyad bin Ganem Mezopotamya’da fetihlerini sürdürür-ken Amr İbn’ül Âs da Mısır seferine çıktı (640). Bu seferden sonra, 3500 kişilik bir orduyla Babil’i kuşatan Amr’a Halife Ömer, Zübeyr komutasında 10 000 kişilik bir yardım kuvveti gönderdi. Babil’i alan Amr, İskenderiye üzerine yürüdü ve Kiriaun yakınında bir Mısır ordusunu yendi. İskenderiye’de bulunan Mısır kralı Mukavkıs ile yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca Amr şehri kuşattı ve üç ay sonra ele geçirdi. İskenderiye’nin fethinden sonra Amr doğuya yöneldi. Pentapolis şehri teslim oldu. Bu arada Manuel komutasında bir Bizans ordusu İskenderiye’yi ele geçirdi. Fakat Amr, şehri Bi-zanslılardan geri alarak yaptıkları surları yıktırdı (642). Halife Ömer’in emriyle Mısır’da Fustat şehrini kuran Amr, yakınlarından Ukbe bin Nafi el Fihri’yi Kuzey Afrika’nın fethiyle görevlendirdi. Kısa bir süre içinde de Bingazi ve Trablusgarp İslam Ülkesi’ne katıldı.
Hz. Ömer zamanında devlette teşkilatlanmaya gidilmiştir. Bu dönemde devlette yapılan teşki-latlanma çalışmaları şunlardır:
• İlk yönetim örgütü kurulup, fethedilen ülkeler illere ayrıldı. Bu iller, doğrudan halifeye bağlı vali-ler atandı.
• Teravih namazının toplu kılınması 636’da onun emriyle başladı.
• Kureyş kabilesinin ileri gelenlerine savaş ganimetinden verilen fazla paya, savaşta kazanılan taşınmaz malların gazilere dağıtılmasına Kur’an hükmü olduğu halde son verildi.
• Başlangıcı hicret olan ve ay yılı temeline dayanan hicrî takvimi kabul edildi.
• Dinsel gereksinimlerin Kur’an’a ve sünnete uydurulması için Osman bin Affan, Ali bin Ebu Ta-lip, Abdurrahman bin Avf, Muaz bin Celeb, Übey bin Kâb ve Zeyd bin Sabit’in yer aldığı bir ku-rul oluşturuldu.
• İlk malî teşkilat ve Beyt’ül-Mal adı verilen devlet hazinesi kuruldu ve devletin mal varlığının sa-yımı yapıldı.
• Vergilerin toplanması ve maliyeyle ilgili işlerin yürütülmesi için defterler tutuldu. Bu defterlerin tutulma işi, Bizanslı memurların bilgilerinden yararlanılarak bir sisteme bağlandı.
• Askerlik işleriyle gereğince uğraşmaları ve savaşa her an hazır olmaları için asker olan Müslüman-ların geçimleri Beyt’ül-Mal’dan sağlanmaya başlandı. Bunlar tarımla uğraşmıyorlardı.
• Gayrimüslimlerin ödedikleri cizye ve haraç, savaşta yaralı oldukları sürece kaldırıldı.
• İlk adlî teşkilat kuruldu. Mahkemelere tayin edilen kadıların yolsuzluk yapmalarını önlemek için onlara en yüksek memur maaşı verildi (500 dirhem). Bu mahkemelerin yanında halkın şer’i hü-kümlerde şüpheye düştükleri konuları öğrenebilmeleri için itfa mahkemeleri kuruldu.
• Geniş ölçekli bayındırlık işleri de yapıldı. Bunlardan bazıları; Basra’ya su getiren Ebu Musa, Bağ-dat’a su getiren Nehr-i Sad, Nil nehrini Kızıldeniz’e bağlayan Nehr-i Emir’ül-Müminin’dir.
• İlk kez, hapishane olarak kullanılmak üzere Mekke’de bir ev satın alındı. Sonraları diğer şehirler-de de hapishaneler kuruldu.
• Antlaşmaların ve kayıtların korunması için ilk İslam Arşivi kuruldu.
• Askerin maaşını tayin eden bir kayıt defteri tutulmaya başlandı.
• Üzerlerinde “Elhamdülillah”, “Muhammedürresulullah” ve “Lâilaheillallah” yazılı sikkeler bastı-rıldı.
• Gayrimüslimlerin bağlı oldukları idarî esaslar (ahkâm-ı ehli zimme) tespit edildi ve onlara geniş bir din hürriyeti tanındı.
• Orduya resmî hekimler, kâtipler ve tercümanlar tayin edildi.

Hz. Ömer, 644 yılında, bir sabah namazını kıldırırken, Zerdüşt bir köle olan Ebu Lülüe Feyruz ta-rafından ağır yaralandı. Ölürken kendisinden sonraki halifeyi seçmesi için bir kurul belirledi.

