Arama

Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?

Güncelleme: 5 Mayıs 2015 Gösterim: 20.938 Cevap: 8
Összede - avatarı
Összede
Ziyaretçi
21 Şubat 2009       Mesaj #1
Összede - avatarı
Ziyaretçi
ERMENİLERİN İFTİRASINI GÖSTERECEK KANITLAR....
Sponsorlu Bağlantılar
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
21 Şubat 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
'Türklerin toplu mezarları bulundu' iddiası

Sponsorlu Bağlantılar
Azerbaycan'da 1915-1918 yıllarında Ermenilerin Türklere yönelik uyguladığı katliamı gösteren toplu mezarlar bulunduğu bildirildi.

Azerbaycan tarih bilimcisi Doç. Dr. Zernişhan Azayeva, bir program kapsamında geldiği Konya'da AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ermeni soykırımı iddialarına her Türk gibi çok kızdığını söyledi.

Bu iddiaları ortaya atanların dünya kamuoyuna elle tutulur bir kanıt gösteremediğini vurgulayan Azayeva, Ermenilerin tarih boyunca Türklere yönelik birçok katliam yaptığına dair kanıt, belge hatta Azerbaycan'da canlı şahit bile bulunduğunu bildirdi.

Ermenilerin Kafkaslar'da neredeyse hiç Türk mimarlık eseri bırakmadığını dile getiren Azayeva, şunları kaydetti:

''Ermenistan'ın başkenti Erivan'da bulunan hükümet binası bile Türk mezarlığının üzerine inşa edildi. Kimse ses çıkarmadı. Sovyet öncesi Rus Çarlığı zamanında basılan bir pulda Erivan bölgesi gösteriliyor. Bu pula göre, Erivan'da Türk mimarlık eserlerinin bulunduğu görülüyor. Şimdi bu eserlerin hiçbiri yok. Ermeniler, türbe, anıt, cami gibi birçok Türk eserini yıktı, yaktı, yok etti. Bunları yaparken Türkleri katlettiler. Azerbaycan'da mescitlerin içine Türkleri doldurduktan sonra yıkıp, yakmışlar. Bunların hepsinin kanıtı var.''

SON BULUNAN TOPLU MEZARLAR EN BÜYÜK KANIT

Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan'daki toplu mezarlar konusunda açıklama yapılamadığını ancak şimdi mezarların hepsinin bir bir ortaya çıktığını anlatan Azayeva, şöyle devam etti:

''Bugüne kadar Azerbaycan'da birçok toplu mezar çıktı. Bu mezarların hepsi, Ermenilerin Türklere uyguladığı katliamı kanıtlıyor. Bu mezarlar genellikle Güney Azerbaycan'da ortaya çıkmıştı. Son olarak Kuzey Azerbeycan'da Guba, Gusar ve Neftçala bölgelerinde toplu mezarlar bulundu. İlçelerde, beldelerde, köylerde katliamlar yapmışlar. İnsan bilimciler kemikler üzerinde araştırmalar yaptı. Kemiklerin Türklere ait olduğu ve 1915-1918 yıllarına denk geldiği ortaya çıktı.

Bu toplu mezarlardaki kemiklerin daha çok kadın ve çocuklara ait olduğu tespit edildi. Nuri Paşa komutasındaki Türk Kafkas ordusu, İran üzerinden Kafkaslara gelmeseydi belki çok daha büyük katliamlar olacaktı.

''Ermenilerin o yıllarda karşılarına çıkan herkesi Türk diye öldürdüğünün belirlendiğini vurgulayan Azayeva, ''İnsan bilimcilerin yaptığı araştırmalarda katledilenler arasında Yahudiler de bulunuyor. Yahudileri bile Türk diye öldürmüşler. 2 ay önce bulunan toplu mezarlarda halen kazı çalışmaları sürüyor. Toplu mezarlardan, binlerce insanın öldürüldüğü görülüyor'' dedi.

Azayeva, toplu mezarları henüz Azerbaycan dışında kimsenin bilmediğini, bu mezarı Ermeni soykırımı iddialarını ortaya atanlara göstermek gerektiğini belirterek, ''Ermeni soykırımı diye dünyayı Türklere karşı cephe almaya zorluyorlar. Ama elde kanıtları yok. Dünyaya en büyük kanıt işte bu mezarlar. Ermeniler, Türkleri nasıl katletmiş görsünler. Canlı şahit isterlerse bizim ülkemizde 100 yaşını geçmiş, olayları gözleriyle görmüş çok insan var'' diye konuştu.

AA










40643708hh4
Hınçak Gönüllü çetelerinden biri olan Hamazasp.

66725790zh3
Ermeni Hınçak alayı sekizinci bölük birinci takım kumandaları askerleri ve kızılhaç heyeti.

98231831nm0
Van ayaklanması sırasında Taşnak çetesine ait bir grup Ermeni.

52352670ol3
Trabzon'da Ermeniler'den ele geçirilen silahlar.

67027648ym1
Trabzon'da Ermenilerden toplanan silahlardan bir kısmı.

33290204ge2
Sivas iline bağlı Merzifon kazasında ele geçirilen Ermeni çetecilere ait silah ve bombalar.

86134717bu8
Bursa vilayetine bağlı Çengiler köyünde yakalanan Ermeni çeteciler, onlara ait bir top, ateşli silahlar ve askeri üniformalar.

17248458ac6
Malatya merkezde Ermeniler'den alınan silahların bir kısmı.

63917924wm2
Ordudan hava değişikliği için terhis edilen ve 23 Temmuz 1915 de Diyarbakır'ın Lice kazasına bağlı Kum ve Çom köyleri civarında elleri ayakları bağlanarak Ermeni komitecileri tarafından şehid edilen askerler.


10oj3
Diyarbakır'ın Şark nahiyesine bağlı Hızır İlyas köyü Mersani deresi (23 Temmuz 1915). Hono ismindeki ermeninin başında bulunduğu çete tarafından hançer ve kurşunla şehit edilen erkek, kadın ve çocuklar.

11kf7
Silvan civarında, Beşnik ermeni köyüne Van ve Tolorya'dan gelip, Doryan Dano ve kardeşlerinin başında bulunduğu Ermeni çeteleri tarafından 11 Haziran 1915 tarihinde Şeytankaya mevkiinde şehit edilen milis subayı Hamid Efendi komutasında bulunan erzak kafilesi, jandarması ve subayları.

12rw0
Van'ın Rus ordusu tarafından işgali için isyan eden Ermeniler, Osmanlı askerlerine karşı siperlerde savaşırken.

13ky8
Balta ile Katliam: İzmit'in Kollar köyünden Ermeniler tarafından balta ile katledilen müslümanlardan bir kısmının olaydan sonra çekilen fotoğrafı; 1- Boşnak Malik 2- Abdulmecid oğlu Ali 3- Ali oğlu Seyid (14 yaşında) 4- Ömer oğlu Abdulgani 5- Abdulgani oğlu Mecid 6- Abdullah oğlu Hüseyin 7- Bekir oğlu Yusuf 8- Osman oğlu İsmail

14ar6
Tercan, Mamahatun'da, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybedmiş kadın ve çocuklar.

15kt7
Erzurum'da, boğularak öldürülmüş Türk çocukları.

16qj6
Katledilmiş Türk erkekleri.

