Arama

Uygarlıkların gelişmesinde bilimin önemi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 25 Kasım 2017 Gösterim: 30.367 Cevap: 5
önemliii - avatarı
önemliii
Ziyaretçi
3 Mart 2009       Mesaj #1
önemliii - avatarı
Ziyaretçi
Uygarlıkların gelişmesinde bilimin önemi nedir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Bilim ve Uygarlık -
Çeşitli Tükçe sözlüklerden tanımlar vermek gerekirse,
Sponsorlu Bağlantılar
• Bir memleketin veya bir toplumun düşünce ve sanat hayatıyla maddi ve manevi varlığa has niteliklerinin tümü. Meydan Larousse
• Bazı toplumların ekonomik, siyasi, toplumsal ve vb. bakımlardan ulaştıkları ve bir ideal sayılan gelişme durumu. Büyük Larousse
• İnsanların toplu olarak daha iyi halde yaşamaları ve tabiata hükmedebilmeleri için gösterdikleri gayretlerden çıkan sonuçların tamamı olup bilim ve kültü halinde belirir. Büyük Sözlük
• Ve son tanım olarak Tük Dil Kurumu’nun 1992 yılında yayınladığı Tükçe Sözlükteki uygarlık karşılığı : “Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü” olarak geçmektedir.

Tanımlardan da çıkarılabileceği gibi uygarlık bir insan topluluğunun temelini oluşturur. Her halk uygarlığını kendinde taşır, kendisiyle götüü. Uygarlık yayıldığı zaman insanlığın ortak mirası zenginleşir, kendi üzerine kapanırsa hiçbir topluma hiçbir şey kazandırmaz, gelişmez, olduğu yerde sayar. Doğma, büyüme, olgunluk ve ölüm şeklindeki hayat süecinin gelişigüzel bir şekilde insan topluluklarına uygulanması, uygarlığın alışverişsiz, etkisiz, kabul ve retsiz olamayacağını bizlere kanıtlar. Uygarlık süekli bir arayış içindedir. Kendi içinde çakıştığı noktalarda, bulunduğu halk tarafından düzlüğe çıkarılır. Halkın uygarlığı reddedememesinin kaçınılmaz olduğu sonucu uygarlığın halkla birlikte doğup yaşamasından çıkarılabilir.

Konumun bir diğer bölümü olan Bilim başlığına gelince, sanırım hepimiz şu an bulunduğumuz yere bağlı olarak az çok bilimin ne olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle bilimin tanımından çok, bazı kaynaklardan topladığım tarihteki ünlü düşünülerin bilim hakkındaki özdeyişlerinden faydalanmak istiyorum. Descartes’ e göre, nasıl ki matematiğin mükemmelliği, verilerinin doğrulunda ve az şeyle çok şey anlatma gücündeyse; özdeyişlerin de mükemmelliği, söylenenlerin doğruluğunda ve az sözle çok şey anlatma gücündedir. Örneğin Einstein’ın bilim tanımı şöyle: “ Bilim, duyumsal yaşantılarımızın karmakarışık çeşitliliğini mantıksal yönden düzgün bir düşünce sistemi haline koymak çabasıdır.”

Ünlü Alman yazar Goethe’ nin bilimle ilgili kısa bir paragraflık düşünceleriyse şöyle: “ Eğer bilgiye, bilime kendimizi verebiliyorsak bu, hayata daha donatılmış, daha güçlü olarak dönebilmek içindir. Hayatta sağlık ve erdemden sonra, bilgi ve bilimden daha değerli hiçbir şey yoktur; aynı zamanda onun kadar kolay ulaşılan, bedava elde edilen bir şeyde yoktur. Bütün iş sakin olmak ve bütün masraf da harcamaktan kurtulamayacağımız zamandır.” Elbetteki Goethe’ nin burada kolay ulaşılabilirlikten kastettiği bilimin internetle olan ilişkisi değildi. Gerçektende bilime ulaşmak zannedildiği kadar zor, karmaşık bir süeç değildir. Harcanması gereken zaman bilinçli bir biçimde kullanıldığında bilim avcumuzun içinde kıpırdayan bir varlık gibidir.

