Arama

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 15 Kasım 2015 Gösterim: 61.402 Cevap: 14
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Aralık 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türkiyedeki dogal varlıklar nelerdir
EN İYİ CEVABI HandSome verdi
İzmir Kuş Cenneti

Sponsorlu Bağlantılar
İzmir Çamaltı Tuzlası ' nın içinde bulunduğu 8000 hektarlık alan, 1982 yılında Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilmiştir. Çiğli ilçesinden 10, Karşıyaka ' dan ise 26 kilometrelik asfalt yolla ulaşılır. Yaklaşık 200 tür kuşun bulunduğu bölgeye her yıl ortalama 50.000 kuş uğramaktadır. 63 ' ü yerli 54 ' ü yaz göçmeni, 43 ' ü kış göçmeni ve 30 ' u transit geçen türlerin burada konakladıkları bilinmektedir. Kırmızı Kanatlı Flamingolar, Karatavuklar, Tepeli pelikanlar, Angıtlar, Su tavukları, Saksağanlar, Kırlangıçlar, Sakarmekeler, Tombul yağmur kuşları, Kum kuşları, Beyaz balıkçıllar, Kara leylekler, Gri balıkçıllar, Bahriler, Sığırcıklar, Yalı çapkınları bu kuş türlerinin bazılarındır. Doğal ve arkeolojik sit alanı olan Kuş Cenneti ' nde, ziyaretçi merkezi binası, kuş seyir kuleleri, sabit dürbün ve gezi bisikletleri vardır.


Teleferik Tesisleri
İzmir ' in Balçova ilçesinde yer alan Teleferik Tesisleri doyumsuz manzarasıyla gelenleri büyülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ' nce yeniden düzenlenen Teleferik tesisleri 06 Mayıs 2000 tarihinde hizmete başlamıştır. Spor ve doğa severler için geniş imkanlar sunan tesislerde, yamaç paraşütü ve özel tırmanma şeritleri ile sporseverlere heyecanlı anlar yaşatacak. Bu tesislerde Kendin pişir, kendin ye, Kahvaltı Evi, Snack Bar, Fast Food tesisleri, çay bahçeleri, doğal ürünlerin satıldığı market ve hediyelik eşya satış yerleri bulunmaktadır.

İnciraltı Gençlik Merkezi
Balçova İlçesi sınırları içerisinde İnciraltı mevkiinde yer alan bu alan İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenmiştir. Oldukça geniş bir alanı kapsayan bu merkezde sinema salonları, yeme-içme tesisleri, spor sahaları, yürüyüş alanları, piknik sahası, sandalla gezinti yapılabilecek suni göl alanı bulunmaktadır.

Buca Gölet

Buca Belediyesi ' nce kurulan bir vakıf tarafından işletilen tesisler, 140 bin m² ' lik bir alanı kaplamaktadır. 30 bin m2 ' lik suni gölle birlikte sosyal tesisler, 3500 kişilik tiyatro, seyir terasları, piknik alanı, çocuk oyun üniteleri, hobi bahçeleri ve hayvan padoku bulunmaktadır. Karagöl Tantalos efsanesinde adı geçen Karagöl Yamanlar dağı üzerinde bulunur. 35 dekarlık su yüzeyine sahip olan bu göl tektonik yer hareketleri sonucu meydana gelmiştir. Küçük, dairesel ve güzel manzaralı gölün etrafı çam ormanları ile kaplıdır. Yaz aylarında dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Doğa ve yürüyüşü sevenler için ideal bir yerdir.



Tepekule Höyüğü (Bayraklı)
Kentin başlangıcı hakkında bugün Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak bilinen ören yerinin, eski İzmir’in kuruluş yeri olduğuna pek şüphe bulunmamaktadır. Burasının kuruluş yeri olarak seçilmesi, dışarıdan gelecek saldırılara karşı savunma kolaylığı sağlamasındandır. Kuruluş yerinin tercihinde öne çıkan faktörlerin başında güvenlik kadar ticari aktivite de belirleyiciydi. Bir yarım ada üzerinde bulunuşu, kente doğal bir liman imkanı sağladığından, deniz ticaretine uygun ortam hazırlıyordu.
Bayraklı’da yapılan kazılarda elde edilen buluntular, İzmir’in kuruluşunun İÖ. 3000 yıllarına kadar indiğini göstermektedir. İzmir’in bu ilk döneminden geriye kalan en önemli miras, şehrin kendisidir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, kentin ızgara planlı, yani bir-birini dik kesen sokaklarla örülü bir yapıda olduğu anlaşılmıştır. Kente ilişkin önemli bulgular arasında iki tapınak, şehrin surları, sivil mimari örnekleri, cadde, sokak ve çeşmeler sayılabilir.

Kadifekale
İzmir’in yeniden kurulması, Türkçe’de Büyük İskender diye bilinen Makedonyalı Alexandros’a bağlanır. Büyük İskender İran seferinin başlarında, İÖ. 334 yılında Pers İmparatorluğu’nun Anadolu’daki ordusunu yendikten sonra, ordularıyla Efes üzerine ilerlemişti. Bu harekat sırasında İzmir yöresine geldiği ve söylenceye göre, şimdiki Kadifekale civarında ilahi bir işaret almış ve kendisinden orada yeni bir Smyrna kenti kurması istenmişti. Kentin kuruluşunun İskender’in önde gelen iki komutanı tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmektedir. Bilindiği üzere Kadifekale, bu dönemin bir hatırası olarak kentin üzerinde bir taç gibi durmaktadır.

Agora
İzmir, Roma İmparatorluğu döneminde önem kazanmış ve ticaret kenti olma özelliğini geliştirmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde kentin pek çok eser kazandığı bilinmektedir. Cadde ve sokaklar taş döşeme ile kaplanmış, kentin görüntüsüne Roma mimarisi hakim olmuştur. Ancak ne yazık ki bu eserlerden büyük çoğunluğu günümüze ulaşamamıştır. Fakat Roma dönemi eserlerinden bazılarının kalıntıları, İzmir’in geçmişten getirdiği izler olarak kentte yaşamaktadır. Bu kalıntıların başında hiç şüphesiz Agora gelmektedir.
Her türlü tahribata uğramasına ve bakımsızlığına rağmen büyük bölümü günümüze ulaşabilmiş olan devlet agorası Roma dönemi yapıları içinde en dikkat çekici olanıdır. İS. 178 deki deprem sonrasında tamir edilmiş şeklini yansıtan agoranın bir bölümü de, kazı çalışması yapılmadığı için toprak altındadır.

Konak Meydanı
XVIII. yüzyılda başlayan, Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinin kentlere yansıması, XIX. yüzyıl başlarına denk gelmiş ve bu dönüşüm, İzmir’in fiziksel yapısında yeni bir kentsel dokunun ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Bu nedenle imparatorluğun diğer kentlerinde olduğu gibi İzmir’de de, XIX. yüzyıl öncesinde kamusal bir merkez bulmamız mümkün değildir. Dolayısıyla İzmir’de böyle bir merkezin oluşumu, devletin modern bir monarşi olma yoluna girmesine bağlı olarak ortaya çıkabilmiştir.

Katipoğlu Konağı
XIX. yüzyıldan itibaren oluştuğunu belirttiğimiz konak çevresindeki kamusal mekanın başlangıcı İzmir’in ünlü ayan ailesi Katipoğulları’na uzanmaktadır. 18. yüzyılın başından itibaren varlığını bildiğimiz aile, belirtilen yüzyıl içinde giderek güçlenmiş ve İzmir’in yönetiminde en etkili odaklardan birisi olmuştur. İşte Konak meydanı olarak bildiğimiz meydana adını veren yapı, Katipoğlu ailesinin konağıdır. Bu konağın dış avlusunu çevreleyen duvarların daha doğrusu cümle kapısının önündeki küçük boş alan, İzmir’in ilk Konak meydanıdır.
Konağın arka tarafında küçük bir türk mezarlığı olan sulu mezarlık, Meydanın denize doğru ucunda ise bugün de hala varlığını sürdüren Ayşe hatun camii yani Yalı camii yer alırdı.
II. Mahmut’un devlet yönetimini merkezileştirme amacıyla, ayanları tasfiye etmesinden Katipoğlu ailesi de nasibini almış ve konak, ailenin diğer mallarıyla birlikte 1816 yılında devletleştirilmiştir. Bundan sonra Konak, İzmir mutasarrıflarının ikametgahı ve aynı zamanda İzmir sancağının idari binası olarak hizmet vermeye başlamıştır. 1863 yılına gelindiğinde, Katip-oğlu ailesinden kalan ve yıkılmaya yüz tutan ve İstanbul’a yazılan raporlarda harabeye dönüştüğünden söz edilen konağın tamiri talep edilmekteydi. 1864′de İzmir, Aydın Vilayetinin merkezi haline getirilmiştir. Bu değişiklik hükümet konağı projesinin de yeniden ele alınmasına ve revize edilmesine neden olmuştur. Yeni hükümet konağının yapılırken binanın gösterişli olarak yapılması ve bir prestij kurumu olarak tasarlanması düşünülmüştür. İnşaat 1869-70 de başlayabilmiş ve 1872 de tamamlanabilmiştir.

Sarı Kışla
Yeniçeri ocağının 1826′da kaldırılması sonrasında yeni kurulan ordunun nefer ve subaylarını İzmir’de barındıracak, talimlerini yapabilecek ve ticaret açısından istikrarlı ortam oluşturmak amacıyla bir kışlanın inşa edilmesi acil bir durum olarak ortaya çıktı.
Bugün Konak Meydanı olarak bildiğimiz alanın 1826 yılından önceki durumunu görme şansımız olsaydı, yukarıda belirttiğimiz gibi sarı kışlanın yerleştirildiği sahada 10 sabun atölyesi, büyük bir tuz-hane, 4 kahvehane, 3 manav dükkanı, 3 meyhane, çeşitli vakıf dükkanları, 44 odalı bir Yahudi-hane ve bazı evlerden oluşan bir doku ile karşılaşacaktık. 1826 yılında İzmir muhafızı Hasan Paşa ve İzmir kadısına yazılan emirde, kışlanın yapılması için gerekli hazırlıkların tamamlanması, özellikle deniz kenarında bir yer seçilmesi isteniyordu. Deniz kıyısında kışla yapılabilecek büyüklükte bir arsa bulunmadığından, saymış olduğumuz ticarethane ve evlerin satın alınarak yıkılması, denizin doldurulması ve açılacak bölgede kışla binasının yapılması kararlaştırılmış ve bu çalışmalar sonrasında 1829 yılında ünlü Sarı Kışla tamamlanarak, faaliyete girmiştir. Katip-oğlu konağının idari bir bina olarak kullanılmaya başlanması ve Sarı Kışlanın 1829 da bitirilmesiyle kamusal bir mekanın oluşumunun ilk evresi tamamlanmıştı.



Saat Kulesi
Saat kulesi, konak önü veya kışla meydanı olarak bilinen alanın ortasına yakın bir yerde, dönemin valisi Kamil Paşa ve Belediye Reisi Eşref Paşa’nın gayretleriyle inşaatına 1 Eylül 1900 tarihinde başlanmış ve yaklaşık bir yıl süren bir yapım süresinden sonra, dönemin Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’in 25. cülus (tahta çıkış) kutlamaları çerçevesinde 1-Eylül-1901 tarihinde törenler ve şenliklerle açılmıştır.

Asansör
İzmir’in Karataş semtinde, Mithatpaşa Caddesi’nden yaklaşık 40 metre yükseklikteki Halil Rıfat Paşa Caddesine çıkmak için, 1907′de İzmir tüccarlarından Nesim Levi tarafından yaptırılmıştır. 1942 yılında bir başka işadamı Şerif Remzi Reyent’e devredilen asansör, 1977 yılında belediyeye bağışlanmıştır.

