Arama

III. Selim'in yaptığı ıslahatlar hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 3 Nisan 2014 Gösterim: 19.496 Cevap: 16
AVŞAR - avatarı
AVŞAR
Ziyaretçi
9 Mart 2009       Mesaj #1
AVŞAR - avatarı
Ziyaretçi
2. SELİM'İN YAPTIĞI ISLAHATLAR
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
3. Selim Islahatları - III. Selim Islahatları

Sponsorlu Bağlantılar


Layihaların incelenmesinden sonra Selim III ıslahat gereğine tam manası ile inanmış bir ekip kurmak istemişti. Bunun için daha önceden var olan bir ekibin başındaki Esseyit İbrahim İsmet Efendi ile görüştü. İsmet Efendi ve Selim III ıslahat hareketlerinde beraber çalışacaklarına yemin ettiler. Yayla İmamı Risalesi’nde 72 madde olduğuna işaret edilen ıslahat planında önce askerlik ile ilgili ıslahata girişildi.
A-Askeri Alanda Yapılan Islahatlar
Askerlik alanında 3 konu üzerine gidilmiştir. Mevcut askeri ocakların ıslahı, Nizam-ı Cedit adında yeni bir askeri birlik oluşturulması,askeri müesseselerin ıslahı.
1- Mevcut Askeri Ocağın Islahı
Bu ocağın tamamen kaldırılması çok güç olacağından, dağıtılması için mücadeleyi göze almak ve dayanak bulmak gerekiyordu. Mevcut ıslahatçılar da bu güç olmadığından Selim bu ocakları faydalı hale getirmeye çalıştı. Yeniçeri ocağı için askeri eğitim ve öğretim usulü kabul edildi. Yeniçeri Ocağı dışında kalan Kumbaracı, Lağımcı, Topçu ve Arabacı sınıfları içinse kanunların yeniden düzenlenmesi öngörüldü.
a) Kumbaracı Sınıfı
Kumbaracı sınıfının İstanbul’da bulunması ve daima eğitim-öğretim ile uğraşması kararlaştırılmıştır.1972’deki yeni kanunlarına göre kumbaracı erler tımarlı olacak, yevmiyeli olup, İstanbul’da bulunacaklar ve yoklamaya tabi tutulacaklardı. Yoklamada olmayanların yevmiyesi kesilip, kumbaracı sıfatı ellerinden alınacaktı. Mevcut olanlar ise imtihana girecekler ve başarı kazandıkları takdirde yevmiye hak edeceklerdi. Başarılı olamayanlarsa bir kez daha eğitim verildikten sonra tekrar başarısız olurlarsa kumbaracı sınıfından çıkarılacaklardı. Ayrıca bundan böyle erlerin evlenmesi yasaktı. Kağıthane’de veya Okmeydanı’nda yapılacak kışlada oturacaklardı.
b) Lağamcı Sınıfı
Lağamcı sınıfının görevi eskiden beri yer yararak lağım bağlamak, sanayi sektöründe çalışmaktı.Kanunnamelerinde bunların aynen devam etmesi ve sanattan anlamayanları çıkartarak ocağa düzen verilmesi hususları belirtilmişti. Kumbaracı sınıfın kanunnamesi ile aynı doğrultuda olan Lağamcı Kanunnamesinde erler için kışlalar yapılmasına karar verildi. Kışlalardan biri lağım bağlamak sanatının gösterileceği 125 kişilik bina , diğeri de köprü ve kale yapma sanat bilgisiyle geometri bilgisinin verileceği ikinci 125 kişilik binadır.
c) Topçu Ocağı
Yeniçerideki disiplinsizlik Topçu Ocağı’na da sarkmış,talimler yapılmaz olmuştur. Topçu zabitleri mesleki bilgi sahibi değillerdi ve savaşta toplar ağır oldukları için çamura batıp yolda kalıyordu. Mustafa III devrinde atlarla çekilebilen hafif toplar dökülmüşse de Abdülhamit I devrinde herhangi bir çalışma yapılmamıştı. Selim III babasından kalan işi devralmış ve topçuluğa önem vermişti. Topçu kanunnamesinde subayların rütbe ve maaşlarından, teşkilattan ve erlerin üniformalarından bahsedilmiştir. Ayrıca erlerin talime gelip kışlaya devam etmesi şart koşulmuştur.
d) Arabacı Sınıfı
Arabacı sınıfı için de bir kanunname hazırlanmış, erlerin kışlaya devam etmesi zorunlu hale getirilmişti. Bu kanunname hemen hemen Topçu Ocağı Kanunnamesi ile aynı idi.
e) Yeniçeri Ocağı ‘nın Islahı
Sınıflarla ilgili bu kanunnameler ile ocakların bozulmuş olan düzeni yeniden kurulmaya çalışılmıştır ancak yenilik adına fazla bir hareket yoktur. Ayrıca bunların yanı sıra ordunun asıl büyük kütlesini teşkil eden Yeniçeri Ocağı’nın ıslahı gerekliydi.Yeniçeri Ocağı şöhretli ve imtiyazlı idi, ıslahatı zorla kabul etmeleri de mümkün değildi. Yeniçeriler için haftada birkaç gün talim yapmaları şartı getirildi. Topkapı dışında Sadabad‘da her yıl kasım ayına kadar talim yapacaklardı. Yeniçeriler ilk etapta saygı göstermişlerse de kısa sürede sıkılmışlar, eski, tembel günlerini, serbest hayatlarını özlemişlerdi. Bir başka sebep de yeni kurulan ve Levent’te talim yapan Nizam-ı Cedit Ocağına karşı devlet adamlarının gösterdiği ilgi ve sevgidir. Esamenin alınıp satılmasının yasaklanmasıyla şikayetler artmış ve 5 ay sonra Yeniçeriler talim yapmayı bırakmıştır. Selim III ve yardımcıları Yeniçerilere rağmen Nizam-ı Cedit Ocağı için sıkı bir şekilde çalışmaya devam etmişlerdir.
2- Nizam-ı Cedit Ocağı’nın Kurulması
Yeniçeri Ocağı’nın eski kanunnamesine dönüp, Ocağa Avrupa eğitim ve öğretiminin verilmesi daha kolaydır. Ancak Selim III ve yardımcıları yeni bir ocak kurma yoluna gitmişlerdir. Bunun sebebi de şüphesiz Yeniçeri Ocağı’nın umutsuz durumu idi. Çünkü Yeniçeri Ocağı çok fazla bozulmuştu, hatta Yeniçerilerin çoğu asker bile değildi. Esameler ya para ile satılmış ya da babadan oğula geçmişti. Ocakta her sınıftan halk vardı.”Yeniçerilik teşkilatı askeri karakterini kaybederek mali ve iktisadi bir hal almıştı”[8]. Geçimi Yeniçeri esamesinden karşılayan pek çok insanın tepkisi olacağı için esameler askerliğe ehliyeti olmayanlardan toplanamamıştır. Bu nedenle yeni bir ocak kurulması yoluna gidilmiştir.
Avusturya ve Rusya ile sulh imzaladıktan sonra Koca Yusuf Paşa yurtdışından Levent’teki neferlere eğitim verecek Avrupa talim ve terbiyesinden anlayan birkaç adam getirmişti. Genç Yeniçerilerin de katılması öngörülmesine rağmen Yeniçeriler itiraz etmişlerdi. Bunu üzerine Selim III Nizam-ı Cedit’ in ayrı bir ocak olarak kurulmasını emretti. Ancak birbirine düşman iki ocağın zararı olacağından Nizam-ı Cedit Bostancı Ocağı’na bağlandı.
Nizam-ı Cedit’ in ilk kanunnamesine göre 12 000 Nizam-ı Cedit askeri olacaktır. 1600’ü İstanbul’da, 800-1600’er asker ise Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilecekti. Nefer ve subayların yevmiyeleri ile silahları, giysileri Nizam-ı Cedit hazinesinden sağlanacaktı. Neferler bekar kalacak, subaylar evlenebilecekti.
Nizam-ı Cedit askerlerinin Yeniçeriler ve halk tarafından kıskanılmaması için halka yeni askerin gereği ve öneminin anlatılması gerekiyordu. Bunun için Sekban Başı olarak tanıtılan bir ağa görevlendirildi.Ancak kanunlar hakkında konuşanlara gereken şiddet gösterilmediğinden herkes devleti çekiştirmeye başlamıştı.Selim III’ ün Nizam-ı Cedit lehinde yaptığı çalışmanın büyük etkisi olamamıştı. Yinede ilk anda kimsenin tepki vermemesinden yararlanarak Levent’te ve Anadolu’nun bir çok yerinde asker yetiştirme işine başlandı. Selim III askerlerin eğitimlerini sürekli takip etmiş, Anadolu’da çalışanları da teşvik etmişti.
1789- Napolyon’un Mısır seferi yeni ocak için bir sınav niteliğindeydi. Bu vesile ile padişah Anadolu ve İstanbul’da yetişen askerler arasındaki büyük farkı da görmüş oldu. Anadolu’da yetişen askerler berbat durumdaydı, İstanbul askerlerinin de pek çok eksikleri vardı. Napolyon’un 25 bin kişilik ordusuna karşı100-150 bin kişilik Osm. ordusu mağlup olmuştu. Daha sonra Nizam-ı Cedit askerinin Akka zaferi bile gerçekçi padişah Selim III’ ün askerin durumu hakkındaki üzüntüsünü azaltmadı.
Selim III halkın ve devlet adamlarının kendisine destek vermemesine rağmen asker yetiştirme konusunda çalışmalarına devam etmiştir. Levent Çiftliği’nin yanı sıra Edirne, Çorlu, Silivri’de asker yetiştirilmesi ve Üsküdar’da bir orta kurulmasına karar verdi. Mısır Seferi’nden alınan dersler sonucunda yeni silahlar tedarik edildi. Bolu Sancağı Levent Çiftliği’ne, Hüdavendigar Sancağı da Üsküdar kışlasına bağlandı. Mısır Harbi sonrası yeni asker yetiştirme faaliyetleri daha da artmıştır.
3-Askeri Müesseseler
a) Tophane
Dünya harp tarihinde ağır topçuluk Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi sırasında ilk kez denenen toplarla başlamıştı. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç zaferinde de topçuluk önemli bir nedendi. Selim III’ ün babası III.Mustafa da Avrupa tarzı toplar döktürmüştü. Selim III de bu nedenle tophanenin ıslahına önem vermişti.
İlk iş olarak tophaneyi kanunnameye bağladı. İsviçre, İngiltere ve Fransa’dan top ve yuvarlak dökümcülüğünde ustalar getirtildi. Tophane Fransız tophanesine benzedi. Fransız toplarının ebatları kabul edildi.
Selim III tophanenin yanı sıra baruthaneye de nizam vermeyi ihmal etmedi. Baruthanelerin başındaki baruthane nazırları baruthaneyi kendi işlerine geldiği gibi idare etmekteydiler. Selim III Selanik, Gelibolu ve İstanbul’daki baruthanelerin eskimiş binalarını tamir ettirdi ve Küçükçekmece’ de yeni bir de baruthane açtırdı. Bir yandan yeni barutlar yapılırken bir yandan da eskileri ıslah edildi.
Tophane ve baruthane, Selim III’ ün gayretlerine rağmen iyi idare edilmedikleri için istenilen seviyeye çıkarılamadılar.
b) Donanma ve Tersane
Selim III öncesinde ve Selim III’ ün tahta çıktığı vakitlerde donanmanın hali perişandı. Büyük harp gemilerinin kaptanlarının manevra ve taktik hakkında bilgisi yoktu. Kaptanlar limanlarda bekler, rüzgar müsait olunca açılırlardı. Kılavuzlar ise sadece deneyimlerinden uzmanlaşmış, pusula kullanmayı bilmeyen Rumlardı. Gemilerde hiçbir düzen yoktu, her şey karışıktı. Deniz savaşına ilişkin talim ve top egzersizleri bilinmiyordu. 24 gemiden 16’sı iyi durumda ise de onlara da gereken bakım yapılmıyordu. Tamiratlarda çalışanlar parayı cebe atıp, malzemeyi isteklerine göre kullanıyorlardı.”İntizamsızlık, hırsızlık, ihmal Osm. bahriyesinde öyle dereceyi bulmuştur ki,bir Osm. gemisinin çıkıp da en zayıf bir düşmana bile karşı koyamayacağını tahminde mübalağa etmiyorum”[9].
Küçük Hüseyin Paşa’ nın Kaptan-ı Deryalığa tayini ile donanma işleri bir kanunnameye bağlanmıştır. Buna göre gemiler küçük ve büyük olarak 2’ye ayrılıp, kaptanlar da sınava tabi tutulmuştur. Maaş ve tayinler sağlam esaslara göre belirlenmiştir. Deniz bilgisi edinmek ve talimlere katılmak şart koyuldu.
Padişah sık sık tebdili kıyafet dolaşarak tersaneleri teftiş etmiştir. Selim III sıkı çalışmasının karşılığını birkaç yıl içinde aldı. En büyüğü Selimiye Kalyonu olmak üzere 2-3 ambarlı, 1200 mevcutlu, 122 top alabilen 45 gemi yapıldı. Bu nizam ile Osm. donanması hatırı sayılır bir kuvvet haline geldi. Ancak bu ordunun emniyeti için ehliyetli, talim, terbiye almış zabitlerin yetişmesi gerekliydi.
Askeri Alanda Eğitim ve Öğretim
Ordu ve donanmayı askeri usulde düzenlemek için teknik okullara önem verilmeliydi. Selim III ‘e kadar yapılmış bazı çalışmalar mevcuttu. Tersane ve hendeshane de Fransız hocalar öğretim yapmakta,dersler de Türk hocalarca verilmekteydi. Daha sonra Fransız hocaların yararlandığı kitaplar Türkçe’ye çevrilerek kaynak olarak kullanılmaya başlandı. Bu Türk Fransız ilişkileri Rusya ve Avusturya’yı rahatsız etmişti. Yaptıkları girişimler sonucunda Fransa uzmanlarını çekmek zorunda kaldı. Selim III de daha şehzade iken Avrupa yardımına ihtiyaç olduğunu biliyordu. Viyana’ya gönderilen Ebubekir Ratip Efendi’nin döndükten sonra reisülküttaplıktaki görevlerinden biri de Fransa ‘dan teknik adam ve subay getirtilmesidir. Fransa Osm. İmp.‘na mühendis ve zabit göndererek yükseliş ve refah hareketine ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Bir ara Napolyon bile Türk hizmetine girmeye talip olmuştur. Fransız hükümetince başka bir göreve tayin edildiğinden gelememiştir. En çok Fransa ‘dan, İngiltere ve İsveç’ten mühendis, subay ve teknik adam hizmet etmeye gelmiş ve batı usullerinin Türkiye’de kökleşmesi için çaba sarfetmişlerdir.
Selim III Avrupa ‘yı tanımak için çalışmalarına devam etmiş, elçiler göndermiş, elçilere bulundukları memleketi tanımalarını emretmişti. Selim III ordu ve donanmanın esasının okula dayandığını düşünüyordu. 1795’de Mühendishane-i Berri Hümayun(Topçu Ocağı) kuruldu. Varolan okullar genişletildi. Yeniden teşkilatlanan okullara ehli hocalar getirildi, yaş sınırı sorun edilmeksizin genç talebeler alındı. Okul için 400 ciltlik kütüphane kuruldu.Selim III askerlik ve askeri ilimlerle ilgili pek çok kitap risale tedarik ettirdi.
Bütün bu çalışmalar şüphesiz büyük masraflarla gerçekleşmişti. Ancak bu masraflar normal hazineden değil, Nizam-ı Cedit için kurulan İrad-ı Cedit hazinesinden karşılanmıştı.
İrad-ı Cedit Hazinesi
Yapılacak ıslahatlar için para gerekmekteydi ve devletin geliriyle giderleri ancak karşılanıyordu. Yeni bir gelir kaynağı bulmak lazımdı. Bu nedenle bu kaynakların gelirini toplamak için İrad-ı Cedit Hazinesi kuruldu.
Selim III tahta çıktığı sıralar uğraşmak zorunda olduğu Avusturya ve Rusya harpleri sebebiyle ordu ve donanmanın masrafları Osm. maliyesini alt üst etmişti. Selim III mali konularda yetersiz olduğu için anlayan kimselerin fikrini almak istemişti. Ancak bu insanlar padişaha sırt çevirmekten çekinmemişlerdi.Selim III ilk iş olarak musadere yoluna gitti. Devlet hizmetinde ölenlerin servetine el konuldu. Fakat bu yeterli değildi. Bu nedenle istikraz yolunu denediler. Ancak Avrupa – Osmanlı ticari hayatı yeni canlandığından Avrupa ülkelerinden gümrük vergisi istemek zordu. Cezayir ve Tunus hazinelerinden borç istenmesi düşünüldü ancak yeterli gelmeyeceği düşünülüp vazgeçildi. Selim III ümidini kaybetmeyerek altın ve gümüş eşyaların satın alınarak para döktürülmesine karar verdi. Her ne kadar Selim III kendi gayretiyle para temin edip ordu ve donanmaya göndermişse de harpler yenilgi ile son bulmuştur.Selim III harplerden dersler çıkarmıştı. Devletin her alanında yapılacak ıslahat yıllık 20 000 keseye mal olacaktı.
Islahatlar için elde edilecek kaynakların gelirleri İrad-ı Cedit Hazinesi’ne koyulacaktı.İrad-ı Cedit Hazinesi iki kısımdan oluşacaktı;birinci kısımda gelirler toplanarak giderler yapılacaktı. Yıl sonunda yapılacak hesaplamada gelir fazlası olursa, fazlalık ikinci kısma gelecekteki savaşlar için yedek ekçe olarak koyulacaktı. Derya, zeamet ve tımarlar hazineye bağlandı. Tütünden alınan resim yüzde 6’ya çıkarıldı. Talimli askerle mevcut olan kişinin İrad-ı Cedit Hazinesi ‘nin başına getirilmesi kararlaştırıldı. Hazinenin gelişmesi verilen öneme rağmen kolay olmamıştı.Selim III annesinin ruhuna mevlit okutmaktan bile İrad-ı Cedit Hazinesi ‘ne para vermekten dolayı vazgeçmişti. Bu olay Selim III’ ün din içinde boğulmadığını, devlet için yapılanı din için yapılmış saydığını göstermektedir. İrad-ı Cedit Hazinesi ‘nden sadece Nizam-ı Cedit ve sefer maddeleri için para alınmasını kabul etmekteydi, diğer hususlarda rıza göstermemekteydi.
B. İdari Alanda Yapılan Islahatlar
1- İstanbul ‘un İdaresi
a) Asayiş ;Selim III devrinde İstanbul ‘un nüfusu 800 bin-1milyon arasındaydı. Padişahlar şehrin idaresi ile bizzat ilgilenir, tebdili kıyafet gözlem yaparlardı. Padişaha göre köylülerin tarlalarını, tüccarlarında işlerini bırakıp İstanbul ‘a dolmaları gereksiz kalabalık yapıp İstanbul’un idaresini zorlaştırıyordu. Dükkanları, medrese ve zaviyeleri dolaşıp taşradan gelenleri deftere geçiren bir teşkilat kuruldu. İşi gücü olanlar İstanbul’da kalırken, taşradan gelip serserilik yapanlar memleketlerine geri gönderildiler. Ayrıca kontrollerin altı ayda bir yapılması kararlaştırıldı. Selim III şehrin huzuruna da çok önem vermişti. Sokakta veya ocakta bir kavga olmasına çok üzülür, hiddet gösterirdi. Ayrıca ticaret amacıyla yerleşmiş bulunan Hıristiyanların da istediği gibi hareket etmelerine müsaade edilmezdi. Şehrin asayişinin zor olduğunu bilen Selim III içki meselesi ile de ilgilenmişti. Müslümanların kullanmaması için meyhaneleri kapattırmıştı.
b) Kıyafet;Selim III asayişteki özeni kıyafet konusunda da göstermişti. Hanedan üyeleri ve devlet adamlarının şık, güzel ve süslü kıyafetler giymeleri halkta da etki bırakmaktaydı. Halkta aşırı süslü giyinmek modasına kapılınca yerli kumaşa ilgi azalmış, Hindistan ve İran’dan kumaş ithal edilmeye başlanmıştı. Bu mesele iktisadi düzensizliğe de sebep olmuştu. Selim III sürekli uyarılarda bulunmasına, emirler vermesine rağmen kıyafet düzensizliğinin önüne geçememiştir.
