Arama

Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nda karşılaştığı güçlükler ne olmuştur?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 3 Kasım 2014 Gösterim: 76.614 Cevap: 12
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ekim 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk'ün kurtuluş savaşında karşılaştığı güçlükler nelerdir
EN İYİ CEVABI Daisy-BT verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

atatürk'ün kurtuluş savaşında karşılaştığı güçlükler nelerdir

Kurtuluş Savaşı, zor yıllar, ülke işgal altında, ulusal kurtuluş savaşı fedakarlıkla yürüyor, kurtarılmayı bekleyen vatan için mevcut son derece kısıtlı imkanlarla yaşam ve savaş içiçe sürdürülüyordu.

Sponsorlu Bağlantılar
Bu sırada, İstanbul Hükümeti boş durmuyor; Milli Mücadele'yi engellemek daha doğrusu ortadan kaldırmak için her yola başvuruyordu. Bu amaçla başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele'ye katılanları idama mahkum etti. Bu sırada düşman işgali olanca hızıyla devam ediyor, Anadolu'da çıkan iç isyanlar düşmanla göğüs göğüse çarpışan mahalli kuvvetler ve gönüllülerin işini daha da zorlaştırıyordu.

Tüm zorluklara ve yetersizliklere rağmen Türk Milleti çeşitli cephelerde savaşıyordu.
İçte ve dışta çok zor mücadeleler inanç ve vatan sevgisiyle verildi, kısaca anlattığım güçlüklerin büyüklüğnü ve çokluğunu düşünürsek, ne kadar büyük iş başarıldığını daha iyi anlarız.

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
27 Ekim 2009       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

atatürk'ün kurtuluş savaşında karşılaştığı güçlükler nelerdir

Kurtuluş Savaşı, zor yıllar, ülke işgal altında, ulusal kurtuluş savaşı fedakarlıkla yürüyor, kurtarılmayı bekleyen vatan için mevcut son derece kısıtlı imkanlarla yaşam ve savaş içiçe sürdürülüyordu.

Sponsorlu Bağlantılar
Bu sırada, İstanbul Hükümeti boş durmuyor; Milli Mücadele'yi engellemek daha doğrusu ortadan kaldırmak için her yola başvuruyordu. Bu amaçla başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele'ye katılanları idama mahkum etti. Bu sırada düşman işgali olanca hızıyla devam ediyor, Anadolu'da çıkan iç isyanlar düşmanla göğüs göğüse çarpışan mahalli kuvvetler ve gönüllülerin işini daha da zorlaştırıyordu.

Tüm zorluklara ve yetersizliklere rağmen Türk Milleti çeşitli cephelerde savaşıyordu.
İçte ve dışta çok zor mücadeleler inanç ve vatan sevgisiyle verildi, kısaca anlattığım güçlüklerin büyüklüğnü ve çokluğunu düşünürsek, ne kadar büyük iş başarıldığını daha iyi anlarız.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk kurtuluş savaşında hangi zorluklarla karşılaştı?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun










İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü






Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun






Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nunİtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü
korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadele. Ayrıca
İstiklal Harbi ya da Milli Mücadele olarak da bilinir. 1919-1922
yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi
ile fiilen, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen
sona ermiştir.

Kurtuluş Savaşı, dört belirgin döneme ayrılabilir:

Birinci Dünya

Savaşı sonrası dönemi: Mondros Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918'den,
Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu'ya yola çıktığı
19 Mayıs 1919'a kadardır
Örgütlenme dönemi: Mayıs 1919'dan, Ankara'daki Büyük

Millet Meclisi'nin açıldığı Nisan 1920'ye kadardır.
Hakimiyetin sağlanması dönemi: Nisan

1920'den, Londra Barış Konferansı'nın ikinci safhasının başladığı Mart 1922'ye kadardır.
[1]
Barışın sağlanması dönemi: Mart 1922'den, Cumhuriyetin ilan edildiği 29

Ekim 1923'e kadardır.

İstanbul işgali, Kasım 1918





Yunan zırhlısı "Kilkis" (yanındaki muhrip "Psara")




6 Kasımda Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasımda işgal güçleri
Çanakkale'den geçti. 13 Kasım 1918'de Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a müttefik askerleri
geldi. 23 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa yeni hükümeti kurdu.
9 Şubatta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif 'Kara Gün' başlıklı bir
yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali yaşamadığını ve bunu
kaldıramayacağını söyledi. İtilaf devletleri Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin
haklılığını kanıtlamak için işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları
korumak olduğu. Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve İstanbul'dan verilecek kararların geçerli
olduğunu ilan etti.