Kordon
1860′lı yıllara kadar İzmir’de düzenli liman ve rıhtım bulunmamaktaydı, bu durum, gemilerin yükleme ve boşaltma işlemlerinde güçlük yarattığı gibi, kaçakçılığa da büyük çapta olanak sağladığından gümrük gelirlerinde önemli kayıplara yol açmaktaydı. 1860′lı yılların ortalarında demiryolu hatlarının işletmeye açılması ve yöreden gelen malların akışının hızlanması ve artması nedeniyle, büyük tonajlı gemilerin rahatça yanaşıp, yükleme boşaltacak yapabilecekleri bir rıhtıma ihtiyaç duyulmuştur. 1867′de J. Charnaud, A. Baker ve G. Guerracino adlı İngiliz tüccarların kuracakları kumpanyaya Rıhtım inşaatının imtiyazı verilmiştir. Şirket 1869′da inşaata başladı ve rıhtımın önemli bir bölümü, 1876 yılında tamamlanarak hizmete açıldı. İngilizler’in Alsancak Garını kurmaları, ardından Gümrük önünden Alsancak’a kadar Rıhtım yapılması ve rıhtıma tramvay hattının döşenmesi, İngilizler’i ticari ilişkilerde ön plana çıkarmıştır. Birinci Kordon’a döşenen tramvay hatları ile gündüzleri yolcular taşınırken, geceleri tramvay hattında çalışan tren katarları, Alsancak Garı’na gelen malları Birinci Kordon’dan geçirerek İzmir Limanına taşıyarak, gemilere yüklenmesine yardımcı olmaktaydı.

Alsancak Garı
1856 yılında İzmir-Aydın demiryolu hattının yapılması için imtiyaz, İngiliz girişimci Wilkin ve dört arkadaşına verildi. İmtiyaz 1857 yılında “İzmir’den Aydın’a Osmanlı Demiryolu” kumpanyasına devredildi ve Alsancak Garından başlayan 133 kilometrelik İzmir-Aydın demiryolu hattı, 1866 yılında hizmete açıldı.

Kızlarağası Hanı
İzmir’in ticari etkinliklerinin başlaması üzerine, XVIII. yüzyıldan itibaren denize yakın ticaret bölgesinde hanlar inşa edilmeye başlanmıştır. Hanlar, İzmir’in Osmanlı-Türk çehresini yansıtan binalardır. Bu binalardan günümüze kalan örnekler son derece azdır. Günümüzde restore edildikten sonra önemli bir merkez haline gelen Kızlarağası hanı, 1744 yılında Sultan I. Mahmut’un Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmış, iki katlı, dört kapılı bir handır.

Hisar Camii
Hisar Camii adını, yapıldığı dönemde yanıbaşında bulunan Hisardan almıştır. Bu camii İzmir’in tarihsel iş merkezinde olup, 1597 yılında Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. Ortadaki büyük kubbesi sekiz adet fil ayağı üzerinde durmakta, yanlarda üçer büyük, arkada üç küçük ve son cemaat yerinde de yedi küçük kubbesi ile tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Mihrap, minber ve vaaz kürsüsü son derece özenle süslenmiş olup, günümüze oldukça sağlam bir biçimde ulaşmıştır.

Yalı (Konak) Camii
XVIII. yüzyılda yapıldığı dönemde deniz kenarında bulunduğu için Yalı ismini alan bu camii, Ayşe hatun ismiyle de anılmaktaydı. Caminin yapım tarihi hakkında 1755 ve 1774 olmak üzere iki farklı tarih ileri sürülmektedir. Ancak XVIII. yüzyıla ait olan bu eseri, İzmirli Ayşe Hatun, deniz kıyısındaki medresesinin avlusuna Kütahya çinileriyle bezeli, tek minareli zarif biçimde yaptırmıştır.

Cumhuriyet Meydanı ve Atatürk Anıtı
1922 yangını sonrasında İzmir’in imar çalışmaları içinde en önemli kazanımlarından birisi, hiç kuşkusuz Cumhuriyet Meydanı ve bu meydanda yer alan Atatürk anıtıdır. Meydan ve anıt, kentsel planlama bakımından en önemli göstergelerinden birisidir. 1925 yılında yapımı tasarlanan meydan ve anıt, ancak 1929 yılında projelendirilmiş ve İtalyan heykeltıraş Canunica’ya ısmarlanmışsa da, ekonomik bunalım nedeniyle ancak 1932′de dönemin Belediye Reisi Behçet Uz’un çabaları ile tamamlanabilmiştir.

İzmir Milli Kütüphane ve Elhamra Sineması
Türkiye’nin Milli adını taşıyan ilk Kütüphanesi olan İzmir Milli Kütüphanesi, İttihat ve Terakki Fırkası’nın çabalarıyla, 1912 yılında okumuş, kültürlü Türk gençlerinin yetiştirilmesi amacıyla, Beyler Sokağındaki Salepçi-zade Konağının selamlık bölümünde hizmete girmişti. Bu günkü binasının yapımına 1922′den sonra başlanarak, 1926 yılında Elhamra Sineması tamamlanarak hizmete açılmış, kütüphane binası ise 1933 yılında tamamlanabilmiştir. Bu anıt eserin projesi Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından Neo-Klasik tarzda hazırlanmıştır.

Erken Cumhuriyet Dönemi Mimari Örnekleri
1922 yangını, İzmir’e çok büyük bir yangın yeri hediye etmişti. Yangın yerlerinin imarı çalışmaları sırasında yapılacak kamusal binaların mimarisine özen gösterilip, görkemli yapılarla, erken Cumhuriyet dönemi mimarisi oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu binalardan bazıları Fevzi Paşa Bulvarı ve Gazi Bulvarı girişinde bulunup, günümüze kadar varlığını sürdürmüşlerdir.
a- Vakıflar Bankası Binası (Çatalkaya Hanı)
Günümüzde Vakıflar Bankası olarak hizmet veren, Fevzi Paşa Bulvarı girişinde sağ köşede bulunan bina, Mimar Kemal Bey tarafından 1931 yılında Çatalkaya adını taşıyan bir iş hanı olarak yapılmıştı. İzmir’in imarı çalışmaları sırasında yapılan bina, erken Cumhuriyet döneminin 1. Milli Mimari akımının ve Art Deco stilinin özelliklerini taşımaktadır.
b- Osmanlı Bankası
Osmanlı Bankası’nın İzmir Şube binası olarak yapılan bina, Fevzi Paşa Bulvarı girişinde sol köşede bulunmaktadır. 1926 yılında Mimar M. Mongeri tarafından yapılan bina, 1. Milli Mimari akımının örneklerindendir. Özgün bir mimarisi olan eser, İzmir’de erken Cumhuriyet dönemi binalarının önde gelenlerindendir.
c- Ziraat Bankası
Gazi Bulvarı üzerinde yer alan Ziraat Bankası binası, 1930 yılında yapılmıştır. Erken Cumhuriyet dönemi eserlerinden olan bu bina, hem 1. Milli Mimari akımının, hem de Art Deco stilinin özelliklerini taşımaktadır.
d- Borsa Sarayı
İzmir Ticaret Borsası Türkiye’nin ilk ticaret borsası olup, 1891 yılında faaliyete başlamıştır. Ancak kuruluşundan itibaren bir çok bina değiştiren Borsa, şimdiki hizmet binasına ancak 1928 yılında kavuşabilmiştir. Yangın mahallinin imarı çalışmalarında İzmir Belediyesi tarafından verilen arsa üzerine yapılan binanın Tahsin Sermet Bey olup, bina 1. Milli Mimari akımın özelliklerini yansıtmaktadır.
İzmir Devlet Tiyatrosu (Eski Türk Ocağı Binası)
1925 yılında Türk Ocağı İzmir Şubesi binası olarak yapılan eserin mimarı, Yüksek Mimar Necmettin Emre Bey’dir. Yapı 1. Milli Mimarlık tarzının özelliklerini taşıyan, kubbeli, iki katlı zarif bir örnektir.

Saint Polycarpe Kilisesi
Katolik inancına göre İzmir’in koruyucu azizi olarak kabul edilen Saint Polycarp’ın hatırası için yapılmış Katolik kilisesidir. Kilisenin yapımı 1625 yılına kadar gitmektedir. Yapıldığında deniz kenarında olan, günümüzde Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerindeki bu kilise, bir çok tadilat geçirdikten sonra 1898′de son şeklini almıştır. Kilisenin bu son halini gerçekleştiren mimar, İzmir Saat Kulesinin de mimarı olan Raymond Pere’dir.

Beth İsrael Sinagogu
Mithat Paşa caddesi üzerinde bulunan bu Sinagog, Kamil Paşanın Aydın Vilayeti Valiliği döneminde (1895-1907), Karataş civarında yaşayan Museviler’in ibadetlerini yapabilmeleri için inşa edilmiş, İzmir’in en büyük ve seçkin havrasıdır.

Kültürpark (İzmir Enternasyonel Fuarı)
(Fuar) Kent merkezinde yer alan Kültürpark, yeşil alanları, çay bahçeleri, hayvanat bahçesi, kültürel ve sanatsal etkinlikleri ile İzmirlilerin en önemli uğrak yerlerinden birisidir. Türkiye ' nin en büyük fuar alanı olan İzmir Enternasyonal Fuarı, 421 bin m² ' lik alanda 1936 yılında kuruldu. Kuruluş fikrinin temelinde, dünya ülkeleriyle ekonomik, sosyal, kültürel ve diplomatik anlamda ilişki kurulması düşüncesi yatıyordu. İzmir Fuarı ' nın kurulması fikri Atatürk ' ün isteği ile gerçekleşti ve dönemin Belediye Başkanı Dr.Behçet Uz tarafından 1927 yılında 9 Eylül Yerli Malları Sergisi bugünkü Büyük Efes Oteli ' nin bulunduğu alanda açıldı.

Milli nitelikte olan serginin kısa zamanda başarıya ulaşması ve yabancı ülkelerinde katılması sonucu Kültürpark oluşturma fikriyle birlikte 1936 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı kuruldu. İzmir Fuarının Türk ekonomisinde özel bir yeri bulunuyor. Yeni teknolojilerin tanıtıldığı fuar, Türkiye ' nin dış tanıtımına olanak sağlarken, kültürel, sanatsal ve en önemlisi ülke ve kent turizmine etkileriyle yeri doldurulamayacak organizasyonların başında geliyor. 1900 ' lü yıllardan itibaren dünyada genel ticari fuarların yerini ihtisas fuarlarının almasına rağmen, İzmir Enternasyonal Fuarı kendini yenileyerek, geleneksel yapısını korumayı başardı.

İEF, otomotiv, elektrik-elektronik, gıda, gıda ambalaj ve makineleri, çevre ve ekipmanları, iş makineleri, mermer gibi geniş halk kitlelerini ilgilendiren ürün gruplarından oluşan ihtisas fuarları bütünü haline gelmiştir. Bugün İzmir Enternasyonal Fuarı ' nın açılışına 50 ülkeden bakan düzeyinde katılımın sağlanması da İEF ' nin başarısını kanıtlamaktadır.1947 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı, Dünya Fuarlar Birliği (UFİ) ' ne üye oldu.1992 yılında ise, İZFAŞ , UFİ Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.

_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
27 Aralık 2009       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

türkiyedeki dogal varlıklar nelerdir

DOĞAL GÜZELLİKLERİMİZ

Sponsorlu Bağlantılar
ALTINBEŞİK DÜDENİ

Dünyanın en ilginç mağaralarından birisidir. Toros Dağlarının altındaki bu ilginç yeraltı Dünya'sını görmek için özel hazırlık ve gereçler gereklidir. Yer altında çok sayıda mağara ve göl vardır. Bu göllerin su seviyeleri farklı olup aralarında çağlayanlar oluştururlar.
Mağaralarda dev boyutlarda sarkıt ve dikitler mevcuttur. Bu mağara ve göllerin milyonlarca yıllık bir sürecin sonucu oluştuğu bilinmektedir. Konu ile ilgilenenler ve cesur tırmanıcılar için eşi bulunmaz bir doğa harikasıdır.


DAMLATAŞ MAĞARASI


Alanya'dadır. Sarkıt ve dikitler ihtiva eder. Mağara içindeki havanın nemlilik oranı % 90 civarındadır. Tedavi amacıyla da kullanılmaktadır.



KARAİN MAĞARASI

Yapılan kazılardan, bölgenin günümüzden 50 000 yıl kadar öncede yerleşim merkezi olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Türkiye'nin içinde insan yaşamış en büyük mağarasıdır.

KAPADOKYA

Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.apadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.


FALEZLER,


Antalya'nın iki büyük plajı olan Lara ve Konyaaltı arasında kalan bölgedir. Bu ilginç jeolojik yapı aynı zamanda doğal arıtma sistemi işlevi ile körfezin temizliğine önemli bir katkı sağlamaktadır.Antalya'nın iki büyük plajı olan Lara ve Konyaaltı arasında kalan bölgedir. Bu ilginç jeolojik yapı aynı zamanda doğal arıtma sistemi işlevi ile körfezin temizliğine önemli bir katkı sağlamaktadır.


Antalya ile Fethiye arasında bulunan "Likya Bölgesi", tarihi ve turistik birçok değerlerinin yanısıra

Bakırdağları
yöreyi tümüyle kaplayan ve kendi aralarında 4 bölüme ayrılan "BEYDAĞLARI" ile ünlüdür. En yüksek noktasının 3070 metre ile"Kızlarsivrisi" nin olduğu Beydağları "Tahtalıdağlar", "Bakırdağları", "Merkezi Beydağları" ve "Güneybatı Bölümü Beydağları" gibi alt katagorilere ayrılmaktadırlar.
Kızlarsivrisi



Bölgedeki akarsuların ortak amacı Akdeniz'e ulaşmaktadır.En güzelleri Antalya'nın;



15 km. kuzeyindeki DÜDEN ŞELALESİ

18 Km. batısındaki KURŞUNLU ŞELALESİ

ve Manavgat'ın 3 Km. kuzeyindeki MANAVGAT ŞELALESİ'dir.


ALTINBEŞİK DÜDENİ,

Dünyanın en ilginç mağaralarından birisidir. Toros Dağlarının altındaki bu ilginç yeraltı Dünya'sını görmek için özel hazırlık ve gereçler gereklidir. Yer altında çok sayıda mağara ve göl vardır. Bu göllerin su seviyeleri farklı olup aralarında çağlayanlar oluştururlar.
Mağaralarda dev boyutlarda sarkıt ve dikitler mevcuttur. Bu mağara ve göllerin milyonlarca yıllık bir sürecin sonucu oluştuğu bilinmektedir. Konu ile ilgilenenler ve cesur tırmanıcılar için eşi bulunmaz bir doğa harikasıdır.


DAMLATAŞ MAĞARASI,
Alanya'dadır. Sarkıt ve dikitler ihtiva eder. Mağara içindeki havanın nemlilik oranı % 90 civarındadır. Tedavi amacıyla da kullanılmaktadır.


KARAİN MAĞARASI,
Yapılan kazılardan, bölgenin günümüzden 50 000 yıl kadar öncede yerleşim merkezi olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Türkiye'nin içinde insan yaşamış en büyük mağarasıdır.


SAKLIKENT

Sadece 45 km. uzaklaşılınca 3000 m. yüksekliğe ulaşan Saklı Yaylasında kurulu Saklıkent'e varılır. Kış sporlarına elverişli bir yerdir Saklıkent. Aynı gün içinde Antalya plajlarından denize girebilir ya da Saklıkent'te kayak yapabilirsiniz


İNSUYU MAĞARASI

Burdur İnsuyu Mağarası, Burdur-Antalya Karayolu üzerinde, Burdur’a 15 km. uzaklıkta bulunan ve ülkemizde turizme ilk açılan mağaradır. 597 m. Uzunluğundadır. Su yüzeyine paraleldir. İçinde akarsular ve göller bulunmaktadır.
Mağara ilk kez mağarabilimci Jeolog Dr. Temuçin AYGEN tarafından bulunmuş ve dönemin Valisi Vefik KİTAPÇIGİL’in çabalarıyla 1966 yılında turizme açılmıştır.
597 metrelik bölümü gezilebilen mağaranın içinde birbirleriyle bağlantılı irili ufaklı dokuz göl vardır. Bunlardan "Büyük Göl" adıyla anılanı 512 m2’lik alanıyla Türkiye’nin en büyük yer altı gölüdür.
Oluşumu 10 milyon yıl öncesine dayanan mağara, yukarıdan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla oluşan kolonlar ve tavandan aşağıya sarkan kalker birikintileriyle bir saray görünümündedir. Dilek Gölü’nde bulunan dikit, 6 metrelik boyuyla Türkiye’nin en büyük dikiti ve bir doğa harikasıdır

Nilüfer Çayı

Nilüfer İlçesi'ne adını veren ve Bursa'nın en önemli akarsuyu olan 103 km uzunluğundaki Nilüfer çayı, Uludağ’ın güney yamaçlarında 850 metre yükseklikteki 2 mağaradan çıkar. Başlangıç bölümünde adı Aras Suyu’dur. Bu su batı doğrultusunda akarken çeşitli kollarla birleşerek “Nilüfer” adını alır.

Doğancı köyü yakınlarında önüne kurulan bir barajla Bursa kent içme suyunun önemli bir bölümünü depolar. Ayrıca kentin içme suyu gereksinimini karşılamak üzere, daha yüksekte Karaıslah dolaylarında Nilüfer Barajı yapımı sürmektedir.
Antik çağ kaynaklarında adı “Odrys” çayı olarak geçen Nilüfer, Bursa Ovası’nı suladıktan sonra Uluabat Gölayağına dökülür. Bursa Ovası ve çevresinin derelerini ve Çayırköy Ovası’ndan Ayvalı Dere’yi alarak Uluabat Gölü’ne ulaşan Nilüfer, daha sonra Susurluk Çayı ile birleşerek Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dökülür.

Soğukpınar, Kaplıkaya, Değirmendere ve Madendere ile dağın kuzeyinden doğan Gökdere, Kaplıkaya, Kırkpınar ve Balıklı derelerinin tümü Nilüfer'e karışarak Marmara Denizi'ne dökülür. 1930'lu yıllarda, Bursa ovasına açılan Almankanalı, Cenupkanalı ve Anakanal gibi kanallar da Nilüfer'e bağlıdır. 1671 tarihli bir kadı sicilinden anlaşıldığı üzere, o dönemlerde Nilüfer Deresi ile çam ağaçları taşınmıştır. "Velhasıl Bursa sudan ibarettir" diyen Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde de bu suyun asla geçit vermediği yazar.
Uluabat Gölü (Apolyont Gölü)

Türkiye’nin 10. büyük gölü olan ve Nilüfer ilçe sınırlarında bulunan Uluabat Gölü, kentin en gözde doğal güzelliklerinden biridir.

Yüzölçümü 156 km2 olan gölün kuzey ve batı kıyıları sazlık ve bataklıktan oluşmaktadır. Doğu-batı doğrultusunda uzunluğu 25, en geniş kesiminde genişliği 14 kilometredir. Göl havzasının büyüklüğü yaklaşık olarak 10 bin 500 kilometrekare, göl alanı 13 bin 500 hektar, derinliği ise ortalama 2.4, en çok 4 metre dolayındadır.

En önemli beslenme kaynağı, göle saniyede ortalama 64 metreküp su getiren Mustafakemalpaşa Çayı’dır. Çayın, mevsimlere göre getirdiği su miktarında görülen değişiklikler, göl su düzeyinin alçalıp yükselmesinde neden olmaktadır. Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının drenaj suları da göle verilmektedir. Gölün fazla suları gölün batısındaki Uluabat Deresiyle Susurluk Çayı'na ve bu çayla birlikte Marmara Denizi'ne ********tadır.

Gölde irili ufaklı 9 ada vardır. Bunların en önemlisi Gölyazı köyünün üzerinde kurulu olduğu ada ile, Halilbey (Alyos) ve Nailbey (Manastır) adalarıdır. Gerek Alyos, gerekse Manastır adalarında Bizans döneminden kalma örenler bulunmaktadır.
Uluabat Türkiye'nin önemli balıkçılık alanlarından biridir. 21 balık türünün bulunduğu ve daha önceleri kerevitin bol olduğu gölde, şimdilerde daha çok sazan ve turna avlanmaktadır.

Uluabat Gölü sucul bitkiler yönünden de ülkemizin en zengin sulak alanlarından biridir. Gölün hemen hemen bütün kıyıları geniş sazlıklarla, sığ kesimleri ise su içi bitkileriyle kaplıdır. Göl, Türkiye'nin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir.
Anadolu'ya kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alması ve önemli kuş alanlarından Kuş Gölü'ne çok yakın mesafede bulunması nedeniyle Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun da en önemli sulak alanlarından biridir. Türkiye'deki 97 önemli kuş alanından biridir. Uluabat Gölü dünya çapında yok olma tehlikesi altında olan kuş türlerinden Küçük Karabatağın ve Tepeli Pelikan’ın önemli beslenme ve kışlama alanıdır.
Antik çağda çok daha büyük olan Uluabat Gölü ile Marmara Denizi arasında, deniz taşımacılığı yapıldığı bilinmektedir.
1980’li yıllardan sonra göl yakınlarında kurulmaya başlanan sanayi ve Orhaneli Çayı’nın taşıdığı kömür atıkları dolayısıyla gölün suyunda büyük ölçüde kirlenme ve göl alanında daralma başlamıştır.

Göl ve havzasındaki yaşamın tehlike altına girmesi üzerine, bölge 1998 yılında uluslararası “Ramsar Sözleşmesi” kapsamında koruma altına alınmıştır. 2000 yılında ise uluslararası 'yaşayan göller' kapsamına alınan Uluabat Gölü, çevresindeki biyolojik çeşitlilik nedeniyle de doğasever ve çevreci bakışların buraya yönelmesine yol açmıştır.
Ayvaini Mağarası

Uluabat Gölü yakınlarındaki pekçok şirin köyden biri olan, Bursa'ya 40 km uzaklıktaki Ayva Köyü, eşsiz bir özelliğe sahip.
Alıntı