Hz. Osman (Hz. Osman-i Zinnûreyn) Dönemi (644-656):
644’te Hz. Ömer’in ölürken tayin ettiği bir seçim kurulu, Hz. Osman’ı halife seçti.
Halifeliğinin ilk yılları daha çok Ömer devrinde başlanan fetihleri sürdürmekle geçti. İran ve Ermenistan’ın fethi tamamlandı. Trablus, Kıbrıs, Rodos, Malta ve Girit alındı. İslam orduları Anadolu ’da Ankara’ya kadar ilerlediler. Bir İslam donanması da İstanbul önlerine geldi.
Dönemin önemli faaliyetlerinden birisi, Şam Valisi Muaviye’nin ilk İslam Donanması’nı kur-masıdır. Bu donanma, Kıbrıs’ı fethetmiş ve İstanbul önlerine gelmiştir.
Halifeliğinin beşinci yılından sonra ülkede huzursuzluklar baş göstermeye başladı. Osman’ın, özellikle Emevî ailesinden olan kişileri yüksek mevkideki memurluklara getirmesi, halk içinde hoşnut-suzluklara yol açtı. Kûfe ve Mısır’daki Müslümanlara karşı girişilen hareketler, devletin otoritesini sarsacak bir biçimde gelişti.
Müslüman olan her kavim Kur’an’ı kendi lehçesine göre okumaya başlayınca, bazı anlam de-ğişmeleri oldu. Bunun üzerine Halife Osman, gittikçe genişleyen İslam ülkesinde Kur’an-ı Kerim’in belli bir kurala göre okunmasını sağlamak için, Zeyd bin Sabit başkanlığında bir komisyon kurdurdu. Bu komisyon, Halife Ebubekir zamanında toplanan Kur’an’ı esas alarak yedi nüsha hazırladı. Osman bu nüshaları, İslam Devleti’nin büyük şehirlerine gönderdi; bunların dışında kalan nüshaların yakılma-sını emretti (653).
Hz. Osman’ın halifeliği sırasında Horasan ve Harezm’i ele geçiren İslam Orduları, Ceyhun nehrine ulaştı ve Türgeşlerle karşı karşıya geldiler. Bu karşılaşma İslam Devleti ile Türklerin ilk karşı-laşmasıdır.
Halifeliğinin son yıllarında Osman’ın aleyhinde yapılan propaganda, İslam Devleti’nde olduk-ça yayıldı. Halifeden memnun olmayanlar, onun Kur’an’ları yaktığını, önemli mevkilerdeki memur-luklara Emevi ailesinden olan kişileri getirdiğini ve ganimetlerin dağıtımında adil olmadığını ileri sü-rüyorlardı. Bu arada, Yahudilikten Müslümanlığa geçen Abdullah bin Sebe adlı bir kişi, Hicaz, Suriye, Irak ve Mısır bölgelerinde dolaşıyor ve Ali’nin halife adayı olduğu zamanki anlaşmazlıkları ve olayları kullanarak halkı Osman aleyhinde kışkırtıyordu. Sonraları, Şiiliğin aşırı kollarının doğmasına yol açan bu konuda Abdullah bin Sebe, daha çok halifelik meselesinde Ali’nin hakkının yendiğini ve Ali’nin halife olması gerektiğini yayıyordu. Halife Osman aleyhine yapılan kışkırtmalar sonucu 600 kişilik bir topluluk umre yapmak bahanesiyle Mısır’dan Medine’ye doğru yola çıktı (656). Osman, bir olay çık-maması için gelenleri Medine dışında karşılamasını ve geri dönmelerini sağlamasını Ali’den istedi. A-li’nin etkili konuşması sonucu gelenler geri döndü. Kısa bir süre sonra, bu defa Mısır, Basra ve Kûfe ’den hac bahanesiyle yeni topluluklar yola çıktı. Bunlar Medine yakınına geldikten sonra, Talha, Zü-beyr ve Ali’ye heyetler göndererek halife olmalarını teklif ettiler. İstekleri kabul edilmeyince, Medi-ne’ye girerek Osman’ın evini kuşattılar. Hac dolayısıyla boşalan Medine’de kendilerini durduracak bir kuvvetin bulunmaması, işlerini kolaylaştırdı. Medine’nin ileri gelenleri, oğullarını halifeyi korumak i-çin yardıma gönderdiler. Kan dökülmesini istemeyen Osman, Mugire’nin aracılığıyla silahlandırdığı adamlarını dağıttı ve evlerine gönderdi. Ebu Hureyre’nin “sana itaat edenlerin yardımı ile asileri dağıt” şeklindeki uyarılarını dinlemedi. Evi kuşatanlarla konuşmak istedi. Yüksek bir yere çıkarak onlara, mushafları niçin yaktırdığını, Bedir Savaşı’na niçin katılmadığını, Emevî ailesinden gelenlere neden önemli mevkilerde görev verdiğini anlattı; ganimetlerin paylaştırılmasında bir yanlışlık yaptıysa dü-zeltmeye hazır olduğunu belirtti. Fakat, sözleri asileri yatıştıramadı. Evinin kapısının Talha Zübeyr ve Ali’nin oğulları tarafından tutulduğu bir sırada, komşu damlardan geçen Hz. Ebubekir’in oğlu Mu-hammed, pencereden atlayarak Halife’nin bulunduğu odaya girdi; sakalından yakalayarak ona hakaret etti. Fakat Osman’ın “Baban bu durumunu görseydi üzülürdü” sözü üzerine durakladı. Onun arkasın-dan içeriye giren iki kişi Kur’an okuyan Halife’yi öldürdüler ve kaçtılar. Osman o gece eşi ve birkaç yakın dostu tarafından gizlice gömüldü. Muaviye’nin Osman’ı kurtarmak üzere Şam’dan gönderdiği ordu, Osman’ın ölümü üzerine geri döndü.