17wz2
Ermeniler tarafından katledilmiş Türk kadın ve çocukları.

18xj7
Ermeniler tarafından burunları kesilmiş, bıyıkları yolunmuş ve karınları yakılmış Türkler.

19cg4
Subatan Köyü'nde, Ermeniler tarafından öldürülen kadın ve çocuklar.

20pz3
25 Nisan 1918'de, Subatan'da Ermeniler tarafından öldürülen Türk çocuklar, kadınlar ve karınları deşilerek bebekleri çıkarılan anneler.

21fy7
Ermeniler tarafından başı taşla ezilmiş bir Türk.

22hd1
Erzincan Odabaşı'da, Ermeniler tarafından katledilen Müştak Efendi'nin ailesi.

23br7
Erzincan'da, Ermeniler tarafından tecavüz edilerek kafası parçalananan bir Türk kadını.

24ka9
Bayburt'da, zalimce katledilen Türk çocukları ve İmamlar.

25zy6
Ermeniler tarafından propaganda mahiyetinde basılan bu kartpostallar, Anadolu'daki müslüman Türkler'i katleden çete reisleridir.

26tl9
Türkiye'ye karşı yayınlanan Ermeni broşürlerinden biri: Bu broşüre göre Türkler, 1.5 milyon Ermeni'yi katletmiş!... Ne yazık ki Batı dünyası Ermenilerin bu yalanlarına inanmaya devam ediyor..

27uy0
Rus devletinin savaşta cesaret gösteren ermenilere verdiği, üstünde 'Tanrı Ermenileri korusun' yazılı madalya.

28xl7
Ankara Esenboğa Havaalanı'nda yaptığı saldırı sonucu 9 Kişinin Ölmesi ve 82 kişinin yaralanmasına neden olan ASALA militanı Levon Ekmekçiyan.

29if0
15 Temmuz 1983 Tarihinde Orly Havaalanında Meydana Gelen Cinayetin Başsorumlusu ve ASALA'nın elebaşlarından Varujian Garabedian.

30ew7
1915'te Ermeniler Tarafından Katledilen Müslümanlar Anısına Dikilen Anıt. Van

31gq5
Ermenilerin yaptığı katliamların adına yapılmış anıt. (Iğdır)

32xh7
Ermeniler tarafından 1915 yılında öldürülen 52 Türk'ün atıldığı su kuyusunun kazılmadan önceki durumu- Hakmehmet Köyü.

33dq7
Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden kazı ekibi, Atatürk Araştırma Merkezi Üyeleri ve Basın Mensupları kuyu başında.

35ui3
Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nün yaptığı kazı sonucu çıkarılan Türkler'e ait kalıntılar.

36km4jp
Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nün yaptığı kazı sonucu çıkarılan Türkler'e ait kalıntılar.

37dt5
Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nün yaptığı kazı sonucu çıkarılan Türkler'e ait kalıntılar.

Soykırım Saçmalığına SON (Sözde Ermeni Soykırımı)
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
27 Şubat 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
ERMENİ SOYKIRIMI YOKTUR!