İstanbul sularına 55 parçalık donanma demirledi ve
3000 civarında asker karaya çıkarılarak işgal hızlandırıldı.[kaynak belirtilmeli]

Çoğunluğu İngilizlerden
oluşan bir subay grubu ve asker grubu meclisi bastı ve
kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi kesildi. Milliyetçi ve
milli mücadelenin devamını sağlamak amacını güden milletvekillerini Malta'ya sürgüne gönderdiler.
Bu vekillern bir kısmı 1921'de bir kısmı da 1922-1923 arasında
Anadolu'ya döndüler.

Kuva-i Milliye

Ana madde:
Kuva-i Milliye


İttihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan
Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli'de savaş sonrası bir direniş
hareketi örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege bölgesinde
bazı yerlerin Yunanlılara ve Adana yöresinin Fransa kontrolündeki Suriye'ye verilmesini
öngören girişimlere karşı mücadele etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli
yöntemlerle önemli servete ve yerel iktidara kavuşan İttihat ve Terakki
yanlısı zümrelerin konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının
geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle müttefik devletlerin
olası müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı.

1919 başlarından itibaren Kuva-i Milliye
(milli kuvvetler) adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz bölgesinde
Rumlara, Güneydoğu'da ise Ermenilere karşı çatışmalara girdiler. Bu grupların çoğu
50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa
üyesi olduğu bilinen kişilerce yönetilmekteydi.

1919 Şubat ayında Müttefik Yüksek
Komutanlığı, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla üst düzey bir Türk komutanının
özel yetkilerle donatılarak Anadolu'ya gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919'da "Anafartalar
Kahramanı" ve "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri)" Mustafa
Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla,
padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildi.

İzmir
işgali, Mayıs 1919

Daha çok bilgi için: İzmir'in İşgali



Yunan askerlerinin İzmir'e gelişi



İzmir'in
işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, İngiltere
başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, Birinci Dünya
Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı.
ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak
25 Mart dolayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs
ta İngiltere, ABD ve Fransa, Yunan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık
kaldılar.

İzmir'in işgali kansız başladı.Osmanlı İmparatorluğunun son padişahı Sultan Mehmed
Vahdettin Halife kimliğini ve parçalanan imparatorluğun padişahı ünvanını korumak için
İngilizler ve Yunanlılar başta olmak üzere tüm müttefiklerle iyi geçindi.Hatta
İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmirdeki Osmanlı Ordusuna karşılık
vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı Ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlılara
teslim oldu.

İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan
evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında
Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha
sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk Subayı Evzon askerinin
"Zito Venizelos" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon
askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez
süngüleniyordu. Bu Türk Subayı 22 kez süngülendi ve şehit oldu.
Yunanlılar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü.
Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu.

İşgal
başladığı sıralarda, bu görüntüye daha fazla tahammül edemeyen gazeteci Hasan
Tahsin, silahını çekip ateşleyerek en öndeki Yunan bayraktarını başından vurmuştur.
Bu hareket, Kurtuluş Savaşı'nı başlatan ilk kurşun olarak kabul edilir.


İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar
yüzünden kullanılamayan mücadele eteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım
asker istifa ederek milli mücadeleye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan
Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti.
Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları
eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki milli mücadeleye destek vermek amaçlı
olarak göç ettiler.

"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor,
üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan
Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos"
diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu.
Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi. Şehrin diğer
yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türkler'e
ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu
korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin"
gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan
1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan
Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.)
barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk
gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir
iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü."[2]

İzmir kenti ile
birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve
Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 1920 Nisan'ından sonra
Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyon'a
kadar Batı Anadolu'nun büyük bir bölümünü de işgal altına almıştır.


Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920


Daha çok bilgi için: Türk Kurtuluş Savaşı'nın düzenlenmesi



Yunan Ordusunun Panormos (Bandırma)'a girişi





Yörük Ali Efe Gurubu




Sivas
Kongresi Delegeleri toplu halde



Paris'te toplanan uluslararası Barış
Konferansı, o günlerde açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs
başlarında belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs'ta Yunan kuvvetleri, müttefik
devletlerin kararıyla İzmir'i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen
bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı.
23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te Türk siyasi tarihinin o güne
kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve
Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.

21
Haziran'da Mustafa Kemal, Anadolu'daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan
Kâzım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde
asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya'da buluşarak Amasya Tamimi'ni
yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi" ile
sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin işaretini vermekteydi.