Hz. Ali (Hz. Aliy’yil-Murteza) Dönemi (656-661):
Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra, aralarında halifeyi öldürenlerin de bulunduğu bir kurul tarafından halife seçildi. Halifelik görevini, seçilmesinden beş gün sonra kabul etti. Biat töreni, Hz. Muhammed’in mescidinde yapıldı (diğer üçününki başka yerlerde yapılmıştı). Şam valisi Muaviye, seçimin bir azınlık tarafından yapıldığını ve Ali’nin Osman’ı öldürenlerle işbirliği yaptığını gerekçe göstererek biat etmedi. Yeni halifenin, Osman’ı öldürenleri koruduğu yolunda haberler yayıldı. Bu, Mekke, Suriye ve Mısır’da tepkilere neden oldu. Başlangıçta Osman’a karşı olan Hz. Muhammed’in eşi Hz. Ayşe, bu kez yeni halifeye de karşı çıktı ve Mekke’de onun aleyhinde propagandaya girişti. Bir süre sonra, Talha ve Zübeyr de ona katıldı ve yardım sağlamak amacıyla Irak’a gittiler. Basra’da Os-man’a karşı olanları öldürdüler. Hz. Ali, Kûfe’den sağladığı kuvvetlerle Basra üzerine yürüdü. Burada Ayşe yanlılarını ağır bir yenilgiye uğrattı. “Cemel Vakası”(“Cemel”, Arapça’da “deve” anlamındadır.) denilen bu savaştan sonra, Muaviye’yi görüşmeler yoluyla kendine bağlayabileceğini umdu. Ancak Muaviye, Osman’ı öldürenlerin kendisine teslim edilmesine direniyordu. Bunun üzerine Halife, ordu-suyla Şam valisi Muaviye’nin kuvvetleri üzerine yürüdü. Sıffin Ovası’nda iki taraf arasında on gün sü-ren çarpışmalar başladı (657). Muaviye yenilmek üzereyken, komutanı Mısır Valisi Amr bin el-Âs, askerlerinin mızraklarına birer Kur’an sayfası asarak, “Aramızdaki anlaşmazlığı çözecek hakem bu-dur.” demek istedi. Bu hareket, ordusunu etkileyince, Hz. Ali, iki kişilik bir hakem kurulunun oluştu-rulmasını kabul etmek zorunda kaldı. Hakem kurulunda Muaviye Amr bin el-Âs’ı, Hz. Ali de –komutanlarının baskısıyla— saf bir adam olan ve damadının halife seçilmesini isteyen Ebu Muse’l-Eşarî’yi temsil seçti ve Ali Kûfe’ye döndü. Ancak, Ali daha Sıffin’deyken bir kısım Ali yanlısı, hake-me başvurulmasına karşı çıktı. Bunlar, Kûfe’ye dönülünce, sorunun hakemle çözülmesinin Kur’an’a aykırı olduğunu söyleyerek halkı bu kararı tanımamaya çağırdılar ve Kûfe yakınlarında Harura denilen toplandılar (bu nedenle kendilerine Harurîler denildi). Hz. Ali, Harura’ya geldi ve çeşitli ödünler vere-rek onları kendisine katılmaya çağırdı. Kûfe’ye dönünce de Sıffin Antlaşması’na karşı çıktığı yolun-daki söylentileri yalanladı. Bu arada, Ebu Muse’l-Eşarî’nin Amr bin el-Âs ile görüşmeye gönderildiği duyulunca, buna karşı çıkan dört bin kişi, gizlice Kûfe’den ayrılarak Nehrevan’da toplandı (bunlara da Haricîler denildi).
Öte yandan Muaviye, maliyetiyle birlikte hakemlerin buluşacakları yere geldi (şubat 658). Hz. Ali, yalnızca Ebu Muse’l-Eşarî ve amcasının oğlu İbn Abbas’ı gönderdi. Hakemler toplantısında, Muaviye’nin hakemi, eski halife Osman’ın gereksiz yere suçlandığını ve haksız yere öldürüldüğünü ileri sürdü. Bu görüş kabul edildi. Bunun üzerine, Hz. Ali’nin eksik bir kadroyla ve Osman’ın katileri-nin de katıldığı bir toplantıda halife seçilmiş olmasının tutarsızlığını belirtti ve vekilinden Ali’nin hali-felikten azlini istedi. Ali’nin yerine belki damadı halife seçilir diye umutlanan Ebu Muse’l-Eşarî, Hz. Ali’yi halifelikten azlettiğini söyleyince, Amr bin el-Âs “Öyleyse ben de Muaviye’yi halife ilan ettim” dedi. Bu oldubittiye itirazlar sonuç vermedi. Kendi aleyhinde olduğundan, Hz. Ali bu kararı da, iki ha-kemi de reddetti. Kuvvetleriyle Muaviye üzerine yürüyeceğine, Kûfe’den ayrılarak Nehrevan’da top-lanan haricîlere yöneldi. Çarpışmalar sonucunda ancak on kadar haricî sağ kurtulup kaçabildi. Hz. Ali, hakeme başvurması ve haricîlere katılan önde gelen din adamlarını öldürtmesi sebebiyle Arap dünya-sında saygınlığını büyük ölçüde yitirdi. Yakınları ve sevenleri Ali’yi halife olarak tanımayı sürdürdü-ler; ancak sayıları gün geçtikçe azalıyordu. Ali, bundan sonra Muaviye’nin giriştiği savaşlara seyirci kalmakla yetindi. O kadar ki, Busr bin Ertat’ın Medine ve Mekke’yi ele geçirip Muaviye’yi güç du-rumda bırakmasından bile yararlanmadı. Sonunda, Nehrevan’da yok ettiği haricîlerden birinin akrabası olan Abdurrahman bin Mülcem adlı harici tarafından, Kûfe Camisi’nin kapısı önünde zehirli kılıçla ağır biçimde yaralandı; üç gün sonra öldü. Gömüldüğü yer gizli tutuldu. Yıllar sonra Abbasî halifesi Harunurreşit, onun mezarını buldurdu ve bir türbe yaptırdı. Şiîlerin günümüzdeki kutsal kenti Necef, burada kurulmuştur.




