Arama

Yapısına göre Türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 21 Kasım 2011 Gösterim: 14.848 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Eylül 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri


türkçenin yapısına göre dünya dilleri arasındaki yeri nedir? cevaplar mısınız?**
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

türkçenin yapısına göre dünya dilleri arasındaki yeri nedir? cevaplar mısınız?

TÜRKÇE’NİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDA YERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Türkçe; geniş anlamda Ural-Altay dil ailesine bağlı dil; dar anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nde konuşulan ve yazılan resmi dildir.
Türkçe üzerinde yapılan çalışmalarda, Ana Türkçe’nin bir kolu olan ve tarihi süreç içinde yazı (veya edebiyat) dili olarak gelişme gösterenlere dil (Türk dili), henüz sözlü dil durumunda olanlara lehçe (Türk lehçesi) adı verilmektedir.Ana Türkçe’nin kollarına dil denilmesine politik düşüncelerle karşı çıkanlar da vardır.Buna karşılık, ister dil, ister lehçe, ister şive terimi kullanılsın, bunların Ana Türkçe’nin tarihsel süreç içinde gelişen kolları olduğu konusunda bugün herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Türkçe, son yıllardaki bilimsel araştırmalara göre Altay dillerine bağlanmaktadır.Ancak bu görüş de henüz kesinlik kazanmış değildir.Bitişken dillerden olan Türkçe’nin, ilginç özellikler gösteren dil ve lehçeleriyle, bağımsız bir dil ailesi olarak da değerlendirilmesi de söz konusudur.
Türk Dillerinin Yayılma Alanı:
Türkçe günümüzde dünyanın pek çok yöresine dağılmış durumda bulunan, yaklaşık olarak 150 milyon Türk tarafından konuşulmaktadır. Türk dil topluluğunun günümüzdeki yayılma alanı şöyle çizilebilir: Moğol-Çin-Tibet sınırından Hazar Denizi’ne kadar uzanan bölgede Yeni Uygur, Kırgız, Kıpçak-Özbek, Özbek, Türkmen, Karakalpak ve Kazak Türkçeleri; Kuzeydoğu Sibirya’da yakutça, Çin-Moğolistan sınırının batı ucunda Sarı Uygur ve Salar Türkçeleri; Altay-Abakan-Sayan bölgesinde Soyon, Karagas, Abakan ve Şor Türkçeleri; bu bölgenin kuzeyinde Çulım, Baraba, Batı Sibirya, Başkurt, Kazan-Volga Türkçeleri ve Çuvaşça; Hazar Denizi’nin batı kıyısından Doğu Trakya’ya kadar uzanan bölgede Nogay, Azeri ve Türkiye Türkçeleri; Kırım’da Kırım Tatarcısı; Bulgaristan sınırının Karadeniz kıyısındaki küçük bir bölgede Gagavuz ve Çıtak Türkçeleri; Makedonya’da Rumeli ağızları, Ukrayna-Polonya-Litvanya’da Karaim Türkçeci.

Türk Dil ve Lehçelerinin Kökeni ve Sınıflandırılması
Türk ve Türkçe kelimeleri ilkin 7.y.y.’da Çin ve Türk kaynaklarında (Orhon ve Yenisey Yazıtları)geçmesine rağmen, bilim adamları Türkçe’nin en eski uygarlık dillerinden biri olduğu konusunda görüş birliği içindir.Türk dil ve lehçelerinin kökeni ve sınıflandırılması konusunda uzmanlarca farklı görüşleri sürülmüştür: yakın zamanlara kadar Türk dil ve lehçeleri Ural-Altay dil ailesi Altay dalında, Moğolca ve Tunguzca ile birlikte ele alınmıştır.Son yıllarda Altayistik çalışmalarının ilerlemesiyle, Türk dil ve lehçelerinin bağımsız bir dil Altay dilleri ailesinden olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır.
Türk dil ve lehçelerinin bilimsel açıdan sınıflandırılması çalışmalarına 16.y.y.’da başlanmıştır.11. y.y.’da ünlü Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmud, Türk lehçelerini sınıflandırılmaya çalışmıştı.Sınıflandırma denemeleriyle ilgi gören bilim adamları arasında W. Radloff, G. J. Ramstedt, A. N. Samoyloviç, L. Ligeti,S. E. Malov, R. R. Arat, N. A. Baskakov, J. Benzing, K. H. Menges, T. Tekin özellikle anılabilir.
Türk dil ve lehçelerinin coğrafi ölçüte göre sınıflandırılmasında dört öbek ayırt edebilir:
1. Güneybatı öbeği: Türkiye Türkçe’si, Gagavuzca, Kırım Osmanlıca’sı, Kerkük ağzı, Kıbrıs ağzı, Rumeli ağzı;
2. Kuzeybatı öbeği: Karaimce, Karaçayca, Balkarca, Kumukça, Tatarca, Başkırtça, Kazakça, Karakalpakça, Nogayca, Kırgızca;
3. Güneydoğu öbeği: Özbekçe, Yeni Uygurca;
4. Kuzeydoğu öbeği:Altayca, Hakasça, Tuva, Sayan ağzı;
5. Yakutça
6. Çuvaşça
7. Halaçça
Reşit Rahmetli Arat’da fonetik açıdan yaptığı sınıflandırmada lehçe ve şive gruplarını belirtmiştir:
A-Türk lehçe grupları: 1)r grubu (Çuvaş); 2)t grubu (Yakut);
B- Türk şive grupları: 1)d grubu (Sayan); 2)z grubu (Abakan); 3)tav grubu (Kuzey); 4)taglı grubu (Tom), 5)taglık grubu (Doğu); 6)dağlı grubu (Güney).
Muharrem Ergin bu sınıflandırmaya bağlı kalırken, Saadet Çağatay Türk dilinin bütün kolları için yalnız lehçe terimini kullandı. Türkiye'deki başka Türkologlar ya lehçe terimini yeğleyerek "Türk Lehçeleri" sözünü veya şive terimine bağlı kalarak "Türk Şiveleri" sözünü kullanıyorlar. Talat Tekin ise, batıdaki Türkologlara uyarak "Türk dilleri" terimi üstünde ısrar etmektedir. Tekin ayrıca, Çuvasçayı Türk dillerinden ayirarak, "Çuvaş-Türk Dilleri" diye bir sınıflandırmaya gidiyor.Eski Sovyetler Birliği’nde Türk dilinin kolları için "Türk dilleri" terimi kullanılmıştı, bu gelenek SSCB dağıldıktan sonra da bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetleri ile Rusya Federasyonu içinde yasayan Türk boyları tarafından da artık benimsendiğinden, onlar "Türk dilleri" veya "Türki diller" terimlerini sürdürüyorlar. Değişik Türk yazı dillerinde ağız (yani dialekt) karşılığı olarak ise, çoğunlukla lehçe, az olarak ise şive terimine başvuruluyor. Bu "dil" ve "lehçe" terimlerinin Türkiye'de ve Türkiye dışında birbirinden farklı anlamlarda kullanımları dolayısıyla Türkiyeli dilciler ile eski Sovyet sisteminde yetişmiş dilciler arasında zaman zaman tatlı tartışmalar ve anlaşmazlıklar çıkıyor. Eski SSCB'indeki Türk boylarının temsilcisi dilciler bazen biraz alıngan bir tavırla "Siz bizim dilimizi küçümseyerek lehçe (yani ağız) durumuna düşürüyorsunuz!" diye üzüntülerini dile getiriyorlar.

