Arama

Sosyal bilgilerin hayatmızdaki yeri ve önemi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 1 Aralık 2014 Gösterim: 52.893 Cevap: 43
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa sosyal bilgilerin hayatımızdaki önemi nedir? Msn Confused
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yaa sosyal bilgilerin hayatımızdaki önemi nedir? :S

SOSYAL BİLİMLERİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Sponsorlu Bağlantılar
Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve
beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. İnter-disipliner dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır; nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.
Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir.


* Antropoloji
* İletişim bilimi
* Ekonomi
* Eğitim bilimi
* Coğrafya
* Tarih
* Uluslararası ilişkiler
* Dilbilim
* Siyaset bilimi
* Psikoloji
* Sosyoloji
* Müzikoloji
* Arkeoloji
* Filoloji
Eğitim ve toplum hayatımızın gelişmesinde sosyal bilimlerin etkisi o gün ne idiyse bugün de aynıdır ve belki daha fazladır. Aradan geçen zaman içinde teknolojideki baş döndürücü gelişmeye paralel olarak sosyal bilimlerin de aynı ölçüde önemi artmıştır. Bunun içindir ki, eğitim ve toplum hayatımızda başta sosyoloji olmak üzere, hukuka, iktisada, tarihe ve benzeri bilim dallarına dünden bugüne gereken ilgiyi göstermek gerekiyordu.

Karşılığını aramamız gereken soru şudur: Acaba bugün, sosyal bilimlerin toplum hayatımızdaki yeri ve tesiri nedir?

Bu soruya kestirmeden, tek kelimeyle olumlu veya olumsuz bir cevap vermeye imkân yoktur. Sosyal olaylar ve gelişmeler karşısında zaman içinde aldığımız tavır, bu sorunun cevabını verecektir.
Türkiye yirminci asrın ikinci yarısından itibaren siyasî alanda çoğulculuğa adım atarken güçlü bir heyecanla sanayileşmeye yöneliyordu. Bu yöneliş 1960 ve 1970’li yıllarda hızlı bir ivme kazandı. Sanayileşme çabalarının cazibesi, teknik ve mühendislik bilimlerini daha benimsenir hâle getirdi. Maddî hayattaki olumlu gelişmeleri ve kalkınma çabalarını toplumun hazmetmesini sağlıyacak mânevî ve fikrî ortamı yeterince geliştiremediğimiz için, zaman zaman kendisini gösteren sosyal olaylar karşısında, yönetim kademeleri yersiz bir tedirginliğe kapıldılar. “Sosyal uyanış ekonomik uyanışın önüne geçti” kaygısıyla geçmişin statükocu anlayışına dönme arayışları yaşandı.

Son yıllarda, hizmet ve bilgi toplumunun şartlarına göre şekillenme çabası içindeyiz. Fakat sosyal olaylara bakışımız halen tek gözlü bir görüntü veriyor. Toplumsal gerçeklerimizin, dünyadaki gelişmelerin farkında olmadığımızı hissettiren “süreç”ler yaşıyoruz. Realiteden haberimiz yok gibi davranıyoruz. Bu ilgisizliğe medya destekli dezanformasyon çabaları eklenince, avrupa Birliğine adaylık süreci bile anlamsız hale geliyor. Çağdaş bir toplumun gereklerine uyma konusunda muhatablarımız, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakıyorlar. Samimiyetinizi, davranışlarınızda, tutarlılığınızda ve gerçekliğinizde arıyorlar.

Tam bu noktada şu sözün mânâsına uygun bir kabul içinde olmamız gereği kendisini gösteriyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakki de muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, I. Cilt, 674. shf.)
Bu ifadede belirtildiği gibi, sadece sosyal hayatın değil, daha derin bir kavrayışla yaradılışın kanunlarına uygun davranma ihtiyacı evrensel bir kuraldır. Buna uygun davranmadığınız takdirde, sizi bekleyen sonuç her alanda başarısızlıktır.

Günümüzde insan ve toplumların beklentilerine uygun sonuçlar almak çabası, herşeyin üstünde tutuluyor. Bu sonucu almada sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin tartışılmaz bir misyonu olduğu kabûl ediliyor. Onun içindir ki, 21. asrın sosyologlar asrı olacağı, geçtiğimiz asrın son yıllarında dile getirilmeye başlanmıştır. Bu gerçekleri ve gelişmeleri yok farzederek devleti tartışma dışı tutup, onu kutsayan tutum çağdaş bir yaklaşım olarak kabûl görmüyor. Sosyal bilimlerin teknolojiye paralel geliştiği toplumlarda sivil toplum kavramı kamu otoritesi kavramının önüne geçmiştir. Devlet otorite üretmekten çok, hizmet aracı olarak görülüyor. Fakat Türkiye sosyal bilimler alanında, siyasi kültürde bu gelişmenin henüz farkında görünmüyor. Toplumun kimlik haritasını çizmek isteyenler sosyal bilim realitesinin oldukça uzağında duruyorlar.