Muaviye ve Şam'da Emevîler
Muaviye, Mekke'nin Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesindendi. Emevî hanedanın kurucusu Mekke şehrinin hakimi ve İslam'ın en büyük düşmanlarından o dönemde oldukça zengin olan Ebu Süfyan'ın oğludur. Ebu Süfyan bir çeşit kent kralı idi ve oldukça akıllı bir adamdı. İslamın hızlı ilerleyişi karşısında ve birçok savaş sonrasında Mekke'yi Muhammed'e ve İslam ordusuna teslim edip Müslüman olmakla beraber ailenin politik gücünü asla elinden bırakmamış 3. halife döneminde İslam ordularının Arabistan, Mısır ve İran'ı kontrol altına almalarını izlemiş ve önemli politik noktalara kendi ailesinden adamları yerleştirmiş ve iktidarın asla Haşimoğulları'nın eline geçmemesine çalışmıştır. Böylece eski Müşrik egemenleri iktidarlarını tekrar kurmayı başarabildiler. Ebu Süfyan'ın (561-652) ölümünün ardından Muaviye, Beni Ümeyye (Emevî) ailesinin başına geçti. Muaviye, Ömer döneminde 641'de Şam valisi olmuş ve Suriye'yi denetimi altına almıştı.
Muaviye, 656’da başa geçen Ali'nin halifeliğini tanımadı ve onu üçüncü halife Osman'ın öldürülmesine engel olamamasından ve katillerinin bulunamamasından sorumlu tuttu. Tanımamasının sebebi kendi hilafetini ilan edip saltanatını kurmaktı. Ali, Şam valiliğine bir başkasını atayınca da çekişme savaşa dönüştü. Muaviye, Sıffin Savaşı'nda (657) yenilmek üzere olan askerlerinin mızraklarına Kuran yapraklarını taktırdı ve böylece Ali'nin ordusunu durdurdu. Hilafet sorununu savaşla değil hakeme başvurarak çözmeyi önerdi. Ne var ki Muaviye'nin hakemi Ali’nin hakemini ikna ederek Muaviye'yi halife ilan etti. Söylenen şudur ki Ali'nin hakemi ile Muaviye'nin hakemi anlaştıktan sonra Ali'nin hakemi orduların önünde yüzüğünü çıkartarak "Ali'yi halifelikten aldım." der. Aynı şeyi yapması beklenen Muaviye'nin hakemi masadan yüzüğü alır ve "Ben Muaviye'yi halife yaptım." der. Böyle ufak bir hile ile Ali halifelikten indirilmiş oldu. Ali bu sonucu kabul etmemekle birlikte denetimindeki toprakları yavaş yavaş yitirdi ve bir süre sonra da harici bir suikastçi tarafından öldürüldü.





