Arama

Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarının tarihi ve kuruluş amaçları nedir? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 26 Mayıs 2014 Gösterim: 101.983 Cevap: 63
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ekim 2009       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TdK

Sponsorlu Bağlantılar
Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla kurulmuştur. Cemiyetin kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Sâmih Rif'at, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri'dir. Kurumun ilk başkanı Sâmih Rif'at'tır. Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmiştir. Atatürk'ün sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı sonunda Kurumun "Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın" adları ile altı kol hâlinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmiştir. Sonraki kurultaylarda bu kollardan bazıları ayrılmış, bazıları tekrar birleştirilmiş; fakat ana çatı değiştirilmemiştir. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.
Türk Dil Kurumu başlangıçtan beri çalışmalarını iki ana eksen üzerinde yürütmüştür:
1. Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak, yaptırmak;
2. Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak.
Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk (Runik) yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlâsı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir.
Türk Dil Kurumunun kuruluşuyla birlikte çağdaş Türkçede çok hızlı bir arılaştırma akımı da başlamıştır. Bizzat Atatürk'ün öncülük ettiği, Türk dilinin yabancı kökenli sözlerden temizlenmesi akımı 1935 güzüne kadar sürmüş; halkın diline girip yerleşmiş kelimelerin dilden atılması işleminden bu tarihte vazgeçilmiştir. Atatürk'ün ölümünden sonra öz Türkçe akımı Türk aydınları arasında sürekli tartışılan bir konu olmuş ve özellikle 1960'tan sonra Türk Dil Kurumu bu akımın öncülüğünü yapmaya devam etmiştir. 1980'den sonra tartışmalar durulmuş, bilimsel çalışmalar hız kazanmıştır.
HackerInside - avatarı
HackerInside
Ziyaretçi
21 Ekim 2009       Mesaj #12
HackerInside - avatarı
Ziyaretçi
TÜRK TARİH KURUMU
Türk Tarih Kurumu'nun yeniden düzenlenmesi
Madde 53 - "Atatürk'ün emir ve isteği üzerine, yüksek koruyuculuğu altında" kurulmuş olan Türk Tarih Kurumu, tüzelkişiliğe sahip, bilimsel hizmet ve faaliyette bulunacak bir kurum olarak Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun kuruluşuna dahil edilmiş ve yeniden düzenlenmiştir.
Türk Tarih Kurumu'nun amacı
Sponsorlu Bağlantılar
Madde 54 - Türk Tarih Kurumu'nun amacı, Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini, ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır.
Türk Tarih Kurumu'nun görevleri
Madde 55 - Bu Kanunun ilkeleri doğrultusunda, Türk Tarih Kurumu'nun görevleri şunlardır :
a) Türk tarihinin ve Türkiye tarihinin kaynaklarını araştırmak,incelemek, bu konularla ilgili bilimsel değerdeki araştırmaları ve eserleri yayınlamak,
b) Türk ve Türkiye tarihine ilişkin kaynakları toplamak, incelemek, gerekli görülenleri Türkçe’ye çevirmek, yaymak ve yayımlamak,
c) Türk ve Türkiye tarihini aydınlatmaya yarayacak belge ve malzemeyi toplamak, arşiv ve dokümantasyon merkezleri kurmak, niteliği belirlenen belge ve malzemeyi elde etmek için gerekli araştırmaları, incelemeleri, kazıları yapmak ve yaptırmak,
d) (a) (b) ve (c) bentlerinde belirlenen kaynaklara dayanarak Türk tarihi ve Türkiye tarihini yazmak ve yayımlamak,
e) Yeni buluşları ve bilimsel konuları yaymak ve tanıtmak üzere bilimsel toplantılar yapmak, kongreler, sergiler ve geziler düzenlemek,
f) Millî varlığımızın devamında temel unsurlardan biri olan tarih sevgisini ve bilincini kökleştirecek, geliştirecek ve yaygın hale getirecek, tarihî araştırmaları ve çalışmaları özendirecek, destekleyecek her türlü tedbiri almak, gerekli çalışma plan ve programlarını yapmak,
g) Amaç ve görevleriyle ilgili olarak, yurt içinde ve yurt dışında Türk veya Türkiye tarihi üzerinde çalışan, araştırma ve yayın yapan kurum, kuruluş ve araştırma merkezleriyle, arşivlerle işbirliğinde bulunmak, kitap, yayın ve orijinallerinden çoğaltılmış belge mübadele etmek,
h) Yüksek Kurulun onayı ile yerli veya yabancı bilimsel kuruluşlara üye olmak, temsilci göndermek, kongrelere katılmak, bu kuruluşlarla ortak araştırmalar ve çalışmalar yapmak,
ı) Yüksek Kurulun, Yüksek Kurumun ve bu Kanunun verdiği diğer görevleri yerine getirmek.