Halbuki sosyal bilimlerin gereklerine ve gerçeklerine uygun bir tutum içinde olmak, herşeyden önce bizi çağını yakalamış bir toplum hâline getirecektir. Çoğulcu, katılımcı ve sivil insiyatifin fonksiyonel hâle geldiği bir toplum modeline gelişimizi sağlıyacaktır.
Sosyal bilimlerin önemi üzerinde durmanın başka nedenleri olmalıdır. Zira, gerek resmî alanda gerekse sivil alanda slogancı ve şabloncu yaklaşımların geçer değer hâline getirilmesi karşısında, sosyal bilimlerin önemini vurgulayan çabaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde dünyadaki hertürlü gelişmenin dışında kalma riski, hem fert hem de toplum açısından kaçınılmazdır. Günümüzde her alandaki gelişmelerin izlenmesi gerekiyor. Bundan daha önemlisi, her yeni olgunun, sahip olduğunuz kültürle, benimsediğiniz değer yanlarıyla telif ve senteze tabi tutulabilmesidir. Bir şiire veya şarkıya kendinizden ses ve imaj katarak “global köyü” insanlarına sunmak, yeni bir buluşun patenti ile aynı “köy” insanının karşısına çıkmak, iddialarımız arasında yer alabilmelidir. Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır. Bu büyük hedeflere, elbette yasakçı, baskıcı, sınırlayıcı ideolojik saplantılarla varılamaz. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, zor’a dayalı bir tutumun kesinlikle geleceği yoktur. Artık bütün güç “ilmin elinde”dir. O ilmin kapılarından birisi de, toplumlara medeniyet camiasında özgün bir “yürüyüş” öğreten sosyal bilimlerdir. Bu gerçeğe ilgisizlik, sizi, örnek alınan bir model değil, önüne gelen rüzgara kapılan silik ve iddiasız bir yığın haline getirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi yürüşünü terketti, başkasının yürüşünü de beceremedi” teşhisinin muhatabı hâline gelirsiniz. Kendi yürüyüş ve duruşumuzu unutmadan, başkasının faydalanılması gereken duruşlarından ilham almak, herkesin önyargılardan uzak berrak bir bilim düşüncesinde buluşmasını gerektiriyor. Kısaca toplumdaki değişim ve dönüşümlerin önüne geçerek rehberlik yapabilmek için sosyal bilimler önemli bir alandır. Geçtiğimiz asırda öyle idi, halen de öyledir.

kaynak
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
29 Eylül 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yaa sosyal bilgilerin hayatımızdaki önemi nedir? Msn Confused

SOSYAL BİLİMLERİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Sponsorlu Bağlantılar
Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve
beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. İnter-disipliner dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır; nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.
Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir.


* Antropoloji
* İletişim bilimi
* Ekonomi
* Eğitim bilimi
* Coğrafya
* Tarih
* Uluslararası ilişkiler
* Dilbilim
* Siyaset bilimi
* Psikoloji
* Sosyoloji
* Müzikoloji
* Arkeoloji
* Filoloji
Eğitim ve toplum hayatımızın gelişmesinde sosyal bilimlerin etkisi o gün ne idiyse bugün de aynıdır ve belki daha fazladır. Aradan geçen zaman içinde teknolojideki baş döndürücü gelişmeye paralel olarak sosyal bilimlerin de aynı ölçüde önemi artmıştır. Bunun içindir ki, eğitim ve toplum hayatımızda başta sosyoloji olmak üzere, hukuka, iktisada, tarihe ve benzeri bilim dallarına dünden bugüne gereken ilgiyi göstermek gerekiyordu.

Karşılığını aramamız gereken soru şudur: Acaba bugün, sosyal bilimlerin toplum hayatımızdaki yeri ve tesiri nedir?

Bu soruya kestirmeden, tek kelimeyle olumlu veya olumsuz bir cevap vermeye imkân yoktur. Sosyal olaylar ve gelişmeler karşısında zaman içinde aldığımız tavır, bu sorunun cevabını verecektir.
Türkiye yirminci asrın ikinci yarısından itibaren siyasî alanda çoğulculuğa adım atarken güçlü bir heyecanla sanayileşmeye yöneliyordu. Bu yöneliş 1960 ve 1970’li yıllarda hızlı bir ivme kazandı. Sanayileşme çabalarının cazibesi, teknik ve mühendislik bilimlerini daha benimsenir hâle getirdi. Maddî hayattaki olumlu gelişmeleri ve kalkınma çabalarını toplumun hazmetmesini sağlıyacak mânevî ve fikrî ortamı yeterince geliştiremediğimiz için, zaman zaman kendisini gösteren sosyal olaylar karşısında, yönetim kademeleri yersiz bir tedirginliğe kapıldılar. “Sosyal uyanış ekonomik uyanışın önüne geçti” kaygısıyla geçmişin statükocu anlayışına dönme arayışları yaşandı.

Son yıllarda, hizmet ve bilgi toplumunun şartlarına göre şekillenme çabası içindeyiz. Fakat sosyal olaylara bakışımız halen tek gözlü bir görüntü veriyor. Toplumsal gerçeklerimizin, dünyadaki gelişmelerin farkında olmadığımızı hissettiren “süreç”ler yaşıyoruz. Realiteden haberimiz yok gibi davranıyoruz. Bu ilgisizliğe medya destekli dezanformasyon çabaları eklenince, avrupa Birliğine adaylık süreci bile anlamsız hale geliyor. Çağdaş bir toplumun gereklerine uyma konusunda muhatablarımız, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakıyorlar. Samimiyetinizi, davranışlarınızda, tutarlılığınızda ve gerçekliğinizde arıyorlar.