23
Temmuz'da Kâzım Karabekir'in öncülüğünde Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-yı Hukuk
Cemiyeti Kongresi, askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal'i kongre başkanı
seçti. Kongre, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi olasılığına karşı direnme kararı
alırken, Türkiye'nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine açık kapı bırakmamaktaydı.


4 Eylül 1919'da Türkiye'nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas'ta
toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi kuruluncaya kadar
İstanbul hükümetiyle tüm resmi bağların kesilmesi kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni
bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak amacıyla bir Heyet-i Temsiliye
kuruldu.

Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlarca işgali
üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık
bir hızla başarıya ulaşarak 1920 Mayısı'nda Fransızları ateşkese zorladı.


Osmanlı Meclisinin açılması ve Misak-ı Milli, Kasım 1919 -
Ocak 1920


Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda
son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) oluştu. Meclise Anadolu'dan sadece Milli
Mücadele yanlısı milletvekilleri seçildi. İki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa
Kemal Paşa'nın İstanbul'a gitmeyi reddetmesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili
olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920'de Mebusan
Meclisi daha sonra Misak-ı Milli adıyla anılan “Ahd-ı Milli Beyannamesi”ni
kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya
kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi.

Osmanlı Meclisinin kapatılması,
Mart 1920


16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da
dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükümet daireleriyle beraber İstanbul,
İngilizler tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. İngiliz birlikleri İstanbul'daki
önde gelen Milli Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de
işgal altına alınmış ve resmi makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştır.
Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmi makamlarla ortak hareketten
mahrum kalmıştır.

İstanbul’daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devletinin kimin idaresi
ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu
durumda Mustafa Kemal Temsil Heyetinin başkanı olarak: "Bu hareketin Anadolu’da
Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun
alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan
kanun dışında hiç bir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle
yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır [3].

Bunun üzerine Meclis
18 Mart 1920 bir toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini
feshettiği açıklaması Padişah’ın Nisan 11 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini
açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün
Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, "Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri
kâfir ilan eden ve katlinin gerekli" olduğunu bildiren fetvası "Takvim-i
Vekayi"de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış
ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet
karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükümetler Osmanlı devletinin
idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdir.

Hakimiyetin sağlanması, Mart
1920 - Mart 1922



Büyük Millet Meclisinin
açılışı




Yunan Ordusunun Edirne'ye girişi (12
Temmuz 1920)



Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri
karşı taraflara Anadolu'yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı
hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir yandan uluslararası
destek ve yardım arayışına girilerek, Batum'un geri verilmesi karşılığında Sovyetler
Birliğinden mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki düzensiz
direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması için adımlar
atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş edebilecek düzeyde
olduğunu kanıtladı.

Büyük Millet Meclisi açılması, Nisan 1920



Osmanlı Meclisinin fes edilmesi yeni bir meclisin, bir
kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19
Mart 1920'de bir bildiri yayınladı. Sultan İstanbul'da idi ve Mustafa
Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti. Seçimlerin
yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler
yapıldı. 16 Mart 1920'deki baskından kurtulan milletvekilleri gizlice Ankara'ya geçtiler.
Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan
(bakınız İsyanlar (İç Cephe)) ayaklanma olayları oldu. Bu olaylardan dolayı,
seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı.


Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa
önderliğinde toplandı. Bu tarihten itibaren İstanbul hükümetinin etkisi İstanbul kenti
ve çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara'da oluşturulan Meclis ve hükümet, fiilen
Türkiye'nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis
Başkanı seçildi

İsyanlar (İç Cephe)




Mustafa Kemal Paşa, Çerkes Ethem Bey ve Kuva-yi Seyyare
askerleri




Tekâlif-i Milliye Kanunu ile, ordunun finansmanı
için ağır vergiler kondu. Vergi vermeye ve askere alınmaya karşı
koyanları sindirmek için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Tek celsede idam kararı
alma yetkisine sahip olan İstiklal Mahkemeleri, Ergun Aybars'ın araştırmalarına göre
2000 dolayında idam kararı verdi.

Kuva-yı Milliye'yi dağıtma girişimi bazı
bölgelerde başarılı olurken, bazı Kuvayı Milliye birliklerinin yoğun direnişiyle karşılaştı.
Kasım 1920'de başlayan ve Ocak 1921'de yenilgiye uğratılan Çerkez Ethem
İsyanı bu direnişlerin en önemlisidir.

Ermeni Savaşı (Doğu
Cephesi)



Kâzım Karabekir Gümrü Antlaşması'nı imzalamak için
yola çıkmadan önce




Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu
cephesi Müttefik devletlerin talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti. Bu
sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte yanında 1918'de Ermenistan Demokratik
Cumhuriyeti kuruldu.

1920 Eylülünde Türk-Rus mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim
1920'de Kâzım Karabekir komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün
süren bir harekât sonunda Ermenistan'ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekâtta
Türk tarafı 46 şehit verdi. 1 Aralık'ta imzalanan Gümrü Antlaşması
ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına çekildi. Bu
sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık'ta Kızıl Ordu Ermenistan'ı işgal
ederek bağımsız Ermenistan'ın varlığına son verdi.

Fransız (Güney
Cephesi)



9 Şubat 1921'de Antep'in teslimiyle
Fransız Ordusuna esir düşen Türkler




Türk-Fransız Cephesi
veya Güney Cephesi Kurtuluş Savaşı Milli kuvvetlerin Fransız lejyoner birliklerine
(Fransız, Cezayir ve Ermeni Askerlerinden oluşan) karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır.
İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler.
Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler.

İşgalin sonlandırılmasında
Sütçü İmam'ın oğlu Karayılan Mehmet 6400 civarında şehit vererek Fransızlara
kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi böylece Karayılan Antep'te efsane
oldu.

Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan
düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa
şehrinde Ali Saip (Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla
sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar. Antep halkı 1
Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandı. Üsteğmen Salih’in ‘Şah arkasından TBMM
ile Ankara Anlaşması’nı yaptılar ve işgal ettikleri yerleri boşalttılar.


Yunan Savaşı (Batı Cephesi)





Afyonkarahisar civarında Türk güçlerinin ileri atılımı





20 Temmuz 1921'de işgal edilen Eskişehir'deki Yunan birliği




Buradaki Savaşlar,İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik devletler tarafından 18 Nisan 1920'de
Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye'den önemli bazı
toprakların alınmasını ve Türk devletinin müttefikler kontrolü altında bir tür
yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamaktan kaçınması üzerine
müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler. Temmuz ayında Bursa,
Ağustos'ta Uşak Yunanlılar tarafından işgal edildi. Yıl sonunda Yunan ordusu
Eskişehir ve Kütahya'yı tehdit etmeye başladı. Bu sırada çıkan Çerkez
Ethem İsyanı Türk savunmasını zor durumda bırakarak, Yunanlıların mevzilerini ilerletmesine
yardımcı oldu.

Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de
Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan
ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, milli ordu projesinin başarısını kanıtlayarak T.B.M.M.
hükümetinin otoritesini pekiştirdi, Milli Mücadelenin nihai zaferine olan güveni sağladı.
27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi.
Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye
uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan
Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek
Sakarya nehri kıyılarına çektiler.

Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül
arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü. Bu
zafer nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'ya müşir (mareşal) rütbesi ve Başkumandan
payesi verildi.

Nihayet 26 Ağustos 1922'de Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza
geçen Türk ordusu, 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunanlıları kesin
yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç
gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk
orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi.

Londra
Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922



1921
yazında Londra Barış Konferansı ile müttefikler Sèvres Antlaşmasını Ankara hükümetine
kabul ettirmek istediler. TBMM hükümetinin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu
bu kez Ankara'yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan
Muharebesi bir güç gösterisi olarak gerçekleşti.

1922 yılının ilk yarısı
sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştiriliş Sèvres Antlaşmasını
ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sèvres hükümlerini yumuşatılmış şekli olmaktaydı.



Barışın sağlanması, Mart 1922 - Kasım 1923




2 Eylül'de esir alınan Yunan Ordusu komutanları:
soldan sağa 4.Tümen komutanı Dimaras, 1.Kolordu komutanı (Başkumandanlığına yeni tayin
edilen) Trikupis, Kurmay Albay Adnan Bey, 2.Kolordu komutanı Dighenis (Diyenis),
Yüzbaşı Emin



Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri
çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde Cumhuriyet ile
yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır.

Mudanya Mütarekesi, Eylül 1922


Daha çok bilgi için: Mudanya Mütarekesi

İzmir'in
kurtuluşundan birkaç gün sonra Türk ordusu İngiliz işgalinde bulunan Çanakkale
Boğazı karşısında mevzilenerek İngilizlerin çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale
Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül'de başbakan Lloyd
George başkanlığında toplanan İngiliz kabinesinin Liberal Parti'li bazı üyeleri ültimatomu
reddederek, İngiltere ile Türkiye arasında savaş çıkmasına yol açacak bir
politika benimsedi. Ancak İngiliz kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı
olan Muhafazakâr Parti hükümetten çekildi. Lloyd George hükümeti 19 Ekim'de
düştü. 11 Ekim'de İngiltere ile Ankara hükümeti arasında Mudanya'da ateşkes
imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda İsviçre'nin Lozan (Lausanne) kentinde
bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu.

Saltanatın kaldırılması, 1
Kasım 1922




Vahidettin İstanbul’dan Malta'ya
gitmek üzere ayrılırken



1 Kasım'da TBMM, İstanbul hükümetinin
hukuki varlığına son vererek Türkiye'nin tek ve tartışmasız hakimi oldu.


Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10 Kasım'da son
Cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe
göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan İngiliz zırhlısı ile
Malta'ya sığınmıştır. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi
halife ilan etmiştir.

Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922




Lozan Barış Konferansı'nda Türk heyeti: ön
sıra; soldan sağa Reşit Saffet, Zülfü, Rıza Nur, İsmet, Zekâi,
Muhtar, Münir, arka sıra; Atıf, Yahya Kemal, ?, Ruşen Eşref,
Mustafa Şeref, Tahir, Cevat, Tevfik, Sabri, Seniyettin, ?, Mehmet Ali,
Zühtü, Şevket, Yusuf Hikmet, Süleyman Saip, Fuat, Celâl Hazım, Hüseyin



Daha çok bilgi için: Lozan Barış Konferansı


20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Barış Konferansı'nda Türk delegeleri İsmet
Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923'te
konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye'de, müzakere edilen anlaşmanın Misak-ı Milli
sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen Meclisin feshedilerek yeni
Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23 Nisan'da yeniden toplanan konferans, 24
Temmuz 1924'te Lozan Barış Antlaşması'nı kabul etti.

Lozan
Antlaşması, 24 Temmuz 1923 [değiştir]

Daha çok bilgi
için: Lozan Antlaşması

Bu antlaşma ile Türkiye Hicaz, Mısır,
Suriye, Filistin, Irak, Kıbrıs ve Oniki Ada üzerindeki tüm haklarından
vazgeçti; Batı Trakya'da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti.
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının silahsızlandırılarak uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakıldı.
Osmanlı borçlarının bir kısmı silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun
koşullarla ödenmesi kararlaştırıldı.

Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun koruması altında
bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye'nin idari, hukuki, adli ve
mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı.

Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye'deki Rum
azınlığı ile Yunanistan'daki İslam azınlığın (bazı istisnalarla) zorunlu mübadelesine karar
verildi.

Cumhuriyetin İlanı, 29 Ekim 1923 [değiştir]


Daha çok bilgi için: Cumhuriyetin İlanı

29 Ekim
1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet"
önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti.
Böylece, Türkiye devletinin yönetimi biçimi "Cumhuriyet" olarak, adı "Türkiye Cumhuriyeti
Devleti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, ilk "Cumhurbaşkanı" oldu


bu bilgiler sizin için arkadaşlar.....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Aralık 2009       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kurtuluş savaşında yaşanan zorluklar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mustafa Kemal Atatürk
para yok dediler bulunur dedi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Aralık 2009       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya arkadaşlar acil proje ödevim var yapaıyorum yardım edin
kurtuluş savaşında yaşanan olayları anlatan gazete yazıları bulamıyorum yardım edin acil lütfennnnnnnn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ekim 2010       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bana atatürkün milli mücadelede karşılaştığı zorlukarı söleye bilicek olan.Ne olur söleyein ne olur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ekim 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı
atatürk'ün kurtuluş savaşında karşılaştığı güçlükler nelerdir

Kurtuluş Savaşı, zor yıllar, ülke işgal altında, ulusal kurtuluş savaşı fedakarlıkla yürüyor, kurtarılmayı bekleyen vatan için mevcut son derece kısıtlı imkanlarla yaşam ve savaş içiçe sürdürülüyordu.

Bu sırada, İstanbul Hükümeti boş durmuyor; Milli Mücadele'yi engellemek daha doğrusu ortadan kaldırmak için her yola başvuruyordu. Bu amaçla başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele'ye katılanları idama mahkum etti. Bu sırada düşman işgali olanca hızıyla devam ediyor, Anadolu'da çıkan iç isyanlar düşmanla göğüs göğüse çarpışan mahalli kuvvetler ve gönüllülerin işini daha da zorlaştırıyordu.

Tüm zorluklara ve yetersizliklere rağmen Türk Milleti çeşitli cephelerde savaşıyordu.
İçte ve dışta çok zor mücadeleler inanç ve vatan sevgisiyle verildi, kısaca anlattığım güçlüklerin büyüklüğnü ve çokluğunu düşünürsek, ne kadar büyük iş başarıldığını daha iyi anlarız.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Kasım 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Önder bir kişiliğe sahip olan Atatürk, hayatı boyunca pek çok güçlükle karşılaşmıştır. Hem savaş meydanlarında, hem de siyaset alanında karşılaştığı güçlüklerle mücadele etmiş çok zor anlar yaşamış ancak hep başarılı olmuştur.

Atatürk, Osmanlı Devleti'nin yıkılış savaşlarında bile zaferler kazanmış bir komutandır. Komutan olarak ilk büyük başarısını üstün düşman kuvvetleri karşısında Çanakkale Savaşları'nda kazanmıştır. Ancak daha önce Trablusgarp Cephesi'ndeki başarısı da akıldan çıkarılmamalıdır. Atatürk'e göre muharebede, kuvvetten çok, kuvveti amaca uygun sevk ve idare etmek önemlidir.

O, kendisindeki üstün sevk ve idare yeteneği ile, her zaman düşmanını yenmesini bilmiştir. Komuta ettiği Türk askerinin özelliklerini çok iyi bilen Atatürk her zaman onlarla iç içe olmuş ve onların azim ve iradelerinden kuvvet almıştır. Onlara taarruz etmeyi değil, ölmeyi emretmiş ve onlarla birlikte Çanakkale'de ateş hattında düşmana kahramanca karşı koymuştur.

Türk milleti, Mondros Antlaşması'ndan sonra büyük zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Ancak milletin ufkuna bir güneş gibi doğan ve milleti ile bütünleşen Atatürk, bütün milleti seferber ederek ülkenin parçalanmaması için mücadeleye girişmiştir. O, Türk askerine ve halka vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu anlatırken gayet inandırıcı olmuştu.

Milletle bütünleşen Atatürk, milletine dayanarak ve ondan kuvvet alarak Milli Mücadele'ye atılmış, iç ve dış düşmanlarla savaşmıştır. O, bütün mücadelesinde, milletine güvenmiş onun üstün niteliklerinin yardımıyla bütün güçlükleri yenmiş "yenilmez" ve "vatan kurtaran" bir komutan olmuştur.

Atatürk, bir devlet adamı olarak siyaset alanında da pek çok güçlükle karşılaşmıştır.

1919 yılında Anadolu'da Milli Mücadele'yi başlatırken, kuracağı Türk Devleti'nde gerçekleştireceği inkılap programını da belirlemiştir. Asıl hedefi, modern, çağdaş bir Cumhuriyet kurmaktı.

Bütün yapmak istediklerini vicdanında bir milli sır gibi saklamak zorunda kaldı. Onları, en yakın arkadaşlarına bile açmaktan çekindi. Çünkü, çevresindekilerin çoğu bu hedefi anlayacak seviyede değildi. Eğer erken bir vakitte bu düşüncelerini arkadaşlarına aktarmış olsaydı belki çoğu direnebilir ve muhalefete geçebilirdi. Hedeflediği hiçbir işi, zamanından önce gerçekleştirmeye çalışmamış, sabırla uygun zamanı beklemiştir.

Milli Mücadele'de tespit ettiği milli sırları zamanı gelince ortaya atmış, çevresini inandırmaya çalışmış, güçlü direnişlerle de karşılaşmıştır. Herşeye rağmen kendine müdahale edenlere olgunlukla, sabırla ve bu çaresizlikler içinde ızdırapları yüreğinde duyarak katlanmıştır. Bilhassa Birinci Büyük Millet Meclisi'nde çok sert eleştirilerle karşılaşmış, fakat sabırlı ve idealist bir başkan olarak bu eleştirilere cevap vermiştir.

O, çevresini davasına inandırarak bütün güçlükleri yenmesini bilmiş ve ideallerini birer birer gerçekleştirmiştir. Karşısına çıkan güçlüklere karşı sabırla mücadele etmiş ama herşeye rağmen gerçekleştirmek istediği hedefine ulaşmasını bilmiştir.

Benzer Konular

5 Mart 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
28 Ekim 2013 / Misafir Cevaplanmış
11 Kasım 2008 / selehattin Cevaplanmış
1 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Ocak 2014 / Misafir Cevaplanmış