Arama

Görsel,işitsel medya ve yazılı basının kamuoyu oluşturma bakımından farkları nelerdir

En İyi Cevap Var Güncelleme: 5 Ekim 2010 Gösterim: 15.628 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
25 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
yardımlarınız için teşekkür ederim...
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Her çeşit bilgiyi bireye ve topluluklara aktaran, eğlendirme, bilgilendirme, ve eğitme gibi 3 temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel ve hem görsel, hem işitsel araçların tümüne medya diyoruz.

Kişiler günlük yaşamlarında sürekli iletişim kurarlar. Çağdaş dünyadaki yaşam türü, kişileri iletişimin teknik araçlarına daha çok bağımlı kılmaktadır. Çünkü haberleri , düşünceleri, duyguları bildirir. Düşünceleri paylaşma , ya da karşılıklı alışveriştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Görsel sanatları, müziği, tiyatroyu, baleyi, tüm insan davranışlarını kapsar. Bilgiyi yayar, eğitir, eğlendirir ya da bilgiye yönelik davranışlardır.
Bunun sayesinde insanlar görerek, duyarak, okuyarak edindikleri bilgileri çevresindekilere de yansıtırlar. Bir kısmı destekler, bir kısmı tepki gösterirler.
O medya aracına gösterdikleri güven oranında tutum ve tavırlarını değiştirirler.
Seçilen bilgileri belleklerinde saklayıp daha sonra bunlara başvurabilirler.

Görsel kanallar, yazılı araçlardan daha etkilidir. İnsanların çoğu televizyon karşısında haftada en az 15 saat oturuyorsa, yazılı basın için günde 15 dakika bile oturmuyor. Çoğu TV programları yönlendirici, paylaşımcı, katılımcı işler. Bunlar daha çok sayıda alıcı veya hedef kitleye iletilir.

Çoğunlukla “beyin yıkama” gerçekleşir. Gazetelerin yerini televizyon alırken , yerel haberler için gazeteler en önemli kanal görevini üstlenirler.

Medya’nın temel görevi şunlar olmalıdır: Bilgilendirme, yönlendirme, eğitme, duyguları dile getirme, toplumsal ilişki kurma , eğlendirme, uyarma .

Deneyimlerin, düşüncelerin , tepkilerin, duyguların paylaşılmasını sağlayan bu medya araçları, bireyler arasındaki iletişimin temelidir.İletişim kuran kaynak kişiyi istediği biçimde etkileyebilir. Kişi de bunları algılayıp , yorumladıktan sonra yanıt verir, yani belirli bir tepki gösterir.

Bu iletişim kişinin kendini tanımasına , kendisini bulmasına da yardımcı olur .
İletişim kurarken kişi kendi inançlarını , duygularını da daha iyi çözümleyebilir.
Dinleyerek, izleyerek , okuyarak kazandığı bilgilerle de seçim yapma olanağı doğar. Bunları bir başkasına iletir, bunlar paylaşılır ve birbirlerinin davranışlarından etkilenebilirler.
Çünkü kişiler çevreden yalıtılmış , özerk bireyler olarak davranamazlar. Kişiler içinde bulundukları ortamı biçimlendirir. Kişiler arası ilişkiler özellikle az gelişmiş ülkelerde Batı’dakinden daha önemlidir. Bu iletişim olağanüstü durumlarda, siyasal ya da toplumsal değişim dönemlerinde de büyük önem kazanır. Toplumun yapısında sürekliliği sağlayan da , değişimi yaratan da iletişimdir.


Basın özgürlüğü, genel anlamda iletişim özgürlüğü; Anayasa’dan kaynaklanan, halkın çabuk, doğru ve sağlıklı haber alma ve bilgi edinme hak ve özgürlüğünün iletişim organları aracılığıyla kullanımının oluşturduğu bir süreçtir.

Bu süreçte esas unsur, bireyin ve toplumun bilgi edinme, haber alma hak ve özgürlüğünün işlerlik kazanmasıdır. İletişim özgürlüğü, sadece iletişim organı sahiplerinin, yazılı, görsel ve işitsel basın mensuplarının kurumsal, bireysel ve mesleki özgürlükleri değildir. Diğer bir deyişle, bir meslek grubuna ve mensubuna tanınmış ayrıcalık değildir. Bu özgürlüğün hedefinin, bireylerin ve genelde toplumun doğru ve sağlıklı haber alma ve bilgi edinmesi olduğu, Anayasamızda teminat altına alınmıştır. İletişim özgürlüğü bir amaç değil araçtır ve bu özgürlüğün gerçek sahibi halkın kendisidir. Kurumsal olarak basını, kabul görmüş sistem içerisinde yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak benimseyen anlayışın kaynağı, iletişim özgürlüğünün halk adına kullanılması ve bundan doğan kamusal niteliktir.

