Arama

Konferans türüne örnekler ve yazarları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Güncelleme: 5 Kasım 2009 Gösterim: 11.044 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Konferans türüne örnekler ve bu örneklerin yazarlarını bulabilir misiniz ?
Sponsorlu Bağlantılar
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
5 Kasım 2009       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

Konferans türüne örnekler ve bu örneklerin yazarlarını bulabilir misiniz ?

Örnek;
[QUOTE]KONFERANS
Sponsorlu Bağlantılar

“DNS ÇALIŞMA GRUBU NE YAPAR, NE YAPMALI?”

Oturum Başkanı: Hülya PEKŞİRİN
3.11.2001

OTURUM BAŞKANI- Hoş geldiniz.

Ben Internet Kurulu altında kurulmuş olan DNS Çalışma Grubu Sekreteriyim. Biz bugün burada bu Çalışma Grubunda, öncelikle DNS Çalışma Grubu hakkında sizleri bilgilendirmek, o Çalışma Grubu olarak neler yaptık, neler yapıyoruz, bunları dile getirmek, daha sonrasında ise Türkiye’deki DNS alan adı yönetimiyle ilgili politikalar ne olmalı, dünyada nasıl gerçekleşiyor; öneriler, eleştiriler, bunları hep birlikte tartışalım istedik.

Şimdi bize DNS Çalışma Grubundan Mert, bir sunuyla neler yaptığımız anlatacak; ama teknik bölümün işi henüz bitmedi.

MERT YAŞAR (Odalar ve Borsalar Birliği Temsilcisi)- Öncelikle hepiniz hoş geldiniz.

Çok kısaca “DNS Çalışma Grubu Ne Yapar ve Ne Yapmalı?” ben sadece “Ne Yapar?” kısmına değineceğim.

DNS Çalışma Grubu, eski adıyla Internet Üst Kurulu, yeni adıyla Internet Kurulu tarafından, ana işlevi, Türkiye’deki alan adları konusunda politikaların işleyiş ve mekanizmalarının belirlenmesi, izlenmesi ve uzlaşmazlıkların çözümü için mekanizmaların oluşturulması için oluşturulan bir kuruldur. Bu kurulda Internet servis ve içerik sağlayıcılar iki üye, Odalar Birliği, Barolar Birliği, Patent Enstitüsü, Bilişim Derneği, Ulak-Bim, Üniversiteler, ODTÜ Türkiye Alan Adı Yönetimi, Internet Kurulu ve kamu temsilcileri birer üyeyle temsil edilmektedir.

DNS Çalışma Grubu, Türkiye’deki alan adlarının sağlıklı gelişmesi için üstüne düşen görevi yapmak için planlama, izleme, uygulama örnekleri oluşturma, uyuşmazlık mekanizmaları oluşturma; dünyadaki gelişmeleri takip etmek, bunlarla ilgili toplantılara katılmak, Türkiye’yi temsil etmek, etkinlikler düzenlemek, kamuoyunun bilgilerini almak gibi görevleri üstlenmektedir. Bu görevleri üstlenirken DNS Çalışma Grubunun ODTÜ Alan Adı Yönetimiyle ilişkisi de ODTÜ Alan Adı Yönetiminin DNS Çalışma Grubunun aldığı ilke ve kararlara uymayı taahhüt etmiş olmasıdır ve Alan Adı Yönetimi çalışmalarını bu doğrultuda yürütmektedir. Burada hem ODTÜ Alan Adı Yönetiminin, hem de DNS Çalışma Grubunun temel ilkesi ise, alan adı politikalarının Türkiye Bilişim Sektörünün tercihleri doğrultusunda oluşturulmasıdır.

Yine çok kısaca DNS Çalışma Grubu olarak bugüne kadar yapılan çalışmalar ve alınmış kararlardan bazılarına değinmek istiyorum: Öncelikle yeni alt alanların açılması ve kurallarının belirlenmesi için birtakım çalışmalar yapılmış ve de bu yapılan çalışmalar sonucunda web.tr., tel.tr. ve name.tr. domain’lerinin açılması; yine il adı.tr., dr.tr. ve av.tr.’nin açılması kararlaştırılmıştır. Bunlardan av.tr. ve dr.tr. anlaşılacağı üzere mesleklere ve il adı.tr. de genel kullanıma yönelik olacaktır. Birlik ve odalar için yine alt alan adlarının açılması ve devlet ve eğitim kurumları için hiyerarşik bir yapılanmanın sağlanması üzerinde de çalışmalar sürmektedir. DNS Çalışma Grubu, bununla birlikte, somut olarak alınan kararlara yönelik de yabancı kişi ve kuruluşlara yönelik olarak aynı koşulları sağlamak koşuluyla “tr” altında yer alan alanların tahsisine karar vermiştir, faturaların ödenmemesi halindeki alan adının silinme sürecini belli kurallara bağlamıştır, yine üçüncü kişilerin itiraz haklarını ve bunun süresini belirlemiştir. Bununla birlikte başvuru aşamasındaki markalarla ilgili olarak da bir yıl içerisinde marka tescil belgelerini getirmesi koşulunda ve de marka başvurusunun reddedilmesi durumunda geri alınacağı uyarısıyla birlikte bunların verilmesine -yine askı listesinde yayınlanarak tabi ki- karar verilmiştir. Ülke isimlerine yönelik uygulamalarda ise büyükelçilik, konsolosluk gibi yetkili kuruluşlardan bir belge alınması şartı getirilmiştir. Süreli yayınlar, mevkute beyannamesi esas alınarak com.tr alabilme hakkına kavuşmuştur. Yine birleşen şirketlerin yasal prosedürlere uygun olarak birleşmesi durumunda, herhangi bir şirkete ait olan adın, birleştikleri şirket adına tahsis edilebilmesi kararı verilmiştir. Mahkeme kararlarıyla ilgili, ilgili alan adının iptali veya kaydının silinmesi yolunda açıkça verilmiş bir karar olması üzerine ya da alan adı tahsisi yapılan şirket veya kişilerin bu alan adlarını tahsis ettirmeleri sırasında aranan koşullarda bir değişiklik yarattılarsa, geri alınması uygulamasına gidilmiştir. Anlaşmazlık çözüm mekanizması üzerinde yaklaşık 5 veya 6 toplantıda görüşülmüş, belirli birtakım noktalara gelinmiştir; ama henüz çalışma safhasındadır, yine sözleşme metinleri çalışma safhasında olan konulardır.

DNS Çalışma Grubu, ODTÜ’nün daha önceden alan adı yönetimi olarak jenerik olduğuna karar verdiği isimler arasında belirli çalışmalar yapmıştır ve burada da birtakım jenerik olan isimlerin verilmesine karar verilmiş, geriye kalanlarsa başka bir toplantıda yeniden değerlendirilmek üzere ayrı bir listede tutulmuştur. Yine film adlarının yapımcı şirket adına İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kayıtlarının da ilgili şirket adına com.tr olarak tahsis edilebilmesine karar verilmiştir. Ziraat odalarından çiftlik olduğuna dair alınan belgeye dayanarak çiftliklere com.tr alan adı tahsisinin yapılabilmesine karar verilmiştir. Yine aynı şekilde ticari faaliyette bulunan gerçek kişilerin belirli koşullar altında com.tr alan adında yer alabilmesi; bu ticari faaliyetlerini belgelemeleri koşuludur, süresiz yayınların da yine belirli koşullarla com.tr için belge sayılabilmesine karar verilmiştir. Bununla birlikte kamu kurumlarının daha önce sadece gov.tr. olan alan adlarının, eğer ticaret sicilinde ticari faaliyette bulunabilecekleri yolunda açıklamaları varsa, com.tr alan adının tahsil edilebilmesine karar verilmiştir. “Neler yaptık” noktasında çok kısaca bunlara değinebiliriz.

Benim söyleyeceklerim bu kadar, temel olarak herhalde genel bir kapsamı anlattık. Bunun dışında merak ettiğiniz konular veya sunumun detayları, anlatılanlar üzerindeki detayları için aşağıdaki Internet adreslerinden yararlanabilirsiniz.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- Çok teşekkür ediyoruz.

Biz, DNS Çalışma Grubu olarak böyle oluştuk; birtakım kararlar alıyoruz, ODTÜ Alan Adı Yönetimi bunları uyguluyor. Ben, bu çerçevede “Türkiye’deki alan adı yönetiminin politikası, tercihleri ne olmalı; dünyadaki uygulamalarla bunu karşılaştırırsak, ülkemize getirdiği artılar, eksiler nelerdir, bu çerçevede biz DNS Çalışma Grubu olarak ne yapmalıyız” konusunu tartışmaya açmak istiyorum ve her katılımcıya eşit süre vererek önce bir tur, daha sonra da ikinci tur şeklinde devam etmesini düşünüyorum.

Buyurun Yurtsan bey.

YURTSAN ATAKAN- Öncelikle bu konferansın konusunu oluşturan soruya benim cevabım, DNS Kurulu hiçbir şey yapmamalıdır; yani DNS Kurulu, aynı uzantısı olduğu ODTÜ DNS Yönetimi gibi bunun uzantısıdır ve aynı onun gibi gayrimeşru bir kuruldur, tamamen gayrimeşrudur, hiçbir dayanağı yoktur ve bu açıdan hemen acilen lağvedilmesi gerekir, hatta Ulaştırma Bakanlığının buna alet olmasını da anlayamıyorum. DNS Çalışma Kurulunu kim kurmuştur; bir Danışma Kurulu olan Internet Kurulu kurmuştur. Internet Kurulunun görevi açıkça bellidir ve bir Danışma Kuruludur; bir Danışma Kurulu, böylesine görevler üstlenen bir kurul kurmaya yetkisi yoktur. Danışma Kurulu, adı üstünde, kendisi birtakım politikalar üretilmek üzere danışılacak fikirler üreten bir kurumdur. Böyle bir kurum kurarak, ikinci bir alt kurul kurarak ODTÜ DNS Yürütme Kurulunun uyacağını beyan ettiği, taahhüt ettiği kurallar koyması abesle iştigaldir ve hiçbir anlamı yoktur. Onun dışında, tabii bunlar uygulamada da çok büyük gariplikler çıkartmaktadır.

