Arama

Medya araçlarının eğitime sağladığı yararlar nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 2 Ocak 2012 Gösterim: 30.664 Cevap: 16
sime - avatarı
sime
Ziyaretçi
12 Mart 2009       Mesaj #1
sime - avatarı
Ziyaretçi
medya araçları eğitime faydalıdır. bu bizim münazara konumuz karşı takımda medya araçları eğitime zararlıdır.yarına münazaramız var ama ben hiç bir şey yapmadım bana yardım ederseniz çok sevinirim.=D
EN İYİ CEVABI SEDEPH verdi
Medya ve Eğitim

Sponsorlu Bağlantılar
Medya, haber niteliği taşıyan olayları gündeme taşır, halkın bilgilenmesini sağlar. Bu görevi yaparken de; etik, hukuksal ve toplumsal değerleri göz önünde bulundurur. Halkın bilgi almasında, bilinçlenmesinde önemli bir görevi yerine getirir.

Medya ve eğitim birbirinden bağımsız düşünülemez. Her ikisi de toplumun olmazsa olmazıdır. Medya ilke olarak; haberlerin ve olayların eğitici yanını göz ardı edemez. Eğitim ilkeleri göz önünde tutularak programlar, haberler, görüntüler vermek zorundadır.

Günümüzde, Toplumların yönlendirilmesinde Medya tek belirleyici güç hale gelmiştir. Verdiği her mesaj, toplumlarda yankısını hemen bulmuştur. Bir klipteki veya filmdeki intihar görüntüsü bile insanları etkilemiş, bazı kişilerin intihar denemelerine yol açmıştır. Yine dizilerdeki argo söylemler sokaktaki halkın günlük konuşma diline girivermiştir.

Medyada çıkan sosyete haberleri, ünlülerin yaşamları; toplumda özenti haline getirilip, kolay para kazanma yolları arayışını çoğaltmış, kadınların kötü yollara düşmesine neden olunmuştur.

Özellikle son günlerde; taciz, tecavüz gibi haberlerin çoğaldığı aşikârdır. Her gün cinsel içerikli haberler görmek kanıksanmış durumdadır.

Medya bu haberleri yaparken; toplumun psikolojisini, haberin etkisini, verilen mesajı düşünüyor mu? Düşünseydi haberleri gündeme taşırken daha dikkatli olurdu. Bu tip haberlerin suç oranını artırdığını, bireyleri suça ittiğini düşünerek daha ilkeli yayın yapardı.

Daha fazla okunmak, izlenmek ve reyting toplamak uğruna, toplumu eğitici yönünü bir tarafa itiliyor. Her geçen gün; bireyci, güvensiz, korkak, suçu işlemeye hazır ve de üretmeyen bir toplum oluşmasına neden oluyor.

Eğitimde “kötü örnek” değil, “iyi örnek” her zaman ilke alınır. İyi örnekler ve ödüllerle eğitim amacına ulaştırılmaya çalışılır. Ceza kesinlikle bir yöntem olarak seçilmez.

Medya, kötü örnekleri gündeme taşıyarak adeta bireyleri suça teşvik etmekte, işin eğitim yönünü düşünmemektedir. Ülkesel, toplumsal menfaatler göz ardı edilmektedir.

Bir taraftan sigara görüntüleri yasaklanırken; diğer taraftan, şehir eşkıyalarının, magandaların, ahlaksızların, tacizcilerin yaptıkları, ettikleri günlerce topluma izletilmektedir.

Gündeme taşınan bu gibi olaylar buna benzer yeni olayları tetiklemekte; toplumda güvensizlik ve korkuyu yeşertmekte; halk sokağa çıkmaya korkar hale gelmektedir.

Çocuklara yönelik dizi ve filmlerde; büyücüler, sihirbazlar, birden yok olmalar veya ortaya çıkmalar gibi bilimsel temeli olmayan görüntülerle; çocuğu, hayatın gerçeklerinden koparmakta, hayal dünyasında yaşayan çocuklar haline getirmektedir.

Medya ve eğitim temel iki unsurdur. Medya, topluma verdiği mesajları çok iyi hesap etmeli, bu konularda duyarlı ve sorumlu davranmalıdır. İlkesiz yapılan yayınlar; suç ve suçlular olarak geri dönmekte, toplumsal çözülmeler ve travmalar yaşanmaktadır.

Yaşanası bir ülke istiyorsak; medya, biran önce bu yayımcılık anlayışını tekrar gözden geçirmelidir.

Alıntıdır
Son düzenleyen SEDEPH; 12 Mart 2009 19:33
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
12 Mart 2009       Mesaj #2
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Medya ve Eğitim

Sponsorlu Bağlantılar
Medya, haber niteliği taşıyan olayları gündeme taşır, halkın bilgilenmesini sağlar. Bu görevi yaparken de; etik, hukuksal ve toplumsal değerleri göz önünde bulundurur. Halkın bilgi almasında, bilinçlenmesinde önemli bir görevi yerine getirir.

Medya ve eğitim birbirinden bağımsız düşünülemez. Her ikisi de toplumun olmazsa olmazıdır. Medya ilke olarak; haberlerin ve olayların eğitici yanını göz ardı edemez. Eğitim ilkeleri göz önünde tutularak programlar, haberler, görüntüler vermek zorundadır.

Günümüzde, Toplumların yönlendirilmesinde Medya tek belirleyici güç hale gelmiştir. Verdiği her mesaj, toplumlarda yankısını hemen bulmuştur. Bir klipteki veya filmdeki intihar görüntüsü bile insanları etkilemiş, bazı kişilerin intihar denemelerine yol açmıştır. Yine dizilerdeki argo söylemler sokaktaki halkın günlük konuşma diline girivermiştir.

Medyada çıkan sosyete haberleri, ünlülerin yaşamları; toplumda özenti haline getirilip, kolay para kazanma yolları arayışını çoğaltmış, kadınların kötü yollara düşmesine neden olunmuştur.

Özellikle son günlerde; taciz, tecavüz gibi haberlerin çoğaldığı aşikârdır. Her gün cinsel içerikli haberler görmek kanıksanmış durumdadır.

Medya bu haberleri yaparken; toplumun psikolojisini, haberin etkisini, verilen mesajı düşünüyor mu? Düşünseydi haberleri gündeme taşırken daha dikkatli olurdu. Bu tip haberlerin suç oranını artırdığını, bireyleri suça ittiğini düşünerek daha ilkeli yayın yapardı.

Daha fazla okunmak, izlenmek ve reyting toplamak uğruna, toplumu eğitici yönünü bir tarafa itiliyor. Her geçen gün; bireyci, güvensiz, korkak, suçu işlemeye hazır ve de üretmeyen bir toplum oluşmasına neden oluyor.

Eğitimde “kötü örnek” değil, “iyi örnek” her zaman ilke alınır. İyi örnekler ve ödüllerle eğitim amacına ulaştırılmaya çalışılır. Ceza kesinlikle bir yöntem olarak seçilmez.

Medya, kötü örnekleri gündeme taşıyarak adeta bireyleri suça teşvik etmekte, işin eğitim yönünü düşünmemektedir. Ülkesel, toplumsal menfaatler göz ardı edilmektedir.

Bir taraftan sigara görüntüleri yasaklanırken; diğer taraftan, şehir eşkıyalarının, magandaların, ahlaksızların, tacizcilerin yaptıkları, ettikleri günlerce topluma izletilmektedir.

Gündeme taşınan bu gibi olaylar buna benzer yeni olayları tetiklemekte; toplumda güvensizlik ve korkuyu yeşertmekte; halk sokağa çıkmaya korkar hale gelmektedir.

Çocuklara yönelik dizi ve filmlerde; büyücüler, sihirbazlar, birden yok olmalar veya ortaya çıkmalar gibi bilimsel temeli olmayan görüntülerle; çocuğu, hayatın gerçeklerinden koparmakta, hayal dünyasında yaşayan çocuklar haline getirmektedir.

Medya ve eğitim temel iki unsurdur. Medya, topluma verdiği mesajları çok iyi hesap etmeli, bu konularda duyarlı ve sorumlu davranmalıdır. İlkesiz yapılan yayınlar; suç ve suçlular olarak geri dönmekte, toplumsal çözülmeler ve travmalar yaşanmaktadır.

Yaşanası bir ülke istiyorsak; medya, biran önce bu yayımcılık anlayışını tekrar gözden geçirmelidir.

Alıntıdır
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Mart 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
İNTERNETİN FAYDASI NE KADAR?