Yeryüzündeki Diller ve Türkçe:

1) Biçim Açısından Diller:
a) Yayınlanan (Tek heceli) Diller: Bu dillerde sözcük kökleri ek almaz. Bir biçim değişikliğine uğramadan, yalın bir durumda belli bir sıraya göre yan yana dizilerek cümle oluşturur. (Çince)
b) Bükümlü Diller: Bu tür dillerde sözcük kökleri değişikliğe uğrayarak, bükülerek başka sözcükler, değişik biçimde türetilir. (Arapça)
c) Bitişken (Bağlantılı-Eklemeli) Diller: Değişmeyen sözcük köküne getirilen türlü eklerle yeni sözcükler oluşturulur. (Türkçe bu dil grubundadır.)

2) Kaynak Açısından Diller:
a)Hint-Avrupa Dilleri: Hindistan’dan İspanya’ya kadar Asya ve Avrupa’da konuşulan pek çok dili içine alır. (Hintçe, Farsça, Grekçe, Rusça, Sırpça, İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Almanca, İngilizce)
b)Hâmi-Sâmi Dilleri: Eski Mısır dili, Arapça, Habeş’çe, İbranice, Aramca
c)Ural-Altay Dilleri: Ural: Samoyetçe, Fince, Macarca
Altay: Türkçe, Moğolca, Mançuca, Tunguzca

Yapı Bakımından Diller




Türkçe, doğuda Altay (Orta Asya) dağlarından batıda Balkanlar’a, kuzeyde Kazan kentine, güneyde Kerkük’e (Irak) dek olduça geniş bir alanda konuşulur. Türkiye’de, Balkanlar’da, Yakındoğu’da kullanılan Türkçe’ye “Batı Türkçesi” denir. Türk dillerinin Oğuzca koluna dayanır.

Altay Dillerinin Ortak Özellikleri:
- Ünlü uyumu, Altay dillerinin önemli özelliklerinin başında gelir. Bu diller, ünlüler yönünden zengindir.
- Çift ünsüzle başlayan sözcük görülmez.
- Biçim açısından biçişken dillerdir. Sözcüklerin cümle içindeki çekimlerive türetmeler son eklerle yapılır.
- Altay dillerinde cinsiyet de yoktur. Özne, cümlenin başında, yüklem ise sonunda bulunur.

Türkçe’nin Tarih İçindeki Gelişimi:
I. Ana Altayca Dönemi: Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunda yer alan dillerin hepsinin bir dil olarak kullanıldığı dönemdir. (Türkçe, Moğolca, Tunguzca, “Altayca” adı verilen tek bir dil haline gelmiştir.)
II. Ana Türkçe Dönemi: Birçok lehçelere, dillere ayrılmış olan Türkçe’nin tek bir dil olarak konuşulduğu dönemdir. (Çuvaşça ve Yahutça birer bağımsız Türk dili olmuştur.)
III. Ana Türkçe Dönemi: (VIII.-X. YY) Orhun yazıtları bu dönemim ürünüdür. Bu dönemin dili olan Göktürkçe’yi (Köktürkçe) Uygurca izler.
IV. Orta Türkçe Dönemi: (XI.-XV. YY) Müslümanlığın kabulü ile birlikte görülen ilk İslâmi metinler bu dönemim ürünüdür. Dil, “Çağatayca” ve “Oğuzca” olmak üzere iki büyük lehçeye ayrılır. Doğuda Çağatayca, batıda Oğuzca konuşulur.
V. Yeni Türkçe Dönemi: (XV.-XX. YY) Bu dönemde Türkçe’nin edebî lehçeleri belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. (Osmanlıca, Azerice, Türkmence, Özberkçe, Kazakça v.b.) Osmanlıca, ya da öteki adıyla “Anadolu Türkçesi” Anadolu’da Oğuzca’dan gelişen yazı dilidir.
VI. Modern Türkçe Dönemi: (XX. YY) Türkiye Türkçesi’nden başka 40’ın üzerinde dil ve lehçesiyle yüzyılımızın belli başlı yazı dillerindendir artık Türkçe. Azeri, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız Türkçeleri özgün birer yazı dili durumuna gelmiştir.

Türklerin Kullandıkları Alfabeler:
Türk boyları, V. Yy.dan beri çeşitli dinleri (Şamanlık, Buddhacılık, Manicilik Hıristiyanlık, Müslümanlık) benimsemişlerdir. Bu yalnızca bir din değiştirme değil, aynı zamanda bir dil ve kültür değişimini de gösterir. Çeşitli kültürlerle kurulan ilişkiler sonucu Türk boyları değişik alfabeler kullanmışlardır. Başlıcalarını şöyle sayabiliriz: Göktürk alfabesi; Uygur alfabesi; Sogd alfabesi; Çin yazısı; Tibet yazısı; Nasturi-Süryani yazısı; Mani alfabesi; Brahmi alfabesi; Arap alfabesi; Latin alfabesi; vb. Günümüzde S.S.C.B’nde yaşayan Türkler Kiril (Rus) alfabesini, İran’da, Irak’ta, Suriye’de yaşayan Türkler Arap alfabesini, Türkiye’de yaşayan Türkler ise Latin alfabesini kullanmaktadırlar. Aşağıda Türklerin kullandıkları alfabelerin başlıcaları vardır.
1) Göktürk (Köktürk) Alfabesi: Göktürk alfabesinde 38 harf vardır. Bunlardan 34’ü ünsüz, 4’ü ünlüdür. Yazıda harfler birbirine bitiştirilmez. Sözcüklerin başında ve içinde ünlü yoktur. Kimi zaman ancak sözcük sonundadır. Sağdan sola doğru yazılır, sözcük aralarına iki nokta konur.
2) Uygur Alfabesi: Uygur Türkleri, Soğd yazısından yararlanarak kendilerine özgü bir alfabe geliştirdiler. VIII.-IX. yy.larda kullanıldı. (Kutadgu Bilig’in Viyana’daki, Oğuz Kağan Destanı’nın Paris’teki nüshaları Uygur Alf. İle yazılmıştır.) Göktürk alfabesi gibi sağdan sola, yukardan aşağıya yazılır. 18 harf bulunur. (3’ü ünlü, 15’i ünsüz) Türkçe’nin yazımı için yetersizdir.
3) Arap Alfabesi: X. yy.dan başlayarak Müslüman olan Türkler, bu alfabeyi kullanmaya başladılar. Arami kökenli Arap Alfabesi, Türkçe’nin gereği gibi yazıya dökülmesini hiçbir zaman sağlayamamıştır. 28 harfli bu alfabe ünsüzler sistemine dayalıdır. Ünlü olarak elif denen harf vardır. (a, e, ı okunabilir.) Bu güçlük karşısında Arap alfabesinde bulunmayan p, ç, j, g seslerini karşılamak için İranlılardan alındı.
4) Latin Kökenli Yeni Türk Alfabesi: 1 Kasın 1928’de kabul edildi. (21 ünsüz, 8 ünlü) Q ve X sesleri alınmamış, ç, ğ, ı, ö, ü, ş harfleri eklenmiştir.

TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ:
Kökler ve Ekler: Türkçe bitişimli ya da bağlantılı dillerdendir. Türkçedebir ad ya da eylem kökünden, değişik yapım ekleriyle çeşitli kavramları karşılayan sözcükler türetebilmektedir. Sözcük türetilmesi sırasında köklerde genel olarak hemen hiçbir değişiklik olmamaktadır (kimi örneklerde görülen değişiklikler çoğunlukla sesbilimsel bir nitelik gösterir: Gelmek / getirmek, görmek/ göstermek gibi). Türkçe’de kökler genellikle tek hecelidir (bugün birden çok heceli olarak görülen kimi kökler tek köke kadar indirgenebilmektedir). Kökler ad ve eylem kökü olarak ikiye ayrılır. Köklere çekim işlevli ekler getirilerek sözcüğün tümce içindeki öbür sözcüklerle ilişkisi sağlanır; gene köklere getirilen yapım işlevli eklerle, yeni sözcükler türetebilmektedir.

Türkçe’de (özellikle Türkiye Türkçesi’nde) sayısı iki yüz elliyi bulan yapım ve çekim işlevli ekler, kök ya da gövdelere ünlü uyumlarına uyarak eklenirler. Ünlüyle biten kök ya da gövdeler, ünlüyle başlayan ekler alınca, Türkçe’nin ses sistemi uyarınca araya yardımcı ünsüz girer (Türkçe’de yardımcı ünsüzler iki tanedir: -Y-, -N-. Kimi dilciler iyelik üçüncü tekil kişi eki olan –SI, -Sİ’deki S’nin altı-şar, yedi-şer gibi sıfatlarında görülen Ş’nin de yardımcı ünsüz olduğunu ileri sürerler.) Ünsüzle biten bir kök ya da gövdeye ünsüzle başlayan bir ek geldiğinde, araya çoğunlukla ekle kökü birbirine bağlayan yardımcı ünlüler girer. Kök ya da gövdedeki ünlülere göre ünlü uyumuna uyan bu yardımcı ünlüler, -I-, -İ-, -U-, -Ü-‘dür (baş-ı-m, bileziğ-i-m, bul-u-yoruz, üz-ü-lürsek gibi).
Türkçe de sözcükler, yapılarına göre yalın, türemiş, bileşik olmak üzere üçe ayrılır. Türemiş sözcükler, kök ya da gövdelere yapım eki getirilerek yapılmaktadır (baş / başlık, ağaç / ağaçlandırmak, ad / adamak gibi). Yapım işlevli ekler dört ana bölükte incelenir: Addan ad türeten ekler; addan eylem türeten ekler; eylemden ad türeten ekler; eylemden eylem türeten ekler. Kimi durumlarda çekim işlevli ekler, yapım işlevli ekler sırasına girer (anlaşılan “anlaşıldığına göre”, doğrusu “ doğrusunu söylemek gerekirse” gibi). Türkçe’de sözcük birleştirme yöntemiyle kurulan bileşik sözcükler, kalıp kullanımlar çerçevesinde değerlendirilir ve kimileri bileşik, kimileriyse ayrı yazılır (akciğer, dalkavuk, aslanağzı, çayevi, kuşbaşı; giyim kuşam, alım satım, delik deşik gibi).
Türkçe’de sözcükler tümce bağlamında öbür tümce birimleriyle birbirlerine çekim ekleriyle bağlanır. Çekim ekleri de ad çekim ekleri, eylem çekim ekleri olarak iki öbekte toplanır. Ad çekim ekleri: İyelik ekleri, ad durumu ekleri, çoğul eki, tamlayan eki, soru eki, eşitlik eki, sevgi ve küçültme eki gibi; eylem çekim ekleri; kişi ekleri, zaman-kip ekleri.) Bu konuda son olarak şunu belirtmek gerekir: Türkçe’de yalnızca son ek vardır. Kimi dillerde olduğu gibi iç ek ve ön ek yoktur. Bazı dilcilere göre masmavi, kıpkırmızı, yusyuvarlak gibi pekiştirmeli sözcüklerde görülen mas-, kip-, yus- gibi biçim birimler birer örnektir.
Türkçe’de eylem çekiminde iki ana kip vardır: Bildirme Kipleri (Belirli geçmiş zaman, belirsiz geçmiş zaman, şimdiki zaman, geniş zaman, gelecek zaman), Dilek kipleri (Dilek-Koşul kipi, istek kipi, gereklilik kipi, buyurma kipi). Genellikle tümcenin sonunda yer alan ve tümce bağlamında yüklem olarak adlandırılan eylemler, zaman ve kip kavramı veren çekim eki yanı sıra kişi kavramı veren ekler de alır. Eylem çekiminde yalın zaman ve bileşik zaman vardır. Bileşik zaman çekiminde hikaye bileşik zamanı (gelecektim, geliyordun, gelirdi, gelmiştik, geldiydiniz gibi), koşul bileşik zamanı (aldıysam, alacaksan, aldıysa, almışsak gibi), rivayet bileşik zamanı (bakacakmışım, bakarmışsın, bakmalıymış gibi) görülmektedir.
Ses Uyumu: Türkçe’de seslerin sözcük düzleminde tutarlı bir ses uyumu vardır. Bu ses uyumu da ünlülerde ve ünsüzlerde görülür. Ünlü uyumu da seslerin sesbilimsel özellikleri göz önüne alınarak büyük ünlü uyuma (incelik-kalınlık uyumu) ve küçük ünlü uyumu (düzlük-yuvarlaklık uyumu) olarak ikiye ayrılır. Büyük ünlü uyumu, bir sözcüğün ilk hecesinde kalın bir ünlü varsa, sonraki hecelerinde de kalın ünlüler, ince ünlü varsa, sonraki hecelerinde de ince ünlüler bulunması kuraldır (acımamalıydılar, inceliklerini gibi). Küçük ünlü uyumu ise, bir sözcükte düz ünlüden sonra düz ünlülerin, yuvarlak ünlülerden sonra dar-yuvarlak ya da düz-geniş ünlülerin gelmesi biçiminde tanımlanabilir (uyudum, oyuncakçı gibi). Kimi yapım ve çekim işlevli ekler ünlü uyumu dışında kalmaktadır (sabah-leyin, mavim-tırak, bakarken, ini-yorum gibi). Türkçe’de ünsüzlerde de sesbilimsel değerlerine göre belirginleşen bir uyum göze çarpar (Bek-çi, Kap-ta, Tat-tık, Açık-ta, Af-tan vb).
Sözcük Dağarcığı: Türkçe’nin söz varlığını sayısal olarak saptamak güçtür. Ortalama bir sayı verilmesi gerekiyorsa, günlük dilde kullanımları oldukça sınırlı olan bilim terimleri dışında Türkçe’de 60.000 sözcüğün bulunduğu ileri sürülebilir (Bilim terimlerini de katarsak bu sayı 100.000’i bulur). Türkçe’deki Türkçe kökenli sözcüklerin sayısı özellikle dil devriminden sonra büyük oranda artmıştır (%60 dolaylarında). Bugün Türkçe’de Arapça, Farsça ve batı dillerinden giren binlerce sözcük vardır. Bilimsel ve teknik gelişmeler yüzünden kimi batı dillerine özgü terimlerde büyük bir hızla türkçeye girmektedir. Bilim adamları, dilciler ve yazarlar batı dillerinden giren sözcüklere karşılıklar bulmaya çalışmaktadırlar.

Tekillik-Çoğulluk, Cinslik, Tanımlık: Türkçe’de adlar tekil durumdadır. Adları çoğul duruma getirmek için –lar, –ler eki getirilir (ağaç-lar, ev-ler gibi). Kimi adlardaysa bütün dillerde olduğu gibi çoğulluk kavramın içinde vardır (ordu, toplum gibi). Türkçe’de Hint-Avrupa dillerinde görüldüğü gibi bir cinslik yoktur. Kimi durumlarda cinslik kavramı ayrı sözcüklerle belirtilir (horoz, tavuk, koç, koyun, dana, inek gibi)
Türkçe’de gene Hint-Avrupa dillerinde görüldüğü gibi sözcüklerin cinsliklerini belirleyen, sözcükleri belirli ya da belirsiz olarak gösteren tanımlık (harf-i tarif) da bulunmamaktadır.
Vurgu: Türkçe’de tek heceli sözcüklerde vurgu yoktur. Çok heceli sözcüklerde ise vurgu genel olarak son hecede bulunmaktadır. Genel bir kural söylemek gerekirse şöyle denebilir: Türkçe’de ya en son hece yada vurgu almayan ekten önceki hece vurgulanır. Tümcedeyse olağan olarak ya yüklem ya da yüklemden önceki sözcük vurgulanmaktadır. Kimi durumlarda da vurgu, duygu değeri olay ya da anlatıcının dikkati çekmek istediği sözcüğe yüklenebilmektedir.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Eylül 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

türkçenin yapısına göre dünya dilleri arasındaki yeri nedir? cevaplar mısınız?

TÜRKÇE’NİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDA YERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Türkçe; geniş anlamda Ural-Altay dil ailesine bağlı dil; dar anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nde konuşulan ve yazılan resmi dildir.
Türkçe üzerinde yapılan çalışmalarda, Ana Türkçe’nin bir kolu olan ve tarihi süreç içinde yazı (veya edebiyat) dili olarak gelişme gösterenlere dil (Türk dili), henüz sözlü dil durumunda olanlara lehçe (Türk lehçesi) adı verilmektedir.Ana Türkçe’nin kollarına dil denilmesine politik düşüncelerle karşı çıkanlar da vardır.Buna karşılık, ister dil, ister lehçe, ister şive terimi kullanılsın, bunların Ana Türkçe’nin tarihsel süreç içinde gelişen kolları olduğu konusunda bugün herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Türkçe, son yıllardaki bilimsel araştırmalara göre Altay dillerine bağlanmaktadır.Ancak bu görüş de henüz kesinlik kazanmış değildir.Bitişken dillerden olan Türkçe’nin, ilginç özellikler gösteren dil ve lehçeleriyle, bağımsız bir dil ailesi olarak da değerlendirilmesi de söz konusudur.
Türk Dillerinin Yayılma Alanı:
Türkçe günümüzde dünyanın pek çok yöresine dağılmış durumda bulunan, yaklaşık olarak 150 milyon Türk tarafından konuşulmaktadır. Türk dil topluluğunun günümüzdeki yayılma alanı şöyle çizilebilir: Moğol-Çin-Tibet sınırından Hazar Denizi’ne kadar uzanan bölgede Yeni Uygur, Kırgız, Kıpçak-Özbek, Özbek, Türkmen, Karakalpak ve Kazak Türkçeleri; Kuzeydoğu Sibirya’da yakutça, Çin-Moğolistan sınırının batı ucunda Sarı Uygur ve Salar Türkçeleri; Altay-Abakan-Sayan bölgesinde Soyon, Karagas, Abakan ve Şor Türkçeleri; bu bölgenin kuzeyinde Çulım, Baraba, Batı Sibirya, Başkurt, Kazan-Volga Türkçeleri ve Çuvaşça; Hazar Denizi’nin batı kıyısından Doğu Trakya’ya kadar uzanan bölgede Nogay, Azeri ve Türkiye Türkçeleri; Kırım’da Kırım Tatarcısı; Bulgaristan sınırının Karadeniz kıyısındaki küçük bir bölgede Gagavuz ve Çıtak Türkçeleri; Makedonya’da Rumeli ağızları, Ukrayna-Polonya-Litvanya’da Karaim Türkçeci.

Türk Dil ve Lehçelerinin Kökeni ve Sınıflandırılması
Türk ve Türkçe kelimeleri ilkin 7.y.y.’da Çin ve Türk kaynaklarında (Orhon ve Yenisey Yazıtları)geçmesine rağmen, bilim adamları Türkçe’nin en eski uygarlık dillerinden biri olduğu konusunda görüş birliği içindir.Türk dil ve lehçelerinin kökeni ve sınıflandırılması konusunda uzmanlarca farklı görüşleri sürülmüştür: yakın zamanlara kadar Türk dil ve lehçeleri Ural-Altay dil ailesi Altay dalında, Moğolca ve Tunguzca ile birlikte ele alınmıştır.Son yıllarda Altayistik çalışmalarının ilerlemesiyle, Türk dil ve lehçelerinin bağımsız bir dil Altay dilleri ailesinden olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır.
Türk dil ve lehçelerinin bilimsel açıdan sınıflandırılması çalışmalarına 16.y.y.’da başlanmıştır.11. y.y.’da ünlü Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmud, Türk lehçelerini sınıflandırılmaya çalışmıştı.Sınıflandırma denemeleriyle ilgi gören bilim adamları arasında W. Radloff, G. J. Ramstedt, A. N. Samoyloviç, L. Ligeti,S. E. Malov, R. R. Arat, N. A. Baskakov, J. Benzing, K. H. Menges, T. Tekin özellikle anılabilir.
Türk dil ve lehçelerinin coğrafi ölçüte göre sınıflandırılmasında dört öbek ayırt edebilir:
1. Güneybatı öbeği: Türkiye Türkçe’si, Gagavuzca, Kırım Osmanlıca’sı, Kerkük ağzı, Kıbrıs ağzı, Rumeli ağzı;
2. Kuzeybatı öbeği: Karaimce, Karaçayca, Balkarca, Kumukça, Tatarca, Başkırtça, Kazakça, Karakalpakça, Nogayca, Kırgızca;
3. Güneydoğu öbeği: Özbekçe, Yeni Uygurca;
4. Kuzeydoğu öbeği:Altayca, Hakasça, Tuva, Sayan ağzı;
5. Yakutça
6. Çuvaşça
7. Halaçça
Reşit Rahmetli Arat’da fonetik açıdan yaptığı sınıflandırmada lehçe ve şive gruplarını belirtmiştir:
A-Türk lehçe grupları: 1)r grubu (Çuvaş); 2)t grubu (Yakut);
B- Türk şive grupları: 1)d grubu (Sayan); 2)z grubu (Abakan); 3)tav grubu (Kuzey); 4)taglı grubu (Tom), 5)taglık grubu (Doğu); 6)dağlı grubu (Güney).
Muharrem Ergin bu sınıflandırmaya bağlı kalırken, Saadet Çağatay Türk dilinin bütün kolları için yalnız lehçe terimini kullandı. Türkiye'deki başka Türkologlar ya lehçe terimini yeğleyerek "Türk Lehçeleri" sözünü veya şive terimine bağlı kalarak "Türk Şiveleri" sözünü kullanıyorlar. Talat Tekin ise, batıdaki Türkologlara uyarak "Türk dilleri" terimi üstünde ısrar etmektedir. Tekin ayrıca, Çuvasçayı Türk dillerinden ayirarak, "Çuvaş-Türk Dilleri" diye bir sınıflandırmaya gidiyor.Eski Sovyetler Birliği’nde Türk dilinin kolları için "Türk dilleri" terimi kullanılmıştı, bu gelenek SSCB dağıldıktan sonra da bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetleri ile Rusya Federasyonu içinde yasayan Türk boyları tarafından da artık benimsendiğinden, onlar "Türk dilleri" veya "Türki diller" terimlerini sürdürüyorlar. Değişik Türk yazı dillerinde ağız (yani dialekt) karşılığı olarak ise, çoğunlukla lehçe, az olarak ise şive terimine başvuruluyor. Bu "dil" ve "lehçe" terimlerinin Türkiye'de ve Türkiye dışında birbirinden farklı anlamlarda kullanımları dolayısıyla Türkiyeli dilciler ile eski Sovyet sisteminde yetişmiş dilciler arasında zaman zaman tatlı tartışmalar ve anlaşmazlıklar çıkıyor. Eski SSCB'indeki Türk boylarının temsilcisi dilciler bazen biraz alıngan bir tavırla "Siz bizim dilimizi küçümseyerek lehçe (yani ağız) durumuna düşürüyorsunuz!" diye üzüntülerini dile getiriyorlar.

Yeryüzündeki Diller ve Türkçe:

1) Biçim Açısından Diller:
a) Yayınlanan (Tek heceli) Diller: Bu dillerde sözcük kökleri ek almaz. Bir biçim değişikliğine uğramadan, yalın bir durumda belli bir sıraya göre yan yana dizilerek cümle oluşturur. (Çince)
b) Bükümlü Diller: Bu tür dillerde sözcük kökleri değişikliğe uğrayarak, bükülerek başka sözcükler, değişik biçimde türetilir. (Arapça)
c) Bitişken (Bağlantılı-Eklemeli) Diller: Değişmeyen sözcük köküne getirilen türlü eklerle yeni sözcükler oluşturulur. (Türkçe bu dil grubundadır.)

2) Kaynak Açısından Diller:
a)Hint-Avrupa Dilleri: Hindistan’dan İspanya’ya kadar Asya ve Avrupa’da konuşulan pek çok dili içine alır. (Hintçe, Farsça, Grekçe, Rusça, Sırpça, İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Almanca, İngilizce)
b)Hâmi-Sâmi Dilleri: Eski Mısır dili, Arapça, Habeş’çe, İbranice, Aramca
c)Ural-Altay Dilleri: Ural: Samoyetçe, Fince, Macarca
Altay: Türkçe, Moğolca, Mançuca, Tunguzca

Yapı Bakımından Diller




Türkçe, doğuda Altay (Orta Asya) dağlarından batıda Balkanlar’a, kuzeyde Kazan kentine, güneyde Kerkük’e (Irak) dek olduça geniş bir alanda konuşulur. Türkiye’de, Balkanlar’da, Yakındoğu’da kullanılan Türkçe’ye “Batı Türkçesi” denir. Türk dillerinin Oğuzca koluna dayanır.

Altay Dillerinin Ortak Özellikleri:
- Ünlü uyumu, Altay dillerinin önemli özelliklerinin başında gelir. Bu diller, ünlüler yönünden zengindir.
- Çift ünsüzle başlayan sözcük görülmez.
- Biçim açısından biçişken dillerdir. Sözcüklerin cümle içindeki çekimlerive türetmeler son eklerle yapılır.
- Altay dillerinde cinsiyet de yoktur. Özne, cümlenin başında, yüklem ise sonunda bulunur.

Türkçe’nin Tarih İçindeki Gelişimi:
I. Ana Altayca Dönemi: Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunda yer alan dillerin hepsinin bir dil olarak kullanıldığı dönemdir. (Türkçe, Moğolca, Tunguzca, “Altayca” adı verilen tek bir dil haline gelmiştir.)
II. Ana Türkçe Dönemi: Birçok lehçelere, dillere ayrılmış olan Türkçe’nin tek bir dil olarak konuşulduğu dönemdir. (Çuvaşça ve Yahutça birer bağımsız Türk dili olmuştur.)
III. Ana Türkçe Dönemi: (VIII.-X. YY) Orhun yazıtları bu dönemim ürünüdür. Bu dönemin dili olan Göktürkçe’yi (Köktürkçe) Uygurca izler.
IV. Orta Türkçe Dönemi: (XI.-XV. YY) Müslümanlığın kabulü ile birlikte görülen ilk İslâmi metinler bu dönemim ürünüdür. Dil, “Çağatayca” ve “Oğuzca” olmak üzere iki büyük lehçeye ayrılır. Doğuda Çağatayca, batıda Oğuzca konuşulur.
V. Yeni Türkçe Dönemi: (XV.-XX. YY) Bu dönemde Türkçe’nin edebî lehçeleri belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. (Osmanlıca, Azerice, Türkmence, Özberkçe, Kazakça v.b.) Osmanlıca, ya da öteki adıyla “Anadolu Türkçesi” Anadolu’da Oğuzca’dan gelişen yazı dilidir.
VI. Modern Türkçe Dönemi: (XX. YY) Türkiye Türkçesi’nden başka 40’ın üzerinde dil ve lehçesiyle yüzyılımızın belli başlı yazı dillerindendir artık Türkçe. Azeri, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız Türkçeleri özgün birer yazı dili durumuna gelmiştir.

Türklerin Kullandıkları Alfabeler:
Türk boyları, V. Yy.dan beri çeşitli dinleri (Şamanlık, Buddhacılık, Manicilik Hıristiyanlık, Müslümanlık) benimsemişlerdir. Bu yalnızca bir din değiştirme değil, aynı zamanda bir dil ve kültür değişimini de gösterir. Çeşitli kültürlerle kurulan ilişkiler sonucu Türk boyları değişik alfabeler kullanmışlardır. Başlıcalarını şöyle sayabiliriz: Göktürk alfabesi; Uygur alfabesi; Sogd alfabesi; Çin yazısı; Tibet yazısı; Nasturi-Süryani yazısı; Mani alfabesi; Brahmi alfabesi; Arap alfabesi; Latin alfabesi; vb. Günümüzde S.S.C.B’nde yaşayan Türkler Kiril (Rus) alfabesini, İran’da, Irak’ta, Suriye’de yaşayan Türkler Arap alfabesini, Türkiye’de yaşayan Türkler ise Latin alfabesini kullanmaktadırlar. Aşağıda Türklerin kullandıkları alfabelerin başlıcaları vardır.
1) Göktürk (Köktürk) Alfabesi: Göktürk alfabesinde 38 harf vardır. Bunlardan 34’ü ünsüz, 4’ü ünlüdür. Yazıda harfler birbirine bitiştirilmez. Sözcüklerin başında ve içinde ünlü yoktur. Kimi zaman ancak sözcük sonundadır. Sağdan sola doğru yazılır, sözcük aralarına iki nokta konur.
2) Uygur Alfabesi: Uygur Türkleri, Soğd yazısından yararlanarak kendilerine özgü bir alfabe geliştirdiler. VIII.-IX. yy.larda kullanıldı. (Kutadgu Bilig’in Viyana’daki, Oğuz Kağan Destanı’nın Paris’teki nüshaları Uygur Alf. İle yazılmıştır.) Göktürk alfabesi gibi sağdan sola, yukardan aşağıya yazılır. 18 harf bulunur. (3’ü ünlü, 15’i ünsüz) Türkçe’nin yazımı için yetersizdir.
3) Arap Alfabesi: X. yy.dan başlayarak Müslüman olan Türkler, bu alfabeyi kullanmaya başladılar. Arami kökenli Arap Alfabesi, Türkçe’nin gereği gibi yazıya dökülmesini hiçbir zaman sağlayamamıştır. 28 harfli bu alfabe ünsüzler sistemine dayalıdır. Ünlü olarak elif denen harf vardır. (a, e, ı okunabilir.) Bu güçlük karşısında Arap alfabesinde bulunmayan p, ç, j, g seslerini karşılamak için İranlılardan alındı.
4) Latin Kökenli Yeni Türk Alfabesi: 1 Kasın 1928’de kabul edildi. (21 ünsüz, 8 ünlü) Q ve X sesleri alınmamış, ç, ğ, ı, ö, ü, ş harfleri eklenmiştir.

TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ:
Kökler ve Ekler: Türkçe bitişimli ya da bağlantılı dillerdendir. Türkçedebir ad ya da eylem kökünden, değişik yapım ekleriyle çeşitli kavramları karşılayan sözcükler türetebilmektedir. Sözcük türetilmesi sırasında köklerde genel olarak hemen hiçbir değişiklik olmamaktadır (kimi örneklerde görülen değişiklikler çoğunlukla sesbilimsel bir nitelik gösterir: Gelmek / getirmek, görmek/ göstermek gibi). Türkçe’de kökler genellikle tek hecelidir (bugün birden çok heceli olarak görülen kimi kökler tek köke kadar indirgenebilmektedir). Kökler ad ve eylem kökü olarak ikiye ayrılır. Köklere çekim işlevli ekler getirilerek sözcüğün tümce içindeki öbür sözcüklerle ilişkisi sağlanır; gene köklere getirilen yapım işlevli eklerle, yeni sözcükler türetebilmektedir.

Türkçe’de (özellikle Türkiye Türkçesi’nde) sayısı iki yüz elliyi bulan yapım ve çekim işlevli ekler, kök ya da gövdelere ünlü uyumlarına uyarak eklenirler. Ünlüyle biten kök ya da gövdeler, ünlüyle başlayan ekler alınca, Türkçe’nin ses sistemi uyarınca araya yardımcı ünsüz girer (Türkçe’de yardımcı ünsüzler iki tanedir: -Y-, -N-. Kimi dilciler iyelik üçüncü tekil kişi eki olan –SI, -Sİ’deki S’nin altı-şar, yedi-şer gibi sıfatlarında görülen Ş’nin de yardımcı ünsüz olduğunu ileri sürerler.) Ünsüzle biten bir kök ya da gövdeye ünsüzle başlayan bir ek geldiğinde, araya çoğunlukla ekle kökü birbirine bağlayan yardımcı ünlüler girer. Kök ya da gövdedeki ünlülere göre ünlü uyumuna uyan bu yardımcı ünlüler, -I-, -İ-, -U-, -Ü-‘dür (baş-ı-m, bileziğ-i-m, bul-u-yoruz, üz-ü-lürsek gibi).
Türkçe de sözcükler, yapılarına göre yalın, türemiş, bileşik olmak üzere üçe ayrılır. Türemiş sözcükler, kök ya da gövdelere yapım eki getirilerek yapılmaktadır (baş / başlık, ağaç / ağaçlandırmak, ad / adamak gibi). Yapım işlevli ekler dört ana bölükte incelenir: Addan ad türeten ekler; addan eylem türeten ekler; eylemden ad türeten ekler; eylemden eylem türeten ekler. Kimi durumlarda çekim işlevli ekler, yapım işlevli ekler sırasına girer (anlaşılan “anlaşıldığına göre”, doğrusu “ doğrusunu söylemek gerekirse” gibi). Türkçe’de sözcük birleştirme yöntemiyle kurulan bileşik sözcükler, kalıp kullanımlar çerçevesinde değerlendirilir ve kimileri bileşik, kimileriyse ayrı yazılır (akciğer, dalkavuk, aslanağzı, çayevi, kuşbaşı; giyim kuşam, alım satım, delik deşik gibi).
Türkçe’de sözcükler tümce bağlamında öbür tümce birimleriyle birbirlerine çekim ekleriyle bağlanır. Çekim ekleri de ad çekim ekleri, eylem çekim ekleri olarak iki öbekte toplanır. Ad çekim ekleri: İyelik ekleri, ad durumu ekleri, çoğul eki, tamlayan eki, soru eki, eşitlik eki, sevgi ve küçültme eki gibi; eylem çekim ekleri; kişi ekleri, zaman-kip ekleri.) Bu konuda son olarak şunu belirtmek gerekir: Türkçe’de yalnızca son ek vardır. Kimi dillerde olduğu gibi iç ek ve ön ek yoktur. Bazı dilcilere göre masmavi, kıpkırmızı, yusyuvarlak gibi pekiştirmeli sözcüklerde görülen mas-, kip-, yus- gibi biçim birimler birer örnektir.
Türkçe’de eylem çekiminde iki ana kip vardır: Bildirme Kipleri (Belirli geçmiş zaman, belirsiz geçmiş zaman, şimdiki zaman, geniş zaman, gelecek zaman), Dilek kipleri (Dilek-Koşul kipi, istek kipi, gereklilik kipi, buyurma kipi). Genellikle tümcenin sonunda yer alan ve tümce bağlamında yüklem olarak adlandırılan eylemler, zaman ve kip kavramı veren çekim eki yanı sıra kişi kavramı veren ekler de alır. Eylem çekiminde yalın zaman ve bileşik zaman vardır. Bileşik zaman çekiminde hikaye bileşik zamanı (gelecektim, geliyordun, gelirdi, gelmiştik, geldiydiniz gibi), koşul bileşik zamanı (aldıysam, alacaksan, aldıysa, almışsak gibi), rivayet bileşik zamanı (bakacakmışım, bakarmışsın, bakmalıymış gibi) görülmektedir.
Ses Uyumu: Türkçe’de seslerin sözcük düzleminde tutarlı bir ses uyumu vardır. Bu ses uyumu da ünlülerde ve ünsüzlerde görülür. Ünlü uyumu da seslerin sesbilimsel özellikleri göz önüne alınarak büyük ünlü uyuma (incelik-kalınlık uyumu) ve küçük ünlü uyumu (düzlük-yuvarlaklık uyumu) olarak ikiye ayrılır. Büyük ünlü uyumu, bir sözcüğün ilk hecesinde kalın bir ünlü varsa, sonraki hecelerinde de kalın ünlüler, ince ünlü varsa, sonraki hecelerinde de ince ünlüler bulunması kuraldır (acımamalıydılar, inceliklerini gibi). Küçük ünlü uyumu ise, bir sözcükte düz ünlüden sonra düz ünlülerin, yuvarlak ünlülerden sonra dar-yuvarlak ya da düz-geniş ünlülerin gelmesi biçiminde tanımlanabilir (uyudum, oyuncakçı gibi). Kimi yapım ve çekim işlevli ekler ünlü uyumu dışında kalmaktadır (sabah-leyin, mavim-tırak, bakarken, ini-yorum gibi). Türkçe’de ünsüzlerde de sesbilimsel değerlerine göre belirginleşen bir uyum göze çarpar (Bek-çi, Kap-ta, Tat-tık, Açık-ta, Af-tan vb).
Sözcük Dağarcığı: Türkçe’nin söz varlığını sayısal olarak saptamak güçtür. Ortalama bir sayı verilmesi gerekiyorsa, günlük dilde kullanımları oldukça sınırlı olan bilim terimleri dışında Türkçe’de 60.000 sözcüğün bulunduğu ileri sürülebilir (Bilim terimlerini de katarsak bu sayı 100.000’i bulur). Türkçe’deki Türkçe kökenli sözcüklerin sayısı özellikle dil devriminden sonra büyük oranda artmıştır (%60 dolaylarında). Bugün Türkçe’de Arapça, Farsça ve batı dillerinden giren binlerce sözcük vardır. Bilimsel ve teknik gelişmeler yüzünden kimi batı dillerine özgü terimlerde büyük bir hızla türkçeye girmektedir. Bilim adamları, dilciler ve yazarlar batı dillerinden giren sözcüklere karşılıklar bulmaya çalışmaktadırlar.

Tekillik-Çoğulluk, Cinslik, Tanımlık: Türkçe’de adlar tekil durumdadır. Adları çoğul duruma getirmek için –lar, –ler eki getirilir (ağaç-lar, ev-ler gibi). Kimi adlardaysa bütün dillerde olduğu gibi çoğulluk kavramın içinde vardır (ordu, toplum gibi). Türkçe’de Hint-Avrupa dillerinde görüldüğü gibi bir cinslik yoktur. Kimi durumlarda cinslik kavramı ayrı sözcüklerle belirtilir (horoz, tavuk, koç, koyun, dana, inek gibi)
Türkçe’de gene Hint-Avrupa dillerinde görüldüğü gibi sözcüklerin cinsliklerini belirleyen, sözcükleri belirli ya da belirsiz olarak gösteren tanımlık (harf-i tarif) da bulunmamaktadır.
Vurgu: Türkçe’de tek heceli sözcüklerde vurgu yoktur. Çok heceli sözcüklerde ise vurgu genel olarak son hecede bulunmaktadır. Genel bir kural söylemek gerekirse şöyle denebilir: Türkçe’de ya en son hece yada vurgu almayan ekten önceki hece vurgulanır. Tümcedeyse olağan olarak ya yüklem ya da yüklemden önceki sözcük vurgulanmaktadır. Kimi durumlarda da vurgu, duygu değeri olay ya da anlatıcının dikkati çekmek istediği sözcüğe yüklenebilmektedir.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ACABA BUNLARIN DAHADA KISASI YOKMU :d

Benzer Konular

17 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
7 Şubat 2011 / Misafir Soru-Cevap
7 Haziran 2012 / asdyunus34 Cevaplanmış
2 Ocak 2013 / Dark_Blue1990 Türkçe Dil Bilgisi
17 Ekim 2016 / AndThe_BlackSky Türkçe Dil Bilgisi