Aynı şekilde ODTÜ DNS Kurulunun da neden gayrimeşru olduğuna değinmek istiyorum: ODTÜ DNS Kurulunun yapması gereken, sadece yürütmedir. Şu anda bu yürütme alanına çekilmiş gibi gözüküyor gerçekten, kural koyma ve yargılama sürecini yine gayrimeşru ikinci bir kurula devrederek sırtında attı ve tek başına Yürütme Kurulu olma şeyine geldi, olması gereken de budur. Şu anda aslında ODTÜ DNS Kurulunun yaptığı iş doğrudur, Yürütme Kurulu olarak kalmıştır; fakat burada kural koymayı ve bu kuralların yargılanmasını yine bir başka gayrimeşru kuruluşa, bir kurula devretmiştir, yanlış buradadır. Çünkü ODTÜ bu yürütme hakkını tamamen yurtdışındaki bir kuruldan almaktadır, Türkiye’deki hiçbir yasa ve kurallara dayanmamaktadır. Bu yürütme organı olarak kalabilir, bunda hiçbir sakınca yoktur; ama kural koyma ve bu kurallara uyulmaması durumundaki anlaşmazlıkların çözümü tamamen meşru kurumlara bırakılmalıdır. Bugünkü ortam yanlış bir işleyiştir ve bir an önce bu meşru kurulların siyasi erk tarafından kurulması gerekir; kurulamıyorsa da kurulana kadar kuralsız bir şekilde “ilk gelen alır” prensibinde bu yürütme işinin yapılması, anlaşmazlıklarının bağımsız Türk mahkemelerine bırakılması gerekir.

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederiz.

Atilla bey, sizin görüşlerinizi alalım.

ATİLLA ELÇİ- ODTÜ DNS Grubu, bir gerçek olarak karşımızda, Internet kuralları çerçevesinde bağlayıcı bir gerçek; Internet kuralları çerçevesinde değiştirilebilir, ama onun da yolu zaten böyle tartışmalar değil, onun da yolu başka. Hatta kendi rızaları olmazsa değiştirmek de mümkün değil, onu da katayım. Bu çerçevede burada yaptığımız çalışmayı “DNS Çalışma Grubunun ne yaptığı, ne ettiği, ne yapacağı, ne yapması gerekeceği” şeklinde özetleyelim.

Ben, ODTÜ DNS Grubunu tartışma dışı bırakayım diye baştan o söyleyişimi çıkardım; fakat yine de bir noktayı belirtmeden edemeyeceğim: Internet gibi evrensel olmuş, evrensel uygulamaları bulunan bir konuda farklı davranmak âdeta mümkün değil. Türkiye’de böyle, Fransa’da başka türlü, İngiltere’de başka türlü mümkün değil; Amerika’da ne yapılıyorsa, İngiltere onu yapıyor, Fransa ona yakın yapıyor, Türkiye de onu yapacak. Ben, bu açıdan Türkiye’de farklı bir şeyler yapma özlemiyle çalışan ve bunu yapmak için de karşı görüşleri de göğüsleyen arkadaşlara, cesaretleri için teşekkür ediyorum, kutlamak isterim. Farklı bir şeyler yapmak ihtiyacımız var; ama farklılaşmanın nerede olacağını da iyi vurgulamamız gerektiği kanısındayım. İkinci vurgulamam bu; Internet evrenseldir, çok farklı bir şeyler yapamazsınız. Farklılaştırma nerede olabilir diye düşünüyorum; farklılaştırma, ancak ulusallaştırma çerçevesinde olursa olabilir. Yurtdışında yapılmış, varolan bir şey var; siz de bunu alacaksınız, kendi koşullarınıza, yapınızı, işleyiş biçiminize, yasal durumlarınıza uyduracaksınız diye düşünüyorum, DNS Çalışma Grubu da bu çerçevede çalışabilir.

DNS Çalışma Grubu -ne yazık ki Yurtsan bey satırlarımı çaldı- çalışma organının da alt organıdır, dolayısıyla kendisi danışma organı olan bir organın yürütme organı çıkartması söz konusu değil, zaten öyle bir durum da var. Diğer taraftan bu danışma organı, devletin, hükümetin yönetimine danışma organı olarak çalışıyor. Internet, öteden beri hep hükümetin dışında gelişmiş bir olaydır, Türkiye’de de böyle başladı; şimdi hükümetin, devletin içerisine çekiliyor olmasına benim gönlüm pek razı değil. Devletsiz bir şey yapılmayacağının da bilincindeyim, hükümetin katkısı, işbirliği olmaksızın da bir şey yapılmayacağının bilincindeyim; ama DNS Çalışma Grubunun da, Internet Üst Kurulunun da hükümetin vesayeti altına girmesi, bence çok doğru değil.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkürler.

Sözü Tekin beye veriyorum; Türkiye’deki uygulamayla yurtdışındaki uygulamaların varsa örtüştüğü yerler, yoksa neler, bilgilendirirseniz sevinirim.

TEKİN MEMİŞ- Çok teşekkür ederim.

Ben, bu konuyla ilgili yaklaşık bir yıldır çalışıyorum, Almanya’daki çalışmalarımda gittiğim enstitülerde bu konuyla ilgili çalışmalar yaptım; geniş bir çalışmam var, tabii daha bir hukuk ağırlıklı. Tabii bu seferki konunun uzmanları arkadaşlarla beraber, Alman arkadaşlarla beraber bu konuyla ilgili çalışıyorduk, orada hatta bir projeye katıldım, Zaburken Üniversitesinde, hemen oradan başlamak istiyorum:

Türkiye’de bu konuda yapılan yanlışların ilki, şu usul hatası, hukuk değil. Ben, beraber çalıştığımız, Zaburken Üniversitesinde bir web sayfası hazırladık ve ben de Türkçe hukuk sayfalarını tanıtıyordum. İlk tanıtacağım şeylerden birisi hukukla ilgili olduğu için, elbette ki “Resmi Gazete olmalı” diye düşündüm. Resmi Gazeteye nereye ulaşabilirlerdi; elbette ki Başbakanlıktan. Başbakanlığın adresini yazdım, sonuna “gov”u ekledim, oradakiler inanın güldü. Fransa, kendi isimlerini tercih ediyor; yani İngilizce ekleri, takıları kullanma yolunu tercih etmemiş. İkincisi, Avusturya, kendi eklerini, takılarını kullanmış. Üçüncüsü Almanya, bu takıları kullanmamış, hatta üniversiteler arasında genel bir teamül oluşmuş, onu uyguluyor, Fransa zaten tavrı çok daha açık. Bütün bunlardan sonra hakikaten yurtdışında, oradaki arkadaşların bana gülmesi biraz beni üzdü, bunu hemen kısa bir şey olarak belirteyim.

Ben, herhalde ODTÜ alan adı yöneticilerinin 7-8 tane kelimeyle, hele K-12 gibi kelimelerle bu millete İngilizce öğretebileceklerini zannetmiyorum. Başbakanlık ön tarafı Türkçe ise, arka tarafına lütfen ille de bir ek koyacaksak, Türkçe koyalım.

İkincisi, bence Ulaştırma Bakanlığının bünyesinde kurulan ve Internet alan isimleriyle ilgili Danışma Kurulu görevini yapan kurul da yanlışın üzerine yanlışlar ilave ediyor; şöyle ki: Az önceki Ceza Oturumunda da söylediğim gibi, Internet eğer söz konusuysa, bir ülkede bir düzenleme yapmanın bir mantığı yok, artık bunu geçelim.

Hemen burada karşı karşıya kaldığımız durumları sayılarla ifade etmek istiyorum: Ben ODTÜ’den alan isimleri, “tr” uzantılı alan isimleri sayısını aldım; 32 bin 330. Almanya’nın sayısını vereyim: 4 milyon 966 bin 462. Benim aldığım gün, oradan kayıt yapılan alan isim sayısı 1 548, sadece o gün öğlen saat 12.00 civarında almıştım. Diyelim ki Almanya bizden çok ileri, hakikaten ileri, gerçekten zengin; ama ben Fransa’yı da gördüm, Fransa bizden o kadar da ileri değil, maddi bakımdan da çok güçlü değil. Oraya baktığımız zaman, bizim yaklaşık 12 katımız, 450 bin küsur “fr” uzantılı alan ismi olduğunu görüyoruz. İsviçre keza öyle. Acaba bu sayılar bize bir şeyleri anlatmıyor mu, bir şeylerin yanlış gittiğini göstermiyor mu?

Hemen hiçbir şey demeyeyim, şu bize dağıttığınız kitapçıkta iki tane alan ismi var; birisi bu organizasyonun ismi, ikincisi bizim sponsorlarımızdan bir tanesinin ismi, Sigortam-Net. Acaba bu insanlar niçin yurtdışına gidiyorlar; öncelikle bu soruyu sormak lazım. Hakikaten ODTÜ alan ismi yönetimlerinin bu kuralları koyarken, iyi niyetle hareket ettiğini düşünüyorum. Nasıl; “Biz hak ihlallerini engelleyelim; marka adlarını, alan şirket isimlerinin birileri tarafından haksız yere kullanılmasını engelleyelim” diyorlar, o yüzden belge istemişler. Yani dünyada geçerli olan Almanya sistemini inceleyin, Fransa sistemini inceleyin, İsviçre sistemini inceleyin, Amerika sistemini inceleyin; bu sistemlerin her birisinde “önce gelen önce alır” ilkesi geçerli ve Almanya’da otomatik olarak yapılıyor, belge falan istenmiyor. Ancak ODTÜ, buradaki marka için, bir şirket için mutlaka bir belge istiyor. Burada o zaman ne yapıyor insanlar? Alman profesör Vasili Hayke’nin çok güzel bir tabiri var, diyor ki, “Gereksiz kurallar koyarak insanları yasal sınırların dışına itmeyelim, illegalize etmeyelim.”

Evet, ben Erzincan Hukuk Fakültesinde öğretim Görevlisiyim; bazen böyle bilgisayarcılara giderken, sigorta hukukçularıyla, sigortacı arkadaşlarla konuşuyoruz. İnanın küçücük dükkânların bile alan adı var ve hiçbirisi “tr” uzantılı değil. Diyeceksiniz ki, “Olsun, onlar da oradan alsın.” Mustafa hocamın güzel bir şeyiyle, ortak aklı bulmak için görüşlerin bildirildiği bir sayfa var, orada bir arkadaş belirtmiş, “Milyonlarca lira yurtdışına gidiyor.” Ben o tarafından bakmıyorum, ben kendi mesleğimle ilgili bakmak istiyorum.