Alıntı
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

Bir araştırmanın bilimsel olabilmesi için neler gereklidir?

Bilimsel Metodoloji ise :
Bir bilginin (knowledge) bilimsel olabilmesi için nesnel (objective) bilgi olması gerekir. Bunun için de önce tasvir edilmesi (betimleme: description), sonra tarif edilmesi (tanımlama: definition), akabinde ölçülmesi (measurement) ve nihayette tasnif edilmesi (sınıflama: classification) gerekir. Bu şekilde elde edilen bilginin bir "bir işe yarama potansiyeli" olması gerekir ki üzerinde çalışılmaya değsin.
Bu safhalardan geçmeyen bilgiler ve onların temsil ettiği varlıklar özneldir (subjective), dogmatik vasıflıdır ve bilmin tarifi ve metodolojisi dışındadırlar. Bunlar inanç, itikat veya iman konusudur; değiştirilemez, tartışılamaz çünkü aşağıda anlatacağımız şekilde sınanamazlar. Dini, metafizik ve mistik bilgiler bu özelliktedir. Bunların bilime enjeksiyonu ancak kaos yaratır.
Daha sonra bu bilgiden hareketle bir ön fikir (assumption: zan) üretilir; yani "zannedilir". Bu ön fikir mevcut bulgular, teoriler (theory: kuram) ve varsayımlarla mukayese edildikten sonra bir varsayım (hypothesis) ortaya atılır. Bu hipotezi test edip geçerli (valid), güvenilir (reliabl) kılabilmek için bir araştırma deseni (design) inşa edilir. Eğer bu iş için kullanacağımız gereçler (tool) geçerli ve güvenilir değilse, önce bunlar tasarlanıp geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılarak kullanılabilir hâle getirilir. Önceden bu aşamalardan geçmiş araçlar mevcut ise tabii ki kullanılabilir.
Araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini en önemli olarak belirleyen hususlardan bir tanesi de tarafsızlık (non-biasedness) ilkesidir. Hipotezimizi sınamak istememiz, araştırmamızın veya deneyimizin tarafgir olmasını asla gerektirmez, hâttâ doğrusu olmamasıdır. Bu sebeple de, deseni hazırlarken yanlış pozitif (false positive) veya yanlış negatif (false negative) sonuçlardan bizi koruyacak bütün bulaşıklıklardan (contaminations) arınmış olmalıyızdır. Sonucu bu yönlerde etkileyebilecek bütün harici veya dahili etkileri olabildiğince asgariye düşürmemiz gerekir.
Daha sonra araştırma veya deney yapılır. Sonuçlar dünyaca kabûl görmüş istatistiksel analizlerden geçirilir. Bunu yaparken şuurdışı veya şuurlu tarafgirlikten kaçınmak için konuya kör (blind) bir istatistikçi tarafından da sonuçlar gözden geçirilir.
Yayın aşamasında, sonuçların anlamlılığı (significance), bunun derecesi ve varsayımın haklılık derecesi tartışılır. Çalışmanın kısıtlılıkları (limitations) varsa (yeterince örneklem olmaması, kaçınılmaz bulaşıklıkların muhtemel etkileri vs.) bunlar dürüstçe belirtilir.
Daha sonra bu yazı güvenilir ve hakemli bir dergiye gönderilir. Hakemlerden gelen eleştiriler sebebiyle gerekirse 10-15 kere gözden geçirilir (revision).
Sonunda da yayınlanır. Buna rağmen ciddi eleştiriler gelebilir ve teyit çalışmaları (replication studies) yapılmadıkça 1. dereceden kanıt olarak kabûl edilmez.
Bu na kanıta (delile) dayalı bilim (evidence based science) denir.
Masaru Emoto'nun suyun duadan etkilerini anlatan "çalışması" da, duanın kalb krizinden veya başka bir illetten koruyucu etkisiyle ilgili çalışmaların çoğu da bu sebeple kâzip bilim (sham science) veya yalancı bilim (pseudoscience) düzeyindedir ve itibarlı çevrelerce kaale alınmazlar. Daha çok halkı oyalayan sansasyonlar veya spektaküler oyalamalar hâlinde ortada dolanırlar.
