Arama

"Cumhuriyet ve Gelecek" temalı kompozisyon çalışması nasıl yapılır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 6 Haziran 2017 Gösterim: 7.308 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ekim 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Cumhuriyet ve Gelecek" temalı kompozisyon çalışması nasıl yapılır?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Bu tür istekleri karşılamıyoruz.Kompozisyon yazmak size verilen bir ödevdir.Ancak aşağıdaki bilgileri inceleyerek kompozisyon yazabilirsiniz.

Sponsorlu Bağlantılar
Cumhuriyeti 84 Yılda Nereden Nereye Getirdik?
16. yılında doğduğum Cumhuriyetin çeyrek yüzyılı tamamlamasını, törenlerini çok iyi anımsıyorum.
O zaman bugünkünden daha yoksul, ama çağdaş uygarlık düzeyini yakalama umudunu hâlâ yitirmemiş insanlardık.
O zamanlar Avrupa Birliği yoktu ki, oraya aday olaydık.
Ama şimdilerde, tasarlanan, fakat görünür gelecekte gerçekleşme umudu olmayan AB üyeliği ile çağdaş uygarlık düzeyini yakalama hedefi birbirleriyle karıştı, özdeşleşti adeta...
Oysa 1948 29 Ekimi’nde, hem çağdaş uygarlık ülküsüne, hem Avrupa’ya, Cumhuriyetin 84 yaşının son 24 saatini yaşadığı bugünkünden daha yakındık.
Temelinde, laiklik ve eğitim seferberliği yatan Cumhuriyet bu iki hedefine de varamadı, öyle olunca da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşamadı, Avrupa’ya da katılamadı.
Bir gerçeği artık açıklıkla görmemiz gerekir. Türkiye Cumhuriyeti, sıkı bağlarla bağlandığı Avrupa’nın birliğine, şu ya da bu şekilde, bir yerden, bir formülle eklemlenebilir, ama hiçbir zaman, öbür üyelerle eşit koşullarda ortak olamaz.
Burada kusuru yalnız Avrupalılarda aramak büyük yanlıştır. İslami cumhuriyetlerin Avrupa’da yeri olmadığını ve Türkiye’nin de bugünkü sosyo-ekonomik, politik yapısıyla AB’ye uyum sağlayacak düzeye gelmediğini görmemiz gerek.
***
Cumhuriyeti, cumhurun kendi yöneticilerini kendisinin seçmesi biçimindeki dar anlamıyla yorumlarsak, özgür iradenin ürünü olan 1950 seçimleriyle onun hedefine vardığımızı söylemek mümkündür.
Ama Cumhuriyeti, yalnız yöneticilerin seçimiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda çağdaş, katılımcı, çoğulcu bir demokrasiye varmak olarak yorumlarsak, onu hâlâ toplumsal yaşama geçiremediğimizi söylemek zorundayız.
Cumhuriyetin en büyük siyasal başarısı, cumhurun yöneticilerini, kendi özgür iradesiyle seçmesini sağlamak olmuştur. Çok partili rejim dediğimiz sistemin getirdiği bir sonuçtur bu.
Devleti kuran tek partiden çok partili rejime sarsıntısız, darbesiz geçişi sağlayan cumhuriyetin kurucu iradesinin özündeki demokratik tohumlar ile tek partinin o günkü liderinin kararlı tutumu olmuştur ki, burada dış etkenlerin de rolü vardır.
Ama tek partiden çok partili düzene geçişte sağlanan başarı, çok partili ama tek boyutlu rejimden çoğulcu demokrasiye geçişte sağlanabilmiş değildir.
Eğer değişim ve dönüşümü bir başarı ölçütü olarak kabul ederseniz, o zaman Cumhuriyetin tek partili döneminin demokratik olarak, çok partili döneminden çok daha başarılı olduğunu da kabul etmek durumunda kalırsınız.
Nüfusun fiziki olarak kentleştiği sanılırken, gerçekte kentlerin bile hızla köyleştiği ve köylükültürünün tümüyle egemen olduğu bir toplumda, farklılıklara saygı, katılım, çoğulculuk gibi kavramların gelişmesini bekleyemezsiniz.
***
Cumhuriyetin olduğu kadar demokrasinin de, temel altyapı kurumlarının oluşmasında, nasıl ki tek parti yönetimleri kendini izleyenlerden daha başarılı olmuşlarsa, tek partinin işleyişte hiç de demokratik olmamasına karşın, ana hedefinde de, çok partili yönetimlerinden demokrasi açısından daha ileri dönük olduğunu söylemek mümkündür. Şöyle ki, çok partili yönetimler, devraldıkları sistemi daha demokratik ve katılımcı yapmak yerine, inatla bir çoğunlukçulukta (üstelik gerçek çoğunluğu da sahip olamayıp, yalnızca sandıkta en çok oyu alan anlamında bir çoğunlukçuluk) debelenmeye ittikleri de bir gerçektir.
Türkiye’de şu anda işbaşında bulunanlar, milli irade adına, iktidar erkini tekelleştiren, farklılıkları silmeyi amaçlayan, kendi nispi çoğunluğunun diktasını getirmeye yönelen bir tutum içindedirler ki, bu da çağdaş demokrasiye taban tabana zıt bir durumdur.
Cumhuriyetin kurucu iradesine ve önderi Mustafa Kemalin yönelimlerine uygun bir doğrultuda ilerlemediği, artık bundan böyle de ilerleyemeyeceği kesindir.
İlk kurucu iradeden geriye ne kalacağını, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan laiklik ilkesinin bu ülkede bir süre daha yaşayıp yaşayamayacağını şimdiden kestirmek güçtür. Onun bekası ancak Cumhuriyetin kendisini koruma içgüdüsünün toplumda kök salmasıyla mümkün olacaktır.
Bunun olup olmayacağını da önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Benim çocukluğumda, Cumhuriyet bayramlarında umut vardı.
Zavallı şimdiki çocuklar...
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 06:09
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
25 Ekim 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Bu tür istekleri karşılamıyoruz.Kompozisyon yazmak size verilen bir ödevdir.Ancak aşağıdaki bilgileri inceleyerek kompozisyon yazabilirsiniz.

Sponsorlu Bağlantılar
Cumhuriyeti 84 Yılda Nereden Nereye Getirdik?
16. yılında doğduğum Cumhuriyetin çeyrek yüzyılı tamamlamasını, törenlerini çok iyi anımsıyorum.
O zaman bugünkünden daha yoksul, ama çağdaş uygarlık düzeyini yakalama umudunu hâlâ yitirmemiş insanlardık.
O zamanlar Avrupa Birliği yoktu ki, oraya aday olaydık.
Ama şimdilerde, tasarlanan, fakat görünür gelecekte gerçekleşme umudu olmayan AB üyeliği ile çağdaş uygarlık düzeyini yakalama hedefi birbirleriyle karıştı, özdeşleşti adeta...
Oysa 1948 29 Ekimi’nde, hem çağdaş uygarlık ülküsüne, hem Avrupa’ya, Cumhuriyetin 84 yaşının son 24 saatini yaşadığı bugünkünden daha yakındık.
Temelinde, laiklik ve eğitim seferberliği yatan Cumhuriyet bu iki hedefine de varamadı, öyle olunca da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşamadı, Avrupa’ya da katılamadı.
Bir gerçeği artık açıklıkla görmemiz gerekir. Türkiye Cumhuriyeti, sıkı bağlarla bağlandığı Avrupa’nın birliğine, şu ya da bu şekilde, bir yerden, bir formülle eklemlenebilir, ama hiçbir zaman, öbür üyelerle eşit koşullarda ortak olamaz.
Burada kusuru yalnız Avrupalılarda aramak büyük yanlıştır. İslami cumhuriyetlerin Avrupa’da yeri olmadığını ve Türkiye’nin de bugünkü sosyo-ekonomik, politik yapısıyla AB’ye uyum sağlayacak düzeye gelmediğini görmemiz gerek.
***
Cumhuriyeti, cumhurun kendi yöneticilerini kendisinin seçmesi biçimindeki dar anlamıyla yorumlarsak, özgür iradenin ürünü olan 1950 seçimleriyle onun hedefine vardığımızı söylemek mümkündür.
Ama Cumhuriyeti, yalnız yöneticilerin seçimiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda çağdaş, katılımcı, çoğulcu bir demokrasiye varmak olarak yorumlarsak, onu hâlâ toplumsal yaşama geçiremediğimizi söylemek zorundayız.
Cumhuriyetin en büyük siyasal başarısı, cumhurun yöneticilerini, kendi özgür iradesiyle seçmesini sağlamak olmuştur. Çok partili rejim dediğimiz sistemin getirdiği bir sonuçtur bu.
Devleti kuran tek partiden çok partili rejime sarsıntısız, darbesiz geçişi sağlayan cumhuriyetin kurucu iradesinin özündeki demokratik tohumlar ile tek partinin o günkü liderinin kararlı tutumu olmuştur ki, burada dış etkenlerin de rolü vardır.
Ama tek partiden çok partili düzene geçişte sağlanan başarı, çok partili ama tek boyutlu rejimden çoğulcu demokrasiye geçişte sağlanabilmiş değildir.
Eğer değişim ve dönüşümü bir başarı ölçütü olarak kabul ederseniz, o zaman Cumhuriyetin tek partili döneminin demokratik olarak, çok partili döneminden çok daha başarılı olduğunu da kabul etmek durumunda kalırsınız.
Nüfusun fiziki olarak kentleştiği sanılırken, gerçekte kentlerin bile hızla köyleştiği ve köylükültürünün tümüyle egemen olduğu bir toplumda, farklılıklara saygı, katılım, çoğulculuk gibi kavramların gelişmesini bekleyemezsiniz.
***
Cumhuriyetin olduğu kadar demokrasinin de, temel altyapı kurumlarının oluşmasında, nasıl ki tek parti yönetimleri kendini izleyenlerden daha başarılı olmuşlarsa, tek partinin işleyişte hiç de demokratik olmamasına karşın, ana hedefinde de, çok partili yönetimlerinden demokrasi açısından daha ileri dönük olduğunu söylemek mümkündür. Şöyle ki, çok partili yönetimler, devraldıkları sistemi daha demokratik ve katılımcı yapmak yerine, inatla bir çoğunlukçulukta (üstelik gerçek çoğunluğu da sahip olamayıp, yalnızca sandıkta en çok oyu alan anlamında bir çoğunlukçuluk) debelenmeye ittikleri de bir gerçektir.