Türkiye’de, görsel ve işitsel basının iletişim özgürlüğünü teminat altına alan ve bu özgürlüğün kapsamını belirleyen, 3984 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanundur. Yukarıda ifade edilen nedenlerle, 3984 sayılı Kanunun ana eksenini, “Kamu Hizmeti Anlayışı”nın oluşturduğu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim, 4. Maddedeki yayın ilkelerinin tümünü kapsayan Kamu Hizmeti Anlayışının, iletişim özgürlüğünü halk adına kullananlara egemen kılınması, bu yasal yükümlülüğün doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Radyo ve televizyonlarda yayınlanan programların kamu hizmeti anlayışıyla hazırlanması, sunulması ve özellikle haber programlarında “Kamu Yararı”nın gözetilmesi, Anayasal ve Yasal bir zorunluluktur. Özellikle Haberi oluşturan en temel unsur, Kamu Yararıdır. Haberin hazırlanmasında ve sunulmasında Kamu yararı gözetilmemiş, bunun yerine subjektif ve konjonktürel etkiler ön plana çıkmışsa, kamu yararı yok sayılmış, özel amaç veya hedefler ön plana çıkarılmış demektir.

İletişim özgürlüğünün kullanılması beraberinde, bu özgürlüğü kullananın sorumluluğunu da getirir. Özgürlük ve sorumluluk, yapışık dünyaya gelmiş ikiz kardeşler gibidirler. Birbirlerinden ayırılmaya kalkışılırsa, büyük bir olasılıkla, ikisinin de yaşam olanağı kaybolur. Özgürlük ve sorumluluk, bir bütünün, olmazsa olmaz iki temel unsurudur. Sorumlu Yayıncılık, Sorumlu Habercilik gibi kavramlar, çoğulcu, katılımcı ve saydam demokrasiye de işlerlik kazandıran unsurlardır.

Demokratik hukuk devletinde, iletişim özgürlüğüne büyük değer verilir. Çünkü basın-yayın organları, düşünce ve kanaatlerin serbestçe açıklanmasında, olaylara ulaşmada, kamuoyu oluşumunda ve oluşan kamuoyunun açıklanmasında büyük rol oynarlar. Bu nedenle, basın ve yayın, sorumlulukları çerçevesinde özgür olmalı ve sansür edilmemelidir.

MEDYA ETİĞİNİN KAPSAMI

İletişim organlarının özgürlükleri ve sorumlulukları, meslek ilkelerini içeren bir öz denetim mekanizmasının oluşumuna yol açmıştır. Bu doğrultuda Türkiye’de, 1960 yılında yürürlüğe giren Basın Ahlak Yasası çerçevesinde, 1988 yılında Basın Konseyi tarafından “Basın Meslek İlkeleri” hazırlanıp, uygulamaya konulmuştur.

Basın Meslek İlkeleri Sözleşmesinde ;

1- Yayınlarda hiç kimse, ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.
2- Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarının sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz.
3- Bir kamu müessesesi olan gazetecilik mesleği, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.
4- Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.
5- Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz.
6- Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanamaz.
7- Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz.
8- Bir basın organının dağıtım süreci tamamlanmadan, o basın organının özel çabalarla gerçekleştirdiği ürün, bir başka basın organı tarafından kendi ürünüymüş gibi kamuoyuna sunulamaz. Ajanslardan alınan özel ürünlerin kaynağının belirtilmesine özen gösterilir.
9- Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe, hiç kimse “suçlu” ilan edilemez.
10- Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça, kimseye atfedilmez.
11- Gazeteci, kaynaklarının gizliliğini korur. Kaynağın, kamuoyunu kişisel, siyasal, ekonomik vb. nedenlerle yanıltmayı amaçladığı haller bunun dışındadır.
12- Gazeteci, mesleğin saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumla haber araştırmaktan sakınır.
13- Şiddet ve zorbalığı özendirici yayın yapmaktan kaçınılır.
14- İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri, tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtilir.
15- Yayın tarihi için konan zaman kaydına saygı gösterilir.
16- Basın organları, yanlış yayınlardan kaynaklanan cevap ve tekzip hakkına saygı duyarlar.
Hükümleri dile getirilmiştir.