Ve.... Bunca zahmetle elde edilen bilgi daha yayınlandığında eskimiştir ve yeni bilgilerce çürütülecek veya değişecektir.
Bu da Sir Karl Popper'ın ortaya koyduğu yanlışlanabilirlik ilkesinin (falsifaibility principle) vazgeçilmezliğinin bir göstergesidir.
Tabii ki bütün bunlar somut sistemlerle uğraşan doğabilimlerinde, tıpta, biyolojide, jeolojide vs. daha bir geçerlidir. Anlam sistemleriyle uğraşan teorik fizik ve matematik gibi bilimlerde işler daha da karışır ve devreye diyalektik mantık, puslu (fuzzy) mantık ve Heisenberg'in belirsizlik ilkesi girer. Kuantum araştırmalarında ise uçuş serbestçedir ama önce bütün temel bilgilere ileri derecede vakıf olmayı gerektirir.
Tarih bir bilim midir dersek, daima galiplerin yazdığı bilgiler yumağından bitaraf hakikati yakalamak çok zordur. Soykırım "keşifleri", çeşit çeşit icatlar göz önüne alındığında, tarih aslında ideolojidir; dolayısıyla da bilim değil bilgidir. Bu bilginin ne kadar nesnel (objective), ne kadar öznel (subjective) olduğu tam bilinemez.
Peki, psikiyatri bilim midir? Biyolojik, psikofarmakolojik, sinirbilimsel, deneysel psikolojiden mülhem alt dallarıyla bir bilim dalı olduğu kesindir. Buna karşılık, yanlışlanabilme ilkesine ters düşen ve varsayımlarını a priori doğru kabûl ederek sonuçları ona göre yordayan (prediction) psikanalitik ve sair teoriler bilimsel değildir; bilimselleşmek için bilimsel olan dallarla işbirliğine giderek doğru iş yapmaktadır. Klinik psikiyatri ise yanlışlanabilme ve gelişebilme ilkelerine uyduğu için bilimseldir.
Parsimoni İlkesi Nedir?
Eskiden "postüladan tasarruf kaidesi" de denen parsimoni (parsimony) ilkesi, "iki kabûl edilebilir izah varsa, en basit olanı en doğrusudur" düsturudur. Bu ilkenin güçlü yanı gereksiz ve fuzuli araştırmaları ve ayrıntıda boğulmayı önlemesi, zayıf yanı ise komorbiditeyi gözardı etmesidir.
Peki, Bir İnsan Hem Bir İnanca (Dini, İdeolojik veya Mistik) Sahip Olup, Hem de Bilim Adamı Olamaz mı?
Tabii ki olabilir. Dünyada geçmişte ve hâlde bunun pek çok örnekleri mevcuttur. Muhtemelen artarak da olacaktır. Önemli olan sapla samanı karıştırmamayı, bilim adamı kimliğiyle (scientist identity) kendini aşan kimliğini (self-transcendent identity) karıştırmamaktır. Dini-mistik ritüelik davranışlar ta hayvanlar aleminden insan türüne kadar devam eden bir süreklilik gösterirler. Kurumsallaşma ve bilinçli inanç (iman) ise Homo sapiens sapiens'te gerçekleşmiştir. İnsan türü kendini aşmaya muktedir hâttâ mahkûm olan tek türdür. Adam gibi adamlar hem ilmi hem de imanı aynı yürek ve dimağda taşıyabilirler ve asla ikisinin de mutaassıbı olmazlar.
Son düzenleyen HackerInside; 21 Ekim 2009 21:35 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2009       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluş amacını maddeler halinde söyler misiniz?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2009       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bilmiom nolur yazın
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2009       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben de çok merak ediyorum nolur yazın
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
9 Kasım 2009       Mesaj #16
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluş amacını maddeler halinde söyler misiniz?