c) Yangın;Evlerin ahşap olması, yolların dar olması,vasıtaların az olması ve çok kere su bulunmaması İstanbul için yangını büyük sorun haline getirmişti.Selim III zamanında yangın çıkınca haber vermek için Galata Kulesi’nin üstünde çan çaldırmaya başlanmıştır. Cami avlularında da daima su dolu olmak üzere havuzlar yapıldı.Selim III ‘de diğer devlet adamları gibi yangın söndürme işi ile alakadar olmuş ve yangını söndürme işi ile görevli olanların durumu konusunda konu ile yakından ilgilenmiştir.
d) Yiyecek işi; Osmanlı İmp.’da eşya, yiyecek, giyecek fiyatları kanunname ile belirlenirdi.Selim III ‘de yiyecek giyecek işinin önemini bildiğinden tebdil gezilerinde esnafla yakından ilgilenmiştir. Selim III döneminde hayat pahalılığı artmıştı, bu konu üzerine Selim III sadrazamının dikkatini eşya fiyatları üzerine çekmiştir. Ancak hayat pahalılığı devam etmiştir. Padişah da bunun üzerine esnafın kendisine boyun eğeceğini bildiğinden yiyecek maddelerinin fiyatını kendisi belirlemiş ve sadrazama bildirmiştir.
2- İmparatorluğun İdaresi
Osm. İmp. ‘nda reaya Müslüman ve Hıristiyan olarak 2’ye ayrılmıştı. Mülki idare reayanın rahatını sağlayacak şekilde hazırlanmıştı. Bilginler de reayaya adil davranılması gereğini belirtmekteydiler. Reayanın vereceği vergiler kanunlar ile belliydi. İdarenin adil ve düzenli olması halkın huzur içinde ve zengin olmasına sebep olmaktaydı. Fakat XVII.asırdan itibaren Osm. mülki idaresinde bozulmalar olmuştu. Zaten İmp. mülki bakımdan fakir düşmüş ve bazı paşalar İstanbul ile bağlarını bir süre kesmişti. Bu durumun düzelmesi için idare makamlarında kudretli ve adil insanlara yer verilmeliydi. Ayrıca rüşvet oldukça yaygınlaşmıştı. Vezirler gittikleri yerde uzun kalmaz, sık sık tayinleri çıkardı. Her kazada bulunan ayanlar da halk tarafından seçilmez olmuş, ayin ile görev yapmaya başlamışlardı. Halka eziyet eden vezir ve ayanların zulmüne ulemalar engel olabilirdi. Ulemalar hak ve adaletin sağlanması gibi önemli bir işle görevli olmalarına karşın fazla bilgili değillerdi. Adli memurlar Rumeli ve Anadolu’daki görev yerlerine maaşla cahil vekiller yollarlar, kendileri İstanbul ‘da yaşardı. Cahil vekiller ise şeriat hükümlerini istedikleri gibi uygulayıp halka zulüm edip, halkı soyardı.
Sonunda yapılan toplantılar ile valilerin sık sık azledilmemesine, ayanların halk tarafından seçilmesine, kadıların şeri mazereti olmadığı sürece görev yerlerine gitmelerine, naiplerin namuslu kişiler olmalarına dikkat edilmesine karar verildi. Kararlar Rumeli ve Anadolu’daki halka duyuruldu. Osm. İmp.’nu 28 eyalete böldüler ve vezirler eyaletlere göre belirlendi. Kararların tatbiki ile vezirlerin nizam edilmesi daha kolay olacaktı. Bu nedenle vezirler arasında bir tasfiye yapıldı. Vezirlerin devletin itimadını kazanmış, taşrada çalışmış, dindar kimseler olmasına dikkat edilmeye başlandı. Bu konuda görevli padişah ve sadrazamdır. Bu konuda birbirlerini uyarabilmektedirler. Vezirler görev yerlerinde 3-5 yıl kalacaktır.
Toprak yönetimi ile ilgili kanunname çıkarılmıştır. Osmanlı’da toprak devlete aitti, toprağı işleyen, işleten ise reaya idi. Osm. toprakları gelir değerlerine göre has, tımar ve zeamet olarak 3’e ayrılırdı. Has hanedan üyelerine ait olan, tımar ve zeamet ise savaşta yararlılık gösterene verilen toprak idi. Tımar ve zeamet sahipleri asker yetiştirmekle de yükümlüydü. Bu nedenle sistemdeki bir usulsüzlük mülki olduğu kadar askeri alanda da zarara sebep olurdu. Zamanla tımar sistemi de bozulmuş, tımar sahipleri toprağın başında oturmayıp, yetenekli asker yetiştirmez olmuştu.Selim III tımar ve zeamet kanunnamesi hazırlattı.Buna göre; artık alaybeyleri dürüst, sadık, tecrübeli insanlar arasından seçilecekti. Alaybeyleri kusurları kanıtlanırsa idam edileceklerdi. Eyalet askerleri bundan böyle sadece emir ile ordudan ayrılabileceklerdi. Yapılan yoklamada olmayan alaybeyleri azledileceklerdi.
Tımar ve zeamet kanunnameleri tatbik edilememiştir.”Selim III devrinde iç idarenin anarşili bir hal almasına sebep olmuştur”[10].
C. İlmiye Alanında Yapılan Islahatlar
Osm. İmp.’nda din ve devlet ayrılmaz idi, dinin olmadığı yerde devletin de bir manası olmazdı. Dolayısıyla İmp.’ta manevi kuvvet din idi.Bu manevi kuvveti kollayacak olan ise ilmiye sınıfıydı. Disiplinsizlik ilmiye sınıfında da vardı.Bazı ulemalar görev yerlerine gitmeyip yerlerine vekil(naip) göndermek için izin almıştı. Kadılıklar rüşvet ile edilmeye başlanmıştı. Bu insanlar dinin etkisini kullanarak halkı soymuştur.
Sözün kısası, “Selim III devrinde ulema,reformdan önce Avrupa Katolik kilisesinde rahip ve papaz güruhunun düşmüş olduğu aşağılık ve bayağılık uçurumuna yuvarlanmış bulunuyordu”[11].
Islahat çalışmalarını ulema sınıfı üzerinde de yapmak gerekiyordu. Ulema sınıfı, savaş sırasında para ihtiyacı olduğu için altın ve gümüş eşyaların toplanmasını da eleştirmişti. Padişah ulema sınıfını manevi kuvvet için harbe yollamak istedi, ancak ulema buna itiraz etti. Aslında bu anlaşmazlık din ve devlet kavgasıydı.
Ulemanın düzelmesinin yolu eski kanunnameleri uygulamak idi. İşe ulemanın din duyguları ateşlenerek başlandı. Çünkü dini duyguların kuvvetli olması İslam birliğinin devamı için şarttı.Selim III bir yandan da ilmiye için tedbirler uygulamıştı. Müderrislik ve kadılığın satılması engellenmiş, tayin işleri sınav ile yapılmaya başlanmıştı. Selim III adaletteki haksızlıkları ve başı boşluğu da önlemek istedi. Ancak bu çalışmalar bencil menfaatlerini düşünen ulema nezdinde kötü karşılanmış ve padişahı tahttan indirmek için planlar yapmalarına neden olmuştur.
D- İktisadi Alanda Yapılan Islahatlar
Selim III tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Rus harpleri ile uğraştığından hazine tamamen boşalmıştı ve genel tasarruf teşebbüslerine girişilmek zorunda kalınmıştı.Selim III altın ve gümüş toplatıp para döktürdü. İstikraz yolu düşünüldü ama vazgeçildi.Nizam-ı Cedit için gereken kaynak yeni vergilerden elde edilmeye çalışıldı.İktisadi konuda fazla bilgi sahibi olunmadığından Selim III Viyana Fevkalade Elçisi Ratip Efendi’den Avusturya iktisadi hayatını incelemesini istemişti. Böylece Avrupa ‘daki iktisadi ve mali usullere ilişkin bilgi edinilmeye başlandı.
Selim III ‘de daha önceki padişahların yaptığı tasarruflara girmiştir. Ayrıca fuzuli seyahat masraflarını engellemeye çalışmıştır. Süslü giyinme modasını değiştirmeye çalışmış, kendisinin de yerli kumaş kullandığını belirterek Hint ve İran kumaşlarını giymemelerini tembihlemişti. Ayrıca Selim III memleket dışına gereksiz hediye gönderimini de yasaklamıştı.
Selim III İstanbul ‘un güvenliği, açlık ve kıtlık çıkmaması için yapılan İstanbul‘un iaşesinin de sıkı bir denetleyicisi olmuştur.Zahire toplamak, saklamak ve dağıtmak işi tüccarlardan alınıp devlete nakledildi. Bir Hububat Nezareti kuruldu. Bünyesindeki 2 görevli giren çıkan hububatın kaydını tutmakla görevlendirildi. Hububat nezareti çok faydalı olmuştur.”Bugün Cumhuriyet hükümetinin zahire işleriyle uğraşmak için kurmuş olduğu Toprak Mahsulleri Ofisi kısmen buna benzemektedir”[12].Bu devirde düzenlenen bir başka mesele de kahve işidir.O zamanlar kahve tüketimi fazla idi ve esnaflar daha çok gelir elde etmek için karışık kahve satmaya alışmıştı. Selim III saf kahve satımını sağlaması için 4 kişi görevlendirdi. Karışık kahve sattığı tespit edilenler de cezalandırıldı.
E. Ticaret Alanında Yapılan Islahatlar
Osm. İmp.’da bulunan yabancı elçi ve konsolosların bazı ticari imtiyazları bulunmakta idi. Dil bilmedikleri için Osm. Hıristiyan halkından tercüman kullanabilirlerdi. Tercümanlar rahat bir şekilde geçinebilecek haklara sahipti ve esnaflık, tüccarlık yapmamaları gerekiyordu. Ancak bu daha sonra bozulmuştu. Esnaflık, tüccarlık sarraflık yapan insanlar elçiler ile anlaşıp tercümanlık beratı sahibi de olmakta ve kendi gelirlerine artı olarak tercümanlık haklarından yararlanabilmekteydiler.Selim III bu konuda da çalışma yaparak elçilerin fazla tercüman almamalarını bildirdi. Ayrıca tercümanlık beratı olanlar araştırıldı, tercüman olmayanların beratlarına el koyuldu. Tercümanların esnaflık gibi işleri yapmaları yasaklandı.
Osm. ile ticaret yapan yabancı tüccarlar da düzeni bozmakta idi.% 3 olarak vermesi gereken gümrük vergisini % 1,5 olarak vermeye başlamışlardı.İç ticaret yapmaları yasak olduğu halde ülkelerine götürmek için aldıkları eşyaları Osm.’da satmaya başlamışlardı. Bu sebeplerle Babıali devlet elçilerine tüccarların iç ticaret yapmamasını ve % 3 gümrük resmi vermelerini bildirdi.
Osm.’da bazı Rum kaptanları Rus konsolosluğundan pasaport ile birlikte patente alırlardı. Bu patente Rus himayesine girdiğini gösterirdi. Gemilerine Rus bayrağı çeken bu patente sahibi Rumlar böylece Rus donanmalarına sağlanan ayrıcalıklardan yararlanabilmekte idi. Selim III zamanında bu durumu engellemek için Osm. vatandaşı olan Rumlar’dan patenteleri alındı, diğer devletlerin elçiliklerine de Osm. tebaasına patente verilmemesi bildirildi.
Bu tedbirler Osm ticaretini kalkındırma açısından oldukça yetersizdi. Nitekim bu zamanlarda Osm. dış ticareti tamamen yabancıların elindedir ve Osm. yabancı devletlerin ilgisini hammadde yurdu olarak çekiyordu. Bir ara serbest ticarete geçilmesi düşünülmüş ancak vazgeçilmişti. Büyük devlet adamlarının gemiler satın alıp, işletmesi kararlaştırılmışsa da Selim III zamanında ticaret alanına yeterli düzenlemenin yapılmadığı bir gerçektir.
F. Siyasi Alanda Yapılan Islahatlar
1- Selim III’ ün Siyasi Düşünceleri
Selim III hükümdarın halkın hizmetkarı olduğunu düşünen, yaptığı işlerde halkın düşüncesine önem veren bir hükümdardı. Devlet adamlarının padişah ile işbirliği içinde olması gerektiğini bilirdi. Bu nedenle her sorun hakkında meşveret alınması taraftarı idi. İç siyaset işlerinde meşveret meclislerinin kalabalık olmasını isterdi. Padişah meşveretteki kararları kendi kararları ile uyuşmasa da aynen kabul ederdi. Ayrıca Selim III meşverette görüşülüp verilen kararları devlet sırrı sayardı. Selim III yabancı devletlerin ülke üzerindeki gücünü de kırmak istemişti, yabancıların iç işlerimize karışmalarına da katlanamazdı. Devletler arası münasebetlerinde de bu düşüncenin etkisi görülmekteydi. Siyasi alandaki ıslahatlar elle tutulur olmasa da bu düşünceler yeni bir zihniyeti göstermektedir.
2- Selim III’ ün Dış Politikası
Osm. İmp. kurulduğundan bu yüzyıla kadar dış politikasında hep kendi kendine yeterlilik politikası izlemekte idi.Selim III tahta çıktığı vakit devlet Avusturya ve Rusya ile mücadele halindeydi ve halk genç padişah ile her şeyin daha iyi olacağına inanmaktaydı. Bu savaşlar sırasında düşmanların düşmanları olan İsveç ve Prusya ile ittifak imzalanmıştır. Bu bir dönüm noktasıdır çünkü kafir olarak adlandırılan Avrupa devletleri ile ittifak yapmak caiz değildir. Osm. imp. tarihinde ilk kez karşılıklı taahhütlere dayanan bir ittifak usulünü kabul etmiştir. Selim III ıslahat fikirlerini hayata geçirmek için mağlup padişah olmayı göze almış ve Avusturya – Rusya ile sulh yapmıştır.
Napolyon’un Mısır Seferi de Osm. Devleti’nin çalışmalarında yeni bir dönem açmıştır. Çünkü Rusya ile ittifak yapılmış, İngiltere de katılınca müttefik olmuşlardır. Bu olaylar ile Osm. Devleti’nin siyasette Avrupa yöntemlerinin benimsendiğini görürüz. Bu siyaset Osmanlı Devleti’nin güvenliğini diğer devletler olmadan sağlayamayacağını göstermesi açısından önemlidir. Ancak bu politika da Osm. İmp.’nu yıkılmaktan kurtaramayacaktır.
G. Diplomasi Alanında Yapılan Islahatlar
1- İkamet Elçilikleri ve İkamet Elçileri
Selim III dönemine kadar Osm. İmp.’da daimi elçilikler yoktu. Onun yerine sadece belli bir meselenin çözümü için yabancı ülkelere gönderilen fevkalade elçiler vardı. Bu elçiler de işlerini halleder halletmez memlekete geri dönerlerdi. Gittikleri yerlerdeki izlenimlerini sefaretnameler halinde yazarlardı. Avrupalı devletlerin ise Osm.’da daimi elçilikleri bulunurdu. Selim III ‘e kadar daimi elçi bulundurulmamasının nedenleri Osm.’nın kendi elçisini bulundurmadığı devletlerin elçilerinin bulunmasını şeref bilip,saygı nişanesi kabul etmesi, kendi kendine yeterlilik politikası benimsemiş olması, Türklerin dini sebeplerden Avrupa ‘da yaşamasının zor hatta günah olması ve Avrupa ‘nın üstünlüğünün anlaşılamamış olmasıdır.
Selim III’ ün şehzade iken başladığı Avrupa devletlerini tanıma çalışmaları sayesinde diplomasi alanındaki bu yeniliği düşündüğü söylenilebilir. Ayrıca haber almadaki yetersizlik de ek daimi elçilik kurmasına sebep olmuştur. Çünkü Avrupa haberleri Eflak ve Buğdan beyleri ile yabancı elçilerin tercümanlarıyla devamlı temas halinde olan Divan-ı Humayun tercümanları aracılığıyla öğreniliyordu. Ancak Eflak ve Buğdan beyleri Rus etkisi altında kalmaları da daimi elçiliklerin kurulmasını gerekli kılıyordu.
İlk kurulan elçilik Londra elçiliği idi.1792 yılında Yusuf Agah Efendi Londra’ya hareket etmişti. Ardından 2 yıl sonra da Afif Efendi Viyana’ya,Giritli Ali Efendi de Berlin’e gönderildiler. İlk Paris Büyükelçisi Moralı Esseyit Ali Efendi[13] ise 1796 yılında görev yerine gönderilmiştir[14]. Böylece İngiltere, Avusturya, Prusya, Fransa ‘da ilk daimi elçilikler kurulmuştu. Elçilerin gittiği yerde en az 3 yıl kalmaları kararlaştırılmıştı.
Osm. devleti ikamet elçiliği esaslarını bilmiyordu, bu nedenle öğrenilmesi için tedbirler alınması kararlaştırıldı. Ziştovi Barışı’ndan sonra Ebubekir Ratip Efendi Avusturya ‘ya fevkalade elçi olarak gitmiş ve devlet müesseseleri hakkında araştırmalar yapmıştı. Ancak bunlar ikamet elçiliği ile ilgili ayrıntılı bilgi vermemekte idi.Bu bilgileri elde etmek için İngiltere ‘nin İstanbul elçisi ile görüşülmeye karar verildi. Bu görüşme ile elçi tayininde yapılması gereken formalite, elçinin gittiği yerde göreceği itibar, elçinin hangi yoldan gideceği, ve elçinin rütbesi ile ilgili gerekler öğrenilmiş oldu.
1806 yılında Osm. Napolyon’un İmparatorluğu’nu tanımış ve Esseyit Ali Efendi’den sonra gönderilen Halet Efendi’nin yerine Paris Büyükelçiliği’ne Muhip Efendi’yi tayin etmiştir. Muhip Efendi’nin tayini ile ilk daimi elçiliğin kurulmasından 14 yıl sonra bir talimatname hazırlanmıştır. Talimatnamede elçilerin nelere dikkat edileceği belirtilmektedir. Dikkat edilecek konular şunlardır;
v Elçi gidilen yerdeki merasimler
v Osmanlı elçisinin disiplini
v Elçinin gidilen ülkedeki halk ve devlet adamları ile kaynaşması
v Elçinin kendi devletinden her fırsatta bahsetmesi
v Osmanlı elçisi ve memurlarının başlıca görevleri
v Osmanlı elçisinin diğer devletlerin elçileriyle münasebetleri
Muhip Efendi Selim III döneminin son ikamet elçisiydi. Bu dönemde elçiliğin acemi aşamaları geçirildiğinden büyük başarılar sağlanamamış olsa da daimi elçiliklerin kurulmuş olması diplomasi tarihimiz için bir dönüm noktasıdır.
2- Tercümanlar Meselesi
Osmanlı devlet adamları Arapça ve Farsça bilirdi, Avrupa devletleri ile ilişkilerde ise tercümanlar kullanırlardı. En yüksek mevki de Divan-ı Humayun tercümanlığı idi. Divan-ı Humayun tercümanı resmi evrakları Türkçe’ye çevirir, elçilerin resmi müracaatlarını, takdim edilirlerken okunan nutuklarını tercüme ederdi. Yabancı elçilerle münasebetlerde önemli rolleri vardı. Yabancı elçilerin Baş Tercümanı ve tercümanları Rumlar ve Yahudilerden seçilirdi. Osmanlı vatandaşına berat verilmek suretiyle tercümanlık yapmalarına izin verilirdi. Selim III döneminde Osm. reayasının bir çoğu konsoloslar ile anlaşıp kendini tercüman göstererek berat elde etmekte ve vergilerden muaf olmaktaydı. Selim III gerçek tercümanların isimlerini çıkarttırarak yalancı olanlardan beratlarını almıştır.
3- Elçiye Verilen Para Meselesi
Osmanlı Devleti’nde yabancı elçilere ihtiyaç ve masraflarının karşılamaları için tayın adı verilen para, eşya, yiyecek verilirdi. Bu bir gelenek halini almıştı. Tayın ikram ve iltifat sayılabilirdi. Ancak yabancı devletler bunu bir zorunlulukmuş gibi görerek eksik tayın konusunda sorun çıkartmaktaydılar. Selim III diplomatik alanda ıslahat yaparken Avrupa ‘da böyle bir adetin olmadığını görünce tayın bedelini kaldırmıştı. Bu şekilde hem hazineden gereksiz para çıkmamış hem de Avrupa Devletler Hukuku’na uyum sağlanmıştı.