Öyle bir dönemde yaşıyor, öyle teknolojik gelişimlere şahit oluyoruz ki, adeta baş döndürmekte. Gaz lambalarının kullanımını da gördük, teknolojinin – özellikle bilgisayar ve internet alanındaki – gelinen son noktasını da gördük. Bilmiyorum bu denli hızlı teknolojik gelişmelere şahit olacak başka bir kuşak gelir mi?
“Bilgi otobanı” olarak da adlandırılan internet, bilgi çağının en anlamlı teknik ve toplumsal kazanımlarından biridir. Tüm dünyada milyonlarca ana bilgisayarı birbirine bağlayarak olağanüstü büyük bir ağ oluşturmaktadır. Yaklaşık 160 ülke bu ağa bağlanmış durumdadır.
Bir iletişim ağı olan internet aracılığı ile dünyanın herhangi bir yerindeki bir bilgisayarla bağlantı kurarak karşılıklı bilgi alışverişi sağlamak mümkündür. Yine internet aracılığı ile dünyanın herhangi bir yerindeki bir kütüphaneden yararlanmak, ya da bilimsel bir toplantıya katılmak da mümkündür. Yerinden alışveriş, yerinden bankacılık, hatta işe gitmeden evden çalışma vb gibi kullanımlar insanın sosyal yaşamını etkileyebilecek unsurlardır.
Artık evlerimizdeki her eşya da internetle etkileşimli olacak. Yani internetin kullanım alanları her geçen gün genişleyecek. Belki de gelecekte hava ve su insanlık için neyse internet de öyle olacaktır.
Ancak teknolojik gelişmeler insana her zaman arzu ettiği huzuru vermeyebilir. Vaktiyle bir köye çok geç de olsa elektrik bağlanır. Bütün köylü bunun sevinciyle köy meydanında toplanarak ellerindeki tüm gaz lambalarını kırarlar. Ancak köyde elektrik kesintisi başlar. Tüm gaz lambalarını da kırmış olan köylünün durumu daha da kötüdür artık.
İnternet'in sundukları çok geniştir ve bu kadar bilgi arasında, bilinçsiz bir kullanımla, insan yolunu çok kolay kaybedebilir. İnternet'in, şu an için, çok fazla güvenli olduğu söylenemez. Nadiren de olsa, kişisel iletiler (e-posta, e-mail) kötü amaçlı kişiler tarafından yasal olmayan yollarla ele geçirilebilir. Özellikle – çok güvenli olduğu söylense de – internet bankacılığı sebebiyle insanlar büyük maddî zarara da uğrayabilmektedir. Yine uluslar arası dolandırıcılar, internet kullanıcılarının telefon hatlarını çeşitli numaralara yönlendirerek büyük vurgunlar yapmakta.
Ayrıca henüz yeterince bilinçlenmemiş çocuk ve gençlerimizin adeta internetin kucağına itilmesi, belki de doğabilecek zararların en büyüğü olacaktır. Çünkü internet, yararlarının yanı sıra pek çok tuzaklarla da doludur. Bu tuzaklar maddî zararlara sevk eden tuzaklar olabileceği gibi, manevî zararlara sevk eden tuzaklar da olabilmektedir. Tamamen ahlaksızlığı çağrıştıran kimi reklâm sayfalarının peşine düşen insan kendisini büyük bir rezilliğin içerisinde bulabilir.
Bilgisayar ortamındaki sohbet ise, gerçekte tam bir kör dövüşüdür. Konuşan ve dinleyenin yerini, yazan ve okuyan aldığında, aradaki ilişki yalnızca ekranda beliren standart harf dizileriyle gerçekleşir. Chat, geleneksel sohbetin temel şartı olan tanışıklığı da ortadan kaldırmaktadır. Birbirlerini hiç tanımayan ve hatta tanımayacak olan insanlar bile, bir tanışıklık yanılgısı içinde bu sanal sohbeti gerçekleştirebilir. Uzaklık kavramı internet kullanıcıları için hiçbir anlam ifade etmez; ancak söz konusu olan chat yapmaksa, bu kez insanlar çevrelerindeki sayısız ihtimali görmezden gelerek, önlerine pek çok elektronik donanım ve kilometrelerce aralar koyarlar. Bu durum gerçekten de çok trajik bir çelişkiyi gözler önüne sermektedir.
İnternet, kişiler arasındaki mesafe, yaş, cinsiyet, ırk, kültür vb gibi gerçek dünyada önemli olabilecek pek çok özelliği de ortadan kaldırmaktadır.
Bilinen adıyla chat'leşmek, aslında "yabancı olmanın" en belirgin ve belirleyici seviyesidir. Reklâmların etkisiyle internet sözcüğünü duyan kimse doğal olarak internetin bir tür eğlence aracı olduğunu düşünecektir. Kimi çevrelere göre internet bir eğlenme ve özgürleşme aracıdır. Aslında eğlence ve özgürleşme, modernliğin bir telkini olmakla birlikte, bu kavramlar çerçevesindeki yaşam alışkanlığının sürekli özendirilmesi de ideolojik bir söylemdir. İnternet kullanıcısı eğer eğlendikçe özgürleştiğini düşünecekse, gerçekte internetin sınırsızlığını hiçbir zaman kavrayamayacak demektir, çünkü eğlence, internetin en popüler yanıdır ve kullanım amacına yönelik olarak ne kadar büyük bir oran teşkil etse de, gerçekte internetin imkânları göz önünde bulundurulduğunda, bu imkânların çok küçük bir kısmına karşılık geldiği tartışılmazdır. Buna bağlı olarak öncelikli sorumluluklarımızdan artakalan boş zamanlar, günümüzde büyük oranda medya tarafından işgal edilmişken, medyanın interneti tanıtma ve pazarlamalarında benimsedikleri yöntemle kendi işgal alanlarına interneti de ortak etmeleri dikkat çekicidir.
Çevremizle olan ilişkimizi düzenleyen, belirleyen ve bu anlamda da sınırlayan, günümüz için vazgeçilmez bir önemi olan, sahip olduğu boyutlarıyla şimdiye kadar hiç şahit olmadığımız bir dünyanın kapılarını açan ve bir 'vazgeçilmez' olarak hayatımıza giren yeni bir aygıt olan internetin sunduğu imkânlardan yararlanmak hakkına sahip olan çağımız insanı, millî ve manevî değerlerimizden asla taviz vermeden onunla yaşamasını da öğrenmesi gerekmektedir.
Şu hususu asla akıldan çıkarmayalım ki; “Bir bıçak cerrahın elinde olursa can kurtarır, caninin elinde olursa da can alır.”


İnternetin zararları


Eğitim amaçlı faydalı kullanımı yanında internetin zararları da mevcuttur. Bunlar pornografik içerik, illegal akımlar, şiddet ve değişik türde sapıklıklar içeren web sayfalarıdır. Öğrencileri zararlı sitelere girmeden engellemenin değişik yolları bulunmaktadır.Tabii ki bunun en sağlam metodu öğrencilere anlatmak ve onlara otokontrol mekanizması yerleştirmektir. Eğer bu metot başarılı olmazsa aşağıda sayacağımız diğer metotlar kullanılmalıdır:
1-Dünyada yaygın kullanımı olan Internet Explorer içinde mevcut olan İçerik Danışmanı Bölümü. Bu bölüme girebilmek için Araçlar/ İnternet Seçenekleri / İçerik /İçerik Danışmanı.Bu bölümden istediğiniz düzeyde sınırlama getirme şansına sahipsiniz.
2- Internet dağıtımı bir proxy programı (Wingate, WinProxy) aracılığıyla yapılıyorsa bu programların ilgili özelliğini kullanarak.
3-Bu amaca yönelik hazırlanmış programlardan faydalanmak.Örneğin "weblock" programı yardımıyla hem site bazında kısıtlama hem de kelime bazında kısıtlama yapılabilmektedir. Yani öğretmen, arama sitelerini kullanarak zararlı sitelere girmeye çalışan öğrencilerin arama yaparken kullandıkları kelimeleri içeren sitelere giriş kısıtlaması getirebilmektedir.

kaynak

Quo vadis?
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
12 Mart 2009       Mesaj #4
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
Mersin Üniversitesi (Meü) İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mesut Bulut, Ailelerin, Televizyonu Çocuk Bakıcısı Gibi Kullanmaması Gerektiğini Söyledi.

Mersin Üniversitesi (MEÜ) İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mesut Bulut, ailelerin, televizyonu çocuk bakıcısı gibi kullanmaması gerektiğini söyledi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından "Medya ve Eğitim, Medya Okur-Yazarlığı Konferansı" düzenlendi. Mersin İleri İlköğretim Okulu Başöğretmen Konferans Salonu'nda düzenlenen konferansa MEÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mesut Bulut konuşmacı olarak katılırken, Mersin merkezde görev yapan 250 ilköğretim ve lise müdürü de dinleyici olarak katıldı.

Medya tarafından kuşatılmış bir dünyada yaşandığını ve televizyon karşısında geçen zamanın okulda geçen zamandan daha fazla olduğunu belirten Bulut, medyanın etkisinin uzun süreli olduğunu vurguladı. Bireylerin, değer yargılarını ve davranış biçimlerini medya aracılığıyla öğrenip bunlara uymak suretiyle toplumun bir parçası olduklarını anlatan Bulut, ailelere şu önerilerde bulundu:
"Yemek yerken veya başka bir iş yaparken televizyonu açık bırakmayın, çocuk etrafta iken yetişkinler için hazırlanmış programları seyretmeyin. Televizyonu çocuk bakıcısı gibi kullanmayın ve evinizde şiddet içeren kitle iletişim araçları bulundurmayın. Çocuğunuza okul sonrası günlük program yapmasını öğretin ve bu program içerisinde televizyon olmasın. Çocuğun haftalık televizyon programını ayarlayın ve programı beraber izleyin. Çocuğa haberle eğlence arasındaki farkı, programı izlerken açıklayın. Program sonrası çocukla tartışın ve kendi aile değerlerinizle programdaki değerleri karşılaştırın. Çocuğun diğer etkinliklerini destekleyin ve çocukla izleyebileceğiniz programları kaçırmayın. Televizyonlardaki şiddete karşı yetkili mercilere tepkinizi dile getirin."