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

bilmiom nolur yazın

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ben de çok merak ediyorum nolur yazın

TÜRK TARİH KURUMU
Türk Tarih Kurumu'nun yeniden düzenlenmesi
Madde 53 - "Atatürk'ün emir ve isteği üzerine, yüksek koruyuculuğu altında" kurulmuş olan Türk Tarih Kurumu, tüzelkişiliğe sahip, bilimsel hizmet ve faaliyette bulunacak bir kurum olarak Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun kuruluşuna dahil edilmiş ve yeniden düzenlenmiştir.
Türk Tarih Kurumu'nun amacı
Madde 54 - Türk Tarih Kurumu'nun amacı, Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini, ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır.
Türk Tarih Kurumu'nun görevleri
Madde 55 - Bu Kanunun ilkeleri doğrultusunda, Türk Tarih Kurumu'nun görevleri şunlardır :
a) Türk tarihinin ve Türkiye tarihinin kaynaklarını araştırmak,incelemek, bu konularla ilgili bilimsel değerdeki araştırmaları ve eserleri yayınlamak,
b) Türk ve Türkiye tarihine ilişkin kaynakları toplamak, incelemek, gerekli görülenleri Türkçe’ye çevirmek, yaymak ve yayımlamak,
c) Türk ve Türkiye tarihini aydınlatmaya yarayacak belge ve malzemeyi toplamak, arşiv ve dokümantasyon merkezleri kurmak, niteliği belirlenen belge ve malzemeyi elde etmek için gerekli araştırmaları, incelemeleri, kazıları yapmak ve yaptırmak,
d) (a) (b) ve (c) bentlerinde belirlenen kaynaklara dayanarak Türk tarihi ve Türkiye tarihini yazmak ve yayımlamak,
e) Yeni buluşları ve bilimsel konuları yaymak ve tanıtmak üzere bilimsel toplantılar yapmak, kongreler, sergiler ve geziler düzenlemek,
f) Millî varlığımızın devamında temel unsurlardan biri olan tarih sevgisini ve bilincini kökleştirecek, geliştirecek ve yaygın hale getirecek, tarihî araştırmaları ve çalışmaları özendirecek, destekleyecek her türlü tedbiri almak, gerekli çalışma plan ve programlarını yapmak,
g) Amaç ve görevleriyle ilgili olarak, yurt içinde ve yurt dışında Türk veya Türkiye tarihi üzerinde çalışan, araştırma ve yayın yapan kurum, kuruluş ve araştırma merkezleriyle, arşivlerle işbirliğinde bulunmak, kitap, yayın ve orijinallerinden çoğaltılmış belge mübadele etmek,
h) Yüksek Kurulun onayı ile yerli veya yabancı bilimsel kuruluşlara üye olmak, temsilci göndermek, kongrelere katılmak, bu kuruluşlarla ortak araştırmalar ve çalışmalar yapmak,
ı) Yüksek Kurulun, Yüksek Kurumun ve bu Kanunun verdiği diğer görevleri yerine getirmek.


Alıntı

Bir araştırmanın bilimsel olabilmesi için neler gereklidir?

Bilimsel Metodoloji ise :
Bir bilginin (knowledge) bilimsel olabilmesi için nesnel (objective) bilgi olması gerekir. Bunun için de önce tasvir edilmesi (betimleme: description), sonra tarif edilmesi (tanımlama: definition), akabinde ölçülmesi (measurement) ve nihayette tasnif edilmesi (sınıflama: classification) gerekir. Bu şekilde elde edilen bilginin bir "bir işe yarama potansiyeli" olması gerekir ki üzerinde çalışılmaya değsin.
Bu safhalardan geçmeyen bilgiler ve onların temsil ettiği varlıklar özneldir (subjective), dogmatik vasıflıdır ve bilmin tarifi ve metodolojisi dışındadırlar. Bunlar inanç, itikat veya iman konusudur; değiştirilemez, tartışılamaz çünkü aşağıda anlatacağımız şekilde sınanamazlar. Dini, metafizik ve mistik bilgiler bu özelliktedir. Bunların bilime enjeksiyonu ancak kaos yaratır.
Daha sonra bu bilgiden hareketle bir ön fikir (assumption: zan) üretilir; yani "zannedilir". Bu ön fikir mevcut bulgular, teoriler (theory: kuram) ve varsayımlarla mukayese edildikten sonra bir varsayım (hypothesis) ortaya atılır. Bu hipotezi test edip geçerli (valid), güvenilir (reliabl) kılabilmek için bir araştırma deseni (design) inşa edilir. Eğer bu iş için kullanacağımız gereçler (tool) geçerli ve güvenilir değilse, önce bunlar tasarlanıp geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılarak kullanılabilir hâle getirilir. Önceden bu aşamalardan geçmiş araçlar mevcut ise tabii ki kullanılabilir.
Araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini en önemli olarak belirleyen hususlardan bir tanesi de tarafsızlık (non-biasedness) ilkesidir. Hipotezimizi sınamak istememiz, araştırmamızın veya deneyimizin tarafgir olmasını asla gerektirmez, hâttâ doğrusu olmamasıdır. Bu sebeple de, deseni hazırlarken yanlış pozitif (false positive) veya yanlış negatif (false negative) sonuçlardan bizi koruyacak bütün bulaşıklıklardan (contaminations) arınmış olmalıyızdır. Sonucu bu yönlerde etkileyebilecek bütün harici veya dahili etkileri olabildiğince asgariye düşürmemiz gerekir.
Daha sonra araştırma veya deney yapılır. Sonuçlar dünyaca kabûl görmüş istatistiksel analizlerden geçirilir. Bunu yaparken şuurdışı veya şuurlu tarafgirlikten kaçınmak için konuya kör (blind) bir istatistikçi tarafından da sonuçlar gözden geçirilir.
Yayın aşamasında, sonuçların anlamlılığı (significance), bunun derecesi ve varsayımın haklılık derecesi tartışılır. Çalışmanın kısıtlılıkları (limitations) varsa (yeterince örneklem olmaması, kaçınılmaz bulaşıklıkların muhtemel etkileri vs.) bunlar dürüstçe belirtilir.
Daha sonra bu yazı güvenilir ve hakemli bir dergiye gönderilir. Hakemlerden gelen eleştiriler sebebiyle gerekirse 10-15 kere gözden geçirilir (revision).
Sonunda da yayınlanır. Buna rağmen ciddi eleştiriler gelebilir ve teyit çalışmaları (replication studies) yapılmadıkça 1. dereceden kanıt olarak kabûl edilmez.
Bu na kanıta (delile) dayalı bilim (evidence based science) denir.
Masaru Emoto'nun suyun duadan etkilerini anlatan "çalışması" da, duanın kalb krizinden veya başka bir illetten koruyucu etkisiyle ilgili çalışmaların çoğu da bu sebeple kâzip bilim (sham science) veya yalancı bilim (pseudoscience) düzeyindedir ve itibarlı çevrelerce kaale alınmazlar. Daha çok halkı oyalayan sansasyonlar veya spektaküler oyalamalar hâlinde ortada dolanırlar.
Ve.... Bunca zahmetle elde edilen bilgi daha yayınlandığında eskimiştir ve yeni bilgilerce çürütülecek veya değişecektir.
Bu da Sir Karl Popper'ın ortaya koyduğu yanlışlanabilirlik ilkesinin (falsifaibility principle) vazgeçilmezliğinin bir göstergesidir.
Tabii ki bütün bunlar somut sistemlerle uğraşan doğabilimlerinde, tıpta, biyolojide, jeolojide vs. daha bir geçerlidir. Anlam sistemleriyle uğraşan teorik fizik ve matematik gibi bilimlerde işler daha da karışır ve devreye diyalektik mantık, puslu (fuzzy) mantık ve Heisenberg'in belirsizlik ilkesi girer. Kuantum araştırmalarında ise uçuş serbestçedir ama önce bütün temel bilgilere ileri derecede vakıf olmayı gerektirir.
Tarih bir bilim midir dersek, daima galiplerin yazdığı bilgiler yumağından bitaraf hakikati yakalamak çok zordur. Soykırım "keşifleri", çeşit çeşit icatlar göz önüne alındığında, tarih aslında ideolojidir; dolayısıyla da bilim değil bilgidir. Bu bilginin ne kadar nesnel (objective), ne kadar öznel (subjective) olduğu tam bilinemez.
Peki, psikiyatri bilim midir? Biyolojik, psikofarmakolojik, sinirbilimsel, deneysel psikolojiden mülhem alt dallarıyla bir bilim dalı olduğu kesindir. Buna karşılık, yanlışlanabilme ilkesine ters düşen ve varsayımlarını a priori doğru kabûl ederek sonuçları ona göre yordayan (prediction) psikanalitik ve sair teoriler bilimsel değildir; bilimselleşmek için bilimsel olan dallarla işbirliğine giderek doğru iş yapmaktadır. Klinik psikiyatri ise yanlışlanabilme ve gelişebilme ilkelerine uyduğu için bilimseldir.
Parsimoni İlkesi Nedir?
Eskiden "postüladan tasarruf kaidesi" de denen parsimoni (parsimony) ilkesi, "iki kabûl edilebilir izah varsa, en basit olanı en doğrusudur" düsturudur. Bu ilkenin güçlü yanı gereksiz ve fuzuli araştırmaları ve ayrıntıda boğulmayı önlemesi, zayıf yanı ise komorbiditeyi gözardı etmesidir.
Peki, Bir İnsan Hem Bir İnanca (Dini, İdeolojik veya Mistik) Sahip Olup, Hem de Bilim Adamı Olamaz mı?
Tabii ki olabilir. Dünyada geçmişte ve hâlde bunun pek çok örnekleri mevcuttur. Muhtemelen artarak da olacaktır. Önemli olan sapla samanı karıştırmamayı, bilim adamı kimliğiyle (scientist identity) kendini aşan kimliğini (self-transcendent identity) karıştırmamaktır. Dini-mistik ritüelik davranışlar ta hayvanlar aleminden insan türüne kadar devam eden bir süreklilik gösterirler. Kurumsallaşma ve bilinçli inanç (iman) ise Homo sapiens sapiens'te gerçekleşmiştir. İnsan türü kendini aşmaya muktedir hâttâ mahkûm olan tek türdür. Adam gibi adamlar hem ilmi hem de imanı aynı yürek ve dimağda taşıyabilirler ve asla ikisinin de mutaassıbı olmazlar.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2009       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk Tarih Kurumu'nun kuruluş amacı nedir?

merhaba arkadaşlar bu site bazı sorularımızın cevabını çok iyi veriyor teşekkürler ve sorum şu:
-TTK'nin ve TDK'nin kuruluş amacı
Son düzenleyen Misafir; 18 Kasım 2009 20:10 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Kasım 2009       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarihçe

Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla kurulmuştur. Cemiyetin kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Sâmih Rif'at, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri'dir. Kurumun ilk başkanı Sâmih Rif'at'tır. Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmiştir. Atatürk'ün sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı sonunda Kurumun "Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın" adları ile altı kol hâlinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmiştir. Sonraki kurultaylarda bu kollardan bazıları ayrılmış, bazıları tekrar birleştirilmiş; fakat ana çatı değiştirilmemiştir. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.
Türk Dil Kurumu başlangıçtan beri çalışmalarını iki ana eksen üzerinde yürütmüştür:
1. Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak, yaptırmak;
2. Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak.
Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk (Runik) yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlâsı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir.
Türk Dil Kurumunun kuruluşuyla birlikte çağdaş Türkçede çok hızlı bir arılaştırma akımı da başlamıştır. Bizzat Atatürk'ün öncülük ettiği, Türk dilinin yabancı kökenli sözlerden temizlenmesi akımı 1935 güzüne kadar sürmüş; halkın diline girip yerleşmiş kelimelerin dilden atılması işleminden bu tarihte vazgeçilmiştir. Atatürk'ün ölümünden sonra öz Türkçe akımı Türk aydınları arasında sürekli tartışılan bir konu olmuş ve özellikle 1960'tan sonra Türk Dil Kurumu bu akımın öncülüğünü yapmaya devam etmiştir. 1980'den sonra tartışmalar durulmuş, bilimsel çalışmalar hız kazanmıştır.
Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Bu iki kurumun bütçesi bugün de Atatürk'ün mirasından karşılanmaktadır. Bu miras bugün Türkiye'nin en büyük bankalarından biri olan Türkiye İş Bankası sermayesinin %28,9'unu oluşturmaktadır.
Türk Dil Kurumunun yapısıyla ilgili ilk önemli değişiklik 1951 yılındaki olağanüstü kurultayda yapılmıştır. Atatürk'ün sağlığında Millî Eğitim Bakanının Kurum başkanı olmasını sağlayan tüzük maddesi 1951'de değiştirilmiş; böylece Kurumun devletle bağlantısı koparılmıştır. İkinci önemli yapı değişikliği 1982-1983 yıllarında gerçekleştirilmiştir. 1982'de kabul edilen ve şu anda da yürürlükte olan Anayasa ile Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, bir Anayasa kuruluşu olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altına alınmış; böylece devletle olan bağlar yeniden ve daha güçlü olarak kurulmuştur.
Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama yılını açış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:
Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. (Alkışlar)Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim.
Atatürk'ün bu dileği dikkate alınarak her iki kurum da böylece akademik bir yapıya kavuşturulmuştur.
Bugün Türk Dil Kurumu, 20'si Yüksek Öğretim Kurumu; 20'si Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurulu tarafından seçilen 40 asıl üyeye sahiptir. Üyelerin büyük çoğunluğu Türk üniversitelerinde çalışan Türkologlardır. Başbakanın önerisiyle Cumhurbaşkanınca tayin edilen Kurum Başkanı ve 40 asıl üye Bilim Kurulunu oluşturur. Kurumun bilimsel çalışmaları bu kurul tarafından plânlandığı gibi yönetim işlerini üstlenen Yürütme Kurulu ile bilimsel çalışmaları yürüten Kol ve Komisyonların üyeleri de bu kurul tarafından seçilir.
Bilimsel çalışmaları yürüten kollar şunlardır:

1. Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu,
2. Gramer Bilim ve Uygulama Kolu,
3. Dil Bilimi Bilim ve Uygulama Kolu,
4. Terim Bilim ve Uygulama Kolu,
5. Ağız Araştırmaları Bilim ve Uygulama Kolu,
6. Kaynak Eserler Bilim ve Uygulama Kolu.
Türkiye Türkçesinin çağdaş sözlüğünü sürekli geliştirerek yayımlayan ve Genel Ağ ortamında sürekli güncelleyen Türk Dil Kurumu, İmlâ Kılavuzu'nu 2000 yılında yayımlamış olup, 2004 yılında İlköğretim Okulları için İmlâ Kılavuzu' nu yayımlamıştır. 1998 yılı içinde 9. baskısı çıkmış olan Türkçe Sözlük'te 75.000 civarında kelime yer almıştır.
Son dönemde, yılda 30-40 bilimsel eseri yayın dünyasına kazandıran Türk Dil Kurumunun üç süreli yayını da bulunmaktadır. Güncel dil konularını ve geniş kitlenin anlayacağı dilde yazılmış araştırmaları içine alan Türk Dili dergisi ayda bir yayımlanmaktadır. Altı ayda bir yayımlanan Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi; Kazak, Kırgız, Tatar vb. Türk topluluklarının dil ve edebiyatlarıyla ilgili araştırmalara yer verir. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten ise tamamen bilimsel araştırmaları içine alır ve yılda bir sayı yayımlanır.
Türk Dil Kurumunda şu anda, üç proje yürütülmektedir:

1. Türklük Bilimi (Türkoloji) Alanında Yabancıların Eserlerinin Türkçeye Çevrilmesi Projesi,
2. Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi,
3. Mühendislik Terimleri Sözlüğü Projesi.
Kurumumuzun biten projeleri ise şunlardır:

1. Türkiye Türkçesi Sözlükleri Projesi,
2. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri ve Şiveleri Sözlüğü ve Grameri Saha Araştırması Projesi,
3. Türkiye Türkçesi ve Tarihî Devirler Yazı Dilleri Grameri Projesi,
4. Göktürk (Runik) Yazılı Belge, Yazıt ve Anıtların Albümü Projesi.
Türk Dil Kurumu 800'e ulaşan yayını, 40 Bilim Kurulu üyesi, 17 uzmanı, 56 çalışanı ve zengin bir araştırma kütüphanesiyle Türkiye'nin saygın bilim kuruluşlarından biri olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2009       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
26 eylül 1932 günü 1.dil kurultayının toplanma amacı?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2009       Mesaj #20
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ya Arkadaşlar Bukadar Kısamı Amaçları?? Birazdaha Uzun Yokmu ? Msn Sad

Benzer Konular

1 Nisan 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
17 Ekim 2017 / Misafir Cevaplanmış
24 Ocak 2014 / Misafir Cevaplanmış
11 Temmuz 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış