Arama

Element ve bileşiklerin benzerlikleri nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 15 Şubat 2011 Gösterim: 22.634 Cevap: 8
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
26 Ocak 2009       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
element ve bileşiklerin benzerlikleri nelerdir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
PERYODİK CETVEL
Elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki benzerliklerin araştırılması fizik ve kimyacıları ilgilendirmiştir. Gerçi benzer özelliklerdeki elementlerin sıralanabilmesi için bilinen elementlerin özelliklerinin öncelikle ortaya konulması gerekir. Altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun ve civa gibi elementler eski çağlardan beri biliniyordu. Bir elementin ilk bilimsel olarak bulunması 1649 yılında Henning Brand'ın fosforu bulmasıyla başlar. Bundan sonraki 200 yıl boyunca elementler ve onları bileşikleri hakkında kimyacılar tarafından pekçok bilgi elde edildi. Bununla beraber 1869 yılına kadar toplam 63 element bulunabilmişti. Bilinen elementlerin sayısı arttıkça, bilim adamları elementlerin özelliklerinin belli kalıplara oturduğunu anlamaya başladılar.
1817 yılında Johann Dobereiner benzer kimyasal özellikler sahip olan stronsiyum, kalsiyum ve baryuma bakarak, stronsiyumun atom ağırlığının kalsiyum ve baryum atom ağırlıklarının ortasında olduğuna dikkat çekti. 1829 yılında klor, brom ve iyot üçlüsünün de benzer özellikler gösterdiği bulundu. Yine benzer davranış lityum, sodyum ve potasyum için de gözleniyordu. 1829 ve 1858 yılları arasında bu konuda pek çok araştırma yapıldı. Bu sırada halojenler grubuna katıldı. Oksijen, kükürt, selenyum ve tellür bir grubun üyesi olarak düşünülürken azot, fosfor, arsenik, antimon ve bizmut başka bir grup içine yerleştirildiler.
Eğer bir periyodik tablo, elementlerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini periyodik olarak gösteren bir çizelge olarak düşünülürse ilk periyodik tabloyu oluşturma şerefi Fransız bilim adamı A. E. Beguyer de Chancourtois e düştü. De Chancourtois, silindirin çevresine 16 kütle birimleri yerleştirerek elementleri buraya oturttu. Benzer özelliklerdeki elementler bu silindir üzerinde düşey satırlarda yer alıyordu. De Chancourtois, “Elementlerin özellikleri sayıların özellikler ile ilişkilidir” dedi ve her yedi elementte bir özelliklerin tekrarlandığının farkına vardı. Bu tablo kullanılarak birkaç metal oksidin stokiyometrisi önceden tanımlanabildi. Ne yazık ki bu cetvel üzerinde elementlerden başka bazı iyonlar ve elementlerde yer alıyordu.
İngiliz kimyacı John Newlands 1863 yazdığı bir yazıda benzer fiziksel özelliklere göre elementleri 11 gruba ayırmıştı. Atom ağırlıkları sekizin katı kadar olan elementlerin özellikleri benzerdi. 1864 yılında yazılan bir yazıda Newlands bunu Oktav kanunu (Law of Octaves) olarak tanımladı. Bu kanuna göre herhangi bir element tablodaki sekizinci elementle benzerlikler gösteriyordu.
Genelde periyodik tablonun babası olarak Alman bilim adamı Lother Meyer ve Rus bilim adamı Dmitri Mendeleev kabul edilir. Her ikisi de birbirinden habersi olarak dikkate değer benzer sonuçlar ürettiler. Mendeleev atomların artan atom ağırlıklarına göre sıralandıklarında belli özelliklerin tekrarlandığını görmüştür. Daha sonra elementleri tekrarlanan özelliklerine göre alt alta sıralayarak ilk iki periyodu yedişer, sonreki üç periyodu ise onyedişer element içeren bir periyodik sistem hazırlamıştır. Mendeleev' in hazırladığı periyodik sistemde bazı yerleri henüz keşfedilmemiş elementlerin olduğunu düşünerek boş bırakmıştır. Daha sonra bulunan skandiyum, galyum, germanyum elementleri tablodaki boşluklara yerleşmişlerdir.
1895 yılında Lord Rayleigh, kimyasal olarak inert yeni bir gazı (argon) keşfettiğini bildirdi. Bu element periyodik tabloda bilinen hiçbir yere oturtulamadı. 1898 yılında William Ramsey bu elementin klor ile potasyum arasında bir yere konulabileceğini önerdi. Helyumda aynı grubun bir üyesi olarak düşünüldü. Bu grup elementlerinin değerliklerinin sıfır olması nedeniyle sıfır grubu olarak adlandırıldı.
Mendeleev'in periyodik tablosu her ne kadar elementlerin periyodik özelliklerini gösterse de neden özelliklerin tekrarlandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.
1911 de Ernest Rutherford atom çekirdekleri alfa parçacıklarının saçılması deneyiyle çekirdek yükünün belirlenebileceğini gösterdi. Rutherford' un gösterdiği diğer bir şey bir çekirdeğin yükünün atom ağırlığı ile orantılı olduğuydu. Yine 1911 de A. Van den Broek bir seri çalışmasıyla elementlerin atom ağırlıklarının atom üzerindeki yüke yaklaşık eşit olduğunu gösterdi. Bu yük daha sonra atom numarası olarak tanımlandı ve periyodik tablodaki elementleri yerleştirmede kullanıldı. 1913 de Henry Moseley bir grup elementin X-ışınlar spektrum çizgilerin dalga boylarını ölçerek, atom numarası ile elementlerin X-ışınları dalga boylarının ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma Mendeleev, Mayer ve diğerlerinin yaptığı gibi atom ağırlıklarını temel seçmedeki yanlışlığı gösteriyordu.
Fakat neden periyodik özellikler gözleniyor sorusunun yanıtı ise Niels Bohr un elementlerdeki elektronik yapıyı incelemesiyle başlar diyebilir.
Periyodik tablodaki en son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında Glenn Seaborg'un çalışmasıyla ortaya çıktı. 1940 da plutonyumu bulmasıyla başlayan araştırması, 94 den 102 ye kadar olan tüm uranyum ötesi elementlerin bulmasıyla sürdü. Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına aktinitler serisini yerleştirdi. 1951 de Seaborg bu çalışmaları ile kimyada Nobel ödülünü kazandı. 106 nolu element seaborgium (Sg) olarak adlandırıldı.
Bugün kullanılan peryodik tablolar aşağıda görülmektedir.
PERYODİK CETVEL
Elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki benzerliklerin araştırılması fizik ve kimyacıları ilgilendirmiştir. Gerçi benzer özelliklerdeki elementlerin sıralanabilmesi için bilinen elementlerin özelliklerinin öncelikle orataya konulması gerekir. Altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun ve civa gibi elementler eski çağlardan beri biliniyordu. Bir elementin ilk bilimsel olarak bulunması 1649 yılında Henning Brand'ın fosforu bulmasıyla başlar. Bundan sonraki 200 yıl boyunca elementler ve onları bileşikleri hakkında kimyacılar tarafından pekçok bilgi elde edildi. Bununla beraber 1869 yılına kadar toplam 63 element bulunabilmişti. Bilinen elementlerin sayısı arttıkça, bilim adamları elementlerin özelliklerinin belli kalıplara oturduğunu anlamaya başladılar.
1817 yılında Johann Dobereiner benzer kimyasal özellikler sahip olan stronsiyum, kalsiyum ve baryuma bakarak, stronsiyumun atom ağırlığının kalsiyum ve baryum atom ağırlıklarının ortasında olduğuna dikkat çekti. 1829 yılında klor, brom ve iyot üçlüsünün de benzer özellikler gösterdiği bulundu. Yine benzer davranış lityum, sodyum ve potasyum için de gözleniyordu. 1829 ve 1858 yılları arasında bu konuda pek çok araştırma yapıldı. Bu sırada halojenler grubuna katıldı. Oksijen, kükürt, selenyum ve tellür bir grubun üyesi olarak düşünülürken azot, fosfor, arsenik, antimon ve bizmut başka bir grup içine yerleştirildiler.
Eğer bir periyodik tablo, elementlerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini periyodik olarak gösteren bir çizelge olarak düşünülürse ilk periyodik tabloyu oluşturma şerefi Fransız bilim adamı A. E. Beguyer de Chancourtois e düştü. De Chancourtois, silindirin çevresine 16 kütle birimleri yerleştirerek elementleri buraya oturttu. Benzer özelliklerdeki elementler bu silindir üzerinde düşey satırlarda yer alıyordu. De Chancourtois, “Elementlerin özellikleri sayıların özellikler ile ilişkilidir” dedi ve her yedi elementte bir özelliklerin tekrarlandığının farkına vardı. Bu tablo kullanılarak birkaç metal oksidin stokiyometrisi önceden tanımlanabildi. Ne yazık ki bu cetvel üzerinde elementlerden başka bazı iyonlar ve elementlerde yer alıyordu.
İngiliz kimyacı John Newlands 1863 yazdığı bir yazıda benzer fiziksel özelliklere göre elementleri 11 gruba ayırmıştı. Atom ağırlıkları sekizin katı kadar olan elementlerin özellikleri benzerdi. 1864 yılında yazılan bir yazıda Newlands bunu Oktav kanunu (Law of Octaves) olarak tanımladı. Bu kanuna göre herhangi bir element tablodaki sekizinci elementle benzerlikler gösteriyordu.
Genelde periyodik tablonun babası olarak Alman bilim adamı Lother Meyer ve Rus bilim adamı Dmitri Mendeleev kabul edilir. Her ikisi de birbirinden habersi olarak dikkate değer benzer sonuçlar ürettiler. Mendeleev atomların artan atom ağırlıklarına göre sıralandıklarında belli özelliklerin tekrarlandığını görmüştür. Daha sonra elementleri tekrarlanan özelliklerine göre alt alta sıralayarak ilk iki periyodu yedişer, sonreki üç periyodu ise onyedişer element içeren bir periyodik sistem hazırlamıştır. Mendeleev' in hazırladığı periyodik sistemde bazı yerleri henüz keşfedilmemiş elementlerin olduğunu düşünerek boş bırakmıştır. Daha sonra bulunan skandiyum, galyum, germanyum elementleri tablodaki boşluklara yerleşmişlerdir.
1895 yılında Lord Rayleigh, kimyasal olarak inert yeni bir gazı (argon) keşfettiğini bildirdi. Bu element periyodik tabloda bilinen hiçbir yere oturtulamadı. 1898 yılında William Ramsey bu elementin klor ile potasyum arasında bir yere konulabileceğini önerdi. Helyumda aynı grubun bir üyesi olarak düşünüldü. Bu grup elementlerinin değerliklerinin sıfır olması nedeniyle sıfır grubu olarak adlandırıldı.
Mendeleev'in periyodik tablosu her ne kadar elementlerin periyodik özelliklerini gösterse de neden özelliklerin tekrarlandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.
1911 de Ernest Rutherford atom çekirdekleri alfa parçacıklarının saçılması deneyiyle çekirdek yükünün belirlenebileceğini gösterdi. Rutherford' un gösterdiği diğer bir şey bir çekirdeğin yükünün atom ağırlığı ile orantılı olduğuydu. Yine 1911 de A. Van den Broek bir seri çalışmasıyla elementlerin atom ağırlıklarının atom üzerindeki yüke yaklaşık eşit olduğunu gösterdi. Bu yük daha sonra atom numarası olarak tanımlandı ve periyodik tablodaki elementleri yerleştirmede kullanıldı. 1913 de Henry Moseley bir grup elementin X-ışınlar spektrum çizgilerin dalga boylarını ölçerek, atom numarası ile elementlerin X-ışınları dalga boylarının ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma Mendeleev, Mayer ve diğerlerinin yaptığı gibi atom ağırlıklarını temel seçmedeki yanlışlığı gösteriyordu.
Fakat neden periyodik özellikler gözleniyor sorusunun yanıtı ise Niels Bohr un elementlerdeki elektronik yapıyı incelemesiyle başlar diyebilir.
Periyodik tablodaki en son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında Glenn Seaborg'un çalışmasıyla ortaya çıktı. 1940 da plutonyumu bulmasıyla başlayan araştırması, 94 den 102 ye kadar olan tüm uranyum ötesi elementlerin bulmasıyla sürdü. Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına aktinitler serisini yerleştirdi. 1951 de Seaborg bu çalışmaları ile kimyada Nobel ödülünü kazandı. 106 nolu element seaborgium (Sg) olarak adlandırıldı.
29/4/2007 | Kategori:Kimya | (1) | Baglanti
Alkali Metaller Ve Kullanım Alanları
Sponsorlu Bağlantılar

