Arama

Doğal kaynaklarımızı daha verimli nasıl kullanırız?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 24 Mart 2014 Gösterim: 34.209 Cevap: 22
DİLARA - avatarı
DİLARA
Ziyaretçi
4 Nisan 2009       Mesaj #1
DİLARA - avatarı
Ziyaretçi
BEN DOĞAL KAYNAKLARI DAĞA VERİMLİ NASIL KULLANABİLİRİZ ARAŞTIRIYORUM BÜTÜN SİTELERE BAKTIM BULAMADIM YARDIM HATTINI GÖRÜNCE SİZE BİR SORUYİM DEDİM İLGİLENİRSENİZ SEVİNİRİM SAYGILAR.......!!!!!!!!!TEŞEKKÜRLER...!!!!Msn HappyMsn Wink
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi
Suyun verimli kullanımı

Sponsorlu Bağlantılar
Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye (WWF-Türkiye) verilerinden derlediği bilgiye göre, bugün güncel bir sorun olarak susuzluğu yaşayan Türkiye'nin, su kaynaklarını verimli kullanmadığı takdirde 2050 yılından sonra çok ciddi su krizi ile karışı karşıya kalması öngörülüyor.

Genel kanının aksine bir 'su zengini ülke' olmayan Türkiye, bugün için yıllık 7 bin 600 metreküp olan dünya kişi başına kullanılabilir su miktarına karşılık, kişi başına sadece bin 430 metreküp suya sahip bulunuyor. Bu miktarın, Devlet Su İşleri'nin 2030 yılında kaynakların yüzde 100 verimle kullanılacağını öngörmesine karşın, bu tarihte 80 milyona ulaşacak nüfus dikkate alındığında bin 100 metreküpe düşeceği hesaplanıyor.

Kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının bu seviyeye gerilemesi ile birlikte dünya standartlarına göre 'su sıkıntısı çeken bir ülke' durumuna gelecek olan Türkiye'nin, bu veriler ışığında, 2050-2100 yılları arasında ciddi su krizi yaşaması ise kaçınılmaz görünüyor.

Bu tehdidin en aza indirilebilmesi için su kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasının bir gereklilik olduğunu savunan WWF-Türkiye, bunun için barajların planlanmasından su kaynaklarının yönetimine kadar bir dizi öneride bulunuyor.

Hazırladığı 'Baraj Gerçeği Rehberi' ile baraj yatırımlarının, doğru risk, fayda ve maliyet analizleri ile gerçekleştirilmesi gerektiğini belirten WWF-Türkiye, hem enerji ve su kaynaklarında sürdürülebilir kullanımın hem de nehirlerin korunması için yatırımların özellikle Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinde bu rehber dikkate alınarak planlanması gerektiğini belirtiyor.

WWW-Türkiye, Yeni baraj ve sulama projelerinin, AB Su Çerçeve Direktifi'nin gerekleri de göz önünde bulundurularak, ilgi gruplarının da katılımıyla oluşturulacak tüm su kaynakları için havza bazında entegre yönetimi ile oluşturulması gerektiğine işaret edİYOR.

-SULAK ALANLARIN DURUMU-

WWF-Türkiye'nin verilerine göre, Türkiye'deki sulak alanların durumu, bu alanların yönetiminden kaynaklanan sorunlar nedeniyle hiç de 'iç açıcı değil.'

Akarsular üzerinde doğru planlama olmaksızın yapılan barajlar nedeniyle doğal su rejimi bozulan sulak alanlar, kirlenme, sürdürülebilir olmayan balıkçılık ve avcılık, yabancı türlerin aşılanması gibi nedenlerle geçen yüzyılın ikinci yarısında bir kısmı tamamen kaybedilen doğal yaşam alanları olarak öne çıkıyor.

Buna göre, Hatay'daki Amik Gölü, Burdur'daki Kestel Gölü, Kahramanmaraş'taki Gavur Gölü, Konya'daki Suğla ve Samsam gölleri, DSİ tarafından bu bölgelerin tarıma açılması için yürütülen drenaj çalışmalarıyla kurutularak özelliklerini tümüyle kaybederken, Konya Akşehir Gölü ise kendisini besleyen su kaynaklarının aşırı kullanımı sonucu 350 kilometrekare alandan 15 yıl içinde 30 kilometrekareye geriledi.

Türkiye'deki en önemli sulak alanlardan olan Tuz Gölü de benzer şekilde önemli ölçüde küçülmenin yaşandığı alan olarak öne çıkıyor. 1997'de 260 bin hektar alanı kaplayan Tuz Gölü, 7 yılda 100 bin hektar azalarak 160 bin hektara gerilerken Konya ilinin kanalizasyonu ve tarımdan dönen sular arıtılmadan Tuz Gölü'ne verilmesi de göle yönelik büyük tehdit oluşturuyor.

Konya'daki Hotamış Sazlığı, tahliye ve sulama kanallarıyla su rejimine yapılan müdahaleler sonucu büyük ölçüde kururken, Aksaray sınırındaki Eşmekaya Sazlığı ise DSİ tarafından 1995'te başlanan ancak tamamlanamayan sazlığı baraj gölüne çevirme çalışmaları sonucu büyük ölçüde zarar görerek tamamen kurudu.

-SU KAYNAKLARININ YÖNETİMİ-
WWF-Türkiye, sulak alanlarda yaşanan sorunların su kaynaklarının yönetiminden kaynaklandığını savunarak, su kaynaklarının etkin yönetimini öneriyor.