Basın Konseyi sözleşmesinin yanı sıra, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından açıklanan “Gazeteci Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi”nde de, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerinin savunulacağı, milleyet, ırk, etnisite, din ve sınıf gözetmeksizin, tüm bireylerin haklarının korunacağı, insanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyecek yayınlardan kaçınılacağı, kültürel değer ve inançların doğrudan saldırı konusu yapılamayacağı, şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan yayın yapılamayacağı açıkça ifade edilmiştir.

MEDYANIN TOPLUMSAL VE KAMUSAL SORUMLULUĞU

Türkiye’de, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü ve devamlılığını her koşulda savunmak ve korumak, Anayasal bir görevdir. Birey olarak hepimiz ve kurumsal olarak da demokratik erklerin tümü için gerekli olan bu hassasiyet, iletişim dünyamız açısından da önemlidir. Zira basın, haber verme işlevinin yanı sıra, daha pek çok toplumsal ve psikososyal işlevi de yerine getirmektedir. Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı güçlerine ilave olarak dördüncü kuvvet kabul edilen basın; kısa vadede toplumların yönetiminde ve yönlendirilmesinde, uzun vadede ise toplumların gelişmesinde ve demokratik erklerin kullanılma biçimlerinin şekillendirilmesinde, geniş anlamda en etkin kuvvettir. İşlev ve etki bakımından önemli olan bu toplumsal kurumun, verimli ve etkili olarak çalışabilmesi ve gelişebilmesi için kamu yararı ilkesinin büyük bir dikkatle korunması gerekir.

Günümüzde basının gelişimi, piyasadaki rekabet ortamı, basında sahipliğin düzenlenmesi ve çoğulculuğun sağlanması gerçeğiyle örtüşmekte, toplumun doğru bilgi ve haber alma hakkı, her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır. Türk medyasında, mülkiyet ilişkileri ve ekonomik örgütlenme biçiminden kaynaklanan sorunlar, medya etiğinin önündeki en önemli engelleri oluşturmaktadır. TRT Kurumunun, görsel ve işitsel iletişimde yegane kaynak olma özelliğini yitirmesinin akabinde, kamu hizmeti yayıncılığı yapması öngörülen özel yayıncılık, her bakımdan kontrol edilemez bir yol izlemeye başlamıştır. Devlet erki ile siyasal ve bürokratik yönetim yönünden basında tekelleşmenin sakıncalarına paralel olarak; basının, hak etmediği bir güç ve konumla, Devlet yönetimi açısından öncelikli tehdit haline geldiği, tartışmasız bir gerçektir. Bir işadamının 3-4 televizyon kanalını kontrol etmesi ve Kanuna karşı hile yapılarak medyada sahiplik konusunun perçinlenmesi, basının, hak etmediği bir gücü kontrol etmesine, hukukun çiğnenmesine ve diğer olası tehlikelere kaynaklık etmektedir.

Basın, bir yandan ciddi ölçüde tekelleşmiş iken, diğer yandan, yolsuzluklara bulaştığı açıkça bilinen ve eylemleri yargıda intikal eden basın patronları, kendilerinde güç vehmedip, kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi alışkanlık haline getirmiş; Devlet ricalini haksız, yersiz sebepsiz biçimlerde tezvir ederek, siyasi rant sağlama arayışlarını olağanlaştırmıştır. Buna karşın kamuoyu, kuralsızlığın sürdüğü Türk Basınında, televizyon ve gazete sahip ve yöneticileri tarafından bizzat veya yanlarında kolayca buldukları yandaş ve koruyucuları eliyle, yanlı veya yanlış yönlendirilmekten, kamu otoritesinin zedelenmesine yönelik sanal krizler yaratılmasından rahatsızlık duymaktadır. Devlet büyüklerinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve mer’i yasaların yanında, basının ulusal ve evrensel yazılı kurallarında ve etik anlayışlarda da kaynağını bulan ilkelere aykırı olarak, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşürücü yaklaşımlarla, açık veya zımmi tezvir içeren haber ve yorumlarla sayfalara ya da ekranlara taşınmasından da ciddi kaygı duyulmaktadır.