Alkali Metaller Ve Kullanım Alanları



ALKALİ METALLER

Periyodik cetvelin birinci grubunda lityum, sodyum, potasyum, rubidyum, sezyum ve fransiyum elementleri bulunur. Bu grup elementlerinin hidroksitleri kuvvetli baz özelliği gösterdiğinden, bazik anlamın gelen alkali metaller adıyla anılırlar. Alkali metaller, en dış orbitalleri olan küresel s orbitalinde bir değerlik elektronu taşırlar. Elektronsistemlerinin benzerliğinden, alkali metallerin bir çok özellikleri de birbirine benzer. Her biri, aynı periyotta bulunan diğer elementlere göre daha büyük atoma sahiptirler. Dış orbitaldeki tek elektronu kolaylıkla verip elektron sistemlerini asal gazlara benzeterek +1 değerlikli iyon (katyon) halinde bileşikler oluştururlar. Alkali metal atomlarında elektronlar, çekirdekten uzakta olduklarından koparılmaları kolay, iyonlaşma enerjileri düşük, düşük elektronegativiteli, dolayısıyla en kuvvetli elektropozitif elementlerdir. Işıklandırıldıklarında elektron yayabilirler. Bu sebepten potasyum ve sevyum foto-elektrik hücrelerde kullanılırlar.
Alkali metallerin erime ve kaynama noktaları düşük olup, grupta aşağıya doğru inildikçe erime ve kaynama noktaları daha da düşer. Bıçakla kesilebilecek kadar yumuşaktır. Elektrik akımını ve ısıyı iletirler. İlk kesildiklerinde yüzeyleri gümüş parlaklığındadır.
a-Tabiatta Bulunuşları
Alkal, metaller tabiatta sadece +1 yüklü iyonlar halinde bulunurlar. En bol bulunanları sodyum ve potasyumdur. Yer kabuğunda bulunan elementler içindealtıncı ve yedinci sırayı alırlar. Lityum daha az bulunmasına rağmen, hemen hemen bütün kayalarda az miktarda rastlanır. Rubidyum ve sezyum çok az bulunur. Radyoaktif bir element olan fransiyum tabiatta hiç bulunmaz. Ancak nükleer reaksiyonlarla eser miktarlarda oluşabilir.
Alkali metal bileşiklerinin pek çoğu suda çözündüklerinden. Genellikle deniz suyunda ve acı kuyu sularında bulunurlar. Tabiatta alkali metallerin bileşiklerinin elde edilmesine yarıyan bir çok yataklar vardır. Bazı tuz yataklarında potasyum, KCI ve KCI, MgCI2 . 6H2O şeklinde bulunmaktadır.
Sodyum ve potasyum iyonları, değişmez bir şekilde bitki ve hayvan dokularında bulunur. Sodyum iyonu hüçre dışı sayılarının, potasyum iyonu ise, hücre içinin başlıca katyonlatındandır. Bu iyonların su kaybını önleme gibi genel fizyolojik görevleri de vardır.
b-Elde Edilişleri:
Alkali metalleri elde edebilmek için bileşiklerinden +1 yüklü iyonlarını indirgemek gerekir. Bu ya elektroliz yada kimyasal yolla yapılır.
Alkali metaller, genellikle, eritilmiş tuzların elektroliziyle elde edilirler. Örneğin sodyum ticari amaçlar için, eritilmiş NaCI ve CaCI2 karışımının 600OC `de elektroliziyle tonlarca elde edilir. Tepkimede CaCI2, elektroliz kabında NaCI'nin erime noktasını düşürmeye yarar.
Erimiş NaOH'nin elektrolizi Castner(kesnır) cihzında yapılır
c-Alkali Metallerin Genel Özellikleri:
1- Alkali metaller değerlik tabakalarında tek elektronu kolayca kaybederek +1 yüklü iyonlar oluştururlar;bu nedenle kuvvetli indirgendirler.
2- Birkaç istisna dışında bileşikleri iyoniktir.
3- Metalik özellikleri gerği parlaktırlar;fakat diğer metallerin aksine,bıçakla kesilebilecek kadar yumşaktırlar.
4- Aleve tutulduklarında çeşitli renkler oluştururlar;Li,Na ve K tuzu çözeltisine batırılmış bir platin tel,alevi sırasıyla kırmızı,sarı ve menekşe renge boyar.
5- Isı ve elektriği çok iyi iletirler.
6- Bulundukları periyotta iyonlaşma enerjileri en küçük,atom ve iyon çapları ise en büyük olan elementlerdir.
7- Diğer metallerin aksine,yoğunlukları ve erime noktaları oldukça düşüktür.Lityum,sodyum ve potasyum yoğunlukları ilginç bir şekilde sudan daha küçüktür.Sezyumun erime noktası o kadar düşüktür ki,sıcak günlerde sıvı halde bulunabilir.
8- Alkali metaller su ile reaksiyona girip, hidrojen gazı verirler.
9-Alkali metallerin su ile etkileşimi oldukça şiddetlidir.Reaksiyonun şiddeti yukarıdan aşağı inildiçe artar.