Su kaynaklarının yönetimi, planlanması ve izlenmesiyle ilgili çalışan fazla sayıda kurumun olmasının uygulamada bazı sorunlara yol açtığını görüşünü savunan WWF-Türkiye, Türkiye'deki mevcut sisteme göre, su kaynaklarının izlenmesinden Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü sorumlu iken, su kaynaklarının kirlilikten korunması, ilgili izin ve denetlemelerden ise Çevre ve Orman Bakanlığı'nın sorumlu olduğuna işaret ediyor.


Bunun sonucunda su kaynaklarının yönetiminde kurumlararası koordinasyon ve işbirliği eksikliği, entegre su yönetimi için yetersiz planlama yapısı, yönetmeliklerin uyumsuzluğu ve yetki çakışması gibi önemli sorunların yaşandığını ileri süren WWF-Türkiye, su kaynaklarının korunmasında ayrıca yasal zorunlulukların yaptırım kapasitesi ve yeteneği ile dengeli olmaması, maddi yetersizlikler, yönetimde katılımcı yaklaşım eksikliği ile veri üretimi ve etkin izlemede yetersizlikler yaşandığını belirtiyor

Kişi başına düşen su yarı yarıya azalacak verimli kullanım şart




Yeni hükümetin öncelikli konusu olan ‘su’ geçen hafta masaya yatırıldı. Yeni kurulacak olan Su ve Çevre Bakanlığı’na sunulacak rapora göre Türkiye su kaynaklarının yüzde 64’ünü kullanamıyor.
Türkiye’de su kaynaklarını küresel ısınma değil, “nüfus artışı ve etkin kullanımsızlık” tehdit ediyor. Ekonomi bürokrasisi tarafından hazırlanan su raporuna göre Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 2030 yılında nüfus artışına bağlı olarak 1735 metreküpten 1000 metreküpe düşecek. Türkiye’deki su kaynakları da verimli kullanılmıyor, halen Türkiye’deki tüketilebilir suyun yüzde 64′ü boşa gidiyor. Su yönetiminin tek bir elde toplanması gerektiğine vurgu yapılan raporda, su mevzuatının dağınık olmasının da engellenmesi istendi.
60. hükümetin öncelikli konusu olan su için ekonomi bürokrasisi harekete geçti. Edinilen bilgilere göre geçen hafta yaşanan kuraklık ve bunun su kaynaklarına etkileri ilgili tüm kurum müsteşarlarının katılımıyla yapılan zirvede değerlendirildi. Toplantıda, 2007 yılında “küresel ısınma kaynaklı” olmayan bir kuraklık yaşandığı sonucuna varıldı, su konusunda alınabilecek önlemleri belirlemesi için Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında bir komisyon kurulması da benimsendi. Toplantıda yapılan tespit ve önerilerin bir rapor halinde, ilgili birimlere ve hükümet üyelerine de aktarılacak. Toplantı sonrasında hazırlıkları son aşamaya getirilen su raporunda ise çarpıcı tespitler yer alıyor. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının 1735 metreküp olduğu kaydedilen rapora göre “kişi başı kullanabilir su miktarı 1000-2000 metreküp” arasında bulunan ülkeler “su sıkıntısı yaşayan ülkeler” olarak tanımlanıyor.
Nüfus artışı tehdidi
Rapora göre Türkiye kısa vadede küresel ısınmadan değil, nüfus artışından dolayı sıkıntı yaşayacak. 2030 yılında Türkiye’deki nüfusun 100 milyona ulaşmasına bağlı olarak kullanabilir su miktarında da ciddi azalma olacak. 2030 yılında halen 1753 metreküp olan kişi başı yıllık kullanabilir su miktarı, bu tarihte 1000 metreküpe kadar gerileyecek. Raporda, Türkiye’deki suyun kullanım alanlarının, dünya genelinden farklılıklar gösterdiğine de dikkat çekiliyor. Buna göre dünyadaki kullanabilir su kaynaklarının yüzde 70′i tarım sektöründe, yüzde 22’si sanayi sektöründe, yüzde 8′i ise içme ve kullanım amaçlı olarak kullanılırken Türkiye’de toplam tatlı ve temiz suların yaklaşık yüzde 74′ü tarım sektöründe, yüzde 11′i sanayi sektöründe, yüzde 15′i ise içme ve kullanma amaçlı olarak tüketiliyor.
Rapor, Türkiye’deki su kaynaklarının çok büyük bir bölümünün kullanılamadığını da ortaya koydu. Buna göre Türkiye’de çeşitli amaçlara yönelik teknik ve ekonomik anlamda tüketilebilir su miktarı toplam 112 kilometreküp düzeyinde bulunuyor. Bu suyun yüzde 36’sı çeşitli amaçlara yönelik olarak kullanıma sunulurken geriye kalan yüzde 64′ü ise halen kullanılamıyor. Kullanılan suyun büyük bir bölümü de sulama faaliyetlerine gidiyor. Halen gelişmiş ülkelerde yüzde 40, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 50, az gelişmiş ülkelerde de yüzde 85 düzeyinde olan toplam su kullanımı içindeki sulama suyu tüketimi payı Türkiye’de ise yüzde 74 düzeyinde bulunuyor. Bu oranın, sulama projelerinin tamamlanmasıyla daha da artması öngörülüyor.
Yönetimde çok başlılık
Su kaynaklarının etkin kullanılamamasının en temel nedeni olarak, su yönetimindeki çok başlılık gösteriliyor. Su yönetimi konusundaki merkezi ve yerel düzeydeki yatırımcı kurum ve kuruluşlar, Devlet Su İşleri (DSİ), Çevre ve Orman Bakanlığı, İller Bankası ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi olarak sıralanıyor. Su konusundaki izleyici-denetleyici kurum ve kuruluşlar ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, belediyeler, il özel idare müdürlükleri, Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye İstatistik Kurumu ve GAP İdaresi olarak sıralanıyor.
Su yönetimindeki çok başlılığın giderilmesi istenen rapora göre su kaynaklarının planlanması, tahsisi, kullanımı ve yönetimine dair bütüncül bir mevzuat da bulunmuyor. Buna bağlı olarak su kaynakları etkin bir şekilde yönetilemiyor. Su kaynaklarının etkin kullanım sorunu, en başta da tarım sektöründe ortaya çıkıyor. Halen tarımda, damla sulama yönteminin payı yüzde 1′i aşamıyor. Başta Gediz, Büyük Menderes, Burdur gölleri ve Akarçay havzaları olmak üzere, nehir havzalarındaki aşırı su kullanımı, yeraltı su seviyelerinin aşırı düşmesine neden oluyor.
Türkiye’de içme suyu konusunda da ciddi kayıplar yaşanıyor. Şebeke kayıplarının yüzde 30-40, kaçak kullanımın ise yüzde 40-60 düzeyinde olduğu kabul ediliyor. Belediyeler ise su satış fiyatlarını politik kaygılarla düşük tutuyor. Bu durum da suyun israfına neden oluyor. Sanayi sektöründe ise etkin arıtma tesisi bulunmayan firmalar sıkıntı yaratıyor. Ayrıca, GAP sulamaları tamamlandığında elektrik üretiminde sıkıntı yaşanması da kaçınılmaz olarak görülüyor. GAP sulamaları tamamlandığında, Atatürk Barajı’na gelen su miktarında azalma görülebilecek.
2030′da Gediz ve Menderes’te sular yüzde 20 azalabilir
Ekonomi bürokratlarının yaptığı su zirvesinde, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün bir sunum yaptığı öğrenildi. Bu sunuma göre 1906-2005 yılları arasında ortalama dünya sıcaklığı 0,74 santigrat derece arttı. Küresel ısınmaya bağlı olarak da 2070-2100 yılları arasında Türkiye’de minimum 1.8 derece, maksimum 4.4 derecelik bir sıcaklık artışı gündeme gelebilecek. Gediz ve Büyük Menderes havzaları, iklim değişikliğinden ciddi biçimde etkilenecek. 2030 yılı itibariyle yıllık sıcaklıkta 1.2 derecelik artış ve ortalama yağışta yüzde 5′lik bir azalma olması durumunda, 2030 yılında söz konusu yüzey sularında yüzde 20′lik bir azalma olacağı öngörülüyor.
WWF-Türkiye ile Ereğli Sazlıkları Akgöl ve Çevresini Koruma ve Güzelleştirme Derneği (ESKOD) tarafından yürütülen “Ereğli-Ayrancı Havzasında Doğal Kaynakların Akılcı Kullanımı ve Doğal Alanların Korunması” projesi kapsamında, bölgedeki çiftçiler damlama sulamanın faydalarını, şahit parsel uygulamasıyla görecek. ESKOD Başkanı Fatih Şentürk, projeyle, bölgede plansız su kullanımını önlemenin ve çiftçileri suyun tasarruflu kullanımı için damlama sulama ve organik tarıma yönlendirmenin amaçlandığını ifade ederek Ereğli ve Ayrancı’da 6 örnek parselde damlama sulama ve organik tarım pilot uygulamalarının başlatıldığını ifade etti.