Tam bu noktada şu sözün mânâsına uygun bir kabul içinde olmamız gereği kendisini gösteriyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakki de muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, I. Cilt, 674. shf.)
Bu ifadede belirtildiği gibi, sadece sosyal hayatın değil, daha derin bir kavrayışla yaradılışın kanunlarına uygun davranma ihtiyacı evrensel bir kuraldır. Buna uygun davranmadığınız takdirde, sizi bekleyen sonuç her alanda başarısızlıktır.

Günümüzde insan ve toplumların beklentilerine uygun sonuçlar almak çabası, herşeyin üstünde tutuluyor. Bu sonucu almada sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin tartışılmaz bir misyonu olduğu kabûl ediliyor. Onun içindir ki, 21. asrın sosyologlar asrı olacağı, geçtiğimiz asrın son yıllarında dile getirilmeye başlanmıştır. Bu gerçekleri ve gelişmeleri yok farzederek devleti tartışma dışı tutup, onu kutsayan tutum çağdaş bir yaklaşım olarak kabûl görmüyor. Sosyal bilimlerin teknolojiye paralel geliştiği toplumlarda sivil toplum kavramı kamu otoritesi kavramının önüne geçmiştir. Devlet otorite üretmekten çok, hizmet aracı olarak görülüyor. Fakat Türkiye sosyal bilimler alanında, siyasi kültürde bu gelişmenin henüz farkında görünmüyor. Toplumun kimlik haritasını çizmek isteyenler sosyal bilim realitesinin oldukça uzağında duruyorlar.

Halbuki sosyal bilimlerin gereklerine ve gerçeklerine uygun bir tutum içinde olmak, herşeyden önce bizi çağını yakalamış bir toplum hâline getirecektir. Çoğulcu, katılımcı ve sivil insiyatifin fonksiyonel hâle geldiği bir toplum modeline gelişimizi sağlıyacaktır.
Sosyal bilimlerin önemi üzerinde durmanın başka nedenleri olmalıdır. Zira, gerek resmî alanda gerekse sivil alanda slogancı ve şabloncu yaklaşımların geçer değer hâline getirilmesi karşısında, sosyal bilimlerin önemini vurgulayan çabaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde dünyadaki hertürlü gelişmenin dışında kalma riski, hem fert hem de toplum açısından kaçınılmazdır. Günümüzde her alandaki gelişmelerin izlenmesi gerekiyor. Bundan daha önemlisi, her yeni olgunun, sahip olduğunuz kültürle, benimsediğiniz değer yanlarıyla telif ve senteze tabi tutulabilmesidir. Bir şiire veya şarkıya kendinizden ses ve imaj katarak “global köyü” insanlarına sunmak, yeni bir buluşun patenti ile aynı “köy” insanının karşısına çıkmak, iddialarımız arasında yer alabilmelidir. Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır. Bu büyük hedeflere, elbette yasakçı, baskıcı, sınırlayıcı ideolojik saplantılarla varılamaz. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, zor’a dayalı bir tutumun kesinlikle geleceği yoktur. Artık bütün güç “ilmin elinde”dir. O ilmin kapılarından birisi de, toplumlara medeniyet camiasında özgün bir “yürüyüş” öğreten sosyal bilimlerdir. Bu gerçeğe ilgisizlik, sizi, örnek alınan bir model değil, önüne gelen rüzgara kapılan silik ve iddiasız bir yığın haline getirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi yürüşünü terketti, başkasının yürüşünü de beceremedi” teşhisinin muhatabı hâline gelirsiniz. Kendi yürüyüş ve duruşumuzu unutmadan, başkasının faydalanılması gereken duruşlarından ilham almak, herkesin önyargılardan uzak berrak bir bilim düşüncesinde buluşmasını gerektiriyor. Kısaca toplumdaki değişim ve dönüşümlerin önüne geçerek rehberlik yapabilmek için sosyal bilimler önemli bir alandır. Geçtiğimiz asırda öyle idi, halen de öyledir.

kaynak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa sosyal bilgilerin hayatımızdaki önemi nedir?

OSYAL BİLİMLERİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve
beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. İnter-disipliner dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır; nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.
Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir.


* Antropoloji
* İletişim bilimi
* Ekonomi
* Eğitim bilimi
* Coğrafya
* Tarih
* Uluslararası ilişkiler
* Dilbilim
* Siyaset bilimi
* Psikoloji
* Sosyoloji
* Müzikoloji
* Arkeoloji
* Filoloji
Eğitim ve toplum hayatımızın gelişmesinde sosyal bilimlerin etkisi o gün ne idiyse bugün de aynıdır ve belki daha fazladır. Aradan geçen zaman içinde teknolojideki baş döndürücü gelişmeye paralel olarak sosyal bilimlerin de aynı ölçüde önemi artmıştır. Bunun içindir ki, eğitim ve toplum hayatımızda başta sosyoloji olmak üzere, hukuka, iktisada, tarihe ve benzeri bilim dallarına dünden bugüne gereken ilgiyi göstermek gerekiyordu.