1. MUAVİYE DÖNEMİ
Hz. Ali'nin ölümü ile Muaviye İslam Devleti'nin başına halifesi oldu. Muaviye Emevi kabilesinden olduğu için Muaviye ve daha sonra kendi soyundan gelen halifeler dönemine Emeviler dönemi denir. Muaviye halife olmakla birlikte tam anlamı ile rahat değildi. Çünkü Hz. Ali 'nin oğlu Hz. Hasan harekete geçmişti. Müslümanlar arasında yeniden bir savaş ortamı oluşuyordu. Ancak Hz. Hasan Müslümanlar arasında yeni bir savaşın olmasını istemediğinden Muaviye 'ye bazı şartlar öne sürerek savaştan çekildi. Buna göre Muaviye ölünce yerine Hz. Hasan'ın kardeşi Hz. Hüseyin halife olacaktı. Muaviye bu teklifi kabul etti.
Muaviye döneminde bir taraftan iç karışıklıklar olurken diğer taraftan fetih hareketleri hızını kesmeden devam ediyordu. Rodos ve Girit adalarına seferler yapıldı. İstanbul ilk defa İslam donanması tarafından kuşatıldı. Ancak İstanbul'un kalın surları ve suda da yanan grejuva ateşi sayesinde kuşatmadan kurtuldu.
2.YEZİD DÖNEMİ
Muaviye daha ölmeden oğlu Yezid'i halife ilan etti. Hz. Hasan ile yapmış olduğu antlaşmaya uymadı. Bunun üzerine Hz. Hüseyin harekete geçti. Küçük bir grupla Kufe şehrine doğru yola çıktı. Ancak Kerbela şehri yakınlarında Yezid'in ordusu tarafından kuşatıldı, direnmesi üzerine etrafındakilerle beraber öldürüldü. Hz. Hüseyin'in öldürülmesi İslam Dünyasındaki ayrılıkları daha da arttırdı. Hz.Ali taraftarları Ayrılarak Şİİ mezhebini kurdular.
3. ABDÜLMELİK DÖNEMİ
Halife Abdülmelik iç karışıklıkları giderdikten sonra fetih hareketlerine devam etti. Arapça resmi dil olarak ilan edildi. İlk İslam parası bu dönemde bastırıldı.
4. VELİD DÖNEMİ
Halife Velid döneminde fetih hareketleri daha da hızlandı.İslam orduları bir taraftan Orta Asya'da fetihler yaparken diğer taraftan kuzey Afrika'nın fethi tamamlanmış İslam orduları Kadiks Savaşı ( 711) ( Emevi - Vizigotlar ) ile Cebelitarik boğazını geçerek İspanya'ya girmişti. Tarik Bin Ziyad komutasındaki İslam orduları kısa sürede İspanya'yı fethettiler.
Puvatya Savaşı: İspanya'yı fetheden İslam orduları Pirene Dağlarını aşarak Fransa ya girmeye başladılar. Bunu üzerine Arap-İslam ordusu ile Frank ordusu karşı karşıya geldi. İki taraf arasında yapılan Puvatya Savaşını Frank ordusu kazandı ve Müslüman Arapların Avrupa'daki fetih hareketi durmuştu. Yenilen Müslüman Arap ordusu Fransa'dan geri çekildi ve İspanya da kaldı.
Yaklaşık 90 yıl süren Emevi hanedanı Horasanlı Ebu Müslim'in başlattığı bir ayaklanma sonucunda yıkıldı ve yerine Abbasi hanedanı kuruldu.
EMEVİLERİN YIKILIŞ SEBEBLERİ
1. Emevilerin Arap olmayan Müslümanlara değer vermemeleri, Arapları üstün görmeleri. (Arap olmayan Müslümanlara "Mevali" diyorlardı.)
2. Önemli görevlere Emevi ailesinden olanların getirilmesi ve bu durum sonucu oluşan Arap kabileleri arasındaki huzursuzluk.
3. Emevi ailesi arasındaki geçimsizlikler.
4. Fetihlerin durması.
5. Hz.Ali taraftarlarının ( Şiiler) çalışmaları.
6. Hz. Abbas'ın soyundan gelenlerin çalışmaları (Hz.Abbas peygamberimizin amcasıdır.)

EMEVİLER DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
1. Emeviler döneminde sınırlar doğuda Seyhun nehrine batıda Atlas okyanusuna, kuzeyde pirene dağlarına ve Anadolu içlerine kadar genişlemişti.
2. Emeviler döneminde İslam kültür ve uygarlığının temelleri atıldı.
3. Emeviler devrinde halifelik babadan oğula geçmeye başladı ve halifelik bir saltanata dönüştü.
4. Türklerle Araplar arasında şiddetli mücadeleler yapıldı. ( Emevilerin Arapçılık politikası bunda etkili olmuştur.)
5. Ülke yönetimi eyaletlere bölünmüştür.