d-Alkali Metallerin Fiziksel Özellikleri:
NA
K
Rb
Cs
Fr
Atom Numarası
3
11
19
37
55
87
Atom Ağırlığı
6,94
22,99
39,1
85,47
132,91
223
Erime Noktası(oC)
179
97,8
63,65
38,89
28,5
-
Kaynama Noktası(oC)
1317
892
753,9
688
671
-
20oC'deki yoğunluğu(gr/cm3)
0,534
0,97
0,862
1,53
1,89
-
Elektron Düzeni
1s22s1
1s22s22p63s1
(Ar)4s1
(Kr)5s1
(Xe)6s1
(Rn)7s1
Alevin Rengi
Kırmızı
Sarı
Mor
Koyukırmızı
Mavi
-
Özgül Isı(sıvı,cal/2r oC)
1,05
0,33
0,188
0,0880
0,0572
-
Atom Yarıçapı (AO)
1,52
1,85
2,31
2,44
2,62
-
Birincil iyonlaşma Enerjisi (K/cal/mol)
124,3
118,4
100
96,3
89,7
-
25oC'de Yükseltgenme Potansiyeli
3,04
2,71
2,92
2,92
2,92
-
e-Alkali metallerin kimyasal özellikleri:
Alkali metaller çok aktifdirler. Aktiflik, grupta aşağıya doğru artar. Havada parlaklıkları kaybolur, oksitleri ya da peroksitleri oluşur. Bu yüzden açık havada saklanamazlar. Petrol, toluen gibi, alkali metallerle tepkime vermeyen organik sıvılar içinde saklanırlar
Su ile şiddetli tepkime verirler.Tepkimede H2 gazı yanında bazları oluştururlar.
Halojenle birleşerek tuzları oluştururlar.
Hidrojenle birleşerek tuzları oluştururlar.
Kuvvetli indirgendirler.Başka metalleri bileşiklerinden açığa çıkarırlar.
f-Alkali Metallerin Sanayide Kullanım Yerleri:
Alkali metallerin sanâyide yaygın bir kullanım sâhaları vardır. Nükleer reaktörlerdeısı aktarımı için, ısı iletkenleri yüksek olan sıvı sodyum ve sıvs lityum kullanılır. Uzay araçlarında yakıt olarak kullanılan sezyum tuzlarından ayrıca ışık yükseltici lambalarda, kızılötesi lambalarda ve spektrofotometrelerde de faydalanılır. Potasyumun sun'î gübre üretimindeki önemi oldukça büyüktür. Alkali metaller ayrınca muhtelif alaşımlara da katılmaktadır.
Alkali metallerden olan lityum ısıtıldığında belli dalga boyunda, kendine has bir ışık yayar. Bu sebeple işaret fişeklerinde kullanılır.Kimyasal karışıma az bir miktar lityum nitrat tuzu katılırsa parlak kırmızı bir renk meydana gelir
g-Alkali metaller:
SODYUM:
Adı: Sodyum
Sembol: Na
Atom Numarası: 11
Atomik yığın: 22.98977 amu
Erime Noktası: 97.8 °C (370.95 °K, 208.04001 °F)
Kaynama Noktası: 552.9 °C (826.05005 °K, 1027.2201 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 11
Nötron sayısı: 12
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 0.971 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1807
Buluşu Yapan: Sir Humphrey Davy
RUBİDYUM:
Adı: Rubidyum
Sembol: Rb
Atom Numarası: 37
Atomik yığın: 85.4678 amu
Erime Noktası: 38.89 °C (312.04 °K, 102.002 °F)
Kaynama Noktası: 688.0 °C (961.15 °K, 1270.4 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 37
Nötron sayısı: 48
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 1.532 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1861
Buluşu Yapan:
R. Bunsen
SEZYUM:
Adı: Sezyum
Sembol: Cs
Atom Numarası: 55
Atomik yığın: 132.90546 amu
Erime Noktası: 28.5 °C (301.65 °K, 83.3 °F)
Kaynama Noktası: 678.4 °C (951.55005 °K, 1253.12 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 55
Nötron sayısı: 78
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 1.873 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1860
Buluşu Yapan: Fustov Kirchoff
FRANSİYUM:
Adı: Fransium
Sembol: Fr
Atomic Number: 87
Atomik yığın: (223.0) amu
Erime Noktası: 27.0 °C (300.15 °K, 80.6 °F)
Kaynama Noktası: 677.0 °C (950.15 °K, 1250.6 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 87
Nötron sayısı: 136
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: Bilinmiyor
Renk: Bilinmiyor
Bulunuş Tarihi: 1939
Buluşu Yapan: Marguerite Derey

LİTYUM:
Adı: Lityum
Sembol: Li
Atom Numarası: 3
Atomik yığın: 6.941 amu
Erime Noktası: 180.54 °C (453.69 °K, 356.972 °F)
Kaynama Noktası: 1347.0 °C (1620.15 °K, 2456.6 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 3
Nötron sayısı: 4
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 0.53 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1817
Buluşu Yapan: Johann Arfvedson
POTASYUM:
Adı: Potasyum
Sembol: K
Atom Numarası: 19
Atomik yığın: 39.0983 amu
Erime Noktası: 63.65 °C (336.8 °K, 146.57 °F)
Kaynama Noktası: 774.0 °C (1047.15 °K, 1425.2 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 19
Nötron sayısı: 20
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 0.862 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1807
Buluşu Yapan: Sir Humphrey Davy

26/4/2007 | Kategori:Kimya | (0) | Baglanti
MADDENİN ORTAK VE AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ

MADDENİN ORTAK VE AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ

ÖZ KÜTLE (YOĞUNLUK)

[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be10.png[/IMG]
Maddelerin 1 cm3'ünün gram cinsinden kütlesine öz kütle denir. Öz kütle (d) ile gösterilir.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be11.png[/IMG]
Kütle (m) ve hacim (V) arasında d=m/v bağıntısı vardır. Öz kütlenin birimi g/cm3 dür.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be12.png[/IMG]
Saf maddelerin (element ve bileşik) öz kütleleri sabittir. Karışımların öz kütleleri ise sabit değildir.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be13.png[/IMG]
Bir maddenin öz kütlesinden söz ederken sabit bir sıcaklıktaki öz kütlesinden söz edilmelidir. Sıcaklık değiştiğinde maddenin hacmi değişeceğinden öz kütlesi de değişir. Özellikle gazlardaki değişiklik daha belirgindir.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be14.png[/IMG]
Öz kütle, maddenin karakteristik özelliği olmasına rağmen yalnız öz kütlesi bilinen bir maddenin hangi madde olduğu anlaşılamayabilir. Bir maddenin hangi madde olduğunun anlaşılabilmesi için birden fazla ayırt edici özelliğinin incelenmesi gerekir.


[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be15.png[/IMG]
Aşağıdaki tabloda bazı maddelerin g/cm3 cinsinden öz kütleleri verilmiştir.
Madde
Öz kütle
Madde
Öz kütle
Altın
19,30
Zeytin yağı
0,910
Kurşun
11,30
Benzin
0,879
Bakır
8,92
Etilalkol
0,780
Demir
7,86
Oksijen
1,43.10-3
Alüminyum
2,70
Hava
1,29.10-3
Kloroform
1,49
Azot
1,25.10-3
Su (+4°C)
1,00
Helyum
1,78.10-4
Yalnız öz kütlesi bilinen bir maddenin hangi madde olduğu anlaşılabilir mi?
Nikelin özkütlesi 8,9 g/cm3'tür. Acaba özkütlesi 8,9 g/cm3 olan bir madde nikel midir? Yoksa başka bir madde olabilir mi?
Demirin özkütlesi 7,86 g/cm3 ve gümüşün özkütlesi 10,5 g/cm3'tür.

Belli bir oran da demir ve gümüşten karıştırarak özkütlesi 8,9 g/cm3 olan alaşım hazırlanabilir. Bu durumda özkütleleri 8,9 g/cm3 olan madde nikel de olabilir, demir - gümüş alaşımı da olabilir. (Birden fazla madde aynı özkütleye sahip olabilir.) Demek ki, özkütle yalnız başına tam anlamıyla ayırt edici olma özelliği göstermeyebiliyor.
Çoğu zaman maddenin diğer ayırt edici özellikleri de yalnız başına maddeleri tanımaya yetmeyebilir.
Buna göre, bir maddenin hangi madde olduğunun anlaşılabilmesi için birden fazla özelliğinin incelenmesi gerekir.



Gazların Özkütlesi

1. N.Ş.A da Özkütle : Normal şartlar altında bir gazın özkütlesi molekül ağırlığının 22,4 e bölünmesiyle bulunur.

d= MA/22,4

2. Herhangi bir şarttaki özkütle:


İdeal gaz denklemi: PV=nRT (paran varsa ne rahatsın)

(P=atm, V=litre R=22,4/273=0,082 T= kelvin cinsinden sıcaklık)

PV=m/MA.R.T ve m=d.V dir. m yerine yazılırsa, PV=(d.V/MA).R.T

P.MA=dRT (
Prima daha rahat)