MİLLİ GÜVENLİĞİMİZ AÇISINDAN MEDYANIN SORUMLULUĞU

Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, günümüzde ihtiyaç duyulduğu ölçüde, milli varlık ve sorunlarımıza yönelik olarak ciddi tespit, uygulama ve yaptırımların eksikliği hissedilmemiş, tüm ulusal sorunlarımızın giderilme mecburiyeti yaşanmamıştır. Ülkemizde yaşanan krize paralel olarak, sorumluluk taşıyan hemen herkes, çözüm arayışı içerisinde, üzerine düşeni yapmak için seferber olmuştur. Ulusumuzun gelişmesinde ve demokratik erklerin kullanılmasında ciddi sorumluluk taşıyan, ancak varlığıyla ve son yıllardaki görünümüyle ciddi kaygılar doğuran Türk basınının da patronundan, yöneticisine ve çalışanına kadar, üstlenmesi gereken misyon, daha da önem kazanmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında, jeostratejik, jeopolitik ve ekonomik bakımlardan önemli fırsatlarla iç içe olan Türkiye’nin, siyasetçisinden kamu yöneticisine, müteşebbisinden sade vatandaşına kadar; ülke sorunlarına duyarlı olması ve ciddi bir toplumsal sorumluluk anlayışıyla, ülkenin iyi yönetilmesine en azından birer vatandaş olarak katkı sunması gerekmektedir.

Türk basını, ülkenin sahip olduğu dinamiklere uygun olarak, yazılı-görsel-işitsel yayınlarda kamu yararının gözetilmesinde ve yaşanan ağır sorunların çözümüne katkı sunulmasında üzerine düşeni yapmakta mıdır? Yakın bir geçmişte, çıkar amaçlı organize suç örgütlerinin, medya aracılığıyla baskı, tehdit ve korku yaratarak, kendi otoritelerini oluşturma çabalarını yoğunlaştırdıkları gözlenmiştir. Özellikle görsel medyada, bazı çıkar amaçlı organize suç örgütü liderlerinin korku yaratıp, kendi otoritelerini pekiştirmeyi amaçlayan açıklamalarına sistemli bir biçimde yer verildiği görülmüştür. Gerek örgüt liderlerinin ve gerekse avukatlarının, medyadan yararlanarak yapmak istedikleri, tek amaca yöneliktir. O amaç da; kamu otoritesini zayıflatarak, ortaya çıkacak boşlukta kendi otoritelerini tesis etmektir.

1 Ağustos 1999 tarih ve 23773 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Organize Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1. Maddesinin son fıkrasında aynen şöyle denilmektedir:

“Bu Kanunda öngörülen suçları işleyen veya örgütlerin eylemlerini, amaçlarını, hedeflerini, bu kişi veya örgütlere haksız çıkar sağlamak veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma, gücünü arttırmak amacıyla yazılı, sesli ve görsel yayın araçlarıyla yayımlanan veya her ne suretle olursa olsun propagandasını yapanlar hakkında, iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan beş milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca yayın organının faaliyetlerinin bir günden üç güne kadar durdurulmasına karar verilir.”

Kamu otoritesinin güçsüzleşmesi; demokratik rejimi korumasız ve savunmasız bırakabilecek bir ortamın hazırlanmasına yol açar. Bu bakımdan Anayasal ve yasal düzene saygı göstermek her yurttaşın yurttaşlık görevi olduğu gibi, her kurumun da kurumsal görevidir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 5 Nisan 2000 tarihli toplantısında, 4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının takibi ve bu kanunda belirtilen suçlarla mücadele bakımından; çıkar örgütlerinin eylemlerinin, amaçlarının, hedeflerinin bu kişi ve örgütlere haksız çıkar ve prestij sağlanmasına veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma gücünü artırmasına neden olabilecek şekilde, görsel ve işitsel yayın araçlarıyla yayımlanmasıyla ilgili olarak; 3984 Sayılı Kanunun öngördüğü müeyyidelerin uygulanmasını kararlaştırmıştır.

Her türlü suç örgütünün medya aracılığıyla baskı, tehdit ve korku yaratarak kendi otoritelerini oluşturmaya yönelik çabalarının önlenmesi hususunda radyo ve televizyon kuruluşlarının yaklaşımları büyük bir önem arz etmektedir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yayın kuruluşlarının, üzerlerine düşen sorumluluğun gereklerini, kamu hizmeti anlayışından ayrılmaksızın yerine getirecekleri inancındadır. Türk basını, sahip olduğu öz değerleri ve kazanımlarını, toplumsal ve mesleki sorumluluk içerisinde geleceğin Türkiye’sine ve Türk insanına sunarak, birey ve toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesinde ihtiyaç duyulan önderliği yapabilir, yapmalıdır.
kaynak
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
25 Ocak 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Her çeşit bilgiyi bireye ve topluluklara aktaran, eğlendirme, bilgilendirme, ve eğitme gibi 3 temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel ve hem görsel, hem işitsel araçların tümüne medya diyoruz.