Alıntıdır..
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Mart 2009       Mesaj #5
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bir Eğitim Aracı Olarak Televizyon ve Etkileri


Şenay YAPICI AKÜ Eğitim Fakültesi


Günümüzün en yaygın kitle iletişim aracı olan televizyon, insanlara bir yandan, hem görsel hem de işitsel uyaran sunarken, bir yandan da gerçek dünyalardan sanal dünyalara kadar bir çok durumu göstermektedir. Bunların sonucu olarak da dünyaya açılan bir çeşit pencere görevini üstlenerek bir çok evde baş köşededir. Televizyonun tüm insanlar, özellikle de çocuklar üzerinde görsel ve işitsel bir materyal olarak pek çok olumsuz etkileri olduğu tartışılmaktadır. Yaşantımıza giren her yeni şey gibi televizyonun da insanlar üzerindeki etkileri bir çok araştırmaya konu olmuştur. Evrensel bir araç olan televizyonun etkileri de genellikle evrenseldir. Ancak her toplum ve kültüre göre televizyonun etkileri bazı farklılıklar gösterebilmektedir. Ülkemizde de son yirmi yıl içerisinde televizyonun maddi açıdan ucuzlaması ve herkesin alabileceği bir fiyata inmesi, özel kanalların açılması, kablolu yayınların yaygınlaşması televizyonun bireyler üzerindeki etkilerinin arttığını düşündürmektedir (Atay Ve Öncü, 2006). Türkiy'de televizyon izleme oranları giderek yükselmektedir. Özellikle de son yıllarda TV kanallarında bir furya hâlini alan dizilerin katkısıyla Türkiye'nin, televizyon izleme oranları bakımından, dünyada birinci sıraya yerleştiği görülmektedir. Daha önce günde 3.5 saat ile dünya ikincisi olan Türkiye, dizi filmlere izleyicilerin rağbet göstermesiyle birlikte 4 saat ortalamayla dünyada ilk sırada olan ABD'yi yakalamıştır. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de televizyonun, okuma alışkanlığını engellediği bilinen bir gerçektir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı'nca (MEB) hazırlanan raporda da ortaya çıkmaktadır. Televizyon izleme alışkanlığının, özellikle son yıllarda okuma alışkanlığı edinmede en etkin engelleyicilerden biri olduğunun belirtildiği raporda, çeşitli dönemlerde öğrenciler arasında yapılan anket sonuçlarına da yer verilmektedir. Anketten hareketle öğrencilerin boş zamanlarının büyük bölümünü evde geçirdikleri ifade edilen raporda ayrıca, her Japon'un yılda 25, her İsviçreli'nin 10, her Fransız'ın 7, Türkiye'de ise her 6 kişinin yılda sadece bir kitap okuduğu belirtilmektedir (http).
Televizyonun toplumsal etkisi ve yarattığı sonuçlar açısından bakıldığında; televizyona karşı tedbir alınmasının, özellikle de küçük çocukların televizyondan korunması gerektiği net olarak ortaya çıkmaktadır.
Erken Çocukluk Dönemi (0-8 yaş), gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Televizyon, çocukların bu dönemde ilgilerini çeken ve özellikle görselliğe hitap eden ilgi çekici bir uyarıcı olma niteliğindedir. Bu uyarıcının çocukları olumsuz yönde etkilememesi için uygun yönlendirmeler ve düzenlemeler yapılması gerektiği tartışılmaktadır. Gerçekte televizyon çocukların öğrenmelerine katkı vermekte midir? Yoksa, çocukları oyalayan bir elektronik bakıcı olmaktan öteye geçememekte midir? Bakıcı sözcüğü, çocuğun son derece pasif, sessiz ve hareketsiz olduğu, dolayısıyla çocuğun televizyon seyrettiği sürece güvenli (hareket eden, öğrenmeye çalışan okulöncesi çocuğu her zaman tehlike ile karşı karşıyadır) bir ortamda bulunmasını ifade etmektedir. Oysa ki günümüzde Çocuk Gelişimi alanında Bakım sözcüğü yalnızca çocuğun beslenme ve güvende olmasını sağlama gibi fiziksel ihtiyaçları karşılama anlamında kullanılmamaktadır. Bakım, çocuğun psiko-sosyal gelişimini de kapsayarak, bir bütünlük içinde çocuğun tüm gelişim alanlarını ele alır. Örneğin, annenin çocuğunu beslerken onunla sıcak ve güven veren bir ses tonu ile konuşması çocukta temel güven duygusu yaratacaktır. Temel güven duygusu, çocuğu motor aktiviteler için cesaretlendirecektir, cesaret bulan çocuk fiziksel aktivitelerle daha çok deneyim kazanacak ve öğrenerek, öğrenmenin keyfini yaşayacaktır. Böylesine bir bakımı elektronik bir aletin gerçekleştirmesi mümkün değildir. Elektronik Bakıcı Televizyon bu bakımın yalnızca küçük bir boyutunda, çocuğu oyalayarak rol almaktadır (Atay Ve Öncü, 2006).
Televizyon Ve Eğitim
Televizyonun fonksiyonlarından birisi olan; izleyiciyi eğitme fonksiyonu, ülkelerin yönetim ve yaşayış tarzlarına, ülkedeki eğitim anlayışı ve eğitim politikasına, ayrıca televizyon istasyonlarının yönetim biçimlerine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir.
Televizyonla eğitim, değişik ölçütlere göre, farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflamalar açısından, televizyonun haber ve bilgi vermeye yönelik programları, tamamlayıcı eğitim grubunda yer almaktadır. Tv programları arasında, mesleklerle ilgili bilgi ve becerileri aktaran; bireyi belirli alanlara yöneltmeyi amaçlayan; teknolojik gelişmelere ve gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan duruma uyum göstermeye yardımcı olan; bireyin ufkunu genişletmeyi amaçlayan, bireyin demokratik yaşayışta yerini almasını sağlayan, temel bilgileri aktaran ve bireyleri çeşitli konularda aydınlatan programlar, yaygın eğitim kapsamına girmektedirler (Aziz, 1982).
İzleyici de; bilgi, beceri, duygu, düşünüş, kanaat ve tutumlar açısından, var olanı pekiştirmeyi veya değiştirmeyi, yenilerini kazandırmayı amaçlayan programlara, eğitim fonksiyonlarını yerine getiren veya eğitici programlar denilebilir. Bu programlar, çocuk, genç ve yetişkin olmak üzere değişik yaş gruplarında, farklı cinslere, farklı meslek gruplarına, farklı yerleşim birimlerindeki izleyici kümelerine yönelik olabilir (Özgen, 1985).
Televizyonun genel yayın programları içerisindeki, belirli izleyici kümelerini, belirli amaçlar doğrultusunda eğitmeyi amaçlayan programların yanı sıra, televizyonun doğrudan doğruya örgün eğitime yönelik eğitim programları da söz konusudur. Bu tür programlar, öğretim programlarıyla uygunluk gösteren, okul derslerine paralel olarak hazırlanan ve örgün eğitimi destekleyici programlardır. Televizyonun eğitim amacıyla kullanılışı, doğrudan eğitim veya zenginleştirici eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim televizyonu, ya eğitimin niteliğini geliştirmeye yardımcı olması ya da yer ve görevliler açısından ekonomik destek sağlaması için kullanılmaktadır. Eğitim televizyonu anlayışından kaynaklanan uygulamalara, ilköğretimden yüksek öğretime kadar bütün örgün eğitim kurumlarında rastlanmaktadır. Ayrıca okullarda kapalı devre televizyon yayınlarından da yararlanılmaktadır (McQuail, 1973; Swallow, 1973; Türkoğlu, 1983; Hızal, 1983; Kupisiewicz, 1985).
Televizyon yayınları, ister genel yayın programı içerisindeki eğitici yayınlar; isterse okul programlarına paralel, okuldaki öğretimi destekleyici, tamamlayıcı ve doğrudan örgün eğitime yönelik eğitim yayınları olsun; temelde davranış değiştirmeye ve izleyici açısından öğrenmeye, televizyon açısından öğretmeye dayanmaktadırlar. Bu nedenle, söz konusu bu yayınların hazırlanması ve sunulmasında, öğrenme-öğretme kuramlarının ve bu kuramlar doğrultusunda yapılan araştırmaların sonuçlarının dikkat alınması gerekmektedir. Ayrıca, hedef-izleyici grubunun çeşitli yönleriyle tanınması ve bu yönde yapılmış psikolojik ve sosyolojik araştırma sonuçlarından haberdar olunması gerekmektedir. Ulaşılmak istenen hedeflere en uygun yöntemlerin, araç-gereçlerin seçilip kullanılmasına ilişkin bilgi ve beceriler de gerekli olmaktadır. Böylece, hedef-izleyici gruplarının yaş, cinsiyet, meslek, istek ve gereksinimlerle ilgili özelliklerine uygun, belirlenen hedefleri gerçekleştirecek yöntem, araç ve gereçlerin kullanıldığı programlar hazırlanıp sunulabilecektir. Bütün bu gereklilikler, programı hazırlayan ekibin ve özellikle program yapımcısının bir takım bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olması gerektiğini beraberinde getirmektedir (Groombridge, 1976; Jenkins, 1980; Aziz, 1982).
Çilenti ( 1980; 1982; 1984), kitle iletişim araçlarını, E. Dale'in öğrenme modeline dayanarak değerlendirmekte ve televizyonun göze ve kulağa hitap eden bir araç olarak öğrenmedeki yerini tespit etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, Tv, somuttan soyuta doğru giden öğrenmelerde, Dale'in yaşantı konisinin ortaya yakın üst kısmında yer alan, diğer eğitim araç ve yöntemlerinin kullanılabildiği bir eğitim aracıdır. Öğrenilenlerin yüzde 83'ü görme, yüzde 11i işitme yoluyla öğrenilmekte ve işitilenlerin yüzde 20'si, görülenlerin yüzde 30'u, görülüp işitilenlerin ise yüzde 50si hatırlanabilmektedir.
Diğer kitle iletişim araçlarının özellikleriyle karşılaştırıldığında, televizyonun eğitim açısından önemli bir yere ve öneme sahip olduğu, televizyonun bireyin birden fazla duyu organına uyararak algılama, hafızada tutma ve öğrenmede kolaylık sağladığı ve bireyde öğrenme isteği uyandırdığı görülmektedir (Aziz, 1982).
Televizyonun eğitim televizyonu ve okul televizyonu olarak kullanılması yönünde, değişik ülkelerde çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamalar, ülkelerin politik, sosyal ve eğitim ile ilgili koşullarına ve özelliklerine, televizyon sisteminin yönetimine ve olanaklarına bağlı olmaktadır. Söz konusu uygulamalarda, televizyonun sınırlılıklarını ve olumsuz yönlerini tamamlayıcı yöntemlerden yararlanılmakta ve televizyonla eğitim bu şekilde desteklenmektedir. Eğitim televizyonu, çeşitli öğretim kademelerine yönelik olabildiği gibi, okul öğretim programlarının tamamına veya belirli bilim dallarına, ders konularına yardımcı bir nitelikte olabilmekte; okuldan ayrı bir sistem olarak diploma veya sertifika verebilmektedir (Berwanger, 1979; Sözer, 1979; Özbilgin, 1984).
Televizyonla eğitim uygulamaları (özellikle gelişmiş ülkelerde), bireylerin, hayatın gerektirdiği temel bilgi, beceri ve alışkanlıkları kazanmalarına yardımcı olacak ve örgün eğitimle sağlanamayan temel eğitimi gerçekleştirecek şekilde kullanılmaktadır. Televizyonun bu şekilde kullanılması fonksiyonel eğitim olarak adlandırılmaktadır. Fonksiyonel eğitim ile ilgili uygulamalar, okuma-yazma eğitiminden mesleklerle ilgili eğitime, sağlık ile ilgili eğitimden toplum kalkınmasına ve üretime yönelik eğitime varıncaya kadar, çok çeşitli konu ve alanlarda gerçekleştirilmiştir (Topuz, 1985; Türkoğlu, 1984; Aziz, 1982).
Türkiyede Televizyon Ve Eğitim
Türkiye'de ilk defa 1968 yılında yayına başlayan televizyonda, iletişim işlevlerinin yanı sıra yaygın ve tamamlayıcı eğitim anlayışı doğrultusunda izleyiciyi eğitme fonksiyonunu da yerine getiren programlara yer verildiği görülmektedir. Söz konusu programlar arasında, yerli yapımlarla beraber, dış kaynaklı programlar da yer almaktadır. Eğitici yayınların bir kısmı, yetişkinlere hitap eden, genel bilgi veren ve günlük yaşantıda uygulanabilecek becerileri, etkinlikleri öğreten programlardan oluşmaktadır. Bunlar; yabancı dil yayınları, trafik, çevre ve insan sağlığı, beslenme, giyim, spor, el sanatları, çocuk bakımı vb. konularla ilgili yayınlar ve köy yaşantısı ile ilgili, köyün sorunlarına yönelik programlardır. Bu programlar, değişik yıllarda, değişik süre ve oranlarda yayınlanmıştır. 1981-82 yıllarında, Tv Okulu adıyla yayınlanan bir program dizisi, örgün eğitim sürecine girmemiş olan yetişkinlere okuma-yazma öğretmek amacıyla yayınlanmıştır (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Köy yayınları, kadına yönelik yayınlar ve genel eğitim yayınları olarak gruplandırılan ve yetişkinlere hitap eden bu yayınların yanında çocuklara yönelik eğitici yayınlar da söz konusudur. Okul öncesi dönemdeki ve okul çağındaki çocuklara bilgi veren ve onları eğlendiren programlar, yabancı programlarla (özellikle çizgi filmlerle) desteklenerek, televizyonun ilk yayın yılından itibaren değişik oranlarda yayınlamıştır ve artarak yayınlanmaya devam etmektedir (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Türkiyede eğitim televizyonu, okul televizyonu anlayışı doğrultusunda yayınlanan programlar, genellikle yüksek öğretim seviyesindedir. İlköğretim programlarına paralel bir biçimde, örgün eğitime ve yetişkinlerin temel eğitimine yardımcı olması amacıyla MEB tarafından hazırlanan bir program, 1970-1973 yıllarında okul televizyonu adıyla yayınlanmıştır. 1973 yılında, bu yayına, lise ve ortaokul seviyesinde fizik, matematik, sosyal bilgiler, fen bilgisi ve yabancı dil programları eklenmiştir. Yüksek öğretim seviyesinde, üniversiteye hazırlık kursları niteliğinde yayınlanan programlar kısa süreli olmuştur. 1976 yılında YAY-KUR yayınları başlamış ve 1978 yılında sona ermiştir. 1982-83 yılında AÖF Çilenti, 1982; Açıkalın, 1985; Özbilgin Vd, 1985).
Sonuç
Modern topluma geçişle birlikte yükselen yaşam standartları, insanı doğadan kopararak, beton mezarlara dönüşen kentlere hapsetmiştir. Dört duvar arasında doğup büyüyen, çalışan anne-babaların çocuklarını sağlıklı olarak büyütmesi, onlarla sosyallik içinde bütünleşmesi giderek büyük bir zorluğa dönüşmektedir. Bu zorluğu ortadan kaldırmanın yolu ise, dört duvar içinde hapsedilen çocuğu güvende tutmanın yolu olarak, bir kurtarıcı, bakıcı, oyalayıcı, zaman geçiştirici olarak televizyona düşmektedir. Anne-babaların çocuklarını beslemek için bile televizyondan yararlandığı görülmektedir. Televizyon izlerken, televizyonun büyüsü içinde çizgi film, reklam ve dizilere odaklanan çocuğu beslemek, çalışan ve yorgun kentli anne-babaların kolayına gelmektedir. Elbette, görünürde yaşamı kolaylaştırıcı bir araç olarak televizyon, gelecekte ortaya çıkabilecek ekran bağımlısı, antisosyal, reel yaşam ve doğadan uzak, okumaktan hoşlanmayan bireylerin yetişmesinin ana faktörü olarak, başlangıçta oldukça masum bir araç olarak evlerimizde ve sürekli açık olarak durmaktadır. Bir tuşun ucundaki sanal dünya, insanı gerçeklikten, sosyallikten alıp uzaklaştırarak kendine katmakta ve bir süre sonra tutsak almaktadır. Bu tutsaklık bile bile, isteye isteye ve gönül rızası ile gerçekleşmektedir. Daha sonra bundan şikayet etmek ve suçu çocuğa yüklemek, beyhude bir çaba olacaktır.
Modern toplumun anne-babası, televizyon denen hapisliğin bilincinde olarak, çocuk sahibi dahi olmadan önce, bu olgu üzerinde düşünmeli, bilgilenmelidir. Kamu adına sorumluluk taşıyan kurum ve kuruluşlar, bu konuda anne-babaları bilinçlendirmeli, yüksek öğretim kurumlarında içeriği uygun olan derslerde bu konuklardan da bahsedilmelidir.
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Mart 2009       Mesaj #6
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Medyanın Etkisi ve Eğitim