kaynak

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
26 Ocak 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
PERYODİK CETVEL
Elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki benzerliklerin araştırılması fizik ve kimyacıları ilgilendirmiştir. Gerçi benzer özelliklerdeki elementlerin sıralanabilmesi için bilinen elementlerin özelliklerinin öncelikle ortaya konulması gerekir. Altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun ve civa gibi elementler eski çağlardan beri biliniyordu. Bir elementin ilk bilimsel olarak bulunması 1649 yılında Henning Brand'ın fosforu bulmasıyla başlar. Bundan sonraki 200 yıl boyunca elementler ve onları bileşikleri hakkında kimyacılar tarafından pekçok bilgi elde edildi. Bununla beraber 1869 yılına kadar toplam 63 element bulunabilmişti. Bilinen elementlerin sayısı arttıkça, bilim adamları elementlerin özelliklerinin belli kalıplara oturduğunu anlamaya başladılar.
1817 yılında Johann Dobereiner benzer kimyasal özellikler sahip olan stronsiyum, kalsiyum ve baryuma bakarak, stronsiyumun atom ağırlığının kalsiyum ve baryum atom ağırlıklarının ortasında olduğuna dikkat çekti. 1829 yılında klor, brom ve iyot üçlüsünün de benzer özellikler gösterdiği bulundu. Yine benzer davranış lityum, sodyum ve potasyum için de gözleniyordu. 1829 ve 1858 yılları arasında bu konuda pek çok araştırma yapıldı. Bu sırada halojenler grubuna katıldı. Oksijen, kükürt, selenyum ve tellür bir grubun üyesi olarak düşünülürken azot, fosfor, arsenik, antimon ve bizmut başka bir grup içine yerleştirildiler.
Eğer bir periyodik tablo, elementlerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini periyodik olarak gösteren bir çizelge olarak düşünülürse ilk periyodik tabloyu oluşturma şerefi Fransız bilim adamı A. E. Beguyer de Chancourtois e düştü. De Chancourtois, silindirin çevresine 16 kütle birimleri yerleştirerek elementleri buraya oturttu. Benzer özelliklerdeki elementler bu silindir üzerinde düşey satırlarda yer alıyordu. De Chancourtois, “Elementlerin özellikleri sayıların özellikler ile ilişkilidir” dedi ve her yedi elementte bir özelliklerin tekrarlandığının farkına vardı. Bu tablo kullanılarak birkaç metal oksidin stokiyometrisi önceden tanımlanabildi. Ne yazık ki bu cetvel üzerinde elementlerden başka bazı iyonlar ve elementlerde yer alıyordu.
İngiliz kimyacı John Newlands 1863 yazdığı bir yazıda benzer fiziksel özelliklere göre elementleri 11 gruba ayırmıştı. Atom ağırlıkları sekizin katı kadar olan elementlerin özellikleri benzerdi. 1864 yılında yazılan bir yazıda Newlands bunu Oktav kanunu (Law of Octaves) olarak tanımladı. Bu kanuna göre herhangi bir element tablodaki sekizinci elementle benzerlikler gösteriyordu.
Genelde periyodik tablonun babası olarak Alman bilim adamı Lother Meyer ve Rus bilim adamı Dmitri Mendeleev kabul edilir. Her ikisi de birbirinden habersi olarak dikkate değer benzer sonuçlar ürettiler. Mendeleev atomların artan atom ağırlıklarına göre sıralandıklarında belli özelliklerin tekrarlandığını görmüştür. Daha sonra elementleri tekrarlanan özelliklerine göre alt alta sıralayarak ilk iki periyodu yedişer, sonreki üç periyodu ise onyedişer element içeren bir periyodik sistem hazırlamıştır. Mendeleev' in hazırladığı periyodik sistemde bazı yerleri henüz keşfedilmemiş elementlerin olduğunu düşünerek boş bırakmıştır. Daha sonra bulunan skandiyum, galyum, germanyum elementleri tablodaki boşluklara yerleşmişlerdir.
1895 yılında Lord Rayleigh, kimyasal olarak inert yeni bir gazı (argon) keşfettiğini bildirdi. Bu element periyodik tabloda bilinen hiçbir yere oturtulamadı. 1898 yılında William Ramsey bu elementin klor ile potasyum arasında bir yere konulabileceğini önerdi. Helyumda aynı grubun bir üyesi olarak düşünüldü. Bu grup elementlerinin değerliklerinin sıfır olması nedeniyle sıfır grubu olarak adlandırıldı.
Mendeleev'in periyodik tablosu her ne kadar elementlerin periyodik özelliklerini gösterse de neden özelliklerin tekrarlandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.
1911 de Ernest Rutherford atom çekirdekleri alfa parçacıklarının saçılması deneyiyle çekirdek yükünün belirlenebileceğini gösterdi. Rutherford' un gösterdiği diğer bir şey bir çekirdeğin yükünün atom ağırlığı ile orantılı olduğuydu. Yine 1911 de A. Van den Broek bir seri çalışmasıyla elementlerin atom ağırlıklarının atom üzerindeki yüke yaklaşık eşit olduğunu gösterdi. Bu yük daha sonra atom numarası olarak tanımlandı ve periyodik tablodaki elementleri yerleştirmede kullanıldı. 1913 de Henry Moseley bir grup elementin X-ışınlar spektrum çizgilerin dalga boylarını ölçerek, atom numarası ile elementlerin X-ışınları dalga boylarının ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma Mendeleev, Mayer ve diğerlerinin yaptığı gibi atom ağırlıklarını temel seçmedeki yanlışlığı gösteriyordu.
Fakat neden periyodik özellikler gözleniyor sorusunun yanıtı ise Niels Bohr un elementlerdeki elektronik yapıyı incelemesiyle başlar diyebilir.
Periyodik tablodaki en son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında Glenn Seaborg'un çalışmasıyla ortaya çıktı. 1940 da plutonyumu bulmasıyla başlayan araştırması, 94 den 102 ye kadar olan tüm uranyum ötesi elementlerin bulmasıyla sürdü. Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına aktinitler serisini yerleştirdi. 1951 de Seaborg bu çalışmaları ile kimyada Nobel ödülünü kazandı. 106 nolu element seaborgium (Sg) olarak adlandırıldı.
Bugün kullanılan peryodik tablolar aşağıda görülmektedir.
PERYODİK CETVEL
Elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki benzerliklerin araştırılması fizik ve kimyacıları ilgilendirmiştir. Gerçi benzer özelliklerdeki elementlerin sıralanabilmesi için bilinen elementlerin özelliklerinin öncelikle orataya konulması gerekir. Altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun ve civa gibi elementler eski çağlardan beri biliniyordu. Bir elementin ilk bilimsel olarak bulunması 1649 yılında Henning Brand'ın fosforu bulmasıyla başlar. Bundan sonraki 200 yıl boyunca elementler ve onları bileşikleri hakkında kimyacılar tarafından pekçok bilgi elde edildi. Bununla beraber 1869 yılına kadar toplam 63 element bulunabilmişti. Bilinen elementlerin sayısı arttıkça, bilim adamları elementlerin özelliklerinin belli kalıplara oturduğunu anlamaya başladılar.
1817 yılında Johann Dobereiner benzer kimyasal özellikler sahip olan stronsiyum, kalsiyum ve baryuma bakarak, stronsiyumun atom ağırlığının kalsiyum ve baryum atom ağırlıklarının ortasında olduğuna dikkat çekti. 1829 yılında klor, brom ve iyot üçlüsünün de benzer özellikler gösterdiği bulundu. Yine benzer davranış lityum, sodyum ve potasyum için de gözleniyordu. 1829 ve 1858 yılları arasında bu konuda pek çok araştırma yapıldı. Bu sırada halojenler grubuna katıldı. Oksijen, kükürt, selenyum ve tellür bir grubun üyesi olarak düşünülürken azot, fosfor, arsenik, antimon ve bizmut başka bir grup içine yerleştirildiler.
Eğer bir periyodik tablo, elementlerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini periyodik olarak gösteren bir çizelge olarak düşünülürse ilk periyodik tabloyu oluşturma şerefi Fransız bilim adamı A. E. Beguyer de Chancourtois e düştü. De Chancourtois, silindirin çevresine 16 kütle birimleri yerleştirerek elementleri buraya oturttu. Benzer özelliklerdeki elementler bu silindir üzerinde düşey satırlarda yer alıyordu. De Chancourtois, “Elementlerin özellikleri sayıların özellikler ile ilişkilidir” dedi ve her yedi elementte bir özelliklerin tekrarlandığının farkına vardı. Bu tablo kullanılarak birkaç metal oksidin stokiyometrisi önceden tanımlanabildi. Ne yazık ki bu cetvel üzerinde elementlerden başka bazı iyonlar ve elementlerde yer alıyordu.
İngiliz kimyacı John Newlands 1863 yazdığı bir yazıda benzer fiziksel özelliklere göre elementleri 11 gruba ayırmıştı. Atom ağırlıkları sekizin katı kadar olan elementlerin özellikleri benzerdi. 1864 yılında yazılan bir yazıda Newlands bunu Oktav kanunu (Law of Octaves) olarak tanımladı. Bu kanuna göre herhangi bir element tablodaki sekizinci elementle benzerlikler gösteriyordu.
Genelde periyodik tablonun babası olarak Alman bilim adamı Lother Meyer ve Rus bilim adamı Dmitri Mendeleev kabul edilir. Her ikisi de birbirinden habersi olarak dikkate değer benzer sonuçlar ürettiler. Mendeleev atomların artan atom ağırlıklarına göre sıralandıklarında belli özelliklerin tekrarlandığını görmüştür. Daha sonra elementleri tekrarlanan özelliklerine göre alt alta sıralayarak ilk iki periyodu yedişer, sonreki üç periyodu ise onyedişer element içeren bir periyodik sistem hazırlamıştır. Mendeleev' in hazırladığı periyodik sistemde bazı yerleri henüz keşfedilmemiş elementlerin olduğunu düşünerek boş bırakmıştır. Daha sonra bulunan skandiyum, galyum, germanyum elementleri tablodaki boşluklara yerleşmişlerdir.
1895 yılında Lord Rayleigh, kimyasal olarak inert yeni bir gazı (argon) keşfettiğini bildirdi. Bu element periyodik tabloda bilinen hiçbir yere oturtulamadı. 1898 yılında William Ramsey bu elementin klor ile potasyum arasında bir yere konulabileceğini önerdi. Helyumda aynı grubun bir üyesi olarak düşünüldü. Bu grup elementlerinin değerliklerinin sıfır olması nedeniyle sıfır grubu olarak adlandırıldı.
Mendeleev'in periyodik tablosu her ne kadar elementlerin periyodik özelliklerini gösterse de neden özelliklerin tekrarlandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.
1911 de Ernest Rutherford atom çekirdekleri alfa parçacıklarının saçılması deneyiyle çekirdek yükünün belirlenebileceğini gösterdi. Rutherford' un gösterdiği diğer bir şey bir çekirdeğin yükünün atom ağırlığı ile orantılı olduğuydu. Yine 1911 de A. Van den Broek bir seri çalışmasıyla elementlerin atom ağırlıklarının atom üzerindeki yüke yaklaşık eşit olduğunu gösterdi. Bu yük daha sonra atom numarası olarak tanımlandı ve periyodik tablodaki elementleri yerleştirmede kullanıldı. 1913 de Henry Moseley bir grup elementin X-ışınlar spektrum çizgilerin dalga boylarını ölçerek, atom numarası ile elementlerin X-ışınları dalga boylarının ilişkili olduğunu gösterdi. Bu çalışma Mendeleev, Mayer ve diğerlerinin yaptığı gibi atom ağırlıklarını temel seçmedeki yanlışlığı gösteriyordu.
Fakat neden periyodik özellikler gözleniyor sorusunun yanıtı ise Niels Bohr un elementlerdeki elektronik yapıyı incelemesiyle başlar diyebilir.
Periyodik tablodaki en son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında Glenn Seaborg'un çalışmasıyla ortaya çıktı. 1940 da plutonyumu bulmasıyla başlayan araştırması, 94 den 102 ye kadar olan tüm uranyum ötesi elementlerin bulmasıyla sürdü. Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına aktinitler serisini yerleştirdi. 1951 de Seaborg bu çalışmaları ile kimyada Nobel ödülünü kazandı. 106 nolu element seaborgium (Sg) olarak adlandırıldı.
29/4/2007 | Kategori:Kimya | (1) | Baglanti
Alkali Metaller Ve Kullanım Alanları
Sponsorlu Bağlantılar