MİNERALLER
YERYÜZÜNDE VE ÇEVREMİZDE GÖRDÜKLERİMİZ
Dünyamızın meydana geldiği günden bugüne kadar hava ve suyun etkileri ile değişmeye uğradığını; bazı maddelerin su içinde eridiğini ve erimeyenlerin ise çökerek tortul kütleleri meydana getirdiğini, yer katmanlarının incelenmesinden anlıyoruz. Tortul kütlelerin ısı ve basınç etkisiyle değişikliğe uğraması, başkalaşım kütlelerinin oluşumuna sebep olmuştur
1-Mineral nedir?
Mineraller tabiatta bulunan sabit bileşimli ve genellikle kristal yapılı maddelerdir. Bileşimleri oldukça karışıktır. Halen 1500 kadar mineral çeşidi bilinmektedir. Minerallerle ilgilenen herkes ilk önce örnek toplamalıdır. Böylece bir mineral koleksiyonu meydana getirecek ve bu konuda inceleme, araştırma, karşılaştırma yapması kolaylaşacaktır.
2-Mineral örnekleri nasıl toplanır?
a) Örnek toplamak için en iyi kaynak yer kara ve demir yolu yamaçları, inşaat alanları, taş ocaklarının etrafındaki yığınlardır. Koleksiyon yapmak için bu gibi yerleri araştırınız.
b) Bu işi yaparken beraberinizde örnekleri sarmak için gazete, defter, kalem, çekiç, keski, büyüteç ve bir de çanta bulundurmalısınız.
c) Örnekleri ayrı ayrı etiketleyiniz ve bir gazete kâğıdına sarınız.
MİNERALLERİN SERTLİĞİ
Minerallerin birbirinden farklı sertlikte oluşu, bunların tanınmasında işe yarar.
Mohs’a göre mineraller, 10 sertlik derecesine ayrılır.
1- Talk 6- Feldispat
2- Jips &n bsp; &n bsp; 7- Kuvars
3- Kalsit 8- Topas
4- Fluorit 9- Korendon
5- Apatit 10- Elmas
BAZI ÖNEMLİ MİNERALLER
KROMİT (Kromoksit)
Yurdumuzun hemen her bölgesinde, özellikle Güney- Batı, Orta ve Güney-Doğu Anadolu bölgelerinde bulunur. Halen birçok krom işletmesi vardır. Metamorfik kayaçlar içinde bulunur
Sertlik derecesi (5,5) ,özgül ağırlığı (4,7), rengi siyah veya siyaha yakın kahverengidir.
Kromoksit’ten elde edilen krom; parlak, gümüşi bir metal olup otomobil parçalarının, ev eşyalarının kaplanmasında kullanılır. Genellikle demir veya çeliğin paslanmaması için nikel astar üzerine kaplanır.
PİRİT
Demirin kükürtlü bir bileşiğidir. Buna yalancı altın da denir. Kükürt bazen demir elde etmek için kullanılır. Kristal olarak bulunur. Sertlik derecesi Msn Demon, özgül ağırlığı (5), rengi açık sarıdır.
BAKIR FİLİZİ
Yurdumuzda bakır ve bakırlı pirit, Doğu Karadeniz sahilleri, Kastamonu, Çorum, Elazığ, Erzurum, Gümüşhane ve Diyarbakır illerimizde bulunmaktadır. Halkopirit en çok rastlanan bakır cevheridir. Rengi yeşilimsi siyahtır ve çok kolay kırılır.
MEMLEKETİMİZDE İŞLETİLEN MADENLERİMİZ VE YILLIK ÜRETİMLERİ
ALÜMİNYUM: Alüminyum cevheri (b***sit),Seydişehir’de kurulmuş olan alüminyum fabrikasında üretime başlamıştır. Seydişehir ve civarında gayet zengin bulunan bu cevher yatakları Etibank tarafından işletilmektedir.
ANTİMUAN: Antimuan cevheri üretimi yılda yaklaşık olarak 16213 tondur. En büyük üretimi Tokat-Turhal’da bulunan işletme yapmaktadır. Bunun dışında diğer işletmeler; Balıkesir, Bilecik ve yine Tokat illerindedir.
AMYANT: Amyant üretimi yılda toplam 3913 ton olup bu üretim 12 işletmeden temin edilmektedir. Başlıca işletmeler: Bursa- Orhaneli, Eskişehir- Mihalıççık, Çankırı- Şabanözü, Çorum- Alaca, Erzincan ve Sivas- Zara’dır.
BAKIR VE BAKIRLI PİRİT: Faaliyet halinde 4 adet bakır ve bir adet bakırlı pirit işletmesi mevcuttur. Bakır işletmelerinden iki tanesi ve Bakırlı pirit işletmesi Etibank’a aittir. Bu işletmeler: Ergani ve Murgul Bakır İşletmeleri ile Küre Bakırlı pirit İşletmesidir.
BOR MİNERALLERİ: Memleketimiz bor mineralleri bakımından çok zengindir. Yıllık üretim 287.606 ton civarındadır. Bu üretim Kütahya- Emet , Bursa, Balıkesir ve Kütahya yörelerinde yapılmaktadır.
CİVA: Türkiye’nin maden ihracatında önemli bir yeri olan civanın yıllık üretimi 55.201 tondur. Saf civa İzmir, Konya, Uşak, Niğde, Manisa dolaylarında elde edilmektedir.
DEMİR: Türkiye’nin yıllık demir cevheri üretimi toplam 1.553.189 tonu aşmaktadır.
Demir cevheri işletmeleri:
Sivas-Divriği, Sivas-Kangal-Pınarözü, Sivas-Gürün-Otlukilise, Sivas-Divriği-Akdağ, Malatya- Hekimhan- Karakuz, Ankara-Bala-Kesikköprü, Balıkesir-Büyükeymir, Balıkesir-Küçükeymir, Kayseri-Karamadazı yörelerinde bulunmaktadır.
KROM: Denizli, Muğla, Eskişehir dolaylarındaki maden ocaklarından çıkarılmaktadır. Yıllık üretim yaklaşık olarak 690.000 ton dur.
KÜKÜRT: Kükürt üretimi yılda toplam olarak 61.519 ton olup üretimin tamamı Isparta- Keçiborlu’da yapılmaktadır.
LÜLETAŞI: Memleketimizde lületaşı, Eskişehir ili dâhilindeki 7 işletmeden temin edilmekte ve yıllık üretim 1234 tonu aşmaktadır.
MANGANEZ: Yılda ortalama 45 tonu bulmaktadır. Manganez üretiminde Erzincan ve İstanbul-Silivri’deki maden ocakları önemli bir yer tutar.
MERMER
Normal olarak beyazdır. Fakat genellikle demir oksit, karbon ve serpatinle karışık olduğundan sarı, kahverengi ve yeşil olabilir. İnşaat işlerinde kullanılan bazı ince taneli süs kalkerleri hakiki mermer değildir. Mineral koleksiyonundaki mermer parçalarını inceleyiniz. Çevrenizden bulacağınız mermer parçasının üzerine asit damlatarak etkisini gözleyiniz.
Örneğin: Tuzruhu, sirke, limon suyu, mermerde kabarcıklar meydana getirir. Mermerin tanınması bu yolla olur.
GRANİT
Püskürük kayaçlardandır. Ekseriya açık renkli olup %60 potasyum feldispat ve %30 kuvarstan meydana gelmiştir. İnce taneli granit daha ziyade tuz-biber karşımını andırır. Sert ve dayanıklı olduğundan yapı işlerinde kullanılır. Koleksiyondaki granit parçasını inceleyiniz. Kaba granitte üç cins maddeyi görebilirsiniz. Beyaz cam gibi kristaller kuvars’tır. Donuk beyaz kümeler feldispat’dır. Feldispatla kuvars arasına dağılmış olan siyah parçalar da mika pullarıdır.
KUVARS
Yer kabuğunda en çok bulunan minerallerden biridir. Genellikle beyaz renkte olmakla beraber sarı, kahverengi, pembe, yeşil, mavi, siyah ve renksiz olabilir. Camsı veya yağlı gibi pırıltılıdır. Püskürük kütlelerde bulunur. Ufalanması ve dağılmasıyla çakıl ve kumlar meydana gelir. Kireç ve çimento ile karıştırılarak harç yapımında kullanılır. Kristal haldeki kuvars, eksenine tam dik olarak kesildiği zaman elde edilen küçük parçalar basınç etkisiyle elektrikle yüklenebilir. Bu nedenle radyo, televizyon ve radarlarda kullanılır.
BAZALT
Püskürük kayaçlardandır. Dünyanın her tarafında bulunan ağır bir mineraldir. Rengi koyu gri ile yeşilimsi siyah arasında değişir.
LİNYİT
En düşük kaliteli kömür olup bir gramı 800- 4000 kalori değerinde ısı verir. Depolandığında çabuk ufalanır ve kırılır. İsli bir alevle yanar.
KALSİT
Yurdumuzun her yerinde bulunur. Özellikle İzmir civarında çok saydam billurlarına raslanır. Sertliği(3), özgül ağırlığı (2,7) dir.
MİKA
Kolayca ince levhalara ayrılabilir. Sıcağa dayanıklıdır. Elektrikli ve elektronik araçlarda yalıtkan olarak kullanılır.
MANYEZİT
En önemli işletmeler Eskişehir ve Kütahya illeri dahilindedir.Yıllık üretim yaklaşık olarak 90.000 tondur.
SODYUM SÜLFAT
Sodyum sülfat üretimi Afyon ve Denizli illeri hudutlarına giren Acıgöl, Konya-Cihanbeyli hudutları dâhilindeki Terzikan ve Boluk göllerinden yapılmaktadır.
ZIMPARA TAŞI
Başlıca zımpara işletmeleri Muğla, İzmir ve Aydın illeri dahilindedir. Yıllık üretim 35.000 tonu bulmaktadır.
KÖMÜRÜ(Maden Kömürü)
Zonguldak ili dahilinde bulunan taşkömürü işletmeleri Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna bağlı Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesinin İmtiyazı altındaki ocaklardan elde edilmektedir. Taşkömürü üretimi yılda takriben 8 milyon tonu bulmaktadır.
LİNYİT
Yıllık Üretim (Devlet ve Özel Sektör bir arada) 8 milyon tonu aşmaktadır.Belli başlı işletme merkezleri
Tavşanlı, Tunçbilek, Seyitömer, Soma, Bolu, Çorum, Bursa, Elbistan işletmeleridir.
ALÇITAŞI
Türkiye’de alçıtaşı üretimi yılda takriben 200 000 tonu bulmaktadır. Bu üretim dağınık ve küçük ocaklardan yapılmaktadır.
KİL( KAOLEN)
Yıllık üretimi yaklaşık olarak 14.300.000 ton’dur. Bu üretim İstanbul, Bilecik, Çanakkale, Eskişehir, Kütahya ve Zonguldak illerindeki ocaklardan yapılmaktadır.
KUARSİT
Kuarsit yıllık üretimi 38.665 tona ulaşmaktadır. Ytong ve Ferrokrom sanayiinde kullanılan kuarsit bu sanayilerin bulunduğu bölgelerdeki ocaklardan üretilmektedir. Üretimin önemli bir kısmı Antalya bölgesinde yapılmaktadır.
MERMER
Mermer üretimi yaklaşık olarak yılda 25.400 m civarındadır. Bu üretimin en büyük kısmı Marmara Adası ve Afyon’daki ocaklardan temin edilmektedir. Bunun dışında İzmit, Bilecik, Denizli, İzmir illeri dahilinde üretim yapan birçok ocak mevcuttur.
SİLİS KUMU
Silis kumu, üretimi yılda yaklaşık olarak 12.930 tondur. Bu üretim İstanbul civarındaki Kabakca ve Podima ocaklarında yapılmaktadır. Silis Kumu cam sanayiinde ve dökümcülükte kullanılmaktadır.


Doğada bulunan bütün minerallerin vücudumuzda da vardır. Bu, onların ne kadar önemli ve sürekli edinilmesi gereken maddeler olduğunu gösterir. Mineraller sağlıklı yaşam için gereklidir. Onlar olmadan vücut yaşaması için gerekli fonksiyonları sağlıklı bir şekilde sürdüremez. Mineraller vücudun kendi kendine oluşturamadığı inorganik maddelerdir. Sağlığımız için çok önemli olan 15'ten fazla sayıda mineral vardır. Mineraller çoğunlukla vitaminlerle birlikte çalışarak vitaminlerin en fazla ihtiyaç duyulan bölgeye ulaşmalarını sağlarlar. Vitaminler de mineraller için aynı şekilde çalışır. Hücre korunması ve sağlıklı diş, kemik, cilt yapısı için önemlidir. Mineraller aynı zamanda kan basıncı, kalp ritmi, kas fonksiyonları, vücuttaki sıvı dengesinin muhafazası, üreme ve daha pek çok fonksiyonda önemli rol oynarlar. Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, mineral kaybı ve eksikliği sağlığımızı direkt olarak etkiler.
Kalsiyum
Sağlıklı vücut yapısı için gerekli önemli minerallerden biridir. Bu mineral büyük oranda vücudumuzdaki kemiklerde bulunur. Eksikliği yüksek oranlara vardığında diş ve sırtta ağrılar, kemiklerde zayıflama, çatlama ve kolay kırılma görülür. Vücuttaki kalsiyum miktarı sadece kemikler için önemli değildir. Aynı zamanda vücuttaki bütün fonksiyonlarda görev alır. Özellikle vücuttaki demirin kullanımı ve alınan gıdaların hücre zarından geçebilmesi için gerekli olan bir mineraldir. Stres,egzersiz yetersizliği, aspirin, mineral yağ, fazla yağ alımı ve diğer faktörler nedeniyle vücuttaki kalsiyum miktarı azalır.

Bakır
Karaciğerde depolanan önemli minerallerden biridir. Vücut dokusunun yeniden oluşması için gerekli enzimlerin hayati komponentidir. Hemoglobine bağlı demirin korunması ve Vitamin C'nin kullanımı için gereklidir. Beyin sinirlerimiz ve bağ dokusu için bakır miktarı önemlidir.

Krom
Vücuttaki basit şekerin parçalanmasında rol oynar. İnsülin oluşumuna, kandaki şeker ve kolesterol düzeyinin kontrolüne yardım eder. Krom; vücuttaki enzim ve hormonlar için çok önemlidir.

İyod
Tiroid bezlerinin içeriğinde yer alır. Tiroid ve tiroid kontrol mekanizmasında, zihinsel fonksiyonlarda, enerji ve kilo almada önemli bir rol oynar.

Demir
Vücut için gerekli minerallerden biridir. Hemoglobin (kırmızı kan hücresi), miyoglobin (kas pigmenti) ve enzim üretimi için gereklidir. Vücuttaki demirin sadece yüzde 8'i kan damarlarından gelir. Demir vücutta büyümeye yardım eder,yorgunluğa karşı ve hastalıklardan korunmada kullanılır. Demir özellikle kadınlar için daha önemlidir. Çünkü kadınlar 1 ay içinde erkeklerin kaybettiklerinden 2 kat daha çok miktarda demir kaybederler. Bugün demir kadınlarda eksikliği en çok görülen mineraldir. Ayrıca demir, vücuttaki B grubu vitaminlerinin kullanımını arttırır.

Magnezyum
Sinir sisteminin ve kasların gevşemesini sağlayan mineraldir. Sakinleşmeye yardımcı olduğu için " Anti-stres Minerali " olarak bilinir. Magnezyum kandaki şekerin enerjiye dönüştürülmesinde önemli bir rol alır. Bu hayati mineral vücudumuzun Vitamin C, kalsiyum, fosfor, sodyum ve potasyumu daha etkili bir şekilde kullanabilmesi için gereklidir. Magnezyum sağlıklı dişler ve sindirim sisteminin rahatlığı için gereklidir.

Fosfor
Sadece fizyolojik kimyasal reaksiyonlarda yer almakla kalmaz, aynı zamanda vücuttaki bütün hücrelerde bulunur. Normal kemik ve diş yapısı, kalp düzeni ve normal böbrek fonksiyonları için gereklidir.

Potasyum
Hayati minerallerden biridir. Vücuttaki potasyumun yüzde 98'i hücre duvarlarının içinde bulunur. Potasyum, sodyumla birlikte vücuttaki su dengesinin sağlanmasına yardımcı olur ve gıdaların hücre içine geçişini sağlar. Potasyumun önemli görevlerinden biri de sinir sistemindeki mesajları iletmesidir. Beyne oksijenin gönderilmesi beyin için önemlidir. Her gün bu mineral vücutta kullanılır ve tekrar yeri doldurulur. Kalbimiz ve vücuttaki diğer kaslarımızın sağlıklı yapısını koruması potasyuma bağlıdır. Fazla şeker, diüretikler, laksatifler, fazla tuz, alkol ve stres bu mineralle birlikte vücuttan atılır.

Selenyum
Vitamin E ile birlikte antioksidan ve hücre koruyucusu olarak çalışır. Erken yaşlanma ve dokuların oksidasyon nedeniyle zarar görmesini engeller. Erkeklerin selenyuma kadınlardan daha çok ihtiyaç duydukları düşünülür. Erkeklerde bulunan selenyumun yarısı üreme sisteminde bulunur. Selenyum dokuların elastikiyetinin korunması için önemlidir.

Sodyum
Bu mineral sinir ve kas fonksiyonlarının devamı için çok önemlidir. Asıl görevi sıvı pompalanmasını sağlamak ve gıdaların hücre zarından geçişini sağlamaktır. Bol miktarda sodyum yüksek kan basıncına katkıda bulunur.

Kükürt
Sağlıklı saç,cilt ve tırnaklar için gereklidir. Oksijen dengesinin muhafazasına yardımcı olur,bu da beyin fonksiyonları için çok önemlidir. Sülfür aynı zamanda B-grubu vitaminlerinin işlevlerini yerine getirmesine ve karaciğerde safranın salgılanmasına yardımcı olur.

Çinko
Bu esansiyel mineral vücutta herşey için gereklidir. Vücudun sağlıklı bir yapıda tutulması için herşeyi harekete geçiren bir kıvılcım gibi çalışır. Vücuttaki pek çok fonksiyonda görev alır. RNA ve DNA oluşumu ve proteinlerin enerjiye dönüştürülmesi için çok önemlidir. Vücuttaki her hücrede Çinko vardır. Zihinsel fonksiyonlarda,vücudun kendi kendini iyileştirmesi ve yenilemesi gereken durumlarda,kanın stabilizasyonunda, vücuttaki alkali dengesinin muhafazasında önemli roller üstlenir. Bu mineralin varlığına ihtiyaç duyan organlar; kalp,beyin ve üreme sistemidir. Yemeklerin pişirilme yöntemleri,stres, diüretiklerin kullanımı,alkol alımı ve diğer faktörlerle vücuttaki çinko oranı azalır.

Boron
Vücudumuzdaki ve kemiklerdeki kalsiyum,magnezyum ve fosforun muhafazası için gerekli olan bir mineraldir. Boron bu üç mineralin vücutta maksimum şekilde kullanılması ve muhafazasını sağlayan yardımcı mineraldir.

Türkiye'nin en uzun 6. mağarası olan Ayvaini Mağarası, Bursa'nın "yeşil" sıfatına yakışır özellikteki bu köyde yer alır.
Hidrolojik olarak etkin durumda olan mağaranın Ayva ağzından yer altı suları çıkmaktadır. Mağaranın ikinci ağzı ise, Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Kazanpınar ve Doğanalan köyleri arasındadır.
Mezozoik zamandan günümüze gelen ve 1970 yılında 3 kişilik bir İspanyol ekip tarafından keşfedilen mağaranın uzunluğu 5.5 kilometreyi buluyor.

İçinde derinlikleri yer yer 3-4 metreye ulaşan 60 adet gölcük bulunan mağaranın çıkışındaki gölcüğün uzunluğu ise yaklaşık 400 metre. Su seviyesinin mevsimlere göre değişiklik gösterdiği, olağanüstü sarkıtlarla kaplı, bakir ve el değmemiş yapısı ile gerçek bir doğa harikası olan Ayvaini Mağarası, özellikle üniversitelerin mağaracılık kulüplerinin ilgi odağıdır.

Güney Marmara Bölgesi’nin en uzun yer altı geçidi olduğu belirlenen ve sarkıt, dikit, duvar damlataşları, sulu damlataş havuzları ve küçük gölcükleriyle olağanüstü bir doğa harikası olan bu mağarayı gezmek için rehber alınması zorunludur.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ekim 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfen hızlı olonnnnnnnn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İzmir'deki doğal varlıklar nelerdir?
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
7 Kasım 2010       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

lütfen hızlı olonnnnnnnn

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

İzmir'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir Güzellikleri - İzmir Doğal Yaşam - İzmir Doğal

İzmir il toprakları jeolojik yönden çöküntü alanlarından oluşmuş ova ve dağlık alanlardan meydana gelmiştir. İlin doğu-batı doğrultusunda uzanan sıra dağlar arasındaki çöküntü alanları, akarsuların birikintileri ilin coğrafi konumunu meydana getirmiştir. İlin başlıca yükseklikleri kuzeyde Çıralı Dağı, Geyikli Tepe ve Yunt Dağı’dır. Orta kesimde ise Bozdağlar ve Aydın Dağları bulunur. Bunların arasında Bakırçay Gediz ve Küçük Menderes ovaları bulunmakta olup, bu ovaların deniz seviyesinden yükseklikleri 0–200 m. arasında değişmektedir.



Dağlar ve Ovalar

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir’in orta kesiminde Bozdağlar ile güneyinde Aydın Dağları bulunmaktadır. Bunlar III. Zamanın (Tersiyer) sonlarına doğru aşınmış, yeni tektonik hareketlerle parçalanmış yükseltilerdir. Kuzeydeki Madra Dağları ile Yunt Dağları magmadan fışkıran lavların yığılmasından meydana gelmiştir. Karaburun Yarımadası’ndaki dağlar ise çoğunlukla burada birikmiş tortuların kıvrılmasından meydana gelmiştir. Dağlar ile ovalar arasındaki yükselti farkının büyük oluşu da akarsuların bu kütleleri parçalamasından kaynaklanmıştır.

Madra Dağı ilin kuzeyinde, deniz seviyesinden 1.250 m. yükseklikte olup, kuzeyde Burhaniye-Havran ovaları, güneyde de Bergama Ovası arasındaki en büyük yükseltidir. Güneybatıda Altınova ile Dikili’ye doğru uzanan Madra Dağı’nın kolları deniz kıyısına kadar ulaşırken alçalarak kıyı düzlükleri ile birleşir. Bu dağın güney batı ucu Bergama’nın batısında, 1.061 m. yüksekliğe ulaşarak Geyikli Dağı ismini alır. Marda Dağı’nın tepe noktalarında bazı yerler hafif dalgalı düzlükler halinde yaylalardır. Üzerleri fıstık çamı ormanları ile kaplı olan Kozak Yaylası bu yaylaların en ünlüsüdür.

Madra Dağı’nın güneyinde, Soma yakınlarından Çandarlı Körfezi’ne kadar uzanan Bakırçay Ovası yer almaktadır. Bakırçay ve kollarının getirdiği alüvyonlarla örtülü olan bu ova 60 km. uzunluğunda olup, Kınık’ın kuzeyinde de en fazla genişliğe ulaşır.

İzmir’in kuzeyinde Bakırçay, güneyinde Gediz çöküntü alanı arasında bulunan 1.075 m. yüksekliğindeki Yunt Dağı akarsularla parçalanmıştır. Yunt Dağı’nın bir bölümünü oluşturan Sultan Dağı Bakırçay Ovası’nın güneyinde dağlık bir alan meydana getirir.

İzmir’in güneyinde Gediz Nehri’nin bulunduğu çöküntü alanı içerisindeki Dumanlı Dağ ile Yamanlar Dağı arasında uzunluğu 10 km. bulan dar bir boğaz vardır. Menemen Boğazı ismi verilen bu vadinin doğusunda Gediz Ovası uzanmaktadır. Bu ovanın büyük bir kısmı Manisa ilinin sınırları içerisinde kalmıştır. Menemen Boğazı batıya doğru, Emiralem’den itibaren genişler ve alçalır ve Gediz Deltası ile de birleşir. Burada meydana gelen düzlüğün güneydoğusunda 20 km. uzunluğunda Menemen Ovası ile Gediz Delta Ovası isimli düzlükler bulunmaktadır. Bunlar Anadolu’nun en verimli ovalarıdır.

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir’in kuzeyinde Gediz Nehri, güneyinde de Nif (Kemalpaşa) Çayı arasında yer alan Yamanlar Dağı (Karadağ) 40 km. uzunluğunda, 15 km. genişliğinde bir alanı kaplamıştır. Yamaçları eğimli olan bu dağ kütlesi Gediz Ovası’nın batısında yükselir ve dağın en yüksek noktası Manisa il sınırları içerisindeki Spil Dağı’dır (1.513 m.). Yamanlar Dağı jeolojik yönden bir volkan konisi olup, genç bir dağ kütlesidir. Tektonik kaymalar sonucunda meydana gelen çukurda da Karagöl bulunmaktadır. Bu çöküntü alanının batısında Ege Denizi ve İzmir Körfezi bulunmaktadır. Bu körfezin doğusu akarsuların taşıdığı alüvyonlarla dolmuş, bunun sonucu olarak da Bornova Ovası ile onun doğusundaki Kemalpaşa Ovası meydana gelmiştir. Bu iki ova arasında yüksekliği 250 m. ye kadar ulaşan Belkahve Geçidi bulunmaktadır.

İzmir Körfezi’nin doğu-batı yönünde, 110 km. uzunluğunda, kuzey-güney yönünde 20-30 km. genişliğinde Bozdağlar sıralanmaktadır. Bu dağ kütlesi kuzeyde Gediz, güneyde Küçük Menderes ovalarını birbirinden ayırmaktadır. Dağ sıralarının üzerinde aşınma sonucu meydana gelmiş yaylalar bulunmaktadır. Bozdağlar doğuda Sarıgöl’ün güneyinden başlayarak Kemalpaşa’ya, oradan da Karabel Geçidi’ne kadar uzanır. Bozdağların en yüksek noktası Birgi’nin kuzeyinde 2.159 m. ye kadar çıkar.

Bu dağların dışında İzmir Körfezi’nin doğusunda Kemalpaşa Dağları (1.500 m.), İzmir’in batısında Çatalkaya (Kızıldağ) bulunmaktadır. Çatalkaya’nın batısından itibaren yükseklik alçalır ve Çeşme’ye kadar uzanan alanlarda küçük tepeler halinde devam eder. Karaburun Yarımadası’nda kuzeyden doğuya doğru uzanan ve yüksekliği Karaburun ilçe merkezinde 1.218 m. ye kadar ulaşan Akdağlar bulunmaktadır. İlin güney sınırı üzerindeki Aydın Dağları Bozdağlara kadar fazla yüksekliği olmamasına rağmen Cevizli Dağında 1.646 m. ye kadar ulaşır. Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yamaçları oldukça diktir. Karaburun Yarımadası’nı kuzeyde Kömür Burnu ile güneyde Teke Burnu arasında uzanan ikinci bir dağ sırası sınırlamaktadır. Bunlar Küre Dağı, Eskici Dağı, Velidağ’dır.

Akarsular

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir il topraklarında Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay havzaları bulunmaktadır. Bunlardan Küçük Menderes Havzası Kiraz-Ödemiş-Bayındır-Tire-Torbalı-Selçuk-Seferihisar-İzmir Merkezi-Urla-Çeşme ve Karaburun yörelerini kaplamaktadır. Bu bölgede havzanın en önemli akarsuyu olan Küçük Menderes bulunmaktadır.

Bozdağlar’dan doğan Küçük Menderes’in uzunluğu 124 km. dir. Bu akarsu Kiraz ilçesindeki çöküntü alanından sonra güneye yönelir Beydağ ilçesinin kuzeyinde batıya dönerek Torbalı’nın güneyinden geçer ve Ege Denizi’ne dökülür. Küçük derelerle beslenen Küçük Menderes yağışların artması sonucu zaman zaman taşar ve çevresinde geçici bataklıklar oluşturur. Yaz aylarında ise suyu azalır.

İzmir’in Menemen ve Foça ilçeleri ile Kemalpaşa yöresini tümü ile kaplayan Gediz Havzası Türkiye’nin en büyük havzaları arasındadır. Bu havzanın en önemli akarsuyu da Gediz Nehri’dir.

Batı Anadolu’da Murat Dağı’ndan kaynaklanan Gediz Nehri’nin uzunluğu 400 km. dir. Manisa Boğazı’ndan geçtikten sonra İzmir topraklarına giren Gediz, geniş yaylar çizdikten sonra Foça’nın güneyinde Ege Denizi’ne dökülür. Yağışlardan etkilenen Gediz Nehri ince kum ve mil gibi maddeleri de taşımaktadır. Gediz Nehri çok önceki yıllarda Karşıyaka’nın batısından denize dökülürken getirdiği alüvyonlar İzmir Körfezi’ni kapanma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmış, bunun için Karşıyaka’nın kuzeyinde akan bir dere yatağından faydalanılarak yeni bir yatak açılmış ve böylece Gediz Foça’nın kuzeyinden denize dökülmesi sağlanmıştır.

Menemen, Foça, Bergama, Kınık ve Dikili bölgelerini kapsayan Bakırçay Havzası çok sayıdaki küçük akarsulardan oluşmuştur. Bu havzanın en önemli akarsuyu da Bakırçay’dır. Bakırçay doğuda Ömerdağ, kuzeyde Marda, güneyde de Yunt Dağı’ndan gelen akarsu kollarının birleşmesinden meydana gelmiş 128 km. uzunluğunda bir nehirdir. Kınık ilçesinin doğusundaki alüvyonlu ovaya giren Bakırçay Çandarlı Körfezi’nden denize dökülmektedir.

Bu akarsular dışında Karaburun Yarımadası’ndan doğan ve Ege Denizi’ne dökülen küçük dereler de il topraklarında bulunmaktadır.


Göller

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?


İzmir il sınırları içerisinde, dağ sıraları arasında yer yer çöküntü alanlarında küçük göller vardır. İzmir’de büyük ölçüde bir göl bulunmamaktadır. İzmir’in küçük ölçüdeki önemli göller, Gölcük, Belevi Gölü, Çakalboğaz Gölleri ve Karagöl’dür.

Bunlardan Gölcük, Ödemiş’in kuzeyindeki Bozdağ’ın en yüksek noktasında bulunmaktadır. Kuzeyden güneye doğru uzanan küçük bir çöküntü çukuru içerisindeki bu gölün oluşumunda dağlardan gelen sellerin taşıdığı alüvyonların büyük payı olmuştur. Gölün derinliği yüzölçümüne göre çok fazladır. Suyu tatlıdır.

Selçuk ilçesi ile Torbalı arasında bulunan Belevi Gölü sığ bir göldür. Çakalboğaz Gölleri Küçük Menderes’in Selçuk ilçesinin 5-6 km. ilerisinde doldurduğu alanda meydana gelmiştir.


Yamanlar Dağı üzerindeki Karagöl tektonik bir kayma sonucu oluşan çukurda 35 dekarlık alanda meydana gelmiştir. Çevresi çam ormanları ile kaplıdır. Çevresi piknik alanı ve kamping yeri olarak düzenlenmiştir. Karagöl’ün mitolojideki Tantalos efsanesinde ismi geçmektedir.

İzmir il merkezinin 15 km. güneyinde Buca Belediyesi tarafından Kaynaklar Göleti yaptırılmıştır. Gölet 140.000 m2’lik bir alanı kapsamakta olup, bu alanın 30.000 m2’lik bölümü suni göldür. Bunun dışında gölün çevresinde 3.500 kişilik bir amfitiyatro, teraslar, piknik alanları bulunmaktadır.

Doğal Güzellikleri

Siren Kayalıkları (Foça)

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir ili Foça ilçesinde bulunan Siren Kayalıkları günümüzde fok balıklarının yaşam alanıdır. Buradaki kayalıkların arasındaki mağaralar fokların barınaklarıdır. Bu nedenle de bu mağaraların yakınlarında fokları ürkütmemek için denize girmek ve kayaların üzerine çıkmak yasaklanmıştır.

Siren Kayalıklarının ismi Yunan mitolojisinde de geçmektedir. Sirenler vücutları kuş, başları kadın şeklinde olup, yaptıkları müzikle insanları kayalara çekerlerdi. Bu müziğin etkisinde kalan gemiciler kayalara yaklaşır ve kayalara çarparak batarlarmış. Siren Kayalıkları yüzyıllar boyunca aşınmış ve doğaüstü şekiller almıştır.

Homeros’un destanlarında da Siren Kayalıkları’ndan söz edilmiştir:

“Ulu Tanrıça Kirke, ne yapın yapın, Tanrısal Sirenler'den sakının dedi bana. Büyüleyen seslerinden, çiçekli çayırlarından sakının. Sen dinle o sesi. Ama bağlasınlar ayakta seni kollarından bacaklarından orta direğe. Böyle dedim ve uyardım arkadaşlarımı. Bu ara gemimiz Sirenler'in adasına varmıştı bile. Çünkü itici bir rüzgâr esiyordu arkamızdan. Derken rüzgâr düştü, deniz oldu çarşaf gibi. Bir tanrı bütün dalgaları dindirmişti. Yoldaşlarım kalkıp geminin yelkenlerini topladılar, sonra da kürekleriyle döve döve köpürttüler denizi. O zaman ben tunç kılıcımla mum peteğini parçaladım ufak ufak ezdim güçlü ellerimle mumu. Sürdüm arkadaşlarımın kulaklarına. Duymaz oldular artık sirenleri. Onlar da bağladılar kollarımdan bacaklarımdan orta direğe beni. Sonra vurdular kürekleriyle kırçıl denize durmadan. Bir sıvışsak göz açıp kapayıncaya kadar şuradan dedik. Ama gözlerinden kaçmadı yakından geçen gemi Sirenlerin. Çınlayan sesleriyle hemen başladılar ezgiye: Gel buraya, dillere destan Odysseus, Akhalar'ın şanı şerefi. Durdur gemini duy bizim sesimizi. Hiçbir zaman bir kara gemi buradan geçemedi durup dinlemeden ağzımdan çıkan tatlı ezgileri; dinlerler doya doya, daha çok şey öğrenip öyle giderler, biliriz biz engin Troia'da olup bitenleri... Güzelim sesleriyle onlar böyle diyorlardı ve dinlemek istiyordu benim gönlüm. Kaşlarımla işaret ettim arkadaşlarıma, çözün dedim beni. Onlarsa ha bire kürek çekiyorlardı iki büklüm. Az sonra epey uzaklaşmıştık Sirenler'den, artık duymaz olmuştuk seslerini...”


Homeros Mağaraları (Buca)

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?


İzmir ili Buca ilçesinde, Meles Çayı üzerinde bulunan Kızılçullu Su Kemerleri yakınında bulunan mağaralarda antik çağın ünlü ozanı Homeros’un şiirlerini yazdığı söylenmektedir.

Mağarada yeterli bir araştırma şimdiye kadar yapılmamıştır. Bu nedenle tarihlendirilmesi ve iç düzeni hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Buca Belediyesi ile İzmir İl Kültür Müdürlüğü arasında yapılan protokol uyarınca burada bir araştırma yapılacaktır.

Mesire ve Dinlenme Yerleri

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

Orman Bölge Müdürlüğü İzmir Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Başmühendisliği'nin sorumluluğunda İzmir'de tam 20 adet orman içi dinlenme yeri vardır.

Bunların başında 70 hektarlık bir alana yayılmış olan Tanay Mesire Yerinde çadırlı kamp, kamping alanları ve turistik tesisler bulunmaktadır. İzmir’e 75 km. uzaklıktaki Gümüldür’de de 2.000 kişi kapasiteli piknik alanları vardır.

İzmir Özdere sahil şeridinde 40 hektarlık alanda, deniz kıyısında kurulan Kalemlik mesire yerinde her türlü dinlenme olanağı bulunmaktadır. Ayrıca Seferihisar yakınındaki Teos antik kent yakınındaki Akkum ve Ekmeksiz plajları bulunmaktadır.

İzmir’e 70 km. uzaklıktaki Claros (Denizpınarı) antik kentinin bulunduğu alanda da dinlenme ve mesire yeri vardır. Buca Belediyesi tarafından 140.000 m2’lik alanda kurulan Bucagöl İşletmeleri’nin ortasında 30.000 m2’lik suni bir göl ve çevresinde tiyatro, piknik alanı gibi çeşitli tesisler yapılmıştır.

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

Bunların yanı sıra, Kuşadası-Selçuk karayolunun 8. km.sinde bulunan Pamucak, Seferihisar kıyısındaki 320 hektarlık Kargacık, Bergama-Kozak karayolunun 17. km.sinde bulunan ve 10 hektarlık bir alandaki Çınarlı, Urla Çeşmealtı’ndaki Güvendik Dinlenme Tesisleri, Ödemiş Gölcük Yaylası’nda, deniz seviyesinden 1.100 m. yükseklikteki Gölcük, Ödemiş Bozdağ Yaylası’ndaki Mermeroluk, Kemalpaşa Torbalı arasındaki Karabel, İzmir-Manisa karayolunda Kızılçam ormanları içerisindeki Çiçekli, Menemen-Manisa karayolunun 3. km.sindeki Menemen Çamlığı, İzmir-Çeşme karayolu üzerindeki Uzunkuyu, Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl, İzmir-Aydın karayolu üzerindeki Efeoğlu, İzmir-Salihli karayolu üzerindeki Belkahve, Aliağa Şelalesi İzmir ilinin diğer mesire ve dinlenme yerleridir.

İnciraltı Gençlik Merkezi (Merkez)

İnciraltı Gençlik Merkezi, yeni bir rekreasyon alanı olarak sinema salonları, yeme-içme tesisleri, spor, yürüyüş ve piknik alanları, sandalla gezinti yapılabilecek suni bir göl alanı ile kent halkını buraya çekmektedir

Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum

Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi bünyesinde 1964 yılında kurulmuş olan Botanik Bahçesi, 1997 yılında Ege Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlanarak, Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi olarak kurulmuştur. Araştırma ve öğretim hizmetlerinin yanı sıra halka doğal ve kültür bitkilerini tanıtmak ve sevdirmek amacını taşımaktadır.

Botanik Bahçesi 48.750 m2 alan üzerine kuruludur. Buradaki seralarda, tropik, kserofit, egzotik bitkiler halka ve öğrencilere tanıtılmaktadır. Botanik Bahçesinde yaklaşık 3.000 kadar bitki türü bulunmaktadır. Bu bitkiler Türkiye ve yabancı kökenlidir.

Teleferik Tesisleri (Balçova)

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir ili Balçova ilçesinde bulunan Teleferik Tesisleri İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenmiş ve 6 Mayıs 2000 tarihinde hizmete açılmıştır.

İzmir çevresinin doğal güzelliğinin görüldüğü teleferik tesislerinde, yamaç paraşütü yapılmakta, özel tırmanma şeritleri bulunmaktadır. Ayrıca çevresi piknik alanı olarak kullanıldığı gibi çeşitli dinlenme tesisleri de bulunmaktadır.

İzmir Kuş Cenneti (Çiğli)

Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?

İzmir ili Çiğli ilçesine 10 km. uzaklıkta, Ege Denizi kenarında, İzmir Körfezi'nin kuzeyinde bulunan Gediz Nehri Deltası'nın bir bölümü üzerindeki Tekel Çamaltı Tuzlası’nın bulunduğu 8.000 hektarlık alan 1982 yılında Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilmiştir. Bunun yanı sıra bu alanın sahip olduğu doğal ve kültürel zenginliklerden ötürü de doğal ve arkeolojik sit alanı, Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Uluslar arası Koruma Statüsü olan RAMSAR alanı olarak ilan edilmiştir.

Bu alanda Anadolu’daki 450 kuş türünden 220’sinin varlığı tespit edilmiştir. Bu türlerden 59’u burada kuluçkaya yatmaktadır. Burada kuluçkaya yatan kuş türleri arasında Flamingo, Tepeli Pelikan, Leylek, Küçük kerkenez, Suna, Angıt, Deniz Saksağanı, Kılıçgaga, Deniz Kırlangıcı, Gümüşü Martı, Uzunbacak, Tepeli Tarlakuşu, Arıkuşu, Kuyrukkakan ve Çulhakuşu bulunmaktadır. Ayrıca Tepeli Pelikan, Küçük Karabatak ve Küçük kerkenez gibi dünyada soyları azalan kuş türleri de bulunmaktadır.

Bunların yanı sıra bu alanda tatlı su ve deniz balıkları, üç tür kurbağa, beş tür yılan, beş tür kerkenezin yanı sıra Yabandomuzu, Tilki, Çakal, Tavşan, Sansar, Porsuk, Gelincik, Kirpi ve Sazlık Kedisi de yaşamaktadır. Kuş Cennetinde ziyaretçi merkezi, kuş gözlem kuleleri, dürbün ve gezi bisikleti bulunmaktadır.

Saha içerisindeki Çamaltı Tuzlası, yıllık 600 bin tonu bulan kapasitesi ile Türkiye'nin tuz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamaktadır.


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
KIZILejder10 - avatarı
KIZILejder10
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #6
KIZILejder10 - avatarı
Ziyaretçi
çookkkkk aciillllll lazım arkadaşlar lütfennnnnnnnnnnn !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!11 Msn Clock
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #7
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
KIZILejder10 adlı kullanıcıdan alıntı

çookkkkk aciillllll lazım arkadaşlar lütfennnnnnnnnnnn !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!11 Msn Clock

İzmir Güzellikleri - İzmir Doğal Yaşam - İzmir Doğal

İzmir il toprakları jeolojik yönden çöküntü alanlarından oluşmuş ova ve dağlık alanlardan meydana gelmiştir. İlin doğu-batı doğrultusunda uzanan sıra dağlar arasındaki çöküntü alanları, akarsuların birikintileri ilin coğrafi konumunu meydana getirmiştir. İlin başlıca yükseklikleri kuzeyde Çıralı Dağı, Geyikli Tepe ve Yunt Dağı’dır. Orta kesimde ise Bozdağlar ve Aydın Dağları bulunur. Bunların arasında Bakırçay Gediz ve Küçük Menderes ovaları bulunmakta olup, bu ovaların deniz seviyesinden yükseklikleri 0–200 m. arasında değişmektedir.

Devamı için >>
Türkiye'deki doğal varlıklar nelerdir?
HandSome - avatarı
HandSome
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #8
HandSome - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
İzmir Kuş Cenneti

İzmir Çamaltı Tuzlası ' nın içinde bulunduğu 8000 hektarlık alan, 1982 yılında Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilmiştir. Çiğli ilçesinden 10, Karşıyaka ' dan ise 26 kilometrelik asfalt yolla ulaşılır. Yaklaşık 200 tür kuşun bulunduğu bölgeye her yıl ortalama 50.000 kuş uğramaktadır. 63 ' ü yerli 54 ' ü yaz göçmeni, 43 ' ü kış göçmeni ve 30 ' u transit geçen türlerin burada konakladıkları bilinmektedir. Kırmızı Kanatlı Flamingolar, Karatavuklar, Tepeli pelikanlar, Angıtlar, Su tavukları, Saksağanlar, Kırlangıçlar, Sakarmekeler, Tombul yağmur kuşları, Kum kuşları, Beyaz balıkçıllar, Kara leylekler, Gri balıkçıllar, Bahriler, Sığırcıklar, Yalı çapkınları bu kuş türlerinin bazılarındır. Doğal ve arkeolojik sit alanı olan Kuş Cenneti ' nde, ziyaretçi merkezi binası, kuş seyir kuleleri, sabit dürbün ve gezi bisikletleri vardır.


Teleferik Tesisleri
İzmir ' in Balçova ilçesinde yer alan Teleferik Tesisleri doyumsuz manzarasıyla gelenleri büyülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ' nce yeniden düzenlenen Teleferik tesisleri 06 Mayıs 2000 tarihinde hizmete başlamıştır. Spor ve doğa severler için geniş imkanlar sunan tesislerde, yamaç paraşütü ve özel tırmanma şeritleri ile sporseverlere heyecanlı anlar yaşatacak. Bu tesislerde Kendin pişir, kendin ye, Kahvaltı Evi, Snack Bar, Fast Food tesisleri, çay bahçeleri, doğal ürünlerin satıldığı market ve hediyelik eşya satış yerleri bulunmaktadır.

İnciraltı Gençlik Merkezi
Balçova İlçesi sınırları içerisinde İnciraltı mevkiinde yer alan bu alan İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenmiştir. Oldukça geniş bir alanı kapsayan bu merkezde sinema salonları, yeme-içme tesisleri, spor sahaları, yürüyüş alanları, piknik sahası, sandalla gezinti yapılabilecek suni göl alanı bulunmaktadır.

Buca Gölet

Buca Belediyesi ' nce kurulan bir vakıf tarafından işletilen tesisler, 140 bin m² ' lik bir alanı kaplamaktadır. 30 bin m2 ' lik suni gölle birlikte sosyal tesisler, 3500 kişilik tiyatro, seyir terasları, piknik alanı, çocuk oyun üniteleri, hobi bahçeleri ve hayvan padoku bulunmaktadır. Karagöl Tantalos efsanesinde adı geçen Karagöl Yamanlar dağı üzerinde bulunur. 35 dekarlık su yüzeyine sahip olan bu göl tektonik yer hareketleri sonucu meydana gelmiştir. Küçük, dairesel ve güzel manzaralı gölün etrafı çam ormanları ile kaplıdır. Yaz aylarında dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Doğa ve yürüyüşü sevenler için ideal bir yerdir.



Tepekule Höyüğü (Bayraklı)
Kentin başlangıcı hakkında bugün Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak bilinen ören yerinin, eski İzmir’in kuruluş yeri olduğuna pek şüphe bulunmamaktadır. Burasının kuruluş yeri olarak seçilmesi, dışarıdan gelecek saldırılara karşı savunma kolaylığı sağlamasındandır. Kuruluş yerinin tercihinde öne çıkan faktörlerin başında güvenlik kadar ticari aktivite de belirleyiciydi. Bir yarım ada üzerinde bulunuşu, kente doğal bir liman imkanı sağladığından, deniz ticaretine uygun ortam hazırlıyordu.
Bayraklı’da yapılan kazılarda elde edilen buluntular, İzmir’in kuruluşunun İÖ. 3000 yıllarına kadar indiğini göstermektedir. İzmir’in bu ilk döneminden geriye kalan en önemli miras, şehrin kendisidir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, kentin ızgara planlı, yani bir-birini dik kesen sokaklarla örülü bir yapıda olduğu anlaşılmıştır. Kente ilişkin önemli bulgular arasında iki tapınak, şehrin surları, sivil mimari örnekleri, cadde, sokak ve çeşmeler sayılabilir.

Kadifekale
İzmir’in yeniden kurulması, Türkçe’de Büyük İskender diye bilinen Makedonyalı Alexandros’a bağlanır. Büyük İskender İran seferinin başlarında, İÖ. 334 yılında Pers İmparatorluğu’nun Anadolu’daki ordusunu yendikten sonra, ordularıyla Efes üzerine ilerlemişti. Bu harekat sırasında İzmir yöresine geldiği ve söylenceye göre, şimdiki Kadifekale civarında ilahi bir işaret almış ve kendisinden orada yeni bir Smyrna kenti kurması istenmişti. Kentin kuruluşunun İskender’in önde gelen iki komutanı tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmektedir. Bilindiği üzere Kadifekale, bu dönemin bir hatırası olarak kentin üzerinde bir taç gibi durmaktadır.

Agora
İzmir, Roma İmparatorluğu döneminde önem kazanmış ve ticaret kenti olma özelliğini geliştirmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde kentin pek çok eser kazandığı bilinmektedir. Cadde ve sokaklar taş döşeme ile kaplanmış, kentin görüntüsüne Roma mimarisi hakim olmuştur. Ancak ne yazık ki bu eserlerden büyük çoğunluğu günümüze ulaşamamıştır. Fakat Roma dönemi eserlerinden bazılarının kalıntıları, İzmir’in geçmişten getirdiği izler olarak kentte yaşamaktadır. Bu kalıntıların başında hiç şüphesiz Agora gelmektedir.
Her türlü tahribata uğramasına ve bakımsızlığına rağmen büyük bölümü günümüze ulaşabilmiş olan devlet agorası Roma dönemi yapıları içinde en dikkat çekici olanıdır. İS. 178 deki deprem sonrasında tamir edilmiş şeklini yansıtan agoranın bir bölümü de, kazı çalışması yapılmadığı için toprak altındadır.

Konak Meydanı
XVIII. yüzyılda başlayan, Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinin kentlere yansıması, XIX. yüzyıl başlarına denk gelmiş ve bu dönüşüm, İzmir’in fiziksel yapısında yeni bir kentsel dokunun ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Bu nedenle imparatorluğun diğer kentlerinde olduğu gibi İzmir’de de, XIX. yüzyıl öncesinde kamusal bir merkez bulmamız mümkün değildir. Dolayısıyla İzmir’de böyle bir merkezin oluşumu, devletin modern bir monarşi olma yoluna girmesine bağlı olarak ortaya çıkabilmiştir.

Katipoğlu Konağı
XIX. yüzyıldan itibaren oluştuğunu belirttiğimiz konak çevresindeki kamusal mekanın başlangıcı İzmir’in ünlü ayan ailesi Katipoğulları’na uzanmaktadır. 18. yüzyılın başından itibaren varlığını bildiğimiz aile, belirtilen yüzyıl içinde giderek güçlenmiş ve İzmir’in yönetiminde en etkili odaklardan birisi olmuştur. İşte Konak meydanı olarak bildiğimiz meydana adını veren yapı, Katipoğlu ailesinin konağıdır. Bu konağın dış avlusunu çevreleyen duvarların daha doğrusu cümle kapısının önündeki küçük boş alan, İzmir’in ilk Konak meydanıdır.
Konağın arka tarafında küçük bir türk mezarlığı olan sulu mezarlık, Meydanın denize doğru ucunda ise bugün de hala varlığını sürdüren Ayşe hatun camii yani Yalı camii yer alırdı.
II. Mahmut’un devlet yönetimini merkezileştirme amacıyla, ayanları tasfiye etmesinden Katipoğlu ailesi de nasibini almış ve konak, ailenin diğer mallarıyla birlikte 1816 yılında devletleştirilmiştir. Bundan sonra Konak, İzmir mutasarrıflarının ikametgahı ve aynı zamanda İzmir sancağının idari binası olarak hizmet vermeye başlamıştır. 1863 yılına gelindiğinde, Katip-oğlu ailesinden kalan ve yıkılmaya yüz tutan ve İstanbul’a yazılan raporlarda harabeye dönüştüğünden söz edilen konağın tamiri talep edilmekteydi. 1864′de İzmir, Aydın Vilayetinin merkezi haline getirilmiştir. Bu değişiklik hükümet konağı projesinin de yeniden ele alınmasına ve revize edilmesine neden olmuştur. Yeni hükümet konağının yapılırken binanın gösterişli olarak yapılması ve bir prestij kurumu olarak tasarlanması düşünülmüştür. İnşaat 1869-70 de başlayabilmiş ve 1872 de tamamlanabilmiştir.

Sarı Kışla
Yeniçeri ocağının 1826′da kaldırılması sonrasında yeni kurulan ordunun nefer ve subaylarını İzmir’de barındıracak, talimlerini yapabilecek ve ticaret açısından istikrarlı ortam oluşturmak amacıyla bir kışlanın inşa edilmesi acil bir durum olarak ortaya çıktı.
Bugün Konak Meydanı olarak bildiğimiz alanın 1826 yılından önceki durumunu görme şansımız olsaydı, yukarıda belirttiğimiz gibi sarı kışlanın yerleştirildiği sahada 10 sabun atölyesi, büyük bir tuz-hane, 4 kahvehane, 3 manav dükkanı, 3 meyhane, çeşitli vakıf dükkanları, 44 odalı bir Yahudi-hane ve bazı evlerden oluşan bir doku ile karşılaşacaktık. 1826 yılında İzmir muhafızı Hasan Paşa ve İzmir kadısına yazılan emirde, kışlanın yapılması için gerekli hazırlıkların tamamlanması, özellikle deniz kenarında bir yer seçilmesi isteniyordu. Deniz kıyısında kışla yapılabilecek büyüklükte bir arsa bulunmadığından, saymış olduğumuz ticarethane ve evlerin satın alınarak yıkılması, denizin doldurulması ve açılacak bölgede kışla binasının yapılması kararlaştırılmış ve bu çalışmalar sonrasında 1829 yılında ünlü Sarı Kışla tamamlanarak, faaliyete girmiştir. Katip-oğlu konağının idari bir bina olarak kullanılmaya başlanması ve Sarı Kışlanın 1829 da bitirilmesiyle kamusal bir mekanın oluşumunun ilk evresi tamamlanmıştı.



Saat Kulesi
Saat kulesi, konak önü veya kışla meydanı olarak bilinen alanın ortasına yakın bir yerde, dönemin valisi Kamil Paşa ve Belediye Reisi Eşref Paşa’nın gayretleriyle inşaatına 1 Eylül 1900 tarihinde başlanmış ve yaklaşık bir yıl süren bir yapım süresinden sonra, dönemin Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’in 25. cülus (tahta çıkış) kutlamaları çerçevesinde 1-Eylül-1901 tarihinde törenler ve şenliklerle açılmıştır.

Asansör
İzmir’in Karataş semtinde, Mithatpaşa Caddesi’nden yaklaşık 40 metre yükseklikteki Halil Rıfat Paşa Caddesine çıkmak için, 1907′de İzmir tüccarlarından Nesim Levi tarafından yaptırılmıştır. 1942 yılında bir başka işadamı Şerif Remzi Reyent’e devredilen asansör, 1977 yılında belediyeye bağışlanmıştır.

Kordon
1860′lı yıllara kadar İzmir’de düzenli liman ve rıhtım bulunmamaktaydı, bu durum, gemilerin yükleme ve boşaltma işlemlerinde güçlük yarattığı gibi, kaçakçılığa da büyük çapta olanak sağladığından gümrük gelirlerinde önemli kayıplara yol açmaktaydı. 1860′lı yılların ortalarında demiryolu hatlarının işletmeye açılması ve yöreden gelen malların akışının hızlanması ve artması nedeniyle, büyük tonajlı gemilerin rahatça yanaşıp, yükleme boşaltacak yapabilecekleri bir rıhtıma ihtiyaç duyulmuştur. 1867′de J. Charnaud, A. Baker ve G. Guerracino adlı İngiliz tüccarların kuracakları kumpanyaya Rıhtım inşaatının imtiyazı verilmiştir. Şirket 1869′da inşaata başladı ve rıhtımın önemli bir bölümü, 1876 yılında tamamlanarak hizmete açıldı. İngilizler’in Alsancak Garını kurmaları, ardından Gümrük önünden Alsancak’a kadar Rıhtım yapılması ve rıhtıma tramvay hattının döşenmesi, İngilizler’i ticari ilişkilerde ön plana çıkarmıştır. Birinci Kordon’a döşenen tramvay hatları ile gündüzleri yolcular taşınırken, geceleri tramvay hattında çalışan tren katarları, Alsancak Garı’na gelen malları Birinci Kordon’dan geçirerek İzmir Limanına taşıyarak, gemilere yüklenmesine yardımcı olmaktaydı.

Alsancak Garı
1856 yılında İzmir-Aydın demiryolu hattının yapılması için imtiyaz, İngiliz girişimci Wilkin ve dört arkadaşına verildi. İmtiyaz 1857 yılında “İzmir’den Aydın’a Osmanlı Demiryolu” kumpanyasına devredildi ve Alsancak Garından başlayan 133 kilometrelik İzmir-Aydın demiryolu hattı, 1866 yılında hizmete açıldı.

Kızlarağası Hanı
İzmir’in ticari etkinliklerinin başlaması üzerine, XVIII. yüzyıldan itibaren denize yakın ticaret bölgesinde hanlar inşa edilmeye başlanmıştır. Hanlar, İzmir’in Osmanlı-Türk çehresini yansıtan binalardır. Bu binalardan günümüze kalan örnekler son derece azdır. Günümüzde restore edildikten sonra önemli bir merkez haline gelen Kızlarağası hanı, 1744 yılında Sultan I. Mahmut’un Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmış, iki katlı, dört kapılı bir handır.

Hisar Camii
Hisar Camii adını, yapıldığı dönemde yanıbaşında bulunan Hisardan almıştır. Bu camii İzmir’in tarihsel iş merkezinde olup, 1597 yılında Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. Ortadaki büyük kubbesi sekiz adet fil ayağı üzerinde durmakta, yanlarda üçer büyük, arkada üç küçük ve son cemaat yerinde de yedi küçük kubbesi ile tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Mihrap, minber ve vaaz kürsüsü son derece özenle süslenmiş olup, günümüze oldukça sağlam bir biçimde ulaşmıştır.

Yalı (Konak) Camii
XVIII. yüzyılda yapıldığı dönemde deniz kenarında bulunduğu için Yalı ismini alan bu camii, Ayşe hatun ismiyle de anılmaktaydı. Caminin yapım tarihi hakkında 1755 ve 1774 olmak üzere iki farklı tarih ileri sürülmektedir. Ancak XVIII. yüzyıla ait olan bu eseri, İzmirli Ayşe Hatun, deniz kıyısındaki medresesinin avlusuna Kütahya çinileriyle bezeli, tek minareli zarif biçimde yaptırmıştır.

Cumhuriyet Meydanı ve Atatürk Anıtı
1922 yangını sonrasında İzmir’in imar çalışmaları içinde en önemli kazanımlarından birisi, hiç kuşkusuz Cumhuriyet Meydanı ve bu meydanda yer alan Atatürk anıtıdır. Meydan ve anıt, kentsel planlama bakımından en önemli göstergelerinden birisidir. 1925 yılında yapımı tasarlanan meydan ve anıt, ancak 1929 yılında projelendirilmiş ve İtalyan heykeltıraş Canunica’ya ısmarlanmışsa da, ekonomik bunalım nedeniyle ancak 1932′de dönemin Belediye Reisi Behçet Uz’un çabaları ile tamamlanabilmiştir.

İzmir Milli Kütüphane ve Elhamra Sineması
Türkiye’nin Milli adını taşıyan ilk Kütüphanesi olan İzmir Milli Kütüphanesi, İttihat ve Terakki Fırkası’nın çabalarıyla, 1912 yılında okumuş, kültürlü Türk gençlerinin yetiştirilmesi amacıyla, Beyler Sokağındaki Salepçi-zade Konağının selamlık bölümünde hizmete girmişti. Bu günkü binasının yapımına 1922′den sonra başlanarak, 1926 yılında Elhamra Sineması tamamlanarak hizmete açılmış, kütüphane binası ise 1933 yılında tamamlanabilmiştir. Bu anıt eserin projesi Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından Neo-Klasik tarzda hazırlanmıştır.

Erken Cumhuriyet Dönemi Mimari Örnekleri
1922 yangını, İzmir’e çok büyük bir yangın yeri hediye etmişti. Yangın yerlerinin imarı çalışmaları sırasında yapılacak kamusal binaların mimarisine özen gösterilip, görkemli yapılarla, erken Cumhuriyet dönemi mimarisi oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu binalardan bazıları Fevzi Paşa Bulvarı ve Gazi Bulvarı girişinde bulunup, günümüze kadar varlığını sürdürmüşlerdir.
a- Vakıflar Bankası Binası (Çatalkaya Hanı)
Günümüzde Vakıflar Bankası olarak hizmet veren, Fevzi Paşa Bulvarı girişinde sağ köşede bulunan bina, Mimar Kemal Bey tarafından 1931 yılında Çatalkaya adını taşıyan bir iş hanı olarak yapılmıştı. İzmir’in imarı çalışmaları sırasında yapılan bina, erken Cumhuriyet döneminin 1. Milli Mimari akımının ve Art Deco stilinin özelliklerini taşımaktadır.
b- Osmanlı Bankası
Osmanlı Bankası’nın İzmir Şube binası olarak yapılan bina, Fevzi Paşa Bulvarı girişinde sol köşede bulunmaktadır. 1926 yılında Mimar M. Mongeri tarafından yapılan bina, 1. Milli Mimari akımının örneklerindendir. Özgün bir mimarisi olan eser, İzmir’de erken Cumhuriyet dönemi binalarının önde gelenlerindendir.
c- Ziraat Bankası
Gazi Bulvarı üzerinde yer alan Ziraat Bankası binası, 1930 yılında yapılmıştır. Erken Cumhuriyet dönemi eserlerinden olan bu bina, hem 1. Milli Mimari akımının, hem de Art Deco stilinin özelliklerini taşımaktadır.
d- Borsa Sarayı
İzmir Ticaret Borsası Türkiye’nin ilk ticaret borsası olup, 1891 yılında faaliyete başlamıştır. Ancak kuruluşundan itibaren bir çok bina değiştiren Borsa, şimdiki hizmet binasına ancak 1928 yılında kavuşabilmiştir. Yangın mahallinin imarı çalışmalarında İzmir Belediyesi tarafından verilen arsa üzerine yapılan binanın Tahsin Sermet Bey olup, bina 1. Milli Mimari akımın özelliklerini yansıtmaktadır.
İzmir Devlet Tiyatrosu (Eski Türk Ocağı Binası)
1925 yılında Türk Ocağı İzmir Şubesi binası olarak yapılan eserin mimarı, Yüksek Mimar Necmettin Emre Bey’dir. Yapı 1. Milli Mimarlık tarzının özelliklerini taşıyan, kubbeli, iki katlı zarif bir örnektir.

Saint Polycarpe Kilisesi
Katolik inancına göre İzmir’in koruyucu azizi olarak kabul edilen Saint Polycarp’ın hatırası için yapılmış Katolik kilisesidir. Kilisenin yapımı 1625 yılına kadar gitmektedir. Yapıldığında deniz kenarında olan, günümüzde Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerindeki bu kilise, bir çok tadilat geçirdikten sonra 1898′de son şeklini almıştır. Kilisenin bu son halini gerçekleştiren mimar, İzmir Saat Kulesinin de mimarı olan Raymond Pere’dir.

Beth İsrael Sinagogu
Mithat Paşa caddesi üzerinde bulunan bu Sinagog, Kamil Paşanın Aydın Vilayeti Valiliği döneminde (1895-1907), Karataş civarında yaşayan Museviler’in ibadetlerini yapabilmeleri için inşa edilmiş, İzmir’in en büyük ve seçkin havrasıdır.

Kültürpark (İzmir Enternasyonel Fuarı)
(Fuar) Kent merkezinde yer alan Kültürpark, yeşil alanları, çay bahçeleri, hayvanat bahçesi, kültürel ve sanatsal etkinlikleri ile İzmirlilerin en önemli uğrak yerlerinden birisidir. Türkiye ' nin en büyük fuar alanı olan İzmir Enternasyonal Fuarı, 421 bin m² ' lik alanda 1936 yılında kuruldu. Kuruluş fikrinin temelinde, dünya ülkeleriyle ekonomik, sosyal, kültürel ve diplomatik anlamda ilişki kurulması düşüncesi yatıyordu. İzmir Fuarı ' nın kurulması fikri Atatürk ' ün isteği ile gerçekleşti ve dönemin Belediye Başkanı Dr.Behçet Uz tarafından 1927 yılında 9 Eylül Yerli Malları Sergisi bugünkü Büyük Efes Oteli ' nin bulunduğu alanda açıldı.

Milli nitelikte olan serginin kısa zamanda başarıya ulaşması ve yabancı ülkelerinde katılması sonucu Kültürpark oluşturma fikriyle birlikte 1936 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı kuruldu. İzmir Fuarının Türk ekonomisinde özel bir yeri bulunuyor. Yeni teknolojilerin tanıtıldığı fuar, Türkiye ' nin dış tanıtımına olanak sağlarken, kültürel, sanatsal ve en önemlisi ülke ve kent turizmine etkileriyle yeri doldurulamayacak organizasyonların başında geliyor. 1900 ' lü yıllardan itibaren dünyada genel ticari fuarların yerini ihtisas fuarlarının almasına rağmen, İzmir Enternasyonal Fuarı kendini yenileyerek, geleneksel yapısını korumayı başardı.

İEF, otomotiv, elektrik-elektronik, gıda, gıda ambalaj ve makineleri, çevre ve ekipmanları, iş makineleri, mermer gibi geniş halk kitlelerini ilgilendiren ürün gruplarından oluşan ihtisas fuarları bütünü haline gelmiştir. Bugün İzmir Enternasyonal Fuarı ' nın açılışına 50 ülkeden bakan düzeyinde katılımın sağlanması da İEF ' nin başarısını kanıtlamaktadır.1947 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı, Dünya Fuarlar Birliği (UFİ) ' ne üye oldu.1992 yılında ise, İZFAŞ , UFİ Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Mart 2012       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa her ilinkini teker teker yazarmısınız yaa lütfen çokkkk acill!!!!!!!!!!!!!!!!!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mart 2013       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ekonomik faaaliyetler karşısında yaşamımızı sürdürebilmek için

Benzer Konular

16 Ekim 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
24 Nisan 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
30 Aralık 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
16 Ekim 2014 / Misafir Cevaplanmış