Yine varsayalım tutukladı ve ceza verdi. Ceza bitti, yine Türkler bir daha aynı kelimeleri söyledi, bir daha mı tutuklayacak? Bakınız bu yasa, İsviçre için çıkmaz bir sokaktır. Biz Türkler, çıkmaz sokakta bizi yakalamaya, kıstırmaya çalışan bu İsviçre’yi ve Ermeni Soykırımı ile ilgili yasasını etkisiz kılmak için, hep beraber onların çıkmaz sokağına hücum etmeliyiz.
Tarihi boyunca emperyalizmin kasası olan İsviçre adlı bir ülkede, saçma sapan bir karar alınmıştır. Bu karara göre: ‘Ermeni Soykırımı Yoktur’ dediğinden dolayı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu için tutuklanma kararı çıkartılmıştır. Evet, emperyalizmin kasası olan bu ülkede hangi paralar, kimin ya da kimlerin paraları ne şekilde, ne amaçla saklanıp, korunmaktadır? Bu korunup saklanan paralarda, kimlerin alın terleri, kanları ve canlarının payları vardır? Malumunuz olduğu üzere, acaba çok para haramsız olur mu? Bu paralarda haram varsa, bu haramlardaki haksız kazanç paylarına, emek sahiplerinin bedelleri ödenmemiş alınteri, kan damlaları ve can vermenin feryadı figanı karışmış mıdır? Örneğin, bir zamanlar İran’da Şah olduğunu söyleye söyleye yaşamış ve sonunda da ülkesinden kaçmış olan Muhammed Rıza Pehlevi adlı şahsın ve soyunun, İsviçre bankalarında ne kadar parası vardı? Bu paralarda da, İran’da yaşayan kaç milyon insanın hakkı vardı? Acaba, Orta ve Güney Amerika, Afrika ve Asya’daki ülkelerde diktatörlük yapmış olan başka liderlerin de İsviçre bankalarında paraları var mıydı? Bizim ülkemizde, bilhassa 1980 sonrasında, olumsuzluk kumpası ve tezgahını politikacılar eliyle kurmuş olanlar var mıdır? Başka bir söyleyişle, banka ve benzeri kuruluşlar eliyle, paraları bir mıknatıs gibi halkın elinden çekerek, gizlice İsviçre bankalarına yatırmış olan yerli haramzadeler bulunmakta mıdır? Haramzadelerin İsviçre’de üzerlerine kayıtlı paralar varsa eğer, bu haramzadelerin haramlarını saklamak ya da korumak demokrasinin hangi maddesi ya da ilkesiyle bağdaşmaktadır? Bazı vicdansızların paralarını saklama pozisyonuyla, insan haklarının çoğunluk adına olması gereken yönü, demokrasi anlamında ihlal ve de ihmal edilmiyor mu? Bu mudur, demokratik olmak? Demokrasiden bahsedip durmak, insanların hakları üzerinden yöneticileri tarafından ya da o yöneticilerle beraber hareket edenlerce paralarının gasp edilip gizlilik içinde saklanması mıdır? Bu mudur demokrasi? Yoksa demokrasi oyunu oynayanlar, sadece bu oyunu kendi kurallarınca ve işlerine geldiği gibi oynamak mı istiyorlar? Acaba onların kirli yüzleri, bir çeşit demokrasi oyunuyla mı ya da maskesiyle mi örtülüyor? Gasp edilen emeklerin, dökülen kanların ve zorla alınan canların üzerine, hiçbir şey olmamış gibi oturup durmak ve o kanallardan temin edilen paraları saklamak, korumak, neyin nesidir? Ey Türk milleti, böylesine insanlık tarihinde sicili bozuk bir ülke, adalet dağıtma palavrası altında komedyence faaliyetler içersine düşmüş görünmektedir. Bu durumun başka bir gerçeğine baktığımızda, Yusuf Halaçoğlu gözümüzde büyümekte ve büyüdükçe, kantoncu İsviçre iyice küçülmekte ve de küçülecektir de...
İnsanlar bazen ne güzel toplum pisikolojisinin gereğini yaparlar. Örneğin bir olay karşısında, baskı kurucuya karşı, ortak bir anlayışın ürünü olarak, orada bulunan herkesin hep beraber tavır alması, dayanışmanın en güzel örneği ise, milli dayanışmanın en güzel örneği de istenirse yapılabilir. Türk milleti, öğretim üyesi ve Türk Tarih Kurumu Başkanı olan Yusuf Halaçoğlu’nu sahiplenip, korumalıdır. Kimdir Yusuf Halaçoğlu? Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde yetişmiş ve Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalında ihtisas sahibi olmuş bir öğretim üyemizdir. Yusuf Halaçoğlu’na sahip çıkıp, korumalıyız? Peki, nasıl sahip çıkarak koruyup, düşüncemizi uygulayabiliriz? Belki bazılarınız, Yusuf Halaçoğlu’nu vermemeliyiz diyeceğimi düşünüyor. Hayır, böylesi bir koruma ve himaye, sadece basitlik kokan bir anlayışın ürünüdür. Bu durumda siz, muhatabınızı sanki haklı duruma düşürüyorsunuz anlayışını da verebilirsiniz. Dolayısıyla onlar ‘bakınız, Türkler bu konuda suçludurlar ki, bizim yargımızdan kaçıyorlar’ edebiyatını da yapabilirler. Bizim hiçbir şeyden korkumuz olmamalı; ölüm de dahil... Çünkü korkakların korkusu, onların gelecek kaygısını ve geleceklerini ve geleceklerindeki umutlarını dahi ellerinden alabilir. Öyleyse biz ne yapalım? İsviçre yasalarına göre, Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı suçmuş, biz de o zaman, İsviçre yasaları bu konuyu nasıl olumsuz bulmuşsa değiştirene kadar, bıktırana kadar, akıllarını bu konuda başlarına alana kadar, o malum suçu işleyelim. Ben bu suçu, şimdi bağıra bağıra işliyorum: “Tarihte ve tarihimizde Ermeni Soykırımı yoktur”. Bu suçun işlenme yöntemi eğer İsviçre’de yapılıyorsa, oraya gidip, o suçu orada da işlemeye hazırım. Eğer bu suç, İsviçre’nin buradaki Elçiliği ve konsoloslukları bünyesinde oluyorsa, o binaların önünde içinde ya da telefonla, mektupla, telgrafla, internet ile o malum suç işlenebiliyorsa, o suçu bağıra bağıra, yaza yaza işlemek istiyorum. Siz de eğer akılcı, gerçekçi bir Türk milliyetçisi iseniz, bu suça, hep beraber ortak olup, işleyelim diyorum. Yani kısaca : “Ermeni Soykırımı yoktur!” İsviçreli yetkililer gelsin beni tutuklasınlar ve bu işe baş koyan insanların sayısı milyonlar olursa ne olur? İsviçre çöker, batar ve yıkılır. İsviçre’nin kara paracı olması, onun ekonomik anlamda güç sahibi olmasını sağlıyorsa da; İsviçre’nin nüfus açısından, eti nedir, budu nedir? Gerçekten de batı kapitalizminin en önemli kasalarından birisi olan ve finans kapitalin gelirlerinden kişi başına en çok beslenen bu ülkenin, normal koşullarda, dürüstlük, aklık, paklık gibi derdi olmamalıdır. Çünkü kendisi finans kapitalin pisliğinin içersinde, yıllarca kulaç atıp durmaktadır.. Ayrıca ilaç, saat vb. alanlarda da önemli gelirleri olan bu ülkenin, toplam nüfusu, İstanbul ilinin yaklaşık yarısı kadardır. Bu durumda varsayalım ki, dünyadaki Anadolu ve Azerbaycan Türklerinden on milyonu, “Ermeni Soykırım Yoktur” dedi. Ne olacak? İsviçre bu insanları tutuklayabilecek mi? Yine varsayalım ki, İsviçre bu insanları yasası gereği tutukladı. Peki, İsviçre bu insanları nereye koyacak? Yine diyelim ki, bu Türkleri tutukladı ve ceza da verdi. Ne kadar besleyebilecek? Arkadaşlar dikkat ediyor musunuz, biz Türklerin eline müthiş bir fırsat geçmiştir. Bunu organize olarak değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirme sonucunda İsviçre ve benzer kafadaki ülkelere böylesine basit demokrasi oyunları ile cevap verebiliriz. O zaman bu çeşit ülkeler, böyle ulu orta “Ermeni sorunu” vb. kavramları da kullanamayacakları gibi, yasalarına da alamazlar. O nedenle İsviçre taze ve güzel bir örnektir. Onlar Alp dağlarındaki inekleri gibi, biz akıllı Türklerin kendisini sağmasını bekliyor. Örneğin bu Alplerdeki ineği sağmak isteyen akıllı Türkler çıkarsa ya da ülkemizdeki işsiz olanlar kapağı İsviçre’ye atmaya çalışırlarsa ve bu kapağı atmada “Ermeni Sorunu Yoktur” derlerse, bu akıllı Türkler ile işsiz Türkleri, İsviçre tutuklayabilecek mi? Yine varsayalım tutukladı ve ceza verdi. Ceza bitti, yine Türkler bir daha aynı kelimeleri söyledi, bir daha mı tutuklayacak? Bakınız bu yasa, İsviçre için çıkmaz bir sokaktır. Biz Türkler, çıkmaz sokakta bizi yakalamaya, kıstırmaya çalışan bu İsviçre’yi ve Ermeni Soykırımı ile ilgili yasasını etkisiz kılmak için, hep beraber onların çıkmaz sokağına hücum etmeliyiz. O nedenle İsviçre ve o yasası bu hücumu bekliyor. Belki bizim gibi kafadarları tutuklayacak, ama nereye kadar? İşte gelin tutuklayın, diyorum! Şimdi bütün Türkler, Ermeni Soykırımı yoktur demeli. Gücü yetiyorsa İsviçre gelsin tutuklasın Milyonlarca Türkü hangi hapishanesine dolduracak! Yoksa ülkesini Türkleştirmek mi istiyor? Bütün Türkleri oraya mı davet ediyor? Yusuf Halaçoğlu, onurlu bir Türk olarak görevini yapmıştır. Kaldı ki, Türklerin tarihinde gerçekten soykırım diye bir şey yoktur. Soykırım, katliam Hocalıdadır, Doğu Anadolu’dadır, Kırım’dadır ve Ahıska’dadır. Görüyorsunuz, İsviçre denilen her zaman her ortamda siyasi renk vermeden dolaşan bu ülke, şimdilerde nasıl renk veriyor. Bu ülke, Hitler döneminde bile, o kargaşalı günlerde dahi aradan sıvışmamış mıydı?