Karşılığını aramamız gereken soru şudur: Acaba bugün, sosyal bilimlerin toplum hayatımızdaki yeri ve tesiri nedir?

Bu soruya kestirmeden, tek kelimeyle olumlu veya olumsuz bir cevap vermeye imkân yoktur. Sosyal olaylar ve gelişmeler karşısında zaman içinde aldığımız tavır, bu sorunun cevabını verecektir.
Türkiye yirminci asrın ikinci yarısından itibaren siyasî alanda çoğulculuğa adım atarken güçlü bir heyecanla sanayileşmeye yöneliyordu. Bu yöneliş 1960 ve 1970’li yıllarda hızlı bir ivme kazandı. Sanayileşme çabalarının cazibesi, teknik ve mühendislik bilimlerini daha benimsenir hâle getirdi. Maddî hayattaki olumlu gelişmeleri ve kalkınma çabalarını toplumun hazmetmesini sağlıyacak mânevî ve fikrî ortamı yeterince geliştiremediğimiz için, zaman zaman kendisini gösteren sosyal olaylar karşısında, yönetim kademeleri yersiz bir tedirginliğe kapıldılar. “Sosyal uyanış ekonomik uyanışın önüne geçti” kaygısıyla geçmişin statükocu anlayışına dönme arayışları yaşandı.

Son yıllarda, hizmet ve bilgi toplumunun şartlarına göre şekillenme çabası içindeyiz. Fakat sosyal olaylara bakışımız halen tek gözlü bir görüntü veriyor. Toplumsal gerçeklerimizin, dünyadaki gelişmelerin farkında olmadığımızı hissettiren “süreç”ler yaşıyoruz. Realiteden haberimiz yok gibi davranıyoruz. Bu ilgisizliğe medya destekli dezanformasyon çabaları eklenince, avrupa Birliğine adaylık süreci bile anlamsız hale geliyor. Çağdaş bir toplumun gereklerine uyma konusunda muhatablarımız, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakıyorlar. Samimiyetinizi, davranışlarınızda, tutarlılığınızda ve gerçekliğinizde arıyorlar.

Tam bu noktada şu sözün mânâsına uygun bir kabul içinde olmamız gereği kendisini gösteriyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakki de muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, I. Cilt, 674. shf.)
Bu ifadede belirtildiği gibi, sadece sosyal hayatın değil, daha derin bir kavrayışla yaradılışın kanunlarına uygun davranma ihtiyacı evrensel bir kuraldır. Buna uygun davranmadığınız takdirde, sizi bekleyen sonuç her alanda başarısızlıktır.

Günümüzde insan ve toplumların beklentilerine uygun sonuçlar almak çabası, herşeyin üstünde tutuluyor. Bu sonucu almada sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin tartışılmaz bir misyonu olduğu kabûl ediliyor. Onun içindir ki, 21. asrın sosyologlar asrı olacağı, geçtiğimiz asrın son yıllarında dile getirilmeye başlanmıştır. Bu gerçekleri ve gelişmeleri yok farzederek devleti tartışma dışı tutup, onu kutsayan tutum çağdaş bir yaklaşım olarak kabûl görmüyor. Sosyal bilimlerin teknolojiye paralel geliştiği toplumlarda sivil toplum kavramı kamu otoritesi kavramının önüne geçmiştir. Devlet otorite üretmekten çok, hizmet aracı olarak görülüyor. Fakat Türkiye sosyal bilimler alanında, siyasi kültürde bu gelişmenin henüz farkında görünmüyor. Toplumun kimlik haritasını çizmek isteyenler sosyal bilim realitesinin oldukça uzağında duruyorlar.