tablo
[IMG]http://ads.arkitera.net/www/delivery/lg.php?bannerid=3627&campaignid=1536&zoneid=53&loc=http://www.arkitera.com/h19904-kisi-basina-dusen-su-yari-yariya-azalacak-verimli-kullanim-sart.html&referer=http://www.google.com.tr/search?hl=tr&q=kaynaklar%C4%B1m%C4%B1z%C4%B1+daha+verimli+kullanma&btnG=Goo gle%27da+Ara&meta=&**=f&oq=&cb=02a1fe2eca[/IMG]


kaynak

Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Nisan 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Suyun verimli kullanımı

Sponsorlu Bağlantılar
Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye (WWF-Türkiye) verilerinden derlediği bilgiye göre, bugün güncel bir sorun olarak susuzluğu yaşayan Türkiye'nin, su kaynaklarını verimli kullanmadığı takdirde 2050 yılından sonra çok ciddi su krizi ile karışı karşıya kalması öngörülüyor.

Genel kanının aksine bir 'su zengini ülke' olmayan Türkiye, bugün için yıllık 7 bin 600 metreküp olan dünya kişi başına kullanılabilir su miktarına karşılık, kişi başına sadece bin 430 metreküp suya sahip bulunuyor. Bu miktarın, Devlet Su İşleri'nin 2030 yılında kaynakların yüzde 100 verimle kullanılacağını öngörmesine karşın, bu tarihte 80 milyona ulaşacak nüfus dikkate alındığında bin 100 metreküpe düşeceği hesaplanıyor.

Kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının bu seviyeye gerilemesi ile birlikte dünya standartlarına göre 'su sıkıntısı çeken bir ülke' durumuna gelecek olan Türkiye'nin, bu veriler ışığında, 2050-2100 yılları arasında ciddi su krizi yaşaması ise kaçınılmaz görünüyor.

Bu tehdidin en aza indirilebilmesi için su kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasının bir gereklilik olduğunu savunan WWF-Türkiye, bunun için barajların planlanmasından su kaynaklarının yönetimine kadar bir dizi öneride bulunuyor.

Hazırladığı 'Baraj Gerçeği Rehberi' ile baraj yatırımlarının, doğru risk, fayda ve maliyet analizleri ile gerçekleştirilmesi gerektiğini belirten WWF-Türkiye, hem enerji ve su kaynaklarında sürdürülebilir kullanımın hem de nehirlerin korunması için yatırımların özellikle Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinde bu rehber dikkate alınarak planlanması gerektiğini belirtiyor.

WWW-Türkiye, Yeni baraj ve sulama projelerinin, AB Su Çerçeve Direktifi'nin gerekleri de göz önünde bulundurularak, ilgi gruplarının da katılımıyla oluşturulacak tüm su kaynakları için havza bazında entegre yönetimi ile oluşturulması gerektiğine işaret edİYOR.

-SULAK ALANLARIN DURUMU-

WWF-Türkiye'nin verilerine göre, Türkiye'deki sulak alanların durumu, bu alanların yönetiminden kaynaklanan sorunlar nedeniyle hiç de 'iç açıcı değil.'

Akarsular üzerinde doğru planlama olmaksızın yapılan barajlar nedeniyle doğal su rejimi bozulan sulak alanlar, kirlenme, sürdürülebilir olmayan balıkçılık ve avcılık, yabancı türlerin aşılanması gibi nedenlerle geçen yüzyılın ikinci yarısında bir kısmı tamamen kaybedilen doğal yaşam alanları olarak öne çıkıyor.

Buna göre, Hatay'daki Amik Gölü, Burdur'daki Kestel Gölü, Kahramanmaraş'taki Gavur Gölü, Konya'daki Suğla ve Samsam gölleri, DSİ tarafından bu bölgelerin tarıma açılması için yürütülen drenaj çalışmalarıyla kurutularak özelliklerini tümüyle kaybederken, Konya Akşehir Gölü ise kendisini besleyen su kaynaklarının aşırı kullanımı sonucu 350 kilometrekare alandan 15 yıl içinde 30 kilometrekareye geriledi.

Türkiye'deki en önemli sulak alanlardan olan Tuz Gölü de benzer şekilde önemli ölçüde küçülmenin yaşandığı alan olarak öne çıkıyor. 1997'de 260 bin hektar alanı kaplayan Tuz Gölü, 7 yılda 100 bin hektar azalarak 160 bin hektara gerilerken Konya ilinin kanalizasyonu ve tarımdan dönen sular arıtılmadan Tuz Gölü'ne verilmesi de göle yönelik büyük tehdit oluşturuyor.

Konya'daki Hotamış Sazlığı, tahliye ve sulama kanallarıyla su rejimine yapılan müdahaleler sonucu büyük ölçüde kururken, Aksaray sınırındaki Eşmekaya Sazlığı ise DSİ tarafından 1995'te başlanan ancak tamamlanamayan sazlığı baraj gölüne çevirme çalışmaları sonucu büyük ölçüde zarar görerek tamamen kurudu.

-SU KAYNAKLARININ YÖNETİMİ-
WWF-Türkiye, sulak alanlarda yaşanan sorunların su kaynaklarının yönetiminden kaynaklandığını savunarak, su kaynaklarının etkin yönetimini öneriyor.


Su kaynaklarının yönetimi, planlanması ve izlenmesiyle ilgili çalışan fazla sayıda kurumun olmasının uygulamada bazı sorunlara yol açtığını görüşünü savunan WWF-Türkiye, Türkiye'deki mevcut sisteme göre, su kaynaklarının izlenmesinden Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü sorumlu iken, su kaynaklarının kirlilikten korunması, ilgili izin ve denetlemelerden ise Çevre ve Orman Bakanlığı'nın sorumlu olduğuna işaret ediyor.


Bunun sonucunda su kaynaklarının yönetiminde kurumlararası koordinasyon ve işbirliği eksikliği, entegre su yönetimi için yetersiz planlama yapısı, yönetmeliklerin uyumsuzluğu ve yetki çakışması gibi önemli sorunların yaşandığını ileri süren WWF-Türkiye, su kaynaklarının korunmasında ayrıca yasal zorunlulukların yaptırım kapasitesi ve yeteneği ile dengeli olmaması, maddi yetersizlikler, yönetimde katılımcı yaklaşım eksikliği ile veri üretimi ve etkin izlemede yetersizlikler yaşandığını belirtiyor

Kişi başına düşen su yarı yarıya azalacak verimli kullanım şart




Yeni hükümetin öncelikli konusu olan ‘su’ geçen hafta masaya yatırıldı. Yeni kurulacak olan Su ve Çevre Bakanlığı’na sunulacak rapora göre Türkiye su kaynaklarının yüzde 64’ünü kullanamıyor.
Türkiye’de su kaynaklarını küresel ısınma değil, “nüfus artışı ve etkin kullanımsızlık” tehdit ediyor. Ekonomi bürokrasisi tarafından hazırlanan su raporuna göre Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 2030 yılında nüfus artışına bağlı olarak 1735 metreküpten 1000 metreküpe düşecek. Türkiye’deki su kaynakları da verimli kullanılmıyor, halen Türkiye’deki tüketilebilir suyun yüzde 64′ü boşa gidiyor. Su yönetiminin tek bir elde toplanması gerektiğine vurgu yapılan raporda, su mevzuatının dağınık olmasının da engellenmesi istendi.
60. hükümetin öncelikli konusu olan su için ekonomi bürokrasisi harekete geçti. Edinilen bilgilere göre geçen hafta yaşanan kuraklık ve bunun su kaynaklarına etkileri ilgili tüm kurum müsteşarlarının katılımıyla yapılan zirvede değerlendirildi. Toplantıda, 2007 yılında “küresel ısınma kaynaklı” olmayan bir kuraklık yaşandığı sonucuna varıldı, su konusunda alınabilecek önlemleri belirlemesi için Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında bir komisyon kurulması da benimsendi. Toplantıda yapılan tespit ve önerilerin bir rapor halinde, ilgili birimlere ve hükümet üyelerine de aktarılacak. Toplantı sonrasında hazırlıkları son aşamaya getirilen su raporunda ise çarpıcı tespitler yer alıyor. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının 1735 metreküp olduğu kaydedilen rapora göre “kişi başı kullanabilir su miktarı 1000-2000 metreküp” arasında bulunan ülkeler “su sıkıntısı yaşayan ülkeler” olarak tanımlanıyor.
Nüfus artışı tehdidi
Rapora göre Türkiye kısa vadede küresel ısınmadan değil, nüfus artışından dolayı sıkıntı yaşayacak. 2030 yılında Türkiye’deki nüfusun 100 milyona ulaşmasına bağlı olarak kullanabilir su miktarında da ciddi azalma olacak. 2030 yılında halen 1753 metreküp olan kişi başı yıllık kullanabilir su miktarı, bu tarihte 1000 metreküpe kadar gerileyecek. Raporda, Türkiye’deki suyun kullanım alanlarının, dünya genelinden farklılıklar gösterdiğine de dikkat çekiliyor. Buna göre dünyadaki kullanabilir su kaynaklarının yüzde 70′i tarım sektöründe, yüzde 22’si sanayi sektöründe, yüzde 8′i ise içme ve kullanım amaçlı olarak kullanılırken Türkiye’de toplam tatlı ve temiz suların yaklaşık yüzde 74′ü tarım sektöründe, yüzde 11′i sanayi sektöründe, yüzde 15′i ise içme ve kullanma amaçlı olarak tüketiliyor.
Rapor, Türkiye’deki su kaynaklarının çok büyük bir bölümünün kullanılamadığını da ortaya koydu. Buna göre Türkiye’de çeşitli amaçlara yönelik teknik ve ekonomik anlamda tüketilebilir su miktarı toplam 112 kilometreküp düzeyinde bulunuyor. Bu suyun yüzde 36’sı çeşitli amaçlara yönelik olarak kullanıma sunulurken geriye kalan yüzde 64′ü ise halen kullanılamıyor. Kullanılan suyun büyük bir bölümü de sulama faaliyetlerine gidiyor. Halen gelişmiş ülkelerde yüzde 40, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 50, az gelişmiş ülkelerde de yüzde 85 düzeyinde olan toplam su kullanımı içindeki sulama suyu tüketimi payı Türkiye’de ise yüzde 74 düzeyinde bulunuyor. Bu oranın, sulama projelerinin tamamlanmasıyla daha da artması öngörülüyor.
Yönetimde çok başlılık
Su kaynaklarının etkin kullanılamamasının en temel nedeni olarak, su yönetimindeki çok başlılık gösteriliyor. Su yönetimi konusundaki merkezi ve yerel düzeydeki yatırımcı kurum ve kuruluşlar, Devlet Su İşleri (DSİ), Çevre ve Orman Bakanlığı, İller Bankası ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi olarak sıralanıyor. Su konusundaki izleyici-denetleyici kurum ve kuruluşlar ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, belediyeler, il özel idare müdürlükleri, Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye İstatistik Kurumu ve GAP İdaresi olarak sıralanıyor.
Su yönetimindeki çok başlılığın giderilmesi istenen rapora göre su kaynaklarının planlanması, tahsisi, kullanımı ve yönetimine dair bütüncül bir mevzuat da bulunmuyor. Buna bağlı olarak su kaynakları etkin bir şekilde yönetilemiyor. Su kaynaklarının etkin kullanım sorunu, en başta da tarım sektöründe ortaya çıkıyor. Halen tarımda, damla sulama yönteminin payı yüzde 1′i aşamıyor. Başta Gediz, Büyük Menderes, Burdur gölleri ve Akarçay havzaları olmak üzere, nehir havzalarındaki aşırı su kullanımı, yeraltı su seviyelerinin aşırı düşmesine neden oluyor.
Türkiye’de içme suyu konusunda da ciddi kayıplar yaşanıyor. Şebeke kayıplarının yüzde 30-40, kaçak kullanımın ise yüzde 40-60 düzeyinde olduğu kabul ediliyor. Belediyeler ise su satış fiyatlarını politik kaygılarla düşük tutuyor. Bu durum da suyun israfına neden oluyor. Sanayi sektöründe ise etkin arıtma tesisi bulunmayan firmalar sıkıntı yaratıyor. Ayrıca, GAP sulamaları tamamlandığında elektrik üretiminde sıkıntı yaşanması da kaçınılmaz olarak görülüyor. GAP sulamaları tamamlandığında, Atatürk Barajı’na gelen su miktarında azalma görülebilecek.
2030′da Gediz ve Menderes’te sular yüzde 20 azalabilir
Ekonomi bürokratlarının yaptığı su zirvesinde, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün bir sunum yaptığı öğrenildi. Bu sunuma göre 1906-2005 yılları arasında ortalama dünya sıcaklığı 0,74 santigrat derece arttı. Küresel ısınmaya bağlı olarak da 2070-2100 yılları arasında Türkiye’de minimum 1.8 derece, maksimum 4.4 derecelik bir sıcaklık artışı gündeme gelebilecek. Gediz ve Büyük Menderes havzaları, iklim değişikliğinden ciddi biçimde etkilenecek. 2030 yılı itibariyle yıllık sıcaklıkta 1.2 derecelik artış ve ortalama yağışta yüzde 5′lik bir azalma olması durumunda, 2030 yılında söz konusu yüzey sularında yüzde 20′lik bir azalma olacağı öngörülüyor.
WWF-Türkiye ile Ereğli Sazlıkları Akgöl ve Çevresini Koruma ve Güzelleştirme Derneği (ESKOD) tarafından yürütülen “Ereğli-Ayrancı Havzasında Doğal Kaynakların Akılcı Kullanımı ve Doğal Alanların Korunması” projesi kapsamında, bölgedeki çiftçiler damlama sulamanın faydalarını, şahit parsel uygulamasıyla görecek. ESKOD Başkanı Fatih Şentürk, projeyle, bölgede plansız su kullanımını önlemenin ve çiftçileri suyun tasarruflu kullanımı için damlama sulama ve organik tarıma yönlendirmenin amaçlandığını ifade ederek Ereğli ve Ayrancı’da 6 örnek parselde damlama sulama ve organik tarım pilot uygulamalarının başlatıldığını ifade etti.

tablo
[IMG]http://ads.arkitera.net/www/delivery/lg.php?bannerid=3627&campaignid=1536&zoneid=53&loc=http://www.arkitera.com/h19904-kisi-basina-dusen-su-yari-yariya-azalacak-verimli-kullanim-sart.html&referer=http://www.google.com.tr/search?hl=tr&q=kaynaklar%C4%B1m%C4%B1z%C4%B1+daha+verimli+kullanma&btnG=Goo gle%27da+Ara&meta=&**=f&oq=&cb=02a1fe2eca[/IMG]


kaynak

Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Nisan 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
OTELLERDE / MOTELLERDE VERİMLİ SU, AYDINLATMA VE ISITMA ENERJİSİ KULLANIMI

Oteller, suyun en fazla tüketildiği tesislerdir. Suyu verimli olarak kullanarak hem daha hijyenik ve temiz ortamlar sağlanabilir hem de daha ekonomik işletme yapılabilir. Burada verilen bilgiler otellerde günlük temizlik ve diğer işlemler yapılırken suyun ve enerjinin (aydınlatma ve ısıtma enerjisi) nasıl verimli kullanılabileceği ile ilgilidir. Bu çalışmada kesinlikle suyun ve enerjinin tasarruf edilmesi söz konusu değildir.

Otellerde Su ve Enerji Tüketim Yönetim birimi olmalıdır. Yeryüzünde ancak %0.3 oranında içilebilir su kaynağı olduğu unutulmamalıdır. İçme suyu arıtma tesisi işletme maliyeti 0.2-0.4 $/ton’dur. Musluklardan, duş başlıklarından v.s. den kullanılmaksızın akan suyun atık suya dönüştüğü unutulmamalıdır. Evsel bir atık su arıtma tesisi işletme maliyeti ise ortalama 0.4-0.6$/ton’dur.

Gelişmiş Ülkelerde geçmişte tüketilen su miktarı 250 litre/kişi iken son yıllarda verimli su tüketimi ile bu değer 125 litre/kişi düşmüştür. Bu gün İstanbul’da kişi başına su tüketimi 200 litre/kişidir. Gelişmiş ülkeler içme suyu kaynaklarını su tüketimini azaltarak korumaktadırlar. Benzer şekilde atık su oluşumunu ve suların arıtma maliyetini azaltmaktadırlar. Önümüzdeki yüzyılın en önemli sorununun içme suyu kaynakları ve onların korunması olduğu unutulmamalıdır.

Otel odaları, koridorlar, giriş bölümleri, lokantalar ve barların temizliğini yapan kişiler verimli su kullanımı konusunda mutlaka eğitilmeliler. Bu işleri yapan kişiler daima temiz elbise giymeliler ve işleri doğru ve hijyenik bir şekilde yapmalılar.

Muslukları, duş başlıklarını ve tuvalet rezervuarını değiştiren veya tamir eden kişilerde çalışmalarını bilinçli şekilde yapmaları için eğitilmeliler.

Bu çalışma suyun tasarruflu kullanılmasını değil daha temiz, hijyenik oteller elde etmek için suyun doğru bir şekilde verimli kullanılmasını amaçlamaktadır.

Çoğu otellerde su tüketimine ödenen bedel toplam masrafın %15’ni oluşturmaktadır.

Otel odalarında pille çalışan saat gibi aletler yerine elektrikle çalışan aletler kullanılmalıdır.

Otellerde kullanılmış fakat tamamen yıpranmamış yatak, yorgan, yorgan yüzü, çarşaf, battaniye gibi yatak odası eşyaları çöpe atılmaksızın temizlendikten sonra gönüllü vakıflar marifetiyle ihtiyaç sahibi kişilere dağılmalıdır. Böylece kullanılmış malzemeler daha uzun süre kullanılarak doğal kaynaklar korunmuş ve çevre kirliliği azaltılmış olur.

Kullanılmış arızalı olmayan TV., buzdolabı, koltuk, sandalye v.b. gibi aletler yine gönüllü kuruluşlar marifetiyle ihtiyaç sahiplerine verilebilir. Arızalı olan kullanılmış aletler ise tamir edildikten sonra ihtiyaç sahiplerine verilebilir.

Otellerde yemek fazlalıklarını çöpe atma yerine hijyenik şartlarda ayrı ayrı kaplarda toplayarak günlük olarak gönüllü vakıflar marifeti ile ihtiyaç sahibi insanlara (rahatsız ve incitmeden) dağıtılabilir.

Otellerimiz temizlik malzemelerini büyük boyutlu tekrar kullanılabilir kovalarda satın alarak kovaları ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtarak hem katı atık miktarını minimize edebililer hem de ihtiyaç sahibi kişilere katkıda bulunabilirler.

Otellerde fazla km. yapan araçların mutlaka az ve temiz yakıt tüketen modeller olmasına özen gösterilmelidir. Araçların satın alma maliyeti yanında işletme maliyetleri mutlaka hesaplanmalıdır. Özellikle oteller 6-7 litre benzine eşdeğer LPG veya CNG yakıtları kullanan araçlar satın almalıdırlar. Böylece işletme maliyetinin yanında şehrin hava kirliğinin azaltılması konusunda katkıda bulunabilirsiniz. Araçların yedek parça maliyetlerine ikinci planda dikkat edilmelidir.

kaynak
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
4 Nisan 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
DOĞAL KAYNAKLAR

Doğal kaynaklar, canlı ve cansız çevreyi belirleyen çevre bileşenleridir. Doğal kaynaklar, insanın doğal çevresinde bulunan ve gereksinmeleri giderecek bir şekilde kullanılabilen tüm doğal varlıklardır. Diğer bir açıdan doğal kaynaklar kullanıldıklarında yarar sağlayan doğa varlıklarıdır. Bir başka tanıma göre: Bitki hayvan ve mikroorganizma gibi canlı varlıkları ve bunların bağımlı olduğu hava, su ve toprak gibi çevre unsurlarını ifade eder. Doğal kaynaklar çevre biliminin temelini oluştururlar. Teknolojik gelişmeler kimi zaman doğal kaynakların daha kolay ve verimli olarak kullanılmalarını sağlarken, kimi zamanda aşırı kullanılmaları nedeniyle süratle tüketilmelerine veya bozulmalarına neden olmaktadır.
Çevrebilim ilkelerine göre doğal kaynakları yenilenebilir ve yenilenemez nitelikteki doğal kaynaklar olarak iki temel çeşide ayırabiliriz. Yenilenebilir doğal kaynaklar, sağlıklı çevre sistem koşullarında kendi kendine yenilenebilen ve tükenmeleri söz konusu olmayan kaynaklardır ve tüm canlı kaynaklar bu gruba girmektedir. Bu bağlamda yenilenebilir nitelikteki kaynaklar, kullanılmalarına rağmen mevcut stoklarını yenileyebilme özelliğine sahip kaynaklardır.

Bu kaynaklar insan etkinliklerinden etkilenip etkilenmemesi açısından iki alt gruba ayrılabilir. Birinci grup yenilenebilir nitelikteki kaynakları, güneş ve rüzgar enerjisi gibi insan etkinliklerinden etkilenmeyen doğal kaynaklar oluşturmaktadır. İkinci grup yenilenebilir nitelikteki kaynakları ise, insan etkinliklerinden çeşitli derecelerde etkilenen doğal kaynaklar oluşturmaktadır. Örneğin ormanlar, tarımsal topraklar kendilerini yenileyebilen doğal kaynaklardır Bu gruba giren kaynaklar aşırı ve düzensiz kullanılmaları halinde kaynakların tükenmesine ve bozulmasın sonuç verebilmektedir. Akarsularda başka bir örnek olarak sunulabilir. Orman tahribi, erozyon sulak arazilerin kurutulmasıyla yeraltı ve yüzey suları kullanılamaz hale gelebilmektedir.
Yenilenemez nitelikteki doğal kaynaklar ise, bir kez kullanıldıktan sonra bir daha yerine gelmeyen veya yenilerinin oluşması çok uzun zamanı alan doğal kaynaklardır. Yani doğal kaynaklar zamanla kullanılarak tükenen ve kullanım hızlarına oranla birikmesi ve oluşması mümkün olmayan kaynaklardır. Örneğin petrol, doğal gaz kömür linyit, bakır, demir, civa, uranyum ve benzerlerini örnek olarak verebiliriz. Yenilenebilir olan kullanımı açısından “Tüketmeden kullanım” düşüncesi temel ilke oluşturmaktadır. Tüketmeden kullanım düşüncesi doğal kaynaktan alınacak verimin, o doğal kaynağın yıllık doğal artış oranı geçmemesi temel kuralına dayanmaktadır. Türkiye’de dâhil bir çok ülkede bu durum zıtlıklar arz etmektedir. Birçok ülkede tarımsal topraklar, orman alanları, enerji kaynakları ve çeşitli madenlerin kullanımı çeşitli nedenlerle ve şekillerde bu kural dikkate alınmadan tüketilmektedir. Yenilenemez doğal kaynaklar yeniden değerlendirme yöntemleriyle olanak bulabilmektedir. Çevrebilimsel döngü de atık ve atıklar öncelikle bir hammadde kaynağı olarak kabul edilmektedir. Yan ürünler üretilerek geriye kazanılanlar sanayi üretiminde yeniden kullanılmaktadır. Böylece daha az miktarda atık ve daha az maliyet meydana gelmektedir. Bu yüzdendir ki bu tür endüstriler birçok ülkede teşvik edilmektedir ve kabul görmektedir. Doğal kaynakların azalan verimler yasasına tabi olması dikkatleri bu noktaya çekmektedir. Dünya nüfusunun artmasına paralel olarak gereksinimlerde katlanarak artmaktadır ve bu durumda doğal kaynaklara talebi arttırmaktadır. Böylece kişi başına birim kaynak miktarını azaltarak dünya ölçeğinde azalan verimlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Yeni keşifler ve teknolojik gelişmeler yoluyla bu sürecin önüne geçilmektedir. Ancak kaynak kullanımı hızı, yeni keşif ve teknolojik ilerleme hızını çoktan aşmıştır. Sonuç olarak çeşitli ekonomik etkinlikler gerçekleştirilirken yenilenebilir nitelikteki kaynakların tüketmeden kullanım ilkesine göre kullanılmaması, yenilenemez nitelikteki kaynakların aşırı ve yeniden değerlendirmeden kullanımları, doğal kaynaklar açısından bazı sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Ormanlar ve tarım toprakları kendilerini yenilemelerine fırsat tanınmadan kullanılmakta, enerji yenilenemez nitelikteki kaynaklara bağımlılık doğal kaynak kullanımı açısından en önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.


Doğal kaynaklar, canlı ve cansız çevreyi belirleyen çevre bileşenleridir. Bu nedenle, doğal kaynakları da canlı doğal kaynaklar ve cansız doğal kaynaklar olarak iki temel kümede toplamak mümkündür.
Canlı Doğal Kaynaklar
Canlı doğal kaynaklar denince bitki, hayvan ve mikro organizmalardan oluşan biyolojik çeşitlilik anlaşılır. Cansız doğal kaynaklar ise biyolojik çeşitliliğin bağımlı olduğu hava, su ve topraktan oluşan yaşam ortamları ile madenler ve fosil yakıtları kapsayan yeraltı zenginlikleridir.
Cansız Doğal Kaynaklar
Cansız doğal kaynaklar, hava, toprak, su ve yer altı zenginliklerinden (madenler ve fosil yakıtlar) meydana gelmektedir.
Cansız doğal kaynakların, toplumları gözündeki önemi çevrebilimsel kaygılardan çok, ekonomik yararlılıktan kaynaklanmaktadır. Sınırsız ekonomik büyüme tutkusu, kaynakların tükenmesine, işlevlerinin yerine getirememesine neden olmuştur.
Hava, su ve topraktaki bozulma, insan faaliyetleri sonucunda bu alıcı ortamlara binen yükün artması, aşırı yüklenme yüzünden kaynağın kendi kendini yenileyememesi, temizleyememesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Toprak altı zenginlikleri oluşturan madenler ve fosil yakıtlar ise yenileyemeyen kaynak kümesine girmektedir. Sınırlı miktarda bulunan ve işletilmelerine koşut olarak belli bir sürede tükenecek olan kaynakların kullanılması, ekonomik yeğlemeyae bağlı olmaktadır.
Uzun yıllar hava ve suyun maliyeti sıfır sayılmıştır. Birer serbest mal olarak görülmüştür. Buna karşılık yeraltı ve yüzeysel su kaynakları, suyolları toprak ve toprakaltı zenginlikleri bireysel, ulusal ve uluslar arası düzeyde sürekli bir ekonomik çıkar ve bir çatışma konusu olmuştur. Bugün de aynı durum söz konusudur. Söz konusu kaynaklar önce küresel ekonomik ve siyasal sorunların kaynağı olarak ele alınmakta, savaş ve barışın nedeni olmaktadır.Doğal kaynakların korunması, bu konuda stratejilerin belirlenmesi, son yıllarda uluslar arası toplumun önde gelen uğraşı olmuştur. Doğal kaynakların ekonomik gelişmenin kaynağı olduğu, doğanın yeni bilimsel ve teknik ilerlemelere olanak sağladığı, doğal kaynakların gelecek kuşaklara aktarılmasının moral olarak gerekli bulunduğu düşünceleri tartışmasız kabul görmeye başlamıştır


kaynak
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Kasım 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
diger sitelerde aradam ama bulamadım yardımcı olursanız çok sevinirim şimdien çook tşk ederim
yaşadığımız çevrede ki su kaynaklarını nasıl bir şekil de kullanabiliriz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Kasım 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
marmaradaki akarsuları nasıl verimli kullanabiliriz yardmcı olrsanız sevinirim tşk ederim şimdiden
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2009       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
çevreyi korumanın önemi hakkında neler biliyoruz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Aralık 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
doğal kaynaklarımızı korumak için neler yapmalıyız ve tükenmemesi için neler yapmalıyız
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Nisan 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

dogal kaynaklarimizin tukenmesi

dogal kaynaklarımızın tükenmesinin nedenleri
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mayıs 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
[QUOTE]dogal kaynaklarin etkili kullanimi ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum performans ödewi yapmam olazım yarına acilen şimdien teşşekürler çok çalışkanım okul 1. siyim 4. sınıfa gidiyorum onurumun,gururumun kırılmasını istemiyorum...

Benzer Konular

19 Eylül 2010 / CrasHofCinneT Bilgisayar
21 Mayıs 2014 / lazımdeğil Soru-Cevap
5 Nisan 2010 / Misafir Taslak Konular
16 Ocak 2016 / Misafir Taslak Konular