GELELİM SOYKIRIM MASALINA...
Arkadaşlar siz, bir buçuk milyon sayısını oturup saydınız mı? Düşününüz bu sayı ne kadar zamanda sayılabilir? Örneğin üç saatte, beş saatte ya da on beş saatte ve zorlayın, acaba bu sayı, yirmi dört saatte sayılabilir mi? Sayılamaz! Arkadaşlar normal bir sayım yöntemiyle bir buçuk milyon sayısını saymak, bir insan için günlerce sürebilir. Yiğit olan ve zamanı bol olanlar sıkıysa denesin! Peki, bir buçuk milyon insanın sayımı, bu kadar uzun sürüyorsa eğer, öldürülmesi o kadar kolay mıdır? O zaman, bu sorunun temelsiz olduğun anlayabilmek için, varsayalım o insanlar öldürüldüler ve bu insanların her birine kadın-erkek ve çocuk olarak ayırt etmeden ortalama, bir boy ve vücut rakamı verelim. Bu rakam dahi, onların lehine olmak üzere normal pozisyondan düşük olsun. Örneğin bir metre elli santim boy, elli kiloluk bir ağırlık tespit edelim. Bu ortalamaya yönelik boy ve kiloya mensup olan bir buçuk milyonluk kütlenin kaplayacağı mezarlıkların yüzölçümlerini tasavvur edebilir misiniz? Mademki bir buçuk milyon insan Anadolu’da öldürüldü, öyleyse bu kadar insanın mezarı nerededir. Üstelik soykırım olduğuna göre, ölümler de toplu yapılmış olmalıdır. Çünkü bir buçuk milyon sayısını saymak ne kadar zor ise, öldürmek ve o ölüler için tek tek mezar bulmakta zor olur. Öyleyse en gerçekçi ve mantıklı düşünce, bu ölülerin mezarları toplu bir şekilde olmalıdır. Öyleyse nerede bu mezarlar?
Orhan Pamuk denilen şahıs, bu konuda midesinden, bağırsağından konuşacağına bir buçuk milyon Ermeni’nin toplu mezarlarını göstersin? Bu konudaki benzer yol arkadaşı olan ve Sabancı Üniversitesi tarafından beslenen Halil Berktay’da toplu mezarları gösterebiliyorsa göstersin! Arkadaşlar, yok öyle bir katliyam ve mezar. Zaten olmayan katliyamın mezarı mı olur? Kaldı ki, Ermenilere soykırım yapmayı düşünen bir devlet, İstanbul ve Türkiye’nin batısındaki Ermenileri, bunun dışında tutabilir mi? Aslında dünyada soykırımların gerçek mucidi olan Anglo-Saksonların, tarihte toplulukları ne hallere getirdikleri hepimizin bildiği gerçeklerdir. Nedir bu gerçekler? ABD’deki kızılderililerin katliyamları değil midir? Bu katliyamlar, ABD’nin Atlas okyanusu kıyılarından, Pasifik kıyılarına kadar, yüzlerce yıl sürecek şekilde yapılmamış mıdır? Bugün “Mohikanların Sonuncusu” ifadesi, kaç kişiye ne çağrıştırabilir? Anglo-Saksonlar, bu cinayet, katliyam ve soykırım konularında çok hünerlidirler. Bu hüneri, Avustralya’da ve Afrika’da da göstermişlerdir. Hiroşima ve Nagazaki gerçeği de bunun diğer bir delilidir. Anglo-Saksonlar bu konuda yeteneklidir de, Cermenler onlardan aşağı kalır mı? Örneğin Cermenlerin en büyük kolu olan Almanların yaptıklarını herkes bilmektedir. Bunlar Yahudiler üzerinde uygulandığı için ve Yahudiler de günümüzde dünya medyalarının imparatorluklarına sahip olduklarından, Almanların yaptıklarını her ortam ve durumda, roman, anı, film ve belgesel olarak dünya kamuoyuna sunmaktadırlar. Dikkat buyurun, Almanların yaptığı katliyamdır. Pilanlı, purogramlı, bilinçli ve de isteyerek yapmışlardır. Almanların yaptıkları bu bilinçli ve pilanlı katliyamlarda, elbette milyonlarca insan ölmüştür. Bu insanların öldürülmesi dahi, yıllarca süren faaliyetlerin sonucunda olabilmiştir. Üstelik ölülerin fırınlarda yakılma pozisyonlarına rağmen Almanların katliyamları da öyle bir ayda, beş ayda bitmiş değildir. Niçin? Çünkü Almanların hazırladığı ortamlarda da, geceli gündüzlü ve vardiyalı çalışılsa dahi, öyle milyonlara tekabül eden nüfustaki insanları, üç-beş ayda öldürebilmek kolay değildir. Bunu anlamak için bir sayısından milyona kadar sayı saymanın zorluğunu yaşayın da görün! O zaman kolayca anlarsınız. Öyleyse Anadolu’da göç ettirilen Ermenilerle ilgili olarak, onların iddia ettikleri soykırım kaç ayda ya da yılda yapılmış olabilir? Bakınız tehcir Nisan 1915’in sonlarında yürürlüğe kondu. Bundan sonraki faaliyet işleminin öyle yıllarca sürecek şekilde olmadığı da hepimizin gerçeğidir. Anglo-Sakson ve Cermenlerin katliyamlarını, soykırımlarını gördük de, Latin-Cermen karışımı olan Fıransızları ötekilerden ayırmak doğru mudur? Hangi konuda? Cezayir’de yaptıkları katliyam konusunda... Elbette ayıramayız. Onlar, batının üç kağıtcı kardeşleridir. Ayrıca diğer latinlerden Portekiz ve İspanyolların, Güney Amerika’da, İtalyanların da, Habeşistan ve Libya’da yaptıklarını da unutamayız. Öyleyse, Anglo-Sakson, Cermen ve Latinlerin ortak olan çok önemli bir yönünü de görmüş olduk. Yani: soykırımcı, katliyamcı yönlerini... Peki Sılavlar bunların dışında mıdır? Hayır, elbette hayır! Onlar da bu işin tam içersindedir. Nerede? Ahıska’da, Kırım’da, Volga boylarında ve Kafkas halklarının diyarındaki sürgünleri ve katliyamları artık tarih çok iyi biliyor? Diğer bir Sılav gurubu da Bosna’da neler yaptı? Bunlar, bütün insanlığın gözleri önünde yaşanmadı mı? Biz burada, Anglo-Sakson, Cermen, Latin ve Sılav derken elbette kastımız, batının düşüncesine onların üslubuyla cevap vermek şeklindedir. Bir millet veya bir topluluğu suçlamak hedefimiz değildir. Çünkü Anglo-Saksonların da, Cermenlerin de, Latinlerin de ve Sılavların da iyi insanları olabilir. Suç, onları o ortam ve dönemlerde yöneten yöneticilerdedir. Fakat, bizim onları bu şekilde nitelememiz, Türklerin bazı batılılar tarafından, soykırımcı ve katliyamcı olarak nitelenmesindendir. Kaldı ki, Ermeni tehciri yapıldığında Başbakan kimdir Sayit Halim Paşa değil midir? O bir Türk müdür? Sayit Halim Paşanın Türklük diye bir derdi olmuş mudur? Kendisi Mısırdaki hanedana dayanır. Hayin Mehmet Ali Paşa soyundandır. Bu Mehmet Ali’nin de nereye dayandığını tarih bilenler size söylesinler. Ermeni Tehciri döneminde İçişleri Bakanı kimdi? Türk müdür? Çingene Talat dedikleri kişinin, gerçekte Türklük diye bir sorunu var mıydı? Onun için varsa yoksa iktidarda güç olmak en büyük hedef değil miydi? Onun iktidar uğruna ayak oyunları da meşhur değil miydi? Ya Maliyeci Cavit kimdi? Ve o bazılarına göre 33. dereceden neciydi? Kurtuluş Savaşı sırasında nasıl saklanma becerisini göstermişti? Niçin işgalciler pek çok kişiyi bulurken, tutuklarken bu şahsı bulamamışlardı? Yine Ermeni teröristler, Sayit Halim Paşayı Roma’da Talat Paşayı Berlin’de bulurken, bunlara Bahaddin Şakir ve benzerleri de eklenirken, neden maliyeci Cavit bulunamıyordu? Bu şahıs, onlarla birlik olup, aynı hükümetin üyesi değil miydi? Yine bu şahıs, herkes Ankara’ya doğru öyle ya da böyle geçmeye çalışırken, niçin geçmek konusunda ısrarcı olmamıştı? Onun, Türklerin kurtulması diye bir derdi gerçekten var mıydı? Eğer böyle bir derdi yoksa, olmaması için ne sebep bulunabilirdi? Dönme olan Maliyeci Cavid ve yine kendisi gibi dönme olan Dr. Nazım, niçin Atatürk döneminde idam edilmişlerdi? Bu idam edilenlerin yakınları, daha sonra Türkiye’de hangi pozisyonda görev almışlardı? Bu ve benzeri çizgide olanların, Mustafa Kemal Atatürk’ten rövanş alma çaba ve sorunları olmuş mudur? Bu rövanş almada, gayri milli olmak ya da anti ulusalcı olmak, mihenk taşı mıdır? Diyoruz ki soykırım yoktur; dolayısıyla doğu bölgesindeki Ermenilerin bölgeden göç ettirilmeleri olayı vardır. Biz buna tehcir diyoruz. Niçin tehcir yapılmıştır? Osmanlı devletinin geleceğinden kaygı duyulduğu ve Ermenilerin yaşadığı coğrafyanın güvenliğinin sağlanması için bu tehcir yapılmıştır. Bu olay, hayatın gerçeğinde sıtratejik bir tercihtir. Olmayacak duaya amin demek her neyse; olmayan bir soykırımı kabullenmek enayilik ya da aptallık değil midir? Türk milleti içersine sızarak, bu soykırım palavrasını gündeme getirenler, bu konu üzerinde bitleri kanlananlar ve kanlanma ile iyice şımarıp canlananlar olabilir. Hatta bunu gafletin bir sonucu olarak benimseyen ya da kabul etmeyi tarihi bir gerçek olduğunu sanan Türkler de bulunabilir. Fakat biz ve bizim gibilerin bu palavrayı benimsemesi mümkün değildir. Çünkü bu, olmayacak, geçmeyecek bir duadır. Bu bağlamda diyoruz ki: “Tanrı Türk’ün, akıllısını, çalışkanını, onurlusunu ve şereflisini korusun ve yükseltsin! İlgisiz, tembel, sorumsuz ve hayinliğe eğilimli olanlara akıl versin ve yine de akıllanmıyorlarsa, layık oldukları cezayı versin!