Halbuki sosyal bilimlerin gereklerine ve gerçeklerine uygun bir tutum içinde olmak, herşeyden önce bizi çağını yakalamış bir toplum hâline getirecektir. Çoğulcu, katılımcı ve sivil insiyatifin fonksiyonel hâle geldiği bir toplum modeline gelişimizi sağlıyacaktır.
Sosyal bilimlerin önemi üzerinde durmanın başka nedenleri olmalıdır. Zira, gerek resmî alanda gerekse sivil alanda slogancı ve şabloncu yaklaşımların geçer değer hâline getirilmesi karşısında, sosyal bilimlerin önemini vurgulayan çabaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde dünyadaki hertürlü gelişmenin dışında kalma riski, hem fert hem de toplum açısından kaçınılmazdır. Günümüzde her alandaki gelişmelerin izlenmesi gerekiyor. Bundan daha önemlisi, her yeni olgunun, sahip olduğunuz kültürle, benimsediğiniz değer yanlarıyla telif ve senteze tabi tutulabilmesidir. Bir şiire veya şarkıya kendinizden ses ve imaj katarak “global köyü” insanlarına sunmak, yeni bir buluşun patenti ile aynı “köy” insanının karşısına çıkmak, iddialarımız arasında yer alabilmelidir. Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır. Bu büyük hedeflere, elbette yasakçı, baskıcı, sınırlayıcı ideolojik saplantılarla varılamaz. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, zor’a dayalı bir tutumun kesinlikle geleceği yoktur. Artık bütün güç “ilmin elinde”dir. O ilmin kapılarından birisi de, toplumlara medeniyet camiasında özgün bir “yürüyüş” öğreten sosyal bilimlerdir. Bu gerçeğe ilgisizlik, sizi, örnek alınan bir model değil, önüne gelen rüzgara kapılan silik ve iddiasız bir yığın haline getirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi yürüşünü terketti, başkasının yürüşünü de beceremedi” teşhisinin muhatabı hâline gelirsiniz. Kendi yürüyüş ve duruşumuzu unutmadan, başkasının faydalanılması gereken duruşlarından ilham almak, herkesin önyargılardan uzak berrak bir bilim düşüncesinde buluşmasını gerektiriyor. Kısaca toplumdaki değişim ve dönüşümlerin önüne geçerek rehberlik yapabilmek için sosyal bilimler önemli bir alandır. Geçtiğimiz asırda öyle idi, halen de öyledir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ekim 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve
beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. İnter-disipliner dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır; nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.
Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir * Antropoloji
* İletişim bilimi
* Ekonomi
* Eğitim bilimi
* Coğrafya
* Tarih
* Uluslararası ilişkiler
* Dilbilim
* Siyaset bilimi
* Psikoloji
* Sosyoloji
* Müzikoloji
* Arkeoloji
* Filoloji
Eğitim ve toplum hayatımızın gelişmesinde sosyal bilimlerin etkisi o gün ne idiyse bugün de aynıdır ve belki daha fazladır. Aradan geçen zaman içinde teknolojideki baş döndürücü gelişmeye paralel olarak sosyal bilimlerin de aynı ölçüde önemi artmıştır. Bunun içindir ki, eğitim ve toplum hayatımızda başta sosyoloji olmak üzere, hukuka, iktisada, tarihe ve benzeri bilim dallarına dünden bugüne gereken ilgiyi göstermek gerekiyordu.

Karşılığını aramamız gereken soru şudur: Acaba bugün, sosyal bilimlerin toplum hayatımızdaki yeri ve tesiri nedir?

Bu soruya kestirmeden, tek kelimeyle olumlu veya olumsuz bir cevap vermeye imkân yoktur. Sosyal olaylar ve gelişmeler karşısında zaman içinde aldığımız tavır, bu sorunun cevabını verecektir.
Türkiye yirminci asrın ikinci yarısından itibaren siyasî alanda çoğulculuğa adım atarken güçlü bir heyecanla sanayileşmeye yöneliyordu. Bu yöneliş 1960 ve 1970’li yıllarda hızlı bir ivme kazandı. Sanayileşme çabalarının cazibesi, teknik ve mühendislik bilimlerini daha benimsenir hâle getirdi. Maddî hayattaki olumlu gelişmeleri ve kalkınma çabalarını toplumun hazmetmesini sağlıyacak mânevî ve fikrî ortamı yeterince geliştiremediğimiz için, zaman zaman kendisini gösteren sosyal olaylar karşısında, yönetim kademeleri yersiz bir tedirginliğe kapıldılar. “Sosyal uyanış ekonomik uyanışın önüne geçti” kaygısıyla geçmişin statükocu anlayışına dönme arayışları yaşandı.

Son yıllarda, hizmet ve bilgi toplumunun şartlarına göre şekillenme çabası içindeyiz. Fakat sosyal olaylara bakışımız halen tek gözlü bir görüntü veriyor. Toplumsal gerçeklerimizin, dünyadaki gelişmelerin farkında olmadığımızı hissettiren “süreç”ler yaşıyoruz. Realiteden haberimiz yok gibi davranıyoruz. Bu ilgisizliğe medya destekli dezanformasyon çabaları eklenince, avrupa Birliğine adaylık süreci bile anlamsız hale geliyor. Çağdaş bir toplumun gereklerine uyma konusunda muhatablarımız, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakıyorlar. Samimiyetinizi, davranışlarınızda, tutarlılığınızda ve gerçekliğinizde arıyorlar.

Tam bu noktada şu sözün mânâsına uygun bir kabul içinde olmamız gereği kendisini gösteriyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakki de muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, I. Cilt, 674. shf.)
Bu ifadede belirtildiği gibi, sadece sosyal hayatın değil, daha derin bir kavrayışla yaradılışın kanunlarına uygun davranma ihtiyacı evrensel bir kuraldır. Buna uygun davranmadığınız takdirde, sizi bekleyen sonuç her alanda başarısızlıktır.

Günümüzde insan ve toplumların beklentilerine uygun sonuçlar almak çabası, herşeyin üstünde tutuluyor. Bu sonucu almada sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin tartışılmaz bir misyonu olduğu kabûl ediliyor. Onun içindir ki, 21. asrın sosyologlar asrı olacağı, geçtiğimiz asrın son yıllarında dile getirilmeye başlanmıştır. Bu gerçekleri ve gelişmeleri yok farzederek devleti tartışma dışı tutup, onu kutsayan tutum çağdaş bir yaklaşım olarak kabûl görmüyor. Sosyal bilimlerin teknolojiye paralel geliştiği toplumlarda sivil toplum kavramı kamu otoritesi kavramının önüne geçmiştir. Devlet otorite üretmekten çok, hizmet aracı olarak görülüyor. Fakat Türkiye sosyal bilimler alanında, siyasi kültürde bu gelişmenin henüz farkında görünmüyor. Toplumun kimlik haritasını çizmek isteyenler sosyal bilim realitesinin oldukça uzağında duruyorlar.