Atatük’ ün “hayatta en hakiki müşit ilimdir.” sözü oldukça yerinde bir değer biçmedir. Binlerce yıldan beri birikmiş ve insanlığa miras kalmış bilim hazinesine sahip olmaya kalkışmayan kimse, Cicero’nun sözlerine hak vermek zorundadır. “Doğmadan önce neler olduğunu bilmemek daima çocuk kalmak demektir.” diyor Cicero. Yanlızca güç ve özgülük bilimdir. Süekli olan mutluluk da bilgi ardından koşmak ve anlamaktan zevk almaktır.

Peki, Bilim kaçınılmaz mıdır? Şimdi de bu konuda biraz zihninizi zorlamanızı istiyorum. Burada “kaçınılmaz” sözünden anlaşılan bilimin mutlaka ve ne olursa olsun ilerleyeceği gerçeğidir. Bertrand Russell’ın “ Eğer Kepler, Galileo ve Newton daha bebekken ölselerdi, şimdi içinde yaşadığımız Dünyanın 16.yy daki dünyadan pek ama pek az farkı olurdu.” şeklindeki sözü bana göre tarihteki talihsiz değerlendirmelerden biridir. Kanımca bilim kaçınılmazdır, kişilere ve/veya topluluklara hapsedilmesi yanlıştır. Bilim er ya da geç, zor ya da kolay, karmaşık ya da basit, yer ve zamana bağlı olmaksızın ortaya çıkacak, ilerleyecektir. Bütün bunların en güzel örneği, tarihte bilim adına haklı olduğu halde bilimsel çalışmalarından dolayı yaşadığı topraklardan sınırdışı edilen, işkenceye çarptırılan ve hatta kellesi vurulan birçok bilim adamıdır. Başka bir deyişle bilim kapılarıdır. Bilimin günün birinde bu kapılardan çıkışı kaçınılmazdır.
İçinde bulunduğumuz bu bilgi ve bilim çağında, artık bilimi süekli olarak daha iyi kuramların işgal ettiği bir kuramlar kümesi olarak düşünmemiz gerekiyor. Fikirlerimizi sınamayı ve bu fikirlerin düzeltilebilir olduğunu unutmamamız gerekiyor. “ Bilim değiştiği için geçerlidir.” sözü ile Peirce bunu en öz biçimde dile getirmiştir. Tüm bilimsel sorunlar için geçerli tek bir yaklaşım olamayacağını insanoğlunun ataları yüzyıllar önce kavradı. Şimdi ise onların torunları olan bizlere düşen görev bilimin ışığında kendi en iyilerimizi aramamızdır. Yine Atatük’ ün “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız.” sözü bize düşen görevi yeterince açıklar.

Son olarak bütün söylediklerimden sonra birazda bilim ve uygarlık arasındaki ilişkiye değinmek istiyorum. Bütün bu anlattıklarımı hazırlarken kafamda oluşan bir uygarlık tanımı şöyle oldu: “ Bilim ile sağduyunun bir araya gelmesinden doğan bir yaşam biçimidir uygarlık.” Evet uygarlık gerçektende bir yaşam biçimidir ve bilim onun kaçınılmaz bir parçasıdır. Uygarlığın oluşumu ve ilerlemesi için ise bilim onun karanlıktaki en güçlü yol gösterici ışığıdır. Uygarlık ve bilim birbirlerini tamalayan iki olgudur diyerek sözlerimi bitiryorum. Beni dinlediğiniz için teşekküler.
Son düzenleyen Safi; 25 Kasım 2017 20:06
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
3 Mart 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

BİLİM ve UYGARLIK


Sayın hocam, değerli arkadaşlar size konuşma sürem içinde “Bilim ve Uygarlık” hakkındaki düşünce ve hazırladıklarımı aktarmak istiyorum. Dilerseniz konuşmamın sonunda bana konuyla ilgili çeşitli sorular yöneltebilirsiniz.
Sponsorlu Bağlantılar
Konum olan Bilim ve Uygarlık ikilisine öncelikle çeşitli kaynaklardan topladığım uygarlık nedir? sorusuna cevap vererek başlamak istiyorum.
Eşanlamlısı “Medine” kelimesinden gelen “Medeniyet” olan uygarlık kelimesinin günümüz modern Türkçesinde karşılığı uygarlıktır.
Çeşitli Türkçe sözlüklerden tanımlar vermek gerekirse,
Bir memleketin veya bir toplumun düşünce ve sanat hayatıyla maddi ve manevi varlığa has niteliklerinin tümü. Meydan Larousse
Bazı toplumların ekonomik, siyasi, toplumsal ve vb. bakımlardan ulaştıkları ve bir ideal sayılan gelişme durumu. Büyük Larousse
İnsanların toplu olarak daha iyi halde yaşamaları ve tabiata hükmedebilmeleri için gösterdikleri gayretlerden çıkan sonuçların tamamı olup bilim ve kültür halinde belirir. Büyük Sözlük
Ve son tanım olarak Türk Dil Kurumu’nun 1992 yılında yayınladığı Türkçe Sözlükteki uygarlık karşılığı : “Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü” olarak geçmektedir.