kaynak
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ağustos 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TURKIYE,nin ermenilere yonelik uyguladigi bir soykirim yoktur.Aksine belgelerle fotograflarla hatta fazla gerilere gitmeden yakin tarihimize HOCALI KATLIAMI,na bakarsak, herseyin gun gibi acik ve net olarak ortada oldugunu goruruz.Gunumuzde bile hala ermenilerin TURK,lere uyguladigi katliamlarin soykirimlarin kalintilari toprak altindan gun isigina cikartiliyor,ki kaldiki su zavalli dunya medyasi ve onlarin yandaslari olan hiristiyan alemi ve devletleri nasil oluyorda gozlerimizin icine baka baka belgeleriyle ispatlanmis soykirimlari inkar edebiliyorlar sasiyorum dogrusu .Buna diyebilecegim tek cumle su olabilir ,o da ellerindeki ekonomik ve siyasal guc.Buna karsi yapilabilecek tek sey kartlarimizi onlarin ,ki gibi acimasiz ve bir okadar,da kustahca oynamaliyiz.Iste guc budur. Guzet bir atasozu,muzun de dedigi gibi ALTTA KALAN EZILIR.
Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
28 Mart 2014       Mesaj #5
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye
Karakin Efendi'nin Defteri

Oktan Keleş'in arşivinden yayınlanan bu defter oldukça ilgi çekti...
Eski Erzurum mebusu olan Karakin Pastırmacıyan Efendi'nin kendi el yazısı tuttuğu özel defteri ve ticari sırları...
1915 tehcir olaylarında soykırım yapıldığını iddia edenler bu defterde yazılanlara ne diyecekler? O zamanın kilit noktalarında bulunan bu Ermeniler nasıl mezalime uğramışlar ki Devlet’in en üst düzey görevlerinden olan Mebusluğa seçilebilmiştir? Ticaret hayatının önemli aktörleri olmuşlar?

Bu tarihi öneme haiz Defteri –arzu ederlerse- Tarih Kurumu eski başkanı tarihçi Yusuf Halaçoğlu’na incelemek üzere verebiliriz. Bir bilim adamının gözüyle değerlendirildiğinde1915 olaylarının nasıl siyasi bir linç projesine dönüştürüldüğü ve nasıl bir oyun oynandığı açıkça görülecektir...

On Altı Yıldız olarak Yusuf Hoca'ya ulaştık ve eserden söz ettik...
Artık bu defterdeki yazılı kişiler "ikili" oynayamayacaklar

Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?

Ermeni iddialarına Oktan Keleş'ten tokat gibi cevap. Kendi belgeleri ile Ermeni yalanları...Yine ilk kez yine On Altı Yıldız'da...


22 Aralık 2010 14:39

Osmanlı Meclisinde eski Erzurum mebusu olan Karakin Pastırmacıyan Efendi (Arman Garo) ile Vanizade X (bu ismi bilerek yazmadık O.Keleş) arasındaki dostluk bağları neden bu kadar kuvvetli idi? Bu ikilinin ticari ortaklıklarının Dersaadet’e (İstanbul) yansıması ne oldu? İstanbul'da Ermeniler arasındaki ticari ilişkiler nasıl yürüyordu? Ticari kayıtlar bize neler anlatıyor?

Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?

Erzurum’da köy köy Ermeni asıllılar kimlerdi? Ermeni tebaa’nın faaliyetleri ve isim isim tüm listesi…

Kim ne yapmış kimlerle ilişki kurmuş ticaret bağlantılarına varana kadar daha birçok önemli bilgiler bu oldukça hacimli DEFTER’de yer almaktadır. Karakin Efendi’nin kendi el yazısı ile tuttuğu bu defter"orijinal" nüsha olup Karakin Efendi’nin özel mührünü taşımaktadır.

Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?

Ermeni olaylarını ısıtıp ısıtıp önümüze getirenlere sadece bu DEFTER bile tokat gibi cevaptır.

1915 tehcir olaylarında soykırım yapıldığını iddia edenler bu defterde yazılanlara ne diyecekler? O zamanın kilit noktalarında bulunan bu Ermeniler nasıl mezalime uğramışlar ki Devlet’in en üst düzey görevlerinden olan Mebusluğa seçilebilmiştir? Ticaret hayatının önemli aktörleri olmuşlar?

Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?

Ermeni Taşnak Komitesinin önde gelen şahsiyetlerinden olan Karakin Efendi’nin bu DEFTERİ’ni incelediğimizde; Doğu’da Türk sanılan bazı ailelerin gerçekte Ermeni oldukları ilk kez afişe olmaktadır…


Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?