Halbuki sosyal bilimlerin gereklerine ve gerçeklerine uygun bir tutum içinde olmak, herşeyden önce bizi çağını yakalamış bir toplum hâline getirecektir. Çoğulcu, katılımcı ve sivil insiyatifin fonksiyonel hâle geldiği bir toplum modeline gelişimizi sağlıyacaktır.
Sosyal bilimlerin önemi üzerinde durmanın başka nedenleri olmalıdır. Zira, gerek resmî alanda gerekse sivil alanda slogancı ve şabloncu yaklaşımların geçer değer hâline getirilmesi karşısında, sosyal bilimlerin önemini vurgulayan çabaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde dünyadaki hertürlü gelişmenin dışında kalma riski, hem fert hem de toplum açısından kaçınılmazdır. Günümüzde her alandaki gelişmelerin izlenmesi gerekiyor. Bundan daha önemlisi, her yeni olgunun, sahip olduğunuz kültürle, benimsediğiniz değer yanlarıyla telif ve senteze tabi tutulabilmesidir. Bir şiire veya şarkıya kendinizden ses ve imaj katarak “global köyü” insanlarına sunmak, yeni bir buluşun patenti ile aynı “köy” insanının karşısına çıkmak, iddialarımız arasında yer alabilmelidir. Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır. Bu büyük hedeflere, elbette yasakçı, baskıcı, sınırlayıcı ideolojik saplantılarla varılamaz. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, zor’a dayalı bir tutumun kesinlikle geleceği yoktur. Artık bütün güç “ilmin elinde”dir. O ilmin kapılarından birisi de, toplumlara medeniyet camiasında özgün bir “yürüyüş” öğreten sosyal bilimlerdir. Bu gerçeğe ilgisizlik, sizi, örnek alınan bir model değil, önüne gelen rüzgara kapılan silik ve iddiasız bir yığın haline getirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi yürüşünü terketti, başkasının yürüşünü de beceremedi” teşhisinin muhatabı hâline gelirsiniz. Kendi yürüyüş ve duruşumuzu unutmadan, başkasının faydalanılması gereken duruşlarından ilham almak, herkesin önyargılardan uzak berrak bir bilim düşüncesinde buluşmasını gerektiriyor. Kısaca toplumdaki değişim ve dönüşümlerin önüne geçerek rehberlik yapabilmek için sosyal bilimler önemli bir alandır. Geçtiğimiz asırda öyle idi, halen de öyledir. Son yıllarda, hizmet ve bilgi toplumunun şartlarına göre şekillenme çabası içindeyiz. Fakat sosyal olaylara bakışımız halen tek gözlü bir görüntü veriyor. Toplumsal gerçeklerimizin, dünyadaki gelişmelerin farkında olmadığımızı hissettiren “süreç”ler yaşıyoruz. Realiteden haberimiz yok gibi davranıyoruz. Bu ilgisizliğe medya destekli dezanformasyon çabaları eklenince, avrupa Birliğine adaylık süreci bile anlamsız hale geliyor. Çağdaş bir toplumun gereklerine uyma konusunda muhatablarımız, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakıyorlar. Samimiyetinizi, davranışlarınızda, tutarlılığınızda ve gerçekliğinizde arıyorlar. Tam bu noktada şu sözün mânâsına uygun bir kabul içinde olmamız gereği kendisini gösteriyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakki de muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, I. Cilt, 674. shf.)
Bu ifadede belirtildiği gibi, sadece sosyal hayatın değil, daha derin bir kavrayışla yaradılışın kanunlarına uygun davranma ihtiyacı evrensel bir kuraldır. Buna uygun davranmadığınız takdirde, sizi bekleyen sonuç her alanda başarısızlıktır Günümüzde insan ve toplumların beklentilerine uygun sonuçlar almak çabası, herşeyin üstünde tutuluyor. Bu sonucu almada sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin tartışılmaz bir misyonu olduğu kabûl ediliyor. Onun içindir ki, 21. asrın sosyologlar asrı olacağı, geçtiğimiz asrın son yıllarında dile getirilmeye başlanmıştır. Bu gerçekleri ve gelişmeleri yok farzederek devleti tartışma dışı tutup, onu kutsayan tutum çağdaş bir yaklaşım olarak kabûl görmüyor. Sosyal bilimlerin teknolojiye paralel geliştiği toplumlarda sivil toplum kavramı kamu otoritesi kavramının önüne geçmiştir. Devlet otorite üretmekten çok, hizmet aracı olarak görülüyor. Fakat Türkiye sosyal bilimler alanında, siyasi kültürde bu gelişmenin henüz farkında görünmüyor. Toplumun kimlik haritasını çizmek isteyenler sosyal bilim realitesinin oldukça uzağında duruyorlar.Halbuki sosyal bilimlerin gereklerine ve gerçeklerine uygun bir tutum içinde olmak, herşeyden önce bizi çağını yakalamış bir toplum hâline getirecektir. Çoğulcu, katılımcı ve sivil insiyatifin fonksiyonel hâle geldiği bir toplum modeline gelişimizi sağlıyacaktır.Sosyal bilimlerin önemi üzerinde durmanın başka nedenleri olmalıdır. Zira, gerek resmî alanda gerekse sivil alanda slogancı ve şabloncu yaklaşımların geçer değer hâline getirilmesi karşısında, sosyal bilimlerin önemini vurgulayan çabaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde dünyadaki hertürlü gelişmenin dışında kalma riski, hem fert hem de toplum açısından kaçınılmazdır. Günümüzde her alandaki gelişmelerin izlenmesi gerekiyor. Bundan daha önemlisi, her yeni olgunun, sahip olduğunuz kültürle, benimsediğiniz değer yanlarıyla telif ve senteze tabi tutulabilmesidir. Bir şiire veya şarkıya kendinizden ses ve imaj katarak “global köyü” insanlarına sunmak, yeni bir buluşun patenti ile aynı “köy” insanının karşısına çıkmak, iddialarımız arasında yer alabilmelidir.Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır.Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır. Bu büyük hedeflere, elbette yasakçı, baskıcı, sınırlayıcı ideolojik saplantılarla varılamaz. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, zor’a dayalı bir tutumun kesinlikle geleceği yoktur. Artık bütün güç “ilmin elinde”dir. O ilmin kapılarından birisi de, toplumlara medeniyet camiasında özgün bir “yürüyüş” öğreten sosyal bilimlerdir. Bu gerçeğe ilgisizlik, sizi, örnek alınan bir model değil, önüne gelen rüzgara kapılan silik ve iddiasız bir yığın haline getirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi yürüşünü terketti, başkasının yürüşünü de beceremedi” teşhisinin muhatabı hâline gelirsiniz.
Kendi yürüyüş ve duruşumuzu unutmadan, başkasının faydalanılması gereken duruşlarından ilham almak, herkesin önyargılardan uzak berrak bir bilim düşüncesinde buluşmasını gerektiriyor. Kısaca toplumdaki değişim ve dönüşümlerin önüne geçerek rehberlik yapabilmek için sosyal bilimler önemli bir alandır. Geçtiğimiz asırda öyle idi, halen de öyledir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
sosyal bilgilerin hayatımızdaki yeri ve önemi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
fadedliver adlı kullanıcıdan alıntı