Muhammed'in ölümünden (632) sonra, İslam dünyasını Hulefa-yı Raşidin denilen dört halife ve ardından da Emevîler (661-750) yönetti. Emevîler, Ali’nin öldürülmesiyle yönetimi ele geçirmişlerdi. Emevîlerin iktidardan düşüşleri de aynı biçimde kanlı oldu. Muhammed'in amcası Abbas bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelen Abbâsîler, Emevî yönetimine karşı ayaklanarak 750'de halifeliği ve iktidarı ele geçirdiler. Bu tarihten başlayarak Abbâsîler 1258'e kadar İslam dünyasının büyük bölümüne egemen oldular.[1][2][3][4][5][6]
İlk Abbâsî halifesi Ebu'l-Abbas Seffah (750-754) idi. 754'te kardeşi Mansur (754-775) onun yerine geçti. Bu iki halife döneminde orduda Türk ve İran kökenliler önemli görevler üstlendiler.[7] Mansur, 762’de başkenti Şam’dan Bağdat'a taşıdı. Mansur'dan sonra sıra ile Mehdi (775-785) ve Hadi (785-786) halife oldular. Abbâsî Devleti Mansur'un torunu Harun Reşid (786-809) döneminde en geniş sınırlarına ulaştı.[7] Harun Reşid, Binbir Gece Masalları’na konu olan görkemli saltanatını Bermeki ailesine borçluydu. Bu aileden Yahya Bermeki ve iki oğlu, vezir olarak Abbâsî Devleti’ni 17 yıl boyunca fiilen yönettiler.
Harun Reşid’in oğulları Emin (809-813), Memun (813-833) ve Mutasım (833-842) babalarının politikalarını sürdürdüler.[7] Annesi Harun Reşid'in Türk asıllı bir cariyesinden olan Mutasım Türklerden özel bir askerî güç kurmuştur,[8] Türk unsurları yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Daha sonra bu askeri gücün Bağdat'taki varlığı bazı huzursuzluklara neden olduğundan Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıdı. 838 yılında Mutasım Anadolu'ya Bizans üzerine bir sefer düzenlemiş, ordusunun bir kolu Bizans imparatoru Theofilos ve ordusunu "Anzin Savaşı" adı verilen bir çarpışmada büyük yenilgiye uğratmış, Bizans'ın ikinci büyük kenti Amoriom'u kuşatıp eline geçirmiş ve Abbâsî orduları İznik kentinin yakınlarına kadar ilerlemiştir.[9]
Yerine geçen oğlu Vâsık (842-847) döneminde Türk emirleri askerî işlerin yanı sıra yönetsel konularda daha etkili oldular.[7] Vâsık'ın ölümünden sonra Abbâsî Devleti parçalanma sürecine girdi. Abbâsî toprakları üzerinde Büveyhîler, Tâhirîler, Samânîler, Saffârîler, Hamdânîler, Mervânîler, Mirdâsîler, Ukâyliler, Zengîler, Karahanlılar, Tolunoğulları, Ihşidîler, İdrisîler, Murabıtlar, Muvahhidler, Hafsîler, Aglebîler ve Fâtımîler gibi bağımsız devlet ve beylikler kuruldu.
İran'da hüküm süren Büveyhiler, 945'te Bağdat'a egemen oldular. Bundan sonra Abbâsî halifeleri Büveyhilerin izniyle başta kalabildiler. Halife Kâim'in (1031-1075) çağrısı üzerine Büyük Selçuklu Devleti Hükümdarı Tuğrul, 1031 yılında Büveyhileri Bağdat'tan çıkardı ve Abbâsîlere yeniden saygınlık kazandırdı.








Ne var ki Abbâsîler bu tarihten sonra hiçbir zaman eski askeri güçlerine ulaşamadılar ve Mustazhir dönemindeki Haçlı Seferleri karşı başarılı olamadılar. Büyük Selçuklu Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte Abbâsîler yeniden gücünü yitirdi. Cengiz Han'ın torunu Hulagu'nun yönetimindeki İlhanlılar 1258'de Bağdat'ı yakıp yıktılar, Halife Mustasım'ı ve yakaladıkları hanedan üyelerini öldürdüler. Böylece 508 yıllık Abbâsî Devleti son buldu. İlhanlı hükümdarı Hulagu Han Bağdat'ta içlerinde on binlerce yazma kitap olan kütüphaneleri yakıp yıktırmıştır. Geri kalan kitapları da Dicle Nehrine attırmıştır. Eserlerin mürekkebi suya karışmış ve Dicle Nehri günlerce bulanık akmıştır.
Halife Zâhir'in oğlu Ahmed Mısır'a kaçtı ve orada Memlûk Sultanı Baybars’ın koruması altında Mustansır adıyla halife ilan edildi (1261). Mısır Abbâsî halifeliği, siyasal ve askeri yetkiden yoksun, yalnız dinsel otoritesi olan bir kurumdu. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim 1517'de Mısır topraklarına girerek, halifenin yetkileri ile Kutsal Emanetler'i devraldı ve Mısır Abbâsî halifeliğine son verdi.
Abbâsîlerde devlet örgütlenmesi, "Divan" adı verilen ve değişik alanlarda görevler üstlenen resmi kurullara dayanıyordu. Maliyesinin ana gelir kaynağı ise toprak vergisiydi. Halktan toplanan zekât da önemli bir gelir kaynağıydı. Vergi gelirlerinin büyük bölümü orduya ve bayındırlık işlerine ayrılırdı. Halife Ömer döneminde kurulan divanı geliştirdiler. Divanı, devlet yönetiminde en etkili kurum haline getirdiler. Devlet ve memleket sorunları, önce divanda görüşülerek divanın önerdiği çözümleri uygularlardı.




750 – 1258)-Abbasiler, Emevilerde olduğu gibi Arap olan olmayan ayrımı yapmadılar.
-Emeviler, Arap devletiyken, Abbasiler İslam devleti olmuştur. Bu durum Arap olmayan kitlelerin örneğin Türklerin, İslamiyeti benimsemelerinde etkili oldu. Bu nedenle bir İslam devleti sayılır.
-Başkenti Bağdat’tır.
-Abbasiler’in iktidara geçmesinden hemen sonra gerçekleşen Talas Savaşı’nda (751), Araplar Türklerle birlikte Çinlilere karşı savaştılar.
-Abbasi hizmetine giren Türkler giderek ön plana çıktılar.
-Türkler için Avasım denilen savunma şehirleri kuruldu. Böylece Bizans’a karşı önlem alınmış olundu.
-Bilim ve uygarlığa önem vermişler, tarihte ilk çağdaş öğretim başlamıştır.
-Askeri ağırlıklı samerra şehri kurularak vezirlik, komutanlık, valilikler Türklere verilmiştir.
-Türkler kitleler halinde İslam ülkelerine geldiler.
-Me’mun zamanında dünyanın yuvarlaklığı ispatlandı.
-Vezirlik makamı ve divan oluşturuldu.
-Tımarın ilk şekli olan ikta sistemi ilk defa Abbasiler döneminde uygulanmıştır.
-1258’de Moğollarca yıkılmıştır.
-En parlak dönem Harun Reşit devridir.
-Mansur zamanında Yunanca ve Hellence klasikler Arapça’ya çevrildi ve bir İslam Rönesans’ı yaşandı.
-Bağdat kuruldu ve bu şehir bilim-kültür merkezi haline geldi.