Görsel işitsel medya araçları toplumda insanların etkilenmesinde önemli bir etken olarak görülüyor. Bunun öneminin farkına varanlar başka alanlarda edindikleri kazanımları medya alanına aktarıp kar veya zarar etsin medya unsurlarını ellerinde tutmaya çalışıyorlar. Medya araçlarının tümünü doğrudan etkili, verimli bir yatırım aracı olarak değerlendirmek doğru olmayabilir. Zarar eden veya en azından istenen düzeyde kar getirmeyen bir alana yatırım yapanların çok farklı amaçlarının olması gerekiyor. İşte bu amaç toplumu yönlendirme, toplumda istenen bir hava oluşturma, toplumda kendi istediği yönde bir oluşum, sonuç elde etmek için birkaç adım sonrasını düşünerek bir bakıma kaz gelecek yerden tavuğu esirgememe anlayışının bir başka alanda yansımasıdır. Medya araçlarının kullanım amaçlarına bakılınca bu söylediklerimiz daha kolay anlaşılmaktadır. Medya araçlarının içeriğine bakıldığında görsel olsun, işitsel olsun tüm medya araçları kanalıyla bir iletişim, etkileşim ortamı oluşturulmaya çalışılır. Oluşturulan bu platform aracılığıyla topluma, toplumu oluşturan bireylere bir takım mesajlar, iletiler sunulur. Görsel ve işitsel araçlarla insanlara eğlenme, vakit geçirme, bilgilenme, haberdar etme, bakış açısı kazandırma, zaman zaman düşündürtme, tartışma gibi birkaç ana başlıkta toplanabilecek işlevler, faaliyetler sunulur. Bu faaliyetler aracılığıyla insanların dünyaya, olaylara, kişilere, çevresinde gördüğü her türlü sanal veya gerçek olguya karşı bakış açısı oluşturmaya çalışır. Bu araçların hazırladığı çalışmalar, faaliyetler aracılığıyla kişilere, topluma bir takım hazır şablonlar sunulur. Bu hazır şablonlar kişileri bir çok zor, zahmetli, uzun süreli çabalardan kurtarmış gibi görünebilir. Ancak insanlar farkına varmadan kendi özgün potansiyellerini kullanamaz hale gelirler. Bir süre sonra görsel ve işitsel medya araçları kişiler adına düşünmeye, kararlar üretmeye, değerlendirmeler yapmaya bir bakıma hazır hayat şekilleri hazırlamaya başlar. Bu aşamadan sonra insanlar kendilerini önü alınmaz, engellenemez bir dalganın içinde bulurlar.
Görsel ve işitsel medya araçlarının yaygınlaşması ile birlikte insanlarda da kitlesel davranış tipleri yaygınlaşmaya başladı demek fazla yanlış bir yargı olmaz. Medyatik unsurların yaygınlığı toplumu ve bireyleri içine alıp onları herkes ne yapıyorsa aynısını yapar hale getirmiştir. Bu durum insanın sahip olduğu yaratıcılık, özgünlük duygusunun körelmesine, adeta sürüleştirilmiş bir hale gelmesine de yol açmıştır.
Görsel ve işitsel medya araçlarının bu etkisine bir çok kişinin karşı koyabilmesi oldukça zordur. Zira sosyal psikoloji alanında araştırmalar yapan uzmanların elinde ortalama bir insanın sosyal ortamlarda her zaman büyük kitlenin yolundan gittiğine dair önemli veriler var. Aileler, anne babalar çocuklarını medya araçlarının ormanında koruyabilmeleri, medya araçlarının etkisinden uzak tutabilmesi oldukça zor. Aileler ekonomik, sosyal, siyasal olayların büyük dalgaları arasında günlük geçimini kazanma derdine düşmüş bir durumdayken yorgun argın geldiği evinde tek eğlencesi olarak gördüğü televizyonun karşısında adeta yığılıp kalmakta, kendince psikolojik rahatlamada önemli bir araç olarak gördüğü televizyonda zaping/geçgeç yaparak zamanını geçirmektedir. Karşısına oturduğu sihirli kutunun toplum ve birey hayatına yönelik sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel etkilerini düşünemez hale gelmektedir. Yeni yetişenler de medya araçlarının kendilerine sunduğu her türlü hayat örneklerine bakarak zihinsel, duygusal, sosyal, cinsel, ahlaki gelişimlerinin temellerini farkına varmadan yavaş yavaş oluşturmaktalar. Anne babaların farkına varamadığı bu bireysel temel atma sürecinin mahiyetini küçüklerin anlamasını beklemek zaten anlamsız.
İşte medyanın bu büyük gücünün farkına varanlar ne olursa olsun bu alana yatırım yapmaktan uzak kalmamakta, başka alanlarda edindikleri kazanımları bu alanda harcamaktadırlar. Toplumlara yönelik uzun süreli planlara sahip olanlar da bu alanda önemli yatırımlar yaparak yarını bugünden yavaş yavaş oluşturmaya devam ediyorlar.
Tüm bunların eğitimle ilgisine gelince eğitim bireylerin zihinsel yapısını şekillendirmede önemli bir faktör. Medya da bu yönüyle eğitimle ortak bir zeminde buluşuyor. Medya aracılığıyla insanların zihinsel yapıları şekillendirilebiliyor. Bir bakıma eğitimle medya ortak bir zeminde buluşmuş oluyor. Medyayı elinde bulunduranlar dolaylı olarak eğitim sisteminin önemli bir işlevine de sahip olmuş oluyorlar.