SOSYAL BİLİMLERİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve
beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. İnter-disipliner dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır; nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.
Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir.


* Antropoloji
* İletişim bilimi
* Ekonomi
* Eğitim bilimi
* Coğrafya
* Tarih
* Uluslararası ilişkiler
* Dilbilim
* Siyaset bilimi
* Psikoloji
* Sosyoloji
* Müzikoloji
* Arkeoloji
* Filoloji
Eğitim ve toplum hayatımızın gelişmesinde sosyal bilimlerin etkisi o gün ne idiyse bugün de aynıdır ve belki daha fazladır. Aradan geçen zaman içinde teknolojideki baş döndürücü gelişmeye paralel olarak sosyal bilimlerin de aynı ölçüde önemi artmıştır. Bunun içindir ki, eğitim ve toplum hayatımızda başta sosyoloji olmak üzere, hukuka, iktisada, tarihe ve benzeri bilim dallarına dünden bugüne gereken ilgiyi göstermek gerekiyordu.

Karşılığını aramamız gereken soru şudur: Acaba bugün, sosyal bilimlerin toplum hayatımızdaki yeri ve tesiri nedir?

Bu soruya kestirmeden, tek kelimeyle olumlu veya olumsuz bir cevap vermeye imkân yoktur. Sosyal olaylar ve gelişmeler karşısında zaman içinde aldığımız tavır, bu sorunun cevabını verecektir.
Türkiye yirminci asrın ikinci yarısından itibaren siyasî alanda çoğulculuğa adım atarken güçlü bir heyecanla sanayileşmeye yöneliyordu. Bu yöneliş 1960 ve 1970’li yıllarda hızlı bir ivme kazandı. Sanayileşme çabalarının cazibesi, teknik ve mühendislik bilimlerini daha benimsenir hâle getirdi. Maddî hayattaki olumlu gelişmeleri ve kalkınma çabalarını toplumun hazmetmesini sağlıyacak mânevî ve fikrî ortamı yeterince geliştiremediğimiz için, zaman zaman kendisini gösteren sosyal olaylar karşısında, yönetim kademeleri yersiz bir tedirginliğe kapıldılar. “Sosyal uyanış ekonomik uyanışın önüne geçti” kaygısıyla geçmişin statükocu anlayışına dönme arayışları yaşandı.

Son yıllarda, hizmet ve bilgi toplumunun şartlarına göre şekillenme çabası içindeyiz. Fakat sosyal olaylara bakışımız halen tek gözlü bir görüntü veriyor. Toplumsal gerçeklerimizin, dünyadaki gelişmelerin farkında olmadığımızı hissettiren “süreç”ler yaşıyoruz. Realiteden haberimiz yok gibi davranıyoruz. Bu ilgisizliğe medya destekli dezanformasyon çabaları eklenince, avrupa Birliğine adaylık süreci bile anlamsız hale geliyor. Çağdaş bir toplumun gereklerine uyma konusunda muhatablarımız, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakıyorlar. Samimiyetinizi, davranışlarınızda, tutarlılığınızda ve gerçekliğinizde arıyorlar.