Tanımlardan da çıkarılabileceği gibi uygarlık bir insan topluluğunun temelini oluşturur. Her halk uygarlığını kendinde taşır, kendisiyle götürür. Uygarlık yayıldığı zaman insanlığın ortak mirası zenginleşir, kendi üzerine kapanırsa hiçbir topluma hiçbir şey kazandırmaz, gelişmez, olduğu yerde sayar. Doğma, büyüme, olgunluk ve ölüm şeklindeki hayat sürecinin gelişigüzel bir şekilde insan topluluklarına uygulanması, uygarlığın alışverişsiz, etkisiz, kabul ve retsiz olamayacağını bizlere kanıtlar. Uygarlık sürekli bir arayış içindedir. Kendi içinde çakıştığı noktalarda, bulunduğu halk tarafından düzlüğe çıkarılır. Halkın uygarlığı reddedememesinin kaçınılmaz olduğu sonucu uygarlığın halkla birlikte doğup yaşamasından çıkarılabilir.

Konumun bir diğer bölümü olan Bilim başlığına gelince, sanırım hepimiz şu an bulunduğumuz yere bağlı olarak az çok bilimin ne olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle bilimin tanımından çok, bazı kaynaklardan topladığım tarihteki ünlü düşünürlerin bilim hakkındaki özdeyişlerinden faydalanmak istiyorum. Descartes’ e göre, nasıl ki matematiğin mükemmelliği, verilerinin doğrulunda ve az şeyle çok şey anlatma gücündeyse; özdeyişlerin de mükemmelliği, söylenenlerin doğruluğunda ve az sözle çok şey anlatma gücündedir. Örneğin Einstein’ın bilim tanımı şöyle: “ Bilim, duyumsal yaşantılarımızın karmakarışık çeşitliliğini mantıksal yönden düzgün bir düşünce sistemi haline koymak çabasıdır.”

Ünlü Alman yazar Goethe’ nin bilimle ilgili kısa bir paragraflık düşünceleriyse şöyle: “ Eğer bilgiye, bilime kendimizi verebiliyorsak bu, hayata daha donatılmış, daha güçlü olarak dönebilmek içindir. Hayatta sağlık ve erdemden sonra, bilgi ve bilimden daha değerli hiçbir şey yoktur; aynı zamanda onun kadar kolay ulaşılan, bedava elde edilen bir şeyde yoktur. Bütün iş sakin olmak ve bütün masraf da harcamaktan kurtulamayacağımız zamandır.” Elbetteki Goethe’ nin burada kolay ulaşılabilirlikten kastettiği bilimin internetle olan ilişkisi değildi. Gerçektende bilime ulaşmak zannedildiği kadar zor, karmaşık bir süreç değildir. Harcanması gereken zaman bilinçli bir biçimde kullanıldığında bilim avcumuzun içinde kıpırdayan bir varlık gibidir.

Atatürk’ ün “hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözü oldukça yerinde bir değer biçmedir. Binlerce yıldan beri birikmiş ve insanlığa miras kalmış bilim hazinesine sahip olmaya kalkışmayan kimse, Cicero’nun sözlerine hak vermek zorundadır. “Doğmadan önce neler olduğunu bilmemek daima çocuk kalmak demektir.” diyor Cicero. Yanlızca güç ve özgürlük bilimdir. Sürekli olan mutluluk da bilgi ardından koşmak ve anlamaktan zevk almaktır.

Peki, Bilim kaçınılmaz mıdır? Şimdi de bu konuda biraz zihninizi zorlamanızı istiyorum. Burada “kaçınılmaz” sözünden anlaşılan bilimin mutlaka ve ne olursa olsun ilerleyeceği gerçeğidir. Bertrand Russell’ın “ Eğer Kepler, Galileo ve Newton daha bebekken ölselerdi, şimdi içinde yaşadığımız Dünyanın 16.yy daki dünyadan pek ama pek az farkı olurdu.” şeklindeki sözü bana göre tarihteki talihsiz değerlendirmelerden biridir. Kanımca bilim kaçınılmazdır, kişilere ve/veya topluluklara hapsedilmesi yanlıştır. Bilim er ya da geç, zor ya da kolay, karmaşık ya da basit, yer ve zamana bağlı olmaksızın ortaya çıkacak, ilerleyecektir. Bütün bunların en güzel örneği, tarihte bilim adına haklı olduğu halde bilimsel çalışmalarından dolayı yaşadığı topraklardan sınırdışı edilen, işkenceye çarptırılan ve hatta kellesi vurulan birçok bilim adamıdır. Başka bir deyişle bilim kapılarıdır. Bilimin günün birinde bu kapılardan çıkışı kaçınılmazdır.
İçinde bulunduğumuz bu bilgi ve bilim çağında, artık bilimi sürekli olarak daha iyi kuramların işgal ettiği bir kuramlar kümesi olarak düşünmemiz gerekiyor. Fikirlerimizi sınamayı ve bu fikirlerin düzeltilebilir olduğunu unutmamamız gerekiyor. “ Bilim değiştiği için geçerlidir.” sözü ile Peirce bunu en öz biçimde dile getirmiştir. Tüm bilimsel sorunlar için geçerli tek bir yaklaşım olamayacağını insanoğlunun ataları yüzyıllar önce kavradı. Şimdi ise onların torunları olan bizlere düşen görev bilimin ışığında kendi en iyilerimizi aramamızdır. Yine Atatürk’ ün “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız.” sözü bize düşen görevi yeterince açıklar.

Son olarak bütün söylediklerimden sonra birazda bilim ve uygarlık arasındaki ilişkiye değinmek istiyorum. Bütün bu anlattıklarımı hazırlarken kafamda oluşan bir uygarlık tanımı şöyle oldu: “ Bilim ile sağduyunun bir araya gelmesinden doğan bir yaşam biçimidir uygarlık.” Evet uygarlık gerçektende bir yaşam biçimidir ve bilim onun kaçınılmaz bir parçasıdır. Uygarlığın oluşumu ve ilerlemesi için ise bilim onun karanlıktaki en güçlü yol gösterici ışığıdır. Uygarlık ve bilim birbirlerini tamalayan iki olgudur diyerek sözlerimi bitiryorum. Beni dinlediğiniz için teşekkürler.
Son düzenleyen Safi; 25 Kasım 2017 20:06
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
3 Mart 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Bilim ve Uygarlık -
Çeşitli Tükçe sözlüklerden tanımlar vermek gerekirse,
• Bir memleketin veya bir toplumun düşünce ve sanat hayatıyla maddi ve manevi varlığa has niteliklerinin tümü. Meydan Larousse
• Bazı toplumların ekonomik, siyasi, toplumsal ve vb. bakımlardan ulaştıkları ve bir ideal sayılan gelişme durumu. Büyük Larousse
• İnsanların toplu olarak daha iyi halde yaşamaları ve tabiata hükmedebilmeleri için gösterdikleri gayretlerden çıkan sonuçların tamamı olup bilim ve kültü halinde belirir. Büyük Sözlük
• Ve son tanım olarak Tük Dil Kurumu’nun 1992 yılında yayınladığı Tükçe Sözlükteki uygarlık karşılığı : “Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü” olarak geçmektedir.

Tanımlardan da çıkarılabileceği gibi uygarlık bir insan topluluğunun temelini oluşturur. Her halk uygarlığını kendinde taşır, kendisiyle götüü. Uygarlık yayıldığı zaman insanlığın ortak mirası zenginleşir, kendi üzerine kapanırsa hiçbir topluma hiçbir şey kazandırmaz, gelişmez, olduğu yerde sayar. Doğma, büyüme, olgunluk ve ölüm şeklindeki hayat süecinin gelişigüzel bir şekilde insan topluluklarına uygulanması, uygarlığın alışverişsiz, etkisiz, kabul ve retsiz olamayacağını bizlere kanıtlar. Uygarlık süekli bir arayış içindedir. Kendi içinde çakıştığı noktalarda, bulunduğu halk tarafından düzlüğe çıkarılır. Halkın uygarlığı reddedememesinin kaçınılmaz olduğu sonucu uygarlığın halkla birlikte doğup yaşamasından çıkarılabilir.

Konumun bir diğer bölümü olan Bilim başlığına gelince, sanırım hepimiz şu an bulunduğumuz yere bağlı olarak az çok bilimin ne olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle bilimin tanımından çok, bazı kaynaklardan topladığım tarihteki ünlü düşünülerin bilim hakkındaki özdeyişlerinden faydalanmak istiyorum. Descartes’ e göre, nasıl ki matematiğin mükemmelliği, verilerinin doğrulunda ve az şeyle çok şey anlatma gücündeyse; özdeyişlerin de mükemmelliği, söylenenlerin doğruluğunda ve az sözle çok şey anlatma gücündedir. Örneğin Einstein’ın bilim tanımı şöyle: “ Bilim, duyumsal yaşantılarımızın karmakarışık çeşitliliğini mantıksal yönden düzgün bir düşünce sistemi haline koymak çabasıdır.”

Ünlü Alman yazar Goethe’ nin bilimle ilgili kısa bir paragraflık düşünceleriyse şöyle: “ Eğer bilgiye, bilime kendimizi verebiliyorsak bu, hayata daha donatılmış, daha güçlü olarak dönebilmek içindir. Hayatta sağlık ve erdemden sonra, bilgi ve bilimden daha değerli hiçbir şey yoktur; aynı zamanda onun kadar kolay ulaşılan, bedava elde edilen bir şeyde yoktur. Bütün iş sakin olmak ve bütün masraf da harcamaktan kurtulamayacağımız zamandır.” Elbetteki Goethe’ nin burada kolay ulaşılabilirlikten kastettiği bilimin internetle olan ilişkisi değildi. Gerçektende bilime ulaşmak zannedildiği kadar zor, karmaşık bir süeç değildir. Harcanması gereken zaman bilinçli bir biçimde kullanıldığında bilim avcumuzun içinde kıpırdayan bir varlık gibidir.

Atatük’ ün “hayatta en hakiki müşit ilimdir.” sözü oldukça yerinde bir değer biçmedir. Binlerce yıldan beri birikmiş ve insanlığa miras kalmış bilim hazinesine sahip olmaya kalkışmayan kimse, Cicero’nun sözlerine hak vermek zorundadır. “Doğmadan önce neler olduğunu bilmemek daima çocuk kalmak demektir.” diyor Cicero. Yanlızca güç ve özgülük bilimdir. Süekli olan mutluluk da bilgi ardından koşmak ve anlamaktan zevk almaktır.

Peki, Bilim kaçınılmaz mıdır? Şimdi de bu konuda biraz zihninizi zorlamanızı istiyorum. Burada “kaçınılmaz” sözünden anlaşılan bilimin mutlaka ve ne olursa olsun ilerleyeceği gerçeğidir. Bertrand Russell’ın “ Eğer Kepler, Galileo ve Newton daha bebekken ölselerdi, şimdi içinde yaşadığımız Dünyanın 16.yy daki dünyadan pek ama pek az farkı olurdu.” şeklindeki sözü bana göre tarihteki talihsiz değerlendirmelerden biridir. Kanımca bilim kaçınılmazdır, kişilere ve/veya topluluklara hapsedilmesi yanlıştır. Bilim er ya da geç, zor ya da kolay, karmaşık ya da basit, yer ve zamana bağlı olmaksızın ortaya çıkacak, ilerleyecektir. Bütün bunların en güzel örneği, tarihte bilim adına haklı olduğu halde bilimsel çalışmalarından dolayı yaşadığı topraklardan sınırdışı edilen, işkenceye çarptırılan ve hatta kellesi vurulan birçok bilim adamıdır. Başka bir deyişle bilim kapılarıdır. Bilimin günün birinde bu kapılardan çıkışı kaçınılmazdır.
İçinde bulunduğumuz bu bilgi ve bilim çağında, artık bilimi süekli olarak daha iyi kuramların işgal ettiği bir kuramlar kümesi olarak düşünmemiz gerekiyor. Fikirlerimizi sınamayı ve bu fikirlerin düzeltilebilir olduğunu unutmamamız gerekiyor. “ Bilim değiştiği için geçerlidir.” sözü ile Peirce bunu en öz biçimde dile getirmiştir. Tüm bilimsel sorunlar için geçerli tek bir yaklaşım olamayacağını insanoğlunun ataları yüzyıllar önce kavradı. Şimdi ise onların torunları olan bizlere düşen görev bilimin ışığında kendi en iyilerimizi aramamızdır. Yine Atatük’ ün “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız.” sözü bize düşen görevi yeterince açıklar.

Son olarak bütün söylediklerimden sonra birazda bilim ve uygarlık arasındaki ilişkiye değinmek istiyorum. Bütün bu anlattıklarımı hazırlarken kafamda oluşan bir uygarlık tanımı şöyle oldu: “ Bilim ile sağduyunun bir araya gelmesinden doğan bir yaşam biçimidir uygarlık.” Evet uygarlık gerçektende bir yaşam biçimidir ve bilim onun kaçınılmaz bir parçasıdır. Uygarlığın oluşumu ve ilerlemesi için ise bilim onun karanlıktaki en güçlü yol gösterici ışığıdır. Uygarlık ve bilim birbirlerini tamalayan iki olgudur diyerek sözlerimi bitiryorum. Beni dinlediğiniz için teşekküler.
Son düzenleyen Safi; 25 Kasım 2017 20:07
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mart 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
medeniyetlerin gelişmesinde bilimin önemini savunan yorumları bekliyorum yarın münazara var bu konuyu savunmam gerek
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Şubat 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bilimin gelişmesiyle beraber ülkelerinde gelişmesi daha fazla ortaya çıkmıştır bunun en basit örneği japonyadır. japonyada sanat yok denecek kadar azdır anacak japonya tam gelişmiş ülkelerin başında gelmektedir.buradanda ülkelerin gelişmesinde bilimin diğer faktörlerden önde olduğunu görüyoruz.kısaca sanatın uygarlık gelişiminde geri planda olduğunu görüyoruz.Sanatla gelişen bir ülke gösterilemez çünkü yok dnecek kadar azdır.ayrıca amerikadada sanat yok denecek kadar azdır. amerika gelişimini icatlarla tamamlamıştır.dünyada gelişmiş ülke sıralamasındada amerikanın başta olduğunu bilmekteyiz.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
11 Şubat 2013       Mesaj #6
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Uygarlıkların gelişmesinde bilimin önemi,
Bilim ve Uygarlık

Uygarlık bir insan topluluğunun temelini oluşturur. Her halk uygarlığını kendinde taşır, kendisiyle götürür. Uygarlık yayıldığı zaman insanlığın ortak mirası zenginleşir, kendi üzerine kapanırsa hiçbir topluma hiçbir şey kazandırmaz, gelişmez, olduğu yerde sayar. Doğma, büyüme, olgunluk ve ölüm şeklindeki hayat sürecinin gelişigüzel bir şekilde insan topluluklarına uygulanması, uygarlığın alışverişsiz, etkisiz, kabul ve retsiz olamayacağını bizlere kanıtlar.

Uygarlık sürekli bir arayış içindedir. Kendi içinde çakıştığı noktalarda, bulunduğu halk tarafından düzlüğe çıkarılır. Halkın uygarlığı reddedememesinin kaçınılmaz olduğu sonucu uygarlığın halkla birlikte doğup yaşamasından çıkarılabilir.

Descartes' e göre, nasıl ki matematiğin mükemmelliği, verilerinin doğrulunda ve az şeyle çok şey anlatma gücündeyse; özdeyişlerin de mükemmelliği, söylenenlerin doğruluğunda ve az sözle çok şey anlatma gücündedir. Örneğin Einstein'ın bilim tanımı şöyle: “ Bilim, duyumsal yaşantılarımızın karmakarışık çeşitliliğini mantıksal yönden düzgün bir düşünce sistemi haline koymak çabasıdır.”

Ünlü Alman yazar Goethe' nin bilimle ilgili kısa bir paragraflık düşünceleriyse şöyle: “ Eğer bilgiye, bilime kendimizi verebiliyorsak bu, hayata daha donatılmış, daha güçlü olarak dönebilmek içindir. Hayatta sağlık ve erdemden sonra, bilgi ve bilimden daha değerli hiçbir şey yoktur; aynı zamanda onun kadar kolay ulaşılan, bedava elde edilen bir şeyde yoktur. Bütün iş sakin olmak ve bütün masraf da harcamaktan kurtulamayacağımız zamandır.” Elbetteki Goethe' nin burada kolay ulaşılabilirlikten kastettiği bilimin internetle olan ilişkisi değildi. Gerçektende bilime ulaşmak zannedildiği kadar zor, karmaşık bir süeç değildir. Harcanması gereken zaman bilinçli bir biçimde kullanıldığında bilim avcumuzun içinde kıpırdayan bir varlık gibidir.

Atatük' ün “hayatta en hakiki müşit ilimdir.” sözü oldukça yerinde bir değer biçmedir. Binlerce yıldan beri birikmiş ve insanlığa miras kalmış bilim hazinesine sahip olmaya kalkışmayan kimse, Cicero'nun sözlerine hak vermek zorundadır. “Doğmadan önce neler olduğunu bilmemek daima çocuk kalmak demektir.” diyor Cicero. Yanlızca güç ve özgülük bilimdir. Süekli olan mutluluk da bilgi ardından koşmak ve anlamaktan zevk almaktır.

Peki, Bilim kaçınılmaz mıdır?
Burada “kaçınılmaz” sözünden anlaşılan bilimin mutlaka ve ne olursa olsun ilerleyeceği gerçeğidir. Bertrand Russell'ın “ Eğer Kepler, Galileo ve Newton daha bebekken ölselerdi, şimdi içinde yaşadığımız Dünyanın 16.yy daki dünyadan pek ama pek az farkı olurdu.” şeklindeki sözü bana göre tarihteki talihsiz değerlendirmelerden biridir. Kanımca bilim kaçınılmazdır, kişilere ve/veya topluluklara hapsedilmesi yanlıştır. Bilim er ya da geç, zor ya da kolay, karmaşık ya da basit, yer ve zamana bağlı olmaksızın ortaya çıkacak, ilerleyecektir. Bütün bunların en güzel örneği, tarihte bilim adına haklı olduğu halde bilimsel çalışmalarından dolayı yaşadığı topraklardan sınırdışı edilen, işkenceye çarptırılan ve hatta kellesi vurulan birçok bilim adamıdır. Başka bir deyişle bilim kapılarıdır. Bilimin günün birinde bu kapılardan çıkışı kaçınılmazdır.

İçinde bulunduğumuz bu bilgi ve bilim çağında, artık bilimi süekli olarak daha iyi kuramların işgal ettiği bir kuramlar kümesi olarak düşünmemiz gerekiyor. Fikirlerimizi sınamayı ve bu fikirlerin düzeltilebilir olduğunu unutmamamız gerekiyor. “ Bilim değiştiği için geçerlidir.” sözü ile Peirce bunu en öz biçimde dile getirmiştir.

Tüm bilimsel sorunlar için geçerli tek bir yaklaşım olamayacağını insanoğlunun ataları yüzyıllar önce kavradı. Şimdi ise onların torunları olan bizlere düşen görev bilimin ışığında kendi en iyilerimizi aramamızdır. Yine Atatük' ün “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız.” sözü bize düşen görevi yeterince açıklar.

Son olarak birazda bilim ve uygarlık arasındaki ilişkiye değinmek gerekirse; Bütün bu anlatılanların tanımı şöyle ki: “ Bilim ile sağduyunun bir araya gelmesinden doğan bir yaşam biçimidir uygarlık.” Evet uygarlık gerçektende bir yaşam biçimidir ve bilim onun kaçınılmaz bir parçasıdır. Uygarlığın oluşumu ve ilerlemesi için ise bilim onun karanlıktaki en güçlü yol gösterici ışığıdır. Uygarlık ve bilim birbirlerini tamalayan iki olgudur.
Son düzenleyen Safi; 25 Kasım 2017 20:15

Benzer Konular

23 Kasım 2014 / Misafir Soru-Cevap
26 Ekim 2014 / Mesut Caner Soru-Cevap
23 Ekim 2014 / aligecmen Cevaplanmış
16 Aralık 2016 / akıllı kıss Soru-Cevap