Arama

İstiklal Marşı hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 12 Eylül 2016 Gösterim: 57.266 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Kasım 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İstiklal Marşı hakkında bilgi verir misiniz?
EN İYİ CEVABI Baturalp verdi

İstiklal Marşı


Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal marşı.
Sponsorlu Bağlantılar

Sözleri Mehmet Akif Ersoy’ un, bestesi Osman Zeki Üngör’ündür.
Kurtuluş Savaşı henüz sonuçlanmadan, “İstiklal Marşı” olarak bestelenecek şiiri seçmek için Maarif Vekâleti tarafından bir yarışma açıldı (1921), ama yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri beğenilmedi. Maarif vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), para ödülü (500 TL) konduğu için yarışmaya şiir göndermemiş olan Mehmet Akif’i (Ersoy) “İstiklal Marşı”na güfte yazmaya davet etti.

Akif’in iki gün sonra gönderdiği şiir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oy çokluğuyla kabul edildi (25 Mart 1921). Bunun ardından açılan beste yarışmasına 24 beste katıldı, ama o sırda savaşın şiddetlenmesi yüzünden sonuç açıklanamadı. 1924’te Maarif Vekâleti’nde toplanan bir kurul, Ali Rifat Bey’in (Çağatay) bestesini seçti. Geleneksel Türk marşlarım andıran bu beste 1930’a değin çalındı. İstiklal Marşı bu tarihten sonra Riyaseticumhur Musiki Heyeti (bugün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) şefi Osman Zeki Bey’in (Üngör) yeni bestesiyle çalınmaya başladı. Prozodi hataları içeren ve müzik eğitimi almamış toplulukların kolay kolay icra edemeyeceği bir melodik yapısı olan marşın değiştirilmesi önerilmiş, ama bir değişiklik yapılmamıştır.

DEVAMI İstiklal Marşı
Son düzenleyen Safi; 12 Eylül 2016 23:49
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
20 Kasım 2009       Mesaj #2
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

İstiklal Marşı


Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal marşı.
Sponsorlu Bağlantılar

Sözleri Mehmet Akif Ersoy’ un, bestesi Osman Zeki Üngör’ündür.
Kurtuluş Savaşı henüz sonuçlanmadan, “İstiklal Marşı” olarak bestelenecek şiiri seçmek için Maarif Vekâleti tarafından bir yarışma açıldı (1921), ama yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri beğenilmedi. Maarif vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), para ödülü (500 TL) konduğu için yarışmaya şiir göndermemiş olan Mehmet Akif’i (Ersoy) “İstiklal Marşı”na güfte yazmaya davet etti.

Akif’in iki gün sonra gönderdiği şiir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oy çokluğuyla kabul edildi (25 Mart 1921). Bunun ardından açılan beste yarışmasına 24 beste katıldı, ama o sırda savaşın şiddetlenmesi yüzünden sonuç açıklanamadı. 1924’te Maarif Vekâleti’nde toplanan bir kurul, Ali Rifat Bey’in (Çağatay) bestesini seçti. Geleneksel Türk marşlarım andıran bu beste 1930’a değin çalındı. İstiklal Marşı bu tarihten sonra Riyaseticumhur Musiki Heyeti (bugün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) şefi Osman Zeki Bey’in (Üngör) yeni bestesiyle çalınmaya başladı. Prozodi hataları içeren ve müzik eğitimi almamış toplulukların kolay kolay icra edemeyeceği bir melodik yapısı olan marşın değiştirilmesi önerilmiş, ama bir değişiklik yapılmamıştır.

DEVAMI İstiklal Marşı
Son düzenleyen Safi; 12 Eylül 2016 23:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
.....TRSECURITY SİTESİNDEN ALINMIŞTIR
İstiklâl Marşı’nın yazıldığı tarihte Anadolu’nun birçok şehri işgal altındaydı. Muazzam bir devleti dört yıl gibi kısa bir sürede kaybeden Türk milletinin bağımsızlığı tehlikedeydi. Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazması kolay olmamıştır.
Bu güçlük, şairin sanatçılığı yönünden değildi. Şairi bu marşı yazmaktan alıkoyan sebep, bunun için para mükafatının konmuş olmasıydı.

Türk milletinin istiklâl ve vatanseverliğini para için terennüm etmek ona ters geliyordu. Bu yüzden açılan yarışmaya katılmadı.

Yarışmaya yüzlerce şiir gelmesine rağmen bunların hiçbiri beğenilmedi. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver istenilen marşın yazılamadığı kanaatindeydi.

Ona göre bu marşı ancak M.Âkif yazabilirdi. Para ödülünün kaldırıldığını söyleyerek marşı yazmasını rica etti. 724 eser arasından seçilen 7 şiir Büyük Millet Meclisi’nde okundu ve Âkif’in şiiri arka arkaya üç defa okunarak kabul edildi. Burada İstiklâl Marşı’nın belirtilmesi gereken bir yönü de gerek söz, gerekse şiir kalitesi bakımından yeryüzündeki millî marşların hiçbiriyle ölçülemeyecek kadar üstün ve zengin mânalı bir şiir olmasıdır.

Bu marş, Türk milleti gibi dünyaya hâkim olmuş bir milletin bir gün istiklâlini kurtarmak zorunda kalışındaki çelişkiyi de dile getirmektedir. Mehmet Âkif, bütün şiirlerinde sosyal konulara yer veren, söylediklerini gerçekten duyan bir şairdir. İstiklâl Savaşı’na katılanların duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için onlara en iyi şekilde tercüman olmuştur. Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın Kim bilir beliki yarın belki yarından da yakın mısraları gelecekten ümidini kesmediğini ve Allah’ın Türk milletine göstereceği mutlu günlere olan inancını gösterir.

Bu mısralarda ifade edilen inanç sayesinde askerin morali yükselmiş ve zaferin kazanılmasında katkısı büyük olmuştur. İstiklâl Savaşı Türk milletinin ölüm kalım savaşıdır. Böyle yıllarda milletler kendilerini yaşatan temel değerlerin farkına varırlar. Vatan, millet, hürriyet, bağımsızlık ve din gibi kavramların önemi barış ortamlarında pek anlaşılmaz. Hatta onları umursamayanlar bile vardır.

Milleti ölümle burunu buruna getiren savaşlar bu değerlerin ne mana ifade ettiğini anlamalarına yol açarlar. Bunlar öyle kuvvetli kavramlar haline gelir ki onlar olmadan yaşanamaz. Bundan dolayıdır ki millet onlar uğruna ölümü göze alır. Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak, O, benimdir; o, benim milletimindir ancak! Bu kıtada söz konusu olan “al sancak”tır. Al sancak Türk milletinin sembolüdür.

Türk bayrağının al rengi, şairde alevi çağrıştırır. Türk milletinden bir aile yaşamaya devam ettiği müddetçe bu bayrağın alevi bu şafaklarda sönmeyecektir. Gökteki yıldıza kimsenin elini dokunduramayacağı gibi Türk milletinin yıldızı olan bayrağa da kimse el süremez. Bayrak için “o, benim milletimindir” diyerek onu sahiplenir. Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl… Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklâl! Bu mısralarda Türk bayrağını kendisini kıskanan sevgiliye benzetir.

Yurdumuzu işgal eden Yunanlılar’ın, Fransızlar’ın, İngilizleri’in bayraklarının varlığı Türk bayrağını üzmüş ve kaşlarını çatmasına yol açmıştır. Şair bunun askerin moralini bozacağını düşünerek ondan kaşlarını çatmaması gerektiğini, başka bayrakların oluşuna kendi rızasının olmadığını anlatmaya çalışır.

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl mısraında “Hak” kelimesi birkaç anlamda kullanılmıştır. Bunlardan biri Allah, diğeri adalettir. Âkif bu sözleriyle istiklâl ve hak kavramı arasında ilgi kurar. Allah’a ve adalete inanan Türk milletinin ebediyyen bağımsız yaşama hakkına sahip olduğunu düşünür. Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. mısralarında milletimiz ile düşmanlar karşılaştırılmıştır. Batı maddî silahlarının üstünlüğüne güvenerek Türkiye’ye saldırmıştı

İSTIKLAL MARŞI AÇIKLAMASI
Şair birinci kıtada Türk milletine seslenir. Şafak vaktinden önce gecenin en karanlık zamanı yaşanır. Bizim İstiklâl savaşı verdiğimiz yıllar, bu en karanlık zamana benzer. Fakat bu zamana çabucak geçer ve ardından şafak söker. Aydınlık günler başlar. Bunun için millet, içinde bulunduğu karanlığın uzun süreceğini sanarak korkuya kapılmamalıdır. Biraz sonra şafak sökecek ve karanlık son bulacaktır. Bu benzetme şairin, Türk milletinin bağımsızlığına çok kısa sürede kavuşacağı hakkındaki kesin inancını ortaya koyar. İkinci mısra millete verilen ümidi taşımakla beraber, ona gösterilen bir yoldur da: “Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” demek, aynı zamanda “Bayrağı indirmemek için, son fert olarak kalsan bile mücadele edeceksin” demektir. Üçüncü mısra Türk istiklâline olan sarsılmaz imanı haykırır: “O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak.” Milletimin yıldızı, Türk’ün kaderi; talihidir. Talih ve kader manasına yıldız, deyimlerimize de girmiştir. “Yıldızı kararmak” ve “yıldızı parlamak” bunlardan ikisidir.

Bayrak milletin kaderini, talihini temsil eder. O parlıyorsa (hür ise) millet de aydınlık günlerini yaşamaktadır. Onun zevali, milletin de sonudur. Türk övülmüş bir millettir.Akif üçüncü mısra ile, Türk milletinin ve istiklâl sembolü bayrağımızın, katî olarak ebediyete kadar yaşayacağını ve dalgalanacağını belirtir. Bundan zerre kadar şüphesi yoktur. Millî Mücadele’nin zafere ulaşması işte bu sarsılmaz imânın sonucudur. Şair ikinci kıtada bayrağa seslenir. Bayrak canlıdır. İkinci şahıstır. Hatta sevgilidir. Uğruna can verilen bir sevgili. Onun kaş çatışı bile âşkını alemlere sürükler. Lirizmin sadece aşk şiirlerine has olmadığını Âkif’te görürüz. Âkif şiirimize vatanî milli lirizmi getirmiştir.

Bayrak sevgilinin yüzüdür, hilâl ise kaşı. Ve o, bütün milletin – kahraman bir ırkın – sevgilisidir. Kızgınlık ve öfke bu sevgiliye yakışmaz. Onun gülümsemesi âşıklarına can verir, kahramanlıklarına kahramanlık katar. Bayrak, rengini bu kanlardan almıştır. Dolayısıyla Türk millerine borçludur. Son mısra hem millet hem de bayrak için bütünlüğü temsil eder. Milletin, yasa kapılmasına, bayrağın da yüzünü asmasına sebep yoktur.

Çünkü Hakka (Allah’a) tapan bu millet, istiklâli “hak” etmiştir. Üçüncü kıtada Âkif’in diliyle Türk tarihi, Türk kahramanlığı ve Türk’ün yılmaz karakteri konuşur. Bu dörtlükten itibaren şiirin sonuna kadar, dalga dalga mefahir bütün ruhları doldurur. 1921 Türkiye’sini düşününce bu mısralardaki lirizm ve destanı hava kendini daha fazla hissettirir. Çıkmazlar ve imkansızlıklarla dolu bir devirde böyle haykırabilmek Âkif’e ve Türk milletine mahsustur.

Türk milleti bu kıtada Âkif’le beraber “tok bir ses” olur. Hürriyetine ve karakterini dünyaya haykırır. Türk milletini esir etmek düşüncesi bile korkunçtur. Bu hayale kapılanın başına türlü belâların gelmesi mukadderdir. Yine bu hayale ancak çılgınlar kapılabilir. Kıtanın son iki mısrasında Türk tarihinin karakterini buluruz.

Türk tarihi hakikaten “kükremiş sel” özelliğini gösterir. Bu sel Altaylardan Tuna’ya, gittikçe coşarak ulaşır. İki uç nokta arasındaki coğrafi yapı göz önüne alınırsa, “Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım” mısrasının, bahsettiğimiz özelliği dile getirdiği görülür. Durmamak, devamlı hareket halinde olmak Türk’ün karakteridir.

Bunu dilimizde fiillere, destanlarımızda olaylara ve özlemlere bakarak söylemek mümkündür. Oğuz Kağanın “Daha deniz, daha müren (ırmak) Güneş bayrak gök kurıkan (çadır)” sözleri, aynı ruhun, tarihin ilk devirlerinden itibaren Türklerde var olduğunun delilerindendir. Dördüncü kıta Batı alemi ile Türklüğün mukayesesidir. Şair yine milletiyle bütünleşmiş haldedir. Batı çelik zırhlarını kuşanmış, alemin iftihar vesilesi olması gereken bir milleri, “medeniyet” adına boğmak için saldırmaktadır. Yedi düvelin teknik ve sayı üstünlüğü, göğsü iman dolu Mehmetçik karşısında kırılmaya mahkumdur. Âkif ikinci mısradaki bu duygusunu Çanakkale Şehitlerinde “Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman” şeklinde söyler.
.....TRSECURITY SİTESİNDEN ALINMIŞTIR

Benzer Konular

4 Ocak 2017 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
25 Ocak 2010 / Misafir Cevaplanmış
12 Ocak 2013 / Misafir Soru-Cevap
17 Aralık 2009 / Trabithia Cevaplanmış
12 Eylül 2016 / Misafir Cevaplanmış