Kişiler günlük yaşamlarında sürekli iletişim kurarlar. Çağdaş dünyadaki yaşam türü, kişileri iletişimin teknik araçlarına daha çok bağımlı kılmaktadır. Çünkü haberleri , düşünceleri, duyguları bildirir. Düşünceleri paylaşma , ya da karşılıklı alışveriştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Görsel sanatları, müziği, tiyatroyu, baleyi, tüm insan davranışlarını kapsar. Bilgiyi yayar, eğitir, eğlendirir ya da bilgiye yönelik davranışlardır.
Bunun sayesinde insanlar görerek, duyarak, okuyarak edindikleri bilgileri çevresindekilere de yansıtırlar. Bir kısmı destekler, bir kısmı tepki gösterirler.
O medya aracına gösterdikleri güven oranında tutum ve tavırlarını değiştirirler.
Seçilen bilgileri belleklerinde saklayıp daha sonra bunlara başvurabilirler.

Görsel kanallar, yazılı araçlardan daha etkilidir. İnsanların çoğu televizyon karşısında haftada en az 15 saat oturuyorsa, yazılı basın için günde 15 dakika bile oturmuyor. Çoğu TV programları yönlendirici, paylaşımcı, katılımcı işler. Bunlar daha çok sayıda alıcı veya hedef kitleye iletilir.

Çoğunlukla “beyin yıkama” gerçekleşir. Gazetelerin yerini televizyon alırken , yerel haberler için gazeteler en önemli kanal görevini üstlenirler.

Medya’nın temel görevi şunlar olmalıdır: Bilgilendirme, yönlendirme, eğitme, duyguları dile getirme, toplumsal ilişki kurma , eğlendirme, uyarma .

Deneyimlerin, düşüncelerin , tepkilerin, duyguların paylaşılmasını sağlayan bu medya araçları, bireyler arasındaki iletişimin temelidir.İletişim kuran kaynak kişiyi istediği biçimde etkileyebilir. Kişi de bunları algılayıp , yorumladıktan sonra yanıt verir, yani belirli bir tepki gösterir.

Bu iletişim kişinin kendini tanımasına , kendisini bulmasına da yardımcı olur .
İletişim kurarken kişi kendi inançlarını , duygularını da daha iyi çözümleyebilir.
Dinleyerek, izleyerek , okuyarak kazandığı bilgilerle de seçim yapma olanağı doğar. Bunları bir başkasına iletir, bunlar paylaşılır ve birbirlerinin davranışlarından etkilenebilirler.
Çünkü kişiler çevreden yalıtılmış , özerk bireyler olarak davranamazlar. Kişiler içinde bulundukları ortamı biçimlendirir. Kişiler arası ilişkiler özellikle az gelişmiş ülkelerde Batı’dakinden daha önemlidir. Bu iletişim olağanüstü durumlarda, siyasal ya da toplumsal değişim dönemlerinde de büyük önem kazanır. Toplumun yapısında sürekliliği sağlayan da , değişimi yaratan da iletişimdir.


Basın özgürlüğü, genel anlamda iletişim özgürlüğü; Anayasa’dan kaynaklanan, halkın çabuk, doğru ve sağlıklı haber alma ve bilgi edinme hak ve özgürlüğünün iletişim organları aracılığıyla kullanımının oluşturduğu bir süreçtir.

Bu süreçte esas unsur, bireyin ve toplumun bilgi edinme, haber alma hak ve özgürlüğünün işlerlik kazanmasıdır. İletişim özgürlüğü, sadece iletişim organı sahiplerinin, yazılı, görsel ve işitsel basın mensuplarının kurumsal, bireysel ve mesleki özgürlükleri değildir. Diğer bir deyişle, bir meslek grubuna ve mensubuna tanınmış ayrıcalık değildir. Bu özgürlüğün hedefinin, bireylerin ve genelde toplumun doğru ve sağlıklı haber alma ve bilgi edinmesi olduğu, Anayasamızda teminat altına alınmıştır. İletişim özgürlüğü bir amaç değil araçtır ve bu özgürlüğün gerçek sahibi halkın kendisidir. Kurumsal olarak basını, kabul görmüş sistem içerisinde yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak benimseyen anlayışın kaynağı, iletişim özgürlüğünün halk adına kullanılması ve bundan doğan kamusal niteliktir.