ODTÜ ne yapmak istiyor veya bu alan isimleri yönetiminde Ulaştırma Bakanlığındaki arkadaşlarımızın da aynı yanlış üzerine yanlışları bina ederek yapmak istediği şey ne? “Önce gelen önce alır” ilkesinin terk edilmesi; halbuki aslında dolaşılarak aynı yere geliniyor. Niye; çünkü marka tescil sistemiyle alan ismi tescil sistemi tamamen birbirinden farklı, bu hukukçuların biraz daha aşina olduğu bir konu. Yani benim bir markam var, Karaca, ben bunu giyim üzerine tescil ettirmişim; ama bir tane arkadaş da zeytinyağının isminin Karaca olarak koyabilir. Şimdi söyler misiniz, burada acaba hangisine tahsis edilecek; elbette ki ilk gelene. Ne oldu; geri döndü. Bir başka arkadaş daha düşünün; bunlar da Karaca inşaat limitet şirketi, anonim şirketi olarak bir şirket kurmuş olsun, bu sefer hangisine vereceğiz? Bunun sayısını arttırabiliriz, şirket sayılarını çoğaltarak bu sayıları arttırabiliriz. Ne oldu; geri sisteme döndü. Diyelim ki bunlardan bir tanesi önce geldi, önce aldı, ondan sonra gelenler haklarını mahkemede arasın, tamam arasın; fakat yurtdışından alınan isimler, önce esas problemler orada çıkıyor. Sigortam-Net, bizde jenerik ismi olarak kabul edildiği için, yurtdışından almış. Sponsorumuzun burada haksız rekabet yaptığını da hemen böyle bir parantez içinde belirteyim, darılmasınlar, gücenmesinler; ama bu insanlara karşı hakları ihlal edilen kimseler, yurtdışına gitmek zorunda kalacaklar.

Türkiye’de haksız rekabete dayanan davaları açabilirsiniz, Türkiye’de marka haklarının ihlaline dayanan davalar açabilirsiniz; ancak bunu Amerika’daki alan ismi kaydı yapan kuruluş tanımayacaktır, orada tekrar siz bu kararları tanıttırmak zorundasınız. Ne oldu; hani hukuk devletiydik? Hukuk devletini öğrencilerimize şu şekilde tanımlıyoruz: “Hukuk devleti, kişilerin her şeyin hukuka bağlandığı, aynı zamanda hak aramanın, hakların da korunduğu bir ülkedir.” Fakat bu sistem sayesinde biz insanları ne yapıyoruz; yurtdışına hak aramaya gönderiyoruz. O yüzden adli yardımı falan anlatırken, hani “Parası olmayanlara devlet adli yardımda bulunur...” Biz o adli yardımın arka planını, felsefesini de öğrencilerimize bu şekilde anlatıyoruz, diyoruz ki, “Hukuk devleti, insanlara hukuklarını aramasında da yardımcı olmalı.” Ne oldu; hukuk devletinden aslında bu kurallar dolayısıyla tamamen feragat ettik.

Bakın şu anda uyuşmazlıklar henüz mahkemeler karşısına gelmedi, az önce bir arkadaşımız bir tane uyuşmazlıktan bahsetti. Bundan 10 yıl sonrasını düşünüyorum; şu kriz ortamından bir çıkalım, şu krizlerden çıkalım, esas gürültü o zaman kopacak, ODTÜ’nün ve şu Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde alınan bu kuralların etkileri esas o zaman görülecek, hakların ne kadar ihlal edildiği esas o zaman ortaya çıkacak. O zaman ne yapacağız; o zaman insanlarımızı artık illegal bir konuma itmiş olacağız, Alman profesörün çok güzel ifadesiyle.

Yenden dönmek istiyorum: Internet eğer karşımızda varsa, dünyayla birlikte hareket etmek zorundayız. Asgari standartlardan bahsediliyor bugün, dünya neyi yapıyor? Ben kendim bir tane arkadaşa yazdım, alan isimleri tahsis ediyor; dedi ki, “Hocam, ODTÜ’den alırsan çok uğraşırsın da biz hemen bir çırpıda alıveriyoruz, kredi kartıyla ve saire...” İnsanlarımızı dışarıya göndermeyelim, “tr” uzantılı olsun; ikincisi globalleşmeyi ve Internet’i doğru anlayalım.

Ben şu kanaatteyim: Türkiye’ye belki Internet’i ilk defa getiren bir kurum olan ODTÜ ve onun akabinde Internet Üst Kurulu olarak görev yapan arkadaşlarımız, maalesef Internet’i anlayamamışlar bu noktada. Bu noktada önümüzdeki 10 yıldaki problemlerin bence sorumlusu, bu arkadaşlarımız, bunun düzeltilmesi için ben iki-üç aydır kafa yoruyorum; ama nasıl olacak bilmiyorum, henüz bir çözüme ulaşamadım.

Teşekkürler.

OTURUM BAŞKANI- Bizi çok ciddi suçlamalarla karşı karşıya bıraktınız da olsun. Tabii ki eleştirilmek için buradayız.

Buyurun Kemal bey.

KEMAL AKGÜN- Ben devlet mekanizmasına da, hukuk konularına da biraz uzağım, daha çok özel sektörde çalışmaktan dolayı oralara piyasa gözüyle bakmak zorundayım.

Devletle ilgili olarak genel bir görüş vardır; Ahmet Hamdi Tampınar’ın, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” Kitabını hatırlıyorum buradaki konuşmalardan ve DNS Çalışma Grubunun yaptığı çeşitli alan adıyla ilgili önerileri gördükten sonra, tam olarak o kitabın Türkiye’ye ne kadar uygun olduğunu ve yeniden yeniden okunması gerektiğini hatırladım.

Ben doğrudan doğruya somut önerilere geçmek istiyorum: Öncelikle Internet’ten alan adı almak isteyen insanlara, ilk başvurana hemen verilmesi lazım ve bunun Internet üzerinden olabilecek en kolay yolla ve hiçbir bürokrasiye gerek kalmadan verilebilmesi gerekir. Alan adlarındaki araya koyulan com, gov, org gibi şeyler, onlar uygulanabilir; ancak ayrıca da -ben kendi şirketim için söyleyeyim- Şişecam.tr. gibi adların da verilebilmesi lazım. Burada çok sayıda kural koyup, sonra da insanları buna mecbur etmek yerine, ilk gelene bu verilir. Eğer daha sonra problem çıkarsa, onlar mahkemede, kendi aralarında problemi çözerler veya bir uyuşmazlık kurulu koyularak bunlar çözülebilir. Ama esas olarak bu işi piyasanın belirlemesi lazım ve şirketlerin isimlerinde bunların olup olmaması veya bu ismin bir başka şirket tarafından kullanılıyor olması veya bu ismi isteyen kişinin bu işle iştigal etmiyor olması gibi konularla Internet Kurulunun ilgilenmemesi lazım; yani başvuran herkese vermesi lazım.

Bir tanesi, “tr” olarak da isimlerin verilebilmesi lazım ve ilk başvurana da bunun verilmesi gerekir diye düşünüyorum, daha önceki arkadaşlarım tekrarladığı için çok fazla tekrarlamak istemiyorum. Bunları yapmadığınız ve çok sayıda kural koyduğunuz takdirde “tr” uzantılı alan adlarının kullanılması konusunda bir engel çıkarıyor duruma düşüyoruz ve dünyada neyse ki başka ülkeler ve başka çözümler olduğu için insanlar gidip bu isimleri başka yerlerden alıp kullanıyorlar. Bu şekilde gidersek, devlet kuruluşları dışında tr alan adlarını kullananların sayısı çok azalacaktır. Biz, şirketimizdeki tüm alan adlarının tr uzantılılarını alıyoruz, ancak bir tane de gidip yurtdışından alıyoruz; yani Şişecam.com.tr’yi aldıktan sonra bir de gidip şişecam.com’u alıyoruz; Paşabahçe.com.tr’yi aldıktan sonra bir de Paşabahçe.com. alıyoruz, yanlışlıkla birisi bizi “tr” olarak arar diye.

Yurtdışından bir isim almak için Internet’ten bir başvuruyla yapıyorsunuz; ama Türkiye’den bir isim almak istediğiniz zaman, “Hangi şirketin, yönetimde kim var, bununla ilgili olarak yetkili misiniz, değil misiniz” diye o kadar çok belge istiyorlar ki, inanılmaz şeyler, bunlarla ilgili çok şeyler söylendi. Yani özetle ilk başvurana verilmesi lazım, ayrıca tr alan adlarının da verilmesi lazım, bürokrasi yaratılmaması lazım.

Teşekkür ediyorum.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederiz.

Buyurun.

VEDAT GÜRER- Teşekkürler.

Ben öncelikle burada Atilla beye teşekkür etmek gerektiğine inanıyorum. ODTÜ bu görevi biraz da yıllarca otomatik yüklendi gibi; çünkü dünyada Internet gelişirken, Türkiye’de bir bağlantı yapabilecek olan ilk aday, teknolojik yeterliliği olan ODTÜ’ydü ve bu böyle başlarken giderek diğer katılımlarla -daha sonra Amerika’da bunun ticarete açılması falan- bu şeyi geliştirdi ve ODTÜ’nün başına yıkıldı bu iş. Ben, tabii ki öncelikle bu zor görevi üstlenmelerinden dolayı bir teşekkür hakkettikleri inancındayım; ama bu, tabii ki Orta Doğu’nun bir monopol, tekel olması tanımını değiştirmiyor. Her tekel gibi, çalışmış olduğu alanda kendi normlarını koyarken, tabii ki büyük özgürlükle hareket etmeyi hem talep etmekteler; hem de bu özgürlüklerini kısıtlayabilecek bir özgür rekabet ortamının olmaması, bazı disiplin eksiklikleri -yani hukuki anlamda disiplin, yanlış anlaşılmasın- ve hukuka uyumsuzlukları getirebilir.

Benim söyleyeceğim şöyle bir olay var: Seçkin bir isim tabii com.tr, herkese verilmemesi için birçok önlem alınmış ve bu önlemler de web sitesinde yayınlanıyor. Nedir bu web sitesinde yayınlananlar; bir icaptır ve bunu kabul etmek istiyorsanız da buna uygun evraklarınızı götürüyorsunuz, Orta Doğu’yla aranızda bir sözleşme oluşur, özeti budur. ODTÜ, bu sözleşme yapma yetkisini uluslararası anlaşmadan almaktadır; yani burada bir kamu alanında değiliz, özel hukuktayız tamamen. Dolayısıyla ODTÜ’nün Internet alan adı verme tekelinin bir devletin bir kompativitesi yok, buralara girmesine de gerek yok bence, bu bütün dünyada özel hukuka inmiştir artık, bunu tekrar devlete çıkartmanın da bir âlemi yok; yani “bir Telekom Üst Kurulu altında acaba bir de Internet Alan Adları İdaresi mi kurulmalı” beklentileri, bence günümüz trendlerine uygun değil.

Benim görüşüme göre, monopol olmanın getirmiş olduğu kötülükleri aşmanın tek yöntemi, I can ve diğer Network Solutions’ın da artık serbest bıraktığı gibi, isimleri vermek için başkalarına da izin vermektir, bu com.tr isimlerini ODTÜ dışındaki insanlar da dağıtabilmeli. Bu bağlamda tabii ki DNS Çalışma Grubu, bu işin normlarını belirlemeli. Norm olarak demek istediğim nedir; mademki özel hukuk alanındayız, bir özel hukuk sözleşmesi yapmaktan bahsediyorum. Network Solutions’ın son iki yıldır yapmış olduğu bütün sözleşmelerin wheite pot yönetimine International Proparite Organization; Hocam bu konuda eminim çok daha iyi bilgi verecektir, ben onun alanına girmek istemiyorum.