Bugünlerde Ermeni iddiaları yine gündemimizi meşgul etmektedir. Bu iddialarla Türkiye'yi köşeye sıkıştıracaklarını sananlar fena halde yanılmaktadırlar. Bu iddialara karşı
bizde bir Ermeni olan Karakin Pastırmacıyan Efendi’nin oldukça hacimli olan bu defterinin bir kısmını yayınlıyoruz. Bu Defter Karakin Efendi öldürüldükten sonra da aile tarafından notlar tutularak devam ettirilmiştir.

Sözde Ermeni soykırımı hakkında Türklerin kanıtları nelerdir?
Bu tarihi öneme haiz Defteri –arzu ederlerse- Tarih Kurumu eski başkanı tarihçi Yusuf Halaçoğlu’na incelemek üzere verebiliriz. Bir bilim adamının gözüyle değerlendirildiğinde1915 olaylarının nasıl siyasi bir linç projesine dönüştürüldüğü ve nasıl bir oyun oynandığı açıkça görülecektir...

Ermeni toplumunun bütün iddialarını çürüten bu çok önemli tarihi kaynağıTürk Milleti’nin hizmetine sunmaktan büyük bir onur duymaktayız.

Tarih belgeyle yapılır dedikoduyla değil! İşte tüm dünyaya Ermenilerin kendi el yazıları ile tuttukları DEFTER...

ERMENİLERİN SOYKIRIM'a uğradıkları iddialarına karşı DELİL olarak "kendi defterlerini" sunuyoruz… Nasıl bir soykırım imiş ki bu Devlet'in en kritik noktalarında cirit atmışlar ticaret hayatında serbestçe faaliyetlerde bulunmuşlar toplumun en zengin kesimi arasına girmişler?

Mezalime uğramış bir topluluk bunca faaliyati nasıl yapabilmiş?

Elimizde daha birçok tarihi belge bulunmaktadır. Zamanı geldikçe diğerleri de açıklanacaktır. Amacımız bu "Aziz Millet'e" hizmettir!

Ve son söz; Cemil Bey Aziz Ağa ruhlarınız şad olsun mekanınız cennet olsun!

Oktan Keleş
Son düzenleyen _Yağmur_; 28 Mart 2014 22:06 Sebep: içerik düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Nisan 2015       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Merhabalar. Ermenilerin sözde ermeni soykırımı adı altında başlattığı uluslararası dava'da Türkiye diz çöktürülmek isteniyor. Peki neden ermenilere Türkiye tarafından uluslararası davalar açılmıyor?
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
24 Nisan 2015       Mesaj #7
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ermeni İddialarındaki Fotomontaj Sahteciliği

sahte fotomontaj ermeni propaganda fotografi1



Bilkent Üniversitesi Tarih Profesörü Doktor Jeremy Salt, Ermeni iddialarına dayanak gösterilen ve Soykırım Müzesi’nde asılı duran “Türk resmi görevlisi, açlıktan ölmek üzere olan Ermeni çocuklara ekmek göstererek alay ediyor” fotoğrafının, fotomontaj olduğunu kanıtladı.

Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ders veren, Osmanlı Ermenileri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Avustralyalı tarihçi Prof Dr. Jeremy Salt’ın dikkatini, Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan okuduğu kitaptaki fotoğraf çekti. Erivan’daki Soykırım Müzesi’nde de sergilenen ve St. Lazar Mkhitarian koleksiyonuna ait olduğu belirtilen fotoğrafın altında “Türk resmi görevlisi açlıktan ölmek üzere olan Ermeni çocuklara ekmek göstererek alay ediyor” yazıyor.
OKURKEN FARK ETTİ
Arama motoru Google’a ‘starving armenian’ (Açlıktan ölen Ermeniler) yazıldığında da karşınıza çıkan bu fotoğraf Ermeni iddialarının sembol fotoğrafı. Donald Bloxham’ın 2005 yılında yayınlandığında büyük ses getiren “The Great Game of Genocide. Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians’ (Büyük Soykırım Oyunu. Milliyetçilik ve Osmanlı Ermenilerinin Yok edilişi) adlı kitabında da yer aldı. Zaten düğüm Prof. Salt’ın bu kitabı incelemeye başlamasıyla çözüldü.
HaberTürk’e konuşan Prof. Salt, sözlerine “Sahtekârlığı, 2008 yılında Donald Bloxham’ın Büyük Soykırım Oyunu adlı kitabını incelerken fark ettim” diye başladı. Kitabın ‘tek taraflı’ yazılmış olmasının kendisi açısından dikkat çekici bir unsur olduğunu kaydeden Prof. Salt şöyle konuştu:
Soykırım iddiaları tek yanlı olarak ele alınmıştı. Ancak benim en çok dikkatimi çeken yazılardan çok parlak kâğıda basılmış bir dizi fotoğraftı. Özellikle de bir fotoğraf… Bu fotoğrafta ceket ve kravatlı bir adamın etrafında yırtık pırtık elbiseli çocuklar vardı. Adam elinde ekmek tutu yor, etrafını saran çocuklar ellerini açmış ekmeğe ulaşmaya çalışıyordu. Nereden bakılırsa bakılsın iç burkarı bir sahne.” Prof. Salt işte burada biraz duraksadı ve sözlerini kocaman bir “Ama” ile sürdürdü:
‘MANTIK HATALARI VAR’
“Fotoğrafla ilgili yazılan bilgide aç Ermeni çocuklarla alay eden Türk resmi görevlisi olduğu belirtilmişti. Eğer iddia edildiği gibi I. Dünya Savaşı sırasında çekilmişse oradaki Osmanlı memuru olmalıydı, Türk resmi görevlisi değil. Fotoğraftaki adam ceket ve kravat giyiyordu. Oysa Osmanlı memurunun boyna kadar düğmelenmiş yakasız gömlek ve fes giymesi gerekmez miydi?” Prof Salt fotoğrafı inceledikçe şüphelerinin arttığını söyledi:


ANALİZLE KESINLEŞTİ: SAHTE
Fotoğrafa bakarken adamın ceketi boyunca giden bir çizgi dikkatimi çekti. Fotoğrafı eğerek ışığı yakalamaya çalışınca adamın sağ tarafıyla sol tarafı arasında kalan pürüzlü, düzgün olmayan bir çizgi fark ettim. Ceketin bir tarafı diğerinden daha koyuydu. Sonra fotoğrafın geri kalan kısımlarına baktım. Adamın kafasının arkasındaki duvar birdenbire beyaz bir boşluğa dönüyordu. Dikkatlice incelediğimde yerde yatan çocuklardan birinin bir eli sıska, diğeri toplucaydı.
Prof. Salt şüpheleri artınca fotoğrafı Ankara’da bir fotoğraf uzmanına götürmüştü. Çıkan sonuç şüphelerinde haklı olduğunu gösteriyordu:
“Fotoğraf laboratuarında 10 dakika süren analizde fotoğrafın pikselleri 2 bin 400 kez büyütüldü. Evet, fotoğraf sahteydi. Fotoğrafı inceleyen uzmanlar fotoğrafın birçok yerden alınmış parçalardan oluştuğunu net bir şekilde tespit ettiler. Fotoğraftaki adam figürü tamamen derlemeydi. Yerde oturan çocuklardan birinin elinde bir şey varmış gibi duruyordu. Oysa elinde hiçbir şey olmadığı ortaya çıktı. Taklitçi belli ki çok dikkatli davranmadığı için başka biz yerden kopya1adığı fotoğrafta çocuğun parmak kenarlarını kesmek için çok zaman harcamamış.
OXFORD KİTAPLARI İMHA ETTİ
Sorularına tatmin edici cevap alamayan Prof. Salt konuyu İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu’na taşıdı. Federasyonun genel koordinatörü ve ‘Asılsız İddialarla Mücadele Komitesi’ Başkanı Servet Hassan, 19 Ekim 2009’da Oxford Yayınları Tarih Editörü Christopher Wheeler’a şikâyet mektubu gönderdi. Hassan süreci şöyle anlattı:
“Wheeler’a gönderdiğimiz şikâyet mektubuna 2 Kasım’da yanıt geldi. Hata yaptıklarını, birkaç parçadan oluşan fotoğrafın fotomontajla bir araya getirildiğinin anlaşıldığını, yani fotoğrafın sahte olduğunu kabul ediyordu. Ama konunun kapanmasını sağlamak için de, ellerinde bulunan ilgili kitabın tüm stoklarını imha ettiklerini söylüyordu. Ama bu yeterli değildi. Çünkü bu kitap başta İngiltere olmak üzere dünyadaki birçok ülke kütüphanesine dağıtılmıştı. O kitapların da toplatılması gerekiyordu.”
TİKSİNDİRİCİ BİR SAHTEKÂRLIK
Fotoğrafın sahte olduğunu anlamak için birkaç dakikalık ayrıntılı bir incelemenin yeterli olduğunu söyleyen Prof. Salt, “Benim kısa sürede gördüğümü Oxford Üniversitesi Yayınları yetkilileri göremedi mi? En azından içlerinde hiçbir şüphe oluşmadı mı?” diye sordu, sonra da sorusunu cevapladı:
“Mutlaka birileri şüphelenmiştir. Peki, buna rağmen fotoğraf neden basıldı? Çünkü Ermeni iddiaları artık tarihten çok teolojiye geçti, tabu haline geldi. Tarih kutsallaştırıldığında, gerçek bilindiğinde soru sormaya gerek kalır mı? Kalmaz.
O zaman editörler de şöyle düşündü: ‘Tabii ki, Türk resmi görevlisi Ermeni çocuklarla dalga geçecektir, o halde neden basmayalım?’ Ortaya çıkan tiksindirici bir sahtekârlık ama maalesef bu konudaki tek sahtekârlık değil!”
FOTOĞRAFA YİNE YER VERECEKLER
Oxford Üniversitesi sahteciliğin anlaşılmasından sonra, fotoğrafa yeni basımda da yer vereceğini açıkladı. Ancak bu kez altına “Bu fotoğrafı her iki tarafın da başvurduğu sahtekârlıklara örnek teşkil etmesi için yeniden yayınlıyoruz.” Cümlesinin yazılacağını bildirdi. Servet Hassan ise buna karşı çıktıklarını belirtip “Sahtekârlar belli. Türk tarafında sahte belge yok. Kaynağının çarpıtılmadan yazılmasını istedik.” dedi.
İŞTE FOTOĞRAFTAKİ SAHTEKÂRLIKLAR
1. Dünya Savaşı’nda çekilmiş olsaydı adam Osmanlı memuru olmalıydı, Türk görevlisi değil.
Fotoğraftaki adam ceket ve kravatlı. Oysa Osmanlı memurunun boynuna kadar düğmelenen yakasız gömlek ve fes giymesi gerekirdi.
Fotoğrafın pikselleri 2400 kez büyütülünce birçok fotoğraftan alınmış parçalardan oluştuğu net olarak tespit edildi.
Adam figürünün tamamen derleme olduğu anlaşıldı.
Çocuklardan birinin elinde bir şey varmış gibi görünüyor. Oysa elinde hiçbir şey olmadığı ortaya çıktı.
Başka bir yerden kopyalanan çocuğun parmak kenarları kesik kalmış.
Çocuklardan birinin, bir kolunun diğer kolundan çok daha ince olduğu anlaşıldı.
Adamın arkasındaki duvar, birdenbire beyaz bir boşluğa dönüşüyor.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
25 Nisan 2015       Mesaj #8
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ermenistan'ın ilk Başbakanı itiraf etmiş işte belge
25 Nisan 2015 Cumartesi 14:13
Milliyet gazetesi yazarı Güneri Civaoğlu, Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni 1923 yılında Bükreş’te “Taşnak Partisi” toplantısına sunduğu raporu köşesinde yer verdi.

Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni, 1923'te "İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik." diyor.

Yine Kaçaznuni açıklamasında "Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur." ifadeleri dikkat çekiyor.

Ermeni soykırımı iddialarının 100. yıl dönümünde tartışmalar alevlendi. 1915 olaylarına ilişkin günün en ilginç yazılarından birisine Güneri Civaoğlu imza attı.

"Belgeyse, işte ‘belge’ başlıklı yazısında yazar, soykırım var mı yok mu tartışmalarına değinerek "iyi hoş da bu kadar “köpürtmeye” gerek kalmadan ortada apaçık öyle bir tarihi belge var ki, tek başına yeter." deyip köşesinde o belgeyi yayınladı.

ÖLDÜK, ÖLDÜRDÜK’

İŞTE o tarihi belge niteliğindeki Ovanes’in Taşnak Partisi toplantısına sunduğu ve altında imzası olan satırlar...

1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı.
....................
Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. “Türkiye’den denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?

AKLIMIZ DUMANLANMIŞTI
Askeri operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin milli mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.
Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.

TÜRKLER DOĞRU YAPTI
1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Rus hükümetine karşı dünkü inancımız ne denli körü körüne ve temelsizse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi.

HASTALIKLI PSİKOLOJİMİZ
Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır. Osmanlı’dan, Akdeniz’e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.
Kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
5 Mayıs 2015       Mesaj #9
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Zeytun İsyanı

1895 yılında Maraş'ta Zeytun İsyanı çıktı. Ermeni komiteleri Zeytun yakınlarında Karanlık Dere denilen yerde büyük bir toplantı yaparak ayaklanma kararı aldılar. Zeytun ile diğer yerler arasında irtibatı sağlayan telgraf telleri kesildi. Ermeni çeteleri Avrupa'dan, bilhassa İngiltere'den sağladıkları silahlarla çevredeki Türk köylerine saldırılara başladılar. Ermenilerin amacı Zeytun'da bağımsız bir devlet kurmaktı. İngiltere'nin Halep ve Adana konsolosları da Ermenilere destek veriyordu. Bu isyanda Osmanlı Devleti'nin ihalelerini alarak aşırı derecede zengin olan Maraşlı Agop Hırlakyan 50.000 adet Şınaydır, Martin Ve Vincıstır marka silah ile 20.000.000 adet mermi satın aldı. Bunlar 1895 Zeytun isyanında Türklere karşı kullanıldı. Sadece bu isyanda 13.000 asker 7.000 sivil olmak üzere toplam 20.000 Türk şehit oldu. Ermenilerden ise 125 kişi öldü. Buna rağmen İngiliz, Fransız ve Rus Konsolosları Türkleri suçlu ve Ermeni eşkıyalarını masum buldular. Eşkıyanın affını sağlayarak suçluların yurtdışına çıkmasına aracı oldular.

Ermeniler Avrupa devletlerinin desteğini almak için bölgede bir Latin papazı ve arkadaşlarını öldürerek, bunların Türkler tarafından öldürüldüğü iddiasında bulundular. Osmanlı Hükûmeti yaptığı tahkikatta Latin papazının Türkler tarafından öldürülmediğini ve Ermenilerin bu cinayeti işlediklerini ispatladı.

Ermeniler Zeytun Kaymakamı'nın evini kurşunlayarak 7 Ekim 1895'te isyanlarını ilan ettiler. Üzerlerine gönderilen kuvvet, isyancılarla baş edemedi. Maraş Mutasarrıfı, Halep Vilayeti'nden yardım istediği halde asker gönderilmesi gecikince Zeytun'daki askerî kışla işgal edildi ve askerler esir edildi. Ayrıca Sivas, Van, Diyarbakır ve Erzurum'dan gelen Ermeni çeteleri Zeytun'daki eşkıyaya yardım ettiler.

Osmanlı Hükûmeti, Zeytun İsyanı'nı bastırması için Mustafa Remzi Paşa'yı gönderdi. Zeytun kazası çevresindeki Ermeniler temizlenince asiler kaza merkezine sığındılar. İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Avusturya ve Almanya gibi altı devletin müdahalesi Zeytun'daki Ermeniler ile devletin anlaşması sağlandı. Osmanlı Devleti Avrupa devletlerinin baskısı ile Zeytun'da genel af ilan ederek; silahların teslimi, yabancı komitecilerin gönderilmesi, birikmiş vergi borçlarının af edilmesi, mevcut vergilerin hafifletilmesi ve ıslahat yapılmasını içeren tavizler vermek zorunda kaldı. Bu durum Zeytun Ermeni isyancılarının daha da şımarmalarına neden oldu.

1914 yılında Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı'na katılarak genel seferberlik ilan etti. Osmanlı Devleti'nin düşmanları olan İtilâf Devletlerinden İngiliz, Fransız ve Rusların kışkırtmaları ile Osmanlı ülkesinin bir çok yerinde Ermeni isyanları ortaya çıktı.

Ermeniler I.Dünya Savaşı'nın oluşturduğu nazik ortamdan yararlanarak bağımsız bir Ermenistan devleti kurmak istediler. Ermenilerin bu amacını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan İtilâf Devletleri ise Osmanlı ülkesindeki Ermenileri kışkırtarak, Türk ordusunun arkasından cephe açmalarını sağladı. Doğu Anadolu Bölgesi'nde Rusya'ya karşı savaşan Türk ordusunu arkadan vurmak amacıyla birçok bölgede olduğu gibi, Maraş bölgesinde de Ermeniler isyan ettiler. Bu isyanlar arasında en kanlı ve şiddetlilerinden biri de bölgedeki en büyük Ermeni yerleşim merkezi Zeytun kazasında ortaya çıktı. 1915 yılında başlayan bu isyan, Ermenilerin çevredeki Türk köylerine saldırıları ve Türk askerlerini katletmeleri ile başladı.

Ermenilerin isyanını bastırmak üzere, Maraş Mutasarrıfı Haydar Bey buraya asker göndererek isyanı kısmen bastırdı. Ancak Haydar Bey'in Urfa Mutasarrıflığı'na tayin edilmesi ile Ermeni isyanı yeniden şiddetlendi.

Haydar Bey'in yerine Maraş Mutasarrıflığı'na atanan Mümtaz Bey, Ermenilerin üzerine tekrar asker sevk etti. Zeytun Ermeni isyanını bastırmak için buraya gönderilen Maraş Jandarma Bölük Komutanı Binbaşı Süleyman Bey ve bir çok asker Ermeni eşkıyası tarafından şehit edildi.

Zeytun'dan başka, bugünkü Maraş merkeze bağlı ve bölgedeki en büyük Ermeni köylerinden olan Dönüklü Kasabası yakınlarındaki Fındıcak'ta da isyan çıktı. Bu isyan 1915 Ocak ayından Ağustos'un başına kadar devam etti. Çanakkale Savaşları'nın devam ettiği bu tarihlerde Zeytun isyanının bu denli şiddetli olması oldukça düşündürücüydü. Ayrıca Zeytun yakınlarındaki Fırnız Nahiyesi'ndeki Ermeniler de ayaklandılar.

Osmanlı Hükûmeti, akan kanı durdurmak ve şiddetlenen isyanı bastırmak için bir çözüm olarak 1915 yılında Tehcir Yasası'nı çıkardı. Bu yasa ile Anadolu'da yaşayan, isyan halinde olan ve Türk ordusunu arkadan vuran Ermeniler; yine bir Türk toprağı olan ve cephe gerisi sayılan Suriye'ye göç ettirildi.

Tehcir Yasası uygulanırken, çıkarılan kanunlar çerçevesinde göç ettirilen Ermenilerin gidecekleri yerlere düzenli ve güvenli şekilde ulaşabilmeleri için bütün askerî, siyasî ve idarî önlemler alındı. Hatta bu çerçevede yerleri değiştirilen Ermenilerin taşınmaz eşya ve emlâki de Osmanlı Devleti garantisine alındı.

Tehcir Yasası çerçevesinde, Maraş bölgesinde başta Zeytun kazası olmak üzere bütün nahiye ve köylerdeki Ermeniler de Suriye'ye göç ettirilenler arasında yer aldı. Ancak silahlı Ermeni çeteleri dağlara sığınarak faaliyetlerine devam ettiler. Maraş merkezindeki Ermeniler tehcire tâbi tutulmadılar.

Osmanlı Devleti, müttefikleri olan Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan'ın I.Dünya Savaşı'ndan çekilmeleri ile, tek başına İtilâf Devletlerine karşı koyamayarak ateşkes istemek zorunda kaldı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, İtilâf Devletleri ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesi, İtilâf Devletlerine güvenlikleri gereğince gerekli gördükleri stratejik yerleri işgal etme hakkını tanımakta idi. Bu madde gereğince Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöresi İngilizler tarafından işgal edilmeye başlandı. Suriye üzerinden bu bölgeleri işgale başlayan İngiliz askerleri, buradaki Ermenileri de bölgeye gelmeye teşvik ettiler.

Daha sonra İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucunda Suriye ile Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöreleri Fransız işgaline bırakıldı. Fransızlar Ermenileri kendi ordularında kullanmak, onların desteğini sağlamak ve bölgede işgallerini yerleştirmek için daha önce tehcir ettirilen Ermenileri bölgeye yerleştirmeye başladılar. Türklerden intikam almak amacıyla Fransız ordusuna katılan Ermeniler, Maraş bölgesine gelmeye başladılar. Ayrıca bölgeden daha önce çıkarılan Ermeni halkından da birçokları eski yerlerine geri döndüler. Bölgeye bu şekilde gelen Ermenilerin sayısı 150.000 kişiyi geçmekte idi. Maraş'ın Fransız işgali döneminde Ermeniler Fransızlarla işbirliği yaparak Türk halkına akıl almaz mezalimde bulundular.

Benzer Konular

14 Mayıs 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Ekim 2012 / çibiusa Taslak Konular
10 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
29 Nisan 2010 / Ziyaretçi Soru-Cevap