Türkiye’de, görsel ve işitsel basının iletişim özgürlüğünü teminat altına alan ve bu özgürlüğün kapsamını belirleyen, 3984 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanundur. Yukarıda ifade edilen nedenlerle, 3984 sayılı Kanunun ana eksenini, “Kamu Hizmeti Anlayışı”nın oluşturduğu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim, 4. Maddedeki yayın ilkelerinin tümünü kapsayan Kamu Hizmeti Anlayışının, iletişim özgürlüğünü halk adına kullananlara egemen kılınması, bu yasal yükümlülüğün doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Radyo ve televizyonlarda yayınlanan programların kamu hizmeti anlayışıyla hazırlanması, sunulması ve özellikle haber programlarında “Kamu Yararı”nın gözetilmesi, Anayasal ve Yasal bir zorunluluktur. Özellikle Haberi oluşturan en temel unsur, Kamu Yararıdır. Haberin hazırlanmasında ve sunulmasında Kamu yararı gözetilmemiş, bunun yerine subjektif ve konjonktürel etkiler ön plana çıkmışsa, kamu yararı yok sayılmış, özel amaç veya hedefler ön plana çıkarılmış demektir.

İletişim özgürlüğünün kullanılması beraberinde, bu özgürlüğü kullananın sorumluluğunu da getirir. Özgürlük ve sorumluluk, yapışık dünyaya gelmiş ikiz kardeşler gibidirler. Birbirlerinden ayırılmaya kalkışılırsa, büyük bir olasılıkla, ikisinin de yaşam olanağı kaybolur. Özgürlük ve sorumluluk, bir bütünün, olmazsa olmaz iki temel unsurudur. Sorumlu Yayıncılık, Sorumlu Habercilik gibi kavramlar, çoğulcu, katılımcı ve saydam demokrasiye de işlerlik kazandıran unsurlardır.

Demokratik hukuk devletinde, iletişim özgürlüğüne büyük değer verilir. Çünkü basın-yayın organları, düşünce ve kanaatlerin serbestçe açıklanmasında, olaylara ulaşmada, kamuoyu oluşumunda ve oluşan kamuoyunun açıklanmasında büyük rol oynarlar. Bu nedenle, basın ve yayın, sorumlulukları çerçevesinde özgür olmalı ve sansür edilmemelidir.

MEDYA ETİĞİNİN KAPSAMI

İletişim organlarının özgürlükleri ve sorumlulukları, meslek ilkelerini içeren bir öz denetim mekanizmasının oluşumuna yol açmıştır. Bu doğrultuda Türkiye’de, 1960 yılında yürürlüğe giren Basın Ahlak Yasası çerçevesinde, 1988 yılında Basın Konseyi tarafından “Basın Meslek İlkeleri” hazırlanıp, uygulamaya konulmuştur.

Basın Meslek İlkeleri Sözleşmesinde ;

1- Yayınlarda hiç kimse, ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.
2- Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarının sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz.
3- Bir kamu müessesesi olan gazetecilik mesleği, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.
4- Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.
5- Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz.
6- Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanamaz.
7- Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz.
8- Bir basın organının dağıtım süreci tamamlanmadan, o basın organının özel çabalarla gerçekleştirdiği ürün, bir başka basın organı tarafından kendi ürünüymüş gibi kamuoyuna sunulamaz. Ajanslardan alınan özel ürünlerin kaynağının belirtilmesine özen gösterilir.
9- Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe, hiç kimse “suçlu” ilan edilemez.
10- Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça, kimseye atfedilmez.
11- Gazeteci, kaynaklarının gizliliğini korur. Kaynağın, kamuoyunu kişisel, siyasal, ekonomik vb. nedenlerle yanıltmayı amaçladığı haller bunun dışındadır.
12- Gazeteci, mesleğin saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumla haber araştırmaktan sakınır.
13- Şiddet ve zorbalığı özendirici yayın yapmaktan kaçınılır.
14- İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri, tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtilir.
15- Yayın tarihi için konan zaman kaydına saygı gösterilir.
16- Basın organları, yanlış yayınlardan kaynaklanan cevap ve tekzip hakkına saygı duyarlar.
Hükümleri dile getirilmiştir.

Basın Konseyi sözleşmesinin yanı sıra, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından açıklanan “Gazeteci Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi”nde de, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerinin savunulacağı, milleyet, ırk, etnisite, din ve sınıf gözetmeksizin, tüm bireylerin haklarının korunacağı, insanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyecek yayınlardan kaçınılacağı, kültürel değer ve inançların doğrudan saldırı konusu yapılamayacağı, şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan yayın yapılamayacağı açıkça ifade edilmiştir.

MEDYANIN TOPLUMSAL VE KAMUSAL SORUMLULUĞU

Türkiye’de, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü ve devamlılığını her koşulda savunmak ve korumak, Anayasal bir görevdir. Birey olarak hepimiz ve kurumsal olarak da demokratik erklerin tümü için gerekli olan bu hassasiyet, iletişim dünyamız açısından da önemlidir. Zira basın, haber verme işlevinin yanı sıra, daha pek çok toplumsal ve psikososyal işlevi de yerine getirmektedir. Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı güçlerine ilave olarak dördüncü kuvvet kabul edilen basın; kısa vadede toplumların yönetiminde ve yönlendirilmesinde, uzun vadede ise toplumların gelişmesinde ve demokratik erklerin kullanılma biçimlerinin şekillendirilmesinde, geniş anlamda en etkin kuvvettir. İşlev ve etki bakımından önemli olan bu toplumsal kurumun, verimli ve etkili olarak çalışabilmesi ve gelişebilmesi için kamu yararı ilkesinin büyük bir dikkatle korunması gerekir.

Günümüzde basının gelişimi, piyasadaki rekabet ortamı, basında sahipliğin düzenlenmesi ve çoğulculuğun sağlanması gerçeğiyle örtüşmekte, toplumun doğru bilgi ve haber alma hakkı, her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır. Türk medyasında, mülkiyet ilişkileri ve ekonomik örgütlenme biçiminden kaynaklanan sorunlar, medya etiğinin önündeki en önemli engelleri oluşturmaktadır. TRT Kurumunun, görsel ve işitsel iletişimde yegane kaynak olma özelliğini yitirmesinin akabinde, kamu hizmeti yayıncılığı yapması öngörülen özel yayıncılık, her bakımdan kontrol edilemez bir yol izlemeye başlamıştır. Devlet erki ile siyasal ve bürokratik yönetim yönünden basında tekelleşmenin sakıncalarına paralel olarak; basının, hak etmediği bir güç ve konumla, Devlet yönetimi açısından öncelikli tehdit haline geldiği, tartışmasız bir gerçektir. Bir işadamının 3-4 televizyon kanalını kontrol etmesi ve Kanuna karşı hile yapılarak medyada sahiplik konusunun perçinlenmesi, basının, hak etmediği bir gücü kontrol etmesine, hukukun çiğnenmesine ve diğer olası tehlikelere kaynaklık etmektedir.

Basın, bir yandan ciddi ölçüde tekelleşmiş iken, diğer yandan, yolsuzluklara bulaştığı açıkça bilinen ve eylemleri yargıda intikal eden basın patronları, kendilerinde güç vehmedip, kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi alışkanlık haline getirmiş; Devlet ricalini haksız, yersiz sebepsiz biçimlerde tezvir ederek, siyasi rant sağlama arayışlarını olağanlaştırmıştır. Buna karşın kamuoyu, kuralsızlığın sürdüğü Türk Basınında, televizyon ve gazete sahip ve yöneticileri tarafından bizzat veya yanlarında kolayca buldukları yandaş ve koruyucuları eliyle, yanlı veya yanlış yönlendirilmekten, kamu otoritesinin zedelenmesine yönelik sanal krizler yaratılmasından rahatsızlık duymaktadır. Devlet büyüklerinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve mer’i yasaların yanında, basının ulusal ve evrensel yazılı kurallarında ve etik anlayışlarda da kaynağını bulan ilkelere aykırı olarak, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşürücü yaklaşımlarla, açık veya zımmi tezvir içeren haber ve yorumlarla sayfalara ya da ekranlara taşınmasından da ciddi kaygı duyulmaktadır.

MİLLİ GÜVENLİĞİMİZ AÇISINDAN MEDYANIN SORUMLULUĞU

Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, günümüzde ihtiyaç duyulduğu ölçüde, milli varlık ve sorunlarımıza yönelik olarak ciddi tespit, uygulama ve yaptırımların eksikliği hissedilmemiş, tüm ulusal sorunlarımızın giderilme mecburiyeti yaşanmamıştır. Ülkemizde yaşanan krize paralel olarak, sorumluluk taşıyan hemen herkes, çözüm arayışı içerisinde, üzerine düşeni yapmak için seferber olmuştur. Ulusumuzun gelişmesinde ve demokratik erklerin kullanılmasında ciddi sorumluluk taşıyan, ancak varlığıyla ve son yıllardaki görünümüyle ciddi kaygılar doğuran Türk basınının da patronundan, yöneticisine ve çalışanına kadar, üstlenmesi gereken misyon, daha da önem kazanmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında, jeostratejik, jeopolitik ve ekonomik bakımlardan önemli fırsatlarla iç içe olan Türkiye’nin, siyasetçisinden kamu yöneticisine, müteşebbisinden sade vatandaşına kadar; ülke sorunlarına duyarlı olması ve ciddi bir toplumsal sorumluluk anlayışıyla, ülkenin iyi yönetilmesine en azından birer vatandaş olarak katkı sunması gerekmektedir.

Türk basını, ülkenin sahip olduğu dinamiklere uygun olarak, yazılı-görsel-işitsel yayınlarda kamu yararının gözetilmesinde ve yaşanan ağır sorunların çözümüne katkı sunulmasında üzerine düşeni yapmakta mıdır? Yakın bir geçmişte, çıkar amaçlı organize suç örgütlerinin, medya aracılığıyla baskı, tehdit ve korku yaratarak, kendi otoritelerini oluşturma çabalarını yoğunlaştırdıkları gözlenmiştir. Özellikle görsel medyada, bazı çıkar amaçlı organize suç örgütü liderlerinin korku yaratıp, kendi otoritelerini pekiştirmeyi amaçlayan açıklamalarına sistemli bir biçimde yer verildiği görülmüştür. Gerek örgüt liderlerinin ve gerekse avukatlarının, medyadan yararlanarak yapmak istedikleri, tek amaca yöneliktir. O amaç da; kamu otoritesini zayıflatarak, ortaya çıkacak boşlukta kendi otoritelerini tesis etmektir.

1 Ağustos 1999 tarih ve 23773 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Organize Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1. Maddesinin son fıkrasında aynen şöyle denilmektedir:

“Bu Kanunda öngörülen suçları işleyen veya örgütlerin eylemlerini, amaçlarını, hedeflerini, bu kişi veya örgütlere haksız çıkar sağlamak veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma, gücünü arttırmak amacıyla yazılı, sesli ve görsel yayın araçlarıyla yayımlanan veya her ne suretle olursa olsun propagandasını yapanlar hakkında, iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan beş milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca yayın organının faaliyetlerinin bir günden üç güne kadar durdurulmasına karar verilir.”

Kamu otoritesinin güçsüzleşmesi; demokratik rejimi korumasız ve savunmasız bırakabilecek bir ortamın hazırlanmasına yol açar. Bu bakımdan Anayasal ve yasal düzene saygı göstermek her yurttaşın yurttaşlık görevi olduğu gibi, her kurumun da kurumsal görevidir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 5 Nisan 2000 tarihli toplantısında, 4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının takibi ve bu kanunda belirtilen suçlarla mücadele bakımından; çıkar örgütlerinin eylemlerinin, amaçlarının, hedeflerinin bu kişi ve örgütlere haksız çıkar ve prestij sağlanmasına veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma gücünü artırmasına neden olabilecek şekilde, görsel ve işitsel yayın araçlarıyla yayımlanmasıyla ilgili olarak; 3984 Sayılı Kanunun öngördüğü müeyyidelerin uygulanmasını kararlaştırmıştır.

Her türlü suç örgütünün medya aracılığıyla baskı, tehdit ve korku yaratarak kendi otoritelerini oluşturmaya yönelik çabalarının önlenmesi hususunda radyo ve televizyon kuruluşlarının yaklaşımları büyük bir önem arz etmektedir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yayın kuruluşlarının, üzerlerine düşen sorumluluğun gereklerini, kamu hizmeti anlayışından ayrılmaksızın yerine getirecekleri inancındadır. Türk basını, sahip olduğu öz değerleri ve kazanımlarını, toplumsal ve mesleki sorumluluk içerisinde geleceğin Türkiye’sine ve Türk insanına sunarak, birey ve toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesinde ihtiyaç duyulan önderliği yapabilir, yapmalıdır.
kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kamuoyu oluşturmak nedir? bunun ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kamuoyu oluşturmada basının etkisi nelerdir?

Benzer Konular

17 Kasım 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
8 Ekim 2009 / Misafir Cevaplanmış
25 Temmuz 2008 / karayel İletişim Bilimleri
7 Ocak 2009 / Ziyaretçi Cevaplanmış
26 Nisan 2009 / mervenur Soru-Cevap