Benim burada bulunma sebebim, muhtemelen ODTÜ’yü dava etmiş olmamdır birazcık da, Elips Kitapeviyle ilgili bir davamız devam ediyor; burada ODTÜ İdaresi bir ismi veriyor, daha sonra bir e-mail atıyor, bu ismi başkasına veriyor, “İptal ettim” diyor. Ben de bunun hukuka uymadığını anlatıyorum, “Pozisyonunuz, monopol pozisyonunu, kötüye kullanılmasına kadar gidebilirim” diyorum, ama gitmiyorum; çünkü bu sefer Rekabet Kurulu devreye girecek, dava apayrı bir yere doğru gidecek. Biz sadece ticaret mahkemesinin şunun tespitini istiyoruz: “Acaba Dianet ismini aldığım zaman yapılmış olan, bir sözleşme midir?” Bu bir sözleşmeyse, tacirler arası sözleşmedir; çünkü burada ODTÜ tacirdir. Nitekim ilk mahkemenin ara kararı, ODTÜ’nün tacir sıfatıyla iş yaptığı noktada ve bir idare olduğundan kaynaklanan bir erki kullanmadığını karara bağladı. Şu andan itibaren iki tacir var; benim müvekkilim ve Orta Doğu İdaresi ve bu tacirler arasında bir sözleşme yapılmış, “alan adı” diye bir şey satılmış. Bu alan adının satılmasından sonra bu iptal edilmiş, tek taraflı irade beyanı, Internet’ten e-mail atarak deklare edilmesinde ben e-mail dediğimde, hâkim bana dedi ki, “O ne?” Yani bu çok doğal bir şey; çünkü bizde elektronik posta yoluyla tebligat yapılması, mevcut Hukuk Usulü Muhakemelerine göre mümkün değil. Faksı bile delil kabul etmeyen bir ülkedeyiz ki; alındığı, karşı tarafa intikal ettiği de belli olmayan bir elektronik postanın sonuç doğurması ticari anlamda imkânsız, çünkü diğer şeylere göre ticaret esnektir.

Buradan hareket ederek, ODTÜ İdaresi madem monopol pozisyonunda, hukuku daha öne çıkartan bir sözleşme icap etmeli ve onu almak isteyenler de o kabulü öyle vermeliler; yani bu alan adı satışlarında hukuk biraz daha orada devreye girmeli. Markalar neden Internet’te kullanılıyor? Bu bir tercih sorunu, ülkesel bir tercih, bunun tartışması yapılıyor ve ben burada uygulamacı bir insan olduğum için, bunlar yapıldıktan sonraki normlar beni ilgilendiriyor.

Bir başka başvurumuz da reddedildi, bir taraftan da Galatasaray Kulübü de bu konuyla ilgili bir avukatlık işini bana vermişti. Galatasaray.com.tr için biz başvurduk ve dediler ki, “Yok, alamazsınız; çünkü semt adıdır burası.” Oysa Galatasaray bir semt değildir, Beyoğlu’dur o semtin ismi; Galatasaray, bizim lisenin olmuş olduğu yer olduğu için yıllardan beri, orası Galatasaray muhiti olarak bilinir; ama bu Galatasaray semti değildir, böyle bir halka mal olmuş bir isim kavramına girer belki. Kaan üstadımızdan değerlendirmesini isteyeceğim; acaba Galatasaray nedir, merak ediyorum. Tabii aynı ODTÜ İdaresi, yine monopol olmuş olmanın verdiği rahatlıkla İstanbul.com.tr’yi verebiliyor; yani İstanbul’un şehir olduğu konusunda bir tereddüt yok oysa, “Bunu daha önceden verdik” diyorlar. Bakkal.com.tr ya da dükkân.com.tr konularının ne olacağını merak ediyorum, dükkân.com. falan satıyorlardı bir ara.

Burada problem şöyle: Rekabet Kuruluna bir başvuru yapacaktım; fakat müvekkille malum, ücret konularında her zaman anlaşılmıyor, iyi ki de olmamış. Bu Rekabet Kanunu var, burada diyor ki, “Tüketicinin aleyhine monopol pozisyonu kötüye kullanılması yasaktır.” ODTÜ İdaresi, tr alan adları monopolü olduğu bence tartışmasız; çünkü başkası yok. Bu monopolü tek başına ve mevcut hukuk normlarına da uymadan ya da unutarak -yani uymama konusunda kasıtları olduğuna inanmıyorum- yaptığı eylemlerden dolayı, mesela benim müvekkilim, örneğin Galatasaray bu noktada ismini alamıyorsa, bu bir rekabet bozma anlamında adlandırılabilir. Bunun da cezaları var, işin kötü tarafı bu. Yani böyle bir şeyden ODTÜ idaresi suçlu bulunursa, cirosunun yüzde 4’ü gibi rakamlar var o kanunda; 2 bin 300 tr alan adından 1,5 milyon dolar gibi bir para tahsil ediyorlar tahmin ediyorum, yüzde 4’ü bayağı ciddi bir rakam yapar. ODTÜ’nün bu kadar büyük bir gelirden lüzumsuz yere mahrum olup, bu paranın devletin başka bir kasasına gitmesi kimsenin çözüm şeyine uygun değil.

Buralarda uyum sağlanmamış olduğu zaman olabilecek potansiyel hukuki tehditler var. Yani ben davayı açmadım, ben müvekkilimin ikna etme durumuyla açmadım bu davayı; ama bu dava açılamaz bir dava değil. Yani bir miktar Rekabet Kanununu incelemek gerekiyor, ODTÜ’nün durumunu anlamak için. Bir şey daha söyleyeceğim: Dünyadaki trend, gerçekten bu işlerin çok net, hızlı yapılması, “ilk gelen ilk olarak ismi alır” prensibi bizim genel hukukumuzda olmadığı için; biz biraz koruyucuyuzdur, yani “Hakkı olana tam hakkını teslim edelim, öyle uyanıklığa izin vermeyelim.” Yani doğru, birçok etik bunun içerisinde; ama sonuçta Türk genel hukuk sisteminde “ilk gelen alır” prensibi yerleşmemiştir, bu bildiğim kadarıyla markada da yoktur. Ancak aynı markada olursa olur; yani ben başka birisi için alamam.

Bir de şöyle bir şey söyleyeceğim: Madem ki özel sözleşme alanındayız, bu DNS çalışması anlamında hakemlik mevzuatını da ben ODTÜ’ye öneriyorum; çünkü tahkimle çözülecek bir alan burası. Bunu bizim yaptığımız gibi mahkemelerle çözmeye gittiğimizde, aylarca gidip geliyor evraklar; hâkim anlamıyor, oraya gönderiyordur, “dava birleşsin” falan usulü prosedürlerle vakit kaybediliyor. Tabii ODTÜ burada davalı olduğu için avantajlı; ama sonuçta iş çözülmüyor ve hak ve hukuk yerine gelmiyor. Bir hakemlik sözleşmesi koyulabilir, -hukukçu olanlar bilirler- çok esnek bir yöntemdir; 6 ay içerisinde falan sözleşme biter, hemen karar almak durumundasınızdır, diğer şeylere infaz edilmesi de kolaydır. Yani “Benden isim alanlar bu kurallara uyarlar” dediğimiz zaman, buradaki monopol sözleşmedeki güçlü taraf diyeyim, normları dikte eden taraf, sıfatlarını biraz yumuşatarak o sözleşmeleri bir miktar daha hakka uyun ve bir miktar da hukuka uygun hale getirirler, bir de bir hakemlik mekanizması getirirlerse, bence o anlamda sorunlar çözülür. Ancak genel prensipleri belirlemek için bir argüman üretmek bana düşmez, bence burada patent ve marka konularında uzmanlar daha iyi bilirler bunları.

Benim diyeceklerim özetle, genel olarak ODTÜ’nün monopol yapısının sonuçları üzerineydi.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- Biz teşekkür ediyoruz. Kaan bey buyurun, sizin görüşlerinizi de alalım.

KAAN DERİCİOĞLU- Hep eleştiri yapıyoruz; yapmak zor, eleştirmek kolaydır, biliyoruz. Türkiye’de mevcut yasal düzenlemelerle kurulmuş kurumların iyi çalışmadığını bugün hepimiz biliyoruz. Yasal olmayanlar, iyi çalışmayan bir kurumda, biz henüz altyapısı yasal oluşmamış bir kurumu da rahatlıkla eleştiriyoruz, diyoruz ki “DNS Kurulunun, Internet Üst Kurulunun yasal dayanakları yok.” Orta Doğu Teknik Üniversitesinin bu görevi üstlenmesi sırasında ona verilmiş herhangi bir yasayla görev yok, bunları hep söylüyoruz; ama biraz da madalyonun öbür tarafına bakalım: Ben 37 yıllık meslek hayatımda pek çok kurum biliyorum, onlar her türlü yasal dayanakları var; ama hiç çalışmıyorlar, sanki uyumak için kurulmuş kurumlar, bunların da pek çoğunun adını biliyoruz.

Biz bunu burada tartışırken, aslında ODTÜ’yü bir bakıma da kutlamak gerekiyor; bir boşluğa sahip çıktı, onu kendi kurallarıyla götürmeye çalışıyor, bu da Türk toplumunda bir deneyimin yaşanmasını sağlıyor. Bu o kadar önemli bir konu ki, o zaman yaşanan bu deneyimden çıkaracağımız sonuçlar ve mevcut yasal altyapıdaki çalışmayan kurumlardan da çıkaracağımız sonuçlarla iyi işleyen, çağdaş, evrensel kurallar, bu küreselleşmenin yapısı, Internet’in ana karakterine uygun bir yapı için çalışma yapılabilir. “Burada DNS Grubu ne yapar”da belki arkadaşlar şunu getirebilirlerdi: “Bana göre bu yapı şöyle çalışmalı.” Sadece eleştirmek değil ve belki de bu toplantının devamındaki toplantılarda gündemin bunu oluşturmasını ben kişisel olarak diliyorum.

Türkiye’deki marka düzenine bakalım: Türkiye’ye ilk kez marka koruması 1871 Alameti Farika Nizamnamesiyle gelmiş; bizlerin çoğu doğmadan, babalarımız bile doğmamıştı o zaman, Osmanlı döneminde. Alameti Farika, ayırt edici işaret demek; alamet işaret, farika da ayırt edici. Sonra bu Markalar Kanunu olarak 65’te yürürlüğe girmiş, 65’te bir özel hüküm var; “Marka tescili zorunlu değil, Bakanlar Kurulu bazı ürünler için tescilli marka kullanılmasını zorunlu kılabilir” diyor, 551 sayılı Markalar Kanunu. Bu 95’te yürürlükten kalktı, yerine markaların korunması için Kanun Hükmünde Kararname kabul edildi; onda da böyle bir zorunluluk bile yok, hatta o kadar içinde tescilsiz markaların genel hükümlerden korunacağı da yazılı. Yani Türk Ticaret Kanununun 56 ve devamı maddelerinde yazılı olan haksız rekabet hükümleri, bir kişinin haklı olarak ilk kez seçtiği bir ürüne ya da hizmete uyguladığı, kullandığı ve kullanmaya da devam ettiği bir marka, bugün Türkiye Cumhuriyetinde tescilsiz olarak da korunmaktadır. Tescilsiz olarak korunan bir markaya biri gider, marka başvurusu yapar da bültende yayınlanırsa, önceki hak sahibi olarak ona da itiraz ettirme hakkı da... (Bant değişimi)

...8. Maddesinde, önceki hak sahibi eğer o markayı kullandığını kanıtlayabiliyorsa, diyor ki, “İtirazı üzerine başvuru reddedilir” o kadar da net; ama topluluk marka tüzüğünde de aynı. Yasal açıdan buna bakalım: Zorunlu olmayan bir mekanizma var, ben tescilsiz bir markayı bile kullanabiliyorum, gidiyorum alana dağılmaya, bir dayatmacı güç olarak bana diyorlar ki, “Bunun marka tescil belgesini getirirsen, sana bu alan adını veririz.” Zorunlu değil, yasal açıdan burada bir tartışma konusu var. Yasal zorunluluğu olmayan bir yapıya, -eskiden Bakanlar Kurulu vardı, o da yok, yasa da yok- gittiğimiz zaman, mutlaka çok da bununla ilgili problemler de yaşanıyor.

İkinci bir konu da Dünya Fikri Haklar Örgütüne giriyorsunuz, orada domain mame ya da elektronik commers’in içinde bu alan adlarıyla ilgili çok ayrıntılı bilgiler var. Milyonlarca alan, “Almanya’da 4 milyon” denildi; dava sayıları önümde, istatistikler önümde, Nisan 2001-Eylül 2000, bu alan adları 4 milyonlarda, dava sayısı eylülde 129 tane, ekimde 208 tane. Aylar itibariyle bakarsak; 177,173... 4 milyonun içinde kaç tanesi bir yılda verildiği ya da bir ayda verildiğini bilmiyorum; ama bunun ana sayılar karşısında çok küçük rakamlar olduğunu görüyoruz. Yani verilen alan adlarıyla alan adlarındaki uyuşmazlıklar, kişisel çatışmalar, hak sahipliği iddialarında sayılar çok az. Bunu zannediyorum birtakım kısıtlamalarla verip; yani elemek yerine, serbest bırakıp, -“hakem usulü” dedi arkadaşımız- hakem usulü gibi yöntemlerle çözmek daha akılcı.

İki soru vardı, hemen sıcağı sıcağına onları yanıtlayayım: Markalar bir sınai haktır, sınai hakların da temel kavramı 1883’te kabul edilen, Türkiye’nin de üyesi olduğu Paris Sözleşmesidir, Sınai Hakların Korunması İçin Paris Sözleşmesi; spor kulüpleri de dahil, dernekler de, kamu kurumları da halkın yanılabileceği nitelikte olan işaretleri izin alınması gereken işaretler olarak kabul etmektedir. Bugün -ben Fenerbahçeliyim, ama Galatasaray gurur kaynağımız, kutluyorum, dünkü 5-0 hariç- Galatasaray hepimizin gururu, Çin Setti’nde Galatasaray’ı konuşan bir Çinliyi anlatmıştı arkadaşım, onu da Galatasaray Kulübünün dışında birinin gidip alan adı alması, zannediyorum Paris Sözleşmesindeki bu izin alınması gereken işaretler açısından eğer Galatasaray Kulübü onu istemiyorsa ya da ondan izin alınarak gidilmemişse, ona da karşıyım. Galatasaray Yönetim Kurulu da, hiç kimse de... Fenerbahçe bir spor kulübü olmasına rağmen, bir kozmetikçiye marka tescili izni verdiler, o kulübün yönetiminin böyle bir yetkisi de, Genel Kurulunun bile yetkisi yok, bir bedel kazanmak açısından ancak kiralayabilirler.

İkinci bir konu da “İlk gelen alır” konusu. Bu konu çok önemli, bütün dünyada bu kullanılıyor; “İlk gelen alır.” “Türkiye’de bu yok”; hayır, Türkiye’de var. Ben bir markayı ilk kez düşünüp kullanıp uyguladıysam, Cem Yılmaz’ın hizmet markasıdır kullandığı, -kararı da var hepimiz biliyoruz, daha sonra gerekirse ayrıntısını anlatırım- o onu kullanmış, kamuya da duyurmuş, o zaman o hakkı elde etmiş. O hakkı elde ettiğine göre, “İlk gelen alır” kuralı burada bana göre askıda kalıyor; çünkü biri onu fiilen daha önce kullanmışsa, o da onu bilerek gelmiş alıyorsa, zaten Dünya Fikri Haklar Örgütünün hakem heyeti kararında da çok açık yazıyor, “Kötü niyet var burada, iptaline” diyor.

Ben Ankara Hukuk Fakültesinde Sayın Prof. Dr. Turgut Kansu ile bu hakemlik meselesini tartışmıştım; “Bizim hukuk sistemimizde hakemlik, taraflar arasında önceden bir sözleşmeyi gerektirir” gibi bir şey söyledi. Ben teknik elemanım, hukukçu değilim; ama önemli, saygın bir hukukçuya sordum. Onu nasıl çözeceğiz, bunu da düşünmemiz gerekiyor.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederiz Kaan bey.

Buyurun Atilla bey, söz savunmanın.

ATİLLA ÖZGİT- Teşekkür ederim.

Konuyla ilgili çok madde var, atladıklarım olursa ikinci turda tamamlamaya çalışırım.

Ben, genel anlamda ODTÜ’nün olaya bakışını bir özetleyerek başlayayım, belki en son söylemem gerekeni en baştan söyleyeyim: Biz, Türkiye’de, Türkiye’nin “Internet iradesi” ve bu konuda söz söyleyebilecek tüm partilerin içinde olduğu bir platformdan çıkacak ağırlıklı bir görüşe rağmen, ODTÜ olarak “Biz ille de bunu yaparız” demeyeceğimizi bu işe başladığımız ilk günden bugüne kadar söyledik, hâlâ da söylüyoruz. Bu platformlar ki şu anda çeşitli yerlerde tartışılmaya başlandı, bu anlamda da bir tarihçe aktarmaya çalışayım: Yanılmıyorsam ilk 97 Internet Konferansıydı, ilk 97 Konferansından başlayarak Türkiye’deki DNS politikaları sürekli tartışmaya açıldı, her birinde en az 1,5 saatlik oturumlar halinde bunu tartıştık.

Türkiye’de alan adları konusunda doğal olarak konuya yeni dahil olan arkadaşlarımız var, onların daha önceki toplantılarda görüş belirtmemiş olmaları çok doğal; ama uzun yıllardır bu işin içinde olup bu toplantılara katılmayan da çok insanımız var. Bu toplantılarda yeterli platformlar, en azından yanlış hatırlamıyorsam 30-40 kişilik ya da kimi kez 100 kişiye yakın toplantılar da gördük, özellikle 97-98 çok hareketliydi, bu toplantılarda çeşitli tartışmalar yapıldı. Sonra 97’den 98’e geçerken bir anket yaptık, anketin sonuçlarını web sayfasında duyurduk ve Türkiye’nin yakın zamana kadar uygulamakta olduğu politikalar, ağırlıklı olarak bu anketin ve daha sonra Türkiye Bilişim Derneğinin altında yapılan -belki sayılarını Mustafa Akgül verebilir- başka bir anketin sonuçlarıyla uyumlu olduğunu düşünüyorum. Eğer tersini düşünen varsa, bu konuyu tartışabiliriz; ama uygulanan politikalar, en azından Internet ortamında gerek tartışmalar, gerekse yapılan anket çalışmalarının sonucunu yansıtmaktadır.

Konuya biraz daha teknik boyutuyla bakacak olursak; böyle çok genel söylemlerden, örneğin hiç domain, alt domain’leri birbirinden ayırmadan; com, org, net gibi anlam yüklenmiş alt domain’leri -ki ben kişisel olarak onların anlam yüklenmiş alt domain’ler olduğunu düşünüyorum- hiç birbirinden ayırmadan, tamamen hepsine uygulanabilir, “ilk gelen alır” gibi bir kuralın ne kadar doğru olduğunu ben sorgulamak istiyorum. Gerçekten de bunu tartışan arkadaşların bu ayrıntı düzeyinde buna girmeleri gerekiyor. Mesela örnek vereceğim: Atilla.org., böyle bir şeyi ben almam; yani ben bir organizasyon değilim, ben bir bireyim. Dolayısıyla .org domain’in altında kişisel olarak benim bulunmamı ben anlayamıyorum; anlayan varsa gider başvurur, alır. Ama “org’da da, net’te de, com’da da ilk gelen, hiçbir önkoşul olmaksızın alır, bunlar evrensel ilkelerdir, evrensel ilkelerin karşısında durulmaz, ancak minör değişikler yapılabilir” gibi çok genel söylemlerin ben konuyu yeterince irdelemediğini düşünüyorum. Dolayısıyla bir kez böyle çok genel söylem seviyesinde “Bazı şeyler uluslararası genel geçerdir, burada da bunlara hiçbir şekilde müdahil olmamak lazım ya da olunamaz” gibi söylemlerin doğru olmadığını düşünüyorum; çünkü bizlerin de en azından Internet camiasının, bilişim camiasının ve Türkiye’nin çeşitli kesimlerinin belli bir entelektüel birikimi olduğuna ve bunları çok rahat sağduyuyla değerlendirip ülkenin koşullarını göz önüne alıp, en sağ duyulu kararları alabileceğine olan inancımızı da yitirmememiz lazım.

Böyle baktığınız zaman, konuyu aslında ayrıntı düzeyinde tartışmak lazım; ama hep ana başlıklar seviyesinde kalıyoruz. Ana başlıklar seviyesinde de kalınca, sanki ortada iki kamp var; birisi full liberaller, birisi de tümüyle kuralcılar ya da kesif devlet yaklaşımını sergileyenler gibi kabaca iki görüntü çiziliyor ki, bu bence tamamen yanlış bir kavramsal model. Buradan devamla bazı eleştirilerin yine sloganlaştırılarak yapılmasını ya da onların genel geçer kurallar olduğunun söylenmesini de ben kişisel olarak pek benimseyemiyorum. Ben sonuçta DNS Çalışma Grubunun içinde, 11 kişide bir kişiyim, bu görüşlerim ne kadar kabul görür veya görmez, onu zaman gösterecektir. Ancak örneğin “.com’un büyüsü” denilen bir kavramı kimse dışlayamaz, tam tersine çok iyi de değerlendirilmesi lazım. Türkiye’den dışarı giden paraların tümü acaba ODTÜ’nün uyguladığı politikalardan mıdır; hayır. Süperonline.com bugün ısrarla Superonline.com.tr’yi kullanmamaktadır; çünkü kendilerini uluslararası bir firma olarak görmektedirler, kendi içlerinde de bunu çok güzel nedenselleştirebilirler, bunu da anlayışla karşılarım, onların tercihidir, dolayısıyla buna yapabileceğiniz bir şey yok. Türkiye’den dışarı giden isimler, ancak ve ancak ticari tescil olmadığı için, serbest girişimcinin alamadığı isimlerdir, sadece bence bununla sınırlıdır. Diğerlerine yapabilecek hiçbir şeyiniz yok; yani bugün bütün kuruluşlar com.tr’yi aldıkları zaman, ticari sicillerinin yanı sıra ya da markalarının yanı sıra, gidep bir de .com’u da almaktadırlar. Bu kaçınılmazdır, bu parayı hiçbir şekilde ne ODTÜ, ne bir başkası, uyguladığı bir yöntemle dışarıya akmasını engelleyemez diye düşünüyorum.

Bunun dışında bilgi anlamında bir-iki şey söyleyeyim: Şu anda testleri yapılmakta olan yeni bir sistem 2002’nin başında devreye girecek; kredi kartıyla anında sonuçlanan alan adı almaya olanak sağlanan bir sistem bu. Ancak doğal olarak üzerinde regülasyon konulmuş, belge gerektiren alan adları yine belli bir gecikmeye tabii; yani com.tr’de eğer ticari sicil ya da marka belgesi bekliyorsak –ki şu anda kurallar öyle- doğal olarak com.tr başvurusu belli bir süre beklemek zorunda. Ama yine açılacak olan web tr, mesleki tr’ler gibi yerlerde bunlar anında kredi kartından gerekli işlem yapılarak sonuçlandırılacak.

Mert’in sunusunda pek belirgin olmadığını hissettiğim için bir kez daha yineleme ihtiyacını duyuyorum; çünkü sorgulandı da: “Hakemlik” mekanizması, nasıl gelişecekse, şu anda DNS Çalışma Grubunun içinde yapılan çalışmalarda öngörülmüş durumda. Barolar Birliğiyle bu konu konuşuluyor, DNS Çalışma Grubundan bağımsız, Baronun öngöreceği 7 kişilik bir grubun hakemlik mekanizması olarak kurulup bu evraksız “ilk gelen alır ve anında alır” prensibiyle çalışacak olan, domain’lerde çıkacak olan problemleri gidermek üzere bu şekilde bir kurul öngörüldü ve gerekli görüşmeleri sürdürülüyor, henüz sonuçlandırılabilmiş değil; fakat öngörüldü ve yapılmaya çalışılıyor.

Bir saptamam da şu: Vedat beyin sözünü ettiği, ODTÜ ile ilgili davaya ilişkin doğal olarak cevap vermek istemiyorum; çünkü sürmekte olan bir dava, dolayısıyla o konuda bir yorum yapmayacağım.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- Biz teşekkür ederiz.

Buyurun Hocam.

MUSTAFA AKGÜL- Ben, işin boyutlarını şöyle bir özetlemek istiyorum: Bir hatırlarsanız 97’de, 98’de, geçen yıl ve bu arada Bilişim 2001’de bu konuyu tartıştık, sürekli olarak tartışmaya çalışıyoruz. Bir dns.tr listesi vardı, şu sırada pek aktif değil ve DNS Çalışma Grubu kurulurken de çok uzun süre tartıştık.

DNS Çalışma Grubu şunu yapmaya çalışıyor: Bir anlamda Türkiye’nin I can’i olmaya çalışıyor. Bunu nasıl yapalım diye o listede çok zordur; genellikle gelen eleştiriler, “Siz bunu yapmayın, bu yetki gaspıdır” onun dışında bir şey denilmedi. DNS Çalışma Grubu, benim çok kullandığım bir terimle Türkiye Internet’inin ortak aklını ölçmeye çalışıyorum.

Herkesin anlaştığı bir üç boyut var: Kuralların konulması, işleyiş ve hakemlik mekanizması. Çok haklı olarak, üçü de ODTÜ’ydi diye eleştirildi; ama DNS Çalışma Grubunun kurulmasıyla işleyiş dışındakiler doğal olarak şeye alındı, onu uygulamaya çalışıyoruz. Hakemlik defalarca söylendi, henüz kuramadık; bu işin üzerinde çalışıyoruz. Şu anda da aslında DNS Çalışma Grubu hakemlik mekanizmalarıyla çalışıyor; biri şikâyet ettiği zaman biz bakıyoruz ya da ortada bir problem olduğu zaman, buna bakmaya çalışıyoruz. Kuralları kimin belirlemesi gerekir, ona biraz sonra geleceğim.

İşin boyutlarına bakalım: Kuralları koyduğunuz zaman, bir önemli kriter kolaylık, “anında al” ikinci kriter, hak sahibinin hakkına riayet etmek. Bu ikisi arasında .. gerekir, buna kim karar verecek; başka boyutlar var, spekülasyon var. Koç’un hikayesini okudunuz, Sabancı’nın hikâyesini okudunuz; birileri alıyor, erkeden uyanıyor, adamın markasını alıyor ve satmaya çalışıyor. Dünyada com’un altında 40 milyon civarında alan adı varsa, bunun 20 milyonu kullanılmıyor; yani bunlar spekülasyon için alınmış. Bir Ankara ile ilgili şeylere bakın, kaç bin tane görürsünüz; yüzde 5’i falan vardır. Yani önemli miktar alan adı spekülasyon amacıyla alınıyor. Biz, Internet Teknoloji Derneği olarak bir anket yaptık, orada bir arkadaş dedi ki, “Nasıl birtakım arsaları alırsınız, kapatırsınız, değerlenir; biz de alan adlarını almak istiyoruz.” Burada şu soru akla geliyor: Alan adı kimin; bu soruya cevap vermek lazım. Alan adı ilk başvuranın mı; bir anlamda doğal haklardan dolayı gelen bir şey mi, kamu alanı mı? Bu soruya cevap vermeden, bunun üzerinde düşünmeden, bu sorunun kolay bir cevabı yok. Türkiye’deki kurallar, org.net ve com’daki kurallar arasında operasyonel bir başka boyut var; siz Türkiye tipi bir kuralı 30 milyon, 40 milyon alan adı olarak uygulayamazsınız. Siz Amerika’ya, bütün dünyaya hizmet veriyorsanız, hiçbir şekilde hiçbir kural uygulayamazsınız. Sen marka tescilini gönder, Türkiye’den gönder, Çin’den gönder, Japonya’dan gönder, olacak iş değil tabii. Orada o işin başındaki kişinin de amacı kâr etmek; yani burada çok temel amaçların farkında olalım.

Türkiye ne yapmalı? Benim ne düşündüğüm hiç önemli değil, bu problemi nasıl çözeceğiz; kim daha çok bağırırsa onun dediği mi olacak ya da ODTÜ en başta bir şekilde bu kararları koydu diye o mu olacak, Türkiye ne istediğine nasıl karar verecek? Türkiye’de genel olarak kimse yöntem üzerine kafa yormaz, herkes daha çok daha gür sesle bağırmaya çalışıyor. DNS Çalışma Grubu, bir anlamda bu eğilimi ölçmeye çalışıyor, yapmaya çalıştıklarından bir tanesi de anket yapmak. Böyle bir anket yapmak o kadar kolay değil; kim oy kullanacak ve saire, o kadar kolay değil; ama mesela TBD’de bir anket yaptık, TBD üyeleri arasında, elektronik adresi olan TDB üyeleri arasında bir anket yaptık. 1 200 kişi vardı, 250’si katıldı. Bu neyi gösteriyor; büyük bir problem yok, yani Türkiye’deki insanlar, TBD üyeleri ODTÜ’deki uygulamadan çok şikâyetçi değiller. Detaylara baktığımızda, 1/3 oranında şikâyet var; ama ben bu adamlara önce defalarca e-mail attım, daha sonra da her gün adresine, “Oy kullanmadın” diye başına ekşidi. Ona rağmen 250 civarında oy kullanıldı. Anketin sonuçlarını TBD@org.trBu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır ’de ve DNS Çalışma Grubunun altında soruları ve cevapları görebilirsiniz. Yani o anketten aldığımız, Türkiye’de uygulanan kurallar konusunda büyük şikâyet yok, bizim önerdiklerimiz konusunda şöyle böyle karar veriyorlar. Mesela şu soruyu soruyoruz: “Türkiye’de yeni alan adlarına kim karar versin?” Eşit oranda işte “DNS Grubu karar versin, uygulayın, açmayın.” Yani şu ortaya çıkıyor: Türkiye Internet kamuoyu ya da o ankete katılanlar, bu konuda yeteri kadar düşünmemişler.

Tekrar şu soruyu tartışmak gerekir: Bu uyuşmazlık, mesela yıllardır farklı şeyler söyleriz. Peki nasıl çözeceğiz bunu; mesela diyor ki, “Kanun çıksın.” Kanun çıkarsa, zaten tartışacak bir şey yok. Ama biz ne yapacağız, Türkiye Internet kamuoyu olarak nasıl bir mekanizma kuralım? Bir anket üzerinde anlaşalım, yapalım, karar ne çıkarsa uygulayalım. Ancak şirketler, cidden com’un kolaylığını mı istiyor, com.tr’nin com’da olduğu gibi kolay olmasını mı istiyor; yoksa alan adlarının, kendi adlarının saklı olmasını mı istiyor? Ben ne olduğunu bilmiyorum; bir taraftan kolaylık var, bir taraftan hakkın saklı olması lazım. Bu soruların cevabını hep beraber araştırmak zorundayız.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkürler Hocam.

Konuşmacılarımızın değindiği hususları kısaca bir toparlamak istiyorum; daha sonra ise tekrar söz almak isteyenlere ve dinleyicilere kendi görüş ve yorumlarıyla ilgili olarak söz vermek istiyorum.

“Neler söylendi, neler eleştirildi” diye bakacak olursak; Yurtsan bey, “DNS Çalışma Grubu hiçbir şey yapmamalı, kendini lağvetmeli” dedi; ama bu gelişmeyi de ODTÜ’nün sadece yürütmek görevinin kalmış olması nedeniyle bir anlamda da destekler gibi oldu.

Atilla bey, Internet’in özelliğinden dolayı fiili durumun yurtdışıyla uyum halinde olması gerektiğine işaret etti; yurtdışı uygulamalarından farklı davranıldığını, oysa Internet’in evrensel olarak yapısı karşısında çok farklılaştırma olamayacağını; DNS Çalışma Grubunun danışma organı olarak kurulduğunu, hükümetle organik bağının olmasını eleştirdi.

Tekin bey ise, yanlışlar yapıldığını, usul hatası olduğunu, Fransa ve Avusturya’nın kendi takılarını üreterek kullandığını, Türkiye’de ise bu uygulamaya gidilmediğini, com.tr’nin birebir alınmış olmasını ya da diğer alt alan adlarında bu şekilde yabancı kavramların kullanılmasını eleştirdi. Türkiye’deki alan adlarının sayısının çok az olması, yurtdışında ise bu rakamların çok daha yüksek boyutlarda olduğuna, diğer ülkelerdeki gibi “ilk gelen ilk alır” ilkesinin uygulanması gerekliliğine değindi, aksi takdirde yurtdışına hak aramaya gönderdiğimiz insanlara değindi.

Kemal bey ise yine “ilk gelen ilk alır ilkesi uygulanmalı” dedi; fakat farklı bir öneri de getirdi: “.tr açılmalı” dedi; kuralları piyasanın kendisinin oluşturacağını, buna imkân tanınması gerektiğini belirtti. Fakat çok hoş da bir şeyi belirtti, Atilla beyinkiyle paralel olarak; kendi şirketlerinin hem Şiş ecam@com.trBu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır ’yi, hem de Şişecam.com’u aldığını söyledi. Yani sonuçta özel sektör de com.tr’yi alabilmiş olmasına rağmen, com’un da alınması gerekliliğini ya da böyle bir ihtiyacın varlığını da gösterdi, “Bürokrasi yaratılmamalı” dedi.

Vedat bey ise, ODTÜ Alan Adı Yönetiminin bir tekel, monopol oluşturduğu, bu konunun özel hukuk kapsamına girdiği, bunun da doğru olduğu; fakat bu monopol durumun değiştirilerek başkalarının da com.tr’yi verebilmesini ileri sürdü. Vedat bey, DNS Çalışma Grubunun ise kuralları benimsemesini destekledi; fakat yapılan sözleşmenin düzenlenmesi gerekliliğine dikkat çekti; Rekabet Kurumuyla ilgili değişik görüşler ileri sürdü, “Hakemlik mekanizması kurulmalı” dedi.

Kaan bey ise destekler tarzda, yasal dayanağı olmasına rağmen bir boşluğa sahip çıkıldığını belirtti, “Türkiye’ye bir deneyim şansı verildiğini” söyledi, ayrıca marka mevzuatı açısından konuyu değerlendirdi. Burada bir eleştirisi oldu; tescilsiz marka olabilmesine rağmen, ODTÜ Alan Adı Yönetiminin uygulamaları karşısında tescil zorunluluğunun yasal mevzuata aykırı bir şekilde talep edilmesine değindi, ama sonuç olarak serbest bırakıp, hakemlik gibi bir mekanizmanın kurulmasını önerdi.

Atilla bey ise özellikle 97 Konferansından itibaren alan adı yönetimlerinin politikalarının tartışmaya açıldığını, kamuoyundan bir geri dönüşün gelmediğini; 97-98 yılında anket yapıldığını, fakat bu anket sonuçlarının da politikaların değiştirilmesi gerekliliğine yönelik sonuçlar çıkmadığını söyledi. Atilla bey, ayrıca .com’un ayrı bir büyüsü olduğuna değindi -ki buna ben de katılıyorum açıkçası; hem .com’un kendine özgü bir büyüsü var, ayrıca com.tr’nin de kendine özgü bir büyüsü var, diğer alt alan adları bir com.tr kadar ilgi görmüyor- yeni sistemle ilgili biraz bilgi verdi, DNS Çalışma Grubu olarak kurmaya çalıştığımız uyuşmazlık mekanizmasını tekrar hatırlattı.

Sayın Hocam, zaten biraz önce değindi, hatırlıyorsunuzdur; 97’den itibaren konunun tartışmaya açıldığını, DNS Çalışma Grubunun bir anlamda I can tarzı oluşturulmaya çalışıldığını söyledi. Yine kurallar işleyişle ilgili olarak sürekli kamuoyundan bir dönüşüm beklenildiğini; ama bunun somut olarak gelmediği, yapılmaya çalışılan anketlerdeki sonuçların ise şu anki politikaları destekleyen sonuçlar verdiğini belirti.

Bu çerçevede sanıyorum çok fazla zamanımız kalmadı, ikinci tur yapmayacağım. Ethem hocam söz almadı, ona söz vereceğim. Evet eleştirildik; “ama nasıl olmalıyız” konusunda çok az görüşler geldi, ben bunun altını çizmek istiyorum, vaktimiz kalsaydı bunun da üzerine gitmeyi isterdim.

Şimdi Ethem hocama sözü veriyorum, daha sonra da dinleyicilerden eğer soru ya da görüş varsa, onları alalım.

ETHEM DERMAN- “Nasıl olmalı”ya cevabımız için bu Çalışma Grubu kuruldu herhalde, biz de orada çalışıyoruz.

OTURUM BAŞKANI- Hayır Hocam, DNS Çalışma Grubunu diğer katılımcılar, DNS Çalışma Grubu olarak değil; yani size yönelik değildi.





devamı alt mesjta verilecektir.Karakter fazlalığından dolayı.

_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
5 Kasım 2009       Mesaj #3
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

Konferans türüne örnekler ve bu örneklerin yazarlarını bulabilir misiniz ?

^ konferans örneğinin devamı
TEKİN MEMİŞ- Dünyada bu “ilk gelen ilk alır” prensibini savunan insanların düşüncesi hiçbir zaman şu değil: İlk gelen, nasıl bir isim alırsa alsın, onun hakkını korumuyoruz biz; fakat bütün dünyada bütün hukukçuların savunduğu bir görüş var: Internet alan adını dağıtan kurumlar, mesela bizde yönetim ismi olarak kullanılıyor zannediyorum; fakat Almanya’da bu, dağıtım organı olarak isimlendiriliyor. Bunun bence bir nüans farkı var; diyorlar ki, “Biz, sadece bunu dağıtırız. Biz sadece çok açık haksızlıklarda, küfür gibi ve saire çok açık haksızlıklarda vermedik, onun haricinde ilk gelen ilk alır prensibini uygularız.” Çünkü haksız rekabetinin varlığına bir yönetim veya dağıtan makam karar veremez veya bir marka hakkının ihlalinin olup olmadığı mahkemelerde bile ciddi anlamda uzmanlık isteyen bir şeydir ki, bu mahkemelerde bilirkişilere gönderilmektedir, yine bunun için ihtisas mahkemeleri oluşturulmuştur.

Bir başka şey, org ve saire bu isimlerin alınması ve saire, onlara hiç geçmeden sadece şunu diyorum: Ben anket sonuçlarını okudum ve üzüldüm aslında. Evet, anketin yapılması gerçekten güzel, Türkiye’de bir ortak aklın bulunması elbette ki güzel; ama lütfen dünyadaki ortak akıldan da istifade edelim. Yani insanlar boşuna uğraşmıyor, bulmuşlar ve şu “ilk gelen ilk alır prensibinde yok şu kadar...” Ben size istisnasını da Alman mahkeme kararlarından vereyim. Mustafa hoca zannediyorum o sempozyumda da vardı; o tebliğimde sadece 75’in üzerinde Alman mahkeme kararı var ve insanlar mahkemede ayrıca tazminata da mahkûm ediliyorlar.

“ilk gelen ilk alsın” derken, “hakketmeden alsın” görüşünü savunmuyorum, ama burada ne oluyor; bu alan isimlerini uygulamakla biz bu ihlalleri engelleyemiyoruz. Benim kanaatime göre, -ben hâkim değilim ama- Sigortam-net gibi, avukat.com.tr gibi o kadar açık ihlaller var ki... Tamam biz vermiyoruz; ama hakların ihlalini engellediğimizi zannediyoruz. Kusura bakmayın, ama bu sadece bir kuruntu. Ben, avukat uzantılı zannediyorum 28 veya 30’a yakın isim tespit ettim, hatta şu anda yayınlanıyor o isimler ve Internet ortamında benim o konferansım yayınlanıyor ve bu arkadaşlar alıyor; yani haklar zaten ihlal ediliyor. Ama biz burada bu yönetimle insanları illegalize ettik, insanları dışarıya alıştırdık. Hani ne derler; dışarıya gözünü açtık veya bu kadar kolay hakların ihlal edebileceğinin bir örneğini insanlarımıza gösterdik, insanlar da bu yolu kullanıyorlar. Esas problemler bundan sonra çıkacak zannediyorum.

Teşekkür ederim.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkürler.

Salondan yorum veya sorusu olanlar varsa, onları alalım.

Buyurun.

ORHAN ŞANMAZ (Fors-net, Ankara)- En çok domain’i olan şirketlerden birisiyiz, hatta belki en çok domain sahibi biziz. Bizim çıkardığımız bir liste var; “ne gibi problemler var ya da müşteri domain konusunda tercihi nasıl yapıyor” diye. Bu listede örneğin müşteriye “Hangi domain uzantısını istiyorsunuz?” diye sorulduğunda, ilk önce de ücreti soruyor; yani “Ne kadar?” sorusu. Tabii “Com 20 dolar, com.tr 50 dolar” denildiğinde, com’u zaten alıyor, “Öncelikle onu bir alalım, sonra diğerine bakarız” yaklaşımı çoğunlukta. Tabii bu kendi verilerimize göre ya da kendimize göre.

Diğer bir problem, evrak; yani “Bunun için ne vereceğim?” “Com’da hiçbir şey” dediğimizde, “Tamam hemen al” cevabı geliyor; ama com.tr’de ticaret sicil kaydı, marka kaydı ve saire... Ki marka kaydı da bir işe yaramıyor; çünkü markanız olduğu halde de alamıyorsunuz. Mesela 3 gün önceki olay, Vitamin.com.tr’ye başvuruldu, markaları var, her türlü hakları var, kullanıyorlar bunu; gelen cevap, “Jeneriktir, veremeyiz.” Hülya hanımın çözümü de “Mahkemeye gidin, orada çözün” yani “Bir 6 ay da uğraşın, web sitenizi açmayın; gidin com’da açın, sonra gelirse com.tr’den açarsınız” gibi bir durum var.

Artı ODTÜ’de muhatap bulmakta da belli sıkıntılar var; çünkü tamamen elektronik bir sistem var ya da telefonla aradığınızda ulaşamama gibi bir sorunla da karşılaşabiliyorsunuz.

Artı “ilk gelen alır” kuralı gen.tr’de uygulandı bildiğimiz kadarıyla; fakat 6 ay boyunca alamadımız gen.tr’ler de var, bunları ODTÜ biliyor. Dolayısıyla temelde önerilen şeylere de uyulmama gibi bir sorun var. Bunun haricinde Fors-net, uygulamalardan birinci derecede memnun diyebiliriz, çünkü çok fazla bir sıkıntı yaşamadık. Esas sıkıntıyı müşteriler yaşıyor, biz arada bir kurum olduğumuz için; yani Vitamin bundan zarar görüyor, Fors-net ancak “Önce com’unu alalım, sonra bakarız” gibi bir yaklaşım sergilemek zorunda, ODTÜ’nün yaklaşımından dolayı.

Aslında şirketler ODTÜ’ye yardımcı olmak istiyor; belki 33 bin domain var, bu uygulamalar düzenlenmiş olsa rahatlıkla 100 bini bulabilir. Çünkü bildiğimiz kadarıyla en çok domain alan 5 ülkeden birisiyiz; yani normal şartlarda epey bir parayı kredi kartıyla yurtdışına aktarıyoruz, bu para rahatlıkla ODTÜ’ye aktarılabilir.

Yurtsan bey, “Bu kurul yasal değildir ya da kafasına göre oluşturulmuş bir durumdur” dedi, orada da şirketlerin bakışını söyleyeyim, en azından Ankara’nın: Yurtsan beye yakın düşünüyorlar; çünkü kim kurmuştur, nasıl kurulmuştur, devletin haberi bundan var mıdır, onu bilmiyor insanlar. Yani şirketlerin dahi DNS Grubunun varlığından bile doğru dürüst haberleri yok, onu da söyleyeyim, Ankara’daki şirketler dahil. İstanbul bir kenara; çünkü bu kurul sonuçta Ankara kökenli bir kurul. Ancak işin zorluğu da ortada; yani zor bir konu, onu da şirket olarak biliyoruz.

OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ediyorum.
Ethem hoca Ankara.com.tr konusunu açınca, iki kişi birden söz istedi; önce Vedat bey, sonra da Tekin bey...

VEDAT GÜRER- Ethem hoca “Ankara’yı saklama içgüdüsü hissediyoruz” dedi, ben hemen bunun nedenini düşündüm. Çok basit; çünkü sizin orada DNS İdaresi, yani domain’e emir vereceksiniz, bitecek. Bundan sonra bir problem çıkıyorsa bunu siz düşünmeyeceksiniz; sizin düşünmeniz gereken, sadece verme ve detayları olmalı. Bunu daha sonra marka olaylarını nereler hallediyorsa ve mahkemeler halletmeli. Bence burada bir görev aşımı oluyor, hukukun alanına girerek bir tür yargı fonksiyonu üstleniyorsunuz, o yüzden belki burada bu kadar problem ortaya çıkıyor.

OTURUM BAŞKANI- Ben hemen avukat kimliğimle bir şey söylemek istiyorum: Hukukun alanına şöyle müdahale etmiyoruz: Yani bence Orta Doğu’nun da, bizim aldığımız kararların da yargı yolunu kapayan hiçbir yanı yok. Verilmiyorsa, verilmesi için dava açılmalı; yani yargı yolu her zaman açık.

Buyurun Tekin bey.

ETHEM DERMAN- Ben bazı şeyler söyleyeceğim, sonra devam ederiz.

Bu Çalışma Grubunun en radikal üyelerinden biriyim; ama Yurtsan kadar değilim. Niçin değilim; çok iyi biliyorum ki Kemal, Trakya’yı almak için uğraşıyor, Rusya’da birindeydi değil mi Trakya ismi? Yani firmaları ve markaları korumamız gerekiyor, bu bilinçteyiz. Bu bilinçte olunca, ayrıca hep geleceği de görmemiz lazım; yani “bugünkü düzen içerisinde, 33 bin isim var, 33 bin nedir ki; bu düzendedir” deyip de geleceği görmemek büyük hata; yani biz bundan 5 sene, 10 sene sonrasına bakmamız gerekiyor.

Bu alan ismi sorununa bir düzen getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu düzen nasıl getirilir, bu hiyerarşi nasıl sağlanır, niçin com, net, org ve diğerleri var? Bir amacı var bunların; bunlar yapılırken, ortaya konulurken bir amaç vardı, sonradan niye bu amaç silindi, niye şimdi herkes gidip de com alıyor? Eğer bir kişiysem, ben isim almak istiyorsam, gidip ismimle birlikte name.tr’yi almam lazım. Ben gidip de Ethemderman.com.tr’yi aldığım zaman, ben bir düzene, bir kurala uymuyorum demektir. Genç olursam, düzene uymamak en büyük hakkım; ama insanlar yaşlandıkça biraz daha düzen, biraz daha hiyerarşi istiyor. Fakat bunun içerisine girdiğimiz zaman da büyük sorunlarla karşılaşıyoruz; örneğin Ankara.com.tr’yi bir Ankaralı şirket, Ankara Elektrik Üreticileri falan gibi bir şirket istediği zaman, -jenerik isme geliyorum- verilsin mi, verilmesin mi? “İlk gelen alır” prensibiyle, evrakları da tamam, “verilsin” diye düşünmek gayet doğal bir şey. Fakat şöyle bir düşünüyorsunuz: “Ankara.com.tr, Ankara’yı tanıtan güzel bir portal olmalıdır ve bu portal tüm dünyaya hizmet etmelidir, sadece Türkiye’ye değil, herkese hizmet etmelidir, bu önemli bir isimdir. Bu bir şekilde bir kenarda dursun, bu işi yapmak isteyen biri çıktığı gün, ona verilmelidir” diye düşünüyorsunuz.

İnsan beyni çok ilginç çalışıyor; bazen böyle koruyucu, bazen de çok açık oluyorsunuz, ama sürekli olarak ikisinin arasında bir gidip gelme var. Bu Çalışma Grubunda aynı çelişkileri biz de yaşıyoruz, bu çelişkilerin içerisinde yoğruluyoruz ve bu Çalışma Grubunda da herkes kendi fikrini ileri sürüyor. Bir şeyleri düzene sokmaya, bir şeyleri iyi yapmak için çalışan ve bir anlamda da dünya kadar zamanını bu işe ayıran insanlarız, 11 kişi ve bundan hiçbirimizin bir menfaati yok. Her zamanki gibi söylediğimiz bir söz var, biz enayiler olarak bu işleri yapmaya çalışıyoruz; ama Yurtsan beyin söylediği gibi bize vazife verilmemiş, bize vazife olmayan işlere de belki kalkışıyoruz, o bakımdan da belki suçlu sayılırız.

Teşekkür ediyorum.

OTURUM BAŞKANI- Biz teşekkür ediyoruz.
Özgür beyin sanıyorum bir yorumu ya da sorusu olacak...

ÖZGÜR UÇKAN- Bilgi Üniversitesinde enformasyon mimarileri konusunda öğretim görevlisiyim, ayrıca bilişim sektöründe çalışıyorum.

Benim bir kısa yorumum ve ona yönelik bir sorum olacak. Sonuçta şurası doğru; yani ODTÜ bir boşluğu doldurdu ve oldukça önemli şeyler de yaptı. Ancak bir de yurtdışındaki uygulamalara bakalım, çok yoğun tartışmalar yaşandığını görüyoruz, bundan pek söz edilmedi. “I can” deyip geçiyoruz, I can’le ilgili çok ciddi tartışmalar var; özellikle governans, yönetişim kavramı üzerinde temellenen çok ciddi politik, siyasi, felsefi ve ticari tartışmalar var. Yurtdışına da 3W’nin birtakım ya da Internet Sosaite’nin bir tarafta getirdiği eleştiriler var, öteki tarafta word information technology services aliance gibi artık sektör birliği, artık uluslararası sektör birliği haline gelmiş kuruluşların da getirdiği araştırmalar var. Tepkilerin büyük bir kısmı da haksız rekabet ve fikir hakları ihlalleri.

Bir noktaya itirazım var; oldukça az sayıda olduğu söyleniyor. Bunların bir nedeni, hukuk sisteminin uygunsuzluğundan kaynaklanıyor. Birçok dava henüz tam olarak kabul aşamasına gelmedi, çok sayıda başvuru var; yani yapılan başvurularla açılan davalar arasında ciddi bir fark var. Bunların en temel nedenlerinden bir tanesi yetki karmaşası, birçok davanın sonuçlandırılamamasının nedeni de yetki karmaşası. Yani bildiğimiz çok ünlü örnekler var, Coca Cola’nın başına gelen, Pepsi Cola’nın başına gelen falan, bunlar nispeten çabuk çözümleniyor; fakat küçük oyuncuların çok fazla da başı yanıyor. Yani sonuçta daha farklı bir yönetişim sistemine gidilmesi gerekliliği gibi bir fikir birliği de söz konusu; o noktada ben o kadar liberal bakamıyorum açıkçası. Bence bir 10-15 yıl içerisinde çok farklı bir sistemle karşı karşıya kalacağız. Bu nokta da DNS Çalışma Kurulunu bir parça da bu bağlamda ele almamız gerekiyor, bu tartışmaların da daha yoğun bir biçimde yapılması gerekiyor diye düşünüyorum.

Teşekkürler.

OTURUM BAŞKANI- Eğer başka bir soru yoksa...

Buyurun.

Av. FATİH GÜÇLÜ- Vedat beye bir soru sormak istiyorum: Genellikle bundan anladığımız olay, bir yasal düzenleme yok. Vedat bey, hukuki prosedürden, dava prosedüründen bahsetti; bu nasıl yürüyor, ben bu konuda biraz detay istiyorum. Yani ticaret mahkemesine mi dava açılacak, yetki konusu nedir, görev konusu nedir, bu konuda bir açıklık rica edeceğim.

VEDAT GÜRER- Şöyle: Esasen bu bir ticaret işi, yani tamamen özel hukuktayız.

Ben, Fors-net’ten arkadaşa bir soru sormak istiyorum: 20 dolara satıyorsunuz, değil mi? Ben şu mekanizmayı anlayamıyorum: Şu anda Internet’i bırakıyorum, ben bir vergi hukukçusu olarak düşünüyorum; 20 dolara siz mi fatura kesiyorsunuz, yoksa müşteriniz mi yurtdışından kendisi ithal ediyor bu hizmeti? Yani acaba bir gümrük vergisi falan söz konusu mu burada, onun prosedürünü tam bilmiyorum.

OTURUM BAŞKANI- Bunu iki olarak dışarıda hallederseniz...Tüm katılımcılara çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.


Benzer Konular

1 Aralık 2013 / Ziyaretçi Cevaplanmış
21 Ekim 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
30 Temmuz 2016 / dniz Cevaplanmış
10 Ocak 2011 / Misafir Soru-Cevap