Ali Hikmet DEMİR
Quo vadis?
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
12 Mart 2009       Mesaj #7
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
.

Alıntı
karayel adlı kullanıcıdan alıntı

MEDYA OKURYAZARLIĞI NEDİR?


Medya Okuryazarlığı; yazılı ve yazılı olmayan, büyük çeşitlilik gösteren formatlardaki (televizyon, video, sinema, reklâmlar, internet v.s.) mesajlara ulaşma, bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği kazanabilmek olarak tanımlanmaktadır.

Medya Okuryazarlığı;

  • İzleyicinin medyayı bilinçli okumasına katkı yapmakta, kendini rahat ifade edebilmesi, toplumsal hayata daha aktif ve yapıcı iştiraki sağlanmaktadır.
  • Medya iletilerini doğru algılayabilecek donanıma sahip olma ve zamanla iletiler üretebilme yeteneğini kazanmaktır.
  • MEDYA OKURYAZARLIĞININ ÖNEMİ
Medya okuryazarlığının önemi şüphesiz ki daha fazla kontrol sağlamasından kaynaklanmaktadır. Çocuklar başta olmak üzere toplumun diğer kesimleri medya okuryazarlığı konusunda ne kadar bilgiye sahip olurlarsa gerçek dünya ile medya tarafından inşa edilen dünya arasındaki sınırı o denli kolay fark edebilir ve medyadan bilgi alırlarken zararlı etkilerinden kendilerini koruyabilir.

  • MEDYA OKURYAZARLIĞI PROJESİNİN AMACI
Medyayı doğru okuyan, yaşadığı çevreye duyarlı, ülkesinin sorunlarını bilen, medya mesajlarını akıl süzgecinden geçirebilen bilinçli bir kitle oluşturabilmek amacıyla Medya Okuryazarlığı Projesi hayata geçirilmiştir. Medya Okuryazarlığı Projesinin amacı, çocukların, medya kurumunun yapısını, işleyişini öğrenmelerini, kurguyu gerçekten ayırarak kurgulanmış içeriği bilinçli bir şekilde değerlendirebilmelerini ve medyayı eleştirel olarak izlemelerini kısaca medya ile ilgili doğru soruları sorup doğru yanıtları bulabilmelerini konusunda onlara gerekli donanımı kazandırmaktır.
  • DÜNYADA MEDYA OKURYAZARLIĞI
Medya Okuryazarlığının iki temel noktası bulunmaktadır: Birincisi medyadaki içeriğe erişebilmek için teknolojiyi kullanabilme becerisi; ikincisi ise sunulan içeriği sadece anlamak değil aynı zamanda bu içeriği değerlendirebilme yeteneğidir.

Bu amaçla dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde medya eğitimi ya da medya okuryazarlığı dersleri, çeşitli seviyelerde okullarda ders olarak okutulmaktadır. Bu dersler, ya doğrudan müfredata konmakta (İngiltere, Fransa, ABD vb.) ya da müfredatta ilgili dersler içinde (sanat, dil bilgisi, edebiyat, vatandaşlık vb.) okutulmaktadır (Kanada). Ne şekilde okutulursa okutulsun, dersin ağırlıklı olarak uygulamaya dönük olarak işlendiği, öğrencilerin eleştirel, katılımcı ve yaratıcı yönlerini geliştirici bir şekilde planlandığı görülmektedir.

Kaynak: RTÜK

Alıntı
karayel adlı kullanıcıdan alıntı

MEDYA OKUR YAZARLIĞI


Çocukları ve gençleri televizyon önünde bizimkilerden daha az vakit geçiren toplumlar bile, ilkokulda zorunlu medya okur-yazarlığı derslerini yerleştirmiş durumda. Bilinçli bir beyin saniyede art arda gelen 8 durağan görüntüyü ayırt edebilir; dolayısıyla televizyon ve sinema görüntüleri bizi bilinçli analiz yapmaktan, gerçekliği görmekten uzaklaştırır. Medyada gördüğümüz her şeye inanmamalıyız.

Türkiye insanının TV izlemede kırdığı dünya rekoru yeni değil. Eskiden ABD'nin arkasından ikinci sıradaydık, şimdi ise birinciliğe oturmuşuz. Peki, sadece bunu idrak etmekle yetinecek miyiz? Yoksa, Batılıların yıllar önce ilkokul müfredatlarına yerleştirdiği "medya okur-yazarlığı" derslerini ülkemizde de zorunlu kılmanın zamanı geldi mi? 2001 yılı gazetelerinden bir haber: "Televizyon okuyoruz!

UNESCO tarafından yapılan araştırmaya göre Türkiye ABD'den sonra en çok televizyon izlenen ikinci ülke. 95 kişiye bir kahvehane, 65 bin kişiye bir kütüphane düşen Türkiye'de insanlar televizyon okuyor, kitap seyrediyor!" 2004'e geldiğimizde ise, televizyon izleme konusundaki başarımızı istikrarlı bir şekilde devam ettirdiğimizi, hatta ikincilikten birinciliğe terfi ettiğimizi görüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan bir rapordan, Türkiye insanının ortalama televizyon izleme süresinin son bir yılda dizi filmlerdeki artışa paralel olarak 3.5 saatten 4 saate yükseldiğini öğreniyor ve böylece, ABD ile birlikte en fazla televizyon izlenen ülke konumuna geldiğimiz gerçeğiyle baş başa kalıyoruz.

"Biz mi televizyon izliyoruz, yoksa televizyon mu bizi izliyor?"

Bu soruyu yıllar önce ABD'li iletişim profesörü Neil Postman ve televizyon yapımcısı Steve Powers, Amerikan halkına sormuşlardı: "Siz mi TV izliyorsunuz yoksa TV mi sizi izliyor?" Günde -1990'larda- eksiğiyle fazlasıyla ortalama 3 saat 59 dakikasını televizyon önünde geçiren bir toplum için sorulabilecek en doğru soruydu aslında. Şimdi dünya televizyon izleme rekorunda birinci sıraya yükselmiş Türkiye halkına da aynı sorunun sorulmasından yanayım.