-Abbasiler;
a- İslamiyetin ilk heyecanının azalması
b- Yeteneksiz halifelerin işbaşına gelmesi
c- XI yüzyıldan itibaren Ön Asya ‘nın Selçuklu Türkleri’nin egemenliğine girmesi
d- Merkezi otoritenin zayıflaması ile halifeye ait topraklar üzerinde ”Tevaifül Mülük” denilen devletlerin kurulması (örn: Mısır’da Tulunoğulları ve Akiştler, (bilgi yelpazesi) Irak’ta Büveyhiler, İran’da Tahiriler, Maveraünnehir’de Samanoğulları) sonucu yıkılmışlardır.

-Abbasilere 1258 de Moğollardan Cengiz Han’ın torunu Hülagu Han, Bağdat’ı alarak son darbeyi vurmuştur.
-Emeviler yıkıldıktan sonra İspanya Abbasiler’e bağlanmadı.
-Endülüs Emevileri ayrı bir devlet olarak yaşadı.
-Daha sonra Beni Ahmer Devleti (Gırnata Devleti) varlığını XV. yüzyıla kadar korudu
-Abbasi hanedanlığı Osmanlılardan sonra en uzun egemenlik sürdüren hanedanlıktır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2013       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hz Muhammed zamanında müslümanlar hangi şehirlerde hakim olmuşlardır
Peygamberimiz Döneminde Yapılan Seferler ve Alınan Yerler
-İlk olarak 624 yılında bedir savaşı yapılmıştır Bu savaş sonucunda şam ticaret yolu müslümanlar tarafından ele geçirilmiştir.Mekkeli müşriklerle işbirliği yapan yahudilerin bir kısmı ise peygamberimiz(s.a.v) tarafından medine den çıkarılmıştır.
-İkinci savaş uhud savaşıdır(625);Bu savaş sonucunda müslümanlar ilk defa yenilmişlerdir ve sözleşmeyi bozan diğer yahudiler medineden tamamen çıkarılmışlardır.
-Son savaş hendek savaşıdır(627);Bu savaş müslümanların zaferiyle sonuçlanmıştır ve hudeybiye anlaşması(628) imzalanmıştır Antlaşma sonucunda güney sınırları müslümanlar tarafından güvence altına alınmıştır
-Hayber kalesinin fethi(629);Mekkeli müşriklerle işbirliği yapan yahudileri durdurmak için haybere sefer düzenlenmiş ve peygamberimiz tarafından hayber kalesi fethedilmiştir.
-Mute savaşı(629);Bu savaş müslümanlarla,bizans arasında yapılmıştır Ama her iki tarafta üstünlük sağlayamamıştır.
-Mekkenin fethi(630);Müşriklerin, hudeybiye antlaşmasına uymamaları üzerine,630 yılında mekke peygamberimiz(s.a.v) tarafından fethedilerek kabe putlardan temizlenmiştir.
-Huneyn savaşı ve Taif seferi(630);Taiflilerle beraber müslümanlara saldıran müşrikler yenilgiye uğramışlardır taif alınamamıştır daha sonra 631 yılında taifliler müslüman olmuşlardır.Bu sefer sonucunda hicaz,arabistanın büyük bir kısmı ele geçirilmiş ve islamiyeti kabul etmişlerdir.
-Tebük seferi(631);Bu sefer arabistan dışında yapılan ilk seferdir Peygamberimiz 631 yılında suriye üzerine sefere çıkmıştır.Bizansın saldırı yapacağı haberinin asılsız olduğu ortaya çıkınca seferden vazgeçilmiştir.
Peygamberimiz(s.a.v) döneminde yapılan seferler ve alınan yerler bunlardır Bundan sonra dört halife devri başlamıştır. Seferler artmış ve müslümanların arap yarımadası dışındaki ilerlemeleride hız kazanmıştır.

Kaynak: Hz. Muhammed döneminden sonraki döneme ne ad verilir, neler olmuştur?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2013       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dört Halife Dönemi ve Sonrası
Bu dönemde İslam devletinin başına sırayla 4 halife geçmiştir. Bu halifeler halk tarafından belirlenmiştir. Dolayısı ile bu döneme Cumhuriyet dönemide denilmektedir. İlk halife Hz. Ebubekir dir. ( resimdeki kılıç ona aittir.- topkapı müzesi-) Bu dönemde bir kısım fetihler olmuştur fakat yapılan savaşlara şu an girmeyeceğiz. Yapılan savaşlarda kesin olarak İslami savaş kuralları uygulanmıştır ve bu uygulamalar sonucu devletin sınırlarından kat ve kat fazla olarak İslam dininin sınırları gelişmiştir.

