Arama

Peygamber Efendimizin yaşadığı ders verici olaylara örnek verir misiniz? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 6 Mart 2016 Gösterim: 141.351 Cevap: 41
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Ocak 2011       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
slm arkadaşlar bendende hikaye var ...
bşr gün adamın biri yolda geziyormuş adam hamam böceği görmüş demiş ki kendi kendine allahım... tamam her şeyi yarattında şu böceği neden yarattın demiş ardan aylar yıllar geçmiş adam hastalanmışgünün birinde hastaneye gitmiş 1 doktor 2 doktor gidip durmuş tüm doktorlar demiş ki bu hastalığın çağresikesinlikle yok demiş adam en sonunda farklı bir ülkedeki doktoro gitmiş doktor demiş li bu hastalığın tek bir çaresi var oda her gün 1 hamam böceğini ezip ezip hastalığın dağıldığı yerlere süreceksin demiş ama adam hayır demiş çünkü; adam böcekten o kadar çok tiskinirmiş ki onn yaşanmasını bile hor görürmüş adam yapmış hasatlığı ilerlediği için yapmış her gün o hamam böceğini ezip vicuduna sürürmüş geri kalanınıda çiğ çiğ yermiş adam bi and içmiş demiş ki; bundan sonra alaahım hiçbirşeye istememezlik yapmayacağıma yemin ederim demiş o günd3en sonrada anlamış ki hiç birşey için yorum yapamaz çünkü o yorum yaptığı şeyi allah yaratır onun için burdan anllayacağımızda allahın işine kimse karışamaz... teşekürler benden bu kadar arkadaşlar görüşmek üzere hoşçakalın sizde hikayelerinizin tamamını yazın aona göre bay bay
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2011       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar birkaç olay anlatın
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Şubat 2011       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
insanlara olan sevgisi hakkında yazı da atn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Mart 2011       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
[QUOTE]peygamber efendimizin anilari ile ilgili daha fazla bil
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mart 2011       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ACİL 1 SAYFA PEYGEMBER EFENDİMİZİN ANILARINA İHTİYACIM VAR
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2011       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
nedir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mayıs 2011       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya nolur çok acil !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
peygamber efendimizin üzüntü ve sevinciyle ilgili olaaylar söyleyin!!!!!!!
mustakar - avatarı
mustakar
VIP VIP Üye
9 Mayıs 2011       Mesaj #18
mustakar - avatarı
VIP VIP Üye
Peygamber Efendimizi S.A.S. En Çok Üzen Olaylar

Canim Peygamberim (Allâhümme salli âlē seyyidinē Muhammed )

1. Sevgili Eşi Hz. Hatice’nin Vefatı:

Yirmi beş yıllık eşi ve yoldaşı, sevgili zevcesinin vefat etmesi peygamber efendimizin ömrü boyunca yaşadığı en büyük üzüntülerden biriydi. Hz. Hatice (r.a.) sadece bir eş değil, aynı zamanda bir danışman ve zaten az sayıdaki müminlerin (Hz. Ali ve Hz. Zeyd gibi) manevi annesiydi. Geride bıraktığı dört yetim kızı da üzüntüyü katlıyordu. Peygamberimizin bu üzüntüsü, Cebrail’den gelen bir haberle biraz da olsa yatışıyor, teselli buluyordu. Cebrail, Allah’tan selam getiriyor ve eşi için cennete bir döşek hazırlandığını belirtiyordu. Peygamber efendimiz, ilk eşini o kadar çok severdi ki ilerleyen yıllarda Hz. Aişe, sadece Hz Hatice’yi kıskandığını itiraf ederdi.

2. Amcası Ebu Talib’in Müslüman Olmadan Ölmesi:

Peygamber efendimizi, nübüvvetin ilk yıllarında azgın Mekkeli müşriklere karşı himaye eden ve ne olursa olsun, onun (s.a.v) arkasında olduğunu, onu Mekkelilere karşı koruyacağını, kendi işine bakmasını, tebliğe devam etmesini söyleyen amcasının, Müslüman olmadan ölmesi, efendimizi (s.a.v) derin bir hüsrana uğratmıştı. Bir yandan himayesiz kalması, bir yandan da çok sevdiği amcasının hidayete eremeden gittiğine şahit olması Efendimiz için esef verici bir durumdu. Hâlbuki Ebu Talip efendimize şöyle demişti: Ey karde¬şimin oğlu, git ve istediğini yap, çünkü Tanrı'ya andolsun ki seni hiçbir konuda yüzüstü bırakmayacağım.

3. Taifte Çocuklar Tarafından Taşlanması:

Peygamber efendimizin kendilerini islama çağırmak ve Müslümanlara himayeci olmalarını istemek için Taif’li liderlere gittiğinde hiç ummadığı tepkilerle karşılaşmıştı. Taif’in önde gelenleri alaycı konuşmuş ve onan inanmamışlardı. Biri “Peygamberlik için Allah senden başkasını bulamadı mı?” diye alay ediyor, öteki “Sen peygambersen, ben seninle konuşamam çünkü sen çok yücesin, yok yalan söylüyorsan ben yalancılarla da konuşmam.” Diyerek aklınca uyanıklık yapıyordu. Bu da yetmezmiş gibi dönüş yolunda Taifli çocuklar Peygamber efendimizi ve evlatlığı Zeyd’i taşa tutmuş onları yaralamışlardı. Üzüntü ve yorgunlukla kendini bir bahçeye atabildiğinde orada Ninovalı bir köleyle karşılaşmış ve onun Müslüman olmasını sağlamıştı. Bu, peygamber efendimiz için ufak da olsa bir teselliydi. Hicret’in onuncu yılında olan bu üç olaydan ötürü, İslam tarihçileri bu yıla hüzün yılı demişlerdir.

4. Hz. Hamza’nın Şehit edilişi:

Uhud dağı Uhud Dağı / Hamza nerde Uhud dağı / Yandı yüreğimin bağı / Hamza Nerede Uhud Dağı. Bu ve bunun gibi birçok ağıda ve edebi esere konu olan, kahramanlık ve şecaat timsali Hz. Hamza’nın Uhud Savaşında şehit edilip, naşına gösterilen insanlık dışı muamele Peygamber efendimizi (s.a.v) derinden etkileyen bir başka olaydır. Hz. Hamza’ya reva görülen bu iğrenç muamele karşısında duyduğu üzüntü ve sinirden şöyle demişti: Şimdiye kadar hiç böyle sinirlenmemiştim; gelecek sefer eğer Allah bana Kureyşlilere karşı za¬fer verirse, onlardan otuz cesede aynı şeyi yapacağım… Fakat sonra şöyle bir ayet indi: Eğer ceza verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verir ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlı¬dır (Nahl 126). Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), biraz önce ettiği yeminden geri dönmekle kalmayıp, cesetlere zarar verilmesini de yasakladı.

5. Reci Vakası:

Adal ve Karra kabilelerin efendimize (s.a.v) gelerek Müslüman olmak istediklerini belirtmeleri ve kendilerine dini öğretmen üzere muallimler istemeleri üzerine on bir sahabinin bu kabilelere doğru yola çıkarken bir komploya kurban gitmelerine reci hadisesi denir. Dokuz sahabe orada şehit düşmüştü. İkisi ise (Hubeyb ve Zeyd) esir alınarak Mekkeli Müşriklere satıldı. Onlar da kısa sürede asılarak şehit edildiler… On bir arkadaşının hain bir pusuya kurban gitmesi efendimizi çok üzmüştü.