kaynak
MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
9 Mart 2009       Mesaj #2
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Sorduğunuz sorudaki padişah, III.Selim olmasın sakın??
Sponsorlu Bağlantılar
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
9 Mart 2009       Mesaj #3
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
MeLL adlı kullanıcıdan alıntı

Sorduğunuz sorudaki padişah, III.Selim olmasın sakın??

bence de 3.Selim olmalı ikinci Selim çok silik bir padişahmış, nerde kaldı bir de ıslahat vs.. Msn Grin
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
9 Mart 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
3. Selim Islahatları - III. Selim Islahatları



Layihaların incelenmesinden sonra Selim III ıslahat gereğine tam manası ile inanmış bir ekip kurmak istemişti. Bunun için daha önceden var olan bir ekibin başındaki Esseyit İbrahim İsmet Efendi ile görüştü. İsmet Efendi ve Selim III ıslahat hareketlerinde beraber çalışacaklarına yemin ettiler. Yayla İmamı Risalesi’nde 72 madde olduğuna işaret edilen ıslahat planında önce askerlik ile ilgili ıslahata girişildi.
A-Askeri Alanda Yapılan Islahatlar
Askerlik alanında 3 konu üzerine gidilmiştir. Mevcut askeri ocakların ıslahı, Nizam-ı Cedit adında yeni bir askeri birlik oluşturulması,askeri müesseselerin ıslahı.
1- Mevcut Askeri Ocağın Islahı
Bu ocağın tamamen kaldırılması çok güç olacağından, dağıtılması için mücadeleyi göze almak ve dayanak bulmak gerekiyordu. Mevcut ıslahatçılar da bu güç olmadığından Selim bu ocakları faydalı hale getirmeye çalıştı. Yeniçeri ocağı için askeri eğitim ve öğretim usulü kabul edildi. Yeniçeri Ocağı dışında kalan Kumbaracı, Lağımcı, Topçu ve Arabacı sınıfları içinse kanunların yeniden düzenlenmesi öngörüldü.
a) Kumbaracı Sınıfı
Kumbaracı sınıfının İstanbul’da bulunması ve daima eğitim-öğretim ile uğraşması kararlaştırılmıştır.1972’deki yeni kanunlarına göre kumbaracı erler tımarlı olacak, yevmiyeli olup, İstanbul’da bulunacaklar ve yoklamaya tabi tutulacaklardı. Yoklamada olmayanların yevmiyesi kesilip, kumbaracı sıfatı ellerinden alınacaktı. Mevcut olanlar ise imtihana girecekler ve başarı kazandıkları takdirde yevmiye hak edeceklerdi. Başarılı olamayanlarsa bir kez daha eğitim verildikten sonra tekrar başarısız olurlarsa kumbaracı sınıfından çıkarılacaklardı. Ayrıca bundan böyle erlerin evlenmesi yasaktı. Kağıthane’de veya Okmeydanı’nda yapılacak kışlada oturacaklardı.
b) Lağamcı Sınıfı
Lağamcı sınıfının görevi eskiden beri yer yararak lağım bağlamak, sanayi sektöründe çalışmaktı.Kanunnamelerinde bunların aynen devam etmesi ve sanattan anlamayanları çıkartarak ocağa düzen verilmesi hususları belirtilmişti. Kumbaracı sınıfın kanunnamesi ile aynı doğrultuda olan Lağamcı Kanunnamesinde erler için kışlalar yapılmasına karar verildi. Kışlalardan biri lağım bağlamak sanatının gösterileceği 125 kişilik bina , diğeri de köprü ve kale yapma sanat bilgisiyle geometri bilgisinin verileceği ikinci 125 kişilik binadır.
c) Topçu Ocağı
Yeniçerideki disiplinsizlik Topçu Ocağı’na da sarkmış,talimler yapılmaz olmuştur. Topçu zabitleri mesleki bilgi sahibi değillerdi ve savaşta toplar ağır oldukları için çamura batıp yolda kalıyordu. Mustafa III devrinde atlarla çekilebilen hafif toplar dökülmüşse de Abdülhamit I devrinde herhangi bir çalışma yapılmamıştı. Selim III babasından kalan işi devralmış ve topçuluğa önem vermişti. Topçu kanunnamesinde subayların rütbe ve maaşlarından, teşkilattan ve erlerin üniformalarından bahsedilmiştir. Ayrıca erlerin talime gelip kışlaya devam etmesi şart koşulmuştur.
d) Arabacı Sınıfı
Arabacı sınıfı için de bir kanunname hazırlanmış, erlerin kışlaya devam etmesi zorunlu hale getirilmişti. Bu kanunname hemen hemen Topçu Ocağı Kanunnamesi ile aynı idi.
e) Yeniçeri Ocağı ‘nın Islahı
Sınıflarla ilgili bu kanunnameler ile ocakların bozulmuş olan düzeni yeniden kurulmaya çalışılmıştır ancak yenilik adına fazla bir hareket yoktur. Ayrıca bunların yanı sıra ordunun asıl büyük kütlesini teşkil eden Yeniçeri Ocağı’nın ıslahı gerekliydi.Yeniçeri Ocağı şöhretli ve imtiyazlı idi, ıslahatı zorla kabul etmeleri de mümkün değildi. Yeniçeriler için haftada birkaç gün talim yapmaları şartı getirildi. Topkapı dışında Sadabad‘da her yıl kasım ayına kadar talim yapacaklardı. Yeniçeriler ilk etapta saygı göstermişlerse de kısa sürede sıkılmışlar, eski, tembel günlerini, serbest hayatlarını özlemişlerdi. Bir başka sebep de yeni kurulan ve Levent’te talim yapan Nizam-ı Cedit Ocağına karşı devlet adamlarının gösterdiği ilgi ve sevgidir. Esamenin alınıp satılmasının yasaklanmasıyla şikayetler artmış ve 5 ay sonra Yeniçeriler talim yapmayı bırakmıştır. Selim III ve yardımcıları Yeniçerilere rağmen Nizam-ı Cedit Ocağı için sıkı bir şekilde çalışmaya devam etmişlerdir.
2- Nizam-ı Cedit Ocağı’nın Kurulması
Yeniçeri Ocağı’nın eski kanunnamesine dönüp, Ocağa Avrupa eğitim ve öğretiminin verilmesi daha kolaydır. Ancak Selim III ve yardımcıları yeni bir ocak kurma yoluna gitmişlerdir. Bunun sebebi de şüphesiz Yeniçeri Ocağı’nın umutsuz durumu idi. Çünkü Yeniçeri Ocağı çok fazla bozulmuştu, hatta Yeniçerilerin çoğu asker bile değildi. Esameler ya para ile satılmış ya da babadan oğula geçmişti. Ocakta her sınıftan halk vardı.”Yeniçerilik teşkilatı askeri karakterini kaybederek mali ve iktisadi bir hal almıştı”[8]. Geçimi Yeniçeri esamesinden karşılayan pek çok insanın tepkisi olacağı için esameler askerliğe ehliyeti olmayanlardan toplanamamıştır. Bu nedenle yeni bir ocak kurulması yoluna gidilmiştir.
Avusturya ve Rusya ile sulh imzaladıktan sonra Koca Yusuf Paşa yurtdışından Levent’teki neferlere eğitim verecek Avrupa talim ve terbiyesinden anlayan birkaç adam getirmişti. Genç Yeniçerilerin de katılması öngörülmesine rağmen Yeniçeriler itiraz etmişlerdi. Bunu üzerine Selim III Nizam-ı Cedit’ in ayrı bir ocak olarak kurulmasını emretti. Ancak birbirine düşman iki ocağın zararı olacağından Nizam-ı Cedit Bostancı Ocağı’na bağlandı.
Nizam-ı Cedit’ in ilk kanunnamesine göre 12 000 Nizam-ı Cedit askeri olacaktır. 1600’ü İstanbul’da, 800-1600’er asker ise Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilecekti. Nefer ve subayların yevmiyeleri ile silahları, giysileri Nizam-ı Cedit hazinesinden sağlanacaktı. Neferler bekar kalacak, subaylar evlenebilecekti.
Nizam-ı Cedit askerlerinin Yeniçeriler ve halk tarafından kıskanılmaması için halka yeni askerin gereği ve öneminin anlatılması gerekiyordu. Bunun için Sekban Başı olarak tanıtılan bir ağa görevlendirildi.Ancak kanunlar hakkında konuşanlara gereken şiddet gösterilmediğinden herkes devleti çekiştirmeye başlamıştı.Selim III’ ün Nizam-ı Cedit lehinde yaptığı çalışmanın büyük etkisi olamamıştı. Yinede ilk anda kimsenin tepki vermemesinden yararlanarak Levent’te ve Anadolu’nun bir çok yerinde asker yetiştirme işine başlandı. Selim III askerlerin eğitimlerini sürekli takip etmiş, Anadolu’da çalışanları da teşvik etmişti.
1789- Napolyon’un Mısır seferi yeni ocak için bir sınav niteliğindeydi. Bu vesile ile padişah Anadolu ve İstanbul’da yetişen askerler arasındaki büyük farkı da görmüş oldu. Anadolu’da yetişen askerler berbat durumdaydı, İstanbul askerlerinin de pek çok eksikleri vardı. Napolyon’un 25 bin kişilik ordusuna karşı100-150 bin kişilik Osm. ordusu mağlup olmuştu. Daha sonra Nizam-ı Cedit askerinin Akka zaferi bile gerçekçi padişah Selim III’ ün askerin durumu hakkındaki üzüntüsünü azaltmadı.
Selim III halkın ve devlet adamlarının kendisine destek vermemesine rağmen asker yetiştirme konusunda çalışmalarına devam etmiştir. Levent Çiftliği’nin yanı sıra Edirne, Çorlu, Silivri’de asker yetiştirilmesi ve Üsküdar’da bir orta kurulmasına karar verdi. Mısır Seferi’nden alınan dersler sonucunda yeni silahlar tedarik edildi. Bolu Sancağı Levent Çiftliği’ne, Hüdavendigar Sancağı da Üsküdar kışlasına bağlandı. Mısır Harbi sonrası yeni asker yetiştirme faaliyetleri daha da artmıştır.
3-Askeri Müesseseler
a) Tophane
Dünya harp tarihinde ağır topçuluk Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi sırasında ilk kez denenen toplarla başlamıştı. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç zaferinde de topçuluk önemli bir nedendi. Selim III’ ün babası III.Mustafa da Avrupa tarzı toplar döktürmüştü. Selim III de bu nedenle tophanenin ıslahına önem vermişti.
İlk iş olarak tophaneyi kanunnameye bağladı. İsviçre, İngiltere ve Fransa’dan top ve yuvarlak dökümcülüğünde ustalar getirtildi. Tophane Fransız tophanesine benzedi. Fransız toplarının ebatları kabul edildi.
Selim III tophanenin yanı sıra baruthaneye de nizam vermeyi ihmal etmedi. Baruthanelerin başındaki baruthane nazırları baruthaneyi kendi işlerine geldiği gibi idare etmekteydiler. Selim III Selanik, Gelibolu ve İstanbul’daki baruthanelerin eskimiş binalarını tamir ettirdi ve Küçükçekmece’ de yeni bir de baruthane açtırdı. Bir yandan yeni barutlar yapılırken bir yandan da eskileri ıslah edildi.
Tophane ve baruthane, Selim III’ ün gayretlerine rağmen iyi idare edilmedikleri için istenilen seviyeye çıkarılamadılar.
b) Donanma ve Tersane
Selim III öncesinde ve Selim III’ ün tahta çıktığı vakitlerde donanmanın hali perişandı. Büyük harp gemilerinin kaptanlarının manevra ve taktik hakkında bilgisi yoktu. Kaptanlar limanlarda bekler, rüzgar müsait olunca açılırlardı. Kılavuzlar ise sadece deneyimlerinden uzmanlaşmış, pusula kullanmayı bilmeyen Rumlardı. Gemilerde hiçbir düzen yoktu, her şey karışıktı. Deniz savaşına ilişkin talim ve top egzersizleri bilinmiyordu. 24 gemiden 16’sı iyi durumda ise de onlara da gereken bakım yapılmıyordu. Tamiratlarda çalışanlar parayı cebe atıp, malzemeyi isteklerine göre kullanıyorlardı.”İntizamsızlık, hırsızlık, ihmal Osm. bahriyesinde öyle dereceyi bulmuştur ki,bir Osm. gemisinin çıkıp da en zayıf bir düşmana bile karşı koyamayacağını tahminde mübalağa etmiyorum”[9].
Küçük Hüseyin Paşa’ nın Kaptan-ı Deryalığa tayini ile donanma işleri bir kanunnameye bağlanmıştır. Buna göre gemiler küçük ve büyük olarak 2’ye ayrılıp, kaptanlar da sınava tabi tutulmuştur. Maaş ve tayinler sağlam esaslara göre belirlenmiştir. Deniz bilgisi edinmek ve talimlere katılmak şart koyuldu.
Padişah sık sık tebdili kıyafet dolaşarak tersaneleri teftiş etmiştir. Selim III sıkı çalışmasının karşılığını birkaç yıl içinde aldı. En büyüğü Selimiye Kalyonu olmak üzere 2-3 ambarlı, 1200 mevcutlu, 122 top alabilen 45 gemi yapıldı. Bu nizam ile Osm. donanması hatırı sayılır bir kuvvet haline geldi. Ancak bu ordunun emniyeti için ehliyetli, talim, terbiye almış zabitlerin yetişmesi gerekliydi.
Askeri Alanda Eğitim ve Öğretim
Ordu ve donanmayı askeri usulde düzenlemek için teknik okullara önem verilmeliydi. Selim III ‘e kadar yapılmış bazı çalışmalar mevcuttu. Tersane ve hendeshane de Fransız hocalar öğretim yapmakta,dersler de Türk hocalarca verilmekteydi. Daha sonra Fransız hocaların yararlandığı kitaplar Türkçe’ye çevrilerek kaynak olarak kullanılmaya başlandı. Bu Türk Fransız ilişkileri Rusya ve Avusturya’yı rahatsız etmişti. Yaptıkları girişimler sonucunda Fransa uzmanlarını çekmek zorunda kaldı. Selim III de daha şehzade iken Avrupa yardımına ihtiyaç olduğunu biliyordu. Viyana’ya gönderilen Ebubekir Ratip Efendi’nin döndükten sonra reisülküttaplıktaki görevlerinden biri de Fransa ‘dan teknik adam ve subay getirtilmesidir. Fransa Osm. İmp.‘na mühendis ve zabit göndererek yükseliş ve refah hareketine ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Bir ara Napolyon bile Türk hizmetine girmeye talip olmuştur. Fransız hükümetince başka bir göreve tayin edildiğinden gelememiştir. En çok Fransa ‘dan, İngiltere ve İsveç’ten mühendis, subay ve teknik adam hizmet etmeye gelmiş ve batı usullerinin Türkiye’de kökleşmesi için çaba sarfetmişlerdir.
Selim III Avrupa ‘yı tanımak için çalışmalarına devam etmiş, elçiler göndermiş, elçilere bulundukları memleketi tanımalarını emretmişti. Selim III ordu ve donanmanın esasının okula dayandığını düşünüyordu. 1795’de Mühendishane-i Berri Hümayun(Topçu Ocağı) kuruldu. Varolan okullar genişletildi. Yeniden teşkilatlanan okullara ehli hocalar getirildi, yaş sınırı sorun edilmeksizin genç talebeler alındı. Okul için 400 ciltlik kütüphane kuruldu.Selim III askerlik ve askeri ilimlerle ilgili pek çok kitap risale tedarik ettirdi.
Bütün bu çalışmalar şüphesiz büyük masraflarla gerçekleşmişti. Ancak bu masraflar normal hazineden değil, Nizam-ı Cedit için kurulan İrad-ı Cedit hazinesinden karşılanmıştı.
İrad-ı Cedit Hazinesi
Yapılacak ıslahatlar için para gerekmekteydi ve devletin geliriyle giderleri ancak karşılanıyordu. Yeni bir gelir kaynağı bulmak lazımdı. Bu nedenle bu kaynakların gelirini toplamak için İrad-ı Cedit Hazinesi kuruldu.
Selim III tahta çıktığı sıralar uğraşmak zorunda olduğu Avusturya ve Rusya harpleri sebebiyle ordu ve donanmanın masrafları Osm. maliyesini alt üst etmişti. Selim III mali konularda yetersiz olduğu için anlayan kimselerin fikrini almak istemişti. Ancak bu insanlar padişaha sırt çevirmekten çekinmemişlerdi.Selim III ilk iş olarak musadere yoluna gitti. Devlet hizmetinde ölenlerin servetine el konuldu. Fakat bu yeterli değildi. Bu nedenle istikraz yolunu denediler. Ancak Avrupa – Osmanlı ticari hayatı yeni canlandığından Avrupa ülkelerinden gümrük vergisi istemek zordu. Cezayir ve Tunus hazinelerinden borç istenmesi düşünüldü ancak yeterli gelmeyeceği düşünülüp vazgeçildi. Selim III ümidini kaybetmeyerek altın ve gümüş eşyaların satın alınarak para döktürülmesine karar verdi. Her ne kadar Selim III kendi gayretiyle para temin edip ordu ve donanmaya göndermişse de harpler yenilgi ile son bulmuştur.Selim III harplerden dersler çıkarmıştı. Devletin her alanında yapılacak ıslahat yıllık 20 000 keseye mal olacaktı.
Islahatlar için elde edilecek kaynakların gelirleri İrad-ı Cedit Hazinesi’ne koyulacaktı.İrad-ı Cedit Hazinesi iki kısımdan oluşacaktı;birinci kısımda gelirler toplanarak giderler yapılacaktı. Yıl sonunda yapılacak hesaplamada gelir fazlası olursa, fazlalık ikinci kısma gelecekteki savaşlar için yedek ekçe olarak koyulacaktı. Derya, zeamet ve tımarlar hazineye bağlandı. Tütünden alınan resim yüzde 6’ya çıkarıldı. Talimli askerle mevcut olan kişinin İrad-ı Cedit Hazinesi ‘nin başına getirilmesi kararlaştırıldı. Hazinenin gelişmesi verilen öneme rağmen kolay olmamıştı.Selim III annesinin ruhuna mevlit okutmaktan bile İrad-ı Cedit Hazinesi ‘ne para vermekten dolayı vazgeçmişti. Bu olay Selim III’ ün din içinde boğulmadığını, devlet için yapılanı din için yapılmış saydığını göstermektedir. İrad-ı Cedit Hazinesi ‘nden sadece Nizam-ı Cedit ve sefer maddeleri için para alınmasını kabul etmekteydi, diğer hususlarda rıza göstermemekteydi.
B. İdari Alanda Yapılan Islahatlar
1- İstanbul ‘un İdaresi
a) Asayiş ;Selim III devrinde İstanbul ‘un nüfusu 800 bin-1milyon arasındaydı. Padişahlar şehrin idaresi ile bizzat ilgilenir, tebdili kıyafet gözlem yaparlardı. Padişaha göre köylülerin tarlalarını, tüccarlarında işlerini bırakıp İstanbul ‘a dolmaları gereksiz kalabalık yapıp İstanbul’un idaresini zorlaştırıyordu. Dükkanları, medrese ve zaviyeleri dolaşıp taşradan gelenleri deftere geçiren bir teşkilat kuruldu. İşi gücü olanlar İstanbul’da kalırken, taşradan gelip serserilik yapanlar memleketlerine geri gönderildiler. Ayrıca kontrollerin altı ayda bir yapılması kararlaştırıldı. Selim III şehrin huzuruna da çok önem vermişti. Sokakta veya ocakta bir kavga olmasına çok üzülür, hiddet gösterirdi. Ayrıca ticaret amacıyla yerleşmiş bulunan Hıristiyanların da istediği gibi hareket etmelerine müsaade edilmezdi. Şehrin asayişinin zor olduğunu bilen Selim III içki meselesi ile de ilgilenmişti. Müslümanların kullanmaması için meyhaneleri kapattırmıştı.
b) Kıyafet;Selim III asayişteki özeni kıyafet konusunda da göstermişti. Hanedan üyeleri ve devlet adamlarının şık, güzel ve süslü kıyafetler giymeleri halkta da etki bırakmaktaydı. Halkta aşırı süslü giyinmek modasına kapılınca yerli kumaşa ilgi azalmış, Hindistan ve İran’dan kumaş ithal edilmeye başlanmıştı. Bu mesele iktisadi düzensizliğe de sebep olmuştu. Selim III sürekli uyarılarda bulunmasına, emirler vermesine rağmen kıyafet düzensizliğinin önüne geçememiştir.
c) Yangın;Evlerin ahşap olması, yolların dar olması,vasıtaların az olması ve çok kere su bulunmaması İstanbul için yangını büyük sorun haline getirmişti.Selim III zamanında yangın çıkınca haber vermek için Galata Kulesi’nin üstünde çan çaldırmaya başlanmıştır. Cami avlularında da daima su dolu olmak üzere havuzlar yapıldı.Selim III ‘de diğer devlet adamları gibi yangın söndürme işi ile alakadar olmuş ve yangını söndürme işi ile görevli olanların durumu konusunda konu ile yakından ilgilenmiştir.
d) Yiyecek işi; Osmanlı İmp.’da eşya, yiyecek, giyecek fiyatları kanunname ile belirlenirdi.Selim III ‘de yiyecek giyecek işinin önemini bildiğinden tebdil gezilerinde esnafla yakından ilgilenmiştir. Selim III döneminde hayat pahalılığı artmıştı, bu konu üzerine Selim III sadrazamının dikkatini eşya fiyatları üzerine çekmiştir. Ancak hayat pahalılığı devam etmiştir. Padişah da bunun üzerine esnafın kendisine boyun eğeceğini bildiğinden yiyecek maddelerinin fiyatını kendisi belirlemiş ve sadrazama bildirmiştir.
2- İmparatorluğun İdaresi
Osm. İmp. ‘nda reaya Müslüman ve Hıristiyan olarak 2’ye ayrılmıştı. Mülki idare reayanın rahatını sağlayacak şekilde hazırlanmıştı. Bilginler de reayaya adil davranılması gereğini belirtmekteydiler. Reayanın vereceği vergiler kanunlar ile belliydi. İdarenin adil ve düzenli olması halkın huzur içinde ve zengin olmasına sebep olmaktaydı. Fakat XVII.asırdan itibaren Osm. mülki idaresinde bozulmalar olmuştu. Zaten İmp. mülki bakımdan fakir düşmüş ve bazı paşalar İstanbul ile bağlarını bir süre kesmişti. Bu durumun düzelmesi için idare makamlarında kudretli ve adil insanlara yer verilmeliydi. Ayrıca rüşvet oldukça yaygınlaşmıştı. Vezirler gittikleri yerde uzun kalmaz, sık sık tayinleri çıkardı. Her kazada bulunan ayanlar da halk tarafından seçilmez olmuş, ayin ile görev yapmaya başlamışlardı. Halka eziyet eden vezir ve ayanların zulmüne ulemalar engel olabilirdi. Ulemalar hak ve adaletin sağlanması gibi önemli bir işle görevli olmalarına karşın fazla bilgili değillerdi. Adli memurlar Rumeli ve Anadolu’daki görev yerlerine maaşla cahil vekiller yollarlar, kendileri İstanbul ‘da yaşardı. Cahil vekiller ise şeriat hükümlerini istedikleri gibi uygulayıp halka zulüm edip, halkı soyardı.
Sonunda yapılan toplantılar ile valilerin sık sık azledilmemesine, ayanların halk tarafından seçilmesine, kadıların şeri mazereti olmadığı sürece görev yerlerine gitmelerine, naiplerin namuslu kişiler olmalarına dikkat edilmesine karar verildi. Kararlar Rumeli ve Anadolu’daki halka duyuruldu. Osm. İmp.’nu 28 eyalete böldüler ve vezirler eyaletlere göre belirlendi. Kararların tatbiki ile vezirlerin nizam edilmesi daha kolay olacaktı. Bu nedenle vezirler arasında bir tasfiye yapıldı. Vezirlerin devletin itimadını kazanmış, taşrada çalışmış, dindar kimseler olmasına dikkat edilmeye başlandı. Bu konuda görevli padişah ve sadrazamdır. Bu konuda birbirlerini uyarabilmektedirler. Vezirler görev yerlerinde 3-5 yıl kalacaktır.
Toprak yönetimi ile ilgili kanunname çıkarılmıştır. Osmanlı’da toprak devlete aitti, toprağı işleyen, işleten ise reaya idi. Osm. toprakları gelir değerlerine göre has, tımar ve zeamet olarak 3’e ayrılırdı. Has hanedan üyelerine ait olan, tımar ve zeamet ise savaşta yararlılık gösterene verilen toprak idi. Tımar ve zeamet sahipleri asker yetiştirmekle de yükümlüydü. Bu nedenle sistemdeki bir usulsüzlük mülki olduğu kadar askeri alanda da zarara sebep olurdu. Zamanla tımar sistemi de bozulmuş, tımar sahipleri toprağın başında oturmayıp, yetenekli asker yetiştirmez olmuştu.Selim III tımar ve zeamet kanunnamesi hazırlattı.Buna göre; artık alaybeyleri dürüst, sadık, tecrübeli insanlar arasından seçilecekti. Alaybeyleri kusurları kanıtlanırsa idam edileceklerdi. Eyalet askerleri bundan böyle sadece emir ile ordudan ayrılabileceklerdi. Yapılan yoklamada olmayan alaybeyleri azledileceklerdi.
Tımar ve zeamet kanunnameleri tatbik edilememiştir.”Selim III devrinde iç idarenin anarşili bir hal almasına sebep olmuştur”[10].
C. İlmiye Alanında Yapılan Islahatlar
Osm. İmp.’nda din ve devlet ayrılmaz idi, dinin olmadığı yerde devletin de bir manası olmazdı. Dolayısıyla İmp.’ta manevi kuvvet din idi.Bu manevi kuvveti kollayacak olan ise ilmiye sınıfıydı. Disiplinsizlik ilmiye sınıfında da vardı.Bazı ulemalar görev yerlerine gitmeyip yerlerine vekil(naip) göndermek için izin almıştı. Kadılıklar rüşvet ile edilmeye başlanmıştı. Bu insanlar dinin etkisini kullanarak halkı soymuştur.
Sözün kısası, “Selim III devrinde ulema,reformdan önce Avrupa Katolik kilisesinde rahip ve papaz güruhunun düşmüş olduğu aşağılık ve bayağılık uçurumuna yuvarlanmış bulunuyordu”[11].
Islahat çalışmalarını ulema sınıfı üzerinde de yapmak gerekiyordu. Ulema sınıfı, savaş sırasında para ihtiyacı olduğu için altın ve gümüş eşyaların toplanmasını da eleştirmişti. Padişah ulema sınıfını manevi kuvvet için harbe yollamak istedi, ancak ulema buna itiraz etti. Aslında bu anlaşmazlık din ve devlet kavgasıydı.
Ulemanın düzelmesinin yolu eski kanunnameleri uygulamak idi. İşe ulemanın din duyguları ateşlenerek başlandı. Çünkü dini duyguların kuvvetli olması İslam birliğinin devamı için şarttı.Selim III bir yandan da ilmiye için tedbirler uygulamıştı. Müderrislik ve kadılığın satılması engellenmiş, tayin işleri sınav ile yapılmaya başlanmıştı. Selim III adaletteki haksızlıkları ve başı boşluğu da önlemek istedi. Ancak bu çalışmalar bencil menfaatlerini düşünen ulema nezdinde kötü karşılanmış ve padişahı tahttan indirmek için planlar yapmalarına neden olmuştur.
D- İktisadi Alanda Yapılan Islahatlar
Selim III tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Rus harpleri ile uğraştığından hazine tamamen boşalmıştı ve genel tasarruf teşebbüslerine girişilmek zorunda kalınmıştı.Selim III altın ve gümüş toplatıp para döktürdü. İstikraz yolu düşünüldü ama vazgeçildi.Nizam-ı Cedit için gereken kaynak yeni vergilerden elde edilmeye çalışıldı.İktisadi konuda fazla bilgi sahibi olunmadığından Selim III Viyana Fevkalade Elçisi Ratip Efendi’den Avusturya iktisadi hayatını incelemesini istemişti. Böylece Avrupa ‘daki iktisadi ve mali usullere ilişkin bilgi edinilmeye başlandı.
Selim III ‘de daha önceki padişahların yaptığı tasarruflara girmiştir. Ayrıca fuzuli seyahat masraflarını engellemeye çalışmıştır. Süslü giyinme modasını değiştirmeye çalışmış, kendisinin de yerli kumaş kullandığını belirterek Hint ve İran kumaşlarını giymemelerini tembihlemişti. Ayrıca Selim III memleket dışına gereksiz hediye gönderimini de yasaklamıştı.
Selim III İstanbul ‘un güvenliği, açlık ve kıtlık çıkmaması için yapılan İstanbul‘un iaşesinin de sıkı bir denetleyicisi olmuştur.Zahire toplamak, saklamak ve dağıtmak işi tüccarlardan alınıp devlete nakledildi. Bir Hububat Nezareti kuruldu. Bünyesindeki 2 görevli giren çıkan hububatın kaydını tutmakla görevlendirildi. Hububat nezareti çok faydalı olmuştur.”Bugün Cumhuriyet hükümetinin zahire işleriyle uğraşmak için kurmuş olduğu Toprak Mahsulleri Ofisi kısmen buna benzemektedir”[12].Bu devirde düzenlenen bir başka mesele de kahve işidir.O zamanlar kahve tüketimi fazla idi ve esnaflar daha çok gelir elde etmek için karışık kahve satmaya alışmıştı. Selim III saf kahve satımını sağlaması için 4 kişi görevlendirdi. Karışık kahve sattığı tespit edilenler de cezalandırıldı.
E. Ticaret Alanında Yapılan Islahatlar
Osm. İmp.’da bulunan yabancı elçi ve konsolosların bazı ticari imtiyazları bulunmakta idi. Dil bilmedikleri için Osm. Hıristiyan halkından tercüman kullanabilirlerdi. Tercümanlar rahat bir şekilde geçinebilecek haklara sahipti ve esnaflık, tüccarlık yapmamaları gerekiyordu. Ancak bu daha sonra bozulmuştu. Esnaflık, tüccarlık sarraflık yapan insanlar elçiler ile anlaşıp tercümanlık beratı sahibi de olmakta ve kendi gelirlerine artı olarak tercümanlık haklarından yararlanabilmekteydiler.Selim III bu konuda da çalışma yaparak elçilerin fazla tercüman almamalarını bildirdi. Ayrıca tercümanlık beratı olanlar araştırıldı, tercüman olmayanların beratlarına el koyuldu. Tercümanların esnaflık gibi işleri yapmaları yasaklandı.
Osm. ile ticaret yapan yabancı tüccarlar da düzeni bozmakta idi.% 3 olarak vermesi gereken gümrük vergisini % 1,5 olarak vermeye başlamışlardı.İç ticaret yapmaları yasak olduğu halde ülkelerine götürmek için aldıkları eşyaları Osm.’da satmaya başlamışlardı. Bu sebeplerle Babıali devlet elçilerine tüccarların iç ticaret yapmamasını ve % 3 gümrük resmi vermelerini bildirdi.
Osm.’da bazı Rum kaptanları Rus konsolosluğundan pasaport ile birlikte patente alırlardı. Bu patente Rus himayesine girdiğini gösterirdi. Gemilerine Rus bayrağı çeken bu patente sahibi Rumlar böylece Rus donanmalarına sağlanan ayrıcalıklardan yararlanabilmekte idi. Selim III zamanında bu durumu engellemek için Osm. vatandaşı olan Rumlar’dan patenteleri alındı, diğer devletlerin elçiliklerine de Osm. tebaasına patente verilmemesi bildirildi.
Bu tedbirler Osm ticaretini kalkındırma açısından oldukça yetersizdi. Nitekim bu zamanlarda Osm. dış ticareti tamamen yabancıların elindedir ve Osm. yabancı devletlerin ilgisini hammadde yurdu olarak çekiyordu. Bir ara serbest ticarete geçilmesi düşünülmüş ancak vazgeçilmişti. Büyük devlet adamlarının gemiler satın alıp, işletmesi kararlaştırılmışsa da Selim III zamanında ticaret alanına yeterli düzenlemenin yapılmadığı bir gerçektir.
F. Siyasi Alanda Yapılan Islahatlar
1- Selim III’ ün Siyasi Düşünceleri
Selim III hükümdarın halkın hizmetkarı olduğunu düşünen, yaptığı işlerde halkın düşüncesine önem veren bir hükümdardı. Devlet adamlarının padişah ile işbirliği içinde olması gerektiğini bilirdi. Bu nedenle her sorun hakkında meşveret alınması taraftarı idi. İç siyaset işlerinde meşveret meclislerinin kalabalık olmasını isterdi. Padişah meşveretteki kararları kendi kararları ile uyuşmasa da aynen kabul ederdi. Ayrıca Selim III meşverette görüşülüp verilen kararları devlet sırrı sayardı. Selim III yabancı devletlerin ülke üzerindeki gücünü de kırmak istemişti, yabancıların iç işlerimize karışmalarına da katlanamazdı. Devletler arası münasebetlerinde de bu düşüncenin etkisi görülmekteydi. Siyasi alandaki ıslahatlar elle tutulur olmasa da bu düşünceler yeni bir zihniyeti göstermektedir.
2- Selim III’ ün Dış Politikası
Osm. İmp. kurulduğundan bu yüzyıla kadar dış politikasında hep kendi kendine yeterlilik politikası izlemekte idi.Selim III tahta çıktığı vakit devlet Avusturya ve Rusya ile mücadele halindeydi ve halk genç padişah ile her şeyin daha iyi olacağına inanmaktaydı. Bu savaşlar sırasında düşmanların düşmanları olan İsveç ve Prusya ile ittifak imzalanmıştır. Bu bir dönüm noktasıdır çünkü kafir olarak adlandırılan Avrupa devletleri ile ittifak yapmak caiz değildir. Osm. imp. tarihinde ilk kez karşılıklı taahhütlere dayanan bir ittifak usulünü kabul etmiştir. Selim III ıslahat fikirlerini hayata geçirmek için mağlup padişah olmayı göze almış ve Avusturya – Rusya ile sulh yapmıştır.
Napolyon’un Mısır Seferi de Osm. Devleti’nin çalışmalarında yeni bir dönem açmıştır. Çünkü Rusya ile ittifak yapılmış, İngiltere de katılınca müttefik olmuşlardır. Bu olaylar ile Osm. Devleti’nin siyasette Avrupa yöntemlerinin benimsendiğini görürüz. Bu siyaset Osmanlı Devleti’nin güvenliğini diğer devletler olmadan sağlayamayacağını göstermesi açısından önemlidir. Ancak bu politika da Osm. İmp.’nu yıkılmaktan kurtaramayacaktır.
G. Diplomasi Alanında Yapılan Islahatlar
1- İkamet Elçilikleri ve İkamet Elçileri
Selim III dönemine kadar Osm. İmp.’da daimi elçilikler yoktu. Onun yerine sadece belli bir meselenin çözümü için yabancı ülkelere gönderilen fevkalade elçiler vardı. Bu elçiler de işlerini halleder halletmez memlekete geri dönerlerdi. Gittikleri yerlerdeki izlenimlerini sefaretnameler halinde yazarlardı. Avrupalı devletlerin ise Osm.’da daimi elçilikleri bulunurdu. Selim III ‘e kadar daimi elçi bulundurulmamasının nedenleri Osm.’nın kendi elçisini bulundurmadığı devletlerin elçilerinin bulunmasını şeref bilip,saygı nişanesi kabul etmesi, kendi kendine yeterlilik politikası benimsemiş olması, Türklerin dini sebeplerden Avrupa ‘da yaşamasının zor hatta günah olması ve Avrupa ‘nın üstünlüğünün anlaşılamamış olmasıdır.
Selim III’ ün şehzade iken başladığı Avrupa devletlerini tanıma çalışmaları sayesinde diplomasi alanındaki bu yeniliği düşündüğü söylenilebilir. Ayrıca haber almadaki yetersizlik de ek daimi elçilik kurmasına sebep olmuştur. Çünkü Avrupa haberleri Eflak ve Buğdan beyleri ile yabancı elçilerin tercümanlarıyla devamlı temas halinde olan Divan-ı Humayun tercümanları aracılığıyla öğreniliyordu. Ancak Eflak ve Buğdan beyleri Rus etkisi altında kalmaları da daimi elçiliklerin kurulmasını gerekli kılıyordu.
İlk kurulan elçilik Londra elçiliği idi.1792 yılında Yusuf Agah Efendi Londra’ya hareket etmişti. Ardından 2 yıl sonra da Afif Efendi Viyana’ya,Giritli Ali Efendi de Berlin’e gönderildiler. İlk Paris Büyükelçisi Moralı Esseyit Ali Efendi[13] ise 1796 yılında görev yerine gönderilmiştir[14]. Böylece İngiltere, Avusturya, Prusya, Fransa ‘da ilk daimi elçilikler kurulmuştu. Elçilerin gittiği yerde en az 3 yıl kalmaları kararlaştırılmıştı.
Osm. devleti ikamet elçiliği esaslarını bilmiyordu, bu nedenle öğrenilmesi için tedbirler alınması kararlaştırıldı. Ziştovi Barışı’ndan sonra Ebubekir Ratip Efendi Avusturya ‘ya fevkalade elçi olarak gitmiş ve devlet müesseseleri hakkında araştırmalar yapmıştı. Ancak bunlar ikamet elçiliği ile ilgili ayrıntılı bilgi vermemekte idi.Bu bilgileri elde etmek için İngiltere ‘nin İstanbul elçisi ile görüşülmeye karar verildi. Bu görüşme ile elçi tayininde yapılması gereken formalite, elçinin gittiği yerde göreceği itibar, elçinin hangi yoldan gideceği, ve elçinin rütbesi ile ilgili gerekler öğrenilmiş oldu.
1806 yılında Osm. Napolyon’un İmparatorluğu’nu tanımış ve Esseyit Ali Efendi’den sonra gönderilen Halet Efendi’nin yerine Paris Büyükelçiliği’ne Muhip Efendi’yi tayin etmiştir. Muhip Efendi’nin tayini ile ilk daimi elçiliğin kurulmasından 14 yıl sonra bir talimatname hazırlanmıştır. Talimatnamede elçilerin nelere dikkat edileceği belirtilmektedir. Dikkat edilecek konular şunlardır;
v Elçi gidilen yerdeki merasimler
v Osmanlı elçisinin disiplini
v Elçinin gidilen ülkedeki halk ve devlet adamları ile kaynaşması
v Elçinin kendi devletinden her fırsatta bahsetmesi
v Osmanlı elçisi ve memurlarının başlıca görevleri
v Osmanlı elçisinin diğer devletlerin elçileriyle münasebetleri
Muhip Efendi Selim III döneminin son ikamet elçisiydi. Bu dönemde elçiliğin acemi aşamaları geçirildiğinden büyük başarılar sağlanamamış olsa da daimi elçiliklerin kurulmuş olması diplomasi tarihimiz için bir dönüm noktasıdır.
2- Tercümanlar Meselesi
Osmanlı devlet adamları Arapça ve Farsça bilirdi, Avrupa devletleri ile ilişkilerde ise tercümanlar kullanırlardı. En yüksek mevki de Divan-ı Humayun tercümanlığı idi. Divan-ı Humayun tercümanı resmi evrakları Türkçe’ye çevirir, elçilerin resmi müracaatlarını, takdim edilirlerken okunan nutuklarını tercüme ederdi. Yabancı elçilerle münasebetlerde önemli rolleri vardı. Yabancı elçilerin Baş Tercümanı ve tercümanları Rumlar ve Yahudilerden seçilirdi. Osmanlı vatandaşına berat verilmek suretiyle tercümanlık yapmalarına izin verilirdi. Selim III döneminde Osm. reayasının bir çoğu konsoloslar ile anlaşıp kendini tercüman göstererek berat elde etmekte ve vergilerden muaf olmaktaydı. Selim III gerçek tercümanların isimlerini çıkarttırarak yalancı olanlardan beratlarını almıştır.
3- Elçiye Verilen Para Meselesi
Osmanlı Devleti’nde yabancı elçilere ihtiyaç ve masraflarının karşılamaları için tayın adı verilen para, eşya, yiyecek verilirdi. Bu bir gelenek halini almıştı. Tayın ikram ve iltifat sayılabilirdi. Ancak yabancı devletler bunu bir zorunlulukmuş gibi görerek eksik tayın konusunda sorun çıkartmaktaydılar. Selim III diplomatik alanda ıslahat yaparken Avrupa ‘da böyle bir adetin olmadığını görünce tayın bedelini kaldırmıştı. Bu şekilde hem hazineden gereksiz para çıkmamış hem de Avrupa Devletler Hukuku’na uyum sağlanmıştı.


kaynak
Quo vadis?
hjjkretçi - avatarı
hjjkretçi
Ziyaretçi
23 Nisan 2009       Mesaj #5
hjjkretçi - avatarı
Ziyaretçi
3. selim dönemi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ocak 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
OSMANLI DEVLETİNDE” YENİLEŞME DÖNEMİ”Nİ HAZIRLAYAN FAKTÖRLER.
Osmanlı Devleti 17. yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen savaşlarla tanışmaya başlamıştır. Kaybedilen savaşlar sonrasında sarsılan askeri otorite ve devlet düzeninin yanında, ekonomik ve sosyal hayatta olumsuz yönde etkilenmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti bu durumu düzeltmek için kendi içinde arayışlara başlamıştı. Fakat bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalardan iyi bir derecede başarı sağlanamamıştı. Osmanlı bu içinde bulunduğu durumu düzeltmek için yüzünü artık batıya çevirmeye başladı. Bunun ilk örneklerini III. Selim ve II. Mahmut’la vermiştir. Güçsüzleşen, Osmanlı’nın durumundan yararlanmaya çalışan batılı devletlerin baskısından, kurtulmak amacıyla Osmanlı Devleti 1839 da Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır. Bu fermanların yayınlanması bile Osmanlı’nın hem içteki hem de dıştaki baskıları azaltmada yeterli olamamıştı. Değişen dünya şartları doğrultusunda Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu düzeltmek için II. Abdülhamit ve Mithat Paşa birlikteliyle Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esasi 23 Aralık 1876’da ilan edilmiştir. Bu anayasa doğrultusunda ülke içinde seçimler yapılarak, 19 Mart 1877 de, Dolmabahçe sarayında padişah tarafından Osmanlı’nın ilk meclisi açılmıştır. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 93 harbinin patlak vermesiyle kapatma yetkisi elinde bulunduğuna padişah II. Abdülhamit 28.6.1877 günü meclisi kapatmıştır.

Osmanlı Devletinde Yenileşme Dönemini Etkileyen Modernizm ve Modernleşme
Tanzimat reformcuları herkesin son demlerini yaşadığına inandığı devleti, mümkün olan her çareye başvurarak kurtarmaya çalışıyorlardı. Gülhane Hattı bu çerçevede bir cemile, pratik bir kurtuluş hamlesidir. Modernliği henüz yaşamamış bir toplumda modern düşünce hakkında bildikleri aldığı öğrenimle yada okuduğu kaynaklarla sınırlı olan Osmanlı aydınının modernleşme arayışlarında çelişkilere düşmesi normaldi. Osmanlı aydınının asıl kafa yorduğu nokta devletin kurtarılmasıydı
Modernleşmenin siyasal sistem üzerindeki etkilerini incelemek, bir toplumda yer alan “çeşitli unsurların” karşılıklı ilişki içinde değişiminin de incelenmesi gereğini ortaya koyar. Modernleşme ister ekonomi alanında sanayileşme şeklinde veya askeri alanda yeni örgütlenme biçimleri getirse de bu değişim siyasal sisteme de yansıyacaktır. Bu açıdan Osmanlı toplumuna bakıldığında sanayileşme ile modernleşmenin Avrupa’dan farklı



Tanzimat reformcuları herkesin son demlerini yaşadığına inandığı devleti, mümkün olan her çareye başvurarak kurtarmaya çalışıyorlardı. Gülhane Hattı bu çerçevede bir cemile, pratik bir kurtuluş hamlesidir. Modernliği henüz yaşamamış bir toplumda modern düşünce hakkında bildikleri aldığı öğrenimle yada okuduğu kaynaklarla sınırlı olan Osmanlı aydınının modernleşme arayışlarında çelişkilere düşmesi normaldi. Osmanlı aydınının asıl kafa yorduğu nokta devletin kurtarılmasıydı
Modernleşmenin siyasal sistem üzerindeki etkilerini incelemek, bir toplumda yer alan “çeşitli unsurların” karşılıklı ilişki içinde değişiminin de incelenmesi gereğini ortaya koyar. Modernleşme ister ekonomi alanında sanayileşme şeklinde veya askeri alanda yeni örgütlenme biçimleri getirse de bu değişim siyasal sisteme de yansıyacaktır. Bu açıdan Osmanlı toplumuna bakıldığında sanayileşme ile modernleşmenin Avrupa’dan farklı olarak birlikte gerçekleşmediği görülecektir. Modernleşme daha çok sistemin kötüye gidişini durdurmak için devlet yöneticilerinin topluma kültürel açıdan bakış açılarını değiştirmelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yani devletin örgütlenmesi ya da hukuk anlayışında Batı uygarlığı lehine çeşitli yeniliklere girişilmesi daha çok ideolojik bir tercih olarak ortaya çıkmıştır. Böyle olması şaşırtıcı değildi. Çünkü Osmanlı toplumunda 19. Yy.da sanayileşmeyi sağlayabilecek toplumsal alt yapı hemen hemen yoktu. Batının aksine sosyal alanda olduğu gibi ekonomi alanında da rekabete değil durağanlığa dayanan bir toplumsal anlayış ve yapı egemendi.

Tanzimat Döneminde yayınlanan fermanlar modernleşme tercihinin devlet düzeyinde açıkça tescili anlamına gelmekteydi. Daha önceden toplumsal alt yapı ve kültürel birikim bağlamında bir hazırlığın bulunmaması nedeniyle Osmanlı toplumu öncelikle modernleşmeyi öğrenmek konumundaydı. Bu aslında dönemin Osmanlı aydınının görmezden gelemeyeceği bir gerçekti. Böyle olunca Osmanlı aydını aslında kendi birikiminin de zayıf olması nedeniyle işe öğretmen olarak başlamak zorundaydı. Çünkü modernleşme projesinde rol alan Tanzimat’ın ilk kuşak aydınları Avrupa’yı ya kısa sürelerle görmüş ya da Avrupa uygarlığını yabancıların anlattıkları kadar tanımaktaydılar. Tabii ki bu durum zamanla değişecektir. Tanzimat’ın ikinci kuşak ve onu takip eden aydınlar ise öğrenim için Avrupa’ya gönderilmiş, ya da Jön Türklerde olduğu gibi Osmanlı Ülkesinden kaçmak zorunda kalanlardı.Onlar Avrupa’yı biraz daha yakından tanımak fırsatını bulacaklardır. Fakat onlar açısından da Avrupa öncelikle öğrenilmesi gerekli bir uygarlıktı. Çünkü kent yaşamı ve kentlerdeki alt yapının Osmanlı toplumuna göre çok ileride olması bir anlamda kültürel açıdan tam bir şaşkınlığa yol açabilecek kadar farklıydı. Bu koşullar altında Avrupa’ya giden aydınlar Avrupa’nın bilime ve teknolojiye olan güveninin bir yansıması olarak pozitivist düşünce(b.a.) akımlarına maruz kalmakta ve bunu benimseyerek ülkeye dönmekteydiler.
Yeni Osmanlıların merkezi otoriteyi sınırlama uğraşları da Türk toplumuna özgü bir eksende gelişmiştir. Yönetimin sınırlanması talepleri tabandan sınıf destekli bir akım değildi. Bu nedenle anayasalı yönetime geçiş sorunu halktan çok aydınlar ve bürokratlar, subaylar arasında tartışılan bir konuydu. Bu anlamda halktan kopuk bir iktidarı sınırlama arayışı söz konusuydu. Tabandan kopukluk ister istemez ortada bir aydın hareketinden söz etmeyi zorunlu kılmaktadır. Ayrıca tabanın ekonomik bakımdan güçlü, özgürlük talebiyle ortaya çıkacak bir burjuvazi kesiminden mahrum olduğunu da unutmamak gerekir.
Yeni Osmanlılarca savunulan padişahın yetkilerinin kısıtlanması, anayasalı parlamenter bir sisteme geçilmesi fikri önemli itirazlarla karşılaşmıştır. Örneğin Tunuslu Hayreddin Paşa padişahın yetkilerinin kısılmasının devletin etnik yapı özellikleri nedeniyle parçalanmaya sürükleneceğini öne sürmüştür. Yine bir meclis oluşturulması da gayrı müslimleri devletin birliğini korumak yerine kendi ulusal davalarını önemsemelerine bir araç olmaktan kurtulamayacaktır. Burada aktarılan görüşten de Osmanlı aydınının kendi dönemindeki devletin dağılması korkusunun özgürlüklerden daha geniş bir yer tuttuğunu göstermektedir. Öte yandan Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletini “rahat bırakmamaları” da girişilen modernleşme çabalarının başarısızlığında önemli bir payı olduğu yadsınamaz.

Ahmet Rıza’nın Comte’çu pozitivizmi ve Prens Sabahaddin’in Le Play’ci felsefi anlayışlarının nasıl olup da bütün Genç Türk hareketi boyunca ve özellikle II. Meşrutiyet döneminde bir “merkeziyet”, “adem-i merkeziyet” çekişmesine dönüştüğünü bu filozofların kendi düşünce sistemlerinden hareketle açıklığa kavuşturmak zor gözükmektedir. Tunaya’nın deyimiyle aslında çekişme içinde olanlar “ne Le Play, ne Comte ne de Durkheim”di. Genç Türk hareketi içinde kutuplaşmanın gerçek nedeni kişisel ihtiraslardı.
Batı kültürünün yeterince incelenmeden ve eleştiriye tabi tutulmadan, sorgulanmadan benimsenen yöntem ve düşünceleri, kendi toplumlarında doğru ve isabetli olsalar bile eleştirel incelemeden geçirilmeden aktarıldıkları toplumda “dogmatik” eğilimlere neden alabilmektedirler. Nitekim taklide dayalı batılılaşma Osmanlı aydınında genel bir zihniyet değişimini sağlamıştır. Ancak bu değişim onları içinde yaşadıkları toplumun realiteleriyle karşı karşıya getirmiştir. Bu nedenle varılan nokta seçkinci bir aydın anlayışı ve sosyal ve kültürel bakımdan bir ütopya ile karşı karşıya kalındığı gerekçesiyle Türk modernleşmesi eleştirilmiştir. Böyle bir yoruma günümüzden geriye bakıldığında tamamen katılmak mümkün değildir. Osmanlı aydın ve devlet adamları Avrupa karşısında teknoloji ve siyasal sistemler alanında geri kalmanın ezikliğiyle bu olumsuz durumu gidermeye gayret etmişlerdir. Batılılaşmayı eleştirirken iki yüzyıl önceki toplumun durağan yapısını, yeni fikirlere kapalılık özelliklerini, medreselerin artık ülke ve toplumun karşı karşıya bulunduğu sorunları çözmekte yetersiz kaldığı gerçeklerini göz ardı etmemek gerekir. Osmanlı sosyal ve siyasal kurumları artık işlemez hale geldiğinden dolayı aydınlarımız çağdaşlaşmayı bir çıkar yol olarak görmek durumunda kaldılar. Osmanlı aydınının zaman zaman geleneksel yapı ile karşı karşıya gelmesi Tanzimat ve öncesinde başlayan bir sürecin devamı olarak okunmalıdır. Geleneksel yapı ile karşı karşıya gelme ütopiklik değil değişime karşı geleneksel kurumların direnmesiyle açıklanabilir. Böyle bir şey de her toplumda görülebilir. Kaldı ki günümüzde bile batı karşıtı akımlar dahi hep Avrupa ile aynı düzeye nasıl gelinebileceği noktasında yoğunlaşmaktadır.
II. Meşrutiyet öncesi ve sonrası cereyan eden entelektüel düzeyli tartışmalar Cumhuriyet kurulduktan sonra eski deneyimler ve birikimler bağlamında yol gösterici olmuştur. Bir toplumun geçirdiği dönüşümü tarihten, siyasal gelişmelerden ve sosyal yapıdan soyut olarak ele almak mümkün değildir. I. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında din unsurunun da devleti bir arada tutmaya yetmediğinin somut bir şekilde ortaya çıkması, toplumumuz açısından hem çağdaşlaşma hem de kurulacak olan Cumhuriyet’in yapısını oluşturmada etkili olacaktır. Tanzimat ile hızlanan sosyal ve siyasal alandaki temkinli modernleşme yöntemi istenen sonucu verememiştir. Bu deneyim modernleşme konusunda daha radikal yöntemler izlenmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenle her alanda daha kararlı bir şekilde değişimi hedefleyen adımlar Cumhuriyet’in kurucu kadrolarınca atılmıştır. Halen dünyada modernleşmeye karşı ciddi bir alternatif toplumsal ve siyasal sistem oluşturulamadığına göre yapılan tercih doğruluğunu her geçen zamanda teyit ettirmektedir. En azından batı karşıtı siyasal sistemlerin bile Batı uygarlığının bulunduğu noktaya ulaşmayı bir hedef olarak belirlemesi ve Batı kültürel değerlerinin giderek Doğu tarafından bile daha evrensel nitelikte görülmeye başlanması bu tercihin doğruluğunu gösteren ölçütlerden sadece biridir.
Sonuç olarak Cumhuriyet döneminde hem siyasal hem de kültürel alanda gerçekleştirilen ve hala da gerçekleştirilmeye çalışılan çağdaşlaşmayı doğru anlamak için Tanzimat sürecinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Şüphesiz Cumhuriyet döneminde çağdaşlaşmada gelinen noktada Osmanlı dönemi aydınlarının ve bıraktıkları deneyimlerin önemi yadsınamaz. En azından Cumhuriyetin kurucularının aynı zamanda Osmanlı devlet adamları ve aydınları olduklarını görmezlikten gelinebilecek bir nokta değildir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Şubat 2010       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
2.selimin yaptığı seferler nelerdir?=
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2010       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yha arkadaşlar 3. selimin yaptığı ıslahatlar nelerdir yha çok önemli bi ödev hatta performans ödevi ne olur bazılarınız yazmış ama bana madde madde halinde lazım ne olur elinizi çabuk tutun lütfenMsn Sad Msn Sad Msn Sad Msn Sad
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
12 Şubat 2010       Mesaj #9
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yha arkadaşlar 3. selimin yaptığı ıslahatlar nelerdir yha çok önemli bi ödev hatta performans ödevi ne olur bazılarınız yazmış ama bana madde madde halinde lazım ne olur elinizi çabuk tutun lütfenMsn Sad Msn Sad Msn Sad Msn Sad

A-Askeri Alanda Yapılan Islahatlar
Askerlik alanında 3 konu üzerine gidilmiştir. Mevcut askeri ocakların ıslahı, Nizam-ı Cedit adında yeni bir askeri birlik oluşturulması,askeri müesseselerin ıslahı.
  • 1- Mevcut Askeri Ocağın Islahı
Bu ocağın tamamen kaldırılması çok güç olacağından, dağıtılması için mücadeleyi göze almak ve dayanak bulmak gerekiyordu. Mevcut ıslahatçılar da bu güç olmadığından Selim bu ocakları faydalı hale getirmeye çalıştı. Yeniçeri ocağı için askeri eğitim ve öğretim usulü kabul edildi. Yeniçeri Ocağı dışında kalan Kumbaracı, Lağımcı, Topçu ve Arabacı sınıfları içinse kanunların yeniden düzenlenmesi öngörüldü.
a) Kumbaracı Sınıfı
Kumbaracı sınıfının İstanbul’da bulunması ve daima eğitim-öğretim ile uğraşması kararlaştırılmıştır.1972’deki yeni kanunlarına göre kumbaracı erler tımarlı olacak, yevmiyeli olup, İstanbul’da bulunacaklar ve yoklamaya tabi tutulacaklardı. Yoklamada olmayanların yevmiyesi kesilip, kumbaracı sıfatı ellerinden alınacaktı. Mevcut olanlar ise imtihana girecekler ve başarı kazandıkları takdirde yevmiye hak edeceklerdi. Başarılı olamayanlarsa bir kez daha eğitim verildikten sonra tekrar başarısız olurlarsa kumbaracı sınıfından çıkarılacaklardı. Ayrıca bundan böyle erlerin evlenmesi yasaktı. Kağıthane’de veya Okmeydanı’nda yapılacak kışlada oturacaklardı.
b) Lağamcı Sınıfı

Lağamcı sınıfının görevi eskiden beri yer yararak lağım bağlamak, sanayi sektöründe çalışmaktı.Kanunnamelerinde bunların aynen devam etmesi ve sanattan anlamayanları çıkartarak ocağa düzen verilmesi hususları belirtilmişti. Kumbaracı sınıfın kanunnamesi ile aynı doğrultuda olan Lağamcı Kanunnamesinde erler için kışlalar yapılmasına karar verildi. Kışlalardan biri lağım bağlamak sanatının gösterileceği 125 kişilik bina , diğeri de köprü ve kale yapma sanat bilgisiyle geometri bilgisinin verileceği ikinci 125 kişilik binadır.
c) Topçu Ocağı
Yeniçerideki disiplinsizlik Topçu Ocağı’na da sarkmış,talimler yapılmaz olmuştur. Topçu zabitleri mesleki bilgi sahibi değillerdi ve savaşta toplar ağır oldukları için çamura batıp yolda kalıyordu. Mustafa III devrinde atlarla çekilebilen hafif toplar dökülmüşse de Abdülhamit I devrinde herhangi bir çalışma yapılmamıştı. Selim III babasından kalan işi devralmış ve topçuluğa önem vermişti. Topçu kanunnamesinde subayların rütbe ve maaşlarından, teşkilattan ve erlerin üniformalarından bahsedilmiştir. Ayrıca erlerin talime gelip kışlaya devam etmesi şart koşulmuştur.
d) Arabacı Sınıfı
Arabacı sınıfı için de bir kanunname hazırlanmış, erlerin kışlaya devam etmesi zorunlu hale getirilmişti. Bu kanunname hemen hemen Topçu Ocağı Kanunnamesi ile aynı idi.
e) Yeniçeri Ocağı ‘nın Islahı
Sınıflarla ilgili bu kanunnameler ile ocakların bozulmuş olan düzeni yeniden kurulmaya çalışılmıştır ancak yenilik adına fazla bir hareket yoktur. Ayrıca bunların yanı sıra ordunun asıl büyük kütlesini teşkil eden Yeniçeri Ocağı’nın ıslahı gerekliydi.Yeniçeri Ocağı şöhretli ve imtiyazlı idi, ıslahatı zorla kabul etmeleri de mümkün değildi. Yeniçeriler için haftada birkaç gün talim yapmaları şartı getirildi. Topkapı dışında Sadabad‘da her yıl kasım ayına kadar talim yapacaklardı. Yeniçeriler ilk etapta saygı göstermişlerse de kısa sürede sıkılmışlar, eski, tembel günlerini, serbest hayatlarını özlemişlerdi. Bir başka sebep de yeni kurulan ve Levent’te talim yapan Nizam-ı Cedit Ocağına karşı devlet adamlarının gösterdiği ilgi ve sevgidir. Esamenin alınıp satılmasının yasaklanmasıyla şikayetler artmış ve 5 ay sonra Yeniçeriler talim yapmayı bırakmıştır. Selim III ve yardımcıları Yeniçerilere rağmen Nizam-ı Cedit Ocağı için sıkı bir şekilde çalışmaya devam etmişlerdir.
  • 2- Nizam-ı Cedit Ocağı’nın Kurulması
Yeniçeri Ocağı’nın eski kanunnamesine dönüp, Ocağa Avrupa eğitim ve öğretiminin verilmesi daha kolaydır. Ancak Selim III ve yardımcıları yeni bir ocak kurma yoluna gitmişlerdir. Bunun sebebi de şüphesiz Yeniçeri Ocağı’nın umutsuz durumu idi. Çünkü Yeniçeri Ocağı çok fazla bozulmuştu, hatta Yeniçerilerin çoğu asker bile değildi. Esameler ya para ile satılmış ya da babadan oğula geçmişti. Ocakta her sınıftan halk vardı.”Yeniçerilik teşkilatı askeri karakterini kaybederek mali ve iktisadi bir hal almıştı”[8]. Geçimi Yeniçeri esamesinden karşılayan pek çok insanın tepkisi olacağı için esameler askerliğe ehliyeti olmayanlardan toplanamamıştır. Bu nedenle yeni bir ocak kurulması yoluna gidilmiştir.
Avusturya ve Rusya ile sulh imzaladıktan sonra Koca Yusuf Paşa yurtdışından Levent’teki neferlere eğitim verecek Avrupa talim ve terbiyesinden anlayan birkaç adam getirmişti. Genç Yeniçerilerin de katılması öngörülmesine rağmen Yeniçeriler itiraz etmişlerdi. Bunu üzerine Selim III Nizam-ı Cedit’ in ayrı bir ocak olarak kurulmasını emretti. Ancak birbirine düşman iki ocağın zararı olacağından Nizam-ı Cedit Bostancı Ocağı’na bağlandı.
Nizam-ı Cedit’ in ilk kanunnamesine göre 12 000 Nizam-ı Cedit askeri olacaktır. 1600’ü İstanbul’da, 800-1600’er asker ise Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilecekti. Nefer ve subayların yevmiyeleri ile silahları, giysileri Nizam-ı Cedit hazinesinden sağlanacaktı. Neferler bekar kalacak, subaylar evlenebilecekti.
Nizam-ı Cedit askerlerinin Yeniçeriler ve halk tarafından kıskanılmaması için halka yeni askerin gereği ve öneminin anlatılması gerekiyordu. Bunun için Sekban Başı olarak tanıtılan bir ağa görevlendirildi.Ancak kanunlar hakkında konuşanlara gereken şiddet gösterilmediğinden herkes devleti çekiştirmeye başlamıştı.Selim III’ ün Nizam-ı Cedit lehinde yaptığı çalışmanın büyük etkisi olamamıştı. Yinede ilk anda kimsenin tepki vermemesinden yararlanarak Levent’te ve Anadolu’nun bir çok yerinde asker yetiştirme işine başlandı. Selim III askerlerin eğitimlerini sürekli takip etmiş, Anadolu’da çalışanları da teşvik etmişti.
1789- Napolyon’un Mısır seferi yeni ocak için bir sınav niteliğindeydi. Bu vesile ile padişah Anadolu ve İstanbul’da yetişen askerler arasındaki büyük farkı da görmüş oldu. Anadolu’da yetişen askerler berbat durumdaydı, İstanbul askerlerinin de pek çok eksikleri vardı. Napolyon’un 25 bin kişilik ordusuna karşı100-150 bin kişilik Osm. ordusu mağlup olmuştu. Daha sonra Nizam-ı Cedit askerinin Akka zaferi bile gerçekçi padişah Selim III’ ün askerin durumu hakkındaki üzüntüsünü azaltmadı.
Selim III halkın ve devlet adamlarının kendisine destek vermemesine rağmen asker yetiştirme konusunda çalışmalarına devam etmiştir. Levent Çiftliği’nin yanı sıra Edirne, Çorlu, Silivri’de asker yetiştirilmesi ve Üsküdar’da bir orta kurulmasına karar verdi. Mısır Seferi’nden alınan dersler sonucunda yeni silahlar tedarik edildi. Bolu Sancağı Levent Çiftliği’ne, Hüdavendigar Sancağı da Üsküdar kışlasına bağlandı. Mısır Harbi sonrası yeni asker yetiştirme faaliyetleri daha da artmıştır.
  • 3-Askeri Müesseseler
a) Tophane
Dünya harp tarihinde ağır topçuluk Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi sırasında ilk kez denenen toplarla başlamıştı. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç zaferinde de topçuluk önemli bir nedendi. Selim III’ ün babası III.Mustafa da Avrupa tarzı toplar döktürmüştü. Selim III de bu nedenle tophanenin ıslahına önem vermişti.
İlk iş olarak tophaneyi kanunnameye bağladı. İsviçre, İngiltere ve Fransa’dan top ve yuvarlak dökümcülüğünde ustalar getirtildi. Tophane Fransız tophanesine benzedi. Fransız toplarının ebatları kabul edildi.
Selim III tophanenin yanı sıra baruthaneye de nizam vermeyi ihmal etmedi. Baruthanelerin başındaki baruthane nazırları baruthaneyi kendi işlerine geldiği gibi idare etmekteydiler. Selim III Selanik, Gelibolu ve İstanbul’daki baruthanelerin eskimiş binalarını tamir ettirdi ve Küçükçekmece’ de yeni bir de baruthane açtırdı. Bir yandan yeni barutlar yapılırken bir yandan da eskileri ıslah edildi.
Tophane ve baruthane, Selim III’ ün gayretlerine rağmen iyi idare edilmedikleri için istenilen seviyeye çıkarılamadılar.
b) Donanma ve Tersane
Selim III öncesinde ve Selim III’ ün tahta çıktığı vakitlerde donanmanın hali perişandı. Büyük harp gemilerinin kaptanlarının manevra ve taktik hakkında bilgisi yoktu. Kaptanlar limanlarda bekler, rüzgar müsait olunca açılırlardı. Kılavuzlar ise sadece deneyimlerinden uzmanlaşmış, pusula kullanmayı bilmeyen Rumlardı. Gemilerde hiçbir düzen yoktu, her şey karışıktı. Deniz savaşına ilişkin talim ve top egzersizleri bilinmiyordu. 24 gemiden 16’sı iyi durumda ise de onlara da gereken bakım yapılmıyordu. Tamiratlarda çalışanlar parayı cebe atıp, malzemeyi isteklerine göre kullanıyorlardı.”İntizamsızlık, hırsızlık, ihmal Osm. bahriyesinde öyle dereceyi bulmuştur ki,bir Osm. gemisinin çıkıp da en zayıf bir düşmana bile karşı koyamayacağını tahminde mübalağa etmiyorum”[9].
Küçük Hüseyin Paşa’ nın Kaptan-ı Deryalığa tayini ile donanma işleri bir kanunnameye bağlanmıştır. Buna göre gemiler küçük ve büyük olarak 2’ye ayrılıp, kaptanlar da sınava tabi tutulmuştur. Maaş ve tayinler sağlam esaslara göre belirlenmiştir. Deniz bilgisi edinmek ve talimlere katılmak şart koyuldu.
Padişah sık sık tebdili kıyafet dolaşarak tersaneleri teftiş etmiştir. Selim III sıkı çalışmasının karşılığını birkaç yıl içinde aldı. En büyüğü Selimiye Kalyonu olmak üzere 2-3 ambarlı, 1200 mevcutlu, 122 top alabilen 45 gemi yapıldı. Bu nizam ile Osm. donanması hatırı sayılır bir kuvvet haline geldi. Ancak bu ordunun emniyeti için ehliyetli, talim, terbiye almış zabitlerin yetişmesi gerekliydi.
Askeri Alanda Eğitim ve Öğretim
Ordu ve donanmayı askeri usulde düzenlemek için teknik okullara önem verilmeliydi. Selim III ‘e kadar yapılmış bazı çalışmalar mevcuttu. Tersane ve hendeshane de Fransız hocalar öğretim yapmakta,dersler de Türk hocalarca verilmekteydi. Daha sonra Fransız hocaların yararlandığı kitaplar Türkçe’ye çevrilerek kaynak olarak kullanılmaya başlandı. Bu Türk Fransız ilişkileri Rusya ve Avusturya’yı rahatsız etmişti. Yaptıkları girişimler sonucunda Fransa uzmanlarını çekmek zorunda kaldı. Selim III de daha şehzade iken Avrupa yardımına ihtiyaç olduğunu biliyordu. Viyana’ya gönderilen Ebubekir Ratip Efendi’nin döndükten sonra reisülküttaplıktaki görevlerinden biri de Fransa ‘dan teknik adam ve subay getirtilmesidir. Fransa Osm. İmp.‘na mühendis ve zabit göndererek yükseliş ve refah hareketine ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Bir ara Napolyon bile Türk hizmetine girmeye talip olmuştur. Fransız hükümetince başka bir göreve tayin edildiğinden gelememiştir. En çok Fransa ‘dan, İngiltere ve İsveç’ten mühendis, subay ve teknik adam hizmet etmeye gelmiş ve batı usullerinin Türkiye’de kökleşmesi için çaba sarfetmişlerdir.
Selim III Avrupa ‘yı tanımak için çalışmalarına devam etmiş, elçiler göndermiş, elçilere bulundukları memleketi tanımalarını emretmişti. Selim III ordu ve donanmanın esasının okula dayandığını düşünüyordu. 1795’de Mühendishane-i Berri Hümayun(Topçu Ocağı) kuruldu. Varolan okullar genişletildi. Yeniden teşkilatlanan okullara ehli hocalar getirildi, yaş sınırı sorun edilmeksizin genç talebeler alındı. Okul için 400 ciltlik kütüphane kuruldu.Selim III askerlik ve askeri ilimlerle ilgili pek çok kitap risale tedarik ettirdi.
Bütün bu çalışmalar şüphesiz büyük masraflarla gerçekleşmişti. Ancak bu masraflar normal hazineden değil, Nizam-ı Cedit için kurulan İrad-ı Cedit hazinesinden karşılanmıştı.
İrad-ı Cedit Hazinesi
Yapılacak ıslahatlar için para gerekmekteydi ve devletin geliriyle giderleri ancak karşılanıyordu. Yeni bir gelir kaynağı bulmak lazımdı. Bu nedenle bu kaynakların gelirini toplamak için İrad-ı Cedit Hazinesi kuruldu.
Selim III tahta çıktığı sıralar uğraşmak zorunda olduğu Avusturya ve Rusya harpleri sebebiyle ordu ve donanmanın masrafları Osm. maliyesini alt üst etmişti. Selim III mali konularda yetersiz olduğu için anlayan kimselerin fikrini almak istemişti. Ancak bu insanlar padişaha sırt çevirmekten çekinmemişlerdi.Selim III ilk iş olarak musadere yoluna gitti. Devlet hizmetinde ölenlerin servetine el konuldu. Fakat bu yeterli değildi. Bu nedenle istikraz yolunu denediler. Ancak Avrupa – Osmanlı ticari hayatı yeni canlandığından Avrupa ülkelerinden gümrük vergisi istemek zordu. Cezayir ve Tunus hazinelerinden borç istenmesi düşünüldü ancak yeterli gelmeyeceği düşünülüp vazgeçildi. Selim III ümidini kaybetmeyerek altın ve gümüş eşyaların satın alınarak para döktürülmesine karar verdi. Her ne kadar Selim III kendi gayretiyle para temin edip ordu ve donanmaya göndermişse de harpler yenilgi ile son bulmuştur.Selim III harplerden dersler çıkarmıştı. Devletin her alanında yapılacak ıslahat yıllık 20 000 keseye mal olacaktı.
Islahatlar için elde edilecek kaynakların gelirleri İrad-ı Cedit Hazinesi’ne koyulacaktı.İrad-ı Cedit Hazinesi iki kısımdan oluşacaktı;birinci kısımda gelirler toplanarak giderler yapılacaktı. Yıl sonunda yapılacak hesaplamada gelir fazlası olursa, fazlalık ikinci kısma gelecekteki savaşlar için yedek ekçe olarak koyulacaktı. Derya, zeamet ve tımarlar hazineye bağlandı. Tütünden alınan resim yüzde 6’ya çıkarıldı. Talimli askerle mevcut olan kişinin İrad-ı Cedit Hazinesi ‘nin başına getirilmesi kararlaştırıldı. Hazinenin gelişmesi verilen öneme rağmen kolay olmamıştı.Selim III annesinin ruhuna mevlit okutmaktan bile İrad-ı Cedit Hazinesi ‘ne para vermekten dolayı vazgeçmişti. Bu olay Selim III’ ün din içinde boğulmadığını, devlet için yapılanı din için yapılmış saydığını göstermektedir. İrad-ı Cedit Hazinesi ‘nden sadece Nizam-ı Cedit ve sefer maddeleri için para alınmasını kabul etmekteydi, diğer hususlarda rıza göstermemekteydi.
  • B. İdari Alanda Yapılan Islahatlar
1- İstanbul ‘un İdaresi
a) Asayiş ;Selim III devrinde İstanbul ‘un nüfusu 800 bin-1milyon arasındaydı. Padişahlar şehrin idaresi ile bizzat ilgilenir, tebdili kıyafet gözlem yaparlardı. Padişaha göre köylülerin tarlalarını, tüccarlarında işlerini bırakıp İstanbul ‘a dolmaları gereksiz kalabalık yapıp İstanbul’un idaresini zorlaştırıyordu. Dükkanları, medrese ve zaviyeleri dolaşıp taşradan gelenleri deftere geçiren bir teşkilat kuruldu. İşi gücü olanlar İstanbul’da kalırken, taşradan gelip serserilik yapanlar memleketlerine geri gönderildiler. Ayrıca kontrollerin altı ayda bir yapılması kararlaştırıldı. Selim III şehrin huzuruna da çok önem vermişti. Sokakta veya ocakta bir kavga olmasına çok üzülür, hiddet gösterirdi. Ayrıca ticaret amacıyla yerleşmiş bulunan Hıristiyanların da istediği gibi hareket etmelerine müsaade edilmezdi. Şehrin asayişinin zor olduğunu bilen Selim III içki meselesi ile de ilgilenmişti. Müslümanların kullanmaması için meyhaneleri kapattırmıştı.
b) Kıyafet;Selim III asayişteki özeni kıyafet konusunda da göstermişti. Hanedan üyeleri ve devlet adamlarının şık, güzel ve süslü kıyafetler giymeleri halkta da etki bırakmaktaydı. Halkta aşırı süslü giyinmek modasına kapılınca yerli kumaşa ilgi azalmış, Hindistan ve İran’dan kumaş ithal edilmeye başlanmıştı. Bu mesele iktisadi düzensizliğe de sebep olmuştu. Selim III sürekli uyarılarda bulunmasına, emirler vermesine rağmen kıyafet düzensizliğinin önüne geçememiştir.
c) Yangın;Evlerin ahşap olması, yolların dar olması,vasıtaların az olması ve çok kere su bulunmaması İstanbul için yangını büyük sorun haline getirmişti.Selim III zamanında yangın çıkınca haber vermek için Galata Kulesi’nin üstünde çan çaldırmaya başlanmıştır. Cami avlularında da daima su dolu olmak üzere havuzlar yapıldı.Selim III ‘de diğer devlet adamları gibi yangın söndürme işi ile alakadar olmuş ve yangını söndürme işi ile görevli olanların durumu konusunda konu ile yakından ilgilenmiştir.
d) Yiyecek işi; Osmanlı İmp.’da eşya, yiyecek, giyecek fiyatları kanunname ile belirlenirdi.Selim III ‘de yiyecek giyecek işinin önemini bildiğinden tebdil gezilerinde esnafla yakından ilgilenmiştir. Selim III döneminde hayat pahalılığı artmıştı, bu konu üzerine Selim III sadrazamının dikkatini eşya fiyatları üzerine çekmiştir. Ancak hayat pahalılığı devam etmiştir. Padişah da bunun üzerine esnafın kendisine boyun eğeceğini bildiğinden yiyecek maddelerinin fiyatını kendisi belirlemiş ve sadrazama bildirmiştir.
2- İmparatorluğun İdaresi
Osm. İmp. ‘nda reaya Müslüman ve Hıristiyan olarak 2’ye ayrılmıştı. Mülki idare reayanın rahatını sağlayacak şekilde hazırlanmıştı. Bilginler de reayaya adil davranılması gereğini belirtmekteydiler. Reayanın vereceği vergiler kanunlar ile belliydi. İdarenin adil ve düzenli olması halkın huzur içinde ve zengin olmasına sebep olmaktaydı. Fakat XVII.asırdan itibaren Osm. mülki idaresinde bozulmalar olmuştu. Zaten İmp. mülki bakımdan fakir düşmüş ve bazı paşalar İstanbul ile bağlarını bir süre kesmişti. Bu durumun düzelmesi için idare makamlarında kudretli ve adil insanlara yer verilmeliydi. Ayrıca rüşvet oldukça yaygınlaşmıştı. Vezirler gittikleri yerde uzun kalmaz, sık sık tayinleri çıkardı. Her kazada bulunan ayanlar da halk tarafından seçilmez olmuş, ayin ile görev yapmaya başlamışlardı. Halka eziyet eden vezir ve ayanların zulmüne ulemalar engel olabilirdi. Ulemalar hak ve adaletin sağlanması gibi önemli bir işle görevli olmalarına karşın fazla bilgili değillerdi. Adli memurlar Rumeli ve Anadolu’daki görev yerlerine maaşla cahil vekiller yollarlar, kendileri İstanbul ‘da yaşardı. Cahil vekiller ise şeriat hükümlerini istedikleri gibi uygulayıp halka zulüm edip, halkı soyardı.
Sonunda yapılan toplantılar ile valilerin sık sık azledilmemesine, ayanların halk tarafından seçilmesine, kadıların şeri mazereti olmadığı sürece görev yerlerine gitmelerine, naiplerin namuslu kişiler olmalarına dikkat edilmesine karar verildi. Kararlar Rumeli ve Anadolu’daki halka duyuruldu. Osm. İmp.’nu 28 eyalete böldüler ve vezirler eyaletlere göre belirlendi. Kararların tatbiki ile vezirlerin nizam edilmesi daha kolay olacaktı. Bu nedenle vezirler arasında bir tasfiye yapıldı. Vezirlerin devletin itimadını kazanmış, taşrada çalışmış, dindar kimseler olmasına dikkat edilmeye başlandı. Bu konuda görevli padişah ve sadrazamdır. Bu konuda birbirlerini uyarabilmektedirler. Vezirler görev yerlerinde 3-5 yıl kalacaktır.
Toprak yönetimi ile ilgili kanunname çıkarılmıştır. Osmanlı’da toprak devlete aitti, toprağı işleyen, işleten ise reaya idi. Osm. toprakları gelir değerlerine göre has, tımar ve zeamet olarak 3’e ayrılırdı. Has hanedan üyelerine ait olan, tımar ve zeamet ise savaşta yararlılık gösterene verilen toprak idi. Tımar ve zeamet sahipleri asker yetiştirmekle de yükümlüydü. Bu nedenle sistemdeki bir usulsüzlük mülki olduğu kadar askeri alanda da zarara sebep olurdu. Zamanla tımar sistemi de bozulmuş, tımar sahipleri toprağın başında oturmayıp, yetenekli asker yetiştirmez olmuştu.Selim III tımar ve zeamet kanunnamesi hazırlattı.Buna göre; artık alaybeyleri dürüst, sadık, tecrübeli insanlar arasından seçilecekti. Alaybeyleri kusurları kanıtlanırsa idam edileceklerdi. Eyalet askerleri bundan böyle sadece emir ile ordudan ayrılabileceklerdi. Yapılan yoklamada olmayan alaybeyleri azledileceklerdi.
Tımar ve zeamet kanunnameleri tatbik edilememiştir.”Selim III devrinde iç idarenin anarşili bir hal almasına sebep olmuştur”[10].
C. İlmiye Alanında Yapılan Islahatlar
Osm. İmp.’nda din ve devlet ayrılmaz idi, dinin olmadığı yerde devletin de bir manası olmazdı. Dolayısıyla İmp.’ta manevi kuvvet din idi.Bu manevi kuvveti kollayacak olan ise ilmiye sınıfıydı. Disiplinsizlik ilmiye sınıfında da vardı.Bazı ulemalar görev yerlerine gitmeyip yerlerine vekil(naip) göndermek için izin almıştı. Kadılıklar rüşvet ile edilmeye başlanmıştı. Bu insanlar dinin etkisini kullanarak halkı soymuştur.
Sözün kısası, “Selim III devrinde ulema,reformdan önce Avrupa Katolik kilisesinde rahip ve papaz güruhunun düşmüş olduğu aşağılık ve bayağılık uçurumuna yuvarlanmış bulunuyordu”[11].
Islahat çalışmalarını ulema sınıfı üzerinde de yapmak gerekiyordu. Ulema sınıfı, savaş sırasında para ihtiyacı olduğu için altın ve gümüş eşyaların toplanmasını da eleştirmişti. Padişah ulema sınıfını manevi kuvvet için harbe yollamak istedi, ancak ulema buna itiraz etti. Aslında bu anlaşmazlık din ve devlet kavgasıydı.
Ulemanın düzelmesinin yolu eski kanunnameleri uygulamak idi. İşe ulemanın din duyguları ateşlenerek başlandı. Çünkü dini duyguların kuvvetli olması İslam birliğinin devamı için şarttı.Selim III bir yandan da ilmiye için tedbirler uygulamıştı. Müderrislik ve kadılığın satılması engellenmiş, tayin işleri sınav ile yapılmaya başlanmıştı. Selim III adaletteki haksızlıkları ve başı boşluğu da önlemek istedi. Ancak bu çalışmalar bencil menfaatlerini düşünen ulema nezdinde kötü karşılanmış ve padişahı tahttan indirmek için planlar yapmalarına neden olmuştur.
D- İktisadi Alanda Yapılan Islahatlar
Selim III tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Rus harpleri ile uğraştığından hazine tamamen boşalmıştı ve genel tasarruf teşebbüslerine girişilmek zorunda kalınmıştı.Selim III altın ve gümüş toplatıp para döktürdü. İstikraz yolu düşünüldü ama vazgeçildi.Nizam-ı Cedit için gereken kaynak yeni vergilerden elde edilmeye çalışıldı.İktisadi konuda fazla bilgi sahibi olunmadığından Selim III Viyana Fevkalade Elçisi Ratip Efendi’den Avusturya iktisadi hayatını incelemesini istemişti. Böylece Avrupa ‘daki iktisadi ve mali usullere ilişkin bilgi edinilmeye başlandı.
Selim III ‘de daha önceki padişahların yaptığı tasarruflara girmiştir. Ayrıca fuzuli seyahat masraflarını engellemeye çalışmıştır. Süslü giyinme modasını değiştirmeye çalışmış, kendisinin de yerli kumaş kullandığını belirterek Hint ve İran kumaşlarını giymemelerini tembihlemişti. Ayrıca Selim III memleket dışına gereksiz hediye gönderimini de yasaklamıştı.
Selim III İstanbul ‘un güvenliği, açlık ve kıtlık çıkmaması için yapılan İstanbul‘un iaşesinin de sıkı bir denetleyicisi olmuştur.Zahire toplamak, saklamak ve dağıtmak işi tüccarlardan alınıp devlete nakledildi. Bir Hububat Nezareti kuruldu. Bünyesindeki 2 görevli giren çıkan hububatın kaydını tutmakla görevlendirildi. Hububat nezareti çok faydalı olmuştur.”Bugün Cumhuriyet hükümetinin zahire işleriyle uğraşmak için kurmuş olduğu Toprak Mahsulleri Ofisi kısmen buna benzemektedir”[12].Bu devirde düzenlenen bir başka mesele de kahve işidir.O zamanlar kahve tüketimi fazla idi ve esnaflar daha çok gelir elde etmek için karışık kahve satmaya alışmıştı. Selim III saf kahve satımını sağlaması için 4 kişi görevlendirdi. Karışık kahve sattığı tespit edilenler de cezalandırıldı.
E. Ticaret Alanında Yapılan Islahatlar
Osm. İmp.’da bulunan yabancı elçi ve konsolosların bazı ticari imtiyazları bulunmakta idi. Dil bilmedikleri için Osm. Hıristiyan halkından tercüman kullanabilirlerdi. Tercümanlar rahat bir şekilde geçinebilecek haklara sahipti ve esnaflık, tüccarlık yapmamaları gerekiyordu. Ancak bu daha sonra bozulmuştu. Esnaflık, tüccarlık sarraflık yapan insanlar elçiler ile anlaşıp tercümanlık beratı sahibi de olmakta ve kendi gelirlerine artı olarak tercümanlık haklarından yararlanabilmekteydiler.Selim III bu konuda da çalışma yaparak elçilerin fazla tercüman almamalarını bildirdi. Ayrıca tercümanlık beratı olanlar araştırıldı, tercüman olmayanların beratlarına el koyuldu. Tercümanların esnaflık gibi işleri yapmaları yasaklandı.
Osm. ile ticaret yapan yabancı tüccarlar da düzeni bozmakta idi.% 3 olarak vermesi gereken gümrük vergisini % 1,5 olarak vermeye başlamışlardı.İç ticaret yapmaları yasak olduğu halde ülkelerine götürmek için aldıkları eşyaları Osm.’da satmaya başlamışlardı. Bu sebeplerle Babıali devlet elçilerine tüccarların iç ticaret yapmamasını ve % 3 gümrük resmi vermelerini bildirdi.
Osm.’da bazı Rum kaptanları Rus konsolosluğundan pasaport ile birlikte patente alırlardı. Bu patente Rus himayesine girdiğini gösterirdi. Gemilerine Rus bayrağı çeken bu patente sahibi Rumlar böylece Rus donanmalarına sağlanan ayrıcalıklardan yararlanabilmekte idi. Selim III zamanında bu durumu engellemek için Osm. vatandaşı olan Rumlar’dan patenteleri alındı, diğer devletlerin elçiliklerine de Osm. tebaasına patente verilmemesi bildirildi.
Bu tedbirler Osm ticaretini kalkındırma açısından oldukça yetersizdi. Nitekim bu zamanlarda Osm. dış ticareti tamamen yabancıların elindedir ve Osm. yabancı devletlerin ilgisini hammadde yurdu olarak çekiyordu. Bir ara serbest ticarete geçilmesi düşünülmüş ancak vazgeçilmişti. Büyük devlet adamlarının gemiler satın alıp, işletmesi kararlaştırılmışsa da Selim III zamanında ticaret alanına yeterli düzenlemenin yapılmadığı bir gerçektir.
F. Siyasi Alanda Yapılan Islahatlar
1- Selim III’ ün Siyasi Düşünceleri

Selim III hükümdarın halkın hizmetkarı olduğunu düşünen, yaptığı işlerde halkın düşüncesine önem veren bir hükümdardı. Devlet adamlarının padişah ile işbirliği içinde olması gerektiğini bilirdi. Bu nedenle her sorun hakkında meşveret alınması taraftarı idi. İç siyaset işlerinde meşveret meclislerinin kalabalık olmasını isterdi. Padişah meşveretteki kararları kendi kararları ile uyuşmasa da aynen kabul ederdi. Ayrıca Selim III meşverette görüşülüp verilen kararları devlet sırrı sayardı. Selim III yabancı devletlerin ülke üzerindeki gücünü de kırmak istemişti, yabancıların iç işlerimize karışmalarına da katlanamazdı. Devletler arası münasebetlerinde de bu düşüncenin etkisi görülmekteydi. Siyasi alandaki ıslahatlar elle tutulur olmasa da bu düşünceler yeni bir zihniyeti göstermektedir.
2- Selim III’ ün Dış Politikası
Osm. İmp. kurulduğundan bu yüzyıla kadar dış politikasında hep kendi kendine yeterlilik politikası izlemekte idi.Selim III tahta çıktığı vakit devlet Avusturya ve Rusya ile mücadele halindeydi ve halk genç padişah ile her şeyin daha iyi olacağına inanmaktaydı. Bu savaşlar sırasında düşmanların düşmanları olan İsveç ve Prusya ile ittifak imzalanmıştır. Bu bir dönüm noktasıdır çünkü kafir olarak adlandırılan Avrupa devletleri ile ittifak yapmak caiz değildir. Osm. imp. tarihinde ilk kez karşılıklı taahhütlere dayanan bir ittifak usulünü kabul etmiştir. Selim III ıslahat fikirlerini hayata geçirmek için mağlup padişah olmayı göze almış ve Avusturya – Rusya ile sulh yapmıştır.
Napolyon’un Mısır Seferi de Osm. Devleti’nin çalışmalarında yeni bir dönem açmıştır. Çünkü Rusya ile ittifak yapılmış, İngiltere de katılınca müttefik olmuşlardır. Bu olaylar ile Osm. Devleti’nin siyasette Avrupa yöntemlerinin benimsendiğini görürüz. Bu siyaset Osmanlı Devleti’nin güvenliğini diğer devletler olmadan sağlayamayacağını göstermesi açısından önemlidir. Ancak bu politika da Osm. İmp.’nu yıkılmaktan kurtaramayacaktır.
G. Diplomasi Alanında Yapılan Islahatlar
1- İkamet Elçilikleri ve İkamet Elçileri

Selim III dönemine kadar Osm. İmp.’da daimi elçilikler yoktu. Onun yerine sadece belli bir meselenin çözümü için yabancı ülkelere gönderilen fevkalade elçiler vardı. Bu elçiler de işlerini halleder halletmez memlekete geri dönerlerdi. Gittikleri yerlerdeki izlenimlerini sefaretnameler halinde yazarlardı. Avrupalı devletlerin ise Osm.’da daimi elçilikleri bulunurdu. Selim III ‘e kadar daimi elçi bulundurulmamasının nedenleri Osm.’nın kendi elçisini bulundurmadığı devletlerin elçilerinin bulunmasını şeref bilip,saygı nişanesi kabul etmesi, kendi kendine yeterlilik politikası benimsemiş olması, Türklerin dini sebeplerden Avrupa ‘da yaşamasının zor hatta günah olması ve Avrupa ‘nın üstünlüğünün anlaşılamamış olmasıdır.
Selim III’ ün şehzade iken başladığı Avrupa devletlerini tanıma çalışmaları sayesinde diplomasi alanındaki bu yeniliği düşündüğü söylenilebilir. Ayrıca haber almadaki yetersizlik de ek daimi elçilik kurmasına sebep olmuştur. Çünkü Avrupa haberleri Eflak ve Buğdan beyleri ile yabancı elçilerin tercümanlarıyla devamlı temas halinde olan Divan-ı Humayun tercümanları aracılığıyla öğreniliyordu. Ancak Eflak ve Buğdan beyleri Rus etkisi altında kalmaları da daimi elçiliklerin kurulmasını gerekli kılıyordu.
İlk kurulan elçilik Londra elçiliği idi.1792 yılında Yusuf Agah Efendi Londra’ya hareket etmişti. Ardından 2 yıl sonra da Afif Efendi Viyana’ya,Giritli Ali Efendi de Berlin’e gönderildiler. İlk Paris Büyükelçisi Moralı Esseyit Ali Efendi[13] ise 1796 yılında görev yerine gönderilmiştir[14]. Böylece İngiltere, Avusturya, Prusya, Fransa ‘da ilk daimi elçilikler kurulmuştu. Elçilerin gittiği yerde en az 3 yıl kalmaları kararlaştırılmıştı.
Osm. devleti ikamet elçiliği esaslarını bilmiyordu, bu nedenle öğrenilmesi için tedbirler alınması kararlaştırıldı. Ziştovi Barışı’ndan sonra Ebubekir Ratip Efendi Avusturya ‘ya fevkalade elçi olarak gitmiş ve devlet müesseseleri hakkında araştırmalar yapmıştı. Ancak bunlar ikamet elçiliği ile ilgili ayrıntılı bilgi vermemekte idi.Bu bilgileri elde etmek için İngiltere ‘nin İstanbul elçisi ile görüşülmeye karar verildi. Bu görüşme ile elçi tayininde yapılması gereken formalite, elçinin gittiği yerde göreceği itibar, elçinin hangi yoldan gideceği, ve elçinin rütbesi ile ilgili gerekler öğrenilmiş oldu.
1806 yılında Osm. Napolyon’un İmparatorluğu’nu tanımış ve Esseyit Ali Efendi’den sonra gönderilen Halet Efendi’nin yerine Paris Büyükelçiliği’ne Muhip Efendi’yi tayin etmiştir. Muhip Efendi’nin tayini ile ilk daimi elçiliğin kurulmasından 14 yıl sonra bir talimatname hazırlanmıştır. Talimatnamede elçilerin nelere dikkat edileceği belirtilmektedir. Dikkat edilecek konular şunlardır;
v Elçi gidilen yerdeki merasimler
v Osmanlı elçisinin disiplini
v Elçinin gidilen ülkedeki halk ve devlet adamları ile kaynaşması
v Elçinin kendi devletinden her fırsatta bahsetmesi
v Osmanlı elçisi ve memurlarının başlıca görevleri
v Osmanlı elçisinin diğer devletlerin elçileriyle münasebetleri
Muhip Efendi Selim III döneminin son ikamet elçisiydi. Bu dönemde elçiliğin acemi aşamaları geçirildiğinden büyük başarılar sağlanamamış olsa da daimi elçiliklerin kurulmuş olması diplomasi tarihimiz için bir dönüm noktasıdır.
2- Tercümanlar Meselesi
Osmanlı devlet adamları Arapça ve Farsça bilirdi, Avrupa devletleri ile ilişkilerde ise tercümanlar kullanırlardı. En yüksek mevki de Divan-ı Humayun tercümanlığı idi. Divan-ı Humayun tercümanı resmi evrakları Türkçe’ye çevirir, elçilerin resmi müracaatlarını, takdim edilirlerken okunan nutuklarını tercüme ederdi. Yabancı elçilerle münasebetlerde önemli rolleri vardı. Yabancı elçilerin Baş Tercümanı ve tercümanları Rumlar ve Yahudilerden seçilirdi. Osmanlı vatandaşına berat verilmek suretiyle tercümanlık yapmalarına izin verilirdi. Selim III döneminde Osm. reayasının bir çoğu konsoloslar ile anlaşıp kendini tercüman göstererek berat elde etmekte ve vergilerden muaf olmaktaydı. Selim III gerçek tercümanların isimlerini çıkarttırarak yalancı olanlardan beratlarını almıştır.
3- Elçiye Verilen Para Meselesi
Osmanlı Devleti’nde yabancı elçilere ihtiyaç ve masraflarının karşılamaları için tayın adı verilen para, eşya, yiyecek verilirdi. Bu bir gelenek halini almıştı. Tayın ikram ve iltifat sayılabilirdi. Ancak yabancı devletler bunu bir zorunlulukmuş gibi görerek eksik tayın konusunda sorun çıkartmaktaydılar. Selim III diplomatik alanda ıslahat yaparken Avrupa ‘da böyle bir adetin olmadığını görünce tayın bedelini kaldırmıştı. Bu şekilde hem hazineden gereksiz para çıkmamış hem de Avrupa Devletler Hukuku’na uyum sağlanmıştı.


kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Mart 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bana 3.selimin ıslahatları ile ilgili bilgi lazım proje ödevi içn lütfen yardım edin

Benzer Konular

26 Aralık 2011 / mprCk Cevaplanmış
11 Kasım 2012 / Misafir Cevaplanmış
15 Mart 2010 / Ziyaretçi Soru-Cevap
26 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
22 Şubat 2012 / ERAGON Cevaplanmış