Günümüzde çok sayıda kablo ve uydu yayını sayesinde iyisiyle kötüsüyle milyonlarca bilgi, ses ve görüntünün oturma odalarımızı istila ettiği bir dönemde bu soruyu sormaktaki amaç, televizyonun bireyler üzerinde yarattığı etkiye dikkat çekmek kuşkusuz. Çünkü televizyon denen aygıt, her ne kadar eğlendirici ve bilgilendirici bir "ev eşyası" olarak görünse de aynı zamanda çeşitli değerler, alışkanlıklar ve ideolojilerin her yaştan izleyiciye ulaşabildiği bir elektronik ortam. Televizyonun çocuklar ve yetişkinler üzerinde yarattığı etki uzun zamandır iletişim bilimcilerin üzerinde çalıştıkları bir konu. Bu makalelerden bahsederek canınızı sıkacak değilim. Ancak, daha önce yapılmış bilimsel araştırmalara referansla kısaca ve kabaca şunu söyleyebilirim:

Televizyonu bilinçsiz olarak izleyen bir insan günde ortalama 3 saat 36 dakika televizyon başında oturuyorsa bu hem beden sağlığı, hem ruh sağlığı hem de "cüzdanı" için zararlı. Ancak, eğer özelde televizyondan, genelde de medyadan yayılan enformasyonu bilinçli olarak tüketiyorsanız bir problem yok.

Şimdi bilinçli televizyon ya da medya tüketicisi olmak da ne demek diyeceksiniz. 1970'lerden başlayarak Kanada, İngiltere, İskoçya, Avustralya, ABD ve son yıllarda da bazı Avrupa ülkelerinde oturtulmaya çalışılan bir "medya okur-yazarlığı" hareketi var. Önce sivil toplum hareketleri olarak başlayan, ardından hükümetlerin de desteğiyle ilkokul düzeyinde ders müfredatlarına eklenerek zorunlu hale getirilen medya derslerinden bahsediyorum.

Fen, matematik, medya

Son 30 yıldır Batı'da eğitimciler tarafından tartışılan konulardan biri de ilkokullar için zorunlu medya dersleri. Yukarıda adı geçen ülkelerdeki birçok ilkokulda dilbilgisi, matematik ve fen derslerinin yanında, medya okur-yazarlığı da zorunlu ders müfredatı içinde yer alıyor; bu dersten başarısız olan öğrenciler okuldan mezun edilmiyor. Kanadalı medya stratejisti Robert Kubey bu derslerin amacını şöyle açıklıyor: "Çocuklarımızın çoğunluğu yılda 1,000 saat televizyon izliyorsa, gençliklerinde ve yetişkinlik dönemlerinde de yılda 1,000 saat televizyon izlemeye devam edeceklerse, akademik bir medya eğitimi almaları zorunlu demektir.

Medyanın içinde yaşadığımız toplumu ve çeşitli grupları nasıl ve neden belli yönleriyle yansıttığını çocuklarımıza öğretmeliyiz." Bireylerin ilkokul çağlarından başlayarak eleştirel medya tüketicisi olarak yetiştirilmesi nasıl başarılır? Bu konuya kafa yoranların birleştikleri ortak nokta şu: Varolan gerçeklik ve medyada sunulan gerçeklik arasındaki fark ne kadar erken yaşta öğretilirse medyanın bireyler üzerindeki olumsuz etkileri o derece azalıyor. İlkokul öğrencilerine eğlendirici videolar ve yaratıcılıklarını da geliştiren oyunlarla verilen derslerde temel olarak medyadan gelen enformasyonun sübjektif, dikkatlice seçilmiş ve kurgulanmış bir yeniden üretim olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Özellikle reklam metinlerinde ve filmlerinde kullanılan retoriğin, müziğin veya görüntülerin çağımız insanının tüketim iştahını sömürmek üzerine inşa edildiği de bu derslerde vurgulanıyor. Batıda ilkokul öğrencilerine medyanın olumsuz etkilerini azaltmak için müfredata eklenen medya okur-yazarlığı derslerinin içeriği ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, ortak olarak üzerinde durulan temel noktalar şöyle sıralanabilir:

İnşaatın maliyeti

1- Medya kültürümüzü inşa eder ve bu inşaatın bir maliyeti vardır.
Medyayı/medya ürünlerini bilinçli olarak mı tüketiyoruz, yoksa sadece alışkanlıktan mı? Eğer bu bir alışkanlıksa, kendimize şu soruları sormalıyız: "Ekrandaki bu görüntünün bana getirisi nedir?", "Bunu izlemekten başka yapacak işim yok mu?", "Bana gerçekten faydalı olacak başka ne yapabilirim?"

2- Medya tekniğin olanaklarını kullanarak üretim yapar.
Medya ürünleri büyük bir dikkatle oluşturulmuş yapımlardır. Mesela sinema filmleri bizi çok etkiler, çünkü sinemacılar sadece izleyiciyi nasıl etkileyeceklerinin tekniğini öğrenmek için yıllarını harcarlar. Reklamcılar da öyle. Bu tür yapımların çözümlenmesi bizleri daha dikkatli ve bilinçli medya tüketicileri yapar.

3- Medya ideolojik ve yargılayan mesajlar içerir.
Bazı yargılar/önyargılar bilinçli olarak sunulur, bazıları da bilinçsizce. Mesajlar olumlu ya da olumsuz olabilir ve genellikle belli bir hedef kitleye sunulmak üzere üretilir.

4- Medya bir iştir ve bu işten para kazanılır.

5- Her bireyin medya ürünlerini algılayışı farklıdır.
Hepimiz medyadan gelen mesajlara farklı anlamlar yükleriz. Aileler, çocuklar, eğitimciler medya ürünlerini bilinçli tüketmek istiyorlarsa, medyadan gelen mesajların kendileri için ne anlam ifade ettiğini konuşmalı, paylaşmalıdırlar.

6- Reklamlar insanların duygularına seslenerek alışverişi kışkırtır. 7- Televizyon saniyede 30 hareketsiz görüntünün arka arkaya geldiği bir medyadır (sinemada 24):


8- Her şey bizi etkiler, ama etkilendiğimiz her şey bizi bilinçli tüketime yönlendirmez:
Reklamcılar bunu bilir ve çok iyi kullanırlar.

10- Teknolojik efektler, yani bilgisayar grafikleri, çok boyutlu görüntüler, müzik, kamera hareketleri hep medyanın insanlar üzerinde yarattığı duygusal etkiyi artırmak için kullanılır.


Batıdaki durum özetle bu. Çocukları ve gençleri televizyon önünde bizimkilerden daha az vakit geçiren toplumlar bile ilkokulda zorunlu medya okur-yazarlığı derslerini yerleştirmiş durumda. Eh, biz de yılda neredeyse 1,500 saatini televizyon karşısında geçirebilme başarısını göstermiş bir ülke olarak, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ilkokul müfredatlarında medya okuryazarlığı dersleri talep edebiliriz, diye düşünüyorum; en azından gelecek neslin beden, ruh ve cüzdan sağlığı için.



Alıntı
B.L.A.C.K adlı kullanıcıdan alıntı

TÜRKİYE’DE MEDYA OKURYAZARLIĞI SÜRECİ

Uzmanların ve eğitimcilerin, başta televizyon, internet ve radyo olmak üzere kitle iletişim araçlarının çocuklar üzerinde olumsuz etkiler yarattığına ilişkin görüşleri, okullarda şiddet olaylarının meydana gelmesi ve bu olaylara televizyon yayınlarındaki ve internet oyunlarındaki şiddet içeriğinin neden olduğuna ilişkin görüşler ortaya konması üzerine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu konuyu gündemine almıştır. 2004 yılında Devlet Bakanlığı bünyesinde kurulan, ülkemizin önde gelen kamu kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerinin temsil edildiği Şiddeti Önleme Platformunda, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ilk kez ilköğretim okullarında medya okuryazarlığı derslerinin okutulmasını önermiştir. Üst Kurulun bu önerisi geniş kabul görmüş ve hem Medya Alt Komisyonu raporuna hem de eylem planına alınmıştır. Aynı yıl Üst Kurul tarafından Milli Eğitim Bakanlığına yazı yazılarak, okullarda medya okuryazarlığı dersleri verilmesinin önemine dikkat çekilmiştir. 2005 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından Türkiye’de ilk kez düzenlenen Uluslararası Medya Okuryazarlığı Konferansında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu medya okuryazarlığının neden gerekli olduğuna ilişkin resmi bir bildiri sunmuştur.

2004–2006 yılları arasında çeşitli ülkelerdeki programlar ve çalışmaların neticeleri araştırılıp, incelenmiştir. 2006 yılında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından gerçekleştirilen “İlköğretim Çağındaki Çocukların Televizyon İzleme Alışkanlıkları Kamuoyu Araştırması”, öğrencilerin günde üç saate yakın televizyon izlediklerini göstermiştir. Aynı araştırma öğrencilerin internet kullanma ve radyo dinleme alışkanlıkları hakkında da önemli bulgular ortaya koymuş ve medya okuryazarlığı dersinin ne kadar gerekli olduğu açıkça görülmüştür. 24 Kasım 2006 tarihinde Ankara’da Uluslararası Medya Okuryazarlığı Paneli düzenlenerek akademisyenlerin ve yabancı ülkelerde görev yapan yetkililerin görüşleri ve deneyimleri paylaşılmıştır. Ayrıca Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun temsil edildiği, Üst Kurul yöneticilerinin katıldığı bütün kamuoyuna açık toplantılarda medya okuryazarlığı kavramını tanıtan, medya okuryazarlığının gerekliliğini vurgulayan konuşmalar yapılmıştır.

Yapılan ön hazırlık çalışmaları sonucunda, Medya Okuryazarlığı konusundaki çalışmaları yürütmek üzere; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Uzmanları ve Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Selçuk Üniversitesinden akademisyenlerin de katılımıyla bir komisyon oluşturulmuştur. Komisyon çalışmalarında, özellikle ABD ve Avrupa’daki örnekler incelenmiş, konuya ilişkin yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı makaleler ve diğer çalışmalar detaylı bir biçimde değerlendirilmiştir.

Üst Kurul tarafından Medya Okuryazarlığına ilişkin çalışmalarda hazırlanan tüm dokümanlar konuyla ilgili faaliyetlerin başarıyla yürütülmesi için; Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kuruluna gönderilmiş ve Talim ve Terbiye Kurulu ile Üst Kurul arasında işbirliği ve koordinasyon içerisinde gerçekleştirilecek çalışmalarda gerekli desteğin sağlanacağı hususu dile getirilmiştir.

Bu çalışma neticesinde, “Medya Okuryazarlığı Dersi Taslak Öğretim Programı ve Öğretmen Kılavuzu” Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu uzmanları ve İletişim Bilimleri akademisyenlerinden oluşan bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.

22 Ağustos 2006 tarihinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu arasında “Öğretim Kurumlarına Medya Okuryazarlığı Dersi Konulmasına Dair İşbirliği Protokolü” imzalanarak, her iki kurumun yükleneceği sorumluluklar ve görevler belirlenmiştir.

“İlköğretim Seçmeli Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretim Programı” 31.08.2006 tarihinde MEB Talim ve Terbiye Kurulunda görüşülerek kabul edilmiştir.

PİLOT OKULLARIN BELİRLENMESİ:

Öğretim kurumlarına Medya Okuryazarlığı dersi konulması için yürütülen çalışmalar dâhilinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun; uygulamanın yapılacağı pilot illerin belirlenmesi, bu illerdeki okulların belirlenmesi, bu ders müfredatına ait program içeriğinin oluşturulması, bu içeriğin sınıf seviyelerine göre düzenlenmesi, öğretmen kılavuzunun hazırlanması, hizmet içi eğitim programlarına dair her türlü detayın açıklığa kavuşturulması gibi birçok hususta işbirliği içerisinde bulunmaları gerektiği belirlenmiştir.

Bu kapsamda, protokol çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulundan bu dersi okutacak öğretmenler ve bu dersin okutulacağı pilot okulların belirlenmesi istenerek, Ankara’da 7–10 Eylül 2006 tarihleri arasında dört gün süreyle “Eğitici Eğitimi Programı” gerçekleştirilmiştir. Bu program kapsamında medya okuryazarlığı dersi verilecek pilot okullardaki 20 Sosyal Bilgiler Öğretmeni eğitimden geçirilmiştir. 2006–2007 öğretim yılında medya okuryazarlığı dersi pilot uygulaması Adana – Seyhan Dumlupınar İ.Ö.O., Ankara – Çankaya Ahmet Vefik Paşa İ.Ö.O., Erzurum – Merkez Barbaros Hayrettin Paşa İ.Ö.O., İstanbul – Bakırköy Şehit Pilot Muzaffer Erdönmez İ.Ö.O. ve İzmir – Karşıyaka METAŞ İlköğretim Okulunda gerçekleştirilmiştir. Medya okuryazarlığı dersi 2006-2007 öğretim yılında bu beş pilot ilköğretim okulunda, 7.sınıflarda hizmet içi eğitim verilen Sosyal Bilgiler öğretmenlerince zorunlu seçmeli ders olarak okutulmuştur.

PİLOT OKULLARDAKİ UYGULAMALAR

Pilot uygulama süresince beş okuldaki medya okuryazarlığı dersi verilen sınıflar Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu uzmanları ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu uzmanları tarafından ziyaret edilmiştir. İstanbul – Bakırköy Şehit Pilot Muzaffer Erdönmez İ.Ö.O.na düzenlenen ziyarete Üst Kurul Başkanı Dr. A. Zahid Akman, Ankara – Çankaya Ahmet Vefik Paşa İ.Ö.O.’na düzenlenen ziyarete ise belgesel yapımcısı Coşkun Aral da iştirak ederek öğrencilerle görüşmüşlerdir. Öğrencilerin ders kapsamanda gerçekleştirdikleri çalışmalar toplanarak değerlendirilmiş, öğrencilere ders hakkında anket uygulanmış ve medya okuryazarlığı dersini alan öğrencilerin anne ve babalarına mektup gönderilerek, öğrencilerin derste öğrendiklerini evde pekiştirmeleri konusunda yardımcı olmaları istenmiştir.


MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİNİN KAPSAMI:

Medya okuryazarlığı dersi aşağıdaki konu başlıklarından oluşmaktadır:

İletişime Giriş (İletişim, iletişimin süreci ve öğeleri, iletişim türleri),
Kitle İletişimi (Kitle iletişimi, kitle iletişim araçları, iletişim ve kitle iletişim arasındaki ilişki),
Medya (Medya, medyanın başlıca işlevleri, medyanın ekonomik boyutu, medya ve etik, medya okuryazarlığı kavramı, amacı ve önemi),
Televizyon (Etkili bir kitle iletişim aracı olarak televizyon, Türkiye’de televizyon yayıncılığı, televizyon program türleri),
Aile, Çocuk ve Televizyon (Televizyon izleme alışkanlıkları, televizyonun olumsuz etkileri, televizyon program analizleri, uyarıcı simgeler),
Radyo (Bir kitle iletişim aracı olarak radyo, radyonun olumsuz etkileri, radyo program türleri, radyo program analizleri),
Gazete ve Dergi (Gazete ile ilgili temel kavramlar, gazetede haber ve fotoğrafın önemi ve karşılaştırılması, gazete hazırlama uygulaması, dergi türleri ve işlevleri),
İnternet (İnternetin özellikleri ve işlevleri, internet kullanımında dikkat edilmesi gereken hususlar).

MEDYA OKURYAZARLIĞI EĞİTİMİ:

Çocuklar televizyon karşısında etkiye en açık, en hassas grubu oluşturmaktadır. Çocukların televizyon mesajlarına açık olmalarının getirdiği önemli bir sorun da; gördüklerini “gerçeklik” olarak algılamaları, gerçek yaşamda karşılığını aramaya çalışmaları ve ekranda gördüklerinin birer kurgu olduğunun ayrımını yapamamalarıdır. Medyanın olayları ve olguları, nasıl, neden belli yönleriyle yansıttığı çocuklara anlatılmalıdır. Bireyler, ilkokul çağından başlayarak eleştirel medya izleyicisi olarak yetiştirilmelidir. Gerçeklik ile medyada sunulan gerçeklik arasındaki fark, bireylere ne kadar erken yaşta öğretilirse medyanın bireyler üzerindeki olumsuz etkileri de o derece azalmaktadır. İlkokul öğrencilerine eğlendirici videolar ve yaratıcılıklarını da geliştiren oyunlarla verilen derslerde temel olarak medyadan gelen enformasyonun sübjektif, dikkatlice seçilmiş ve kurgulanmış bir yeniden üretim olduğu anlatılmalıdır. Özellikle reklâm metinlerinde ve filmlerde kullanılan sözlerin, müziğin veya görüntülerin, çağımız insanında tüketim iştahı oluşturmak üzere inşa edildiği Medya Okuryazarlığı derslerinde vurgulanmalıdır.

Medya Okuryazarlığı dersinin özellikle öğrencilerin televizyon izleme davranışı üzerinde tam anlamıyla etkili olabilmesi için, öncelikle dersi anlatacak öğretmenin konuyla ilgili detaylı bir bilgi birikimine sahip olması; öğrenciler açısından dersin okul dışında televizyon izleme zamanlarına da erişebilmesi gerekmektedir. Bunun için dersi alan öğrencilerin velilerinin de bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bir bilgi kitapçığı ile anne-babaların çocuklar üzerindeki yönlendirici gücünden de yararlanılarak, bu dersin desteklenmesi gerekir.