Türkiye’de şu anda işbaşında bulunanlar, milli irade adına, iktidar erkini tekelleştiren, farklılıkları silmeyi amaçlayan, kendi nispi çoğunluğunun diktasını getirmeye yönelen bir tutum içindedirler ki, bu da çağdaş demokrasiye taban tabana zıt bir durumdur.
Cumhuriyetin kurucu iradesine ve önderi Mustafa Kemalin yönelimlerine uygun bir doğrultuda ilerlemediği, artık bundan böyle de ilerleyemeyeceği kesindir.
İlk kurucu iradeden geriye ne kalacağını, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan laiklik ilkesinin bu ülkede bir süre daha yaşayıp yaşayamayacağını şimdiden kestirmek güçtür. Onun bekası ancak Cumhuriyetin kendisini koruma içgüdüsünün toplumda kök salmasıyla mümkün olacaktır.
Bunun olup olmayacağını da önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Benim çocukluğumda, Cumhuriyet bayramlarında umut vardı.
Zavallı şimdiki çocuklar...
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 06:11
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
28 Kasım 2010       Mesaj #3
ener - avatarı
Ziyaretçi
GeLeCeK ZaMaN
Duyuramayacaksın sesini. Kesilmez çığlıklar atacak,nefes nefese kalacaksın sonunda. Sesini duyan olmayacak. YORULACAKSIN!
Vazgeçmeyi bile düşüneceksin. Tek başına giderken bırakıp her şeyi,sürüye karışmak gelecek aklına. Bütün bir şehir uykudayken,ilk defa yıldızları tek tek söndürmeden yatmak geçecek aklından.
Nadasa bırakacaksın kalbini çağlar boyu. Herkesten önce yatıp,herkesten sonra kalkmaya başlayacaksın. Gayen kalmayacak nefes almak için,biyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için sürdüreceksin yaşamını. Aşkın varlığına inanmayan,kalbi buz gibi ve yüreği heyecanla çarpmayan biri olacaksın.
Merkezinde kendin olan bir dünyan olacak ve o dünyada senden başka kimse var olmayacak. Kendi başına bir güneş sistemi kuracaksın,güneşin de gezegenin de sen olacaksın. İnsanlar sana yaşarken ölmüş gözüyle bakacaklar.
Sen,kendi sonsuz boşluğunda sessiz sedasız yol alacaksın. Kendi yörüngende tek başına dolanacaksın uzun zaman. Birileri uğruna başı sonu belli olmayan gelip gitmelerin son bulacak. Kendi yarattığın o gezegene gelgitler yapan bir uydu bile koymayacaksın,çünkü kimse sana uymayacak,BİLECEKSİN!
Oluşumunu tamamladığını sanıp,YANILACAKSIN!
….derken….
Yüzlerce yıl suskunluğunu koruyan volkanlar içten içe ısınmaya başlayacak. Depremler boy gösterecek,fırtınalar kopacak,buzul çağın,çağlayanlara yenik düşecek.
Kendi içinde varlığından bile haberdar olmadığın kıtalar keşfedecek,ŞAŞIRACAKSIN!
Milyonlarca yıldır sağında solunda durmakta olan gezegenler çarpacak gözüne.
Sesini duyacaklar. Dinecek yorgunluğun. Vazgeçmeyeceksin. Ezberlediğin tüm acıları,kederleri unutacaksın. Bir anda. Yağmurların neden yağdığını anlayacaksın. Ve anlayacaksın ilkbaharda neden tabiatın tüm canlıları sevişmeye davet ettiğini. Ramak kala bitti sanılan aşklar yeniden canlanacak ve çatlamış dudakların yağmura doyacak.
…ve uyumak için bir şehrin uyanmasını bekleyecek,yatmadan önce tüm yıldızları tek tek söndüreceksin. Herkes seni uyuyor sanacak.
Sen,UYANACAKSIN!!!
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 06:11

Benzer Konular

13 Kasım 2011 / Ziyaretçi Cevaplanmış
14 Mart 2012 / Misafir Cevaplanmış
3 Kasım 2010 / Misafir Cevaplanmış
26 Nisan 2013 / 01 05 Cevaplanmış