Tam bu noktada şu sözün mânâsına uygun bir kabul içinde olmamız gereği kendisini gösteriyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakki de muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, I. Cilt, 674. shf.)
Bu ifadede belirtildiği gibi, sadece sosyal hayatın değil, daha derin bir kavrayışla yaradılışın kanunlarına uygun davranma ihtiyacı evrensel bir kuraldır. Buna uygun davranmadığınız takdirde, sizi bekleyen sonuç her alanda başarısızlıktır.

Günümüzde insan ve toplumların beklentilerine uygun sonuçlar almak çabası, herşeyin üstünde tutuluyor. Bu sonucu almada sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin tartışılmaz bir misyonu olduğu kabûl ediliyor. Onun içindir ki, 21. asrın sosyologlar asrı olacağı, geçtiğimiz asrın son yıllarında dile getirilmeye başlanmıştır. Bu gerçekleri ve gelişmeleri yok farzederek devleti tartışma dışı tutup, onu kutsayan tutum çağdaş bir yaklaşım olarak kabûl görmüyor. Sosyal bilimlerin teknolojiye paralel geliştiği toplumlarda sivil toplum kavramı kamu otoritesi kavramının önüne geçmiştir. Devlet otorite üretmekten çok, hizmet aracı olarak görülüyor. Fakat Türkiye sosyal bilimler alanında, siyasi kültürde bu gelişmenin henüz farkında görünmüyor. Toplumun kimlik haritasını çizmek isteyenler sosyal bilim realitesinin oldukça uzağında duruyorlar.

Halbuki sosyal bilimlerin gereklerine ve gerçeklerine uygun bir tutum içinde olmak, herşeyden önce bizi çağını yakalamış bir toplum hâline getirecektir. Çoğulcu, katılımcı ve sivil insiyatifin fonksiyonel hâle geldiği bir toplum modeline gelişimizi sağlıyacaktır.
Sosyal bilimlerin önemi üzerinde durmanın başka nedenleri olmalıdır. Zira, gerek resmî alanda gerekse sivil alanda slogancı ve şabloncu yaklaşımların geçer değer hâline getirilmesi karşısında, sosyal bilimlerin önemini vurgulayan çabaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde dünyadaki hertürlü gelişmenin dışında kalma riski, hem fert hem de toplum açısından kaçınılmazdır. Günümüzde her alandaki gelişmelerin izlenmesi gerekiyor. Bundan daha önemlisi, her yeni olgunun, sahip olduğunuz kültürle, benimsediğiniz değer yanlarıyla telif ve senteze tabi tutulabilmesidir. Bir şiire veya şarkıya kendinizden ses ve imaj katarak “global köyü” insanlarına sunmak, yeni bir buluşun patenti ile aynı “köy” insanının karşısına çıkmak, iddialarımız arasında yer alabilmelidir. Günümüz “Global köy” insanının yaşadığı herhangi ahlâkî ve sosyal krize bir çözüm paketi üretmek yine aynı iddialı tutumun gereği olmalıdır. Bu büyük hedeflere, elbette yasakçı, baskıcı, sınırlayıcı ideolojik saplantılarla varılamaz. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, zor’a dayalı bir tutumun kesinlikle geleceği yoktur. Artık bütün güç “ilmin elinde”dir. O ilmin kapılarından birisi de, toplumlara medeniyet camiasında özgün bir “yürüyüş” öğreten sosyal bilimlerdir. Bu gerçeğe ilgisizlik, sizi, örnek alınan bir model değil, önüne gelen rüzgara kapılan silik ve iddiasız bir yığın haline getirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi yürüşünü terketti, başkasının yürüşünü de beceremedi” teşhisinin muhatabı hâline gelirsiniz. Kendi yürüyüş ve duruşumuzu unutmadan, başkasının faydalanılması gereken duruşlarından ilham almak, herkesin önyargılardan uzak berrak bir bilim düşüncesinde buluşmasını gerektiriyor. Kısaca toplumdaki değişim ve dönüşümlerin önüne geçerek rehberlik yapabilmek için sosyal bilimler önemli bir alandır. Geçtiğimiz asırda öyle idi, halen de öyledir.

kaynak

^bilgileri sıkılmadan uzunluğunu bahane etmeden okuyunuz lütfenMsn Happy
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

sosyal bilgilerin hayatımızdaki yeri ve önemi

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ekim 2009       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben Sosyal bilgiler dersi olmasa ne olurdu diyorum?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Ekim 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
sosyal bilgiler dersi bize ne kazandırır???
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa arkadaşlar günlük hayatta matematiğin önemi nedir lütfen yardımcı olurmu sunuz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Eylül 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
eed sosyal olmasaydı nolurdu ? lutfen cevap verin

Benzer Konular

2 Ekim 2018 / Ziyaretçi Cevaplanmış
12 Kasım 2014 / fulya Soru-Cevap
22 Ekim 2014 / sSiİnNeEmM Soru-Cevap
21 Nisan 2015 / mileyyy Soru-Cevap