Alkali Metaller Ve Kullanım Alanları



ALKALİ METALLER

Periyodik cetvelin birinci grubunda lityum, sodyum, potasyum, rubidyum, sezyum ve fransiyum elementleri bulunur. Bu grup elementlerinin hidroksitleri kuvvetli baz özelliği gösterdiğinden, bazik anlamın gelen alkali metaller adıyla anılırlar. Alkali metaller, en dış orbitalleri olan küresel s orbitalinde bir değerlik elektronu taşırlar. Elektronsistemlerinin benzerliğinden, alkali metallerin bir çok özellikleri de birbirine benzer. Her biri, aynı periyotta bulunan diğer elementlere göre daha büyük atoma sahiptirler. Dış orbitaldeki tek elektronu kolaylıkla verip elektron sistemlerini asal gazlara benzeterek +1 değerlikli iyon (katyon) halinde bileşikler oluştururlar. Alkali metal atomlarında elektronlar, çekirdekten uzakta olduklarından koparılmaları kolay, iyonlaşma enerjileri düşük, düşük elektronegativiteli, dolayısıyla en kuvvetli elektropozitif elementlerdir. Işıklandırıldıklarında elektron yayabilirler. Bu sebepten potasyum ve sevyum foto-elektrik hücrelerde kullanılırlar.
Alkali metallerin erime ve kaynama noktaları düşük olup, grupta aşağıya doğru inildikçe erime ve kaynama noktaları daha da düşer. Bıçakla kesilebilecek kadar yumuşaktır. Elektrik akımını ve ısıyı iletirler. İlk kesildiklerinde yüzeyleri gümüş parlaklığındadır.
a-Tabiatta Bulunuşları
Alkal, metaller tabiatta sadece +1 yüklü iyonlar halinde bulunurlar. En bol bulunanları sodyum ve potasyumdur. Yer kabuğunda bulunan elementler içindealtıncı ve yedinci sırayı alırlar. Lityum daha az bulunmasına rağmen, hemen hemen bütün kayalarda az miktarda rastlanır. Rubidyum ve sezyum çok az bulunur. Radyoaktif bir element olan fransiyum tabiatta hiç bulunmaz. Ancak nükleer reaksiyonlarla eser miktarlarda oluşabilir.
Alkali metal bileşiklerinin pek çoğu suda çözündüklerinden. Genellikle deniz suyunda ve acı kuyu sularında bulunurlar. Tabiatta alkali metallerin bileşiklerinin elde edilmesine yarıyan bir çok yataklar vardır. Bazı tuz yataklarında potasyum, KCI ve KCI, MgCI2 . 6H2O şeklinde bulunmaktadır.
Sodyum ve potasyum iyonları, değişmez bir şekilde bitki ve hayvan dokularında bulunur. Sodyum iyonu hüçre dışı sayılarının, potasyum iyonu ise, hücre içinin başlıca katyonlatındandır. Bu iyonların su kaybını önleme gibi genel fizyolojik görevleri de vardır.
b-Elde Edilişleri:
Alkali metalleri elde edebilmek için bileşiklerinden +1 yüklü iyonlarını indirgemek gerekir. Bu ya elektroliz yada kimyasal yolla yapılır.
Alkali metaller, genellikle, eritilmiş tuzların elektroliziyle elde edilirler. Örneğin sodyum ticari amaçlar için, eritilmiş NaCI ve CaCI2 karışımının 600OC `de elektroliziyle tonlarca elde edilir. Tepkimede CaCI2, elektroliz kabında NaCI'nin erime noktasını düşürmeye yarar.
Erimiş NaOH'nin elektrolizi Castner(kesnır) cihzında yapılır
c-Alkali Metallerin Genel Özellikleri:
1- Alkali metaller değerlik tabakalarında tek elektronu kolayca kaybederek +1 yüklü iyonlar oluştururlar;bu nedenle kuvvetli indirgendirler.
2- Birkaç istisna dışında bileşikleri iyoniktir.
3- Metalik özellikleri gerği parlaktırlar;fakat diğer metallerin aksine,bıçakla kesilebilecek kadar yumşaktırlar.
4- Aleve tutulduklarında çeşitli renkler oluştururlar;Li,Na ve K tuzu çözeltisine batırılmış bir platin tel,alevi sırasıyla kırmızı,sarı ve menekşe renge boyar.
5- Isı ve elektriği çok iyi iletirler.
6- Bulundukları periyotta iyonlaşma enerjileri en küçük,atom ve iyon çapları ise en büyük olan elementlerdir.
7- Diğer metallerin aksine,yoğunlukları ve erime noktaları oldukça düşüktür.Lityum,sodyum ve potasyum yoğunlukları ilginç bir şekilde sudan daha küçüktür.Sezyumun erime noktası o kadar düşüktür ki,sıcak günlerde sıvı halde bulunabilir.
8- Alkali metaller su ile reaksiyona girip, hidrojen gazı verirler.
9-Alkali metallerin su ile etkileşimi oldukça şiddetlidir.Reaksiyonun şiddeti yukarıdan aşağı inildiçe artar.

d-Alkali Metallerin Fiziksel Özellikleri:
NA
K
Rb
Cs
Fr
Atom Numarası
3
11
19
37
55
87
Atom Ağırlığı
6,94
22,99
39,1
85,47
132,91
223
Erime Noktası(oC)
179
97,8
63,65
38,89
28,5
-
Kaynama Noktası(oC)
1317
892
753,9
688
671
-
20oC'deki yoğunluğu(gr/cm3)
0,534
0,97
0,862
1,53
1,89
-
Elektron Düzeni
1s22s1
1s22s22p63s1
(Ar)4s1
(Kr)5s1
(Xe)6s1
(Rn)7s1
Alevin Rengi
Kırmızı
Sarı
Mor
Koyukırmızı
Mavi
-
Özgül Isı(sıvı,cal/2r oC)
1,05
0,33
0,188
0,0880
0,0572
-
Atom Yarıçapı (AO)
1,52
1,85
2,31
2,44
2,62
-
Birincil iyonlaşma Enerjisi (K/cal/mol)
124,3
118,4
100
96,3
89,7
-
25oC'de Yükseltgenme Potansiyeli
3,04
2,71
2,92
2,92
2,92
-
e-Alkali metallerin kimyasal özellikleri:
Alkali metaller çok aktifdirler. Aktiflik, grupta aşağıya doğru artar. Havada parlaklıkları kaybolur, oksitleri ya da peroksitleri oluşur. Bu yüzden açık havada saklanamazlar. Petrol, toluen gibi, alkali metallerle tepkime vermeyen organik sıvılar içinde saklanırlar
Su ile şiddetli tepkime verirler.Tepkimede H2 gazı yanında bazları oluştururlar.
Halojenle birleşerek tuzları oluştururlar.
Hidrojenle birleşerek tuzları oluştururlar.
Kuvvetli indirgendirler.Başka metalleri bileşiklerinden açığa çıkarırlar.
f-Alkali Metallerin Sanayide Kullanım Yerleri:
Alkali metallerin sanâyide yaygın bir kullanım sâhaları vardır. Nükleer reaktörlerdeısı aktarımı için, ısı iletkenleri yüksek olan sıvı sodyum ve sıvs lityum kullanılır. Uzay araçlarında yakıt olarak kullanılan sezyum tuzlarından ayrıca ışık yükseltici lambalarda, kızılötesi lambalarda ve spektrofotometrelerde de faydalanılır. Potasyumun sun'î gübre üretimindeki önemi oldukça büyüktür. Alkali metaller ayrınca muhtelif alaşımlara da katılmaktadır.
Alkali metallerden olan lityum ısıtıldığında belli dalga boyunda, kendine has bir ışık yayar. Bu sebeple işaret fişeklerinde kullanılır.Kimyasal karışıma az bir miktar lityum nitrat tuzu katılırsa parlak kırmızı bir renk meydana gelir
g-Alkali metaller:
SODYUM:
Adı: Sodyum
Sembol: Na
Atom Numarası: 11
Atomik yığın: 22.98977 amu
Erime Noktası: 97.8 °C (370.95 °K, 208.04001 °F)
Kaynama Noktası: 552.9 °C (826.05005 °K, 1027.2201 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 11
Nötron sayısı: 12
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 0.971 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1807
Buluşu Yapan: Sir Humphrey Davy
RUBİDYUM:
Adı: Rubidyum
Sembol: Rb
Atom Numarası: 37
Atomik yığın: 85.4678 amu
Erime Noktası: 38.89 °C (312.04 °K, 102.002 °F)
Kaynama Noktası: 688.0 °C (961.15 °K, 1270.4 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 37
Nötron sayısı: 48
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 1.532 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1861
Buluşu Yapan:
R. Bunsen
SEZYUM:
Adı: Sezyum
Sembol: Cs
Atom Numarası: 55
Atomik yığın: 132.90546 amu
Erime Noktası: 28.5 °C (301.65 °K, 83.3 °F)
Kaynama Noktası: 678.4 °C (951.55005 °K, 1253.12 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 55
Nötron sayısı: 78
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 1.873 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1860
Buluşu Yapan: Fustov Kirchoff
FRANSİYUM:
Adı: Fransium
Sembol: Fr
Atomic Number: 87
Atomik yığın: (223.0) amu
Erime Noktası: 27.0 °C (300.15 °K, 80.6 °F)
Kaynama Noktası: 677.0 °C (950.15 °K, 1250.6 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 87
Nötron sayısı: 136
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: Bilinmiyor
Renk: Bilinmiyor
Bulunuş Tarihi: 1939
Buluşu Yapan: Marguerite Derey

LİTYUM:
Adı: Lityum
Sembol: Li
Atom Numarası: 3
Atomik yığın: 6.941 amu
Erime Noktası: 180.54 °C (453.69 °K, 356.972 °F)
Kaynama Noktası: 1347.0 °C (1620.15 °K, 2456.6 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 3
Nötron sayısı: 4
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 0.53 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1817
Buluşu Yapan: Johann Arfvedson
POTASYUM:
Adı: Potasyum
Sembol: K
Atom Numarası: 19
Atomik yığın: 39.0983 amu
Erime Noktası: 63.65 °C (336.8 °K, 146.57 °F)
Kaynama Noktası: 774.0 °C (1047.15 °K, 1425.2 °F)
Proton ve Elektron Sayısı: 19
Nötron sayısı: 20
Sınıfı: Alkali Metaller
Kristal Yapısı: Kübik
Yoğunluk: 0.862 g/cm3
Bulunuş Tarihi: 1807
Buluşu Yapan: Sir Humphrey Davy

26/4/2007 | Kategori:Kimya | (0) | Baglanti
MADDENİN ORTAK VE AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ

MADDENİN ORTAK VE AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ

ÖZ KÜTLE (YOĞUNLUK)

[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be10.png[/IMG]
Maddelerin 1 cm3'ünün gram cinsinden kütlesine öz kütle denir. Öz kütle (d) ile gösterilir.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be11.png[/IMG]
Kütle (m) ve hacim (V) arasında d=m/v bağıntısı vardır. Öz kütlenin birimi g/cm3 dür.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be12.png[/IMG]
Saf maddelerin (element ve bileşik) öz kütleleri sabittir. Karışımların öz kütleleri ise sabit değildir.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be13.png[/IMG]
Bir maddenin öz kütlesinden söz ederken sabit bir sıcaklıktaki öz kütlesinden söz edilmelidir. Sıcaklık değiştiğinde maddenin hacmi değişeceğinden öz kütlesi de değişir. Özellikle gazlardaki değişiklik daha belirgindir.
[IMG]file:///C%7C/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be14.png[/IMG]
Öz kütle, maddenin karakteristik özelliği olmasına rağmen yalnız öz kütlesi bilinen bir maddenin hangi madde olduğu anlaşılamayabilir. Bir maddenin hangi madde olduğunun anlaşılabilmesi için birden fazla ayırt edici özelliğinin incelenmesi gerekir.


[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/HaPpY/LOCALS%7E1/Temp/NamoWe/img1be15.png[/IMG]
Aşağıdaki tabloda bazı maddelerin g/cm3 cinsinden öz kütleleri verilmiştir.
Madde
Öz kütle
Madde
Öz kütle
Altın
19,30
Zeytin yağı
0,910
Kurşun
11,30
Benzin
0,879
Bakır
8,92
Etilalkol
0,780
Demir
7,86
Oksijen
1,43.10-3
Alüminyum
2,70
Hava
1,29.10-3
Kloroform
1,49
Azot
1,25.10-3
Su (+4°C)
1,00
Helyum
1,78.10-4
Yalnız öz kütlesi bilinen bir maddenin hangi madde olduğu anlaşılabilir mi?
Nikelin özkütlesi 8,9 g/cm3'tür. Acaba özkütlesi 8,9 g/cm3 olan bir madde nikel midir? Yoksa başka bir madde olabilir mi?
Demirin özkütlesi 7,86 g/cm3 ve gümüşün özkütlesi 10,5 g/cm3'tür.

Belli bir oran da demir ve gümüşten karıştırarak özkütlesi 8,9 g/cm3 olan alaşım hazırlanabilir. Bu durumda özkütleleri 8,9 g/cm3 olan madde nikel de olabilir, demir - gümüş alaşımı da olabilir. (Birden fazla madde aynı özkütleye sahip olabilir.) Demek ki, özkütle yalnız başına tam anlamıyla ayırt edici olma özelliği göstermeyebiliyor.
Çoğu zaman maddenin diğer ayırt edici özellikleri de yalnız başına maddeleri tanımaya yetmeyebilir.
Buna göre, bir maddenin hangi madde olduğunun anlaşılabilmesi için birden fazla özelliğinin incelenmesi gerekir.



Gazların Özkütlesi

1. N.Ş.A da Özkütle : Normal şartlar altında bir gazın özkütlesi molekül ağırlığının 22,4 e bölünmesiyle bulunur.

d= MA/22,4

2. Herhangi bir şarttaki özkütle:


İdeal gaz denklemi: PV=nRT (paran varsa ne rahatsın)

(P=atm, V=litre R=22,4/273=0,082 T= kelvin cinsinden sıcaklık)

PV=m/MA.R.T ve m=d.V dir. m yerine yazılırsa, PV=(d.V/MA).R.T

P.MA=dRT (
Prima daha rahat)


kaynak

Quo vadis?
uchiha itachi - avatarı
uchiha itachi
Ziyaretçi
26 Ocak 2009       Mesaj #3
uchiha itachi - avatarı
Ziyaretçi
belirli formüllerle ifade edilirler.
erime ve kaynama noktaları vardır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Kasım 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
-potasyum-azot-flor-magnezyum element atomlarını elektron almaya ve vermeye olan yatkınlıklarını belirleyin
-verilen elementleri metal-ametal olarak sınıflandırın ve çizegeye gösterin
-bu çizelgede bulunan hangi elementler arasında bileşik oluşur ? oluşabilcek bileşikteki atomlar arasında hangi tür kimyasal bağ ulunur ??

şimdiden teşekkür ederim Msn Happy yrdımcı olursanız sevinirim .. çok saoLun Msn Happy)
İrOlİnE - avatarı
İrOlİnE
Ziyaretçi
25 Aralık 2009       Mesaj #5
İrOlİnE - avatarı
Ziyaretçi
6.Sınıf-Element ve Bileşiklerin Özellikleri (Konu Anlatımı)

B- ELEMENT VE BİLEŞİKLER :

1- Elementler ve Elementlerin Özellikleri :

a) Elementler :

Aynı cins atomlardan oluşan, fiziksel ya da kimyasal yollarla kendinden daha basit ve farklı maddelere ayrılamayan saf maddelere element denir.
Elementler çok sayıda atomdan oluşur ve elementleri oluşturan atomlar aynı cins atomlardır. Çok sayıda aynı cins atom birleşerek görünür boyuta geldiklerinde elementleri oluştururlar.
Bir elementi oluşturan bütün atomların büyüklükleri yani şekilleri (ve atomları arasındaki uzaklık) aynıdır. Fakat bir elementin atomları ile başka bir elementin atomlarının büyüklükleri yani şekilleri farklıdır (ve atomları arasındaki uzaklık).
Elementi oluşturan atomların birbirine olan uzaklığı elementin katı, sıvı ve gaz haline göre değişebilir.

Örnek :
• Demir elementini oluşturan atomlar demir atomlarıdır. Demir elementini
oluşturan en küçük tanecikler demir atomlarıdır. Demirden yapılmış farklı maddeler de aynı demir atomlarından oluşurlar.
• Bakır elementini oluşturan atomlar bakır atomlarıdır. Bakır elementini oluşturan en küçük tanecikler bakır atomlarıdır. Bakırdan yapılmış farklı maddeler de aynı bakır atomlarından oluşurlar.
• Demir elementini oluşturan demir atomları ile bakır elementini oluşturan bakır atomları birbirinden farklı büyüklüktedir.

maddeekl12333

b) Element Çeşitleri :

1- Atomik Yapıdaki Elementler :
Bazı elementleri oluşturan aynı cins atomlar doğada tek başlarına bulunurlar. Böyle atomlara sahip elementlere atomik yapılı elementler denir. Atomik yapılı elementlerin en küçük taneciği atomlardır.

Örnek: Demir, bakır, alüminyum, çinko, kurşun, altın gibi elementler atomik
yapılıdır.

2- Moleküler Yapıdaki Elementler :
Bazı elementleri oluşturan aynı cins atomlar doğada ikili gruplar halinde bulunurlar. Böyle atomlara sahip elementlere moleküler yapılı elementler denir. Moleküler yapılı elementlerin en küçük taneciği moleküllerdir.

Örnek: Hidrojen, oksijen, iyot, karbon, fosfor, kükürt, azot…

c) Elementlerin Özellikleri :
1- Kendi özeliğini taşıyan en küçük yapı birimleri atomlardır.
2- Aynı cins atomlardan oluşurlar.
3- Kendinden daha basit ve farklı maddelere ayrılamazlar.
4- Saf maddelerdir.
5- Sembollerle gösterilirler.

SORU : 1- Bakır cezveyi oluşturan tanecikler arasında fark var mıdır?
2- Demir parmaklığı oluşturan tanecikler ile bakır cezveyi oluşturan tanecikler arasında fark var mıdır?

4. Etkinlik : Aynı Atomlar Toplandık (Ders Kitabı – 99)
Amaç : Demir parmaklığın modelini oluşturarak elementlerin aynı cins atomlardan
oluştuğunu kavramak.
Yapılacaklar : • Model yapılırken aslına benzemeyeceği belirtilir.
• Oyun hamuru eşit büyüklükteki küçük parçalara ayrılır ve bu parçalar yuvarlanarak küçük küreler yapılıp bunlar birleştirilir. Bu küreler demir parmaklığı oluşturan tanecikleri temsil eder.
• Demir parmaklığı aynı cins atomların oluşturduğu sonucuna varılır.
• Sonuca varalım kısmında;
– Tanecikler atomu ifade eder.
– Aynı çeşit tanecikler bir araya gelerek elementleri oluştururlar.

5. Alternatif Etkinlik : Farklı Malzeme Aynı Atom (Öğretmen Kitabı – 99)
Amaç : Demirden yapılmış maddelerin aynı demir atomlarından oluştuğunun
Kavratılmasını sağlamak.
Yapılacaklar : • Demirden yapılan maddelerin tanecik modelleri çizdirilir.

5. Etkinlik : Atom Aynı, Madde Aynı (Ders Kitabı – 100)
Amaç : Demir elementini oluşturan atomların bakır elementini oluşturan atomlardan
farklı olduğunu göstermek.
Yapılacaklar : • Günlük hayatta makroskobik olarak görülen demir ve bakırdan
yapılan maddeleri oluşturan atomları modellerler.
• Üç–dört kişilik gruplar oluşturulur.
• Her gruba iki farklı renkte oyun hamuru verilir.
• Gruplar farklı renkteki oyun hamurları ile demir ve bakırdan yapılan maddelerin bir kısmını oluşturan atomların küre şeklinde modelleri oluşturulur.
• Küre şeklindeki modeller birleştirilir.
• Yapılan modeller deftere çizdirilir.
• Sonuca varalım kısmında;
– Tanecikler atomu ifade eder.
– Aynı çeşit tanecikler bir araya gelerek elementleri oluştururlar.
– Oluşturulan demir ve bakır atomları farklı atomlardır.
– Demir ve bakır farklı elementler olduğu için onların atomlarının büyüklükleri farklıdır ve onlar modellenirken farklı büyüklükte ve renkte oyun hamurları kullanılmalıdır.

10. Etkinlik : Soru İşaretini Kaldıralım, Yerini Dolduralım (Çalışma Kitabı – 52)
Amaç : Farklı maddeleri oluşturan atomların farklı olduğunu farklı şekilde çizerek
göstermek.
Yapılacaklar : • Demir parmaklığın, bakır cezvenin ve alüminyum tencerenin
atomlarını birbirinden farklı çizerler.
• Taneciklerin birbirinden farklı olduğunu gösterirken farklı renkler kullanılır. Ama taneciklerin renklerinin olmadığı söylenir.
• Çizimler üzerinde atomlar ve elementler gösterilir.
• Ders kitabının 96. sayfasındaki fındık, kiraz ve kestane resimlerine dikkat çekilir.

6. Etkinlik : Atom Kümeleri (Ders Kitabı – 101)
Amaç : Aynı çeşit atomların bir araya gelerek atom kümlerini, bu atom kürelerinin de
birleşerek elementleri oluşturduğunun fark edilmesini sağlamak.
Yapılacaklar : • Üzerinde maddelerin tanecik modellerinin yer aldığı kartlar
hazırlanır.
• Boncuklar ip ile birbirine bağlanarak kartlarda gösterilen modeller oluşturulur ve modeller kibrit kutularına yerleştirilir.
• Oluşturulan modellerin şekli deftere çizdirilir.
• Çizim üzerinde her model için bir atom kümesi ve bu atom kümesini oluşturan atomlar işaretlenir.
• Oksijen ve hidrojen elementi gaz halindedir. Bu nedenle bu elementlerin modelleri yapıldıktan sonra kutuya konur ve atom kümelerinin arasında boşluk bırakılır.
• Element atomlarının arasındaki boşluğun farklı olmasının nedeni sorulur.
• Kartlarda bulunan elementlerin hangi hallerde olduğu sorulur.
• Sonuca varalım kısmında;
– Oluşturulan her modelde kaç çeşit atom olduğu sorulur.
– Yapılan hangi modelde atom kümelerinin bulunduğu belirtilir.
– Atom kümelerini oluşturan atomlar arasında fark olup olmadığı sorulur.
– Kartlarda verilen modellerin hangilerinin elementi temsil ettiği sorulur.

11. Etkinlik : Hangi Modeller Hangi Elementlere Ait? (Çalışma Kitabı – 53)
Amaç : Elementlerin atomik ve moleküler yapıda olduğunu göstermek.
Yapılacaklar : • Resimlerde verilen modellerden hangisinin elemente ait olduğu
sorulur.
• Etkinlikteki resimlerden a, b, c, e nin element olduğu, sebebinin de elementlerin tek cins atom içermesi olduğu söylenir.

2- Moleküller :
Aynı cins ya da farklı cins iki ya da daha fazla atomun (kimyasal bağlar ile) birbirine bağlanması sonucu oluşan atom gruplarına (yapıya) molekül denir.
Atomların çoğu doğada tek başlarına bulunmazlar. Aynı cins ya da farklı cins atomlar bir araya gelerek molekülleri oluştururlar ve doğada molekül halinde bulunurlar.
Moleküller iki ya da daha fazla atomdan oluşurlar. İki (az sayıda) atomdan oluşan moleküllere basit yapılı moleküller, çok sayıda atomdan oluşan moleküllere karmaşık yapılı moleküller denir. (500 atomdan oluşan moleküller bulunabilir).

Örnek : • Su, iyot, hidrojen, oksijen molekülleri basit yapılı moleküllerdir.
• Günlük hayatta kullanılan besinlerde ve hücrede bulunan karbonhidrat, protein ve yağ molekülleri karmaşık yapılı moleküllerdir.

a) Aynı Cins Atomların Molekülleri :
Aynı cins iki atom bir araya gelerek element moleküllerini, aynı cins element molekülleri de bir araya gelerek elementleri oluştururlar.
Bazı elementleri oluşturan aynı cins atomlar doğada tek başlarına bulunurken bazı elementleri oluşturan aynı cins atomlar da doğada ikili gruplar halinde bulunurlar. Doğada ikili gruplar halinde bulunan atomlara sahip elementlere moleküler yapılı elementler denir. Moleküler yapılı elementlerin en küçük taneciği moleküllerdir.
Hem elementler hem de element molekülleri aynı cins atomdan oluşur. Elementler çok sayıda atomdan oluşur ve görünür boyuttadır. Element molekülleri ise iki atomdan oluşur ve elementlerin yapı birimleridir (görünmez boyuttadır).

maddeekl123455678454


maddeekl12333trtr

b) Farklı Cins Atomların Molekülleri :
Farklı cins atomlar bir araya gelerek bileşik moleküllerini, bu moleküller de birleşerek bileşikleri oluştururlar. Bu nedenle bileşikler farklı cins atomlardan oluşurlar ve bileşiklerin kendi özelliklerini taşıyan en küçük tanecikleri moleküllerdir.
Bileşiklerin moleküllerini oluşturan atomlar farklı cins atomlar oldukları için bu atomların büyüklükleri ve özellikleri de birbirinden farklıdır.
maddeekl12333trtrt


NOT : 1- Su molekülünde hem aynı çeşit hem de farklı çeşit atomlar bulunur.


maddeekl12trtr

NOT : 1- Karbon di oksit molekülünde hem aynı çeşit hem de farklı çeşit atomlar
bulunur.

7. Etkinlik : Farklı Atomlardan Atom Kümesine (Ders Kitabı – 102)
Amaç : Oyun hamurlarından oluşturulan birbirinden farklı kürelerin belirli kurala
bağlı olmaksızın (farklı sayıda ve farklı çeşitte atom) bir araya getirilerek moleküllerin çeşitliliğinin fark edilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Öğrenciler gruplara ayrılır ve oyun hamurlarından farklı boyutlarda
küreler yapılır.
• İstenilen sayıda ve çeşitte küreler kürdan yardımıyla bir araya getirilerek molekül modelleri oluşturulur.
• Oluşturulan modellerin resimleri deftere çizdirilir.
• Yapılan modelleri öğrencilerin birbirlerine tanıtması ve aynı yere konularak incelenmesi sağlanır.
• Farklı renkteki küreleri birleştirerek atom kümesi oluşturabilir veya aynı renkte ve farklı büyüklükte küreleri birleştirerek atom kümesi oluşturabilir.
• Aynı veya farklı çeşit atom kümelerinin moleküller olduğu belirtilir.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Yapılan modeller arasında fark olup olmadığı sorulur ve farklı modellerdeki moleküllerin birleşerek farklı maddeleri oluşturduğu belirtilir.
– Molekül çeşitliliğinin maddenin çeşitliliğini sağladığı, molekül çeşitliliğini de atom çeşitliliğinin sağladığı belirtilir.
– Hangi modellerin aynı çeşit atomlardan oluştuğu sorulur.
– Hangi modellerin farklı çeşit atomlardan oluştuğu sorulur.
– Her modelin kaç farklı atomdan oluştuğu sorulur.
6. Alternatif Etkinlik : Bu Tanecikler Neye Ait? (Öğretmen Kitabı – 102)
Amaç : Taneciklerin ati olduğu maddenin tespit edilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Resimlerdeki taneciklerle ait oldukları maddeler eşleştirilir.
• Cezveyi oluşturan atomları, iyodu oluşturan molekülleri çok sayıda çizerek element oluşacağını kavramak.
• Suyu oluşturan molekülleri çok sayıda çizerek bileşik oluşacağını kavramak.

8. Etkinlik : Molekül Modelleri (Ders Kitabı – 103)
Amaç : Kartlarda verilen molekül modellerinin yapılmasını ve modeller üzerinde
aynı veya farklı cins atomların fark edilmesini sağlamak.
Yapılacaklar : • Öğrenciler gruplara ayrılır ve farklı renkte oyun hamuru ve kürdan
kullanılarak resimlerdeki molekül modelleri oluşturulur.
• Yapılan modeller sınıfa gösterilerek tanıtılır ve molekül modellerinin resimleri deftere çizilir. Çizim üzerinde aynı ve farklı atomlar gösterilir.
• Sonuca varalım kısmında;
– Modelde oluşturulan her bir molekülün kaç atomdan oluştuğu sorulur.
– Modelde oluşturulan her bir molekülün kaç çeşit atomdan oluştuğu sorulur.
– Hangi modeldeki moleküllerin aynı çeşit ve büyüklükteki atomdan oluştuğu sorulur.
– Hangi modeldeki moleküllerin elementleri oluşturduğu sorulur.

12. Etkinlik : Dondurmacı (Çalışma Kitabı – 54)
Amaç : Günlük hayatta karşılaşabilecek bir durumla molekül hakkında öğrenilen
bilgilerin karşılaştırılmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Atom, dondurma topuna benzetilir.
• Kartondan dondurma külahları yaptırılır ve dondurma olarak ikişer tane olmak üzere üç farklı renk bilye kullanılır. Üç farklı renk bilye, üç farklı elementi, dondurma toplarının oluşturduğu kümeler de molekülü temsil eder.
• Açık renk bilye vanilyalı, koyu renkli bilye çikolatalı, diğer bilye de çilekli dondurmayı temsil eder.
1- İki çeşit dondurma topundan iki toplu kaç farklı dondurma oluşacağı sorulur ve bunlar oluşturulur. (3)
– Vanilya – Vanilya
– Çikolata – Çikolata
– Vanilya – Çikolata
2- Üç çeşit dondurma topundan iki toplu kaç farklı dondurma oluşacağı sorulur. Msn Demon
– Vanilya – Vanilya
– Çikolata – Çikolata
– Çilek – Çilek
– Vanilya – Çikolata
– Vanilya – Çilek
– Çikolata – Çilek
3- Üç çeşit dondurma topundan üç toplu kaç farklı dondurma oluşacağı sorulur. (10)
– Vanilya – Vanilya – Vanilya
– Çikolata – Çikolata – Çikolata
– Çilek – Çilek – Çilek
– Vanilya – Vanilya – Çikolata
– Vanilya – Vanilya – Çilek
– Çilek – Çilek – Vanilya
– Çilek – Çilek – Çikolata
– Çikolata – Çikolata – Vanilya
– Çikolata – Çikolata – Çilek
– Vanilya – Çikolata – Çilek
4- a → Birinci Atom
b → İkinci Atom
– aa–bb–ab
5- a → Birinci Atom
b → İkinci Atom
c → Üçüncü Atom
– aaa–bbb–ccc–aab–abb–abc–bbc–ccb–acc–aac
6- Doğada 100 den fazla farklı çeşitte atom vardır. Bunlar, ikili, üçlü, … gibi farklı şekillerde bir araya gelerek sayılamayacak kadar çok çeşitte madde oluşur.

3- Bileşikler ve Bileşiklerin Özellikleri :

a) Bileşikler :
İki ya da daha fazla çeşit element atomunun bir araya gelerek oluşturdukları yeni saf maddeye bileşik denir. Farklı atom içeren moleküller (çok sayıdaki molekül) bir araya gelerek görünecek boyuta ulaştıklarında bileşikler oluşur.
(İki ya da daha fazla elementin kendi özelliklerini kaybederek belirli oranlarda ve kimyasal tepkimeler sonucu oluşturdukları saf maddelere bileşik denir).
Bileşikler kendini oluşturan atomlardan (elementlerden) farklı özelliklere sahiptirler. Bileşiği oluşturan atomlar kendi özelliklerini kaybederler. (Helva, kendini oluşturan un, yağ ve şekerden farklı tada ve özelliğe sahiptir).
Bileşiklerin çoğu moleküllerden oluşmuşlardır. Bir bileşiği oluşturan moleküllerden her biri bileşikteki diğer moleküllerle aynı sayıda ve aynı cinste atom içerir. (Bileşikteki moleküllerin hepsi aynı sayıda ve aynı cinste atom içerir).
Doğada bilinen 115 çeşit atom vardır. Bu atomlar farklı çeşitlerde ve şekillerde bir araya gelerek milyonlarca farklı madde yani bileşik oluşur.
Bileşikler atomik yapıda değildirler.

Örnek : • Su bileşiktir ve su bileşiğini oluşturmak için çok sayıda su molekülü bir araya
gelir. Su bileşiğini oluşturan moleküllerden her biri suyun diğer molekülleri ile aynı sayıda ve cinste atom içerir. Bir su molekülü iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşur.

maddeekl12trtrg



maddeekl12trtrgtrtr

b) Bileşik Çeşitleri :

1- Moleküler Yapıdaki Bileşikler :

Bileşikler iki ya da daha fazla atomdan oluşan moleküllerden oluşmuşsa böyle bileşiklere moleküler yapılı bileşikler denir. Moleküler yapılı bileşikler moleküllerden oluşurlar.

Örnek : • Şeker bileşiği moleküler yapıdadır ve her molekül 24 atomdan oluşur.

maddeekl123455678454e
Glikoz = C6H12O6


• Su bileşiği moleküler yapıdadır ve her molekül 3 atomdan oluşur.

maddeekl123455678454er

2- Moleküler Yapıda Olmayan Bileşikler :
Bileşikler, ikili ya da daha fazla atomdan oluşan moleküllerden oluşmayıp, bileşiği oluşturan atomlar bir yığın oluşturacak şekilde dizilmişlerse böyle bileşiklere moleküler yapılı olmayan bileşikler denir.
Moleküler yapıda olmayan bileşikleri oluşturan yığınlardaki atomlar sayılamayacak kadar çoktur ve yığındaki atomun sayısı yığının büyüklüğüne göre değişir. Fakat moleküler yapıdaki bileşikleri oluşturan moleküllerdeki atomlar sayılabilirler ve moleküldeki atom sayısı değişmez.

Örnek : • Tuz bileşiği moleküler yapıda değildir, yığın görünümündedir.
Tuzluktan dökülen bir tuz kristalinde sayılamayacak kadar çok sayıda atom bulunur.



maddeekl123455678454err


c) Bileşiklerin Özellikleri :
1- Bileşikler, kendini oluşturan elementlerin (atomları) özelliklerini göstermezler.
2- Bileşiği oluşturan elementler (atomlar) kendi özelliklerini kaybederler.
3- Bileşiği oluşturan elementler belirli oranlarda birleşirler.
4- Bileşikler oluşurken enerji alışverişi olur.
5- Bileşikler, kimyasal tepkimelerle oluşur ve kimyasal yollarla ayrılırlar.
6- Bileşikler en az iki farklı elementten yani atomdan oluşurlar.
7- Bileşiklerin belirli erime, kaynama, donma ve yoğunlaşma sıcaklıkları vardır.
8- Bileşikler saf ve homojen maddelerdir.
9- Bileşikler formüllerle gösterilirler.
10- Bileşiklerin en küçük yapı birimleri moleküllerdir.

maddeekl123455678454errrr


SORU : 1- Doğada bilinen 116 element ve bu nedenle 116 atom olmasına rağmen
doğada milyonlarca farklı madde bulunmasının nedeni nedir?
2- Bütün bileşiklerin molekülü var mıdır?


13. Etkinlik : Şekillere Bak, Kutuları Doldur (Çalışma Kitabı – 55)
Amaç : Atomik ve moleküler yapıdaki element ve bileşiklerin tespit edilerek konunun
pekiştirilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Maddelerin tanecikli yapılarını gösteren modellerle ilgili olarak
verilen soruların cevabı kutucuklara uygun ifadelerle yazılır.

9. Etkinlik : Her Maddede Molekül Var mı? (Ders Kitabı – 105)
Amaç : Bileşiği sadece moleküllerin oluşturmayacağını kavramak.
Yapılacaklar : • Bileşik modelleri incelenerek moleküler yapıda olan ve olmayan
şekilde sınıflandırırlar.
• Kartlarda CO2, H2O, NaCl, şeker bulunmaktadır. (Bileşik isimleri verilmeyecektir).
• Molekül içeren modellerin kaç tane atom içerdikleri sorularak molekül içermeyen modeldeki atomların sayılamayacak kadar çok olduğuna dikkat çekilir.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Molekülü oluşturan atomların sayılıp sayılamadığına.
– Molekülleri oluşturan tanecikler sayılamayacak kadar çok ve yığın halinde.

14. Etkinlik : Yolumuzdaki Bileşikleri Toplayalım (Çalışma Kitabı – 56)
Amaç : Element ve bileşiklere ait modellerin tespit edilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Bileşiği oluşturan moleküller bulunur.
• Elementi oluşturan moleküller bulunur.
• Molekülü olan bileşikler ile molekülü olmayan bileşikler ayırt edilir.
• Toplanan bileşiklerden elementlere ait olanlar bir kutucuğa, bileşiklere ait olanlar diğer kutucuğa çizdirilir.

15. Etkinlik : Tanecikleri Ayırt Edelim (Çalışma Kitabı – 57)
Amaç : Element ve bileşikleri, atomik ve moleküler yapıda olan elementler ile
moleküler yapıda olan ve olmayan bileşiklerin tespit edilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen tanecik modelleri ile ilgili sorular cevaplandırılır.
• a) Elementi → 1–2–7–8–9
b) Bileşiği → 3–4–5–6
• a) Atomik Yapı → 7–8
b) Moleküler Yapı → 1–2–3–4–5–9
• a) Elemente → 1–2–9
b) Bileşiğe → 3–4–5
• 6

Kendimizi Değerlendirelim : (Ders Kitabı – 107)

1- Benzerlikler;
– Tanecikli yapıya sahiptir.
– Moleküllü yapıları vardır.
– Tanecikler bir araya geldiklerinde molekülleri oluştururlar.
Farklılıklar;
– Elementler tek çeşit, bileşikler en az iki çeşit atomdan oluşurlar.
– Elementler atomik yapıda bulunu, bileşikler bulunmaz.
– Bileşiklerin moleküler yapıda olmayanlar vardır, elementlerin yoktur.

2- Demir ve bakır elementlerinin atomlarının büyüklükleri farklıdır. Farklı elementlerin atomlarının büyüklükleri de farklıdır.

3- İkisi de bakırdan yapıldığı için bakır atomlarından oluşur ve atomların büyüklükleri aynıdır.

4- III numaralı modelde atomlar birbirine karışmış durumda olduğu için bu model moleküler yapıda değildir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Şubat 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
elementler ve kullanım alanları ve bileşilker vw karışımların özellikleri
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mart 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
acill elementler ve bileşikler arasındaki fark tablosu liütfen açil paraztesine yapmamlazımmm
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2011       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
hacı yha bu böle olmaz ki 6. sınıf yerine birde benzerlik ve farklılık ekleyin lütfennnnnnnnnnn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2011       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
slm insanın pin kodunda ki sayıların hepsinde elementler var ama 9 sayısının neden elementi yok tşk ler

Benzer Konular

20 Mart 2011 / Çağla Cevaplanmış
2 Haziran 2011 / Misafir Cevaplanmış
18 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
10 Şubat 2014 / Misafir Soru-Cevap
22 Mart 2011 / HandsoMe nr1 Soru-Cevap