Hz. Ebubekir den sonra devletin başına halk oyuyla Hz. Ömer geçmiştir. Hz. Ömer devrinde birçok fetihler olmuştur ve devlet sınırları büyük oranda artmış ve teşkilatlanmalar başlamıştır.( resimdeki kılıçlar Hz. Ömer in kılıçlarıdır.)



Hz. Ömer den sonra halk oylamasıyla İslam halifesi olara Hz. Osman geçmiştir. Bu devirde fetih sayılarında azalma olmuşsa da fetihler devam etmektedir. (resimdeki Hz. Osman ın kılıcıdır.)





Hz. Osman dan sonra halk oyuyla devlet başına Hz. Ali geçmiştir. Fakat bu dönemde devlet içinde çıkan karışıklıklardan dolayı fetihler durmuştur. Fakat İslam dinini yayma devam etmektedir ve hiç durmayacaktır. Hz. Ali den sonra tekrar halk oyuyla oğlu Hz. Hasan hilafete seçilecektir. Fakat bir takım olumsuzluklardan dolayı Hz. Hasan hilafeti Hz. Muaviye ye devr edecektir.

Hz. Muaviye den itibaren 4halife dönemi bitip emevi dönemi başlamıştır. Ne yazık ki emeviler döneminde yöneticilerin islam düşmanlığı gütmesi veya taht sevgisinin olması aynı zamanda milliyetçilik ruhunun oluşması İslam dininin yayılamsını olumsuz yönde etkileyecektir. Fakat devletin sınırları genişleyecektir.

Fakat dinimiz Rabbimize emanet olduğundan Rabbimiz bir taraftan batırdığını öbür taraftan yükseltiyor. Emevilerde devlet sınırı İspanya ya kadar uzanmış ve İspanya fethedilerek Endülüs Emevi Devleti kurulmuştur. Endülüs Emevileri devrin en gelişmiş kültürünü kendisinde barındırmaktaydı.( resim: El Hamra sarayı,ispanya) Endülüs Emevilerinde milliyetçilik politikası izlenilmemiş ve birçok kişi müslüman olmuştur. Sokak lambaları olsun, kütüphaneler olsun , saraylar, mescidler olsun tam bir şaheserdi Endülüs. Fakat haçlıların saldırısı sonucu devlet yıkıldı ve bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda tarihi eselerler bırakılmıştır.

Daha ance dediğimiz gibi bir taraf kapanır diğer taraf açılır. Emeviler yıkılınca yerlerine Abbasi Halifeliği kurulur. Fakat Emevilerden itibaren halifelik saltanata dönmüştür. Abbasiler Emevilerin aksine milliyetçilikten uzak durmuşlardır ve fetihler hızla artmıştır ki İslam orduları çine kadar uzanmış ve çinlilere karşı türklere yardım eden Abbasiler türklerin müslüman olmasını sağlamıştır. Bu andan itibaren Mehmetçik vasfını üstlenen bir diğer kol ise Türk orduları olmuştur.

Abbsilerde devrinin kültür harikası olmuş ve devrin ilk üniversitesini, kütüphanelerini, medreselerini ve bir çok yapılarını imar etmişlerdir. Fakat etraftan gelecek olan baskılardan dolayı Abbasilerde yıkılacak yerine Memlüklüler gelecektir. Fakat Memlüklülerden önce Eyyubilere değinmek isterim. Bilindiği üzere haçlı seferi sonunda hristiyanların eline geçmiş olan Kudüs ü geri almak için Selahaddin-i Eyyubi Kudüs ü geri almak için çalışmalara başlamış ve ALLAH ın izniyle Eyyubiler adlı devleti kurup büyük bir orduyla Kudüs ü geri almıştır. bu nedenle bu ordu ve komutanda Mehmetçiğin bir koludur. Rabbim bizlerede bugün Kudüsü geri alabilmemiz için yardım etsin. Abbasilerden sonra hilafet Memlüklülere geçmiştir. Aynı zamanda Büyük Selçuklu Devleti de Abbasi halifesinin bazı nişanelerini alarak İslamiyetin koruyuculuğunu üstlenmiş yani onlarda Mehmetçiğin bir kolu olmuşlardır.

Memlüklüler kurucusu türk, halkı arap olan bir devlettir. onlarda çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, merkez olarak Mısır da kurulmuş ve İslamiyeti çok geniş coğrafyalara taşımıştır. Memlüklerin en önemli özelliklerinden birisi büyük bir İslam düşmanlığı bulunan İlhanlı devletine karşı savaşmış ve daha önce kimsenin yapamadığını yapıp İlhanlı ları yenmişlerdir. Bu devlet orduları ve halkıda insanlara baskıdan kaçınmış ve tabiki İslami savaş kurallarına uymuşlardır. Bu devlet gelecekte dünyanın gözünün nuru olacak olan Osmanlı Devleti tarafında ömrünün sonun ulaşacaktır.

Benzer Konular

3 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
6 Şubat 2011 / Ziyaretçi Cevaplanmış
6 Mart 2012 / zeynep988 Soru-Cevap