6. Biri Mauna Olayı:

Reci vakasına benzer bir olay olan biri mauna olayında irşat ve tebliğe davet edilen 40 ya da 70 kişiden oluşan hepsi suffa ehlinden olan sahabi grubu Amir ve Süleyman Oğulları tarafından şehit edildi. Seçkin ve kıymetli sahabilerinin hunharca katledilmesi efendimizi derinden etkiledi. Öyle ki enes bin malik: "Resûlullah'ın, Bi'ri Mauna'da şehid edilen ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiçbir kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!" der. ibni Sa'd, Tabakat.

7. Hendek Savaşında Kaçırılan birkaç vakit namaz:

Peygamber efendimiz (s.a.v) ve arkadaşları (r.a) Bir savunma savaşı olan Hendek savaşı sırasında, mücadelenin amansız ve çetin geçmesinden dolayı öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılamamışlardı. Bu çok üzücü bir durumdu. Çünkü ne olursa olsun namazdan feragat edilmemeliydi. Bu durum, Peygamber efendimizi (s.a.v) o kadar üzmüş ve sinirlendirmişti ki beddua etmekten kendini alamamışlardı: "Onlar, nasıl güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi namazımızdan alıkoydular ise, Allahü teâlâ da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun!"

8. İfk Hadisesi:

Beni Kurayza Kuşatması’ndan sonra, eve dönüş yolunda Hz. Aişe’nin yolda düşürdüğü gerdanlığını aramaya koyulunca kervandan geri kalmıştı. Oradan geçmekte olan Safvan adlı sahabe Hz. Ayşe’yi devesine bindirip kervana yetiştirdi. Fakat münafıklar bunu yanlış (istedikleri gibi) anladılar. Hz. Aişe’ye pis bir iftira attılar. Medine bu olayla çalkanmaya başlamıştı. Peygamber efendimiz bu iftiradan dolayı çok üzüntülüydü. Fakat sonra gelen ayet işi açıklığa kavuşturmuş ve bunun açık bir iftira olduğunu belirtilerek buna inanan Müslümanları kınamıştı. (Nur: 11, 15–17)

9. Sevgili evlatlarının çocuk yaşlarda ölmesi:

Peygamber efendimizin (s.a.v) erkek çocukları İbrahim, Kasım, Abdullah ve Kız çocukları Zeynep, Rukiye, Ummü Gülsüm daha efendimizin hayatta iken çocuk yaşta vefat etmişlerdi. Her baba gibi o da, muhtelif zamanlarda ölen çocukları için çok üzüntü doymuş, onlar için bol bol Allaha dua etmiştir. Bu olayın farklı bir boyutu da müşrik ve münafıkların bu acı olayları bile vicdansızca bir koz olarak kullanıp peygamberimize ebter (soyu kurumuş) demeleridir. Üç ayetlik Kevser Suresi bu olayı konu edinir ve asıl ebterin müşrik ve münafıklar olduğunu bildirir.



kosovalı hulya - avatarı
kosovalı hulya
VIP VIP Üye
9 Mayıs 2011       Mesaj #19
kosovalı hulya - avatarı
VIP VIP Üye
Peygamber Efendimiz çocuklara ilgisiz kalmamış, onlar ağladığında susturmaya çalışmış, onlarla oyunlar oynamış, bazen devesine bindirmiş, bazen omzuna almış, içlerinde mahzun ve yetimleri sevindirmiş, onların başını okşamış, rastladıklarında onlara selam vermiş, hal ve hatırlarını sormuş, onlarla şakalaşmış, onlara isim takmış, hastalandıklarında ziyaretlerine gitmiş ve onlara en güzel numune ve şefkatli bir baba olmuştur .
Rasulullâh'ın çocuklarla münasebetlerinin temelinde, belki de onların geleceğin mimarı oluşlarının mühim bir rolü vardır. Bu yakınlık ve bir hayat boyu birlikte taşınacak hatıralar onların gönül dünyalarına aksetmiş güzeller güzeli bir insanı canlandıracaktır
Bu konuyla ilgili hadis mecmualarında pek çok misal vardır.
Biz burada onun bu müşfik dünyasından birkaç misalle iktifa etmek istiyoruz:
Çocukluğundan itibaren Peygamber Efendimizin yanında 10 yıl kalan Enes -radıyallahu anh-, Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi şöyle tarif eder:
"-Ailesine karşı Hazret-i Peygamber'den daha müşfik olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in, Medine'nin biraz kenarında oturan süt annesi vardı.Süt annenin kocası demirciydi. Bizimle birlikte oraya gider, demircinin dumanıyla dolmuş eve girer, çocuğunu kucaklar, öper, koklar, bir müddet yanında kaldıktan sonra tekrar Medine'ye dönerdi." (Buhari, Müslim)
Hazret-i Peygamber, herkesi çocukları öpmeye teşvik eder: "Çocuklarınızı çok öpün. Zira her öpücük için Cennet'te size bir derece verilir.Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar." buyurmuşlardır. (Müsned-i Zeyd b. Ali)
Torunları Hazret-i Hasan ve Hüseyin'i kucağına almış öperken, Akra b. Habis bunu yadırgamış ve "Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim." demiştir.Bunun üzerine iki cihan güneşi Efendimiz:
"-Şefkatli olmayana merhamet edilmez" (Buhari, Tirmizi, Ebu Davud) Başka bir rivayette de "Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?" (İbn-i Mace) buyurmuşlardır.
Enes -radıyallahu anh- anlatıyor: Hazret-i Peygambere hizmet eden bir Yahudi çocuğu hastalanmıştı. Rasulullah ona geçmiş olsun ziyaretine gitti. Başucuna oturup, "Müslüman ol!" dedi. Çocuk babasına bakınca, babası "Ebu'l-Kasım'a itaat et." dedi. Bunun üzerine çocuk Müslüman oldu." (Ebu Davud)
Bir rivayete göre Hazret-i Ömer, Hasan ve Hüseyin'i Hazret-i Peygamberin iki omzu üstünde görür ve "Altınızdaki at ne kıymetli attır!" der. Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- de "Onlar da ne değerli atlıdır!" buyururlar..( Ummal, Tirmizi)
Hazret-i Enes, Peygamberimize hazerde ve seferde on yıl hizmet ettiğini, işlerinin her defasında Rasulullah'ın istediği şekilde olmamasına rağmen kendisine bir defacık olsun ne vurduğunu, ne sebbettiğini, ne azarladığını, ne surat astığını, ne ayıpladığını, hatta bir kere olsun "of be" demediğini, yaptıkları arasında hoşuna gitmeyen bir şey için "ne fena yaptın" demediğini, veya yapılan bir şey için "bunu niye böyle yaptın", yapılmayan bir şey için "bunu niye yapmadın" diye hesaba çekmediğini, yanlışlıkla hanımlarından birisi "keşke şöyle yapsaydın" diye müdahale edecek olsa, "Bırakın bu çocuğu, o Allah'ın murad ettiğinden başka bir şey yapmamıştır" buyurduklarını anlatmaktadır.(Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, Prof.Dr İbrahim Canan, 163)
Çocuğun yaramazlıklarına da tahammül edilmesini öğütleyen Peygamber Efendimiz:
"Çocuğun küçüklüğündeki yaramazlığı, büyüdüğü zaman aklının çok olacağının alametidir." buyurmuşlardır. (Feyzu'l-Kadir)
Ümmü'l-Fadl şunu anlatır: "Ben, Hazret-i Ali'nin oğlu Hüseyin'i emzirirken Rasulullah yanıma girdi, çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzatınca: "Çocuğumun işemesini kesme!" buyurdular ve sonra kendi üzerine su çiselediler. (Müstedrek)
Daha pek çoklarını sıralayabileceğimiz bu misaller Allah Rasulünün çocuklara bakışını yansıtmaya yeterlidir.Peygamber Efendimiz bize her hususta olduğu gibi, çocuk terbiyesinde de başlı başına bir örnektir.Onun hayatı, öğrenildiği, taklid edip yaşanıldığı ölçüde bize, çevremize ve neslimize binbir türlü fayda sağlayacaktır.
Şükürler olsun, bizi böyle bir Nebi'nin ümmeti kılan Rabbimize!
Son düzenleyen Efulim; 7 Kasım 2011 21:19 Sebep: Reklam kaldırıldı.
mustakar - avatarı
mustakar
VIP VIP Üye
9 Mayıs 2011       Mesaj #20
mustakar - avatarı
VIP VIP Üye


PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUKLARA ŞEFKAT VE SEVGİSİ

Peygamberimizin şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz. Peygamberimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı.

Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimizin mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi.

Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi.

Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.

Peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi.

Hz. Enes diyor ki:

"Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in—Medine'nin— Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi."

Peygamberimiz, kızı Fatıma'yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanma giderdi.

Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.

Hazret-i Fatıma'nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz bu torunlarım çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.

Peygamberimiz dünyasını değiştirdiğinde Hz. Hasan 7, Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Yani Peygamberimiz hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok küçük yaşlarda idiler.

İşte Peygamberimizin iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri:

Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.

"Cenab-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etti.

Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:

"Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum' diyordu."

Ebû Said anlatıyor:


"Peygamber Efendimiz secdede iken torunu Hasan geldi, sırtına çıktı. Peygamber Efendimiz de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı. Tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu. Rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti."

Hz. Zübeyir anlatıyor:

"Bir gün gözümle gördüm. Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi. Çocuk kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi. Peygamber Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı."

Abdullah bin Mes'ud anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına bindiler. Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz onlara karışmamaları için işaret etti. Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu:

"Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin."

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Bir defasında Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı.

"Oradakiler sordu:

"Yâ Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"

"Peygamber Efendimiz buyurdular ki:

"Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim."

Katâde anlatıyor:

"Bir defasında Peygamberimiz, kızı Zeynep'ten olan torunu Amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi. O şekilde namaza durdu. Rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu."

Bu hususta bir başka Sahabî de şöyle anlatıyor:

"Hz. Hasan ve Hüseyin sırtında olduğu halde Peygamber Efendimiz camiye geldi. Öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı. Namaza durdu. Peygamberimiz secdeye vardı. Secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım. Bir de ne göreyim? Peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. Tekrar döndüm, başımı secdeye koydum. Namaz bitince halk sordu:

"Yâ Resulallah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. Bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"

"Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim."

Ebû Hüreyre anlatıyor:


"Peygamber Efendimiz bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu."

"Yâ Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik.

"Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur" buyurdular.

Peygamberimiz bir yere davet edilmişti. Yolda Hz. Hüseyin'i gördü. Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı. Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Peygamberimiz de peşinden koşuyordu. Sonunda yakaladı, bağrına bastı:

"Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim" buyurdu.

Bazen Hz. Hasan'ı da omuzuna alır ve "Allah'ım bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sevenleri sev" buyururdu.

Peygamberimiz çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı.

Bir seferinde Hz. Hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu. Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan'a;

"Ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir" dedi.

Peygamberimiz de cevap verdi:

"O da ne güzel binicidir."

O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu.

Peygamberimiz çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı.

Peygamberimizin torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü-fadl'ın yanındaydı. Bir defasında Peygamberimiz Hüseyin'i görmeye gitti. Ümmüfadl der ki:

"Hüseyin'i emziriyordum. Resulullah yanıma geldi. Çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzattım. 'Çocuğun işemesini kesme'dedi. Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü."

Peygamber Efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi.

Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin'den söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın" der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu:

"Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir."

Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi.

Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu.

Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:

"Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu:

"Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız..."

"Peygamberimiz şöyle açıkladı:

"Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim."

Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir:

Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe'yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi:

"Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir."

Peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer Sahabî çocuklarına da gösterirdi.

Peygamberimizin hizmetçisi Hz. Zeyd'in oğlu Üsame anlatıyor:

"Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'Ya Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua ederdi."

Bazı kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde Peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı.

Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi, Hz. Hasan'ı öperken gördü ve şöyle dedi:

"Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim."

Bunun üzerine Peygamberimiz, "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu.

Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize, "Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz" dedi.

Böyle bir suale Peygamberimiz, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu.

Peygamberimiz merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu.

Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimizden öğreniyoruz:

"Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beşyüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar."

Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı.

Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı. Bunu duyan Peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti. Ona Müslüman olması için telkinde bulundu. Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istedi. Babası müsaade etti ve çocuk Müslüman oldu.

Peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi. Savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi.

Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü.

Sahabîler, "Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular.

Peygamberimiz, "Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti.

Çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler.

Peygamberimizin eşsiz şefkatim kız çocukları üzerinde de görmekteyiz. İslâmdan önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değeri yoktu. Kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi. "Falan adamın damadı demesinler" diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi. Bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı.

İşte Peygamberimiz bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu. Kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri Cennetle müjdeliyordu.

Peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi.

Halid bin Said, Peygamberimizi ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan'da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi.

Çocuk kalktı, Peygamberimizin sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı. Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu.

Bir seferinde Peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid'in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi.

• • •

Cemre o sıralar küçük bir çocuktu. Babası alır, onu Peygamberimizin huzuruna götürür, der ki:

"Yâ Resulallah, şu kızım için Allah'a bereketle dua eder misiniz?"

Peygamber Efendimiz Cemre'yi kucağına oturttu, elini başına koydu ve bereketle dua buyurdu.

• • •

Çocuklarına sevgi ve şefkat gösterenlerin mükâfatı daha dünyada iken veriliyordu. Onlar hem çocuk sevme gibi bir lezzeti tadıyorlar, hem de Allah'ın rahmet ve sevgisini kazanıyorlar.

Ebû Hüreyre anlatıyor:

"Adamın biri Peygamber Efendimizin huzuruna geldi. Yanında da bir erkek çocuğu vardı. Adam ikide bir çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu. Peygamber Efendimiz sordu:

"Bu çocuğa şefkat gösteriyor musun?"

"Evet, yâ Resulallah."

"Sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder."

Erkek ve kız çocukları arasında ayırım yapanları Peygamberimiz hiç hoş görmezdi. Bu şekilde bir davranış sergileyenleri uyarır, hatalarını düzeltmelerini sağlardı. Onun gözünde çocuğun erkeği kızı yoktu. İkisi de şefkate ve sevgiye muhtaçtı.

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. Bir ara adamın erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. Az sonra bir de kız çocuğu geldi. Onu da yanına oturttu.

"Peygamber Efendimiz adama sordu: "Niçin ikisini bir tutmadın?"

• • •

Peygamberimiz çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi.

Numan bin Beşîr anlatıyor:

"Babam malından bir şeyler hibe etmişti. Annem, 'Bu hibeye Peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem' dedi.

"Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik. Durumu öğrenen Peygamberimiz:

"Başka çocukların var mı?' diye sordu. "Babam, 'Evet, var' dedi.

"Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"

"Babam, 'hayır' dedi.

"Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın.'

"Babam Peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti."

Peygamberimizin kendi şahsında bu eşit davranışı daha açık görüyoruz. İlk anda basit gibi görülse dahi, önemli ve kalıcı bir ölçü olması bakımından şu olay çok dikkat çekici...

Hazret-i Ali anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı. Hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi. Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce Hasan'a verdi.

"Bunun üzerine Fatıma dayanamadı ve 'Hasan'ı Hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi...' dedi.

"Peygamberimiz, 'Hayır, suyu önce Hasan istedi' buyurdular."

Baştan buraya kadar baktığımızda Peygamberimizin çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz.

Benzer Konular

18 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
19 Şubat 2014 / Misafir Soru-Cevap
12 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
26 Ekim 2015 / Misafir Soru-Cevap