MEDYA OKURYAZARLIĞI EĞİTİMİNİN GENEL AMAÇLARI:

Öğrenciler; medyayı ve medya ürünlerini akıl süzgecinden geçirmenin ve bilinçli bir izleyici olmanın önemini kavramalıdırlar.
Öğrenciler medya mesajlarının kim tarafından ve hangi amaçla kurgulanarak kendilerine ulaştığını değerlendirebilecek konuma gelmelidirler.
Öğrenciler medya ürünlerinin büyük bir dikkatle oluşturulmuş yapımlar olduğunu bilmelidir. Bu nedenle mesajların çözümlenmesi ve öğrencilerin daha dikkatli ve bilinçli medya tüketicileri olabilmeleri sağlanmalıdır.
Öğrenciler medya içerikleri hakkında sorgulama bilinci kazanmalı, mesajları olumlu ve olumsuz olarak ayırt edebilmeli ve yargıları/önyargıları gerektiğinde eleştirel bir bakışla değerlendirebilmelidirler.
Medya kuruluşlarının ticari bir faaliyet yürüttüğü ve bu işin öncelikle ekonomik kaygılarla yapıldığının öğrenciler tarafından anlaşılması sağlanmalıdır.
Medyadan gelen mesajları, öğrencilerin, kendi aralarında ve mümkün olduğu kadar da aileleri ile tartışabilmeleri ve kendileri için ne anlam ifade ettiğini konuşabilmeleri ve paylaşabilmeleri sağlanmalıdır.
Ses ve görüntü efektlerinin, çok boyutlu görüntülerin, müziğin ve kamera hareketlerinin medyanın insanlar üzerinde oluşturduğu etkiyi artırmak için kullanıldığını, gerçeğin dışındaki birçok görüntüye de yer verildiği konusunda, öğrenciler bilinçlendirilmelidir.
Çocuklar, basit anlatımıyla; bir televizyon programının, radyo programının, gazete sayfasının hazırlanma aşamaları hakkında bilgi sahibi olabilmelidirler.

Sonuç olarak, öğrenciye Medya Okuryazarı olmanın: izlenilen, görülen, dinlenen, okunan şeyler hakkında sorular sorarak eleştirel bakış açısı kazanmak demek olduğu anlatılmalıdır.

2006–2007 İLKÖĞRETİM YILINDA BEŞ PİLOT OKULDA YAPILAN DEĞERLENDİRME SONUÇLARI:

Medya okuryazarlığı dersi, 2006–2007 öğretim yılında 5 pilot ildeki 5 ilköğretim okulunda başarıyla uygulanmıştır. Uygulama esnasında okullar her iki dönemde MEB ve RTÜK uzmanlarınca ziyaret edilerek, öğretmen ve öğrencilerle görüşülmüş ve hazırlanan anketler uygulanmıştır. Yapılan değerlendirme neticesinde;

Medya Okuryazarlığı Dersine gösterilen ilginin yoğun olduğu,
Derslerin detaylandırılarak daha etkili iletişim ve etkileşim sağlanabileceği,
İlköğretimin birinci kademesinden başlaması ve diğer ders programlarıyla da ilişkilendirilmesi,
Öğrencilerin, RTÜK Web sitesinin çocuklarla ilgili web sayfasında (Rtük Çocuk Web Sitesi) bu dersle ilgili görüş, beklenti ve fikirlerini ilettikleri,
Okullarda Medya Kulübü oluşturulmasının, dersin seçilmesine ve derslerin işleyişine katkı sağlayacağı,
Öğrencilerin Medya Okuryazarlığı dersinde edindikleri bilgileri aileleri ile paylaştıkları, ailelerinin izleme alışkanlıklarında, program seçiminde, izleme sürelerinde ve gerçeklik algılamalarında farlılıklar meydana geldiği,
Derste işlenen konuların davranışlarına yansıdığı gözlemlenmiş, bu ders sayesinde bazı davranışlarında daha bilinçli oldukları,
Öğrencilerin bu dersi işlemekteki memnuniyeti, özellikle televizyon yayınlarını daha seçici ve bilinçli olarak izlemeye başladıkları,
Gerçekleştirilen izleme, değerlendirme ve rehberlik çalışmalarının okul, öğretmen ve öğrenci üzerinde yararlı olduğu,
İzleyici temsilcilerinin veya medyadan önemli bazı isimlerin davet edilmesinin, öğrencilerle birlikte medya kuruluşlarının ziyaret edilmesinin bu dersin daha etkin ve verimli olmasını sağlayacağı,

Sonucuna varılmıştır.

2007–2008 İLKÖĞRETİM YILINDA MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİ:

Seçmeli medya okuryazarlığı dersi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2007-2008 öğretim yılı ders müfredatına alınmıştır. Bu gelişmenin akabinde 25-28 Haziran 2007 tarihleri arasında tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca belirlenen 103 kişilik öğretmen grubuna “Eğitici Eğitimi Programı” kapsamında hizmet içi eğitim verilmiştir.

Bu kapsamda, 2007–2008 ilköğretim yılı öncesi öğrencileri ve aileleri bilgilendirmek amacıyla, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından “Medya Okuryazarlığı Tanıtım Filmi” hazırlanmıştır. Tanıtım filminin amacı, seçmeli medya okuryazarlığı dersinin mümkün olduğunca fazla öğrenci tarafından seçilmesini sağlamaktır. Öğrenci ve velilerini hedefleyen filmde, “Değerli Veliler, Çocuklarınızın televizyon izlerken, internet kullanırken, gazete okurken, radyo dinlerken, seçici olmasını, gerçek ile kurguyu ayırt etmesini, kontrollü izleyici olmasını, olumsuz etkilerden korunmasını, doğru şekilde faydalanmasını, yorum yapabilmesini, eleştirel bakabilmesini istiyorsanız, şimdi bunu sağlamak sizin elinizde. Türkiye’de ilk kez RTÜK ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle ilköğretim okullarında seçmeli medya okuryazarlığı dersi okutulacaktır. Çocuklarınızın medyayı doğru algılaması için, medya okuryazarlığı dersini seçin” mesajları verilmektedir.

2007–2008 İLKÖĞRETİM YILINDA MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİNİN HEDEF KİTLESİ:

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığının işbirliği sonucunda, 2007–2008 öğretim yılında Türkiye’de ilk kez seçmeli medya okuryazarlığı dersi ülke genelindeki ilköğretim okullarında okutulmaya başlanmıştır. Türkiye genelindeki ilköğretim okullarının 6, 7 ve 8. sınıflarında öğrenim gören toplam 4 milyon öğrenciden 1 milyon 500 bininin 2007–2008 öğretim yılı içinde medya okuryazarlığı dersi alması hedeflenmiştir. 2006 yılı verilerine göre ülkemiz çapındaki bütün ilköğretim okullarının 6, 7 ve 8. sınıflarındaki toplam şube sayısı yaklaşık 120 bindir. Bu şubelerde toplam 4 milyon öğrenci öğrenim görmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, önümüzdeki öğretim yılında 120 bin ilköğretim okulu sınıfında öğrenim gören 1 milyon 500 bin öğrencinin medya okuryazarlığı dersini seçerek almasını hedeflemektedir. Böylece 1 milyon 500 bin öğrencinin bir öğretim yılında medya okuryazarlığı dersi alması sağlanmış olacaktır.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun ortak çalışmaları sonucunda, medya okuryazarlığı dersi öğretmenlerini yetiştirecek çekirdek kadro oluşturulmuştur. Talim ve Terbiye Kurulu, medya okuryazarlığı dersini, iletişim fakültelerinden veya basın yayın yüksek okullarından mezun olup, şu anda Milli Eğitim sistemi içinde sınıf öğretmeni olarak görev yapan öğretmenler ile sosyal bilgiler öğretmenlerinin okutmalarını kararlaştırmıştır.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığının işbirliği sonucu hayata geçirilen ''Medya Okuryazarlığı Projesi'' kapsamında, seçmeli medya okuryazarlığı dersleri devlet okullarının yanı sıra Özel Okullar Birliğine üye okullarda da okutulacaktır.

MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİ ÖĞRETMEN EL KİTABI

Medya Okuryazarlığının diğer derslerden önemli bir farkı da öğrenci kitabının olmamasıdır. Öğrencileri ezbere alıştırmamak, çocukların özgürce düşünmelerini ve kendilerini ifade etmelerini sağlamak, medya okuryazarlığı dersinin uygulamasını klasik derslerden farklı hale getirmek için medya okuryazarlığı dersi öğrenci ders kitabı hazırlanmamıştır. Bununla birlikte dersi anlatacak öğretmenler için Medya Okuryazarlığı Dersi Öğretmen El Kitabı hazırlanmış ve eğitici eğitimlerinde bu kitaptan yararlanılmıştır. Öğretmen El Kitabı, İletişime Giriş, Medya Kavramı ve Medyanın İşlevleri, Medya Okuryazarlığı ve Türkiye’deki Uygulama Alanları, Aile, Çocuk ve Televizyon, Radyo, Gazete ve Dergi, İnternet ünitelerinden oluşmaktadır. Kitapta ayrıca yayın kurulunda görev alan akademisyenlerin “Medyanın Doğru Bilgi Aktarmasının Şartları”, “Medya ve Siyaset İlişkilerinde Temel Yaklaşımlar”, Medyaya Anadamar (Ampirik) ve Eleştirel Yaklaşımlar” ve “Reklam Kuşağı” adlı yazıları yer alıyor.


SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
12 Mart 2009       Mesaj #8
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
Ayrıca llköğretim çağı çocuklarının TV alışkanlıkları konulu araştırmayı da okuyabilirsiniz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ekim 2009       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bir filmin topluma verdiği zararlar ve sağladığı faydalar nelerdir?((lütfen çok önemli acilen soruma cevap istiyorumMsn Happy))
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Kasım 2009       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kitle iletişim araçlarını sınıflandırarak hangi kitle iletişim aracının diğerlerinden daha çok tercih edildiğini nedenleriyle açıklayınz? lütfen sorunun cevabını acil yazınnn ödevim varr =(

Benzer Konular

18 Kasım 2016 / adı bnde sklı Cevaplanmış
15 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış
12 Mayıs 2014 / Misafirdenild Cevaplanmış
1 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap